Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Anlamlı Sözler Ve Nickler (https://www.forumaski.com/anlamli-sozler-ve-nickler/)
-   -   Şehit Askere Mektup, Şehit Askerlere Mektuplar, 2014 Şehit Asker Mektupları, Anneden Oğluna Mektup (https://www.forumaski.com/anlamli-sozler-ve-nickler/108940-sehit-askere-mektup-sehit-askerlere-mektuplar-2014-sehit-asker-mektuplari-anneden-ogluna-mektup.html)

KaRaqiZz 13.05.2014 23:04

Şehit Askere Mektup, Şehit Askerlere Mektuplar, 2014 Şehit Asker Mektupları, Anneden Oğluna Mektup
 
Şehit Askere Mektup, Şehit Askerlere Mektuplar, 2014 Şehit Asker Mektupları, Anneden Oğluna Mektup



şehit asker mektupları, şehit mektupları, şehit mektubu, annenin oğluna mektubu, annenin şehit oğluna mektubu, şehitlere mektuplar, 2014 şehit asker mektupları, asker mektupları, şehit askerlere mektuplar, en guzel asker mektupları, en iyi asker mektupları

Burada adı geçen şahıslar ve yaşanan olaylar tamamıyla gerçektir
31 Ekim 2005 tarihinde saat22:00 sularında Şırnak Uludere uzun geçit
sisi tepe mevkiinde ülkemizin bölünmez bütünlüğüne yüce milletimizin
birlik ve beraberliğine kasteden bölücü terör örgütüne karşı yürütülen
mücadelede şehit olan asker vurulduğu anda cep telefonu ile annesini babasını arar şehitlik haberini kendisi veren ve helallik isteyen
evin bir tek oğlu 1984/4 jandarma er kahraman asker Oğuz PARPAROĞLUN'un son mektubu:


Oğuz:"Of anam of hasretinle yine efkâr bastı yüreğimi oğlunu uykudan
uyandırmaya kıyamayan benim canım anam eve biraz geç kalsam beni arardın nerde kaldın yavrum deyip ağlardın asker oğlun için ağlama sakın teskere uzaktır izinim yakın beni özledikçe resmime bakın
kısmet olur bir gün dönerim elbet sayılı gün tez geçer biter bu hasret
anacım oğlun şimdi çok uzaklarda sırt çantası sırtında belki yolarda belki dağlarda belkide pusuda anacım babam derdi ya oğlum orası ana kucağı değil asker ocağı babam çook haklıymış asker ocağında sabah geç olur anam sevdiklerinden ayrı kalmak güç olur biz askeriz bizi bekliyor dağlar ağlasa anam ağlar gerisi yalan ağlar nişanlıma söyleyin yalnız gezmesin acele edipte çeyiz dizmesin gelin ata binmiş ya nasip derler
Allah yazımızı kara yazmasın canım anam ola ki bana bir şey olursa sakın ağlama oğlum şehit oldu deyip kara bağlama şehitler ölmez sakın ölü demeyin ben şehit anasıyım ben şehit babasıyım deyin hiç hiç üzülmeyin oğlum son mektubunda yazmıştı sanki sanki içine doğmuştu deyin değilmiki buca çabanın sonu bir avuç toprak tek korkum unutulmak yüreği vatan sevgisiyle dolu jandarma er Oğuz PARPAROĞLU."

Baba:"hele yavrum askerim gönderdiğin mektubu aldım hem okudum yavrum hem de ağladım müjde dedilerdi yavrum sen geldin sandım askerden oğlum sen geldin sandım asker oğlum sen geldin sandım Allahıma emanet olasın yavrum Oğuz'um her şey vatan için kınalı kuzum."

Anne:"Oğuz'um kınalı kuzum ellerine yakmışım kına bekçi göndermişiz seni vatan annen baban kurban olsun yoluna Allahım'a emanet olasın Oğuz'um her şey vatan için kınalı kuzum Oğuz'um Oğuz'um"
ve...
İşte Asker Oğuz'un Şehit Edildiği Acı olu an:
silahlar patlar ve oğuz vurulur ver tam bu sırada babanın telefonu çalar arayan Oğuzdur.

Baba:"alo oğuz"

Oğuz:"ah yandım anam baba ben oğuz baba ben vuruldum hakkınızı helal edin"

yavruuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuummmmmmmmmmm mmmmmmmmmmmmmmmm."

Anne:"Oğlum Oğuz'um anan kurban olsun sana bir yere saklan yavrum."

Oğuz: Ana takatim yok kalkamıyorum hakkınızı helal edin.

Baba:"aman acı haberde Oğuz'um kendi söyledi baba ben vuruldum hakkın helal et dedi yavrum dedim de dilim dişim kitlendi evin bir tek oğlu şehidim dedi Oğuz'um şehit olmuşta vatan sağ olsun vatan sağ olsun vatan sağ olsun askerime kurşun sıkan kahrolsun

Anne: ağlayrAk söledi:"dedim yavrum Oğuz'um bir yere saklan dedi ana takatim yok her tarafım kan dedi ana ben ölüyom sağ olsun vatan Oğuz'um kınalı kuzum şehit olmuş vatan sağ olsun askerime kurşun sıkan kahrolsun Oğuzuma kurşun sıkan kahrolsun."




Şehit Mektubu

Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne!
Biliyorum bana kızmıyorsun. Ama içinde yanan ateşle “ağıt” yakıyorsun anne. Ana yüreği bu. Biliyorum yüreğinde kocaman bir kor yanacak bundan sonra. Bayramların bayram olmayacak bensiz. Mezarımın başında geçireceksin tüm bayramlarını. Mezar taşımı temizleyeceksin gözyaşlarınla.
Düşman işgaline uğramasın bu topraklar anne. Dayan annem dayan! Ben seni şehitlerin arasında bekleyeceğim.

O koca yüreğinde ateş yaktığım için beni affet baba!
“Vatan sağ olsun!” derken sesin titreyecek biliyorum baba. Bayrağımıza bakarken “Vatan sağ olsun!” diyeceksin tekrar tekrar… Çocukluğumda bana anlattığın Çanakkale şehitlerine senden selam götüreceğim baba.

Beni affet taze gonca gülüm, hayat arkadaşım!
Seni genç yaşta dul bıraktığım için. Ben şehit oldum, sen şehit eşi. Dünya hayatında yokluğumun acısını yaşayacaksın belki…
Tabutumun başında ağlarken “Doyamadım sana yiğidim!” diyerek gözyaşlarını damlattın tabutuma. Ben sana doydum mu sanıyorsun? Ya senin namusuna leke getirecek alçaklar ülkemi işgal etseydi! işte o zaman ben gerçekten ölmüş olurdum.

Sizi “yetim” bıraktığım için beni affedin evlatlarım!
O küçük ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpücük daha kondurmak için neler vermezdim. Kokunuz burnumda tüterken şehitlik nasip oldu. Size doyamadım.
Sen beni öldü sanma oğlum “şehitlere ölü demeyin!” diyen Allah, bize ölmeden önce yerimizi gösterdi. Orayı görsen sende bir an önce şehit olmak istersin. Seni orda bekleyeceğim oğlum! inşallah sende şehit olursun!

Kolay mı bırakıp gittim sizi sanıyorsunuz. Hepiniz gözümün önünden geçtiniz “Ben sizi nasıl bırakıp giderim?” diye düşünürken, Hz. Peygamberi gördüm anne. Ellerini açmış beni bekliyordu anne. Ruhumu teslim ederken gideceğim yer gösterildi bana. O ne güzellik! Cennete uçtuğumu anladım. Bakmayın siz cesedimin kan revan içinde kaldığına. Hiç acı çekmedim ben. Dünyada şehitlerden başka hiç kimsenin yaşayamayacağı kadar rahat bir ölüm yolculuğu yaptım.

Milletime söyleyin, beni Fatihasız bırakmasın!




*****************************************
Bir Çanakkale Şehidinin Son Mektubu

Valideciğim,

Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.

Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.

İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
-Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
-Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.

Valideciğim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.

Fakat bu sırada düşünüyorum. Ben validemin sayesinde onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor?

Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: "Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi."

Şevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür.

Fakat valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir.
O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.

Ey Allah'ım, bu ovada onun sesi be kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu.
Herkes, her şey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.

Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.
Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim :
-Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halkı! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.

"Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!"

Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

Dünyanın en güzel yerleri burası imiş. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. İnşallah düşman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı?

Kadir'e mektup yazdım.

Valideciğim, evdeki senet vesaireyi kimselere kat'iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin.

Çantayı al, sandığa koy. Ben sana vaktiyle anlatmış idim., bu dünya böyledir.

Fakat sen merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık. Yalnız zaman ister.

Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun.

Oğlun
Hasan Etem
4 Nisan 1331
(17 Nisan 1915)


*********************************
Bir Şehitin Son Mektubu

Olur ya bir çatışmada ölürsem
Bir şehitin son mektubu arkamdan yas tutmayın
Bırakın toprağımda rahat uyuyayım
Bedenimden Komandomu çıkarmayın
Onlar benim gururumdur
Ölünce kefenim olacak
Başımdan mavi beremi çıkarmayın
O benim şanım şerefim Olacak
Ayağımdan botlarımı çıkarmayın
Onlar nice yollar aşacak
Şehit olursam Sırat Köprüsünden geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim mezarıma sembol Olacak
Yaramın kanını silmeyin
Ahirette hesabı sorulacak
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın
O Benim Madalyam Olacak...

KaRaqiZz 13.05.2014 23:05

Cevap: Şehit Askere Mektup, Şehit Askerlere Mektuplar, 2014 Şehit Asker Mektupları, Anneden Oğluna M
 
Çanakkale savaşında savaşan asker mektupları

1915 Çanakkale Savaşı’nda yazılan şehit asker mektupları.Türk askerlerin Çanakkale’de ailelerine ve sevdiklerine yazmış oldukları mektuplar.

Şehit Mektubu

Mektubun Konusu: Çamaşır Falan İstemem
Yazıldığı Tarih: 04.04.1915
Şehadet Tarihi: 06.04.1915

“Dört asker doğurmakla övünen şanlı Türk annesine”

Hasan Etem, yeni aldığı mektuptan duyduğu sevinci, çevresindeki tabiat güzelliklerini, silah arkadaşlarını anlattığı mektubunu şu satırlarla bitiriyordu:

… Ey benim Rabbim! Şu kahramanların bütün dilekleri ismi celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır.

… Huzurunda titreyerek sana dua eden biz askerin süngülerini keskin et. Düşmanlarını zaten kahrettin ya bütün, bütün mahvet.

… Anneciğim, Oğlun Halit de benim gibi güzel yerlerdedir…

Çamaşır falan istemem. Paralarım duruyor. Allah Razı Olsun.

Oğlun Hasan Etem

Hasan Etem iki gün sonra şehit oldu. Kardeşi Halit Zığındere Muharebelerinde yaralandı ve gazi olarak baba ocağına döndü.

Hasan Etem şehit olduğunda 16 yaşında olan kardeşi Hilmi ile 10 yaşında olan kardeşi Şevlut, ağabeylerinin arzu ettiği gibi sonradan Çanakkale’yi gördüler, ondan bir iz aradılar. Orada her iz Hasan Etem’e aitti.

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bitiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 72

Şehit Mektubu

Mektubun Konusu: Sana Vasiyetim Var
Yazıldığı Tarih: -------------
Şehadet Tarihi: 09.01.1916

62. Alaydan Üsteğmen Zahid, eşine yazdığı mektupta “Bugünlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğim” diyordu:

Bilirsin her muharebeye giren ölmez. Fakat ölürsem gam yeme. Ben ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip ettiyse elbet ruhlarımızı da kavuşturur. Vatan için şehit olursam bana ne mutlu. Ancak vasiyetim var. Eşyanın listesi ilişiktedir. Bunları sat, ele geçecek paradan mihri muaccel ve müeccelini al. Üst tarafı ile bana mevlit okut. Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma…"

Şiranlı Üsteğmen Zahid, eşi Hanife hanıma yazdığı mektubu şu cümle ile bitirmişti. “Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim”

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bitiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 73

Şehit Mektubu

Yazıldığı Tarih: Şehit olmadan bir gün önce

Şehadet Tarihi: Mektubu yazdıktan bir gün sonra

Çok eski arkadaştı onlar. Hem liseyi hem hukuk fakültesini beraber bitirmişlerdi. Harp okulundaki yedek subay eğitiminden sonra yolları ayrıldı. Hüseyin Ragıp İstanbul’da kalıyor, Münir Çanakkale’ye gidiyordu(1). Buna rağmen arkadaşlıklarını asla bitirmek istemiyorlardı. Bunun içinde, mektuplaşarak birbirlerinden haber almaya karar verdiler.

Münir Çanakkale’den Hüseyin Ragıp’a söz verdiği mektuplardan birini yazıyordu:

Toprak kerevetimden şimdi kalktım. İçinde barındığımız kocaman oyuğun ağzına yaklaşıyor ve dışarıya bakıyorum. Toprak, gecenin sis ve rutubetiyle ıslak… Şuh ve şirin çimenler zümrüt dereler teşkil ederek aşağılara doğru akıyor. Güneş yükseliyor…

İngilizler bugün galiba geciktiler. Sabah salâmı makamından teatisi adet olan top ve tüfek gürültüsünden henüz eser yok. Aşağıya iniyor ve toprak peykenin üstüne oturarak sana bu mektubu yazmaya başlıyorum. Arkadaşım karşımda vazifesiyle ilgili evrakı hazırlamakla meşgul… Dün gece geç vakte kadar devam eden top atışı ikimizi de uykusuz bıraktı. Oh… Derin ve uzun bir uykuya ihtiyaç hissediyorum. …Kumandanım beni çağırıyor. Mektubuma biraz sonra devam ederim.

…Kumandanı gördüm ve geldim. Fakat maateessüf mektubuma devam edemeyeceğim. İngilizler faaliyete başladılar. Ateşin birden çok şiddetlendiğine bakılırsa bunların sabah keyfi olsun diye atılmadığına inanmak lazım. Anlaşılıyor ki siper komşularımız bugün pek ciddi niyetlerinden birinin daha tecrübesine girişecek… Ooo… bugünkü ateş pek başka. Etrafta kıyamet kopuyor. …Ah… öyle uykum var ki… Top ve mitralyöz yıldırımları kulaklarımı patlatıyor.Allahaısmarladık kardeşim.”

Mektup yazıldığı tarihten üç hafta sonra Kızılay hastanelerinden birinin vasıtasıyla Hüseyin Ragıp’a ulaştı. Mektubun yanında küçük bir not vardı: Beyefendi, ben Münir’in siper arkadaşıyım. O vazifesi başında Rahman’a kavuştu. Bende yaralandım, bu hastaneye naklolundum. Şehit düştüğü geceden evvel yazıp da postaya vermeye vakit bulamadığı mektubu size gönderiyorum. Merhumun emanetidir.

Şehit Mektubu

Mektubun Konusu: Borçlarımı Ödeyin
Yazıldığı Tarih: 18.05.1915
Şehadet Tarihi: 02.06.1915

“Sevgili Babacığım, Valideciğim,

Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede pantolonumdan hain bir İngiliz kurşunu geçti, Bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim olmadığından bir hatıra olsun diye şu satırları yazıyorum.

… Gözbebeğim zevcem Münevver ve oğlum Nezih’ciğimi önce Cenab-ı Hakk’ın sonra sizin himayenize bırakıyorum. Onlar hakkında ne mümkünse lütfen yapmaya çalışınız. Servetimiz olmadığı malumdur. Mümkün olandan fazla bir şeyi isteyemem, istesem de boşunadır.

Refikama hitaben yazdığım kapalı mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok üzülecektir, o üzüntüyü giderecek şekilde veriniz, teselli ediniz. Allahü Teâlânın takdiri böyleymiş. İsteklerim ve borçlarım hakkında refikamın mektubuna koyduğum deftere ehemmiyet veriniz. Münevverin hafızasında veyahut kendi defterinde kayıtlı borçlar da doğrudur. Münevvere yazdığım mektup daha geniştir. Kendisinden sorunuz.

Sevgili babacığım ve valideciğim, belki bilmeyerek size karşı bir çok kusurda bulunmuşumdur. Beni affediniz, hakkınızı helal ediniz, ruhumu şad ediniz. Sevgili hemşirem, Lütfiye’ciğim, bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için gücümün yettiği nispette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir. Beni affet, hakkını helal et. Yengeniz Münevver hanım ile oğlum Nezih’e sende yardım et. Sizi de Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum.

Ey akraba ve ehibba! cümlenize elveda. Cümleniz hakkınızı helal ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Hepinizi Cenab-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum. Elveda, Elveda!

Ebediyyen Allahaısmarladık, sevgili babacığım ve valideciğim.”

Yüzbaşı Mehmet Tevfik

Kaynak: Erhan Metin, Sözün Bitiği Yer Çanakkale, Mart 2008, s. 70-71


Saat: 19:11

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.