|
Aşk - Şiir Dünyası kategorisinde açılmış olan İstanbul şiirleri konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
21.12.2013, 18:46 | #1 (permalink) |
| İstanbul şiirleri İstanbul şiirleri Ağa Camii - Nazım Hikmet Havsalam almıyordu bu hazin hali önce Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; Allahımın ismini daha çok candan andım. Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var... Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar, En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde ******lar yükseltiyor sesini. Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor, Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor. Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu, Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen! Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla! -------------------------------------------------- At Kokusu - Sunay Akın Son evi gösterin bana İstanbul`da vapur sesinin duyulduğu ki kapısını çalıp söyleyeyim içindekilere daha çok kedi yavrusu ezilsin diye eski iskeleleri sahil yoluyla ayırdıklarını denizden Karşılığında ben de size kanaryası ölüp kuaför salonuna dönüşmeyen kaç mahalle berberinin kaldığını söylerim ya da kaç fötr şapkanın tutsak olduğunu köhne bir konağın askısında Kaç faytoncunun artık taksicilik yaptığını da bilirim ama söylemem onu da siz bulun dikiz aynasına takılı boncuklardaki at kokusundan ----------------------------------------------- Barbaros Meydanı - Behçet Necatigil Biliyorum ayıp ve mânasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. Utanır da belki Anasının sırtındaki Yeldirmeden, Kız bir adım önde gider Sezdirmeden. Beşiktas`ta Barbaros Meydanı Sağı anıt, solu türbe Ortası kare şeklinde, Parkıdır yoksulların Bilhassa yaz ayları. Fidanların, mezarların önünde Yontulu taşlar çepçevre, Yer yer banklar konulmuş, Meydana dolmuş millet Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet. Meydanın ilerisi deniz kıyısı Karaya çekilmiş kayıklar İskele gazinosu yanda Sulara dökülmüş ışıklar Üsküdar şu karşısı. O nemli topraklara Ana çöker yorgun argın, Kalmış gözü arkada Kendi ayakta kızın. ---------------------------------------------- Beceriksiz - Sunay Akın Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim ne de iyileştirebildim bir yaramı ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna Şair diyorlar benim için bilmiyorum oysa her şiire konmalı mı uyak her yere nedense konamıyor teyyare hay dilimi arı türkçe soksun; uçak Kaptan olmak isterdim aynanın karşısında eski bir sinema yıldızı gibi ağlayan İstanbul`un hatlarında bir fırça hafifliğiyle gidip gelen vapurlara Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma ve Kız Kulesi`ni göstererek bırak artık diyor üzülmeyi yedi tepeli bu şehirde şiir okunacak tek yer elbette denizin ortasındaki şu küçük buz dağı Terzi olsa da babam sökük dikmesini beceremem beni yalnızca sen anlarsın iğnenin deliğinden geçsin diye ipliklerin bir anlık ıslatıldığı dudaklara takılıp kalan annem -------------------------------------------- Beyazıt Meydanı`ndaki Ölü - Nazım Hikmet Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul`da, Beyazıt Meydanı`nda. Bir ölü yatıyor ders kitabı bir elinde bir elinde başlamadan biten rüyası bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında İstanbul`da, Beyazıt Meydanı`nda. Bir ölü yatıyor vurdular kurşun yarası kızıl karanfil gibi açmış alnında İstanbul`da, Beyazıt Meydanı`nda. Bir ölü yatacak toprağa şıp şıp damlayacak kanı silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı. Mayıs 1960 ------------------------------------------------- Beyoğlu`ndan Dolmabahçe`ye Taşınan Bir Aralık Akşamı - Yılmaz Erdoğan Ne günlermiş, ne günlermiş Sus pus olmuş, puslu bir İstanbul muydu yüzün, yoksa çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne Dolmabahçe`de, çay tadında... Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında, tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu. Ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep`i seven ama yüreği takvim yokuşlarında... Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı, sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün içime... Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim seyir defterimde... ve ben amerikanca bir filmi kürtçe seyrediyorum... Kadın, Beyoğlu`nun bir kış akşamında, üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan muzdarip yürüyordu... Adam da... Yürümek hiçbir şeyi çözmüyordu, bazı Aralık akşamlarında... Parmağında yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... Kadının yüzünde bir hüzün... Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük... Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti... ... Soğuğun ve karanlığın vehameti! Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş, Daraltılmış... İlk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler, yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen yazlar... Hepsi daraltılmış... Yaşananlara bir beden büyük geliyor artık hayat! Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle: Bende sana yetecek kadar ben kalmadı... -------------------------------------------------------------------- Bir Gün Sabah Sabah - Turgut Uyar Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni: Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliçten. Vapur düdükleri ötmededir. Etraf alacakaranlık, Köprü açıktır henüz. Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam... Yolculuğum uzun sürmüş oldukça Gece demir köprülerden geçmiştir tren. Dağ başında beş on haneli köyler, Telgraf direkleri yollar boyunca Koşuşup durmuş bizle beraber. Şarkılar söylemişim pencereden, Uyanıp uyanıp yine dalmışım. Biletim üçüncü mevki, Fakirlik hali. Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş, Sana Sapancadan bir sepet elma almışım.. Ver elini Haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafiften soğuk, Deniz katran ve balık kokulu Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu... Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur. Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliçten. Fabrika düdükleri ötmededir. -------------------------------------------------- Harikasın İstanbul - Erol Güngör Sana gelmek mutluluk, ayrılmak sa, çok acı Her sevgiye kaynaksın, adın derdin ilacı Sen olmuşsun dünyâda, şehirlerin baş tâcı Sende yaşamak gibi, sende ölmek de güzel. Tarih, sanat, kültürle, ilim, irfan dolusun Sana hayran olana, ebedî bir okulsun Gönül sende yaşlansın, dizler sende yorulsun Mektupta adres diye, seni yazmak ne güzel. Hârikasın İstanbul, sende ümit tükenmez En yoksul insan bile, sana asla gücenmez Senin eşsiz değerin, tekrar tekrar denenmez Hangi tepeden baksak, seni görmek ne güzel. Lebiderya gibisin, güzelliğin bir başka Her semtini sevmek se, sebep olur bir aşka.. 23. 4. 2005 Erol Güngör (Erol Güngör tarafından nihavent makamında bestelenmiştir) -------------------------------------------------------------- Hayal Şehir - Yahya Kemal Beyatlı Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir`den bak! Bir zaman kendini karşındaki Rüyaya bırak! Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan; Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan; O ilah isteyip eğlence hayalhanesine, Çevirir camları birden peri kasanesine. Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka Benzer üç bin sene evvelki mutantan sarka. Mestolup içtiği Altın şarabın zevkinden Elde bir kırmızı kaseyle ufuktan çekilen Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı Böyle ma`mur eder ettikçe hayal Üsküdar`ı. O ilahın bütün ilhamı fakat anidir; Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir; Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı. Az sürer gerçi fakir Üsküdar`ın saltanatı; Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına; Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına, Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde Altının göz boyamaz kalbi kadar halisi de. Halkının hilkati her semtini bir cennet eden Karşı sahilde karanlıkta kalan her tepeden, Gece bir çok fukara evlerinin lambaları En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar`ı. --------------------------------------------------- Boğaz Gezintisi - Özdemir Asaf Ne günlermiş, ne günlermiş Yıldızlar, mehtap, çamlar altında. Yıldızlar, mehtap, çamlar altında Ne günlermiş, ne günlermiş Gelip geçmiş! Vapurlar değil, Boğaz`dan geçen: Boğaz`dan yalılar geçiyor. Toplamış sulardan eteklerini, Odasına çekilen bir saraylı gibi Yalılar gelmeyen âlemlerine gidiyor Bırakıp bu sessiz gecelerini. Çekip almış kuşların kanadlarından rüzgârını Asırlık rüyalarında yalılar. Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış. Saz sesleri gelmeyor kıyılarından. Ne geçen yazlardan haber var, Ne gelecek baharlardan. Kimbilir kaç deniz geçmiş uykularından... Başbaşa kalmış iki Hisar Beklemekte sönük sahilleri. Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar Kıyılarından geçen balıklara. O balıklar ki, dedeleri Şarkılarla beslenmişti geceleri. Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar Dalgalarda son oltanın yemleri.. Bir zamanlar şen yaşamış yalılar Işıklı bir ziyafet sofrasında. Renklerini deniz almış götürmüş, Küllerini alev alıp savurmuş. Deniz kenarında denizsiz kalmışlar. Ortaklığı ayrılmış kıt`aların. Anadolu günden güne Rumeliye küsmüş Bugün biz değiliz bakan yalılara; Yalılar boynu eğik bize bakıyor. Biz değiliz sarkan hatıralara Göğüs gererek dalgalara. Yalılar bir hayâl için denize sarkıyor Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor. Ne günlermiş, ne günlermiş Yıldızlar, mehtab, çamlar altında. Yıldızlar, mehtab, çamlar altında Ne günlermiş, ne günlermiş Geçip gitmiş.
__________________ Fitness Eğitmeni |
21.12.2013, 18:54 | #2 (permalink) |
| Cevap: İstanbul şiirleri Cennetten Bir Köşe İstanbul - Dr. İbrahim Necati Günay Yerde sararmış bir yaprak görürsen eğer, İstanbul seyretmeye değer, Gel ara beni, Gel İstanbul, İstanbul canım İstanbul, İstanbul Mevla`dan almış güzelliğini, Sana borçluyum güzelliğimi, Ah! Canım İstanbul, Gel ara beni, Bul, İstanbul, Tepelerin var, tane tane, Geceleri pişer sokaklarında kestane, Canım İstanbul, Şarkılarda dolanır dillere, Bebek ve Aşiyan, Ne mutludur senin ile iç içe yaşayan, Canım İstanbul, Gel ara beni bul, Etrafında surların var sıra sıra, Güzeller yakar her köşende bir çıra, Yerde yeşermiş bir yaprak görürsen eğer, İstanbul seyretmeye değer, Bahar gelince bahçelerinde öter bülbüller, Nerede o canım gibi açan sümbüller, Gel ara beni, Bul İstanbul, Güzel İstanbul, Can İstanbul, Canan İstanbul, Sevgilim. ------------------------------------------------------------------ İstanbul - Vedat Türkali Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul Binbir direkli Halicinde akşam Adalarında bahar Süleymaniyende güneş Hey sen güzelsin kavgamızın şehri Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Bakışlarımda akşam karanlığın Kulaklarımda sesin İstanbul Ve uzaklardan Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Plajlarında karaborsacılar Yağlı gövdelerini kuma sermiştir. Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın Meyvesini birlikte devşirirler Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Et tereyağı şeker Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde Yumurta masalıyla büyütülür çocukların Hürriyet yok Ekmek yok Hak yok Kolların ardından bağlandı Kesildi yolbaşların Haramilerin gayrısına yaşamak yok Almış dizginleri eline Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası Onların kemik yalayan dostları Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel Ve sen Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi Seni öldürürler Seni sürerler Buhranlar senin sırtından geçiştirilir İpek şiltelerin istakozların ve ahmak selameti için Hakkında idam hükümleri verilir Haktan bahseden namuslu insanları Yağmurlu bir mart akşamı topladılar Karanlık mahzenlerinde şehrin Cellatlara gün doğdu Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır Bir kalem yazın vardır Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır Söylenmez Haramiler kesmiş sokak başlarını Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi Haramilerin elinde Ve mahzenlerinde insanlar bekler Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bulutların ardında damla damla sesler Gülen çehreleri ve cesaretleriyle Arkadaşlar çıktı karşıma Dindi şakalarımın ağrısı Bir kadın yoldaş tanırdım Bir kardeş karısı Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında Gebeliğin dokuzuncu ayında Aç kurtların varoşlara saldırdığı Tipili bir gece yarısı Sırtında çok uzak bir köyden indirdi Otuzbeş kiloluk sırrımızı Zafer kanlı zafer kıpkırmızı Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle Ve bir kuruşa Yenihayat satan Tophanenin karanlık sokaklarında Koyunkoyuna yatan Kirli çocuklarınla bekle bizi Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarımız Haramilerin saltanıtını yıksın Bekle o günler gelsin İstanbul bekle Sen bize layıksın --------------------------------------------------------------------- İstanbul - Ümit Yaşar Oğuzcan Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada İstanbul. ----------------------------------------------------- İstanbul - Nizami Sunguroğlu Nice büyük komutan tutuştu senin için Almak için mevlaya yalvardı için için Nasip oldu sonunda O muhteşem Fatih`e O büyük zafer ile damga vurdu tarihe Yedi tepe üstüne kurulan koca şehir Sana kavuşmak için olmuştuk koca nehir Allah Allah diyerek atıldık yedi koldan Gemileri yüzdürdük dağ tepe susuz yoldan Kaptı şanlı sancağı çıktı Hasan surlara Siper etti göğsünü o zalim okculara Bir Hasan binler oldu atıldılar ileri Şehit olmak dileği Fatih in şanlı eri Çağ atlattın dünyaya İstanbul u almakla Bir er gibi savaştın kalbindeki bayrakla Bu yüce savaş için feyz aldın Peygamberden Kalkta bak koca Fatih yattığın o yerinden Kos koca İstanbul u hediye ettin bize O muhteşem günde atı sürdün denize Her biri bir Fatih ti Kahraman askerlerin Büyüdükce büyüdü isimsiz neferlerin Boğaza gerdan taktı torunların sonunda Adını senden aldı inci gibi boynunda Göklere yükseliyor Sinan ın eserleri Bir rüya gibi hala İstanbul un her yeri.. -------------------------------------------------------------- İstanbul - A. Kadir Orda, adamı düşündüren denizler vardır - ışıltılı ve berrak-, şurda gemiler durmuş, kimbilir, zincirleri ne ağırdır. Sarayburnu, Kızkulesi, Haydarpaşa... Bak işte Köprü, Böyle ayak altında bütün gün. İşte yollar gıcır gıcır, İşte Sultanahmet Meydanı şu gördüğün Nihayet, ilerde deniz, Mis gibi balık kokar. Daha sonra Adalar Ve hep çam ağaçları. Oranın mehtabı tatlı olurmuş, Öyle derler, Rüyadaymış gibi yaşar insan. Galiba böyle görülür İstanbul Bir kartpostal önünde durup İştahla bakarsan. ------------------------------------------- İstanbul / Sevgilî - Emrah Ceylan İstanbul`um, nazlı yârim: Yedi Tepeli gözlerinin şehveti, Bakışlarından `boğaz`ına uzanıyor. Boğazın iyi yüzü, dünyanın iki sûreti... Beyoğlu`nda keyifli bir gece; içtiğim kadehsin. Yudumlarken şarabımı, öpüyorum dudaklarından. Dudağımdaki kadehsin, İçiyorum seni doyasıya.. Beşiktaş iskelesinden çaresizce seyrediyorum seni; Seyrim Kadıköy`de iniyor, Yürüyor umarsızca Bahariye`de; gecenin bir yarısı. Bir göz, bir bakış arıyor, bulamıyor geçmişten... Sarayburnu`ndan, eşsizliğini Seyre daldığımda Ayasofya`ya nazır; Martıların sesinde duyumsuyor, Gözlerimle sevişiyorum seninle. Sanki kendi evimin kara sularıdır Haliç, Hasköy`den Piere Loti`ye uzanırken hissettiğim koku, Sevgiliyle içeceğim çayın âdeta demidir. Haliç`li çayın buğusu, teleferikle Eyüp Sultan`a salınmakta.. Galata Kulesinin üst katından Seyrediyorum vücudunun en güzel yerlerini.. Prangalı mahremiyetinin `giz`lerini, Yüreğimin derinliklerinde arıyorum. Yaşattığın bunca acı, bunca keder; O eşsizliğini unutturmana yetmiyor. Bebek`ten Hisar`a uzanan bir pazar sabahı, Güzelliğin, kahvaltıda bana eşlik ediyor. Her sevgili, Sende özdeşleşerek; Sende onları, onların ruhunda seni görerek; Yaşıyorum seni `İstanbul`... Yaşıyorum seni `Sevgili`... Mart 2007 ------------------------------------------------------------ İstanbul Çamlıca Tepesi 1 - Bayram Tunca Tepelerin tepesi Çamlıca tepesi İnsanları çeker gizemli cazibesi Bulunur mu onun gibi cazibelisi Sevinçle dolar âdemin heybesi Arşınladım İstanbul’un tepelerini Tırmanıp çıktım Çamlıca zirvesini Seyrettim güneşin gizemli batışını Ah o an görmeliydiniz kalp atışımı Hayran kaldım o ressamın nakşına İnan büyülendim renk cümbüşüne Görseydiniz damardaki kan akışına Ne kadar benziyordu suyun akışına Güneş ufukta asılı bir altın portakal Dedim ne olursun batma orada kal Dedi emir kesin ve katidir kalamam Beni de al dedimse de dedi alamam Güneş tüm güzelliğiyle battı batacak Gözlerimden hicranlı yaş aktı akacak O batarsa acep yüzüme kim bakacak Desene, âdemoğlu yollarına bakacak Batışıyla içimde oluştu tuhaf bir hal Bir tek, benim içimde olmadı bu hal Gördüm çiçeklerde bile var aynı hal Allah’tan ki, imdadımıza yetişti hilâl Güneşin vedasını teselli ediyordu ay Sanki, gökte asılı kristal avizeydi ay İstanbul Boğazı sanki gerilen bir yay Ah doyamadım onun güzelliğine vay Seyrettim İstanbul’u en geniş açıdan Sayısızca güzelliği oldu beni şaşırtan Boğaz Köprüsü sanki gök kuşağından Her çeşit gemi gelip geçiyor altından İstanbul Boğazı sanki de cennet ırmağı Suyu, Cennet yoluna serilmiş yeşil halı Kulları adeta büyülüyor bu gizemli hali Beni de büyüledi daha ne söylem gayri Tek gözü tırmalayan uydu antenleriydi Adeta ahtapot gibi her yeri sarmışlardı Buna derler düzelteyim derken bozmak Bu da tepenin cazibeliğinden olsa gerek Görüp/duyduklarım doyurdu her zerremi Eğer doyurmak istersen sen de latifelerini O zaman hiç durma, değerlendir ilk fırsatı Bak ömrümüz gelip geçiyor akar su misali --------------------------------------------------- İstanbul, İstanbul - İbrahim Yaşar İstanbul, hayallerim İstanbul, emellerim İstanbul, sevdiklerim İstanbul, İstanbul İstanbul, emek İstanbul, ekmek İstanbul, sevmek İstanbul, İstanbul İstanbul, saadet İstanbul, azamet İstanbul, cennet İstanbul, İstanbul Göz görür, Akıl yorar, Kalp sever. Ne göz görür, Ne akıl yorar, Ne de kalp sever, Sen yoksan İstanbul. ------------------------------------- Sultan Şehir - Yusuf Önder Bahçeci İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem, Bilir misin dostum İstanbul olur benim, benim şehzadem, Ya İstanbul beni alır, ya da ben İstanbul`u alırım be diyen, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. Söylesene, İstanbul değil miydi, böyle asırlarca özlenen, Söylesene, İstanbul değil miydi böyle asırlarca beklenen, İstanbul Galata Kulesi’dir, Hezarfen Ahmet Çelebi diyen, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. İstanbul laleler kokar, İstanbul laledir bilir misin sen sen, İstanbul Topkapı Sarayı’dır, kutsal emânetlere âmâdem, Ben, ben İstanbul’u bilirim derim, başka bir yeri bilmem, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. İstanbul’um sadece yedi tepe midir, İstanbul kâlplerdedir, İstanbul bir rüyaların şehridir, İstanbul’um asırlarca özlenir, İstanbul`un fethinde, aşklar ne kadar, ne kadar da yücedir, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. İstanbul alınır, karanlık çağlar kapanır, yeni bir çağ açılır, Asırlardır masum duran İstanbul, peygamberine kavuşur, Bütün dünya İstanbul der, buradan, aleme ziyalar saçılır, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. Bütün dünya, İstanbul İstanbul der, İstanbul bir Lalezâr, Bir başka İstanbul yok yok, İstanbul ebediyyen Gülizâr, İstanbul, asırlardır bir ticaret merkezi, sanki ortak pazar, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. İstanbul`um Fatih demek, gemilerim karadan yürüyecek, İstanbul alemin dürri incisidir, İstanbul hep yâd edilecek, İstanbul Boğaziçi`dir, Avrupa Haliç`i Altın Boynuz bilecek, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. Fahri Kainat, İstanbul mutlaka fetholunacaktır, diyordu, O ne güzel bir ordudur, ne güzel kumandandır, diyordu, İstanbul’un manevi kumandanı, Eyyûb Sultan biliyordu, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. İstanbul önce Konstantiniyye, sonrası İslambol, İstanbul, Beldet-üt-Tayyibe’dir, Derseâdet, Asitane, Aziz İstanbul, Baktığın esrarengiz Kız Kulesi’ni, Üsküdar önlerinde bul, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. Fatih Topkapı’dan İstanbul’a girdi, Ayasofya’ya yürüdü, Hocası Akşemsettin ise Ebû Eyyûb El Ensari’yi görürdü, Bilir misin, Fatih bir dahi idi, döktürdüğü topları, Şahi idi, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem. Bir de bakacaksın ki, Ayasofya’da bir sabah vakti, mutlu, Mahsun Ayasofya, senden ne kadar, ne kadar da umutlu, Ayasofya, Sultan Ahmet Cami kardeş gibi, ikisi de kutlu, İstanbul gözlerimde nem İstanbul o peygambere kadem. Çamlıca Tepesinden seyredecek, İstanbul’u göreceksin, Vallahi, ben İstanbul için ölürüm be, ölürüm! Diyeceksin, Fethi Mübin aklına gelecek, isteseler cânını vereceksin, İstanbul gözlerimde nem İstanbul o peygambere kadem. Denizler mürekkep olsa, ağaçların elimde, hepsi kalem, Seni nasıl överim gücüm yetmez Sultan Şehir Asitanem, İstanbul’da olsam bile İstanbul’u özlüyorum, O bir tanem, İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem... ----------------------------------------------------------------- Seni ben de sevdim ey güzel İstanbul - Erol Güngör Seni ben de sevdim, ey güzel İstanbul Bir şiir de benden sana, aziz İstanbul Denizlerle kol kola, sen ne güzelsin Adalarla yan yana, ömre bedelsin Aşığınla can cana gönüllerdesin Sen güzeller güzeli bir şehirsin. Boğazında gemiler, köşkler yalılar Dilimizden düşmeyen yeşil korular Tarihi öğretiyor, camilerle saraylar Sende yaşanmıştır, en büyük aşklar. Seni ben de sevdim, ey güzel İstanbul Bir gönül de benden sana, aziz İstanbul. Bu şiir 1984 yılında yazılmış olup, 1994 yılında Göksel Baktagir tarafından bestelenmiştir. TRT repertuarındadır. 1996 yılında Habitat 2 etkinliklerinde İstanbul Kültür A.Ş tarafından çıkartılmış İstanbul Şarkıları 2. kaset ve CD sinde yer almıştır. ------------------------------------------------------------------------- İstanbul’u Dinliyorum - Orhan Veli Kanık İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul`u dinliyorum. -------------------------------------------------- İstanbul`da - Nazım Hikmet İstanbul’da, Tevkifane avlusunda, güneşli bir kış günü, yağmurdan sonra, bulutlar, kırmızı kiremitler, duvarlar ve benim yüzüm yerde su birikintilerinde kımıldanırken, ben, nefsimin ne kadar cesur, ne kadar alçak, ne kadar kuvvetli, ne kadar zayıf şeyi varsa hepsini taşıyarak; dünyayı, memleketimi ve seni düşündüm... 1939 Şubat İstanbul Tevkifanesi ------------------------------------------------------- İstanbul Türküsü - Orhan Veli Kanık İstanbul’da Boğaziçi’nde, Bir fakir Orhan Veli’yim Veli’nin oğluyum Tarifsiz kederler içinde. Urumelihisarı’na oturmuşum; Oturmuş da, bir türkü tutturmuşum: “İstanbul’un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanır hicran yaşalrı; Edalı’m, Senin yüzünden bu hâlim.” “İstanbul’un orta yeri sinema; Garipliğim mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalı’m, Boynuna vebalim!” İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim; Bir fakir Orhan Veli; Velinin oğlu; Tarifsiz kederler içindeyim. ------------------------------------- Benim Adım İstanbul - Kubilay Tek İstanbul benim şehrim aynaya yansıyan yüzüm İstanbul benim şehrim durmadan kanayan yaram İstanbul ağlayan kadınım aldatan erkek İstanbul ağlayan kadınım ağlayarak ürkek İstanbul yorgun kollarım gece karanlığım İstanbul yorgun kollarım her zaman inandığım İstanbul benim adım kostantinadan sonraki İstanbul benim adım ölene dek baki İstanbul yanan ateşim söndürülemeyecek kadar istanbul yanan ateşim ömrümün sonuna kadar İstanbul benim melodim geceleri dinlediğim İstanbul benim melodim ağlayarak inlediğim İstanbul ağlayan gözlerim ıslanan kirpiklerim İstanbul ağlayan gözlerim kopan ipliklerim İstanbul anne kucağım nokta nokta bucağım İstanbul anne kucağım olmazsa olmayacağım İstanbul üzerimdeki sancı kıvranarak izlediğim İstanbul üzerimdeki sancı herkesden gizlediğim İstanbul benim adım kostantinadan sonra İstanbul benim adım 1453`den sonra
__________________ Fitness Eğitmeni |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |