Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22.11.2013, 02:44   #1 (permalink)
Perii
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Bir Mantık Kavramı Olarak Yanlışlık

Bir Mantık Kavramı Olarak Yanlışlık

"Yanlışlık" kavramı Antikçağ'dan bu yana mantıkçıların ilgisini çekmiştir. Mantık düşünceyi doğru yönetebilmenin kurallarını veren bir bilimdir. Fakat bazen bilerek veya bilmeden isteyerek veya istemeden yanlış yapılabilmekte yani mantık kurallarının dışına çıkılabilmektedir. İsteyerek ve bilerek yapılan yanlışlar yerine ve türüne göre: "demagoji" "mugalata" "parolojizm" "sofizm" gibi isimlerle anılmaktadırlar. Hangi amaçla yapılırsa yapılsın yanlışlığın ne olduğunu ve nerede yapıldığını tespit etmek ve göstermek veya yanlıştan korunmak için mantık kurallarının bilinmesi yeterli değildir. Diğer bir ifadeyle doğru düşünmek başka yanlışlığı tespit etmek ve ondan korunmak başkadır. Nasıl ki bir organın hastalığının tanımlanması veya teşhisi o organın sağlıklı halinden hareketle sağlanamazsa bir akıl yürütmedeki yanlışlığın tespitinde de benzeri bir durum söz konusudur.

"Yanlış" kavramıyla "yanlışlık" kavramını da birbirinden ayırmak gerekir. "Yanlış nedir?" sorusu felsefi bir problemdir (Mesela bkz. Brochard V. 1943 ve Hamblin C.L. 1970) ve konumuz dışında kalmaktadır. Bu durumda yanlış hatalı kusurlu eksik bilgi veya inancın ne olduğu ve nasıl oluştuğu mantığın ilgi alanına giren bir problem değildir.

Bir mantık konusu olarak "yanlışlık" geçerli gibi görünen fakat aslında geçerli olmayan bir ispatbir akıl yürütme kısaca bir çıkarım biçimidir. Yani bir yargının yanlış olup olmadığını deney veya gözlemle tespit edilebilmesine karşılık bir çıkarımdaki yanlışlığın tespiti ancak mantık bilimi çerçevesinde olabilir.

Konuyu sistemli olarak ilk ele alan Aristoteles iki tür yanlışlıktan sözetmiştir: dil ile (in dictone) yani dildeki çokanlamhlıkla ilgili olan yanlışlık ve dil dışında (extra dictionem) kalan yeni ispatın kendisinden kaynaklanan yanlışlık. Daha sonraki yazarlar probleme bakış açılarına bağlı olarak yanlışlık türlerini ikili veya üçlü guruplar halinde ele almışlardır. Biz de "yanlışlık" problemini iki başlık altında ele alacağız:

I) Formel (veya Mantıksal) Yanlışlık ve
II) Formel-olmayan yanlışlık

FORMEL YANLIŞLIK

Akılyürütmenin ya da ispatın kendisiyle doğrudan doğruya ilgili olan ve bu safhadaki bir hata dolayısıyla ortaya çıkan yanlışlığa formel yanlışlık denir. Böyle bir hata mantık kurallarına uyulmamış olmaktan kaynaklanır.Bir bilim olarak mantıkiçeriksiz yani formel bir dildir. Böyle bir dil sayesinde bir çıkarımın geçerli olup olmadığına matematik işlemi yapar gibi karar vermek mümkündür. Çünkü kullanılan dilin (mesela günlük dilin) mantık açısından yapısı ve işleyişi uygun bir formel sistem vasıtasıyla ifade edilebilir. Dolayısıyla da bir çıkarımın mantık açısından doğruluğu tamamen sembolik bir dil kullanarak denetlenebilir. Sembolik bir dil yani formel sistem bir akıl yürütme işleminin içerikten bağımsız olarak ifadesine imkan vermesinden ötürü büyük öneme sahiptir.

Mesela "bazı fizikçiler filozof değildir" dedikten sonra "o halde bazı filozoflar fizikçi değildir" şeklinde bir çıkarım pek ala yapılabilir. Böyle bir çıkanının verdiği bilgi bakımından yani içeriği yönünden günlük realiteye aykırı gelen bir yanı yoktur. Fakat bu tür bir çıkarım mantıkça doğru değildir. Nitekim başka bir örnekte mesela "bazı insanlar mantıkçı değildir" dedikten sonra yine aynı kalıba uygun olarak özne ve yüklemin yerini değiştirmek suretiyle "bazı mantıkçılar insan değildir" şeklinde realiteye uymayan ve dolayısıyla da anlamsız olan bir sonuç elde ederiz. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Mesela "bütün kuşlar uçar" ve "bütün kartallar uçar" şeklindeki iki öncülden "bütün kartallar kuştur" şeklinde bir sonuç elde edilebilir. Fakat bu kıyasta öncüller ve sonuç doğru olmamakla birlikte kıyas mantık açısından geçerli değildir. Nitekim bu kıyasla aynı özellikleri taşıyan "her inek süt verir" ve "her anne süt verir" gibi iki öncülden "her anne inektir" gibi mantık kurallarına hiçbir şekilde uymayan bir sonuç çıkarmak gerekir. Şüphesiz her seferinde bu tür karşıt örnek bularak bir çıkarımın geçerliliğine karar vermek sağlıklı ve güvenlikli bir yöntem değildir. Çıkarımın geçerli olup olmadığını ancak formel bir sistem kendiliğinden (otomatik bir biçimde) denetleyebilir.

Son iki örnek günlük dili kullanarak yapılan çıkarımlarda hiç farkına varmadan hata yapmanın son derece kolay olduğunu göstermektedir. Yapılacak böyle bir hatayı mantık kurallarına başvurmaksızın herhangi bir yolla (mesela deney veya gözlem yoluyla) tespit etmenin mümkün olmayabildiği de yine yukarıdaki örneklerden anlaşılmaktadır. Çünkü öncüller ve sonucun gözlemlere aykırı gelen bir tarafı olmayabilmektedir.

Fakat öte yandan geçerli bir çıkarımın kabul edilebilir emin (-sound-) sonuç verebilmesi için çıkarım kurallarının mevcudiyeti de tek başına yeterli değildir. Mesela "bütün nadir şeyler değerlidir" ve "bütün topal kargalar nadirdir" gibi iki öncülden çıkarım kurallarına (bu örnekte kıyas kurallanna) uygun olarak elde edilebilecek sonucun "bütün topal kargalar değerlidir" şeklinde olması gerekir. Ancak bu sonucun kıyas mantık kurallarına uygun olsa bile kabul edilebilir olmadığı açıktır. Bu durum ilk öncülün doğru olmamasından (yani nadir olan bazı şeylerin her zaman değerli olmamasından) kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla çıkanm geçerli bir kalıpta olsa bile eğer öncüllerden birisi yanlışsa sonucun kabuledilebilir olması beklenemez.
Bu durumda bir çıkarım neticesinde elde edilmiş sonucun doğru ve kabul edilebilir olması için:

1) Çıkanmın mantık kurallarına uygun yapılmış olması ve ayrıca
2) Öncüllerin de doğru (yani realiteyi isabetli yansıtan bir biçimde) verilmiş olması gerekir.

Öncüllerin doğruluklarının tayini ise şüphesiz mantığın konusu dışında kalan bir husustur.Formel yanlışlıktan korunmanın tek yolu çıkarım kurallannın bilinmesidir iki öncülden oluşan bir çıkanmın "kıyas" olarak nitelenebilmesi için herşeyden önce aşağıdaki şartların sağlanması gerekir (bu konuda daha geniş bilgi için msl bkz.Ural 1985):

1) Basit bir kıyas iki öncül bir sonuç önennesinden oluşur.
2) Öncüllerde ortak bir terimin bulunması gerekir.
3) Bu ortak terim sonuç ifadesinde geçmemelidir. Bir çıkarım bu şartlan sağlıyorsa kıyas olarak nitelenebilir.

Bir kıyasın geçerli olabilmesi için ise şu şartlar yerine gelmiş olması gereklidir:

1) Öncüllerden en az biri olumlu olmalıdır.
2) Eğer öncüllerden birisi olumsuz ise sonuç ifadesi olumlu olamaz.
3) Geçerli bir kıyasta öncüllerden birisi mutlaka tümel olmalıdır.
4) Eğer öncüllerden birisi tikel ise sonuç da tikel olmalıdır.
5) Öncülleri olumlu olan bir kıyasta sonuç olumsuz olamaz.
6) Orta terimin öncüllerde en az bir kere dağıtılmış olması ve öncüllerde
dağıtılmamış olan bir terimin sonuç ifadesinde de dağıtılmamış olması gereklidir.

Eğer bu kurallara uyulmazsa gözlem ve deneylere aykırı olmayan fakat mantıkça geçersiz çıkarımlar yapılabilir. Demagoji yapmanın bir yolu aslında geçersiz olan fakat deney ve gözlemlerle bir aykırılığı olmayan çıkarımı amaca uygun başka bir çıkanma örnek olarak kullanmak olabilir.

Günlük dili kullanarak ifade edilen akıl yürütmelerde karşılaşılan diğer bir yanlışlık bağıntı bildiren kelimelere bağlı olarak ortaya çıkar. MeselaA B'den C'den büyüktür dedikten sonra AC'den büyüktür diyebiliriz. Fakat A B'yi seviyor ve BC'yi seviyor dedikten sonra A C'yi seviyor diyemeyiz. Çünkü "büyüklük" bağıntısınıngeçişli olmasına karşılık "sevme bağıntısı"nın böyle bir özelliği yoktur.

Bağıntı bildiren ifadeler doğal olarak birbirlerinden farklı özelliklere sahip olabilmektedirler. Geçişli (transitif) geçişsiz (intransitif) yansımalı (refleksif) yansımasız (antirefleksif)bakışımlı (simetrik) bakışımsız (asimetrik) olabilen bu bağıntıların her birinin sahip olduğu özellikler diğer bağıntılar için geçerli olmayabilir. Dolayısıyla birinin özelliğini diğerine örnek alarak bir çıkarım yapmak mantık açısından sakattır.

Formel yanlışlıkların önemli diğer bir kaynağı dildeki operatörlerdir. Özellikle zaman ve modalité bildiren operatörler yanlış anlamalara (iltibasa) yol açabilir ve dolayısıyla da çıkarımda bazı yanlışlıkların kaynağını oluşturabilirler. Mesela "herkes bazen iyilik yapar" İfadesinden "bazen herkes iyilik yapar" ifadesine geçilemez.

Bu iki ifade birbirine eşdeğer olarak kabul edilemez. Çünkü ilk cümledeki "bazen" operatörü "bazen İyilik yapar" şeklinde bir açıklama verirken İkinci İfadede "bazen herkes" şeklinde bir nitelemede bulunmaktadır. Nitekim "çocuk her zaman çocuktur" dediğimizde çocuğun hiç büyümediğini değil her zaman çocuğun çocukluk yapabileceğini anlatmak isteriz.

Benzeri durum modalité bildiren operatörlerde de görülebilir. "Zorunlu olarak ya oturacaksın ya da ayakta duracaksın" ifadesinden "oturman ya da ayakta durman zorunludur" şeklindeki ifadeye geçiş "zorunluluk" modalitesi kapsamında sözkonusu değildir. Keza "her insan yanılabilir; o halde benim hakkımdaki görüşlerin yanlıştır" demek imkan bildiren bir modalitenin gene yanlış kullanılmsindan doğan hatalı bir çıkanındır.

İki operatörün veya herhangi iki terimin kaplamaları aynı olmakla beraber içlemleri farklı olabilir. Mesela "A masanın üzerindeki kitabı aldı" ifadesinde "masanın üzerindeki kitap" eğer B'nin kendi malı olan kitap ise "masanın üzerindeki kitap" ve "B'nin kitabı" aynı nesneye işaret ettiği yani kaplamaları aynı olduğu için ilk cümle "AB'nin kitabını aldı" şeklinde düşünülebilir. Fakat (tçlem bakımından) A'nın niyeti söz konusu kitabın aslında B'ye ait olan nüshasını değil de kendisine ait olduğunu zannettiği ve masanın üzerinde niçin bulunduğuna bir anlam veremediği nüshasını almak olabilir.

Dolayısıyla yukarıdaki ifade bu verilere göre "A'nın niyeti B'nin kitabını almaktır" şeklinde yorumlanamaz. Yani kısaca ifade etmek gerekirse operatörlerin yerlerinin değiş-tokuş edilmesi veya dikkatsizce ve yanlış şekilde kullanılması ifadelerde semantik değer kaymasına yol açmakta ve yanlışlığa sebep olabilmektedir. Bir yanlışlığa meydan vermemek için çeşitli operatörlerin mantıkça nasıl tanımlandıklarının ve ne gibi özelliklere sahip olduklarının bilinmesi gereklidir.

Benzeri bir durum "bütün" ve "bazı" niceleyicileri için de sözkonusudur. "Bütün A'lar B'dir" ifadesinin karşıtı "hiçbir A B değildir" çelişiği ise "bazı A'lar B değildir" ifadesidir. Karşıt ifadelerin özelliği birlikte yanlış olabilmeleri çelişik ifadele-rin özelliği ise birlikte doğru olamamalarıdır. Buna göre mesela "bütün kalemler madenidir" ve "hiçbir kalem madeni değildir" şeklindeki karşıt iki ifade pekala birlikte yanlış olabilir. Dolayısıyla içinde çelişik veya karşıt ifadelerin yeraldığı durumlarda tartışmanın bir sonuca ulaştırılabilmesi için niceleyicilerin söz konusu özelliklerinin dikkate alınması gereklidir. Nitekim mesela "X şehrindeki bütün insanlar iyidir" ifadesine karşı çıkan bir kimse "X şehrindeki hiçbir insan iyi değildir" ifadesini ileri sürdüğü taktirde böyle bir tartışmadan hiçbir sonuç elde edilemez. Çünkü her iki ifade birlikte yanlış olabilir. Tartışmanın bir sonuca ulaştırılabilmesi yani söz konusu yargının yanlışlığının gösterilebilmesi için X şehrindeki insanlardan en az birisinin iyi olmadığını yani "X şehrindeki bazı insanlar iyi değildir" savının ileri sürülüp ispatlanması gerekir.

Formel yanlışlık kısaca ifade etmek gerekirse şu veya bu sebepten ötürü mantık kurallarına uyulmamaktan kaynaklanmaktadır. Mantık kurallarını uygulayabilmek için dilin formel bir sistem aracılığıyla (yani mantık aracılığıyla) belirlenmiş kurallarının bilinmesi şarttır. Konuşma dilindeki bağıntı bildiren kelimelerin oparatörlerin niceleyicilerin yani dilin formel yönden ifade edilebilecek özelliklerini bilmek onları doğru kullanmak ve sonuçta da yanlıştan korunmak ancak bu kurallar sayesinde mümkün olur.

Fakat bu arada "mantık kurallarını bilmek" ile "mantık kurallarını uygulayabilmek" arasındaki ilişkiye de dikkat etmek gerekir. Çünkü dili kullanan kimse en azından duyguların isteklerinbeklentilerin yani çok ve çeşitli nitelikteki etkilerin tesiri altındadır işte bu çeşitli etkiler de "yanlışlık" yapılmasına yolaçabilir. Bu tür yanlışlıklar ise bundan sonra ele alacağımız ve artık formel özellik taşımayan grup içinde düşünülecektir.

FORMEL OLMAYAN YANLIŞLIK

Formel-olmayan yanlışlığı ortaya çıkış sebeplerine göre farklı guruplar içinde ele almak mümkündür. Bu gruplardan ilkinde ifadelerdeki çokanlamlihk (kaypaklık belirsizlik) gibi özellikler dolayısıyla ortaya çıkan yanlış çıkarımlar yeralır.

Eğer bir terim veya cümle yani bir ifade çok anlamlı ise bu ifadeyi kullanarak yapılan çıkarım da yanlış olabilir. Mesela "hayat acıdır" ve "biber acıdır" şeklindeki iki ifadeden "hayat biberdir" gibi bir sonuç elde edileceği düşünülebilir. Fakat dikkat edilirse "hayatın acı" olması ile "biberin acı" olması aynı şey değildir. Yani "acı" terimi çokanlamhdır.

Gerçi yukandaki çıkarımda çıkarım kuralları da yanlış uygulanmıştır. Fakat böyle bir durum her zaman sözkonusu olmayabilir. Çünkü yanlışlık tamamen öncüllerin anlamca belirsiz kaypak veya kısaca çokanlamlı olmasından kaynaklanabilir. Aşağıda bir akıl yürütmenin yanlışlığına sebep olabilen çeşitli çokanlamlıhklar ayrı ayrı ele alınmıştır.

AKSAN: Bir cümlenin veya cümledeki kelimenin hatalı telaffuz edilmesi aksandaki bozukluklar ve vurguların yanlış anlamaya yol açacak şekilde kullanılması dolayısıyla ortaya çıkan yanlışlık biçimidir. "Akşamdaaan akşama kitap okurum" ifadesi ile "her akşam kitap okurum" ifadesi aynı anlama gelmesi gerekirken vurgu dolayısıyla aralarında önemli farkların bulunduğu açıktır. Nitekim hala (babanın kızkardeşi) hâlâ (gene) halâ (boşluk apteshane) kelimelerinden birininşimdiki imla kurallarının aksan ya da uzatma işareti kullanmaya cevaz vermemesinin de olumsuz katkısıyla hatalı telaffuzu vahim sonuçlara yol açabilir.

BÜTÜNLEME: Parçaların bütününden farklı değere sahip olduğunu göz önünde tutmadan parçanın niteliklerini bütüne atfetme yanlışlığıdır. Bir şairin tek bir şiirinin iyi olması bütün şiirlerinin de iyi olduğu anlamına gelmez. Çay kahve ve adaçayını tek tek içmek başka hepsini karıştırıp içmek başkadır. Parça ve bütün arasında karşılaşabilecek bu türden ilişkileri dikkate almadan yapılacak çıkarım yanlışlığın doğmasına yolaçabilir. Mesela bir politikacının veya siyasi bir tezin tek bir konudaki yargısının isabetli olması diğer birçok konudaki yargılarının da doğru olmasını mantık açısından gerektirmez.

BÖLME: Bütünün özelliklerinin tek tek parçalan için de geçerli olduğunu zannetme yanlışlığıdır. Mesela "on kişilik bu grubun yaptığı araştırma doğrudur. Ben de o grubun bir üyesiyim. Benim yaptığım araştırma da doğrudur." "Ahmet Haindi Tanpınar'ın bütün eserleri bir günde okunmaz. Mahur Beste O'nun eseridir. Mahur Beste bir günde okunmaz." şeklindeki çıkarımlardaki yanlışlıklar bütün ve parça arasındaki ilişkiler hakkındaki söz konusu yanlış zandan kaynaklanmaktadır.

ÇOKANLAMLILIK: Bir ifadenin çokanlamlı belirsiz veya kaypak olması da akılyürütmede yanlışlığa yolaçabilir. Mesela "bütün cisimler ısıtılınca genleşir. O halde sen de yazın sıcakta uzun boylu ve şişman bir kimse olacaksın" denildiğinde yanlışlık "genleşme" teriminin çokanlamlı olmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Bir gazete veya dergide yıldız falım okuyan bir kimse bazı kelimeleri istediği gibi yorumlama şansına sahiptir. "Yarın güneş doğmayacak çünkü güneş merkezde sabit olarak durmakta gezegenler onun etrafında dolanmaktadır" şeklinde çıkarımda bulunan bir kimsenin yaptığı bu işlemdeki yanlışlığın çokanlamlılık ile de yakın ilgisi olduğu açıktır. Çünkü "sabit olarak durmak" hiç hareket etmemek anlamında kullanılırsa ister istemez güneşin doğmaması gerektiği sonucu ile karşılaşılır.

Yukarıda farklı türden çokanlamlılıkların yolaçtığı yanlışlıklar üzerinde duruldu. Gene formel-olmayan diğer bir yanlışlık aralarında mantıksal bir ilişki olmamasına rağmen öcnülellerle sonuç arasında çeşitli etkenler neticesinde bağ kurulması sonunda ortaya çıkabilmektedir. Bu etkenlerin neler olduğu yani öncüllerle sonuç arasında hangi sebeplerle mantıkça geçerli olmayan bağlar kurulduğu aşağıda gözden geçirilmektedir.

ARGUMENTUM AD BACULUM: Yani kuvvet yoluyla sağlanmaya kalkışılan ispat. Bu türden ispatın tipik örneği Galileo'nun Engizisyon mahkemesinde baskı altında dünyanın dönmediğini ve güneşte de lekelerin mevcut olmadığını kabul etmesidir. Bu tür ipsatta sözkonusu olan tek etkenfiziksel değildir. Ekonomik sosyalpolitik jurnalistik ve dini baskılar vasıtasıyla yani bir tür kuvvet yoluyla devletler veya bireyler nezdinde bazı görüşlerin kabulü sağlanabilmektedir. Günümüzde lobicilik kamuoyu oluşturma yöntemleri bir görüşün anlayışın benimsenmesini doğru olarak kabul edilmesini sağlamakta bu suretle bir düşünce tarzı bir ispat biçimi herkese kabul ettirilebilmektedir. Burada önemli olan kabul ettirilecek görüşün gerçeğe uygunluğu kendi içinde tutarlılığı mantıkça doğruluğu değil fakat çeşitli taktiklerle herkese benimsettirilebilmesidir.

ARGUMENTUM AD MISERICORDIAM: Yani acındırma yoluyla sağlanmaya kalkışılan ispat. Burada bir kimsenin kendisine ya da başkalarına acındırmak suretiyle bir görüşü ya da bir sonucu karşısındakine kabul ettirmesi söz konusudur. Sonunda acıyan kişi doğru olanı değil acıdığı kişi ya da kişiler dolayısıyla kendisine telkin edilen görüşü yani kendisine bu yolla icbar edilen öncülleri kabul edip karşısındaki gibi düşünür. Sınavda başarılı olamayan bir öğrencinin hocasına kendini açındırarak not istemesi trafik kurallarını veya bir yasayı çiğneyen kişinin yine kendini açındırarak olup biteni kendisi açısından görülmesini sağlaması yani kendi öncüllerini karşısındakine kabul ettirmesi bu tür yanlış çıkarımın yapılması demektir.

ARGUMENTUM AD POPULUM: Bu ispatta bir gurup insanın önyargılarının tutkularınıntercihlerinin realitenin mihenk taşı kılınması demektir. Bunun tipik örneği kişini taraftan olduğu spor kulübü açısından bir spor karşılaşmasına bakışı mensubu olduğu dernek benimsediği ideoloji açısından olayları değerlendirmesidir.

ARGUMENTUM AD IGN ORANTI AM: Yani yeterince tanımadan verilen ispat. Bu tür ispatta yanlışlık ileri sürülen bir iddianın doğruluğunun (veya yanlışlığının) kabul edilmesinin bu iddianın aksinin doğru olduğunun (veya yanlış olduğunun) gösterilememiş olmasına dayandmlmasıyla ortaya çıkar. Mesela ruhun varolduğunu (veya yokolduğunu) ispatlamak isteyen bir kimse bu ispatını eğer "ruhun varolmadığını (veya mevcudiyetini) hiçkimse ispatlayamadı o halde ruh vardır (veya yoktur)" şeklinde bir çıkarım vasıtasıyla yapmak isterse mantıkça geçerli bir ispat vermiş olmaz.

ARGUMENTUM AD HOMINEM: Yani kişiye dayandırılarak verilen ispat. Diğer bir deyişle ileri sürülen iddianın kendisini tartışmak yerine iddia sahibinin kişiliğine bulunduğu yere taşıdığı özelliklere saldırmak suretiyle iddiayı çürütmeye çalışmak veya tersine iddiayı doğru olarak kabul etmektir. Mesela 1905 yılı Nobel Fizik Ödülü sahibi Philipp Lenard (1862-1947)'m Einstein'nın Rölativite Teorilerini O'nun yahudi kökenli olması dolayısıyla dışlaması "kişiye dayandırılarak" yapılmış bir ispattır.

ARGUMENTUM AD VERECUNDIAM: Bir otoriteye otoritesi dışında kalan konularda başvurulması ve bu konularda başvurulması ve bu konularda ileri sürdüğü görüşlerin doğru olarak kabul edilmesidir. Mesela çok tanınmış ve alanında otorite olarak kabul edilen bir bilim adamının politik konulardaki görüşlerinin de doğru olarak kabul edilmesidir. Bunun tersi de elbette mümkündür. Mesela Stalift'nin tamamen ideolojik gerekçelerle genetik çalışmalara yapmış olduğu müdahale bu konuya tipik bir örnektir.

Formel-olmayan yanlışlara örnek olarak sanki ispatmış gibi takdim edilmeye kalkışılan yukarıda anılmış bütün çıkarım biçimleri aralarında mantıksal bir ilişki olmamakla birlikte öncüllerle sonuç veya sonuçlar arasında ne türden etkenlerin aracılığıyla bir bağ kurulduğunu göstermektedirler. Sözkonusu etkenlerin sayısını daha da arttırmak ve güncelleştirmek mümkündür. Bu gibi hilelerde temel ilke özellikle psikolojik etkenleri kullanarak öncüllerle sonuç arasında bağ kurmak diğer bir deyişle bağ varmış gibi göstermektir. Tabi bu arada dilin çok anlamlılık belirsizlik gibi özellikleri de kullanabilmektedir. Amaç gerçeği saptırmak yanlış bilgilendirmek yani dezinformasyondur. Bu yönteme kütle iletişiminde (mass media'da) ve propaganda da sık sık başvurulmakta böylece kamuoyunun etkilenmesi ve yönlendirilmesi amaçlanmakta hatta sağlanabilmektedir.

Formel-olmayan diğer bir gurup yanlışlık bir takım varsayımlardan hareketle yapılan çıkarımlardan oluşmaktadır. Bu tür çıkarımların başlıcaları şunlardır:

PETITIO PRINCIPII: Yani döngüsellik. Bir çıkarımda öncül sonuçta tekrarlanıyorsa döngüsellik sözkonusudur. Döngüselliğin oluşmasındaki etkenlerden birisieşanlamlı veya anlamı tam olarak bilinmeyen'kelimelerdir. mesela "sopafik şeyler uyku verir. Esrar soporafıktir. O halde esrar uyku verir." şeklindeki çıkarımda "soporafik" kelimesinin anlamı dolayısıyla döngüsellik vardır. Döngüsel bir çıkarım diğer bir şekli bir iddianın doğru olarak kabul edilip öncül olarak kullanılmasıdır. Mesela: "Bütün A'lar B'dir" ve "Bütün C'ler A'dır" o halde "Bütün C'ler B'dir" şeklindeki geçerli bir çıkarımın ikinci öncülünün doğruluğunu ispatlamak için

"Bütün B'ler A'dır"
"Bütün C'ler B'dir"
o halde "Bütün C'ler A'dır"

şeklinde bir ikinci çıkarıma başvurulursa burada bir döngüsellik sözkonusu olur. Çünkü dikkat edilirse ispatlanmak istenilen iddia öncül olarak kullanılmıştır. Diğer bir örnekte bu durumu daha açık olarak görebiliriz: "Entellektüeller pipo içerler. Nereden mi biliyorum? Bir entellektüel söyledi. Entellektüel olduğunu nereden biliyorsun? Pipo içmekten hoşlandığını söyledi."

Döngüsel bir ispatta mantık kurallarına aykırılık olmayabilir. Yanlışlık ispatın kendisinin yeni bir bilgi vermediği halde yeni bilgi veriyormuş gibi kabul edilmesi veya ettirilmesidir. Diğer bir deyişle döngüsel bir ispat totolojik karakterdedir. Totolojik olması mantıkça yanlış olmaması ama yeni bir bilgi de vermemesidir. Eğer totolojik bir ispat birkaç cümleden oluşmuş ise okuyucu bu durumu hemen farkedebilir. Fakat bir yazar konuyu gereğinden fazla uzatır sayfalarca konuyu işlerse (bazen kendisi de farkında olmadan) döngüsel bir açıklama yapmış olabilir. Tersinden düşünürsek hiçbir şey söylemeden çok şey söylüyormuş izlenimi yaratmanın bir yolu sözkonusu "döngüsellik ilkesi"ni kullanmak olabilir. Bu durumda hem yazar hem okuyucu açısından "petitio principi"den kurtulmanın yolu fikirlerin açık net ve en kısa yoldan ifadesi veya okuyucunun yazan bu açıdan değerlendirmesidir.

IGNORATIO ELENCHI: Yani öncüllerle ilgisi olmayan bir sonuca (irrelevant conclusion) ulaşılmasıdır mesela "en çok cami İstanbul'da vardır. En fazla suç İstanbul'da işlenmektedir. Cami suç işlenmesinin sebebidir." çıkarımında öncüllerle sonuç arasında mantıksal hiçbir bağ yoktur. Nitekim "her insanın sokakta serbestçe yürümeye hakla vardır katil de bir insandır. Katilin de sokakta serbestçe yürümeye hakkı vardır." şeklinde bir çıkarımın yapılamayacağı açıktır. Ignaratıo elenchi demagogların sık sık başvurduğu bir stratejidir.

NON SEQUITUR: Sonuç ve öncüllerin doğru olsalar bile birbirini izlememesidir. Mesela sosyal problemlerin bilim adamlarının tabiatın sırlarını ortaya koymasından kaynaklandığının ileri sürülmesi bu türden yanlış bir çıkarımdır. Öncüller açık ve ayrıntılı bir şekilde ifade edilmezaralarında sebep-sonuç ilişkileri kurulmaz ve bu şekilde ortaya konulmamış öncüllerle sonuç ifadesi (veya ifadeleri) arasında manuk kurallarına uygun bağlar kurulmazsa çıkarım "non sequitur" olur.

NON CAUSA PRO CAUSA: Bir olayın sebebi olarak herhangi başka bir olayın gösterilmesidir. Mesela dolunayın insanları asabi yaptığının ileri sürülmesi böyle bir ilişkiye Örnektir. Bu tür çıkarımların mantıkça geçerli olmamakla birlikte sezgisel veya empirik bir temeli olabilir. Fakat öncüllerle sonuç arasındaki ilişki empirik olarak henüz ispatlanmadığı için aralarında mantıksal bir bağdan da sözedilemez.

POST HOC ERGO PROPTER HOC: Bu deyim ile ifade edilen yanlışı "bundan sonra o halde onun sonucu" şeklinde ifade etmek mümkündür. Bir kazanın oluşunu mesela daha önce bir kedinin geçişine bağlanmasıdır. Sosyal olaylarda kişiler hakkındaki yargılarımızda bu tip çıkarımlara sıkça rastlanır. Çünkü insan günlük yaşantısında acele sonuç çıkarma alışkanlığına sahiptir. Böylece olaylar arasında sebep- sonuç ilişkisi dikkate alınmadan byle bir ilişkinin olup olmadığı yeterince araştırılmadan çabucak karar verilir. Verilen kararlarda eğer psikolojik etkenler de
işin içine karışmışsa yanlış bir çıkarımda bulunmak o oranda kolaylaşacaktır.

SECUNDUM QUI Bu tür yanlışlık bir ilke veya yargının uygulanım şartları özel haller dikkate alınmadan kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Mesela "morfin bir zehirdir. Hastasına morfin vermiş olan hekim hastasını zehirlemiş olmaktadır." şeklindeki bir çıkarımda bu tür yanlışlığı görmek mümkündür. Buradaki hatayı bir ilkenin kapsamını aşacak şekilde genellenmesi olarak da nitelemek mümkündür. Bu tür genellemede eksik gözlemler önyargılar yanlış bilgiler ve benzeri faktörler rol oynayabilir. Hata özel halden genellemeye geçişte de sözkonusu olabilir. Mesela soğuk su ile duş yaptığı için hastalanan bir kimse bir genelleme ile herkesin bu sebepten dolayı hastalanabileceğim ileri sürebilir.

FALLACIA PLURIUM INTEROGATIONUM: Yani sorudaki karmaşıhklık. Bir soru çeşitli örtük varsayımlar üzerine kurulmuş olabilir. Sorulan soruda ilk bakışta dikkati çekmeyen birçok varsayım önceden kabul edilmiş durumdadır.

Sorunun istediği cevabı vermek bu örtük varsayımların kabul edilmesini de gerektirebilir amaç da zaten sorunun cevabıyla birlikte bu örtük varsayımların karşısındakine kabul ettirilmesidir. Bu konuda klasik örnek "karını dövmekten ne zaman vazgeçtin?" sorusudur. Soruya muhatap olan kişi hiç evlenmemiş veya karısını hiçbir zaman dövmemiş olabilir. Bu tip bir soru sormaktaki diğer bir amaç sadece soruda gizli olarak bulunan varsayımların karşısındakine kabul ettirilmesi değilgerçek niyetin gizlenmesitartışmanın başka yöne kaydırılması konunun saptırılması dikkatin başka yöne çekilmesi de olabilir. Mesela etrafını rahatsız eden bir kimseyi ikaz ettiğinizde cevap yerine "sen buranın bekçisi misin?" şeklinde bir soru ile karşılaşmak sonu gelmez bir tartışmayı başlatabilir.

Bir soru beraberinde başka sorulan da getiriyorsa bu soruya tek bir cevap yeterli olmayacaktır. Eğer soru aynı zamanda örtük olarak birtakım varsayımlar ihtiva ediyorsa böyle bir soruya karşılık bulmak hiç mümkün de olmayabilir mesela "otururken koşabilir misin?" sorusuna hayır demek koşabilme yeteneğinin tartışılmasına yolaçabilir. Benzeri şekilde "sonsuz güç sahibi olan Tanrı kaldıramayacağı kadar ağır bir taş yaratabilir mi?" şeklindeki bir soruya cevap vermekÖrtük olarak ihtiva ettiği varsayımlar dolayısıyla mümkün değildir.

Herhangi bir bilgi ortaya konulmak istenildiğinde yukarıda işaret edilen türden yanlışlıklann birkaçı birarada bulunabilir. Mesela bir sınıflandırma işleminde istatistik kullanarak yapılan gelemelerde benzetim (analoji) yardımıyla yapılan çıkarmlarda yetersiz bazı gözlemlerde bu durumla karşılaşılabilir.

Nitekim bir sınıflandırma işlemi "bölme" ve "bütünleme" açısından hatalı bazı kabuller üzerine kurulmuş "acele genellemeler"den (suçundum quid) hareketle yapılmış olabilir. Bir istatistik önceden verilmiş bir yargının (mesela argumentum ad baculum dolayısıyla doğruluğu kabul edilen bir yargının) desteklenmesi amacıyla yapılmış olabilir. Bir anolojide benzetilen ve benzeyen arasında "non sequitur" bir ilişki olabilir veya iki olay arasındaki bağıntı "non causa pro causa" türünde olabilir.

Döngüsel bir ispat gözlemlerle uygunluk içinde olabilir yani bir ispatın döngüsel olduğu farkedilmedikçe yapılacak gözlemlerin istenilen ispatı doğruladığını sanmak her zaman mümkündür.Çıkarımlardaki yanlışlıkla günlük yaşayışımızda da karşılaşabiliriz. Bir satıcı bir popogandist veya herhangi bir fikir tartışması esnasında bir insan çeşitli yanlış çıkarımları kullanarak kendi görüşlerini ustaca karşısındakine kabul ettirebilir. Böyle bir kimsenin yanlış çıkarım türlerini bilmesine gerek yoktur çünkü günlük tecrübeler sayesinde bu konuda gerekli alışkanlıkları kazanmak mümkündür. Böyle bir tecrübeye sahip olmayan bir kişinin takip edebileceği en uygun yol yanlış çıkanm kalıplannı günlük hayata uygulamasını öngörmektedir.

Yanlış bir teşhisten hareketle isabetli bir tedavi nasıl yapılamazsa içindeki yanlışları eksiklikleri ve kusurlu varsayımlan ustaca örtülmüş ve ard niyetle yanlış bir hedefe doğru yönlendirilmiş bir soru bir kabul vèya bir yargıdan hareketle de doğru bir sonuç elde edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla yukarıda açıklanmış olan yöntemleri kullanmak kişiyi yanlış bir sonuca sevketmenin tek yolu değildir. Eksik kusurlu yanlış ve gerçeği yansıtmayan bir çıkış noktasını ön-kabul olarak benimsetmek de çıkarım kural-lanna uyulsa bile aynı sonucu hasıl edecektir. Gerçekte bir fikirbir görüş veya bir ilke eğer önyargı olarak kabul ettirilebilirse zeka her ne bahasına olursa olsun onu doğrulamak ve savunmak için çoğu sefer bir otamat gibi gerekli bütün yolları dener.

İnsan şüphesiz her zaman doğru düşünemez ve karar veremez. Çünkü insan duygularını bir kenara bırakıp bir bilgisayar gibi davranamaz. Esasen doğru düşünmek ile doğru karar vermek ayrı şeylerdir. Doğru düşünce bir akıl yürütme işlemi yani mantıksal bir işlemdir. Bu işlemde yukarıda işaret edilen türden yanlışlıklar yapılabilir.

Fakat herhangi bir hata yapılmamış bile olsa doğru akıl yürütme yani mantık tek başına verilen kararın doğru olmasını gerektirmeyebilir. Çünkü varılan hükmün doğruluğunu ya da verilen karann doğruluğunu etkileyebilecek mantık dışında çeşitli faktörler sözkonusu olabilir mesela bir insan hiç de gerekli olmadığı halde hoşuna giden birşeyi satın alabilir. Verilen satın alma karan o anda ne kadar mantıksal gerekçeler bulunsa bile daha sonra hasıl edeceği sonuuçlar bakımından hiç de doğru olmayabilir.

Öte yandan doğru bir karara ulaşabilmek için konu hakkında tecrübe sahibi olmak şüphesiz son derece önemlidir. Fakat bu faktör tek başına belki hiçbir zaman etkin değildir. Çünkü insan her konuda kararını etkileyebilecek az veya çok bir takım önyargılara sahiptir. Gerçi her önyargının kötü olduğu da söylenemez. Nitekim edinilen tecrübeler de birer önyargı oluşturabilir. Fakat bir yandan önyargılar öte yandan istekler tutkular arzular ve benzeri faktörler özellikle günlük yaşantımızı ilgilendiren konularda sadece doğru düşünmeyi değil doğru karar vermeyi de son derece güçleştirebilir.

Dolayısıyla mantık doğru hüküm ya da karar vermede tek faktör belki hiçbir zaman olmamaktadır. Bir benzetmeyle ifade edersek akıl yani mantık bir geminin dümeni gibidir. Arzular istekler hedefi belirleyen pusulanın görevini yerine getirirler. Tutkular ise gemiyi hareket ettiren motor gibidir. Bu durumda mantık ancak kendisine gösterilen hedefe ulaşılmasında bir rol oynayacaktır. Fakat sınırlı bir etkisi ve kullanım alanı da olsa rasyonel düşünmek gerektiğinde insanın başvurabileceği yegane merci mantık olacaktır.

Perii isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla