Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Hayat ve Eğlence > Aşk - Şiir Dünyası
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

İstanbul şiirleri

Aşk - Şiir Dünyası kategorisinde açılmış olan İstanbul şiirleri konusu , ...


Like Tree1Beğeni
  • 1 Post By SrKn

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 21.12.2013, 18:46   #1 (permalink)
ultrAslan

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart İstanbul şiirleri

İstanbul şiirleri

Ağa Camii - Nazım Hikmet
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allahımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde ******lar yükseltiyor sesini.
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!
--------------------------------------------------

At Kokusu - Sunay Akın
Son evi gösterin bana İstanbul`da
vapur sesinin duyulduğu
ki kapısını çalıp
söyleyeyim içindekilere
daha çok kedi yavrusu ezilsin diye
eski iskeleleri
sahil yoluyla ayırdıklarını
denizden
Karşılığında ben de size
kanaryası ölüp
kuaför salonuna dönüşmeyen
kaç mahalle berberinin
kaldığını söylerim
ya da kaç fötr şapkanın
tutsak olduğunu
köhne bir konağın
askısında
Kaç faytoncunun
artık taksicilik yaptığını da bilirim
ama söylemem
onu da siz bulun
dikiz aynasına takılı boncuklardaki
at kokusundan
-----------------------------------------------

Barbaros Meydanı - Behçet Necatigil
Biliyorum ayıp ve mânasız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız.
Utanır da belki
Anasının sırtındaki
Yeldirmeden,
Kız bir adım önde gider
Sezdirmeden.
Beşiktas`ta Barbaros Meydanı
Sağı anıt, solu türbe
Ortası kare şeklinde,
Parkıdır yoksulların
Bilhassa yaz ayları.
Fidanların, mezarların önünde
Yontulu taşlar çepçevre,
Yer yer banklar konulmuş,
Meydana dolmuş millet
Sıra sıra oturmuş.
Ah genç kız kalbi,
Sıralara bakar elbet.
Meydanın ilerisi deniz kıyısı
Karaya çekilmiş kayıklar
İskele gazinosu yanda
Sulara dökülmüş ışıklar
Üsküdar şu karşısı.
O nemli topraklara
Ana çöker yorgun argın,
Kalmış gözü arkada
Kendi ayakta kızın.
----------------------------------------------

Beceriksiz - Sunay Akın
Kabuğunu koparmadan
ne bir elmayı soyabildim
ne de iyileştirebildim bir yaramı
ama karşıma çıkınca
kızmadım hiç elma kurduna
bendim çünkü bıçağı saplayan
onun yurduna
Şair diyorlar benim için
bilmiyorum oysa
her şiire konmalı mı uyak
her yere nedense
konamıyor teyyare
hay dilimi
arı türkçe soksun; uçak
Kaptan olmak isterdim
aynanın karşısında
eski bir sinema yıldızı
gibi ağlayan
İstanbul`un hatlarında
bir fırça hafifliğiyle gidip
gelen vapurlara
Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma
ve Kız Kulesi`ni göstererek
bırak artık diyor üzülmeyi
yedi tepeli bu şehirde
şiir okunacak tek yer
elbette denizin ortasındaki
şu küçük buz dağı
Terzi olsa da babam
sökük dikmesini beceremem
beni yalnızca sen anlarsın
iğnenin deliğinden geçsin
diye ipliklerin
bir anlık ıslatıldığı dudaklara
takılıp kalan annem
--------------------------------------------

Beyazıt Meydanı`ndaki Ölü - Nazım Hikmet
Bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında
İstanbul`da, Beyazıt Meydanı`nda.
Bir ölü yatıyor
ders kitabı bir elinde
bir elinde başlamadan biten rüyası
bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
İstanbul`da, Beyazıt Meydanı`nda.
Bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul`da, Beyazıt Meydanı`nda.
Bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.
Mayıs 1960
-------------------------------------------------

Beyoğlu`ndan Dolmabahçe`ye Taşınan Bir Aralık Akşamı - Yılmaz Erdoğan
Ne günlermiş, ne günlermiş
Sus pus olmuş, puslu bir İstanbul muydu yüzün, yoksa
çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne
Dolmabahçe`de, çay tadında...
Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehnedilmiş yelkovan gibi... hani akrep`i seven ama
yüreği takvim yokuşlarında...
Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı,
sesinin sesimde yankılanmasının... sanki perdedekine
üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün
içime... Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim
seyir defterimde... ve ben amerikanca bir filmi kürtçe
seyrediyorum...
Kadın, Beyoğlu`nun bir kış akşamında,
üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
muzdarip yürüyordu... Adam da... Yürümek hiçbir şeyi
çözmüyordu, bazı Aralık akşamlarında... Parmağında
yaralı bir öyküyü taşıyordu adam... Kadının yüzünde
bir hüzün... Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...
Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...
... Soğuğun ve karanlığın vehameti!
Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi, küçültülmüş,
Daraltılmış... İlk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler,
yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar
bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen
yazlar... Hepsi daraltılmış... Yaşananlara bir beden
büyük geliyor artık hayat!
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı...
--------------------------------------------------------------------

Bir Gün Sabah Sabah - Turgut Uyar
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliçten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
prü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapancadan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
prüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliçten.
Fabrika düdükleri ötmededir.

--------------------------------------------------
Harikasın İstanbul - Erol Güngör
Sana gelmek mutluluk, ayrılmak sa, çok acı
Her sevgiye kaynaksın, adın derdin ilacı
Sen olmuşsun dünyâda, şehirlerin baş tâcı
Sende yaşamak gibi, sende ölmek de güzel.
Tarih, sanat, kültürle, ilim, irfan dolusun
Sana hayran olana, ebedî bir okulsun
Gönül sende yaşlansın, dizler sende yorulsun
Mektupta adres diye, seni yazmak ne güzel.
Hârikasın İstanbul, sende ümit tükenmez
En yoksul insan bile, sana asla gücenmez
Senin eşsiz değerin, tekrar tekrar denenmez
Hangi tepeden baksak, seni görmek ne güzel.
Lebiderya gibisin, güzelliğin bir başka
Her semtini sevmek se, sebep olur bir aşka..
23. 4. 2005 Erol Güngör
(Erol Güngör tarafından nihavent makamında bestelenmiştir)
--------------------------------------------------------------

Hayal Şehir - Yahya Kemal Beyatlı
Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir`den bak!
Bir zaman kendini karşındaki Rüyaya bırak!
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;
O ilah isteyip eğlence hayalhanesine,
Çevirir camları birden peri kasanesine.
Som ateşten bu saraylarla bütün karşı yaka
Benzer üç bin sene evvelki mutantan sarka.
Mestolup içtiği Altın şarabın zevkinden
Elde bir kırmızı kaseyle ufuktan çekilen
Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı
Böyle ma`mur eder ettikçe hayal Üsküdar`ı.
O ilahın bütün ilhamı fakat anidir;
Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir;
Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.
Az sürer gerçi fakir Üsküdar`ın saltanatı;
Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;
Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,
Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde
Altının göz boyamaz kalbi kadar halisi de.
Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sahilde karanlıkta kalan her tepeden,
Gece bir çok fukara evlerinin lambaları
En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar`ı.
---------------------------------------------------

Boğaz Gezintisi - Özdemir Asaf
Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında.
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!
Vapurlar değil, Boğaz`dan geçen:
Boğaz`dan yalılar geçiyor.
Toplamış sulardan eteklerini,
Odasına çekilen bir saraylı gibi
Yalılar gelmeyen âlemlerine gidiyor
Bırakıp bu sessiz gecelerini.
Çekip almış kuşların kanadlarından rüzgârını
Asırlık rüyalarında yalılar.
Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış.
Saz sesleri gelmeyor kıyılarından.
Ne geçen yazlardan haber var,
Ne gelecek baharlardan.
Kimbilir kaç deniz geçmiş uykularından...
Başbaşa kalmış iki Hisar
Beklemekte sönük sahilleri.
Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
Kıyılarından geçen balıklara.
O balıklar ki, dedeleri
Şarkılarla beslenmişti geceleri.
Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
Dalgalarda son oltanın yemleri..
Bir zamanlar şen yaşamış yalılar
Işıklı bir ziyafet sofrasında.
Renklerini deniz almış götürmüş,
Küllerini alev alıp savurmuş.
Deniz kenarında denizsiz kalmışlar.
Ortaklığı ayrılmış kıt`aların.
Anadolu günden güne Rumeliye küsmüş
Bugün biz değiliz bakan yalılara;
Yalılar boynu eğik bize bakıyor.
Biz değiliz sarkan hatıralara
Göğüs gererek dalgalara.
Yalılar bir hayâl için denize sarkıyor
Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor.
Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtab, çamlar altında.
Yıldızlar, mehtab, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Geçip gitmiş.

Ela beğendi.
__________________

Fitness Eğitmeni
SrKn isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 21.12.2013, 18:54   #2 (permalink)
ultrAslan

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: İstanbul şiirleri

Cennetten Bir Köşe İstanbul - Dr. İbrahim Necati Günay
Yerde sararmış bir yaprak görürsen eğer,
İstanbul seyretmeye değer,
Gel ara beni,
Gel İstanbul,
İstanbul canım İstanbul,
İstanbul Mevla`dan almış güzelliğini,
Sana borçluyum güzelliğimi,
Ah! Canım İstanbul,
Gel ara beni,
Bul, İstanbul,
Tepelerin var, tane tane,
Geceleri pişer sokaklarında kestane,
Canım İstanbul,
Şarkılarda dolanır dillere,
Bebek ve Aşiyan,
Ne mutludur senin ile iç içe yaşayan,
Canım İstanbul,
Gel ara beni bul,
Etrafında surların var sıra sıra,
Güzeller yakar her köşende bir çıra,
Yerde yeşermiş bir yaprak görürsen eğer,
İstanbul seyretmeye değer,
Bahar gelince bahçelerinde öter bülbüller,
Nerede o canım gibi açan sümbüller,
Gel ara beni,
Bul İstanbul,
Güzel İstanbul,
Can İstanbul,
Canan İstanbul,
Sevgilim.
------------------------------------------------------------------

İstanbul - Vedat Türkali
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok
Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir
Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez
Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakalarımın ağrısı
Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanıtını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
---------------------------------------------------------------------

İstanbul - Ümit Yaşar Oğuzcan
Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.
-----------------------------------------------------

İstanbul - Nizami Sunguroğlu
Nice büyük komutan tutuştu senin için
Almak için mevlaya yalvardı için için
Nasip oldu sonunda O muhteşem Fatih`e
O büyük zafer ile damga vurdu tarihe
Yedi tepe üstüne kurulan koca şehir
Sana kavuşmak için olmuştuk koca nehir
Allah Allah diyerek atıldık yedi koldan
Gemileri yüzdürdük dağ tepe susuz yoldan
Kaptı şanlı sancağı çıktı Hasan surlara
Siper etti göğsünü o zalim okculara
Bir Hasan binler oldu atıldılar ileri
Şehit olmak dileği Fatih in şanlı eri
Çağ atlattın dünyaya İstanbul u almakla
Bir er gibi savaştın kalbindeki bayrakla
Bu yüce savaş için feyz aldın Peygamberden
Kalkta bak koca Fatih yattığın o yerinden
Kos koca İstanbul u hediye ettin bize
O muhteşem günde atı sürdün denize
Her biri bir Fatih ti Kahraman askerlerin
Büyüdükce büyüdü isimsiz neferlerin
Boğaza gerdan taktı torunların sonunda
Adını senden aldı inci gibi boynunda
Göklere yükseliyor Sinan ın eserleri
Bir rüya gibi hala İstanbul un her yeri..
--------------------------------------------------------------

İstanbul - A. Kadir
Orda, adamı düşündüren
denizler vardır
- ışıltılı ve berrak-,
şurda gemiler durmuş,
kimbilir,
zincirleri ne ağırdır.
Sarayburnu,
Kızkulesi,
Haydarpaşa...
Bak işte Köprü,
Böyle ayak altında bütün gün.
İşte yollar gıcır gıcır,
İşte Sultanahmet Meydanı şu gördüğün
Nihayet, ilerde deniz,
Mis gibi balık kokar.
Daha sonra Adalar
Ve hep çam ağaçları.
Oranın mehtabı tatlı olurmuş,
Öyle derler,
Rüyadaymış gibi yaşar insan.
Galiba böyle görülür İstanbul
Bir kartpostal önünde durup
İştahla bakarsan.
-------------------------------------------

İstanbul / Sevgilî - Emrah Ceylan
İstanbul`um, nazlı yârim:
Yedi Tepeli gözlerinin şehveti,
Bakışlarından `boğaz`ına uzanıyor.
Boğazın iyi yüzü, dünyanın iki sûreti...
Beyoğlu`nda keyifli bir gece; içtiğim kadehsin.
Yudumlarken şarabımı, öpüyorum dudaklarından.
Dudağımdaki kadehsin,
İçiyorum seni doyasıya..
Beşiktaş iskelesinden çaresizce seyrediyorum seni;
Seyrim Kadıköy`de iniyor,
Yürüyor umarsızca Bahariye`de; gecenin bir yarısı.
Bir göz, bir bakış arıyor, bulamıyor geçmişten...
Sarayburnu`ndan, eşsizliğini
Seyre daldığımda Ayasofya`ya nazır;
Martıların sesinde duyumsuyor,
Gözlerimle sevişiyorum seninle.
Sanki kendi evimin kara sularıdır Haliç,
Hasköy`den Piere Loti`ye uzanırken hissettiğim koku,
Sevgiliyle içeceğim çayın âdeta demidir.
Haliç`li çayın buğusu, teleferikle Eyüp Sultan`a salınmakta..
Galata Kulesinin üst katından
Seyrediyorum vücudunun en güzel yerlerini..
Prangalı mahremiyetinin `giz`lerini,
Yüreğimin derinliklerinde arıyorum.
Yaşattığın bunca acı, bunca keder;
O eşsizliğini unutturmana yetmiyor.
Bebek`ten Hisar`a uzanan bir pazar sabahı,
Güzelliğin, kahvaltıda bana eşlik ediyor.
Her sevgili,
Sende özdeşleşerek;
Sende onları, onların ruhunda seni görerek;
Yaşıyorum seni `İstanbul`...
Yaşıyorum seni `Sevgili`...
Mart 2007
------------------------------------------------------------

İstanbul Çamlıca Tepesi 1 - Bayram Tunca
Tepelerin tepesi Çamlıca tepesi
İnsanları çeker gizemli cazibesi
Bulunur mu onun gibi cazibelisi
Sevinçle dolar âdemin heybesi
Arşınladım İstanbul’un tepelerini
Tırmanıp çıktım Çamlıca zirvesini
Seyrettim güneşin gizemli batışını
Ah o an görmeliydiniz kalp atışımı
Hayran kaldım o ressamın nakşına
İnan büyülendim renk cümbüşüne
Görseydiniz damardaki kan akışına
Ne kadar benziyordu suyun akışına
Güneş ufukta asılı bir altın portakal
Dedim ne olursun batma orada kal
Dedi emir kesin ve katidir kalamam
Beni de al dedimse de dedi alamam
Güneş tüm güzelliğiyle battı batacak
Gözlerimden hicranlı yaş aktı akacak
O batarsa acep yüzüme kim bakacak
Desene, âdemoğlu yollarına bakacak
Batışıyla içimde oluştu tuhaf bir hal
Bir tek, benim içimde olmadı bu hal
Gördüm çiçeklerde bile var aynı hal
Allah’tan ki, imdadımıza yetişti hilâl
Güneşin vedasını teselli ediyordu ay
Sanki, gökte asılı kristal avizeydi ay
İstanbul Boğazı sanki gerilen bir yay
Ah doyamadım onun güzelliğine vay
Seyrettim İstanbul’u en geniş açıdan
Sayısızca güzelliği oldu beni şaşırtan
Boğaz Köprüsü sanki gök kuşağından
Her çeşit gemi gelip geçiyor altından
İstanbul Boğazı sanki de cennet ırmağı
Suyu, Cennet yoluna serilmiş yeşil halı
Kulları adeta büyülüyor bu gizemli hali
Beni de büyüledi daha ne söylem gayri
Tek gözü tırmalayan uydu antenleriydi
Adeta ahtapot gibi her yeri sarmışlardı
Buna derler düzelteyim derken bozmak
Bu da tepenin cazibeliğinden olsa gerek
Görüp/duyduklarım doyurdu her zerremi
Eğer doyurmak istersen sen de latifelerini
O zaman hiç durma, değerlendir ilk fırsatı
Bak ömrümüz gelip geçiyor akar su misali
---------------------------------------------------

İstanbul, İstanbul - İbrahim Yaşar
İstanbul, hayallerim
İstanbul, emellerim
İstanbul, sevdiklerim
İstanbul, İstanbul
İstanbul, emek
İstanbul, ekmek
İstanbul, sevmek
İstanbul, İstanbul
İstanbul, saadet
İstanbul, azamet
İstanbul, cennet
İstanbul, İstanbul
Göz görür,
Akıl yorar,
Kalp sever.
Ne göz görür,
Ne akıl yorar,
Ne de kalp sever,
Sen yoksan İstanbul.
-------------------------------------

Sultan Şehir - Yusuf Önder Bahçeci
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem,
Bilir misin dostum İstanbul olur benim, benim şehzadem,
Ya İstanbul beni alır, ya da ben İstanbul`u alırım be diyen,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
Söylesene, İstanbul değil miydi, böyle asırlarca özlenen,
Söylesene, İstanbul değil miydi böyle asırlarca beklenen,
İstanbul Galata Kulesi’dir, Hezarfen Ahmet Çelebi diyen,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
İstanbul laleler kokar, İstanbul laledir bilir misin sen sen,
İstanbul Topkapı Sarayı’dır, kutsal emânetlere âmâdem,
Ben, ben İstanbul’u bilirim derim, başka bir yeri bilmem,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
İstanbul’um sadece yedi tepe midir, İstanbul kâlplerdedir,
İstanbul bir rüyaların şehridir, İstanbul’um asırlarca özlenir,
İstanbul`un fethinde, aşklar ne kadar, ne kadar da yücedir,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
İstanbul alınır, karanlık çağlar kapanır, yeni bir çağ açılır,
Asırlardır masum duran İstanbul, peygamberine kavuşur,
Bütün dünya İstanbul der, buradan, aleme ziyalar saçılır,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
Bütün dünya, İstanbul İstanbul der, İstanbul bir Lalezâr,
Bir başka İstanbul yok yok, İstanbul ebediyyen Gülizâr,
İstanbul, asırlardır bir ticaret merkezi, sanki ortak pazar,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
İstanbul`um Fatih demek, gemilerim karadan yürüyecek,
İstanbul alemin dürri incisidir, İstanbul hep yâd edilecek,
İstanbul Boğaziçi`dir, Avrupa Haliç`i Altın Boynuz bilecek,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
Fahri Kainat, İstanbul mutlaka fetholunacaktır, diyordu,
O ne güzel bir ordudur, ne güzel kumandandır, diyordu,
İstanbul’un manevi kumandanı, Eyyûb Sultan biliyordu,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
İstanbul önce Konstantiniyye, sonrası İslambol, İstanbul,
Beldet-üt-Tayyibe’dir, Derseâdet, Asitane, Aziz İstanbul,
Baktığın esrarengiz Kız Kulesi’ni, Üsküdar önlerinde bul,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
Fatih Topkapı’dan İstanbul’a girdi, Ayasofya’ya yürüdü,
Hocası Akşemsettin ise Ebû Eyyûb El Ensari’yi görürdü,
Bilir misin, Fatih bir dahi idi, döktürdüğü topları, Şahi idi,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem.
Bir de bakacaksın ki, Ayasofya’da bir sabah vakti, mutlu,
Mahsun Ayasofya, senden ne kadar, ne kadar da umutlu,
Ayasofya, Sultan Ahmet Cami kardeş gibi, ikisi de kutlu,
İstanbul gözlerimde nem İstanbul o peygambere kadem.
Çamlıca Tepesinden seyredecek, İstanbul’u göreceksin,
Vallahi, ben İstanbul için ölürüm be, ölürüm! Diyeceksin,
Fethi Mübin aklına gelecek, isteseler cânını vereceksin,
İstanbul gözlerimde nem İstanbul o peygambere kadem.
Denizler mürekkep olsa, ağaçların elimde, hepsi kalem,
Seni nasıl överim gücüm yetmez Sultan Şehir Asitanem,
İstanbul’da olsam bile İstanbul’u özlüyorum, O bir tanem,
İstanbul gözlerimde nem, İstanbul o peygambere kadem...
-----------------------------------------------------------------

Seni ben de sevdim ey güzel İstanbul - Erol Güngör
Seni ben de sevdim, ey güzel İstanbul
Bir şiir de benden sana, aziz İstanbul
Denizlerle kol kola, sen ne güzelsin
Adalarla yan yana, ömre bedelsin
Aşığınla can cana gönüllerdesin
Sen güzeller güzeli bir şehirsin.
Boğazında gemiler, köşkler yalılar
Dilimizden düşmeyen yeşil korular
Tarihi öğretiyor, camilerle saraylar
Sende yaşanmıştır, en büyük aşklar.
Seni ben de sevdim, ey güzel İstanbul
Bir gönül de benden sana, aziz İstanbul.
Bu şiir 1984 yılında yazılmış olup, 1994 yılında Göksel Baktagir tarafından bestelenmiştir. TRT repertuarındadır. 1996 yılında Habitat 2 etkinliklerinde İstanbul Kültür A.Ş tarafından çıkartılmış İstanbul Şarkıları 2. kaset ve CD sinde yer almıştır.
-------------------------------------------------------------------------
İstanbul’u Dinliyorum - Orhan Veli Kanık
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul`u dinliyorum.
--------------------------------------------------

İstanbul`da - Nazım Hikmet
İstanbul’da, Tevkifane avlusunda,
güneşli bir kış günü, yağmurdan sonra,
bulutlar, kırmızı kiremitler, duvarlar ve benim yüzüm
yerde su birikintilerinde kımıldanırken,
ben, nefsimin ne kadar cesur, ne kadar alçak,
ne kadar kuvvetli, ne kadar zayıf şeyi varsa
hepsini taşıyarak;
dünyayı, memleketimi ve seni düşündüm...
1939 Şubat İstanbul Tevkifanesi
-------------------------------------------------------
İstanbul Türküsü - Orhan Veli Kanık
İstanbul’da Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim
Veli’nin oğluyum
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı’na oturmuşum;
Oturmuş da, bir türkü tutturmuşum:
“İstanbul’un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşalrı;
Edalı’m,
Senin yüzünden bu hâlim.”
“İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
Sevdalı’m,
Boynuna vebalim!”
İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Velinin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
-------------------------------------
Benim Adım İstanbul - Kubilay Tek
İstanbul benim şehrim
aynaya yansıyan yüzüm
İstanbul benim şehrim
durmadan kanayan yaram
İstanbul ağlayan kadınım
aldatan erkek
İstanbul ağlayan kadınım
ağlayarak ürkek
İstanbul yorgun kollarım
gece karanlığım
İstanbul yorgun kollarım
her zaman inandığım
İstanbul benim adım
kostantinadan sonraki
İstanbul benim adım
ölene dek baki
İstanbul yanan ateşim
söndürülemeyecek kadar
istanbul yanan ateşim
ömrümün sonuna kadar
İstanbul benim melodim
geceleri dinlediğim
İstanbul benim melodim
ağlayarak inlediğim
İstanbul ağlayan gözlerim
ıslanan kirpiklerim
İstanbul ağlayan gözlerim
kopan ipliklerim
İstanbul anne kucağım
nokta nokta bucağım
İstanbul anne kucağım
olmazsa olmayacağım
İstanbul üzerimdeki sancı
kıvranarak izlediğim
İstanbul üzerimdeki sancı
herkesden gizlediğim
İstanbul benim adım
kostantinadan sonra
İstanbul benim adım
1453`den sonra

__________________

Fitness Eğitmeni
SrKn isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 12:30