Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17.06.2014, 03:28   #1 (permalink)
Lev
Sıkılmış bir yumrukla tokalaşamazsınız...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Kızılkalkan - Forumaşkı #6 SON

Kızılkalkan - Forumaşkı #6 SON

@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
@[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


*****

Evet arkadaşlar. Bir maceramızın sonuna geldik. Elimden geldiğince sizleri merak içinde bırakmaya, heyecanlandırmaya çalıştım. Umarım bunu başarabilmişimdir. 6. ve son bölüm olacak bu. Normalden biraz daha uzun tutmaya çalışacağım. Hazırlıksız olarak yazmaya başlamıştım bu hikayeyi. Tekrar bir baştan sona tüm bölümleri okuduğumda bir sürü hata yaptığımın farkına vardım. Bu hikaye benim ve sizlerin başlangıcı olsun, daha başka hikayelerle daha güzel şeyler de yaparız ilerde. Keyifli okumalar efendim.



*****


BlueRain, Medusa ve inception, Perii'nin peşinden Ninova'nın huzuruna girmek üzerelerdi. Sarayın kapısının önüne geldiklerinde, kapı birden yok oldu ve Perii içeriye doğru ilerlemeye başladı. Perii'yi takip ettiler. İçeriye girdiklerinde sanki zaman durmuştu. Her anın tadı, başkaydı. Saraydan bekledikleri gibi duvarlar, merdivenler yerine içeride de gökyüzü vardı. Devasa şelaleler, kızıl ve sarı yapraklı ağaçların arasından dökülüyordu.



Etraflarında onları izleyen mistik insansı yaratıklar vardı. Hepsi, sanki onların geleceğini biliyormuş gibi tebessümle izliyorlardı yürüyüşlerini. Perii, şelalenin döküldüğü noktaya geldi. Kanatlarını aniden açtı ve şelale bir kapı gibi aralandı.

- Sadakatim, Uluova'nın ve ona bağlı herşeyin koruyucusu Ninova'yadır!

BlueRain, Medusa ve inception, nefeslerini tutmuş, Ninova ile tanışmak için bekliyorlardı. Şelalenin içinden bir ışık hüzmesi yayıldı. Perii dahil oradaki herkes ışığın gücüne dayanamayıp yüzlerini çevirdiler ve ellerini siper ettiler. Işık etkisini kaybettiğinde, karşılarında hayatlarında gördükleri en muhteşem canlı onlara bakıyordu. Karşılarındayı işte. Ninova, onlara doğru biraz yaklaştı. Ve gülümseyerek başıyla selamladı.

- Uluova diyarına hoşgeldiniz. Gördükleriniz, işittikleriniz, kokusunu aldığınız herşey kadim birer büyüdür. Tıpkı sizin dünyanızın olduğu gibi sadece büyüden ibarettir. Uluova, kadim diyarların hayat verenlerindendir. İhtişamına kapılmayın. İyilik ve hayat kadar doğal olan iki şey var sa, onlar da kötülük ve ölümdür. Bu dört gerçeklik daima aklınızda bulunsun.

Ninova'nın sesi, herşeyin sesini bastırıyordu. Sarayın içinde ve dışında yankılanıyordu. Kelimesi kelimesine bütün sözleri, işitenlerin akıllarına kazınıyordu. O konuşurken yutkunamıyorlardı bile. Ninova, BlueRain'e döndü.

- Sen, benim, bütün Uluova'nın, bütün dünyanın ve kadim diyarların kurtuluşusun. Sen, ölümverensin. Başında ki hançer izi, bana ölüm diyarının koruyucusu @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] tarafından lütfedilen Canalan hançerinin izidir. Bütün kadim koruyucular, diyarlarında hizmetkarlarından başka ölümlüler seçer ve ona koruyucunun kullanamayacağı bilgelik bahşedilir. Benim görevim hayat vermektir. Hayat alamam. Canalan hançerinin mührü sayesinde, bu görevi sen yapabileceksin. Sen, öldürülemeyen her canlıyı, özellikle güneşime gölge düşüren @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] ve @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]'yı ( İhanet eden iki Uluova meleği ) öldürebilecek tek varlıksın.

Blue Rain, hayatında yaşamadığı kadar büyük bir sorumluluk hissediyordu. Omuzlarına yüklenen bu şeyin sonunu getireceğini biliyordu. Yine de içinde Ninovaya karşı en ufak bir güvensizlik hissi yoktu. Ninova, inception'a döndü.

- Sen, Kızılkalkan savaşını reddeden, anlamsızlığını düşünebilen, savaşı durdurmak için herşeyi deneyen tek ölümlüsün. Bundan dolayı, bu savaşı durdurmak için buradasın. Blue Rain'i, @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] ve @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]'ya karşı onu hayatta tutabilecek tek kişisin. Meleklerin canlarını alabilmesi için, Blue Rain'i koruyabilecek bir ölümlüsün. Zira melekler, Blue Rain'i kazanamayacaklarını anladıklarında onu savaşçılarına öldürtmek isteyebilirler.

inception, demir gibi Ninova'nın karşısında duruyordu. Bütün vücudunda asaletin ve saygının var olduğunu, orada ki herkese hayranlıkla izlettiriyordu. Ninova, Medusa'ya döndü.

Sen, @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] ve @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]'nın beni alt edebilmek için Blue Rain'e ulaşabilecekleri tek kişisin. Masumiyetin ve Blue Rain'e olan kan bağın, Blue Rain'e yaklaşıp onu kullanabilecekleri bir yemdir. Sen, Canalan'ı tutan elsin.

Ninova, sözleri üzerine Medusa'nın korkuya kapıldığını hissetti. Korkusunu azaltabilmek için sözlerine devam etti.

- Korkma. Seni koruması için Uluova askerlerini her zaman yanında tutacak hizmetkarlarım var. Ancak yine de dikkatli olmalısın. Uluova'da veya dünyada yaşayan hiç bir canlı, melekleri öldüremez. Sadece meleklerin hizmetkarları olan ölümlüler ile savaşabilirler.




Ninova, sözlerinin ardından başı ile tekrar selam verip, şelalenin içine girdi. Perii, Medusa, inception ve Blue Rain, saraydan dışarı çıktıklar. Karşılarında tıpkı Ninova'nın verdiği söz gibi binlerce ölümlüden oluşan, başlarında @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] ve @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]'nın olduğu ordu Medusa'nın emrini bekler vaziyette duruyordu. Ordu ile birlikte Uluova'dan ayrılıp, gökköprüden dünyaya indiler. MineL ve Narsinha, Ninova'nın emri üzerine sürekli Medusanın önünden ilerliyorlardı. Ordularını ölümlülere gizlemişlerdi. Oysa ki MineL ve Narsinha ile birlikte atılan her çift adım, binlerce adımdan oluşuyordu.




Asi Ruh, inception'a ilettiği mektuptan sonra Şeytanyoluna geri dönmüştü. İçinde büyük bir ümitsizlik vardı. Mektup, herşeyin sonunu anlatıyordu ve bundan kurtuluş yoktu. Şeytanyolu'nda bir handa sürekli içki içiyordu. Birden, omzunda bir el hissetti. Başını çevirdiğinde karşısında iki kişiyi gördü. Üzerlerinde daha önce görmediği bir tür metalden işlenmiş zırhları vardı. Yüzlerini miğferlerinden dolayı göremiyordu. Daha uzun ve irice olan adam ürpertici ve boğuk bir sesle "Ninova'nın mektubunu, Karaorman'a götürmen gerekiyordu." dedi. Asi Ruh daha yerinden bile kalkamadan, diğer zırhlı adam kalbine bir hançer sapladı ve kulağına "Uluova meleklerinin Ninova'ya yemini var." diye fısıldadı. Asi Ruh, bu iki adamın kaçak olan iki Uluova meleği olduğunu son nefesini verirken yüzünde ki şaşkınlık ifadesi ile yansıtıyordu. Lykia ve Yeşil-6 hanın dışına çıktı. Yeşil-6 çok sinirliydi. Lykia'ya dönerek;

- Sana bu ahmağın işi halledemeyeceğini söylemiştim. Şimdi Ninova çoktan mektuptan haberdar edilmiştir. Bizi aramaya başlamıştır. Bir an önce Blue Rain'i bulup, Ninovayı ve tüm ona yardım edenleri yok etmezsek, aynı şekilde bizi yok edecektir.

Lykia, sinsi sesiyle;

- Merak etme. Blue Rain'i kullanabileceğimiz bir yol var. Kardeşi Medusanın kollarını koparttığımda, kellesini kesmemem için her söylediğimi yapacaktır.

Lykia ve Yeşil-6, herşeyin başladığı yere, Kızılkalkan savaşının olduğu meydana doğru yola çıktılar. Ninova'nın, Blue Rain'i kendilerini öldürtmek için oraya yollayacağını biliyorlardı. Kaçınılmaz olan ne varsa, başladığı yerde bitecekti.




inception, Blue Rain'in tam yanında yürüyordu. Sürekli etrafı kolaçan ediyor, en ufak bir gölgede bile kılıcını çekiyordu. MineL ve Narsinha, Medusa'nın yanından bir an olsun ayrılmıyorlardı. Perii, havadan gözetleme yapıyordu. Karanlık iyice bastırmıştı. Kızılkalkan meydanına az bir mesafe kalmıştı ki, Perii durmalarını söyledi. MineL ve Narsinha hemen kılıçlarına davrandılar. Perii, her ne kadar Ninova'nın hizmetinde de olsa, Yeşil-6 ve Lykia ile aynı ışıktan yaratıldığı için onları hissedebiliyordu. MineL ve Narsinha'ya dönüp;

- Medusa'nın yanından ayrılmayın. Çok yakındalar.

Narsinha, ordusunun üzerinde ki perdeyi kaldırdı. Arkalarında binlerce Uluova askeri hazır vaziyette savaşmak için bekliyordu. MineL'de kendi askerlerinin üzerindeki örtüyü kaldırdı. inception'un kalbi duracak gibiydi neredeyse. Kılıcının kabzasını tutabildği kadar sert tutuyordu. Blue Rain'in kulağı ise Perii'deydi. Yeşil-6 ve Lykia'yı gördüğü gibi, onları öldürmek için saldırıya geçecekti. Blue Rain tam Perii'ye birşey söyleyecekti ki ayağının önüne bir ok düştü. Başını yukarıya kaldırdığında gördüğü oklardan oluşan bir yağmurdu.
Perii, kanatlarını onların üzerine siper etti. Ancak atılan oklar, MineL, ve Narsinha'nın ordusunda ağır tahribata yol açmıştı. Belli ki, Lykia ve Yeşil-6 ordularını daha önceden Kızılkalkan meydanına konuşlandırmıştı. MineL, kendi okçularına karşı atak için emir verdi. Meydan, ağaçların arkasında kalıyordu. Bu da ağaçları geçmeleri gerektiği anlamına geliyordu. Sık ağaçlar, meydanı çevrelediği için, düşmanın ağaçların arasında mı yoksa meydanda mı olduğunu anlayamıyordu. Perii, gidip bakabilirdi ancak ok saldırılarına karşı siper görevini bırakamazdı. Narsinha, ordusunun bir kolunu ağaçlara gönderdi. Narsinha'nın ordusu Ağır baltalar ve mızraklar kullanan iri cüsseli askerlerden oluşuyordu. Kaba kuvvetin tam tarifini gerçekleştiriyorlardı. MineL ve Narsinha, Medusayı aralarına alıp orduyu etraflarına siper ettiler. Perii, inception ve Blue Rain'e kanatlarını siper ederek ormana giden Uluova askerlerinin peşinden gidiyordu. Gitmeliydiler. Yeşil-6 ve Lykia, büyük ihtimalle ordularının arkasında duruyordu. Narsinha'nın ormana gönderdiği ordusu sürprizle karşılaşmadı. Bekledikleri gibi düşman ordu ormanda mezvilenmişti. Gökgürültüsü gibi çarpıştı iki ordu. Acımasızca birbirlerine saldırıyorlardı. Narsinha'nın askerleri, önlerine çıkan her düşmanı tek vuruşta geçiyordu. Perii, Blue Rain ile inception'u o hengamede meydana çıkartmayı başardı. Ancak ne Lykia, ne de Yeşil-6 orada değildi. Ninova'nın Medusa'ya söylediği sözleri geldi aklına. " Sen Canalan'ı tutan elsin. " Lykia ve Yeşil-6'nın bu savaştaki asıl hedefleri Blue Rain değil, Medusaydı. Önce Medusayı ele geçirecekler, ardından Medusayı yem olarak kullanıp Blue Rain'e istediklerini yaptırabileceklerdi. inception ve Blue Rain'i meydanda bırakarak, Medusa'nın yanına gitmek için ayrıldı. Medusa'ya yaklaştığında, MineL ile Narsinha'nın Lykia ve Yeşil-6 ile savaştığını gördü. Her ne kadar MineL ve Narsinha birer melek olsalar da, Yeşil-6 ve Lykia gibi güçlü değillerdi. Onlar sadece askerdiler. Yeşil-6 elindeki dev kılıç ile Narsinha'nın boynunu kesmeyi başardı. Lykia, MineL'i çoktan öldürmüş, etrafta ki askerleri temizliyordu. Perii'yi gören Yeşil-6, Medusayı almak için atıldı ancak Perii'nin buz nefesine karşılık yerinden kımıldayamadı. Buz, üzerinde ki zırhı parçalamıştı. Yeşil-6 pis gülümsemesiyle Perii'ye " vazgeç! " diye bağırıyordu.




Perii, ona kulak asmadan Lykia'yı durdurmak için saldırıya geçti. Ancak bir türlü, Lykia'ya zarar veremiyordu. Lykia, Perii'ye dönerek elinde ki hançeri gösterdi.

- Nasıl ? Hatırladın mı ?

Medusa, ilk defa Perii'nin yüzündeki dehşeti görebiliyordu. Perii donmuştu.

- Bu... Bu nasıl olur ?

- Ninovaya karşı tek başımıza savaşacağımızı mı zannettin ? Bizi bu kadar aptal mı sandın ? Canalan'a merhaba de!

Lykia'nın elinde, Blue Rain'e hayatalma yetkisini veren, karanlığın ve ölülerin diyarı olan Aymağarası'nın efendisi @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]'nin hançeri duruyordu. Bu sayede, Asi Ruh'u öldürebilmişti. Bu hançer sayesinde ölümlü askerlere karşı koyabiliyordu. 007, Ninova'nın hayatveren gücünü her zaman arzulamıştı. Bu seferki planı çok başarılıydı. Perii dehşetini yaşarken, Lykia üzerine doğru sıçrayarak hançeri Perii'nin boğazına sapladı ve " Gerçek. Gerçek birşey var ise, o ölümdür. " diyerek Perii'yi yere yıktı. Medusa, yerde yavaşça kaybolan Perii için çığlık çığlığa ağlarken, Lykia onu yakalamıştı. Lykia, Yeşil-6'nın yanındaydı.

- Şimdi Blue Rain'e odaklanalım. Canalan haçerinin mührü sadece onda var. Ninova'yı öldürmek için onu kullanmamız lazım.

Yeşil-6 ormanda süren savaşın içerisine daldı. Önüne gelen herkesi, kendi askeri veya düşman askeri gözetmeksizin her canlıyı Lykia'dan aldığı hançer ile öldürerek geçti.



Meydanda Blue Rain ile inception'u bir kaç asker ile savaşırken gördü. Hedefi, inception'u yok etmekti. inception'un üzerine doğru koşarak saldırıya geçti. inception, son anda karşısındaki iri adamı görünce çevik bir hareketle saldırısından kaçındı. Onun doğaüstü bir varlık olduğunu anlamıştı. Yapabileceği tek şey, Yeşil-6'yı oyalaya bildiği kadar oyalamaktı. Seri hareketler ile Yeşil-6'nın her darbesinden sıyrılmayı başarıyordu. Her ne kadar kılıcı ile Yeşil-6'nın bacaklarına kesikler atsa da bir işe yaramıyordu. Yeşil-6 bir Uluova meleğiydi. Onu öldüremezdi. Yeşil-6 o kadar sinirlenmişti ki bu köşe kapmacaya, dev bir bağırışla kılıcını yukardan aşşağıya doğru yere indirdi. Yere vurduğunda toprak sarsıldı ve inception dengesini kaybedip Yeşil-6dan göğsüne bir kesik darbesi aldı ve bir kayanın üzerine yüzüstü düştü. Yeşil-6 tam yüzüstü yatan inception'a ölümcül darbeyi vuracakken, Blue Rain'i gördü. Ölümün her türlüsünü tadan Uluova meleği Yeşil-6, gördüğü manzara karşısında hayretle dona kalmıştı. Blue Rain'in zırhı kalınlaşmış, alevlere bürünmüştü. Elindeki kılıcı bile alevle yanıyordu.



Yeşil-6, tüm gücü ile Blue Rain'e bir darbe indirdi. Ancak onu yerinden bile kımıldatamadı. Blue Rain, kılıcını havaya kaldırdı ve iki eliyle kılıcını etrafında sallayarak Yeşil-6nın göğsüne çarptı. Çarpma o kadar şiddetliydi ki vuruşun sesini ormanın diğer tarafında duran Lykia bile duymuştu. Blue Rain, hızla ormana daldı. Savaşanların şaşkın bakışları arasından koşarak geçti. Ordular savaşı durdurmuş ve onu izliyordu. Medusa'yı boynundan yakalayan Lykia'yı gördü ve hızını düşürdü. Lykia'nın on adım karşısında durdu.

- Yaptıklarının cezasını çekeceksin. Onu serbest bırak yada bırakma, ölümün elimden olacak.

Lykia zaten sonunun geldiğini biliyordu. Medusa'nın boynunu kırmak için diğer elini tam kaldırmıştı ki, Kralaslan büyük bir süratle üzerine atladı ve Lykia'yı yere düşürdü. Kafasını ısırmak için saldırdığında Lykia, sert zırhının pençesiyle Kralaslanın yüzüne bir darbe vurdu. Kralaslan görevini yapmıştı ve Blue Rain'in arkasına geçti. Doğanın bekçisi Kralaslan, başından beri inception'u takip ediyordu. Medusa'yı Işıkgölünde kıstırdığı o gün, Perii'nin emri ile Medusa'yı ve Blue Rain'i tanımaya çalışıyordu. Blue Rain, yere düşen Lykia'nın yanına ağır ağır yürüdü. Kılıcının ucunu Lykia'nın suratına doğru tutarak, " Ninova'nın gerçek emri ile, tıpkı Yeşil-6 gibi senin de ölme zamanındır. " diyerek, Lykia'nın kafasına kılıcını geçirdi. Blue Rain, görevini yerine getirmişti. Adaleti sağlamıştı.



Canlı kurtulamayacağını düşünüyordu ancak hayattaydı. Korku dolu gözlerle kendisini izleyen Medusa'yı kucağına aldı ve keskin bir sessizliğin hakim olduğu o berbat yerden, Işıkgölü'ne doğru gitmek üzere ayrıldı. Ne Uluova umrundaydı, ne de Aymağarası. Bir insan gibi yaşayıp ölmek istiyordu en nihayetinde...


Rüzgar, saçlarındaki kanı bütün alnına ve yanaklarına süpürüyordu. Sol kolunu kaldırıp, elinin tersiyle alnında ki kanla karışık teri sildi. Sırtını bir ağaca dayamıştı. Sağ bacağını uzatmış, sağ eliyle kılıcını toprağa batırmıştı. Tek dayanağı, koruyucusu, en sadık askerine dayanıyordu.
Düşünüyordu. Havada dolaşan ıssızlık, rüzgar ile birleşmişti çoktan. Yaptıklarını, gördüklerini düşünmek için bu soğuk çığlıktan bir fırsat kolluyordu.




Ayağa kalktı. Etrafına göz gezdirdi. Göğsünde ki derin kesiği sol eliyle kapattı.
Bu cehennemin içinden bir an evvel çıkıp gitmek istiyordu. Ait olduğu diyarın kokularını, seslerini, ağaçlarını, ırmaklarını, kısaca o an olmak istediği yeri arıyordu.
Adımını attığı her yerde çamur vardı. Yağmur yağmamıştı oysa ki. Dökülen kanlar, toprağı boyayıp çamurlaştırmıştı. Gözünün görebildiğince uzakta, her yerde kızılımsı renk hakimdi. Ve o kızıllığı kapatan ölü bedenler. Hala dumanı tütüyordu az ötesinde ki at arabasının. Neredeyse dolunay her yeri gündüzden farksız kılıyordu. Dayanması gerekti, elinden geldiğince etrafına bakmamaya, yürümeye çalışıyordu. Ardına bakmadan yürüdü. İçinde bulunduğu dehşetin farkındaydı. Hiç bir umudu yoktu. Yapayalnızdı. Sadece yürüyordu sallanarak.


Yürüdü... yürüdü....

Ancak daha fazla dayanamadı ve olduğu yere yığıldı...


*****

SON


****

Lev isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla