Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27.02.2014, 12:08   #1 (permalink)
Jineps

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Mehir hakkında her şey

Mehir hakkında her şey

Evlilik öncesinde veya boşanma durumunda sıklıkla gündeme gelir mehir konusu. Fakat ne mehiri verecek ne de alacak olan, kimi zaman İslâm hukukunun bu konuya nasıl baktığını bilmez. Bu yüzden de birtakım huzursuzluk ve mağduriyetlere sebep olabilir. İşte mehire dair bilinmesi gerekenler…




Efendimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde “Evlenin, boşanmayın. Zira talaktan, boşanmadan Arş-ı Âlâ titrer.” buyuruyor. İslâm hukukunda nikah akdi, bir yönüyle hukuki bir muameledir, bir yönüyle de ibadet kategorisinde değerlendirilir. Bunun sebebi ise fıkıh literatüründe nikahın Allah hakkını ilgilendiren boyutlarının da mevcut olmasıdır. İslâm hukukunda detaylı bir şekilde ele alınmasına rağmen nikah akdiyle ilgili bazı konular kamuoyunda çok fazla bilinmiyor. Özellikle de ayrılıkların artmasıyla mehir, çok tartışılan bir konu haline gelmiş durumda. Kimisi düğünde takılanları mehir olarak sayarken, kimisi de ‘Resmi nikâha göre nasıl olsa boşanınca mal ikiye bölünüyor’ düşüncesiyle mehri önemsemiyor. Oysa boşanma tasvip edilmese bile yaşamak zorunda kalındığında kul hakkına girmeden, adalet ve insanlığı elden bırakmadan, mağduriyetlere yol açmadan yolları ayırmak da bir o kadar önemli. Bu konuda merak edilenleri İslâm fıkhı uzmanlarına sorduk.


Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Güneş, mehrin nikâhın rükün ve şartlarından olmadığını belirtiyor. Ona göre, mehir nikâh akdinin bir sonucu. Nikâh akdi esnasında mehir söylenmese hatta mehirsiz nikâh kıyılacağı şart koşulsa bile, mehir nikâh akdinin zorunlu bir sonucu olarak erkeğin sorumluluğu, kadının da hakkı olur. Bu durumda erkeğin üzerine vacip olan mehir, kadına verilen değerin ifadesi ve kritik bir dönemdeki sosyal garanti olarak takdim edilen mal niteliğini taşıyor.


Hangi durumlarda mehir verilmesi gerektiği konusunda taraflar genelde tam bir bilgiye sahip olmayabiliyor. İslâm hukukçuları mehiri, nikâh akdi esnasında tarafların miktarını belirleyip belirlememesine göre farklı isimler altında değerlendiriyor.


Mehr-i müsemma: İsimlendirilmiş, miktarı belirlenmiş mehir. Tarafların akid öncesi, akid esnası veya akid sonrasında üzerinde anlaşmaya vardıkları mal veya paraya mehr-i müsemma deniyor. Bu mal veya para, erkeğin üzerine bir borç olarak kaydediliyor.


Mehr-i misil: Akid öncesi veya esnasında bir miktar konuşulmamışsa, mehir miktarı olarak mehr-i misil geçerlidir. Mehr-i misil, evlenen kadının baba tarafından akrabası olan, mesela halası, amcasının kızı, kız kardeşi gibi kişilerin almış olduğu mehir miktarıdır. Bunu tesbitte mal, güzellik, yaş, akıl ve dine bağlılık gibi özellikler dikkate alınır.


Mehr-i muaccel: Tarafların üzerinde anlaşmaya vardıkları ve koca tarafından hanımına peşin olarak ödenen mehire verilen isimdir.


Mehr-i müeccel: Veresiye ödenmek şartıyla tarafların anlaşmaya vardıkları mehir miktarına verilen addır.


Nelerin mehir olabileceği merak edilen konuların başında geliyor. Mehrin nelerden olabileceği konusunda temel kriter, söz konusu malın mevcut ve meşru olmasıdır (Mal-ı mütekavvim). Mehir; altın, para, döviz, ev, araba gibi her türlü maldan verilebilir. Mal dışında kadının lehine olan bir menfaat de olabilir. Bu hususta genel prensiplerin dışında herhangi bir kısıtlama söz konusu olamaz. Fakat son yıllarda gündeme geldiği gibi mehir olarak hac veya umre sözü verilmesi mümkün değil.


Düğünde takılan takıları karşı tarafın rızasını almadan mehir olarak verdiğini söyleyenler de var. Düğünde takılan altın, bilezik, kolye türü takıların mehir olarak kabul edilip edilmemesi, kişilerin niyetlerine ve örf âdete göre değişkenlik gösterir. Şayet düğünde takılan takıların mehir olarak kabulünde anlaşılırsa ya da örf-âdet bu şekildeyse bunların mehir olarak kabul edilmesinde herhangi bir sakınca yok. Yalnız burada bilinmesi gereken husus, mehirin kadının öz malı olması. Kendi rızası dışında kocasının bile mehir üzerinde tasarruf yetkisi yoktur. Ancak eşlerin bunu hoşgörü içinde paylaşmalarında elbette bir beis söz konusu değildir.


Mehirin ne zaman verileceği de tartışılan bir diğer husus. Fakat esas olan mehir miktarının nikâh akdi esnasında belirlenmesidir. Bu esnada hepsinin peşin olması, hepsinin vadeli olması veya bir kısmının peşin bir kısmının vadeli olması tarafların anlaşmalarına bağlıdır. Hepsinin düğün öncesinde verilmesi hususunda herhangi dini ve hukuki bir gereklilik bulunmuyor.


Evlendikten sonra, mehir miktarını ya da türünü değiştirmek isteyenler de var. İslâm hukukuna göre mehir, kadın tarafından sonradan fazlalaştırılamıyor, fakat kadın mehrini hibe etme hakkına her zaman sahip. Kocanın, imkanı müsaitse mehiri cömertlik yaparak belirlenen miktardan fazla vermesinde de sakınca yok. Bu hususta Bakara Sûresi 237. ayette şöyle buyurulur: “Bir mehir belirlemiş olarak, kendilerine dokunmadan eşlerinizi boşarsanız, bu takdirde belirlediğiniz mehrin yarısını vermeniz gerekir. Ancak kadınların haklarından feragat etmesi veya nikâh bağı elinde bulunan kocaların fazla vermesi istisnadır. Doğrusu sizin fazla vermeniz elbette takvaya daha uygundur. Ama asla birbirinize lütuf ve mürüvvet göstermeyi unutmayınız. Allah sizin bütün işlediklerinizi zaten görmektedir.”


Kadının boşanma talebi durumunda erkek mehir vermek istemeyebiliyor. İslâm aile hukukunda boşanma genellikle kocanın tek taraflı irade beyanıyla gerçekleşir. Buna ‘talak’ denir. Boşanmayı kadının istemesi durumuna ise ‘muhalaa’ veya ‘hul’ denir. Konuyla ilgili olarak Sabit b. Kays’ın hanımı kocasından ayrılma talebini Peygamber Efendimiz’e (sas) beyan eder. Peygamberimiz bu hanıma, “Mehir olarak verdiği bahçeyi geri verecek misin?” teklifini yapar. Kadın, “Evet” cevabını verince, Peygamberimiz kocasına, “Bahçeyi kabul et ve onu boşa.” buyurur. Boşanma da bu şekilde gerçekleşir. Bu ve benzeri örnekler, aldığı mehir karşılığını boşanma bedeli olarak teklif etmenin meşruiyetinin delili olarak değerlendirilir. Elbette kocanın kendi isteğiyle böyle bir talepte bulunmaması da mümkündür.


Mehir, kadının kocası üzerinde dinî bir hakkıdır ve bu hak dini mükellefiyet itibarıyla vacip olarak nitelenir. Bugünkü medeni kanunda sütkardeşliğinin bulunmaması, süt kardeşliğini helal kılmadığı gibi, belediyelerde medeni nikâhın kıyılması esnasında mehrin söylenmemesi de mehir hakkını düşürmez. İhmal eden kişiler en azından yapmaları gereken bir vacibi terk etmelerinden dolayı uhrevi vebalden kurtulamaz. Kul hakkıyla ilgili olduğu için de mutlaka ödenmesi gerekir.

__________________
Taklitler aslını yaşatır.
KIPSS.









Ben soğuk değilim,
siz cıvıksınız.

.
Jineps isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla