Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17.08.2015, 12:17   #1 (permalink)
Ravza
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Çaresiz Değilim Çare Benim 2

Çaresiz Değilim Çare Benim 2
Arzularla hayal gücü çatıştığında, kazanan kaçınılmaz olarak hayal gücü olur. Buna "ters etki yasası" denir. 50 cm'lik bir duvarın üzerinde yürünebilir, kişi kolayca yapabilir. Bir de aynı duvarın yerden 50 metre yukarıda olduğunda kişi üzerinde yürümekte tereddüt edecektir. Çünkü kişinin yüksek duvarda yürüme arzusu hayal gücüyle çatışırdı, duvarın üzerinde yalpalayacağını ve baş aşağı düştüğünü hayal edebilirdi, yürümeyi çok istese bile düşme korkusu ona engel olabilirdi. Kişi hayal gücünün üstesinden gelmek ve bunu bastırmak için çaba sarf ettikçe, düşme fikri daha güçlü hale gelirdi. Başarısızlığın üstesinden gelmek için irade gücünü kullanma düşüncesi de başarısızlık düşüncesini güçlendirebilir.

Yani yoğun zihinsel çaba, istenen şeyin tersini yaratarak kişinin kendi yenilgisine neden olabilir. İrade gücünü arttırmak üzerinde yoğunlaşmak güçsüzlük durumunu vurgulamaktadır. Bu kişinin kırmızı şapkalı kadını düşünmemek için elinden gelen her şeyi yapmaya karar vermesi gibidir. Karar, kırmızı şapka düşüncesini zihinde baskın hale getirir ve bilinçdışı baskın fikre her zaman daha fazla tepki verir. Bilinçdışı çelişen iki önermeden daha güçlü olanı kabul eder. Bu durumda kişi kendini şunları düşünürken bulabilir:

—"İyileşmek istiyorum. Neden iyileşemiyorum?"

—"Çok uğraşıyorum, neden sonuç alamıyorum?"

—"Kendimi daha fazla zorlamalıyım."

—"Sahip olduğum bütün irade gücünü kullanmalıyım."

Kişi hatasının nerede olduğunu görmeli ve çok fazla uğraştığını fark etmelidir. Kişi irade gücünü kullanarak bilinçdışına düşüncesini kabul ettiremez, bu tür girişimler onu başarısızlığa mahkum edebilir, bu durumda dilekler ters tepebilir. Çaba sarf edilmeyen, gevşeme ve rahatlama ile hayal edilen bir yol daha iyidir. Herhangi bir düşünce, arzu ya da zihinsel imaj konusunda bilinç ve bilinçdışı uyum içinde ya da anlaşma halinde olmalıdır. Zihnin farklı bölümleri arasında çatışma kalmadığında kişi dileklerinin karşılaştığını görebilir. Hatta kişi bütün çabasını minimuma indiren uyku haline geçerek, arzularıyla hayal gücü arasındaki bütün çatışmalardan kaçınabilir, uyku halindeyken, bilinç büyük ölçüde geri çekilir, bilinçdışına ulaşmak için en uygun zamanlardan biri, uykudan hemen öncesi ve sonrasıdır. Bunun nedeni bilinçdışının en üst düzeyde performansını uykudan hemen önce ve uyandıktan hemen sonra gerçekleştirmesidir. Bu aşamada arzuları etkisiz hale getiren ve bilinçdışı tarafından kabulünü engelleyen olumsuz düşünce ve imgeler kendini göstermemektedir. Kişi yerine gelen arzunun gerçekliğini hayal ettiğinde ve başarının heyecanını hissettiğinde, bilinçdışı arzunuzun hayata geçmesini sağlayabilir.

Mevlana; "önce fikir, sonra iş gelir, ezelden beri âlem’de yaratılışın hükmü böyledir" demiştir. Zihindeki bir fikir ya da düşünceye karşılık olarak ortaya çıkan fiziksel bir hareket ya da davranışa ideomotor tepki denir. Günlük yaşamda her insan bu ideomotor tepkileri gösterir. Kişi limonu düşündüğünde büyük bir olasılıkla ağzında tükürük salgılamaya başlayacak ve hatta kimilerinin yüzü bile buruşacaktır. Kişi çok sevdiği ve uzun süre önce kaybettiği birini hatırladığında gözleri yaşarıyorsa, ideomotor tepki yaşıyor demektir. İdeomotor tepkiler bağışıklık sistemini harekete geçirebilir, kana adrenalin pompalayabilir, nabzı yükseltebilir ya da düşürebilir ve daha yüzlerce iç ve dış bedensel işlevi yapabilir. Zihninize aniden yaratıcı bir fikir getirebilir, uzun zamandır uğraşılan soruna çözüm üretebilir.

Beden beyindeki fikirlere, düşüncelere olduğu gibi bilinçdışı zihnimizdeki görüntülere de tepki verir. Atletlerle yapılan modern araştırmalar, kişinin sahip olduğu zihinsel resmin fiziksel gelişme kadar önemli olduğunu göstermiştir. 1976 da Rus psikologlar çok karmaşık zihinsel eğitim yöntemleri geliştirmiştir. 1980 olimpiyatlarından önce birbirine denk dört grup atlet hazırlanmıştır. Birinci grup geleneksel olarak eğitilmiş yani sadece fiziksel hazırlık yapılmıştır. İkinci grup zamanlarının %25'ini zihinsel prova ve zihinde canlandırma ile geçirmiştir. Üçüncü grup eğitim zamanının %50'ini, dördüncü grup ise %75'ini zihinsel hazırlıkla geçirmiştir. 1980 Olimpiyatlarında, kendilerini %75 zihinsel eğitimle hazırlayanlar en fazla madalya kazanan atletler olmuşlardır. Zihinsel canlandırma, bütün iyi spor koçları tarafından kullanılır. En iyi sporcuların sürekli olarak antrenmanlarını, performanslarını ve sonunda kazandıklarını zihinlerinde defalarca canlandırdıkları artık ispat edilmiş bir gerçektir.

Freud, kişinin ego imajının programlanmasının bebeklikte başladığını, ancak kişinin tüm hayatı boyunca sürdüğünü söyler. Kişinin kendisi hakkındaki düşünceleri tüm değişim ve büyümenin anahtarıdır. Çoğu insan hayatının büyük bir bölümünü kendisi hakkında söylenenlere inanarak, kültürel bir trans içinde yaşamıştır. Bu trans bozulabilir ve kişi isterse bilinçdışını yeniden programlayabilir. Kişi bilinç ve bilinçdışı zihnin karşılıklı etkileşimini anlayarak yaşamını yeniden biçimlendirebilir. Yani kişi hayatında var olan uyumsuzlukları, karışıklıkları, eksiklikleri ve kısıtlanmaları ortadan kaldırmak için önce gerçek nedeni yani bilinçdışını kullanma tarzını düzeltmelidir. Bir başka deyişle zihnimizdeki düşünme ve resimleme tarzını düzeltmelidir.

Bilinçdışı zihin düşüncelere karşı çok duyarlıdır. İnsanlar bilinçli zihinle düşünürler ama düşünce alışkanlıkları bilinçdışında yerleşir ve bilinçdışı düşüncelerin yapısına göre yaratıcılıkta bulunur. Bilinçli zihin mantıklı bulmasa da bilinçdışı zihin verilen mesajı daima işitir. Teoriler, araştırmalar, bilimsel kanıtlar bilinçli zihne hitap ederler. Fakat bilinçdışı zihin, kanıtlarla ne ikna edilebilir ne de kandırılabilir. Bilinçdışı zihin genellikle düşüncelere ve bunların yarattığı görsel canlandırmalara karşılık verir. Neden? Çünkü beklenti veya inanç bir kez oluştuktan sonra kişi bunu zihninde düşünürken zihinsel canlandırmalar yapar ve çoğu zaman bunun farkında bile değildir. Kişinin bilerek veya bilmeyerek yaptığı bu zihinsel canlandırmalar sinir sistemini etkiler. Merkezi sinir sistemi bir faaliyet için derinlerdekizihinsel programlama ile gerçek fiziksel olay arasındaki farkı tanımaz. Ve bir süre sonra bu etki, davranışlarda kendini göstermeye başlar. Bu etki eğer zihinsel canlandırma olumlu ise yararlı, olumsuz ise zararlı olabilir. Zihinsel canlandırma yeteneği başıboş bırakılmayacak kadar önemlidir.

Nicola Tesla, elektrik alanında önemli isimlerden biridir. Tesla bobini, icatlarından sadece biridir, aynı zamanda elektrik yayımı kavramı konusundaki fikirleri hala bir devrim kabul edilmektedir. Tesla, ne zaman yeni bir icat ya da bir araştırma konusunda bir fikri olsa, bunu hayalinde oluşturuyor, sonra bilinçdışına iletiyormuş. Bilinçdışı zihninin bunu yeniden yapılandıracağını ve somut hale gelmesi için bilince gerekli bütün unsurları sunacağını biliyormuş. Bir röportajında şöyle demiş: "Geliştirdiğim alet mutlaka tam hayal ettiğim gibi çalışıyor. Yirmi yıldır bunun tek bir istisnası olmadı."

Psikolojide; Pigmalyon etkisi de denilen “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” kavramı vardır. İlk kez 1948 yılında Kolombiya Üniversitesinden Robert K.Metron tarafından yazılan bir makale ile ortaya atılmıştır. Bu kavrama göre, doğru ya da yanlış herhangi bir inanç veya beklenti, içeriğini doğrulayacak yeni bir davranış ortaya çıkarmakta ve bu, olayın sonucunu veya kişinin davranışını etkilemektedir. Başka bir ifade ile, yanlış ya da olumsuz olsa bile herhangi bir beklenti oluştuğunda, kişiler beklentileri ile uyumlu hareket etmeye çalışırlar. Sonuçta, beklentileri gerçek olur.

Dünya şampiyonu golfçu olan Tiger Woods, her turnuvadan önce her deliği zihinsel olarak oynar, her vuruşu canlandırır, hataları sezer ve bu hataları aşmak için farklı yolları zihninde prova edermiş. Eğer hava rüzgârlı veya yağmurlu olursa, çim çok uzun olursa neler yapacağını düşünür, zihninde bütün oyunu oynayıp kupayı alana kadar her delikte oluşabilecek şartları gözden geçirirmiş. Yani neye inanırsa onu gerçekleştirirmiş. Zihinsel canlandırma tekniği şu şekilde uygulanabilir:


—Gün içinde 5–10 dakika oturabileceğiniz bir zaman ayırın

—Rahat bir yere yerleşin ve gevşemek için kendinize izin verin.

—Gündüz düşü görebilecek gibi bir duruma gelene kadar gevşeyin.

—Daha sonra istediğiniz bir şeyi zihninizde canlandırmaya başlayın. Bu yeni bir araba, tatil, bir konuda başarı, sevgi dolu bir ilişki olabilir. Her ne hayal ederseniz ona sahip olmanın, onu kullanmanın, orada olmanın vs. tüm detaylarını her yönüyle yaşayarak canlandırın. Onun olacağını kendinize söylemeyin, olduğunu hayal edin, şimdi oluyor, zaten ona sahipmişsiniz gibi. Kendinize nasıl görünmek istediğinizi, nasıl giyindiğinizi, ne gördüğünüzü, duyduğunuzu, tattığınızı deneyimlemek için izin verin. Orada başka kimin olabileceğini, size ne diyebileceğini vs. hayal edin.

—Ve sonra ne kadar iyi hissettiğinizi hayal edin.

—Kendinizi zevk, mutluluk ve gururla doldurun.

—Bu alıştırmayı günde en az bir kere ya da birkaç kere tekrar edin.

Yapılan bir araştırmada basketbol oynayan öğrenciler 3 guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antrenman yapıyor, ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor, yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinsel canlandırma tekniği ile zihinsel antrenman yapıyor, yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar. 20 günün sonunda her gün antrenman yapan ilk gurubun performansında %24‘lük bir artış oluyor. Yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi hiçbir değişiklik olmuyor.

Zihinsel canlandırma tekniğini uygulayan üçüncü gurubun performansında da %23’lük bir artış oluyor, yani topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar. Bu araştırma beş duyunun etkili bir şekilde kullanıldığı ve canlı hayallerin kullanıldığı bir senaryonun sürekli tekrarlanmasıyla, bilinçdışının aslında henüz gerçekleşmemiş şeyleri gerçekmiş gibi kabul etmeye başladığının ve kişinin neye inanırsa onu gerçekleştirebileceğinin bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Ancak olumsuz görüntüler, sesler ve hisler içeren ve korkulan şeylerle alakalı senaryoların tekrarı da çaresizliği, endişe, korku ve kaygıları oluşturabiliyor. Çünkü tekrar eden düşüncelerin kendilerini gerçekleştirme kehaneti vardır. Kişinin odaklandığı şeyler ve yaratıcı fikirler kaynağı yaşamının kalitesini belirler.

Genç bir kadın bana geldiğinde çok çaresizdi, umutsuzdu. Bulimia olarak bilinen, aşırı yemek yemeyi takip eden kusma ve uygunsuz kilo kontrol metotlarının kullanımıyla karakterize psikolojik bir bozuklukla mücadele ediyordu. Kendini kusurlu, defolu ve başarısız hissediyordu. Yediklerini çıkarttıktan sonra utanç ya da iğrenme duygusu geçiyor ve rahatlıyordu. Vücuduyla alakalı tatminsizliği ve beden şekli ve yapısına dair aşırı endişeleri bulimiayı başlatmıştı. En büyük arzusu, bu yeme-kusma zorlantısının bir çözüme kavuşmasıydı. Ancak zihni başarısızlık, kilo alma, mukayese edilme, değersizlik, dışlanma imgeleriyle doluydu. Böylece hastamın hayal gücü arzusuna üstün geliyor ve yeme-kusmaları devam ediyordu. Benim önerim üzerine geleneksel yöntemlerden bağımsız düşündü ve plan yaptı, her sorunun bir cevabı ve çözümü olduğunu bildi. Midesindeki şişliği, bağırsaklarının hareketlerini, soluk alışını ya da vücudundaki herhangi bir organın fonksiyonları ile gereğinden fazla ilgilenmemeyi seçti ve her gece yatmadan önce sorun için en iyi olası sonu hayal etmeye başladı. Elinden geldiğince iyiyi düşünüyordu.

Zihnindeki imgenin yüreğinin arzusuyla uyuşması gerektiğini biliyordu. Yavaş yavaş uykuya geçerken, yemesini kontrol edebildiğini, yemeğin midesinde durabildiğini ve bundan rahatsız olmadığını hayal ediyordu. Sevgilisiyle konuşuyordu ve onu koşulsuz sevdiğini duyuyordu. Sevgilisi tekrar tekrar aynı şeyi söylüyordu; "artık tıkınırcasına yemiyorsun, yemeni kontrol edebiliyorsun, bu hastalığını yendin, mükemmel ve son derece uyumlu biz çözüm yolu bulundu”. Uyku halinde, bilinç ve bilinçdışı arasındaki çatışmalardan kaçındı, uyumadan önce, arzusunun gerçekleştiğini tekrar tekrar hayal etti. Huzur içinde uyuyup keyifli uyandı. Gün boyunca, tıkınırcasına yeme düşüncesi aklına geldiğinde, hastam zihninde sevgilisiyle yapacağı görüşmeyi ve sözleri mimikleriyle canlandırıyordu. Sevgilisinin gülümsemesini, davranışlarını, sesinin tonunu, kullandığı belirli sözcükleri hayal ediyordu. Bunu öyle sık ve öyle büyük bir inançla yapıyordu ki, karnını doyuracak kadar yediğinde, daha fazlasını yeme düşüncesi tüm bedenini kaplamadan kendini durdurmayı başardı. Birkaç hafta sonra yeme-kusma davranışları azalmaya başladı.

Sonuç olarak yememek için zihinsel zorlama ve kusmak için gösterdiği aşırı çaba, endişe ve korkuyu göstererek dileklerinin karşılığını almasını engelliyordu. Ancak rahat ve gevşemiş bir halde kurduğu güzel hayaller işi çözmesine yardımcı oldu. Hayal gücü en büyük yeteneğiydi, güzel ve iyi olanı hayal etti, kusurlarından arınmayı istedi, hayal ettiği kişi oldu. Çünkü zihin gevşediğinde ve bir fikri kabul ettiğinde, bilinçdışı bu fikri hayata geçirmek için işe koyulur. Herkes kusurlarından arınıp kendini bulmaya çalışır ama sadece olgun olanlar bunu başarabilirler. Kararlı bir biçimde arayışa girmek ve bazen kusurlu olmayı da kabullenebilmek olgunluğun ilk adımıdır. Hastam bu olgunluğu göstermişti. Eski bir hikayede, hizmetçinin birisi efendisinin evine iki kova ile su taşırmış, fakat kovalardan birisi sağlam diğer ise delikmiş.

Bir gün delik kova dile gelerek hizmetçiye şunları söylemiş: "Sağdaki kova sağlam ve suları hiç dökülmüyor. Oysa ben delik bir kovayım, eve varıncaya kadar sularımın yarısı boşalıyor ve seni efendine karşı mahcup ediyorum, bundan son derece üzgünüm." Fakat birkaç ay sonra, kuyu ile ev arasında ve delik kovanın bulunduğu tarafta çok muazzam bir yeşillik ve çimenlik meydana gelirken sağlam kovanın tarafı kupkuru kalmış. Bu hikâyede anlatıldığı gibi, her insanın kendine özgü kusurları olabilir, bu doğal ve olağan bir durumdur, insan olmanın bir gereğidir, ancak kişi kusurlarında gücünü bulduğunu bilirse güzelliklere de sebep olabilir.

Sonuç olarak; kişi hayatının değişmesini istiyorsa, çaresiz olduğunuzu düşünmemeli, “çaresiz değilim çare BEN’im” veya “ben de varım” diyebilmeli, zincirlerini kırmalı, her zaman bir çare olabileceğini hatırlamalı ve çareyi başka yerlerde değil, kendi içinde ve yakın çevresinde aramalıdır.

Cem KEÇE
Psikoterapist & Yazar

Ravza isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla