Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05.07.2013, 13:42   #1 (permalink)
Jaqen
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Robert Louis Stevenson-Define Adası Roman Özeti

Robert Louis Stevenson-Define Adası Roman Özeti

Kitap Hakkında Bilgi:
Define Adası İskoçyalı yazar Robert Louis Stevenson’un yazdığı bir macera romanıdır. Ayrı bir kitap olarak 1883 senesinde çıkan bu yapıtdaha önce 1881-1882 yıllarında bir çocuk dergisinde diziler halinde yayınlanmıştır.

Tüm romanların belki de en çok işlenenidir. Tropikal adalar x işaretli hazine haritaları ile tek gözü kör ve bantlı bir eli kancalı omuzunda papağanı ile belleğimizde canlandırdığımız korsan kavramları üzerinde Define Adasının büyük etkisi olmuştur.

Stevenson Define Adası’nı yazmaya başladığında 30 yaşındaydı bu onun bir romancı olarak ilk başarısı olacaktı. İlk onbeş bölüm 1881′de İskoçya yaylalarında bulunan Braemar’da yazıldı.

Kitap Özeti:
XVIII. yüzyılın ikinci yarısı okyanusların korsan kaynadığı uzak adaların inanılmaz maceralara sahne olduğu bir dönemdi. Jim Hawkins bu karışık günlerde ailesiyle birlikte İngiltere’nin güney kıyılarındaki Amiral Benbow Hanı’nda yaşamaktaydı.

Yolu Amiral Benbow’a düşen Billy Bones isimli eski bir korsan hanı işleterek kıt kanaat geçinen ailenin yaşamını değiştirecektir. Bones’un korsan Flint’in definesinin yerini gösteren bir haritası vardır ve bu harita bir bela mıknatısı gibi bütün korkunç korsanları hana çeker. Harita bir raslantı sonucu Jim Hawkins’in eline geçer ve heyecanlı bir define avı başlar.

Uzun Özeti
Kitap Özeti:

Babam annem ve ben İngiltere’nin batı sahillerinde küçük bir kasabada küçük bir hanı işletiyorduk. Ben on on iki yaşlarıdayken bir gün hana iri yarı kir pas içinde suratında yara izi olan denizci birisi geldi. Hanımızı beğendiği için kalacağını fazla yemek ve yer seçici olmadığın belirtti ve üç altını çıkartıp masanın üzerine avans olarak koydu. Bir gün bana dikkatli olup bir ayağı tahta olan bir denizciyi gördüğümde kendisine haber verirsem ayda dört peni kazana*cağımı söyledi. Ben de kabul ettim. O günden sonra gözümü dört açtım. Akşamlan içiyor maceralarım anlatıyormilleti kendisini dinlemesi için zorluyordu. Müşteriler ondan çekindikleri için seslerini çıkaramryorlardı ama her geçen gün de handan çekiliyor*lardı. Babam “eyvah bu gidişle iflas edeceğiz” diyordu. Aradan aylar geçmiş olmasına rağmen handan gitmeye niyeti yok gibiydi. Bir müddet sonra ne bana ne de babama para vermez oldu. Gün geçtikçe borcu birikiyordu. Babamla sık sık tartışıyorlardı. Bir tartışma sırasında babam kalp krizi geçirdi. Gelen doktor aynı zamanda bölge polisi imiş. Kaptanın eli bıçaklı halini görünce ona kızdı ve bir suç işlerse hapse tıkacağını belirtti. Ne hazin ki birkaç gün sonra babam öldü. Babam ölmeden birkaç gün Önce bîr denizci gelip “Bili bu*rada mı?” diye sordu. Tarifinden kaptanı aradığını anlamıştım. Bir müddet sonra kaptan uzaktan görünce saklandı. Kaptan içeri girip oturduktan sonra birden bire ortaya çıkıp afallayan kapta*nın yanına gidip oturdu. Biraz sonra karşılıklı olarak bıçaklarını çektiler ve kapıştılar. Sonra bizim kaptan diğerini önüne katıp kovaladı ama biraz sonra da bayılıp yere düştü. Meğer sara nö*beti geçiriyormuş. Babamı kontrole gelen doktor onu da muayene etti ve böyle içmeye devam ederse çok yakında öleceğini söyledi. Bu arada da babam öldü. Birkaç gün sonra kör bir adam gelip kaptanla görüştü. Git*tikten sonra kaptan “bana altı saat süre tanıyorlar” dedi ama birkaç dakika sonra da sarsıla sarsıla Öldü. Bu kısa süre içinde gördüğüm ikinci ölümdü. Annemle ölünün başında bir müddet bekledikten sonra yardım almak için köye gittik. Kaptan Flint ismini duyan hiç kimse yanımıza yaklaşamıyordu. Mecburen yine yalnız başımıza hana geldik. Kaptanın odasına çıkarak sandığını açtık gelenler olduğu için acele ile bazı kağıtları ve paralan alıp handan çıktık. İlerde bir yere saklandık ve biraz sonra yedi sekiz kişinin ellerinde meşalelerle hanın kapısında olduklarını gördük. Sonra içeri girdi*ler. Bir müddet sonra aralarında tartışmaya sonra da duydukları at sesleri nedeniyle kaçmaya başladılar. Sadece kör kaptan ortada kalmıştı. Hızla gelen atlılardan birisinin çarpmasıyla o da öldü. Koşa koşa annemin yanına gittim. Kadıncağız korkusundan sin*miş kalmıştı. Beni görünce sarılıp ağladı. Gümrükçüler kaçanları kovaladılar. Ancak çoktan gemile*rine atlayıp kaçmışlardı. Hana girdiğimizde bu kadar kısa süre*de nasıl böyle altını üstüne getirebildikleri hayret verici bir olay*dı. Gümrükçülerin başı Jack bunun sebebini öğrenmek istedikle*rinde koynumdaki muşambayı gösterdim. Hep birlikte doktorun yanına gittik. Doktor ve Jack bana iltifat ettiler ve kahraman bir çocuk olduğumu söylediler. Anlaşılan oydu ki Kaptan Flint denen adam çok tehlikeli bir korsandı ve bir yerlere gizlemiş olduğu hazinesi vardı. O para peşinde değil hazinenin yerini gösteren haritanın peşinde idi. Ve bu harita koynumdan çıkardığım muşambadaki kağıtların ara*sında idi.

Define Adası
Robert Louis Stevenson

Şimdi hedef hazineyi bulmaktı. Ayarlanan bir gemi ile yola çıkacaktık. Hazine falan umurumda değildi. Böyle bir yolculuk yapacağım için çok heyecanlı ve sevinçliydim.

Nihayet Brİstol limanından denize açıldık. Yolculuğumuz genellikle sakin geçiyordu. Adaya varmamıza bir iki gün yolu*muz kalmıştı. Akşam vakti elma almak için girdiğim fıçının içinde iken ayru zamanda aşçılık da yapan tek bacaklı gemici Silver geldi ve fıçının üstüne oturdu. Tam sevinçle kendisine seslenecek*tim ki başka bir gemici ile konuşmalarını duyunca vaz geçtim. Anladığım kadarıyla bunların hepsi korsandı. Silver de bizim kaptanın korkuyla kaçtığı tek bacaklı meşhur korsandan başkası değildi. O andan sonra gemideki birçok namuslu insanın hayatı bana bağlıydı. Fıçıdan çıkınca hemen kaptan kont ve doktorla bir araya geldim ve tüm duyduklarımı anlattım.

Adaya varınca ben de karaya çıkanlar arasmdaydım. Ko*nuşmamıza göre Kont doktor ve kaptan gemide kalmışlardı. Bir ara Silver ile arkadaşı Tom’un konuşmalarını duydum. Hemen saklanıp dinledim. Tom Silver’e karşı çıkıyordu. Bunun üzerine Silver Tom’u bıçağıyla öldürdü. Çok korkmuştum. Hemen gö*rünmeden kaçmaya başladım. Epeyce koştuktan sonra burada yamyam gibi bir adamla karşılaştım. Yanımda tabancam olduğu için karşısına dikildim. Sonraadamda benim zararsız olduğumu anlayınca konuşmaya başladık. İsmi Benjamin Gunn olan gemici üç yıl önce burada tek başına yaşamaya mahkum edilmişti. Ona karşı bîr yakınlık duyuyordum.

Birden bir patlama sesi duyduk. Anlaşılan savaş başlamıştı. Hemen Gunn’Ia beraber limana doğru koştuk. YoldaGunn’la birbirimizi kaybettik. Koşa koşa limana yaklaştığımda doktor ve kaptanın diğer gemicilerle bir arada olduklarını gördüm. Gemiyi terk etmişlerdi. Onlara gördüğüm her şeyi anlattım. Onlarda gemiyi ele geçirecek iken ben olmadığım için bu plandan vazge*çip karaya çıkmışlar. Tom’un Ölüm çığlığını benim zannederek geri dönmüş ve gemide lazım olacak ne varsa bir kayığa yükleyip yeniden adaya çıkmışlar. Tabii gemidekiler bunları görünce top ateşine tutmuşlar ancak isabet ettirememişler. Karaya çıkınca bu sefer de karadakilerle silahlı çatışmaya girmişler. Neticede bu kütükten eve sığınmışlardı.

Bir müddet sonra Silver ve adamları yakınımıza kadar gelip anlaşmak İstediklerini söylediler. Kaptan onlara “Şayet teslim olursanızhayatınızı bağışlar sizi en yakın cezaevine bırakırım. Yoksa teker teker Öleceksiniz” dedi. Kızgınlıkla gerisin geriye gittiler. Sonra kaptan hepimizi mevzilere yerleştirdi ve nasıl savaşacağımızı anlattı.

Nitekim çok geçmeden dört bir yandan ateş etmeye başladı*lar. Hızla bulunduğumuz yere doğru ilerliyorlardı. Artık kavga kılıç ve tabanca ile oluyordu. Sonuçta bizden üç onlardan altı kişi ölmüştü.
Kaptanın yarası pek ağır değildi. Doktor onun yarasını sar*dıktan sonra dışarı çıktı. Anladığım kadarıyla Benjamin Gunn’u bulmaya gitmişti. Ben de yanıma iki tabanca mermi ve peksimet alarak kafamdaki planı gerçekleştirmek için kimseye söylemeden dışarı çıktım. Söyleseydimbırakmazlardı. Niyetim kıyıya kadar gitmek ve bağlı olan geminin halatlarını kesmekti. Kayığa bindim ve sessizce gemiye yaklaşıp halatı kestim. Gemidekiler farkına varmamışlardı. Aniden aklıma gemiye çıkıp ve onların sarhoş-hıklarından faydalanarak gemiyi ele geçirmek geldi. Bir yolunu bulup gemiye çıktığımda ortalıklarda kimseyi göremedim. Sonra kilere doğru ilerlerken yerde yaralı yatan Hands’ı gördüm. Belli ki diğer korsanlar tarafından yaralanmıştı. Onunla konuşup anlaştım. Hands’m yaralarını sardım ve onun yönlendirmesiyle gemiyi Define Adası’na doğru yönlendirerek gitmesini sağladım. Yalnız Hands’un yüzündeki ifadeyi hiç beğenmiyordum. Nite-kim bir müddet sonra gemimiz karaya oturduğunda sinsice arkamdan saldırdı. Hatta beni bıçakladı da. Ben de iki tabancamı birden ateşleyerek onu öldürdüm.

Yaramdan dolayı acılar içerisinde kıvranmama rağmen ge*mide tehlike kalmadığı için rahattım. Kayalara çarptığı için yan yatmış bulunan gemiden çıktım ve yürüyerek kıyıya vardım. Amacım kaîedekilerîn yanma varmaktı. Bizimkilere sürpriz yapmak için sessizce içeri girmiştim ki kendimi birden bire kor*sanların ortasında buldum. Korsanlar kütükten evi ele geçirmiş*lerdi. Silver alaycı bir şekilde “Demek döndün haJack” diyordu. Bir şey vardı ki benim diğerlerinden ayrılmış olduğumu zanne*diyorlardı. Sevindirici başka bir şey daha vardı ki doktorkaptan ve diğerleri ölmemiş korsanların dediğine göre onlarla anlaşarak her şeyi bırakıp ayrılmışlardı.

Ben de bütün gelişmeleri geminin durumunu ve ölen adam*ları anlatarak onlara meydan okur bir şekilde dediklerimi yapmalarını söyledim. Bazı korsanlar üzerime saldıracaklardı ki Sİlver bırakmadı.
Sonra olaylar şöyle gelişti: Hep birlikte defineyi kazmak için gittik. Kazdığımız yerde define falan yoktu. Birisi daha Önce bulmuş ve götürmüştü. Silver bana bir tabanca verdi ve hazır olmamı söyledi. Nitekim biraz sonra ağaçların arasından korsan*ların üzerine kurşun yağmaya başladı. Biraz sonra korsanların üçü Öldürülmüş ikisi ise kaçmıştı.

Meğer Silver ve doktor anlaşarak planları yapmışlar. Benjamin Gunn’da bu plandaki rolünü çok güzel oynamış. Hazi*neyi oradan çıkarıpkaldığı yere götüren de Benjamin’den başkası değilmiş.
Ertesi sabah erkenden toplanma hazırlıklarına başladık. Her millitenin parası ve altını mevcuttu. Tam üç gün paralan çuvalla*ra yerleştirrhekle geçti. Kaçan korsanların adada bırakılması yan-lanna yiyecek ve erzak verilmesi kararlaştırıldı. Sonra da demir alarak yola koyulduk. Birkaç gün sonra güzel bir körfeze girerek demir attık. O günün gecesi Silveç yanına bir miktar para da alarak gemiden kaçtı. Bir bakıma iyi de oldu.

Bu limanda bir hafta kaldıktan sonra rahat bir yolculuk ya*parak Bristol’a vardık. Paralan ve altınları aramızda paşlaştık. Ben annemin yanma gelerek tekrar hanı işletmeye başladık. Tabii ki artık işleri hizmetçilerimiz görüyordu.


Konu Laura tarafından (30.09.2013 Saat 11:32 ) değiştirilmiştir.
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla