Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07.06.2014, 03:30   #21 (permalink)
EbruLi

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Gönderilmemiş Aşk Mektupları

KADINIM..
Erkekler Yalnız Ağlar...


Günlerdir sınırında yaşıyoruz aşkın, Günlerdir uçurumunda

Bu kaçıncı atışım kendimi Kollarından yalnızlığa

Bu kaçıncı dargınlık, Bu kaçıncı barışma ?

Belli ki Sensizliğe sürgün artık bu gözler, Sensizliğe sürgün bu dudaklar bu eller

Şimdi yorgun bir çınar gibi kalbim

Artık sana değil Sensizliğe yaslanacağım

Hoşça kal güzçiçeğim hoşça kal Seni artık gözyaşlarınla ıslanmış

Yastıklara bırakacağım.

Oysa yıllarca Yemyeşil bir orman köyünde sakladım gözlerini

Dağ başlarında çoban ateşleri yaktım üşümeyesin diye

Ellerine kör gecelerin karanlığında sarıldım

Ve haykırdım En dipsiz kuyulara adını, Ezberlettim seni kurtlara kuşlara

Sense beni sokaklara vurdun Ve en zehir şarkılara

Bilirsin

Rüzgara bıçak

Yağmura ateş

Buluta kurşun işlemez

Sende öylesine vurdun ki beni

Artık bana

Hiçbir acı kâr etmez

Neylersin Önce melekler terk etti bizi Sonra masmavi düşler Öpüşler, gülüşler çiçekler

Büyüsü kalmadı artık kavuşmaların

Bundan böyle Bizi her köşede Bambaşka bir cehennem bekler

Sende bundan böyle İçi boş şarkılarla avut kendini

En ucuz şarkılarla yıka kirli ruhunu....Açılırsın

Taşlar yosuna sarılır bilirsin Sarmaşıklar duvarlara

Geceler karanlığa Sende yalnızlığına sarılırsın

Ve kadınsın

Ağlayabilirsin gönlünce Gözyaşların pınarlar misali çağlar

Ama unutmaki erkeğim ben

......Ve erkekler hep yalnız ağlar.......


Üstüme gelme hayat...!
Daha neyimi alacaksın..?!.
Hep sevmişsindir aslında...
Hep ama hep sevmişsindir...
Birini sevmişsindir...
Sadece birini...
Her gelip giden gemiye aşık olan gibi değil
Benim için sadece sen vardın
Üstüme gelme hayat...
Kıyarım kendime...
Kocaman bir mahalleden daracık bir sokağa.
Sokaktan ufacık bir eve evden odaya...
Yağlarından tiksinir gibi
Kaptırmışsındır kalabalıklara kendini...
Gitgide yalnız kalmışsındır...
Yalnız yaşanan gecelerde
Gitmekle gelmek arasında dolanırken...
Beynine silah gibi dayamışsındır korkuları..
Yalnız... Korkak... kekeme....
aşk işte
__________________
Ben yazdıkça, aşkımı nasıl yaşadığımı sana gösterdikçe, mahvolmaktan aldığın hazzı
hiç saklamıyorsun…
Oysa akıllı erkekler sevgilerini derinlerindeki istiridyelerinin içinde yaşarlar…
Arada bir aralarlar kabuklarını, kadın tam elini uzattığında kıstırıp can yakarlar…
Kadın istiridyenin içindekine dokunamadığı gibi tam görememiştir bile…
Kadın yanan canının derdinden çok istiridyenin içindekiyle meşgul olduğundan vazgeçmez
erkeğinden…
Derinlerine dalıp dalıp o istiridyeyi aralamaya çabalarlar…
Böylece erkeklerinin içinde kalırlar…

Erkek ise sürekli yüzünde pis bir tebessümle sevilmenin, ihtiras duyuluşun tadını çıkartır…
Kadın ona böyle atıldıkça, istiridyenin kabukları açılıp kapandıkça, adam kadını sevgisinin
yakınında tutar ama bütünüyle içine girmesine izin vermez…
Çünkü bilirler, istiridyenin içindeki ele geçerse, kadının zaferi aşkının önüne geçecektir…
Ele geçmek yerine, elleri ısırırlar… …
Kadınlar sırnaştıkça, erkekler istiridyelerinin kabuklarının arasında sıkıştırıp kızartırlar,
yaralarlar…
Oysa sen…Oysa sen…
İstiridyelerinin kabuğunu aralamak şöyle dursun, bütünüyle kırıp, sadece içindekiyle sana
teslim olan bu adamı hiç sömürmedin…
Ben en çok seni hiçbir kadına benzetemeyişimi sevdim…
İçimdeki incileri didiklemeyişini, ele geçirebileceğini bildiğin halde, ganimeti alıp
götürmeyişini, kolayca kazanılan bu zaferi küçümsemeyişini sevdim…
Ne kadar ortada istiridyelerim, aramadan görebileceğin kadar ortalıkta…
Dolaşmadan bulabileceğin kadar düz ayak…
Ve yönleri, ağızları sürekli sana dönük…
Kabuklarını açıp açıp kapatıyorlar…
Ama elini kıstırmak için değil…
Dikkatini çekmek için…
Yoksa ben hiç kıyabilir miyim taptığım ellerine…
Sen yaklaşınca hepsi imana geliyor, ardlarına kadar kasılıp kırılıyorlar…
Meydana dağılmış inciler kalıyor sonra……….
Hadi kır zincirlerini, ve saçından bir tel kopar…
O saç teline bu sağa sola yuvarlanan incileri yakalayıp diz…
Ve boynuna tak…
Ya da açılmamış olan istiridyelerimin ağızlarını kanırt…
İçindeki cenin incileri dağıt…Ve suyumu bulandır…
Dibimdeki kumlarımın içine kaybet tüm incilerimi…
Ben görmeyeyim…Bilmeyeyim…
Çünkü sen narin boynuna takmadıkça, bana bu bedende ağır geliyor…
Anla ki KADINI'ım bu adam!!!
SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYOR
***
Tutsak gibi, enkaz gibi, kendim gibi
İçimden çıktım bugün, içimle konuştum

Yüzünü ilk kez gören bir çoçuk gibi
Gördüm kendimi gördüm
Kırıldı ayna paramparça
Paramparça ne varsa kadınım

Kadınım

Yandım yandım da doymadım be kadınım
Olsan da yanımda tutuştursan ateşimi
Kor kor olsam da tütsem senin uğrunda
Dumanım çıksa seni anlatan
Gök yüzüne ulaşsam
Kuşlar seni tanısa bulutlar seni sarsa
Güneş ısıtıp yağmurlar ıslatsa
Ve ben senin külün olsam kadınım
Rüzgarlar dağıtsa kainata yayılsam
Sonsuza dek seni zikretsem oradaaan oraya....

Yalanmis ne varsa yasadigimiz.

Ne varsa soyledigin, ne varsa hissedilen, her sey yalanmis.
Bu kadar gec mi anlamaliydim?
Bu kadar cok mu baglanmis olmaliydim?

Neden en basinda degil de simdi?
Ben miydim yuregine sectigin oyuncak?

Kaybolan zamanlar, yitik umutlar gelir mi geri?
Ruhsuzdum.
Yapayalnizdim.
Çaresizdim.
Karanlik ve de tukenmistim gittiginde.
Sustum, soyleyemedim.


Icim agliyordu da bir damla gozyasi dokemedim. "Seviyorum" diyemedim.

Topragin kokusunu, havanin kokusunu, ciceklerin kokusunu hepsini bir bir cektim icime
bir Senin kokundu bilmedigim.

Alakadar olmadigim ne varsa bildim. Hepsini ezberledim.
Yalnizca Sendin bir kelime edemedigim.

Sesini bilmedigim, yuzunu gormedigim, sadece hayal edebildigim bir guzelliktin.
Dolasiyordun damarlarimda. Sen sadece kendini anlattigin kadardin.

Bir de Seni icimde buyuttugum kadar.
Suskundum.
Tek basinaydim.
Asiktim.
Yanmis ve de kahrolmustum gittiginde.
Yasamak bile istemedim.



Olmeye de cesaret edemedim.

"Seviyorum" diyemedim.

Dur! deseydim, kal! deseydim kalİr miydin benimle?

Gitme! Desem, dinler miydin beni?

"Sevdim Seni hem de aklinin alamayacagi kadar"deseydim inanir miydin?

Sen de beni en az benim kadar sever miydin?
Of! Yaniyor icim.

Sen boyle gitmemeliydin. Hani ben vazgecilmezindim.

Hani ugrumda her seyi goze alirdin?

Hani "cik gel!" desem en uzak yollardan bana varirdin?

Hani imkânsizlik denen bir sey yoktu? Hani seven her engeli asardi?

Yeminlerin, sözlerin hani?
O büyük sevdan nerede hani?
Saskindim.
Yikik ve viraneydim sen gittiginde.


Gitmezdin! Ya sevseydin ya da yokluguma dayanamaz gelirdin.

Ama gittin ve ben bakakaldim arkandan.
"Seviyorum"diyemedim.
Yalanlarin, yanlislarin, hatalarin ve de pismanliklarin hepsi
Senin olsun gelme!

Gittigin yer, hiç olmadigin dunyamdan daha fazla mutluluk vermeyecek sana bilesin!

Affim yok! Ne sana ne de yaptiklarina.
Vazgeçmistim.
Rest cekmistim.
Savrulmustum.
Harabe ve yok olmustum sen gittiginde.


Yasamadiklarima pismanlik soyle dursun, yasadiklarima lanet olsun.

Geri donme sansimiz olsa belki soylerdim.

Tekbir sey kaldi icimde; "Seviyorum" diyemedim..(KADIN'ım)

PLATONİK AŞK...

ben sana KADIN'IM dedim...
sana ulaşamıyacağımı bilerek,beni istemediğini bilerek,peşinde sürüklendim yıllar yılı..
ben sana AŞK dedim,havayı sevdan,yaşamı sen bildim,
deli divane koştum,ardından,
uykulara daldım hiç ayrılmadım... kovduğun kapından...
yüzüme astar çektim sensizliği,perdesi oldu gözlerimin AŞK ın..
sen varsın diye bunca savaşım...
ne yaptıysam ne ettiysem ben sana ulaşamadım,ördüğün duvarlarını aşamadım..
kapıdan kovdun bacadan girdim,yüreğini kapadın,olsun yine canım bildim...
ben dedim ama sen...Kadın'ım olmadın..
yalvardım yakardım yüzüme bile bakmadın
ama şunu bil ki...asla,asla ben sensiz bir an bile nefes almadım....

_FIGEN_


sevdası karşılıksız kalan erkeğin mektubu...

ARA YERDE BULDUĞUM

Biliyorum birazdan yatacaksın.

Saçlarında gözyaşlarının nemi,

Yanaklarında kalan tortularla,

Yatağına uzanacaksın.



Kipriklerin batacak gözlerine,

Orda öylece...

Gecenin en orta yerinde ağlayacaksın.

Bir yıldız kayması bekleyecek gözlerin,

Uzakların uzağına dalacaksın.

Sonra bakacaksın ki bomboş odana,

Tuttuğun yıldızdan utanacaksın.



Üzerinde dünden kalma hatıralar,

Yüreğinde dikişi sökülmüş yaralar,

Bin kervan yüklü omuzlarınla,

Kirli beyaz badanalı duvarlara haykıracaksın.



Yokluğumun kaçıncı bin yılı,

Sergüzeştiliğinin kaç bininci yıldönümü,

Sayamıyacaksın.

Pencerene konan bir yaralı güvercine,

Bin vefa besliyecek,

Onun kanatlarını kanat edinmek isteyeceksin ama...

Feleğin kepçeli kollarına takılacaksın.



Birazdan uzanacaksın yatağına...

Bir düş bahçesine dalacaksın.

Yıkayacaksın elini yüzünü.

Bütün kirletilmiş ömrünü aklayacaksın.

Terlemiş avuçlarını kanınla yıkayacaksın.



Birazdan uzanacaksın yatağına...

Uzak diyar ötesinde bir yar var diyecek,

Türküler sıralayacaksın

Gecenin kahrına inat.

Bir dağ yamacına çıkacaksın,

Şöyle derinden derine bir ooff çekecek,

Ve elini kulağına atacaksın.

Devranın çirkefliğine sövecek,

Dişlerinin gıcırtısında hasreti ezeceksin.

Uzanan ellerinle ellerimi tutacak,

Mor menekşe yaylalarda gezeceksin.

Kavrulan dört bir yanınla yanacak yanacaksın!..



Bilesin ki kadınım;

İşte o demde bu adamı koynunda bulacaksın.

Güvercin kanatlarını takınacak,

Bulutların koynunda uçacaksın.

Sen benim ara yerde bulduğum,

Vay yoluna kurban olduğum!..

Kardelen misali açtıkça açacaksın.

***
Görünen o ki kadınım, seninle biz, "hayat" denen bu metruk peronda, üzerinde adres
yazmayan mektuplar gibi bekleşip, aşkımızı acılardan damıtarak yaşlanacağız.

Köhne bir yük katarı gibi ayak parmaklarımızı ezerek önümüz sıra geçen bu yorgun asır,
bizim asrımız değildi.

Korkarım, tozu dumana katarak pürtelaş gelen yenisi de, o imanla beklediğimiz ahengin
asrı olmayacak.

Raylar üstünde alelade bir tımarhane bu...

...tıklım tıkış vagonlarında vahşi bir itiş kakış; dumanında genzi yakan bir ihtiras kokusu...

Şüphesiz zamanla bu cinnet de ufukta yitip gidecek;
lakin bizim için başka katar yok ömrümüzün içinden geçecek.

Görünen o ki kadınım, seninle biz, "hayat" denen bu metruk peronda, herneyse
boş ver sen bana genede aldırma....

***

Öyle bir çağdayız ki, insanoğlu geçen asır düşünü gördüğü "denizler altında 20 bin fersah"
yolu katedip, "arzın merkezine" yaklaştıkça, uzaklaştı insanlığından...

Kalabalıklaştıkça arttı kayıtsızlığın ıssızlığı...

Her bineni ise bulayan sefil bir trenle onun borsadan başka tapınak, paradan başka tanrı tanımayan son yolcuları, kainatın raylarındaki şiiri, ilhamı, aşkı ezip geçti.

"Ah o gönül şarkıları" sustu önce...

Sonra, sevdaların ömrü kısaldı; tadı kaçtı hasretin, şehvetin harı söndü.

Sanal posta kutusu, mektubu öldürdü; bak, bir tek satır yok kalemimden sana kalacak.

Silinip gidiyor telefondaki aşk mesajları; "seni seviyorum," -ki amentüsüdür itiraf
gecelerinin- parfüm sıkılmış plastik bir gül dalının teybinde tutsak...

Korkuyorum gülüm; "Seni seviyorum" desem sana, plastik kokacak.

***

A kadınım,

A hüznümün bahçesi!..

Görmem mi sanırsın; sesi kısık gözlerinin nicedir... dudakların buselere sağır...

Oysa ben, haykırmak için sesine, solumak için nefesine muhtacım.

Bilsen neler verirdim bakışlarından o kederi silebilmek, sana itimadın hazzını yeniden verebilmek için...

Lakin öyle bir tufana yakalandık ki, birbirimize kavuşmak için çekiştirdiğimiz kement boğuyor bizi...

Mübadele garında saadet ülkesine kesilmiş iki "açık" biletle mecalsiz bekleşiyoruz.

Kudretim olsa, seni bu harabe istasyondan kapar, koştukça yelelerinden takvim sayfaları
uçuşan bir kısrağın terkisine attığım gibi,
o çok sevdiğin ihtişam romanlarının mağrur asrına taşırdım.

Soyunurduk bütün o delik deşik kostümlerimizden, boyası akmış maskelerimizden...
mecburi rollerimizden...

"Devamsızlık yüzünden" tarihten kovulmuş iki muzip çocuk gibi, azad olurduk kendimizden...

Benim boynumda alıçtan kolyeler, senin tebessümünde sümbülden gamzeler;
çözüp dudaklarımızın mührünü, iççekişlerimizi toprağa gömer, her akşam ilk sana
gülümseyen yıldızına ip dolayıp keyifle ayaklarımızı sallandırırdık dünyaya...


Dilimizde, "kavuşmanın tadını/ ayrılık feryadını" taşıyan bir şarkıyla...

Uşşak makamında...[img]http://www.***************/images/smilies/frown.gif[/img]
Ve.. ahh bu şarkıların gözü kör olsun nidalarıyla...

***
Ne olur benden önce ölme...
biliyorum insanın zamanı kontrol edebilmek gibi bir lüksü yok ama ;
ne olur benden önce kapatma gözlerini.
Tahmin edemeyeceğin kadar çok korkuyorum seni kaybetmekten.
Alışkanlık mı sevgi mi bilmiyorum ama düşüncesi bile gözyaşlarımın akmasına
sebep oluyor.

Senin olmadığın bir şehir olabilir belki senin olmadığın bir ülke,
yanında başkaları olabilir.
Başkasıyla mutlu olabilirsin.
Hatta ben tamamen çıkabilirim hayatından.
Ama senin nefes aldığını bilmem yeterli.
Bana bir telefon kadar yakın olduğunu bilmek.
Bir mesajla bir mektupla ya da bir arkadaş selamıyla ulaşabilmek isterim sana.
Hiç olmazsa haberini almalıyım tanıdıklardan.



Daha önce de söyledim sana, nerde kiminle olursan ol, mutlu ol diye ve lütfen
benden önce kapatma gözlerini çünkü senin olmadığın bir dünyayı
düşünemiyorum bile.
Aradığımda ulaşamamak sana, uzandığımda sadece boşluğa dokunmak
ve duyamamak sesini...
Ne olur bu dünya da sensiz bırakma beni.
İşte bu kadar çok seviyorum seni

***

Başımı yastığa her koyduğumda düşünüyorum
“değer miydi ? “
diye…

Değer miydi çekilen bunca acıya ?

Değer miydi bir şiirin en can alıcı mısrasını çıkarıp ,
bütün yazılanları anlamsız kılmana ?

Saçma ve gereksiz bir soru benimki öyle değil mi?


Duyguya önem vermedin ki sen hiç bu uğurda yazılanlar umrunda olsun…
Ama ben yinede yazıyorum


“Her harfin umrumda olduğunu bil “
diye inatla yazıyorum
Kendim için ,

Her şeyin üstünde tuttuğum duygular için ,

Duygularım için ,

Duygusuzluğun için…

Bıkmadan usanmadan yazıyorum işte !


Seni içimde susturmuş olsam da kalemim susmayacak !

Yüreğimde can çekişiyor olsa da sevdan , cümlelerim ölmeyecek!


Bu mutluluğu yaşatmayacağım sana…

Biliyorum…

Cümlelerim ölürse sen yeniden doğarsın…


Ne
“ öl”
ne de
“ yeniden doğ “


Ölümle doğum arasında gidip gel işte…


Boşluk ol!

Hiçlik ol!

Anlamsızlık ol!


Çünkü ;


Bundan fazlası fazladır sana…

***

Aslında birseyler var söylemek istedigim …
Ama söyleyemedigim …
Bir söz saklı su iki dudak arasında !
Haykırıslarım esir alınıyor, daragacına sevk ediliyor …
Bir cift sözüm var, birseyler var söylemek istedigim …
Ama söyleyemedigim.. Korktugum.. Cekindigim ..
İpler; celladım gibi haykırıslarımın tam imigindeydi ,
Bogulmak üzereydi… Kaybolmak üzereydi haykırıslarım !
Son istegim bir cift söz söylemekti… Birseyler söylemekti ,
Ama söyleyemedim …
Hep saklı kaldı bende..Hep öksüz, hep yetim …
Hep kimsesiz kaldı[k]; daragacındayken bile Haykırıslarım[la]…

Biliyorum, söyleyecek birseylerim var, ama Ne ?
Gözlerin, yüregin yokken ;
Ardardına hic durmadan, basıımı kaldırmadan söylüyordum ;
Belki kuskularımı ; ucurumun kenarındayken sevdam …
Belki hasretimi; büyük bir bosluga sürüklenirken yüregim ..!
Belki nefretimi ; yalnızlıga, cıkmazlara,terkedilmelere verirken kalp atıslarımı !
Belki öfkemi; günes(sen), geceyi(beni) aydınlatmamısken !
Söylemek istedigim birseyler var bu aska dair …
….Ama hep sustum….
Kalp atıslarımın, haykırıslarımın imigini ben sıktım..Ben mahkum ettim ölüme ;
! Susarak Sözlerimi !


Bir söz saklı su yürek cıkmazında …
İki dudak arasında…
Ayrılık sahasında…
Daragacında !

__________________
Kadının gücünü
Hafife Alma.








Her Yol Sana Çıkar
Galatasaray !


EbruLi isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla