Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02.03.2014, 01:13   #1 (permalink)
Jineps

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Düşüncenin Toplumsallaşması

Düşüncenin Toplumsallaşması

Dil sayesinde çocuk insan kültürünün zenginliğine açılır. Diğer hayvanlarda genetik kalıtım faktörü baskınken insan toplumunda kültürel faktör belirleyicidir. İnsan yavrusu yetişkinlere özellikle de onu yaşamın toplumun ve dünyanın gizlerine büyük ölçüde dil aracılığıyla ayak bastıran ebeveynlerine bütünüyle boyun eğdiği çok uzun bir “çıraklık” döneminden geçmek zorundadır. Çocuk kendisini kopyalanacak ve taklit edilecek hazır bir modelle karşı karşıya bulur. Daha sonraları bu özellikle oyun aracılığıyla diğer yetişkinleri ve çocukları da içerecek şekilde genişler. Bu toplumsallaşma süreci kolay ya da otomatik değildir ama tüm entelektüel ve ahlâki gelişimin temelidir. Tüm ebeveynler küçük çocukların kendi kendilerine oynarlarken nasıl da kendi kendilerine oldukça neşeli olarak uzun “konuşmalar” yaptıklarını zevkle gözlemiştir. Çocuğun gelişimi ilkel benmerkezcilik durumundan kopma ve başkalarına ve genel olarak dış gerçekliğe bağlanma süreciyle sıkı sıkıya bağlıdır.

Piaget’nin orijinal şemasında iki yıldan yedi yıla kadar olan dönem basit “pratik” (“duyu-motor”) zekâ evresinden düşünceye geçişi göstermektedir. Bu süreç ikisi arasındaki her türlü geçişsel biçimle karakterize olur. Bu durum kendisini meselâ oyunda açığa vurur. Yedi yaşından on iki yaşına değin oyunlar diyelim hayli bireysel olan oyuncak bebeklerle oynamanın aksine ortak amaçları içeren kurallarla belirir. İlk bebekliğin mantığı yetişkinlerde de hâlâ varolan ve Hegel’in “dolaysız” düşünce dediği sezgi olarak tanımlanabilir. Ebeveynlerin iyi bildiği daha geç bir aşamada çocuk neden diye sormaya başlar. Bu çocuksu merak akılcı düşüncenin başlangıcıdır. Çocuk artık yalnızca şeyleri oldukları gibi almayı istememekte onlar için akılcı bir temel aramaktadır. Her şeyin bir nedeni olduğunu kavramakta ve bunun ne olduğunu da anlamaya çalışmaktadır. “B”nin “A”dan sonra olduğu basit gerçeğiyle tatmin olmamaktadır. Onun neden olduğunu bilmek istemektedir. Böylelikle üç ilâ yedi yaş arasındaki çocuk bazı modern filozoflardan daha akıllı olduğunu göstermektedir.

Geleneksel olarak belli bir büyü ve şiir havası verilen sezgi gerçekte düşüncenin en geri biçimidir ki çok küçük çocuklar için ve düşük bir kültürel gelişim düzeyine sahip insanlar için karakteristik biçim budur. duyuların sağladığı izlenimlerden oluşan sezgi bizi belirli bir olaya karşı “kendiliğinden” yani düşünmeden tepki vermeye kışkırtır. Mantığın ve tutarlı düşüncenin sıkıntıları onun semtine uğramaz. Bu sezgiler bazen gözalıcı biçimde başarılı olabilmektedir. Bu durumlarda “esin parlamasının” apaçık kendiliğinden doğası “içten” gelen ve ilâhi olarak esinlenmiş gizemli bir seziş yanılsamasını doğurur. Gerçekte sezgi ruhun karanlık derinlerinden değil bilimsel tarzda olmasa da imgeler vb. biçiminde edinilmiş deneyimin içselleştirilmesinden kaynaklanır.


Kayda değer bir yaşam deneyimi olan insan karmaşık bir duruma dair son derece kıt bilgilere dayanarak sık sık doğru bir değerlendirmeye varabilir. Benzer biçimde bir avcı izini sürdüğü hayvanlar hakkında neredeyse bir “altıncı his” sergileyebilir. Gerçekten büyük beyinler söz konusu olduğunda esin parlamalarının bir deha niteliğini temsil ettiği düşünülür. Tüm bu durumlarda kendiliğinden düşünce olarak görünen şey aslında yılların deneyim ve düşüncelerinin damıtılmış özüdür. Ne var ki salt sezgi çoğunlukla tatmin edicilikten son derece uzak yüzeysel ve bozuk biçimli bir bilgiye yol açar. Çocuklarda “sezgi” muhakeme tanımlama ve hüküm vermeyi becermeden önceki düşüncenin ilkel ham evresine işaret eder. O kadar yetersizdir ki bu evreyi çok önce geride bırakmış yetişkinlerin gözünde genellikle komik görülür. Tüm bu durumlarda gizemli hiçbir şeyin olmadığını söylemeye bile gerek yoktur.


Alıntı

__________________
Taklitler aslını yaşatır.
KIPSS.









Ben soğuk değilim,
siz cıvıksınız.

.
Jineps isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla