|
Aşk - Şiir Dünyası kategorisinde açılmış olan Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
30.08.2014, 14:27 | #1 (permalink) |
| Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri, Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Sözleri, Nazım Hikmet Sözleri, Nazım Hikmet Lafları 23 Sentlik Askere Dair Mister Dallas, sizden saklamak olmaz, hayat pahalı biraz bizim memlekette. Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara'da 23 sente, yahut bir kilodan biraz fazla mercimek, elli santim kefen bezi yahut, yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan erkek, ağzı burnu, eli ayağı yerinde, üniforması, otomatiği üzerinde, yani öldürmeye, öldürülmeye hazır; belki tavşan gibi korkak, belki toprak gibi akıllı, belki gençlik gibi cesur, belki su gibi kurnaz, (her kaba uymak meselesi) belki ömründe ilk defa denizi görecek, belki ava meraklı, belki sevdalıdır. Yahut da aynı hesapla Mister Dallas, (tanesi 23 sentten yani) satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, seksen beş onda altısını yahut, bir çift ıskarpin parasına. Yalnız bir mesele var Mister dallas, herhalde bunu sizden gizlediler. Size yirmi üç sente sattıkları asker, mevcuttu üniformanızı giymeden önce de, mevcuttu otomatiksiz filan, mevcuttu sadece insan olarak, mevcuttu, tuhafınıza gidicik, mevcuttu hem de çoktan mı çoktan daha sizin devletin adı bile konmadan. Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu, mesela Mister Dallas, yeller eserken yerinde sizin New York'un, kurşun kubbeler kurdu o, gökkubbe gibi yüksek, haşmetli, derin. Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek. Halı dokur gibi yonttu mermeri ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri. Dahası var Dallas, sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz zulüm gibi, hürriyet gibi, kardeşlik gibi sözlerin, dövüştü zulme karşı o, ve istiklal ve hürriyet uğruna ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek ve yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber diyebilmek için, yürüdü peşince Bedrettin'in; O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir, Kaya gibi yumruğunun son ustalığı, 922 yılı 9 Eylül'üdür. Dedim ya, Mister Dallas, Herhalde bütün bunları sizden gizlediler. Ucuzdur vardır illeti. Hani şaşmayın, yarın çok pahalıya mal olursa size bu 23 sentlik asker, yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim, her millet gibi büyük Türk milleti. Açların Gözbebekleri Değil birkaç değil beş on otuz milyon aç bizim! Onlar bizim! Biz onların! Dalgalar denizin! Deniz dalgaların! Değil birkaç değil beş on 30.000.000 30.000.000! Açlar dizilmiş açlar! Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız sıska cılız eğri büğrü dallarıyla eğri büğrü ağaçlar! Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız açlar dizilmiş açlar! Bunlar! Yürüyen parçaları o kurak toprakların! Kimi kemik dizlerine vurarak yuvarlak bir karın taşıyor! Kimi deri... deri! Yalnız yaşıyor gözleri! Uzaktan simsiyah sivriliği nokta nokta uzayıp damara batan kocaman balı bir nalın çivisi gibi deli gözbebekleri, gözbebekleri! Hele bunlar hele bunlarda öyle bir ağrı var ki, bunlar öyle bakarlar ki!... Ağrımız büyük! büyük! büyük! Fakat artık imanımıza inemez tokat! Demirleşti bağrımız, çünkü ağrımız 30.000.000 deli gözbebekleri! Gözbebekleri! Ey beni ağzı açık dinleyen adam! Belki arkamdan bana bu kalbini haykırana "kaçık" diyen adam! Sen de eğer ötekiler gibi kazsan, bir mana koyamazsan sözlerime bak bari gözlerime; bunlar: Deli gözbebekleri! Gözbebekleri! Açlık Ordusu Yürüyor Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeğe doymak için ete doymak için kitaba doymak için hürriyete doymak için. Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak yürüyor ayakları kan içinde. Açlık ordusu yürüyor adımları gök gürültüsü türküleri ateşten bayrağında umut umutların umudu bayrağında. Açlık ordusu yürüyor şehirleri omuzlarında taşıyıp daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri fabrika bacalarını paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak. Açlık ordusu yürüyor ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta. Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor yürüyor ayakları kan içinde. Ağa Camii Havsalam almıyordu bu hazin hali önce Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; Allah'ımın ismini daha çok candan andım. Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var... Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar, En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde ******lar yükseltiyor sesini. Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor, Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor. Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu, Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen! Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla! Asya-Afrika Yazarlarına Kardeşlerim bakmayın sarı saçlı olduğuma ben Asyalıyım bakmayın mavi gözlü olduğuma ben Afrikalıyım ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda sizin ordakiler gibi tıpkı benim orda arslanın ağzındadır ekmek ejderler yatar başında çeşmelerin ve ölünür benim orda ellisine basılmadan sizin ordaki gibi tıpkı bakmayın sarı saçlı olduğuma ben Asyalıyım bakmayın mavi gözlü olduğuma ben Afrikalıyım okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek şiirler bayraklaşabilir benim orda sizin ordaki gibi kardeşlerim sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz toprağı sürebilmeli pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli dizlerine kadar bütün soruları sorabilmeli bütün ışıkları derebilmeli yol başlarında durabilmeli kilometre taşları gibi şiirlerimiz yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli cengelde tamtamlara vurabilmeli ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete şiirlerimiz Ayağa Kalkın Efendiler Behey! kaburgalarında ateş bir yürek yerine idare lambası yanan adam! Behey armut satar gibi san'atı okkayla satan san'atkar! Ettiğin kar kalmayacak yanına! soksan da kafanı dükkanına, dükkanını yedi kat yerin dibine soksan; yine ateşimiz seni yağlı saçlarından tutuşturarak bir türbe mumu gibi damla damla eritecek! Çek elini san'atın yakasından çek! Çekiniz! Bıyıkları pomadlı ahenginiz süzüyor gözlerini hala koyda çıplak yıkanan Leyla'ya karşı! Fakat bugün ağzımızdaki ateş borularla çalınıyor yeni san'atın marşı! Yeter artık Yenicami tıraşı, yeter! Ayağa kalkın efendiler.. Ben Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin... Fedakârlığımı anlıyorsun : vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orda beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım. Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. Ben ölünceye kadar da bu düzelir herhalde. Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde? İçimden bir şey : belki diyor. Bence Şimdi Sen De Herkes Gibisin Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence şimdi herkes gibisin Yolunu beklerken daha dün gece Kaçıyorum bugün senden gizlice Kalbime baktım da işte iyice Anladım ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karıştı şimdi yeminim Kalbimde senin için yok bile kinim Bence sen de şimdi herkes gibisin Berkley Behey Berkley! Behey on sekizinci asrın filozof peskoposu. Felsefenden tüten günlük kokusu başımızı döndürmek içindir. Hayat kavgasında bizi dizüstü süründürmek içindir. Behey Berkley, Behey Allahın Cebrail şeklindeki Ezraili, Behey on sekizinci asrın en filozof katili! Hâlâ geziyor İskoçya köylerinde adımlarının sesi. Hâlâ uluyor adımlarının sesine tüyleri kanlı bir köpek. Hâlâ her gece titreyerek görüyor gölgeni İskoçya köylüleri evlerinin camlarında! Hâlâ kanlı beş parmağının izi var o beyaz buzlu camlar gibi şimal akşamlarında! Behey Berkley! Behey meyhane kızlarının kara cübbeli kavalyesi, Kıralın şövalyesi, sermayenin altın sesi, ve Allahın peskoposu! Felsefenden tüten günlük kokusu başımızı döndürmek içindir. Hayat kavgasında bizi dizüstü süründürmek içindir! Her kelimen kelepçelerken bileklerimizi, kıvrılan bir yılan gibi satırların sokmak istiyor yüreklerimizi. Beli hançerli bir İsaya benziyor resmin. Sivriliyor kitaplarından ismin sivri yosunlu ucundan kızıl kan damlıyan yeşil bir diş gibi. Her kitabın diz çökmüş önünde Rabbın kara kuşaklı bir keşiş gibi.. Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın, inandıracaktın? Biz İsanın vuslatını bekleyen bir rahibe değiliz ki! Behey Berkley! Behey tilkilerin şahı tilki! Çalarken satırların zafer düdüğü, küçük bir taş parçasının en küçüğü imparatorların imparatoru gibi çıkınca karşısına, hemen anlaşmak için bir kapı açıyorsun, binip Allahının sırtına soldan geri kaçıyorsun! Kaçma dur! Her yol Romaya gider, — bu belki doğrudur — fakat fikri evvel gören her felsefenin safsata iklimidir yelken açtığı yer! Bu bir hakikat — hem de mutlak cinsinden — ! İşte sen işte senin felsefen: Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün parlak yuvarlak elmaya: «Fikirlerin bir terkibidir,» diyorsun! Dışımızda bize bağlanmadan var olan varlığı inkâr ediyorsun! Şu mavi deniz şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi, kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi? Mademki kendi fikrindir yüzen gemi, mademki kendi fikrindir umman, ne zaman var, ne mekân! Ne senin haricinde bir vücut ne senden evvel kimse mevcut, ne senden sonra kâinat baki bir sen bir de Allah hakikî. Lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı! Senin dışında değil miydi kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı? Yoksa kendi altında sen kendinle mi yattın? Diyelim ki senden evvel baban yok İsa gibi. Yine fakat bacakları arasından çıktığın Meryem gibi bir anan da mı yok! Diyelim ki yapyalnızsın Turu Sinada Musa gibi, ne yazık! Tevratını okuyan da mı yok! Çok yalan söylemişsin çok. Sen emin ol ki Berkley — olmasan da zarar yok — bu şi're benzer yazıda hissene düşen şey: biraz alay biraz şaka ve birkaç tokat — eldivensiz cinsinden — Neyleyim? Neş'e kavganın musikisidir. Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz neş'enin çelik ahengini duymayan adam; neş'e ... iyi şeydir vesselam, — baş döndürmezse eğer — ve işte bizimkiler güldüler mi, ağız dolusu gülüyorlar. Kabahat onların kuvvetinde: yoksa ne sende ne de bende! Dinle Berkley! — dinlemesen de olur — Biz dinleyelim: Beynimiz bal yoğuran bir kovan. Ona balı dolduran arıdır hayat. Aldığımız hislerin sonsuz derin pınarıdır kâinat! Kâinat geniş kâinat derin kâinat uçsuz bucaksız! Biz onun parçaları, biz ondan doğan bir sürü bacaksız! Biz o bacaksızların — anasını inkâr etmeyen cinsi — Çünkü biz emredenlere emir verenlerden değiliz! Bağlıyız toprağa kalın halatlar gibi kollarımızla! Çelik dişleri şimşekli çarklılar koparırken kara toprağın esrarını, biz seyretmedeyiz cihan içinden cihanların doğuşunu; kehkeşanların gümüş aydınlığında! Görmüşüz, görmedeyiz yılların yollarında toprak oluşunu kızıl kadife dudaklı kızların! Çiziyor hareketi gözlerimize sonsuz maviliklerde kuyrukluyıldızların sırma saçlarından kalan izler. Her habbe koynunda bir kubbeyi gizler!.. Şu denizler, şu denizlerin üstünde denizler gibi esen, rüzgârların uğultusu. Şu ipi kopmuş inci bir gerdanlık gibi damlayan su, şu bir damla su, uzaklaştıkça, yaklaşılan hakikati gizler.. Her yeni ummanla beraber bir yeni imkân! Kâinat geniş kâinat derin kâinat uçsuz bucaksız! Behey! Berkley! Behey bir karış boyuna bakmadan Karpatları inkâr eden cüce! Ahrete gittiysen eğer oradan bir taç gönder, süslemek için Allahının kafasını! Fakat buradan topla hemen tarağını tasını, Haraç mezat! Haraç mezat! götür pazara bir pula sat: Topraktaki saltanatın göğe çıkan tahtını! Yok üstünde tabiatın tabiattan gayri kuvvet!.. Tabiat geniş tabiat derin tabiat uçsuz bucaksız!.. Beş Satırla Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, anlamak gideni ve gelmekte olanı. Beyazıt Meydanı'ndaki Ölü Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda. Bir ölü yatıyor ders kitabı bir elinde bir elinde başlamadan biten rüyası bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda. Bir ölü yatıyor vurdular kurşun yarası kızıl karanfil gibi açmış alnında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda. Bir ölü yatacak toprağa şıp şıp damlayacak kanı silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı. Bir Acayip Duygu «Mürdüm eriği çiçek açmıştır. -- ilkönce zerdali çiçek açar mürdüm en sonra -- Sevgilim, çimenin üzerine diz üstü oturalım karşı-be-karşı. Hava lezzetli ve aydınlık " fakat iyice ısınmadı daha " çağlanın kabuğu yemyeşil tüylüdür henüz yumuşacık... Bahtiyarız yaşayabildiğimiz için. Herhalde çoktan öldürülmüştük sen Londra'da olsaydın ben Tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut... Sevgilim, ellerini koy dizlerine " bileklerin kalın ve beyaz " sol avucunu çevir : gün ışığı avucunun içindedir kayısı gibi... Dünkü hava akınında ölenlerin yüz kadarı beş yaşından aşağı, yirmi dördü emzikte... Sevgilim, nar tanesinin rengine bayılırım " nar tanesi, nur tanesi " kavunda ıtrı severim mayhoşluğu erikte ..........» .......... yağmurlu bir gün yemişlerden ve senden uzak " daha bir tek ağaç bahar açmadı kar yağması ihtimali bile var " Bursa cezaevinde acayip bir duyguya kapılarak ve kahredici bir öfke içinde inadıma yazıyorum bunları, kendime ve sevgili insanlarıma inat.
__________________ . . . . . . . . . Konu Behice tarafından (05.12.2014 Saat 01:21 ) değiştirilmiştir. |
12.10.2014, 16:37 | #2 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri O, bensizliği göze aldıysa, Ben onsuzluktan bir şey kaybetmem... (N.Hikmet)
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:17 | #3 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri, Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Sözleri, Nazım Hikmet Sözleri Ve dövüşebilirim. doğru bulduğum, haklı bulduğum güzel bulduğum her şey ve herkes için. Yaşım başım buna engel değil... Nazım Hikmet Ran
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:18 | #4 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi. Çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin.. Nazım Hikmet Ran
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:18 | #5 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Söylesene Vera, çocuklara sıkılan hangi kurşun kahpe değildir? Nazım Hikmet
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:22 | #6 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, - demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! Nazım Hikmet Ran
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:22 | #7 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Kırdılar tazecik yeşil dallarımızı Kırdılar kitap tutan ellerimizi Kanına girdiler çocuklarımızın. Nazım Hikmet Ran
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:24 | #8 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Korkma bana âşık olmaktan ya da çekip gitmekten. Çünkü kalbimdeki hiçbir cesedi sahipsiz bırakmadım ben. Nazım Hikmet Ran
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:34 | #9 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Günaydın o gül yüzlü sevdiğime, Günaydın yeryüzünü aydınlatan yeni güne, Günaydın gün görmek için bekleyene, Günaydın, günaydın... Nazım Hikmet Ran
__________________ . . . . . . . . . |
05.12.2014, 01:43 | #10 (permalink) |
| Cevap: Nazım Hikmet Ran Yazıları ve Şiirleri Ben. Senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen, gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın, üstüne korsun. İçinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun. Ki içinde beni görebilesin. Fedakarlığımı anlıyorsun. Vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan; senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yaşarız. Külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar… Ama biz, o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak :
Biri sen
Biri de ben. Nâzım Hikmet Ran
__________________ all the best. |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |