Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05.09.2013, 13:49   #1 (permalink)
FifiVePirtik
Tecrübeli Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Çay Üzerine Biraz Sohbet

Çay Üzerine Biraz Sohbet
Tavşankanı, simit, paşa çayı, ajda bardağı, ince belli bardak? Tabii ki de bu kelimeleri duyduktan sonra aklımıza çay geliyor. Karadeniz?in o güzel havasından suyundan yetişmiş, yaylaların buram buram samimiliğini içine almış çay. Rüzgârın getirdiği huzur ile salına salına yetişmiş çay, bizlerin her fırsatta, her boyda içmeye doyamadığımız çay. Kahvaltılarımızın vazgeçilmezidir çay, daha yeni uyanmışken henüz konuşmaya halimiz bile yokken bir bardak çay ile güne başlarız. Uykumuzu açsın diye bir de demli koyarız çayımızı, o kendi öz rengini daha da belirginleştirerek. Nasıl bir keyiftir o sabahın ilk dakikalarında çay ile güne başlamak, birkaç şeker yâda hiç. Kimine göre ince belli bardakça çıkar keyfi, yudum yudum, azar azar, kimisine göre doya doya içilmeli kocaman bir fincanda. Mis gibi kokusu ile sarar bizi, tutar elimiz den ve adeta farklı diyarlara götürür.
Yazın geri de kaldığı artık soğuk günlerin kendini gösterdiği bu günlerde en vazgeçilmezlerdendir çay. Bir dost ziyaretinde sorulur çay içer miyiz diye ve anında demleniverir. Esnafın vazgeçilmezidir çay. Bir bardak içmeden kalkılmaz dostun yanından. Bir alışveriş anında ise sıcacık güzel bir ikram. Bazen yanında küçük bir kurabiye bazen ufak bir simit parçası eşlik eder.
Çayın, dünya üzerinde sudan sonra en çok tüketilen içecek olarak, 5000 yıllık bir geçmişi bulunuyor. En çok bilinen efsaneye göre, Büyük Çin İmparatoru Shen Hung'un hizmetlilerinden biri bahçede su kaynatırken, tesadüfen, suyun içine birkaç çay yaprağı düşüyor. Sonrasında imparator, aldığı kokuyu çok beğeniyor ve sebebini öğrendikten sonra hızla yaygınlaşıyor. Türkiye'nin çay ile tanışması ise, 1787 yılında Japonya'dan getirilen çay tohumlarının ekilmesi ile başlıyor. İlk ekimler Bursa civarlarında gerçekleşiyor, ancak iklim şartlarının uygun olmaması sebebiyle, başarı sağlanamıyor. Daha sonrasında, bir botanikçi olan Ali Rıza Erten sayesinde 1924 yılında ilk kez Rize'de uygun ekimlerin yapılabileceği araştırmalar sonrasında tespit ediliyor ve gerekli onaylar alındıktan sonra ilk kez çay üretimi temelleri atılıyor. 1947 Yılında da ilk çay fabrikası kuruluyor. Dünya ile kıyaslandığında Türkiye'nin çay ile tanışması oldukça geç olmuş, ancak kısa sürede benimsenip, sofralarımızın ve günün her anının vazgeçilmezi olmuş. Yıllar önce duymuştum, çayın bir başka hikayesini. Karadeniz'in köylerinden birinde yaşayan küçük bir kız, annesine verdiği bir söz üzerine, sabaha kadar uyumayıp, beklemesi gerekirken, gecenin ilerleyen saatlerinde uykuya teslim oluyor istemeden ve gözkapakları kapanıyor. Annesi çok kızıyor, kız verdiği sözü tutamamanın etkisiyle, üzülüyor, dertleniyor. Uykuya yenik düşen gözkapaklarına kızıyor. Kimse görmeden gidiyor, dışarıda kendini cezalandırmak için, göz kapaklarını kesip, gömüyor. Aradan geçen yıllar sonrasında gömülen yerden çay bitkisi çıkıyor, çayın uykuyu açması, dinginleştirmesi bu sebebe bağlanıyor. Çay tarihçesi değil ama, hoş bir hikaye olarak şunu da ekleyebilirim sanırım. Çay, demliği, bardağı, kaşığı ve tabağıyla bir aileyi temsil ediyor kimilerine göre. Çay kaşığı, ortalığı zaman zaman gererek, bulandıran, karıştırıp, giden görümceyi temsil ediyormuş. Gelin, demlikteki çay misali, zamanla olgunlaşır, demlenirmiş. Çayın kaynayan suyu, kaynana gibiymiş, gelini sinirden fokur fokur kaynatırmış. Bardak, çay tabağı ve çay da çekirdek aileyi temsil ediyormuş, anne baba ve çocuk.
Çayın başlıca iki çeşidi bulunuyor. Siyah çay, fermente edilmiş çay, yeşil çay ise fermente edilmemiş çaydır. Siyah ve yeşil çayın birçok yararları biliniyor. Öncelikle, zihni dinlendirici etkisi mevcut, sindirime yararlı, içindeki florin maddesi sayesinde diş çürümelerini önleyici etkisi kanıtlanmış.( Günde 5-6 fincan tüketildiğinde), kolesterol seviyesini düşürüyor. Yeşil çay, vücut sıcaklığını dengeliyor, eskiden ateş düşürücü olarak kullanıldığı biliniyor, C vitaminince zengin, damar tıkanıklığı, tansiyon yüksekliği, mide kanseri oluşturan hücrelere karşı baskılayıcı etkisinin olduğu tespit edilmiş. Bunu dışında, içerdiği mineraller ile, vücuttaki mineral dengesinin kurulmasında sudan daha etkiliymiş, çok ilginç.
Herkes çayı bir yerlerden yakalamış ve hayatına almış, hikâyeler yazmış, yaşamına ortak etmiş yanında, yakınında tutmuş. Günümüzde trafikte bile, bardak termoslarımıza koyup, yanımıza almaz mıyız, onunla dertleşmek, yolu çabucak bitirmek için. Gazete keyfi onsuz olur mu hiç, afyonumuz patlamamıştır, hiç kimseyle konuşmak istemeyiz, ama gazetemizle, çay keyfimizi sessizce yapmayı ihmal etmeyiz. Yıllar önce Çernobil Faciası sonrasında da ne radyasyon korkusu, ne de kanser bizi korkutamadı. O zamanki bakanlardan biri bile, TV'de ' Bakın ben içiyorum bir şey olmuyor, tehlike yok' demedi mi? Sanki anında küt diye ölmesi gerekiyormuş, yıllar içinde etkisi görülmeyecekmiş gibi. Olan oldu zaten, o yıllar geride kaldı, çay keyfimize devam.

__________________
Teşekkür Etmek için Beğen Butonuna Tıklayınız.
FifiVePirtik isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla