Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05.06.2013, 18:30   #1 (permalink)
Jaqen
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Vahşetin Çağrısı – Jack London

Vahşetin Çağrısı – Jack London




KISA ÖZET

Buck güçlü bir köpekti, babası St Bernard ve annesi İskoçyalı bir çoban köpeğiydi, Kaliforniya'nın Santa Clara Vadisi'nde Yargıç Miller'ın sitesinde yaşıyordu. Orada rahat bir hayat sürüyordu. Buck Miller sitesinde bir bahçıvan tarafından kaçırıldı ve daha sonra, Klondike kuzeyden onu gemi ile götürecek tüccarlara satıldı. Buck, Francois ve Perrault, Kanada hükümeti için çalışan iki posta taşıyıcılarının malı oldu ve bir kızak köpeği olarak yaşamını sürdürmeye başladı. Onu vahşi atalarının içgüdüleri kurtardı: Beslenmeyi, temizlenmeyi, mücadele etmeyi ve kış gecelerinde kar altında uyumayı öğrendi. Aynı zamanda o, Spitz, takımın lider köpeği ile şiddetli bir rekabete girdi. Aralarında büyük bir mücadele başladı. Buck Spitz’i öldürdü ve takımın lider köpeği olarak yerini alıdı. Ekibin başında olan Buck ile Francois ve Perrault's kızakla yolculuklarını rekor sürede yaptılar. Zorlu yolculuğun ortasında, köpeklerden biri hastalandı. Bu yolculuğun sonunda, posta taşıyıcıları köpekleri Amerikan altın avcıları Hal, Charles ve Mercedes adındaki gruba sattılar. Buck’ın yeni ustaları çok tecrübesizdi. Yolculuklarının yarısında yiyecekleri tükenmeye başladı. İnsanlar münakaşa ederken, köpekler açlıktan zayıflamaya başladılar, hayvanlar yakında öleceklerdi. Takımda on dört köpek varken, sadece beşi hayatta kalmıştı ve ancak John Thornton’un kampına kadar gelmişlerdi, varacakları yere hala uzaktılar. Thornton, incelmiş buzların üzerine çıkmamalarını, boşu boşuna hayatlarını tehlikeye atmamalarını söyledi. Hal bu uyarıyı dikkate almadı ve hemen yola çıkmaya çalıştı. Diğer köpekler hareket etmeye başladılar ama Buck hareket etmeyi reddediyordu. Hal onu dövmeye başladığında Thornton müdahale etti, Hal’ın çektiği bıçağın elinden düşmesini sağladı ve bıçağı yerden alıp Buck’ın iplerini kesti. Hal küfürler savurdu kavgayı kaybetmişti, birkaç dakikada kıyıdan ayrılarak ırmağın üstünde gitmeye başladılar. Çok geçmeden buz kırıldı, insanlar da kepekler de gözden kayboldular. Thornton, onu bir nehirde boğulmaktan kurtardı oda, bir barda Thornton ile kavga başlatmak için çalışan bir adam saldırdı ve en önemlisi, bir tonluk yük taşıyan bir kızak çekerek ona bahiste 1600 $ kazandırdı. Ormanın ta derinliklerinde onu çağıran bir ses vardı. John Thornton’un aşkı onun gitmesini engelliyordu. John Thornton ve arkadaşları, eski bir efsane olarak bilinen kayıp madeni ve orada bulunan eski kulübeyi bulmak için yola çıktılar. Zorlu bir yolculuk oldu. Kulübeyi bulduklarını sandılar ama nerde olduklarını bilmiyorlardı ve kamp yapmaya karar verdiler. Buck ara sıra ormanda dolaşmaya çıkıyordu. Bu yürüyüşler ona tatlı bir sevinç veriyor ve ne olduğunu bilmediği vahşi hisler ve heyecanlar duyuyordu. Yine ormanda onu çağıran sesler duymaya başla bu sefer daha güçlüyü bu sesler, kendini vahşi hayata bıraktı Buck, avlandı aynı vahşi kardeşleri gibi. Kampa geri dönerken bir tuhaflık sezdi, ters giden bir şeyler vardı. Sessizce kampa yaklaştı. Diğer köpeklerden birin ve Thornton’un arkadaşının ölüsüyle karşılaştı. Yeetah kabilesinden adamlar kamplarına saldırmışlardı. Buck çok öfkelenmişti. Bu Thornton’a olan sevgisinden kaynaklanıyordu. Buck, Yeetah kabilesinin adamlarına saldırmaya başladı. Önüne geleni vahşice avlıyor, boğazlarını parçalıyordu. Kaçanların peşini bıraktı ve kamp yerine geri döndü. Thornton’un diğer arkadaşının da cesedini buldu. Sonra Thornton’un izlerini ve kokusunu takip etti. İzler gölün kıyısına doğru gidiyordu ve onun cesedini gölün ortasında gördü. Bütün gün gölün başında bekledi. Gece olunca yine o sesleri duymaya başladı. Karşı konulmaz, dayanılmaz bu sesi dinledi. Çağrıya cevap verdi ve kurtlarla yaşamaya başladı.



ANA KARAKTERLER

BUCK: Kahverengi tüylü, burnu ve göğsü üzerinde beyaz lekeleri olan güçlü bir köpek. Kaliforniya’da bir evden çalınan ve Arktik bir kızak köpeği olarak satılan yarı St Bernard ve yarı çoban köpeği. Onun son ustası John Thornton’u seviyor olsa da, dürtüleri onu uygarlıktan uzağa çağırıyor, vahşi hissediyor ve türlerinin ilkel kökleri ile yaşamaya can atıyor.

JOHN THORNTON: Buck’ın son sahibi. Bir altın avcısı.Thornton Hal’ın elinde, Buck’ı ölümden kurtarır ve Buck’ta Thornton’u vahşi sadakati ile ödüllendirir. Buck ve Thornton’un ideal adam ve köpek ilişkileri vardır. Altın aramak için gittikleri yerde,Yeetah kailesinin adamları tafından öldürülür.

SPITZ: Buck’ın ezeli rakibi ve Francois’in köpeği ekibinin özgün lideri. Spitz şiddetli bir hayvan bir "şeytan köpek"tir. Sürekli diğer köpeklere saldırır ve en sonunda Buck’ın dövüşüp, öldürerek liderlik yerini aldığı köpektir.

FRANCOIS: Buck’ı satın alan ve kızak ekibine ekleyen, Fransız asıllı Kanadalı posta sürücüsü. Francois, kuzeyde yaşama alışkın deneyimli bir adamdır, adaleti ve sağduyusu ile Buck etkilemiştir.

PERRAULT: Francois’le birlikte, Kanada hükümeti için özel bir postacıdır, Alaska ve Yukon bölgesi boyunca önemli mesajları teslim edilmesinden sorumludur.

HAL: Amerikalı bir altın arayıcıları, Hal, kız kardeşi Mercedes, macera ve zenginlik arayan kocası Charles ile Kanada'ya gitmektedirler. Üçü Buck’ı ve ekibini satın alırlar ve yolda onlara eziyet ederler ve köpekleri yorarlar, kendi deneyimsizleri yüzünden açlıkla karşı karşıya kalırlar.

MERCEDES: Charles’ın karı ve Hal’ın kız kardeşi. Mercedes, çok şımarıktır. Aşırı şımartılmış olduğundan, mantıksız talepleri vardır ve bu talepleri kendisinin, Hal’ın ve kocasının yolculuğundaki kötü sona katkıda bulunur.

CHARLES: Mercedes’in kocası.

YAN KARAKTERLER

Yargıç Miller: Kaliforniya'nın Santa Clara Vadisi'nde geniş bir arazi sahibi bir zengin, emekli yargıç. Buck'ın St Bernard babası Yargıç Miller'ın sadık yoldaşı olmuştu ve Buck bu rolü yerine getirdi. Yargıç’ın bahçıvanı Buck’ı çaldı ve onu bir daha hiç görmedi.

Manuel: Yargıç Miller’ın bahçıvanı, kumar borçları yüzünden, Buck’ı çalıp satan kişi.

Dave: Buck'ın takımında bir köpek. Dave takımın yolculukların birinde kötü olur ama ölmeye kızak çekmeyi tercih eder ve koşumları terk etmeyi reddeder. Bu görevde yaptığı inat, Dave’in cesurluğuna ve kararlılığına bir örnektir.

Sol-leks: Tek gözü kör olan, eski, tecrübeli kızak köpeği.


Curly: Neşeli bir Newfoundland köpeği. Buck’ı gemide ilk karşılayan, Francois ve Perrault tarafından satın alınmıştır.

Billee: Köpek Joe’nin kardeşi. İyi huylu dost canlısı bir köpek.

Joe: Billee’nin kardeşi. İyi huylu kardeşin aksine çok hırçın ve sert bir köpek.

Pike: Gizli bir kızak köpeği. Gizlice başka şeylerin yanı sıra kızak sürücülerinin yiyeceklerini çalar.

Dub: Sinsidir. Pike taklit etmeye çalışmıştır ama her seferinde Perrault ve Francois tarafından yakalanmıştır.

Teek: Vefalı bir husky kızak köpeği, Francois ve Perrault tarafından Koona ile satın alındı. Buck’ı nasıl çabuk kızak çekileceği konusunda eğitiyor.

Koona: Teek ile birlikte takıma eklenmiştir. Sadık bir Husky’dir.

Skeet: John Thornton’a ait bir dost İrlanda seteri. Çok iyi huyludur, Buck’a hemşirelik yapar ve onun yaralarını yalar. Skeet, Yeehat savaşçıları tarafından öldürüldü. Son sadakati John Thornton’un cesedinin bulunduğu gölün kenarındaki ölmekti.

Nig: Büyük bir siyah, John Thornton’a ait yarı tazı bir köpek. Buck’ın dostudur. Yeetah savaşçıları tarafından öldürüldü.

Hans: Thornton'un Pete ile birlikte seyahat ortağı. Yeetah savaşçıları tarafından kamp yerlerinde öldürüldü.

Pete: Thornton'un Hans ile birlikte seyahat ortağı. Yeetah savaşçıları tarafından kamp yerlerinde öldürüldü.

Matthewson: John Thornton ile bahse giren varlıklı bir adam.

Yeehatlar: Bir hayali Kızılderili kabilesi. Thaornton’un kaöpına saldırırlar ve herkesi öldürürler. Buck bunu gördüğünde, kabile üyelerine vahşice saldırmaya başlar. Kabile üyeleri Buck’ın doğa üstü güçleri olan bir yaratık olduğunu düşünerek kaçmaya başlarlar. Buck’a horlayan köpek adını takarlar.

Dolly: Güçlü bir Husky. Francois ve Perrault tarafından Alaska’da satın alındı. Dolly kötü vahşi köpeklerin bir saldırı sonrasında yaralandı. Buck ve diğer kızak köpeklerine saldırdı. Kudurmuştu. Francois, kafasına indirdiği bir balta darbesiyle onu öldürdü.



YER VE MEKAN

Santa Clara Valley:San Francisco kırk mil güneyinde bulunan Kaliforniya’da bir bölge. Santa Clara Vadisi'nde günümüzde büyük kentsel alan olan San Jose’un olduğu yer. Bu bölgede, Yargıç Miller’ın atlarının, bağlarının, bahçelerinin bulunduğu büyükçe bir arazi vardır. Buck’ın hayatının ilk dört yılını geçirdiği yerdir.

Klondike Gold Rush:1897 ortasında yüksek işsizlik oranları ile insanların altın aramaya gittikleri yer.

San Francisco:Kuzeydoğu Kaliforniya'daki büyük bir şehir. Manuel, Yargıç Miller'in evinden Buck’ı kaçırır sonra trenle San Francisco getirilir. San Francisco itibaren, bir kızak köpeği olarak satılacak yine Seattle, Washington'a gelecektir.

Seattle:Seattle, Klondike Gold Rush sırasında çok önemli bir rol oynar. Trenle ya da tekneyle gelenlerin, Alaska girmeden önce kuzeybatı Washington bulunan bu kıyı kenti son durağıdır.

Narwhalyea, Alaska’ya giden Perrault, Francois, Buck ve Seattle, Washington’dan yeni satın aldıkları kızak köpeklerini taşıyan gemi.

Alaska:Başlangıçta Rus kontrolü altında bulunan, Alaska Bölgesi 1867 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne satıldı. Klondike Gold Rush, Kuzey Amerika kıtasının kuzeybatı köşesinde yer alan bu topraklardan farklı olarak büyük ölçüde gelişmemiş ve kullanılmayan bir yerdi. Ancak, 1897 yılında bölgeye insanların ani akını Amerikan hükümeti tarafından bir dizi reform yapılmasına yol açtı.




BÖLÜM 1


İlkelliğe Doğru


Buck, yarı St Bernard ve yarı İskoç çoban köpeği olan, büyük ve yakışıklı bir köpekti. Kaliforniya'nın Santa Clara Vadisi'nde oldukça büyük bir arazinin üzerinde yaşıyordu. Dört yaşındaydı ve Yargıç Miller’ın arazisinde doğmuştu.Yargıç Miller’ın çocukları ve torunlarıyla iyi anlaşırdı. Buck farkında değildi ama onun mutlu hayatı üzerinde bir gölge vardı. 1897 yılında, ve dünyanın her yerinden gelen insanlar, sadece Alaska’nın doğusunda bulunan, Kanada Klondike bölgesindeki altınları bulmak için kuzeye seyahat ediyorlardı. Onların bu hain yolculuğunda, kızaklarını çekmek için güçlü köpeklere ihtiyaçları vardı. Manuel Miller, arazisinde bahçıvahlık yapıyordu. Çok kötü kumar meraklısıydı ve borçları vardı. İşten kazandığı parada ailesini geçindirmeye yetmiyordu. Haince bir plan yaptı. Bir gün Yargıç Miller bir toplantıdayken Buck’ı yanına alarak yürüyüşe çıktı ve onu istasyona götürdü. Orada bir adam yanlarına geldi. Pazarlık yapmaya başladılar. Manuel Buck’ın boynuna bir ip bağladı ve adama sorun çıkarırsa sıkmasını söyledi. Manuel ipin ucunu adama verdiği anda Buck, tehditkar bir hırıltı çıkardı. O sırada adam ipi gerdi. Buck öfkeyle adamın üstüne atladı ama kısa süre sonra karşı koyacak gücü kalmadı. Tren geldi ve iki kişi kendisini bagaj vagonuna koydular.

Uyandığında kendini bir arabanın içindeymiş gibi hisseti ve trenin düdüğüyle kendine geldi. Gözlerinde öfkeyle, onun uyandığını gören adamın elini ısırdı. Sonra onu tahta bir kafese kapattılar. O gece orda kaldı ve sabah kafesi dört erkek tarafından götürüldü. Buck, araçtan araca geçirildi ve iki gün iki gece ne bir şey yedi nede bir şey içti.

Seattle'da, dört kişi tahta kafesi gizli bir avluya götürdüler. Şişman bir adam ortaya çıktı köpeği aldığını gösteren bir kağıt imzaladı. Buck yine işkence göreceğini sandı ve can havliyle kafesin parmaklıklarına atıldı. Adam pis pis sırıtarak gitti, bir balta ve bir sopayla döndü. Adam baltayla kafesin parmaklıklarını kırmaya başladı. Kafesi getiren adamlar işi garantiye almak için bir duvarın üstüne çıktılar. Adam kafesi parçaladığı anda Buck, sinirle dışarı fırladı ve adamın üzerine atıldı ama adam onu sopayla dövmeye başladı. Buck her saldıya geçtiğinde sopayı yedi, en sonunda bitkin düştü ve yerden kalkamayacak hale geldi. Adamı önüne bıraktığı suyu içmeye başladı. Öyle açtı ki eliyle önüne bıraktığı çiğ eti iştahla yedi. İki adam geldi ve Buck ile birlikte Curly’yi aldılar.Perrault ve Fransız asıllı Kanadalı Francois, diğer köpeklerle birlikte, Narwhal gemisiyle yolculuklarına başladılar.





BÖLÜM 2


Sopa ve Kaba Kuvvetin Kanunu


Buck’ı böyle ilkel ve vahşi hayatın içine düşmek çok şaşırtmıştı, kuzeydeki ilk gününde son derese rahtsız edici şeylerle karşılaşmıştı, dikkati hiç elden bırakmamalıydı, çünkü buradaki adamlar gibi köpeklerde şehirdekilerden çok farklı ve saldırgandı. Sopa ve kaba kuvvetin yasasından başka bir şey bilmeyen vahşi yaratıklardı. Buck’ın seyahat arkadaşı, zavallı Curly deneyimsizliğini hayatıyla ödemek zorunda kalmıştı. Kavga etmek gibi bir huyu olmayan iyi huylu Curly, kendisinden vücutça ufak olan bir Eskimo köpeğine yaklaştı. Hiç kimsenin fark etmediği bir anda çok hızlı bir atlama daha oldu: o anda Curly’nin yüzü kanlar içinde kaldı, gözünden çenesine kadar derin bir yara açılmıştı. Curly gücünü topladı ve kendisine tekrar tekrar saldıran düşmanının üstüne atladı. Ama güçlü düşman, onun saldırısına karşı koydu, Curly yere yuvarlandı ve bir daha kalkamadı. Diğer köpekler yerde yatan köpeğin üzerine çullandılar; zavallı Curly görünmez oldu. Francois elinde sopayla, köpek sürüsünün içine daldı. Elleri sopalı birkaç adam daha köpekleri dağıtmaya çalışıtordu. Fazla uğraşmalarına gerek kalmadı. Curly düştükte ancak iki dakika sonra, son düşmanı da sopa ile oradan uzaklaştırıldı. Ama Curly, yerde kanlar içinde ve cansız bir şekilde yatıyordu. Buck yaşamak için dövüşmesi gerektiğini anladı ve hiç yılmamaya karar verdi. O sırada Spitz’i gördü, dili sarkmış bir halde gülüyor gibiydi. O olay yüzünden Buck, Spitz’e karşı hayatı boyunca dinmeyecek öfke ve nefretle doldu.

Francois, Buck’a koşum takımını bağladı ve ona kızak çektirtti. Yargıç’ın evindeyken, seyislerin atlara böyle şeyler bağladığını görmüştü. Şimdi kendiside onlara benzemişti. Francois komutlarına hemen uyulmasını isteyen, sorun çıkaranların sırtına anında kırbaç indiren bir adamdı. Dave kızak çekmeye alışkın olduğundan, Buck bir yanlış yapınca hemen arkasını hafifçe ısırıyordu. Ekibin başı Spitz’di ve işe alışkındı. Buck çabuk öğreniyordu ve ilerleme kaydediyordu. Hangi sesle durulur, hangi sesle gidilir, dönemeç nasıl alınır, hepsini kısa sürede öğrendi.

Öğleden sonra Perrault, arkaya Billee ve Joe adında iki köpek daha getirdi. İkisi de kardeşlerdi ama birbirlerinden çok farklıydılar. Billee yumuşak başlıydı. Joe ise tam tersine; sert ve bencildi. Sol-leks adında başka bir köpek akşama onlara katıldı. Sol-leks’in tek gözü görmüyordu ve görmeyen gözünün yanına hiçbir köpeğin yaklaşmasını istemiyordu. Buck, bir gün farkında olmadan Sol-leks’in o gözüne doğru yaklaştı ve Sol-leks omzunda derin bir yara açtı. Buck bir daha aynı hatayı yapmaktan kaçındı ve iki köpek arkadaş oldular.

O gece, Buck’ın yatacak yer bulması sorun oldu. Adamların çadırına girmeye çalıştı ama kovalandı. Karda uyumaya çalıştı ama dayanılmayacak kadar soğuktu. Billee’yi bir çukurun içinde topak halinde uyurken buldu. O da kendine bir çukur kazdı ve rahat rahat uyudu.

Ertesi gün takıma üç köpek daha eklendi ve toplam dokuz köpek oldular. Yola çıktılar. Buck, Dave ve Sol-leks’in arkasında yer alıyordu. Francois ve Perrault, Kanada hükümeti için posta taşıyorlardı. Ekip bir günde kırk kilometre yol aldı. Akşam olunca adamlar kamp kurdular. Buck çok acıkmıştı. Diğer köpeklerin yemeğine saldırmaması için çabuk yemesi gerektiğini öğrendi.






BÖLÜM 3


İlkel Canavarın Egemenliği


Buck, ilkel içgüdülerine döner ve vahşi Kuzey’de hayatta kalmak için daha fazla mücadele etmeye başladı. Bu zor durumlar ilkel içgüdülerini daha da kuvvetlendirdi. Buck kavgadan kaçınıyordu ama Spitz onu rahat bırakmıyordu. Bir gece Buck, kendisine bir kaya altında yer buldu, yemek almaya gittiğinde Spitz’i kendi yerine kurulmuş olarak buldu. Buck buna dayanamadı ve Spitz’in üzerine atladı. Boğuşmaya başladılar. Onların kavgasının kargaşasından yararlanan aç kalmış bir grup vahşi köpek sürüsü yavaşça kamp yerine yaklaştı. Kızak köpeklerine saldırmaya başladılar. Az sayıdaki kızak köpeği dövüşmeyi bırakıp kaçmaya başladılar. Francois yaralanan kızak köpeklerinin, vahşi köpeklerin ısırıklarından dolayı kuduz olabileceklerini düşünüyordu, Perraul’da onunla aynı fikirdeydi.

Dolly adındaki bir köpek bir gün kudurdu ve Buck’ı kovalamaya başladı. Francois, bir baltayla kuduran köpeği öldürdü. Buck bu kovalamacada bitkin düşmüştü. Spitz bu fırsattan istifade ederek saldırmaya hazırlandı ama Francois ona kamçıyla vurdu. O andan itibaren Spitz ve Buck arasında bir savaş ilan edilmiş oldu. Ölümüne mücadele kaçınılmaz görünüyordu. Hatta Francois ve Petrault, Buck ve Spitz üzerine bahse girmişlerdi.

Buck, Spitz’in liderliğini iyice tehdit etmeye başladı. Buck bir gün önünden ormana kaçan bir tavşanı kovalamaya başladı ve Spitz’in önünü kestiğini gördü. Tavşan geri dönemedi Spitz, beyaz dişleriyle onu yakaladı ve belini kırdı. Buck buna dayanamadı ve Spitz’in üzerine koştu. Çarpıştılar, Spitz sanki hiç düşmemiş gibi hemen doğruldu ve Buck’ın omzuna saldırdı. Buck’ın etine dişlerini geçirdi. O anda Buck bunun ölümüne bir kaga olacağını anladı. Diğer köpekler çember oluşturmuşlar kavgayı izliyor ve düşen köpeği öldürmek için bekliyorlardı. Buck ne yaptıysa düşmanının direncini kıramadı. Sonunda öyle öfkelendiki hiç durmadan saldırmaya başladı. Zorlu mücadele sonucunda Buck Spitz’i yendi.




BÖLÜM 4


Yeni Lider


Ertesi sabah Francois, Spitz’in kayıp, Buck’ın ise yaralı olduğunu fark eder. Francois köpekleri koşmaya başladı. Buck, Spitz’in yerine gidip durdu. Francois hiç önemsemedi ve Sol-leks’i Buck’ın almak istediği yere getirdi. Francois’e göre yeni lider Sol-leks olmalıydı. Buck öfkelendi ve Sol-leks’e saldırarak yerine geçti. Franois ona aldırmadı ama Sol-leks ondan korktuğunu belli etti. Francois eline sopayı alınca Buck bir daha karşı koymadı ve Sol-leks’in yerine bağlanmasına izin verdi. Francois, Buck’ı eski yerine bağlamaya hazırlanıyordu fakat Buck ondan uzaklaştı. Buck eski yerine değil, liderliğe geçmek istiyordu. Ne yaptılarsa başaramadılar ve mecburen Buck’ı en öne bağladılar.

Yola çıktıktan kısa süre sonra Francois, Buck’ın liderlik için yaratılmış olduğuna ve hatta Spitz’den bile daha iyi bir lider olduğuna karar verdi. O doğuştan bir liderdi. Buck kısa sürede bütün ekibi büyük bir disipline soktu. Hedeflediklerinden daha kısa sürede gitmek istedikleri yere vardılar.

Dowson’a ulaştıklarında köpekler çok yorgundu. En az on gün dinlenmeleri gerekiyordu ama iki gün sonra ayır posta yükleriyle tekrar yola çıktılar. Ancak köpeklerden biri olan Dave, kimsenin teşhis edemediği garip bir hastalık yaşıyordu. Adamlar Dave’in koşumlarını söktüler, amaçları Dave’i serbest koşmaktı. Dave’in yerine Sol-leks’i bağladılar. Dave buna hem sinirlendi, hem de çok üzüldü. Onun kızağı sürme hırsı ve gururu vardı. Dave kızağın yanında ilerliyordu. Kızak durduğu bir anda gidip Sol-leks’in iplerini dişleriyle kemirerek kopardı ve sol-leks’in olduğu yere geçti. Bunu gören adamlar, görevinden alınan köpeklerin üzüntüden öldüklerini biliyorlardı ve Dave’in zaten öleceğini ama koşumdaki yerinde ölmesinin hiç sakıncası olmadığına karar verdiler. Dave’i koşumdaki yerine yeniden bağladılar. Birkaç kez acıyla bağıdı ama yerine kavuşmanın verdiği gururla kızağı çekmeye başladı. Bir iki kez düştü ama devam etmeye gayret etti. İyice bitkin düşmüştü. Akşam ateşin yanında ona yer yaptılar. Sabah ekip hazırlanırken onların yanına gitmeye çalıştı ama başaramadı yere yığılıp kaldı. Sonunda gücü tamamen tükenmişti. Arkadaşları oradan ayrılırken soluğu kesilerek son kez arkalarından özlemle onlara baktı. Posta katarı durdu, adamlardan biri Dave’in yanına gitti ve bir silah sesi duyuldu. Buck’ta dahil herkes bu sesin ne anlama geldiğini biliyorlardı.




BÖLÜM 5


Yol Açıp Kızak Çekmenin Güçlüğü


Otuz gün sonra, Buck’ın ekibi Skaguay’a geldi. İlk gelen onların ekibiydi. Köpekler yorgunluktan perişan haldeydiler. Postacıların yetiştirmesi gereken postalar vardı. Koşumdaki yorgun köpeklerin yerine yeni köpekler koşuldu. İşe yaramayan köpekler elden çıkarılacaktı. Dördüncü günün sabahı iki Amerikalı geldi ve tüm ekibi satın aldı. Adamlardan birinin adı Hal, diğerinin adı Charles’tı. Hal bıçak ve silah taşıyordu.

Köpekleri alıp kamplarına götürdüler. Kampta Mercedes adında bir kadın vardı. Mercedes, Charles’ın karısı, Hal’ın ise kız kardeşiydi. Çok şımarık bir kadındı. Kızağa ne kadar gereksiz eşya varsa doldurmuşlardı. Mercedes sürekli erkeklerin işlerine karışıyordu. Yola çıkmaya hazırdılar ama kızak öyle ağırdı ki köpekler uğraşmalarına rağmen kızağı yerinden oynatamadılar. Kızağın ayakları donmuştu. Kızağın ayaklarını buzdan kurtardılar ve yavaş yavaş ilerlemeye başladılar. Önlerinde yol dönüyor ve yokuş aşağı iniyordu. Yokuş aşağı inerlerken kızak devrildi yüklerden bazıları devrildi. Bu hafiflikten yararlanan köpekler ilerlemeye devam ettiler. Buck öfkeden köpürüyordu.

Charles ve Hal çok beceriksizdiler, Buck bu beceriksiz yeni sahiplerinden hiç hoşlanmamıştı. Mercedes’in talepleri nedeniyle çok yavaş ilerliyorlardı. Daha da kötüsü yiyecekleri tükeniyordu. Köpeklerin yemeklerinin tükenmemesine imkan yoktu. Çünkü bazı nedenlerden dolayı köpeklere fazla yiyecek veriyorlardı. Üstelik aşırı beslenme ile bunu hızlandırıp, köpekleri yeterince besleyemeyecekleri güne daha da yaklaştılar. Mercedes hayvanlara biraz şefkat gösterilmesini istiyordu ve bu yüzden daha fazla yemek vermeleri için ısrar ediyordu.

Çok geçmeden yeni aldıkları altı köpek açlıktan öldü. Mercedes durmadan kocasıyla ve kardeşiyle kavga ediyordu. Bu şekilde yollarına devam etmeye çalışıyorlardı. Sonunda ilkbahar geldi ve buzlar erimeye başladı.

Sonunda takım deneyimli altın avcısı John Thornton’ın kampının olduğu yere geldiler. Thornton onların buzlu nehirden geçmeye çalıştıklarını görünce, buz tabakasının yer yer inceldiğini ve geçerlerse kırılabileceğini, bu yüzden kendi hayatlarını ve köpeklerin hayatlarını tehlikeye atmamaları konusunda onları uyardı. Ama Hal onu dinlemedi ve köpekleri kamçılamaya devam etti. Buck tehlikeyi sezmişti ve ilerlemek istemiyordu. Hal ilerlemediği için Buck’ı kırbaçlamaya başladı. Thornton dayanamadı ve hemen adamın önüne geçip onu engelledi. Bir daha bu köpeğe dokunacak olursa onu öldürmekle tehdit etti. Hal bıcağını çıkardı ama Thorton elindeki sopayla, Hal’ın eline vurdu ve bıçağın düşmesini sağladı. Sonra yerden bıçağı alarak Buck’ın iplerini kesti.

Thornton, Buc’ın kırılan kemiği varmı diye kontrol etti. Ama köpeğin sadece yorgun olduğunu anlayınca rahatladı. Buck kızağın gittiğini duydu ve dönüp onları izlemeye koyuldu. Kızak bir çeyrek mil yol aldığı sırada buz aniden kırıldı. Mercedes’in çığlığı duyuldu ve kızakla birlikte hepsi sulara gömüdüler.




BÖLÜM 6


Sevdiği İnsan Uğruna


Buck yavaş yavaş eski gücünü yeniden kazandı. Thornton’un yolda ayakları donmuştu. Arkadaşları onu dinlenmesi için bırakarak, Dawson’a gidebilmek için sal almaya gittiler. Buck, Thornton’u sevmeye başlamıştı, ona çok iyi davranıyordu. Buck ömründe ilk defa, bütün benliğiyle ve gerçek bir aşkla birini seviyordu. Bu adam Buk’ın hayatını kurtarmıştı. Thornton köpeklerine çocuklarıymış gibi davranırdı.

Buck, Thornton’la mutlu olsa da vahşi içgüdüleri onu sürekli çağırıyordu. Buna karşı koymasını sağlayan tek şey Thornton’a duyduğu sevgiydi. Thornton’un arkadaşları Hans’le Pete, uzun zamandır beklenen salın üstünde geldiler. Tekneleri akıntının çok olduğu kayalık bir bölgeden ilerlerken Thornton dengesini yitirim suya düştü. Buck hemen suya atladı ve Thornton’u kurtardı.

Bir gün herkes Eldorado’da bir meyhanede oturmuş, kendi köpeklerini övüyorlardı. Konuşma sırasınd öyle bir şey söylendi ki Thornton’da Buck’ı övmek zorunda kaldı. Adamın biri köpeğinin 250kg yükü taşıyabileceğini söyledi, bir diğeri 300kg yükü taşıyabileceğini, bir diğeri de 350kg yükü taşıyabileceğini söyledi. Thornton dayanamadı ve Buck’ın 500kg yükü yerinden oynatmakla kalmayıp çekebileceğini iddia etti. Bunun üzerine adamlar yirmi beş metre boyunca çekmesini istediler. Thornton’da kabul etti. Bunun üzerine bahisler açıldı. Buck kızağın başına geçti ve çekmeye başladı. Buck’ın kazanacağını anlayanlar bahsi arttırmaya başladılar. Buck 500kg yüklü kızağı tam yirmi beş metre çakti ve bahsi kazandılar.




BÖLÜM 7


Çağrının Sesi


John Thornton bahisten kazandığı parayla borçlarını ödedi ve efsaneye göre kayıp olan altın madenini bulmak için arkadaşlarıyla yola çıktı. Bu yolculuklarını avlanarak, balık tutarak geçirdiler. Balık tutmak, avlanmak, ormanda dolaşmaya çıkmak Buck’ın çok hoşuna gidiyordu. Buck vahşi özlemlerini hissetmeye başladı. Ara sıra ormandan çağrının sesini işitir bu ses içinde inanılmaz arzular oluştururdu. Bir gece, yine ormandan bir çağrı işitti. Bu seferki şimdiye kadar duyduklarından çok açık ve kesindi. Uzun bir uluma sesiydi bu. Buck bu sesi, önceden bildiği bir ses gibi tanıdı ve ormana daldı. Sese yaklaştı ve burnu havaya dikilmiş uluyan bir kurtla karşılaştı. Buck hiç ses çıkartmamış olmasına rağmen kurt onun varlığını hissetmişti. Kurt onu gördü ve kaçmaya başladı Buc’ta peşinden gitti. Sonra kurt durdu ve sönüp hırlamaya başladı. Buck’tan ürkmüştü çünkü onun üç misli ağırlığındaydı. Kurtla samimi olmaya çalışıyordu fakat kurt ondan korkuyordu.

Sonra birbirlerini koklayarak samimileştiler. Kur onu takip etmesini istiyordu ama Buck Tornton’u hatırladı. Kurt onu teşvik etmeye çalışıyordu fakat Buck kampa doğru gerilemeye başladı. Buck içindeki avlanma isteğini durduramıyordu. Ormana avlanmaya gitti. Uzun süre sonra kampa geri döndüğünde ters giden bir şeyler olduğunu hissetti.

Sessizce kampa yaklaştı. Diğer köpeklerden birin ve Thornton’un arkadaşının ölüsüyle karşılaştı. Yeetah kabilesinden adamlar kamplarına saldırmışlardı. Buck çok öfkelenmişti. Bu Thornton’a olan sevgisinden kaynaklanıyordu. Buck, Yeetah kabilesinin adamlarına saldırmaya başladı. Önüne geleni vahşice avlıyor, boğazlarını parçalıyordu. Kaçanların peşini bıraktı ve kamp yerine geri döndü. Thornton’un diğer arkadaşınında cesedini buldu. Sonra Thornton’un izlerini ve kokusunu takip etti. İzler gölün kıyısına doğru gidiyordu ve onun cesedini gölün ortasında gördü. Bütün gün gölün başında bekledi. Gece olunca yine o sesleri duymaya başladı. Karşı konulmaz, dayanılmaz bu sesi dinledi. Çağrıya cevap verdi ve kurtlarla yaşamaya başladı. Fazla bir zaman geçmeden Yeetahlar ormandaki kurtların farklılaştıklarını gördüler. Kurtların bazılarının çeşitli yerlerinde kahverengi benekler, göğüslerinde beyaz çizgiler vardı. Daha da önemlisi Yeetahlar, kurt sürülerinin başında hortlayan bir köpek olduğunu anlatıyorlardı. Bu hortlaktan çok korkuyorlardı, çünkü kış gecelerinde yiyeceklerini çalıyor, tuzaklarını bozuyor, hayvanlarını öldürüyor ve en cesur avcılarına bile meydan okuyordu. Yeetahların hiç gitmedikleri bir vadi vardı.

Yaz mevsiminde o vadide Yeetahların bilmedikleri bir kurt yaşardı. Bu kurt diğerlerinden çok farklıydı, çok güzel ve uzun tüyleri vardı. Hep yalnız dolaşır, ormandan geçerek geniş alana çıkardı. Bir süre düşünceli düşünceli bekler, biraz gezinir, oradan uzaklaşmadan önce üzüntülü bir sesle ulurdu.

KİŞİSEL YORUMUM:

Hayatımda okuduğum en güzel kitaplardan biridir. Ben Husky'leri, kurtları kısacası hayvanları seven bir insanım o yüzdenmidir bilmem Buck'ın yaşadıkları beni çok etkilemiştir. En son sahibine duyduğu yüce sevgisi, kelimelerle ifade edilemeyecek birşeydir. Aşırı duygu yüklü bir kitap. Her okuduğumda dugulanıyorum. Bu kitabın filmide var, ben ilk filmini izlemiştim sonra kitabı okudum. Bence bir insanın kütüphanesinde olması gereken klasik eserlerden birisidir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla