Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08.12.2013, 16:48   #1 (permalink)
Sultan ŞAH

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Post Reha Oğuz Türkkan'ın Mustafa Kemal Atatürk ile anısı

Reha Oğuz Türkkan'ın Mustafa Kemal Atatürk ile anısı



1934 senesi haziran ortalarıydı, 14 yaşındaydım.

Büyük Ada'daydım.

Bahçıvan Muharrem telaşla koşup geldi; "Paşam geldi! Paşam geldi! Pederinizi soruyor," diye bağırıyordu.

Kapıda atlı faytonda Atatürk varmış. Yanında da İran Şahı Rıza Pehlevi. Atatürk onu gezdiriyormuş. Babamın evi olduğunu duyunca arabayı durdurmuş, tanıdığı Ziya Bey'e bir merhaba deyip kahvesini içecekmiş.

Aksi gibi babam işi icabı İstanbul'daydı. Sokağa çıkan 40 küsur basamak merdiveni nasıl çıktığımı bilemiyorum. Nefes nefese oraya vardım.

Atatürk'ü hemen tanıdım. Resimlerinden de daha yakışıklı, daha heybetli bir insan. Çocuk hayalimle başının çevresinde sanki nurdan bir ışık görmüş gibi bakakaldım. Hayır sarışın başı değil, gözleriydi beni çeken. Sonraları heykellerde, resimlerde görüp tanıyacağım o delici, insanın içini okuyan bozkurt gözler!

Yanındaki "izbandut" gibi oturan iriyarı çok esmer tenli ak palabıyıklı İran Şahı Pehlevi'nin bıraktığı intibayla taban tabana zıttı Atatürk'ün karizması. İçimden, "önder böyle olur işte!" dediğimi çok iyi hatırlıyorum.

Cumhurbaşkanımızın ve Şah'ın ellerini öptüm, babam için özür diledim ve eve davet ettim.

"Alacağımız olsun, bir dahaki sefere" diyen Atatürk beni arabasına aldı, karşısına oturttu. Başımı okşadı, hangi okula gittiğimi sordu.

"Kabataş Ortaokuluna" dedim.

Hemen ilgilendi.

"Sınıfta Gagavuz Türkü üç öğrenci var mı?" diye sordu.

"Evet var... Komik soy isimli: gagalı, oğuzlu. Birinin adı Mikail, ötekininki Jorj. İyi kaynaştık ama... Hem de üçü de Hıristiyan olduğu halde..."

Gazi sözümü kesti:

"Olsun soyları Türk. Senin gibi, benim gibi. Romanya elçimiz Hamdullah Suphi'ye ben talimat verdim, anlaşma yaptı himayeme aldım, başka Türk öğrencilerde yollayacak. Onlarla iyi anlaşın. Türkiye'nin dışında daha birçok Türk var. Türklüğü iyi öğrenin" dedi. Şahın sıkılmasına aldırmadan bana adeta ders verdi.

"Adlarında komik bir şey yok, onlar 'Gagağuz' yani 'Gökoğuz' Türkü. Hıristiyan olmuşlar yüzlerce yıl önce, Hazar Türkleriyken... Musevi dininden olanlar da var. Ama hâlâ Türkçe konuşuyorlar... Bize akraba olan halklar da var. Macarlar gibi. Kızılderililer gibi. Gitmişiz Amerikalara bile. Bunları öğreneceksin. Gagağuz arkadaşlarına çabuk kaynaştığına sevindim. Başka okullarda da benim himayemle gelen Türkiyeli olmayıp Türk olan öğrencilere de rastlayacaksın. Özbek, Kırgız. Onlar üstelik Müslümanlar. Yurtları işgalde. Bu sözlerimi unutma, belki bir gün gene görüşürüz bunları baban da varken" dedi. Tekrar elini öptüm, o da saçlarımı okşadı ve arabacıya "sür atları" dedi.

Bu konuşmanın üzerimde etkisi büyük oldu. Hele daha da küçükken Kızılderilileri kurtmaya sevdasına kapılan benim gibi bir çocuğa.

Daha önceki tesirlerle de bağdaşınca, daha o yaşta Türkçü görüşlerim belirmeye başladı. Daha sonra Ankara'ya taşındığımızda, Atatürk'ün Meksika elçimiz, Tahsin Bey'e "Mayatepek" soyadını verdiğini Aztek ve Maya Kızılderililerin uygarlıklarını araştırmasını istediğini öğrendim. Sadık elçimizin yazdığı rapor yayınlandı, ben de 1940'larda ele geçirdim. Ne yazık ki Adapazarı depreminde oradaki kitap depomun harap olmasıyla birlikte onları tekrar bulamadım.

Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, Türkler ve Kızılderililer, s.13-16, Pegasus Yayınları

__________________


Sultan ŞAH isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla