Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Hayat ve Eğlence > Bitkilerin Dünyası
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

50 Mucize Bitki

Bitkilerin Dünyası kategorisinde açılmış olan 50 Mucize Bitki konusu , ...


Like Tree50Beğeni

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05.11.2012, 16:39   #31 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

MAYDONOZ

Latince ismi : Petroselinum crispum


Akdeniz ülkesi bitkisi olan maydanoz kök ve yapraklarından yararlanmak amacıyla üretilir. Yeşil yaprakları yemeklerde ve mezelerde garnitür olarak kullanılırken köklerinin de bazı yemek ve çorbalarda kullanılabilmektedir.
Günümüzde üretimi yapılan maydanozlar başlıca 2 ayrı grupta yer almaktadır.

Petroselinum crispum (Mill.) var. Neapolitanum Danert : Yaprak maydanozu olup yaprakları parçalı büyük ve küçük, kıvırcık ve düz, ince ve geniş olan formları vardır. Kökleri ince yapılıdır. İki ana grubu vardır.

Düz yapraklı maydanozlar : Ülkemizde yetiştirilen gruptur.
Kıvırcık yapraklı maydanozlar : Yaprakları çok kıvırcıktır.

Petroselinum crispum (Mill.) var. Tubesorum Crow. : Kök maydanozu olup, yaprakları çok incedir. Kökleri havuç gibi şişkin kısa, küt, uzun veya geniş olabilmektedir.

Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de 12 ay boyunca pazardan eksik olmayan maydanoz E vitamini bakımından oldukça zengin kokulu bir sebzedir. Yemek ve salataların vazgeçilmez sebzesidir.

Maydanoz, ülkemizde ticari olarak Akdeniz, Ege ve büyük çaplı olarak Marmara bölgelerinde üretilirken, uygun iklim koşullarında bütün bölgelerimizde bahçelerde küçük çaplı olarak yetiştirilir.

Maydanoz Akdeniz ülkelerinin bitkisidir. İspanya, Yunanistan. Fas, Cezayir ve Tunus da bol miktarda yabani maydanoz bulunduğu bildirilmektedir. Yetiştiriciliği M.Ö. 4000 yıllarına dayanır.

Maydanoz normal olarak iki yıllık bir kültür bitkisidir. Birinci yıl yaprak ve yeşil aksamını, ikinci yıl ise çiçek ve tohumlarını oluşturur. Bunun yanında kökler toprak içinde uzun seneler kalabildiği için çok yıllık bitkiler grubunda da görülür. Ülkemizde yılda 32.000 ton maydanoz üretimi yapılmaktadır.

Bir tutam maydonoz ile gelen sağlık
Güzellikten yemeklere kadar her şeyde kullanılan maydanoz, sağlık açısından da çok yararlı.

Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacını karşılarken, toksinlerin vücuttan atılmasını sağlıyor, kanı temizliyor, kansızlığa, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi geliyor...

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dursun Eşiyok, maydanozun bir vitamin kaynağı olduğunu belirterek, “Maydanozun yaprakları A, C, K vitaminleri ve demir bakımından zengindir. Ayrıca potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden de zengindir” dedi. Bir tutam maydanozun günlük C vitamini ihtiyacını karşıladığını belirten Prof. Dr. Eşiyok, “Maydanoz, toksinlerin vücuttan atılmasını sağlarken, kanı temizler, kansızlığa, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir” diye konuştu.

Maydanoz bitkisinin sindirim enzimlerini uyararak sindirim rahatsızlıklarını dindirdiğini kaydeden Prof. Dr. Eşiyok, maydanozun ayrıca iltihaplı yaraların iyileşmesine yardım ettiğini söyledi.

Prof. Dr. Eşiyok, maydanozun mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini engellediğini de ifade ederek, “Maydanoz, idrar yollarının temizlenmesine yardım eder. Romatizmada, damar sertliği, tansiyon düzensizliklerinde, şişmanlıkta kullanılabilecek bir bitkidir. Ayrıca, böbrek taşı, kum gibi rahatsızlıklarda da etkilidir.”

Maydanoz, ülkemizde ticari olarak Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yetiştiriliyor. Maydanoz, toprak istekleri bakımından seçici değildir. Rutubetli ve sulak toprakları sever. Ağır olmayan, bitki besin maddelerince zengin bütün topraklarda yetişebilir. Ancak derin bünyeli topraklarda çok iyi sonuç verir.

-Kanı alkali yaparak susuzluğu giderir.
-Damarları genişleterek tansiyonu düşürür.
-Kansızlığı giderir.
-Hazmı kolaylaştırır iştah açar.
-İdrar söktürür , romatizma selülite de faydalıdır.
-Regl kanamalarını normale getirir, güç regllerin kolay olmasını sağlar.
-Yumurta kanallarını yumuşatarak hamileliği kolaylaştırır.
-Kanı temizler,direnci artırır, cildi güzelleştirir.
-Salgın hastalıklardan korumayı sağlar.
-Kansere karşı korur.
-Genç kalmayı sağlar.
-Bedeni ruhi bunalımı geçirir.
-Karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıklarında faydalıdır.
-Diş kanamalarını geçirir, önler

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 11:52 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:39   #32 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

MELİSSA (Oğul otu)

Latince ismi : Melissa officinalis


Diğer İsimleri
melissa officinalis / oğulotu / kovanotu / temreotu / turunçotu. / Lippia citriodara / limonotu / limon nanesi / Acem / Turincin

Melissa
Akdeniz iklimine sahip ülkelerde park ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir .Akdeniz ülkeleri ve K.Amerika’da ,İspanya ve Doğu Avrupa ülkelerinde kültürü yapılır.Tedavi alanında kullanılmak üzere yetiştirilir.Yayıldığı ülkeler; Fransa, Bulgaristan, Almanya, Romanya’dır. Ülkemizde ise İstanbul, Bursa, Ege ve Akdeniz bölgesinde yaygın olarak yetişmektedir. 3-5 metre yükseklikte soluk sarı veya beyazımtırak çiçekli,yaprakları ince ve yumuşak tüylü kenarları dişlidir.Yaprakları uzun olanları da vardır.Limon gibi kokan çok yıllık otsu bir bitkidir.Çiçeklerin tepe kısmı,yaprakları kurutularak kullanılır. Yağıda çıkarılır.Yapraklar çiçeklenmeden önce toplanır.Çünkü,kendine özgü limon kokusunun önemli bölümünü çiçek açtıktan sonra yitirir.İnce kıyılır.Gölgede kurutulur.Kokusu olmayan türleri tedavi amaçlı kullanılmaz. Eski çağlardan beri sinirleri yatıştırıcı etkisi olduğu bilinen oğul otunun, karın-mide ağrısı, yatıştırıcı etkisi olduğu söylenir.Halk arasında "limon nanesi''limonotu olarak bilinen, literatürdeki adı ise "melissa" olan oğul otunun, stresten mide rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığın tedavisinde oldukça etkili olduğu ve kokusundan dolayı rahatlatıcı özelliği bulunduğu bilinir. Oğul otundan, kokulu bir bitki olduğu için kozmetik sanayisinde de yaygın olarak faydalanılır.Faydalanma yönleri, daha çok Avrupa'da bilinir. Az miktarlarda özel yemeklerde kullanılır.Yapılan araştırmalar, oğul otunun 20. Yüzyıl'ın hastalığı olan stres ve kalp hastalıklarının tedavisinde kullanılabileceğini gösteriyor.

Tıbbi özelikler
Beyin, Kalp, Rahim ve Sindirim sistemi üzerinde koruyucu kuvvetlendirici, Spazm çözücü, Ruhsal ve Fiziksel sakinleştirici, Hazmı kolaylaştırıcı, Bağırsak gazlarını giderici, Terlemeyi önleyici, Bağırsak parazitlerini düşürücü, Sinir krizleri, Depresyon, Kulak çınlaması, Baygınlık, baş dönmesi, Kansızlık, Yara iyileştirici, Mikrop öldürücü, Aşırı gerginliğin getirmiş olduğu sinir krizlerine, Depresif huzursuzluklara, İstem dışı kasılmalara, hafıza zayıflığını giderir. Yağlı saç şampuanlarında, yıpranmış, cansız, ve güçsüz saç losyonlarında, ağız hijyen ürünlerinde, yağlı ciltler için temizleme maskelerinde, yaşlanmış ve yıpranmış ciltler için yenileyici kremlerde, hassas cilt losyonlarında kullanılır.


MELİSA YAPRAĞI (OĞUL OTU)
Folium Melissae
Melissa officinalis (Latince)
Familyası: Labiatae
İng: Balm leaf
Alm:Melissenblaetter
Fr: Feuille de melisse

Melissa officinalis L. türünün taze veya kurutulmuş yapraklarıdır. Bu tür 20-150 cm yükseklikte, tüylü, çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Yaprakları, basit, saplı, dişli kenarlı; çiçekleri ise beyaz sarımsı veya kırmızımtırak renklidir. Melisa (oğul otu) Doğu Akdeniz ve Batı Asya’da doğal olarak yetişmektedir. Avrupa’da yaygın olarak kültürü yapılmaktadır. Akdeniz bölgesinde bol olarak bulunmaktadır. Yaprak ve gövdedeki tüylerin şekillerine ve cinslerine göre, Türkiye’de 3 alttür saptanmıştır. Bunlardan yalnız subsp. officinalis limon kokulu olup tedavide kullanılır. Melisa Almanya’nın önemli tıbbi ürünlerinden biridir. Cins ismi olan Melisa Yunan kelimesi olan “arı” dan gelmektedir. Bunun nedeni çiçekleriyle arıları etkilemesinden ve Melisadan iyi kalitede bal yapılmasından olabilir. Melisanın şarapta bekletilerek oral ve topikal olarak eski Yunanlılar ve Romalılar tarafından ilaç olarak yaralarda, zehirli ısırıklarda, arı sokmalarında kullanıldığı belirtilmektedir. Melisa sıklıkla, diğer rahatlatıcı ve gaz giderici bitkilerle kombine edilerek kullanılmaktadır. Yatmadan önce tercih edilen bitkilerden biri olan Melisa, genel rahatlatıcı özelliği ile stres kaynaklı uykusuzluk durumlarında ve bu nedenle karşılaşılan mide-bağırsak sistemi şikayetlerinde kullanılmaktadır.

Önerilen kullanım şekli
İbni Sina’nın kitabında der ki: ''oğul otunun kalbi ferahlandırdığı, kalbe verdiği kuvveti kırmızı yakutun fiiline muadildir'' diye övmüştür.

Hiç bir yan tesirine rastlanmamıştır. Mide ülseri, mide iltihabı olanlar dikkatli kullanmalıdır.

* Birer demet kaynatılarak suyu vücuda sürülürse ter kokusunu keser.
* Tazesi toplanıp dövülerek suyu çıkarılır.1 çorba kaşığı içilirse derhal tesirini gösterir
* Ezilerek yapılan lapası yaraların , böcek ısırıklarının iyileştirilmesinde etkilidir. Meme bezleri tıkanıklıklarında yapraklarıyla kompres önerilir.
* Baş dönmelerine, adet dönemi, migren, mide, bağırsak, romatizma, ağrılarına çay olarak içilirse faydalı olacaktır. 1 bardak kaynayan suya 1 tatlı kaşığı çiçeklerin tepe kısmından konur. 10 dakika bekletilir günde 3 kere 1 çay bardağı içilir.
* 4 bardak beyaz şaraba 20 gr bitkinin tümünden konur. 3 dakika kaynatılır. 3-4 dakika bekletilir. Süzülür. Günde 1 kere 1 fincan içilir.
* Yaprakları çorba salata ve deniz ürünlerine koku vermek için kullanılır.
* Melisa suyu 33 derecelik 3 litre şaraba -500 gr oğulotu yaprakları ve çiçekleri-16 gr kurutulmuş melekotu kökü-125 gr limon suyu konup şişenin ağzı kapatılır. Her gün bir kere çalkalamak suretiyle 9 gün serin bir yerde bekletilir. Sonra tülbentten süzülür. Şişe içindeki posa da tülbentle sıkılır.
* Şişeye doldurulan suya -200gr kişniş -40gr çekilmiş ceviz-4 gr seylan tarçını-2 gr dane karanfil konup şişenin ağzı kapatılır.Her gün 1 kere çalkalanmak suretiyle 8 gün bekletilir, ince tülbentten süzülür. Suyuna 350 gr arı su ilave edilir. 24 saat bekletilir. Süzülür renkli şişelere doldurulur. Ağızları kapatılır. Gerektiği zaman hazım zorluğu spazm çözücü olarak 1 tatlı kaşığı içilir. Haricen yaralara sürülür. Romatizma için friksiyon yapılır.
* Zona hastalığı için: 1 çay kaşığı zeytinyağına 5 damla oğul otu eterli yağı karıştırılır, ağrılı bölgelere hafif masajla yapılır. Rahatlatıcı özelliği vardır.
Eterli yağın (içinde citrale ve citronellal maddeleri bulunması dolayısıyla) sinir sistemi yatıştıra bilme özelliği vardır.
* Cilt için: Melisa yaprakları ve tomurcukları madensel tuzlar içerirler. Bir tas kaynamış suya, bir avuç melisa konur, 10 dakika kadar yüz buhara tutulur, buhardan sonra melisa ile yapılmış yüz toniği ile yüz yıkanır. Tonik için bir su bardağı kaynar suya, bir çorba kaşığı melisa konur üstü kapalı olarak kısık ateşte 5 dakika tutulur, ateşten alınır, 20 dakika demlenir sonra süzülür. Tonik hazırlanmıştır. Bu bakımı yapmadan önce yüz iyi cins zeytinyağı veya defne sabunu ile köpürtülüp yüze masaj yapılarak yıkanır. Bu formül her türlü cilt için uygun ve etkilidir. İnce kırışıklıkları giderir yaşlanmayı önler.
* Safrakesesi kaynaklı mide rahatsızlıklarında 1 çay kaşığı Oğulotu, papatya ,nane aynı oranda karıştırılır. 1 bardak kaynar suya atılır. 5 dakika kaynatılıp demlendirilir. Yemeklerden önce 1 fincan içilir. Günde 2 kere
* Uykusuzluk için: 10 gr. Oğulotu(melisa), Fesleğen, Şerbetçi otu, civanperçemi, Nane, Kedi otu, Rezene, Ayva yaprağı, Ihlamur Bitkileri karıştırılır. 2 Bardak suyu kaynatın. Yaptığınız karışımdan 1 tatlı kaşığı atın 2-3 dakika kaynatın 5 dakika demleyin. Günde sabah, akşam 1 çay fincanı sabah akşam için. (Taze yapılan çaylar tercih ediliyor hekimlerimiz tarafından) İsterseniz bitkilerin hepsinin karışımını 3 litre kaynayan suya atın. 2-3 bardak kalıncaya kadar kaynatın. Soğuduktan sonra süzülerek temiz bir şişeye koyun. Bir çay bardağı suya, sabah-akşam yemeklerden 1 saat önce 20'şer damla damlatın için. Vücudun normal uyku düzenine kavuşmasına yardımcı olur.
* Nefes Darlığı: 20 gr. Oğulotu (melisa), Hatmi, Anason, Civanperçemi, Karabaş otu, Rezene, Andiz kökü, Papatya, Ihlamur karıştırılır. Kullanılacağı zaman 1 su bardağı kaynayan suya 1 tatlı kaşığı atılır. 2-3 dakika kaynatılır. 5 dakika dinlendirilir. Sabah, akşam 1 çay bardağı içilir. (Taze olarak yapılması önerilir.) İstenirse bitkiler 24 su bardağı su ile beş dakika kaynatılıp 10-15 dakika demlenmeye bırakılır. Süzüldükten sonra buzdolabına konulur. Bal ile tatlandırılarak sabah akşam yemeklerden yarım saat önce bir çay bardağı içilir. Bu uygulama aksatılmadan iki ay uygulanırsa, hastanın nefes yollarının açılmasına büyük katkı sağlar
*Bağırsak Gazları: Bir çay kaşığı Oğulotu, Papatya, Rezene, Biberiye, Anason karıştırılır. 1 litre kaynatılmış suya bitkilerin tamamı konulup, yirmi dakika demlenmeye bırakılır. Sabah-akşam balla tatlandırılıp birer çay bardağı içilir. Yirmi-otuz gün muntazam devam edilirse, bağırsak gazlarının yok olmasına yardımcı olur.


Eski çağlarda oğul otu tıbbi bitkiden çok arıların fazla ziyareti nedeni ile arı bitkisi olarak üretilmiştir. Labiatae familyasına bağlı olan Melissa orta yüksek, çok senelik otsu bir bitkidir. Çok sayıda yan kökleri içeren bir kök yumrusu bulunur. Kökler çok lifli olup, rengi beyazımsıdan açık kahverengiye kadar değişir. Gövde dik veya yarı dik olup genellikle 60-100 nadiren 120 cm yüksekliktedir.

Melissa fazla kuru olmayan, sıcak ve güneşli yerleri sever. Besin maddelerince zengin kumlu-tınlı topraklarda iyi yetişir. Belirli ölçüde gölgeye dayanıklıdır. Doğrudan tarlaya ekim yaygın olmayan bir yöntemdir. Bu yöntem de, bitki sıklıklarının belirlenmesi, atılacak tohumluk miktarının saptanması ve ekim zamanlarının iyi belirlenmesi gerekir. Ayrıca toprak işleme ve tohum yatağının çok iyi hazırlanması gerekir. Zira tohumlar çok küçüktür. Vegetataif organlarla üretim özellikle ıslah çalışmalarında kullanılır. Yastıklarda Fidelerin Yetiştirilmesi ve Tarlaya Şaşırtılması : Oğul otunun üretiminde en çok kullanılan bu yöntemde bitkinin generatif organları (tohumları) önce yastıklara ekilmekte, buradan elde edilecek fideler tarlaya şaşırtılmaktadır. Tarlaya şaşırtma işlemi Sonbahar veya İlk baharda olmaktadır. Tarlaya dikimde bitki sıklığının 40x50 cm veya 50x40 cm olması gerekir.

Verim genel olarak birinci yıl az olmakta, diğer yıllar artmaktadır. Genellikle yılda 3 biçim yapılabilmektedir. En uygun biçim zamanının çiçeklenmeden hemen önceki devre olarak belirtilmektedir. Biçimde biçimin fazla derinden olmaması, biçimin topraktan 5-10 cm üstten yapılması önerilmektedir. Ayrıca son biçimin çok geçe kalmamsı gerekir, zira kışı geçirebilmesi için son biçimden sonra biraz sürgün vermelidir. Biçimde yeşil herba bastırılmaya karşı çok hassastır. Bu nedenle biçilen yeşil herbanın taşınması esnasında bastırılması halinde basılan yerler kurutma esnasında siyaha dönüşürler Biçimden sonra kurutmanın hemen yapılması gerekmek tedir. aksi halde yaprakların rengi koyulaşmakta, hatta koyu kahverengiye dönmektedir. Kurutmada sıcaklığın 20-35 oC arasında olması, 40 oC'yi geçmemesi gereklidir.

Oğul otunun karakteristik kokusu içerdiği uçucu yağdan kaynaklanmaktadır. Uçucu yağ oranı % 0.01 - % 0.25 arasında değişmektedir. DAB 8'e göre minimum uçucu yağ oranının % 0.05 olması istenmektedir. Drogta uçucu yağdan başka taneli maddeler, flavon türevleri ve bazı bitki asitleri bulunmaktadır. Genellikle yaz dönemindeki Mayıs sonu - haziran başı biçimde uçucu yağ oranı daha yüksek bulunmaktadır. Yurdumuzda yaygın olarak yetiştirilen oğul otundaki yağ oranı oldukça düşüktür.

Melissa yaprağı eskiden beri midevi, karminatif ve sedatif etkisinden dolayı kullanılmaktadır. Ayrıca aromatik ve antiseptik olarak ta kullanım alanı mevcuttur.

Not: yatıştırıcı ve uyku düzensizliği (uyku verir) için melisanın uçucu yağını kaşığın arkası ile veya şişeye daldırıp çıkarttığınız kaşığı dilinizin üst kısmına sürmeniz yeterli olacaktır. günde bir yada iki defa.

Melissa ne sıkıntı bırakıyor ne de gerginlik!
İbni Sina'nın kitabında Melissanın yani ''oğul otun" un "Kalbi ferahlandırdığı, kalbe verdiği kuvveti kırmızı yakutun fiiline muadildir'' diye övdüğü ot.

İbni Sina'nın kitabında ''oğul otunun kalbi ferahlandırdığı, kalbe verdiği kuvveti kırmızı yakutun fiiline muadildir'' diye övdüğü melisa ya da diğer adıyla oğul otu, özellikle mevsim geçişlerinde etkisini artıran depresyon, huzursuzluk ve sıkıntıları gidermek için kullanılıyor.

İşte hiçbir yan etkisi bulunmayan melisanın faydaları ve tıbbi özellikleri:

Beyin, kalp ve sindirim sistemi üzerinde koruyucu kuvvetlendirici, spazm çözücü, ruhsal ve fiziksel sakinleştirici, hazmı kolaylaştırıcı, bağırsak gazlarını giderici, terlemeyi önleyici, bağırsak parazitlerini düşürücü, sinir krizleri, depresyon kulak çınlaması, baygınlık, baş dönmesi, kansızlık, yara iyileştirici, mikrop öldürücü, aşırı gerginliğin getirmiş olduğu sinir krizlerine, depresif huzursuzluklara, istem dışı kasılmalara, hafıza zayıflığına karşı çok etkili.

Melisa sadece hastalıklarda değil, saç ve cilt bakımında da kullanılıyor. Yıpranmış, cansız, ve güçsüz saçları iyileştiriyor. Yağlı ciltler için temizleme maskelerinde, yaşlanmış ve yıpranmış ciltler için yenileyici kremlerde de kullanılıyor.

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 11:53 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:41   #33 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

MERSİN

Latince ismi : Myrtus communis


Mersin: (Myrte / Myrte / Myrtle / As / Asmar / Sıçankulağı otu / Myrtus/ Murt/Hambelez) Mersingiller ailesindendir. 100 kadar türü vardır. Karadeniz, Ege ve özellikle Akdeniz kıyılarımızda kendiliğinden yetişir.

Mayıs-haziran ayları arasında, beyaz renkli çiçekler açan, 1-3 m boylarında, yapraklarını dökmeyen, bir ağaççıktır.


Yapı itibariyle gövde ve dallar şeklinde değil maki görünümündedir. Yapraklar kısa saplı ve karşılıklı, yeşil renkli, derimsi, oval şekillidir ve üzerinde salgı bezleri bulunur. Yaprakları hoş kokuludur. Yapraklarında ve çiçek dallarında reçine, tanen, sinaol, terpen, mirtol, pinen gibi maddeler vardır. Çiçekler beyaz, uzun saplı olup, tek olarak her bir yaprağın koltuğunda bulunur. Mersinde murt, Adana - Hatay taraflarında hambelez, diğer yörelerde mersin denilen meyveleri nohut büyüklüğünde, beyaz üzerine morumsu siyah lekelidir. Meyvenin ortalarında çok miktarda incirinkinden biraz irice olan hafif kekremsi çekirdekleri murt yeme zevkini azaltır. Murtda uçucu yağ, şeker, sitrik asit bulunur.



Mersin bitkisi gün geçtikçe azalmaktadır ve böyle giderse kısa süre sonra neslinin tükenme tehlikesi vardır. Doğal olarak yetiştiği yerler tarım alanı yapıldıkça yaşam alanı daralmaktadır. Merkeze bağlı bazı köylerde kendiliğinden yetişen kaliteli murtlar toplanıp satılmakta ve küçümsenmeyecek paralar kazanılmaktadır. Ancak yinede hiç kimse “murt bahçesi” yapmayı ciddiye almamaktadır.


Mersingiller familyasında yer alan aynı cinsten 1000 kadar bitki türünün genel adı Mersin'dir. Anayurdu Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda olan, kış mevsiminde yapraklarını dökmeyen ve 2-5 metreye kadar boylanabilen ağaç ya da ağaççıklardır. Burada sözünü edeceğimiz, Yabani ya da Adi mersin (M. communis) adı verilen tür, Akdeniz Bölgesi'nin bitkisi olup Batı ve Güney Anadolu kıyı şeridimizde bulunan güneşli ve kurak alanlardaki makiler arasında bol bol yetişmektedir. Üst yüzeyinde pek çok saydam nokta (yağ bezeleri) bulunan yaprakları sert, meşinimsi, kenarları düz, küçük, üzeri koyu yeşil, altı daha açık yeşil ve tam ortası boydan boya çizgili olur. Mersinin yaz ortasından sonbahara kadar açan altın renkli erkek organlı beyaz çiçekleri ve yuvarlak kesitli, kırmızımsı renkte dalları vardır. Bitkinin ikinci yılında dalları bej renge dönüp odunsulaşır. Başlangıçta etli ve beyaz olan meyveleri, olgunlaştığında koyu mavi-siyah renge döner. Mersin bitkisinin dal, yaprak, çiçek ve meyveleri hoş kokuludur. Bitki, döktüğü tohumlarla kendiliğinden çoğalır ya da gövde çelikleriyle üretilir.

Mersinin yaprak ve çiçekli dallarında tanen, reçine, acı birtakım maddeler ile uçucu yağlar; meyvelerinde yüksek oranda A vitamini, tanen, şeker ve asitler bulunur. Tatlı ve hoş kokulu meyveleri pazarlarda satılır ve yenir. Körpe yaprakları ise, defne gibi, et yemeklerine çeşni vermesi için kullanılır.


Kullanıldığı yerler:
Murt dalları talvar (gölgelik) yapımında, Tak, Düğün salonu, sahne, kürsü süslemede, kesme çiçek tanziminde kullanılır. (Veya kullanılırdı) Murt; Mesane iltihaplarını giderir. Nezlede faydalıdır. Akciğer iltihaplarında kullanılır. Bel soğukluğunda faydalıdır. İshali keser. Mide ağrılarını giderir. Egzamada faydalıdır. Saçları boyamakta kullanılır. Bitkinin yaprakları, çiçekli dalları ve yapraklarından elde edilen uçucu yağ (Mersin esansı) kullanılır. Yaprak ve meyveler kabızlıkta, mikrop öldürücü, iştah açıcı, kan dindirici, antiseptik ve hâricen yara iyi edici olarak kullanılır. Taze yapraklarından, su buharı distilasyonu ile “Mersin Esansı” elde edilir. Bu esans renksiz, akıcı, özel kokulu ve yakıcı lezzetlidir. Takriben 100 kg yapraktan 300 gr esans elde edilir. Mirtenol, sineol ve terpenler ihtivâ ederler. Gıda ve parfümeri sanayisinde kullanılan önemli bir ham maddedir. Yöresel olarak şeker hastalığına karşı da (günde 10 damla) kullanılır. Mersin meyveleri uçucu yağ, tanen, sekerler ve organik asitler ihtivâ eder. Antiseptik özelliği de bulunan meyveler yemiş birkaç gün bozulmadan bekleyebilir.


Tıbbi Etkileri ve Kullanımı
Bitkinin tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle özetlenebilir:

• Peklik verici ve özellikle çocuklarda diyareyi kesicidir.
• İştah açıcıdır.
• İdrar yolları enfeksiyonlarında antiseptik etkisi vardır.
• Doku ve damar büzücü niteliği nedeniyle kanı dindirici etkileri görülür.

Sayılan bu etkilerinden yararlanmak üzere, bitkinin yapraklan her mevsimde toplanır ve gölgelik, havadar bir yerde kurutulur, 1 tatlı kaşığı kurumuş mersin yaprağı üzerine 4 bardak kaynar su dökülüp 10-15 dakika süreyle demlendirilerek hazırlanan infüzyon, günde iki kez birer bardak içilir.

• Mersin, antiseptik etkiler taşır. Bu etkisinden yararlanmak üzere, bitkinin yaprakları suda kaynatılıp buharı damıtılarak elde edilmiş ve piyasada satışa sunulmuş suyu, dıştan bedene uygulanır.
• Ayrıca A vitamini yönünden zengin olan mersin meyvesinden şurup yapılarak içilmesinin, görme yeteneğini artırdığı ileri sürülmektedir



Likapa (Yaban Mersini)

SİSTEMATİKTEKİ YERİ
Takım : Ericales
Familya : Ericaceae
Alt Familya : Vacciniaceae
Cins : Vaccinium
Alt Cins : Batodendron
: Euvaccinium (3 şubeye ayrılır)

1- Myrtillus
Vaccinium myrtillus (Adi yaban mersini)
Vaccinium uliginosum (Bataklık yaban mersini)
2- Hemimyrtillus
Vaccinium arctostaphylos
3- Vitis-idea
Vaccinium vitis-idea (Noktalı küçük yaban mersini)
: Oxycoccus (Cranberry)
Vaccinium macrocarpon
Vaccinium oxycoccus
: Cyanococcus (kültürü yapılan likapalar)
Vaccinium corymbosum L. (Kuzey orijinli yüksek çalı yaban mersini)
Vaccinium australe L. (Güney orijinli yüksek çalı yaban mersini)
Vaccinium ashei Reade (Tavşangözü yaban mersini)
Vaccinium angustifolium L. (Alçak çalı yaban mersini)
Vaccinium myrtilloides L. (Alçak çalı yaban mersini)


Ayrıca yarı yüksek çalı formundaki likapalar (yüksek çalı x alçak çalı melezleri) ve Güney orijinli yüksek çalı formundaki likapalar (Vaccinium corymbosum x Vaccinium darrowi melezi) da kültürü yapılan likapa grubunda yer almaktadır.

Yüksek çalı formundaki likapalarından yeni çeşitlerin geliştirilmesi 1900’lü yıllardan önce başlamıştır. Bu amaçla doğal ortamlarda yetişmekte olan iyi tipler selekte edilerek çoğaltılmış ve koleksiyon bahçeleri oluşturulmuştur. Bu çalışmalara Maine, New York ve Michigan’da başlatılmıştır. Çiftlik sahibi olan ve doğadan topladığı iyi tip yabani likapalar ile bir bahçe tesis eden bayan Elizabeth White, 1906 yılında bu bahçesi ve tüm imkanlarını Ziraat Mühendisi F.V. Coville’ye sunarak likapa çeşit ıslahı çalışmalarının başlamasını sağlamıştır. Bu çalışmaların başlangıcında Pioneer, Katherine, Cabot ve Rubel gibi birkaç çeşit ıslah edilerek 1920’lerde Amerika’da yeni bir meyve endüstrisinin kurulması sağlanmıştır.

Yüksek boylu çalı formundaki likapalar (Vaccinium corymbosum), Güney orijinli yüksek boylu çalı formundaki likapalar (Vaccinium australe) ve Alçak boylu çalı formundaki likapalar(Vaccinium angustifolium) 4n, Tavşangözü likapaları (Vaccinium ashei) 6n, diğer türler ise 2n kromozom sayısına sahiptir (n=12).


ANATOMİK VE BOTANİK ÖZELLİKLERİ

Toprak üstü organları:

Ocak şeklinde bir görünüm arz eden likapa bitkisinde toprak üstü
organlarını dip kısımdan çıkan yeni, sukkulent yapıdaki sürgünler, odunlu çalı formundaki sürgünler ile 1 yaşlı sürgünler üzerinden çıkan yeni yeşil yan sürgünler oluşturmaktadır. Sırık şeklindeki likapa sürgünleri 10-20 yıl yaşayabilir ancak 5-7 yıl sonra bu sürgünler budanarak çıkarılmalıdır. Yüksek boylu çalı formundaki likapalar 120-300 cm boylanabilir. Alçak boylu çalı formundaki likapalar 90 cm boylanabilirken yarı-yüksek boylu çalı formundaki likapa çeşitleri bu iki grup arasındadır. Tavşan gözü likapaları ise daha uzun sürgünlere sahip olup kuvvetli gelişme gösterirler ve 610 cm boy yapabilmektedirler.

Kök sistemi:
Yüksek boylu çalı formundaki likapaların kökleri ince, kök kılları olmayan lifli kök yapısına sahiptir. Su ve besin maddelerinin kökler tarafından absorbe edilebilmesi için çoğunlukla endotrofik mikorizalar (VAM) ile birlikte yaşarlar. Kökler bitkinin tabanından itibaren 180 cm’ye kadar yayılabilir ancak nadiren 90 cm derine penetre edebilirler. Alçak boylu çalı formundaki likapaların köklerinde de kök kılı yoktur. Çok ince ve lif (iplik) gibi olan kökleri vardır. Bu likapa bitkileri toprak altı rhizomlardan adventif olarak büyürler. Dolayısıyla alçak boylu çalı formundaki likapalar yayılıcı form gösterirler. Zamanla bitkiler birbirine eklenerek tek bir gövdeliymiş gibi büyüme meydana gelebilir.

Tomurcuklar ve Çiçekler: Likapalarda meyve gözleri yaz sonları ile sonbahar aylarında oluşmaktadır. Tomurcuk gelişimi sürgün ucundan aşağıya doğru yani bazipetal olarak meydana gelir. Çiçek tomurcuklarının sayısı iklime bağlı olduğu kadar sürgün gelişme kuvvetine yani çapına da bağlıdır. Tomurcukların içinde yer alan çiçek demetinin farklılaşması ise aşağıdan yukarı doğru yani akropetal olarak gerçekleşmektedir.

Meyve Gelişimi: Likapalarda meyve iriliği, sürgün çapına ve çekirdek sayısına bağlıdır. Kalın sürgünler daha iri meyve verebilirken döllenme sonucunda meyvede meydana gelen çekirdek sayısının fazlalığı da iri meyve ile sonuçlanır. Bu arada karşılıklı tozlanma da meyve iriliğini artırıcı yönde etkin rol oynamaktadır. Likapalarda meyve tutumu için tozlanma gerekmektedir.

Tozlanma: Likapalarda tozlanma entomofil yani böceklerle olmaktadır. Çünkü böcekleri çeken hoş kokulu ve nektar içeren çiçeklere sahiptir. Likapa çiçeklerinin taç yaprakları birleşik olup uç kısımda açıklık vardır. Ters dönmüş çan şeklindeki likapa çiçeğinde yumurtalığın dip kısmında nektar olup misk kokusu ile böcekleri çiçeğin dip kısmına kadar çeker. Likapa çiçeklerindeki polenler çok ağır olup yapışkandırlar ve rüzgar ile hareket etmezler. Erkek organları da dişi organdan uzun olup çiçeğin uç kısmından dışarı doğru çıkmıştır. Bu yüzden erkek organlardan ayrılan polenler dişi organ tepesine uğramadan çiçeği terk ederler. Ayrıca, dişi organ kendi kendine tozlanmayı engelleyecek şekilde çıkıntılıdır. Bu yüzden karşılıklı ve arılarla tozlanmaya gerek vardır.

LİKAPA YETİŞTİRİCİLİĞİ (YÜKSEK BOYLU LİKAPA)

Sıcaklık
Don olayı olmayan en az 160 günlük yetişme periyodu ister
Gelişmesi için 2000 gün derece sıcaklık ister
Soğuklama süresi 650-850 saat arasındadır


Soğuklara dayanım
Gözler : -26.3 ila -29.1°C’ye kadar dayanır
Gövde : -29.1 ila -34.7°C’ye kadar dayanır
Çiçekler : -1.12 ila -4.48°C’ye kadar dayanır

Gün Uzunluğu: Uzun günler bitkideki vegetatif gelişmeyi teşvik ederken yaz sonları ile sonbahar aylarındaki kısa günler meyve tomurcuğu gelişimini artırır.

Nem: Likapalar kök kıllarından yoksun olduğu için topraktaki nem değişikliklerine son derece hassastırlar. İklime, çeşide ve gelişme kuvvetine bağlı olarak büyümeleri ile meyve verdikleri dönem boyunca haftalık olarak yaklaşık 2.54-5.08 cm suya ihtiyaç duyarlar. Sulamada kullanılan su kaliteli olmalı, çok az veya hiç tuz içermemeli ve kalsiyum içeriği çok az veya hiç olmamalıdır.

Toprak: İdeal likapa toprağı, drenajı iyi olan, asitli ve kumlu topraklardır. Likapa yetişebilecek toprakların pH’sı 4.5-5.2 arasında olmalıdır. Organik madde kapsamı yüksek olan ağır topraklar da likapa yetiştiriciliği için uygundur. Yayla alanlarındaki toprakların likapa yetiştiriciliğine uygun hale getirilmesi için dikim öncesi kompost veya asit torf ilave edilmelidir. Ayrıca, odun talaşı, çam ibresi veya çam kabukları ile bitkiler malçlanmalıdır.

Yer Seçimi: Likapa tarımı için en uygun alanlar, tam güneş alan veya biraz gölge olan, güney yöneye bakan ve hafif meyilli olan alanlardır. olmalıdır. Ayrıca su drenajı ile hava akımının da nispeten iyi olması gerekir. Ayrıca likapa çiçeklerinin soğuklara dayanımının diğer birçok üzümsü meyveden daha yüksek olduğu da unutulmamalıdır. Bu açıdan kuzey-batıya bakan alanlar da yetiştiricilik için uygundur. Genel bir ifade ile yabani likapaların, orman güllerinin, defne, kızıl ağaç ve çamın karışık olarak yetiştiği alanlar likapa yetiştiriciliği için uygundur.

Arazi Hazırlığı
* Drenajı artırmak için arazi işlenir.
* Toprak organik maddesini artırmak için yüzey örtücü bitkiler ekilir ve toprak işlemeile birlikte toprağa karıştırılır.
* Ahır gübresi verilir.
* Gerekli ise toprakta pH ayarlaması yapılır. Bu amaçla toprak tipine ve toprak pH’sına göre gerekli olan kükürt miktarı hesaplanarak dikimden en az 6 ay önce toprağa verilir.
* Toprak tahlilleri sonucunda gübre ilavesi yapılır. P, K, Ca, Mg v.s gübreler toprağın üst 30 cm’sine verilir. Gübrelemede amonyumsülfat gübresi kullanılabilir. Nitratlı gübreler kullanılmamalıdır.
* Drenajın zayıf olduğu düz arazilerde mutlaka masura yapılarak toprak 35 cmyükseltilmeli ve bitkiler 120-150 cm genişliğindeki masuralara dikilmelidir.

Dikim: Bölgedeki kış soğukları ile muhtemelen don olaylarına bağlı olarak dikim ilkbahar veya sonbaharda yapılabilir. Fidanlar fidanlıktaki veya saksıdaki derinlikleri kadar derine dikilmelidir. Derin dikim yapılmamalıdır. Dikim sonrası sıra boyunca 60-120 cm genişliğinde ve 15-20 cm kalınlığında malçlama yapılmalıdır. Bitkiler büyümeye başlayınca ve büyüme periyodunca azotlu gübreleme yapılır. Gübre olarak amonyumsülfat kullanılabilir ve ihtiyaç duyulan gübre miktarı bölünerek verilmelidir.

Aralık- Mesafeler: Likapa yetiştiriciliği yapılan ülkelerde dikim mesafesi sıra üzerinde 120 cm, sıralar arasında ise 300 cm olup bu aralık ve mesafeler 152 ile 365 cm’ye kadar çıkarılabilmektedir. Likapa yetiştiriciliğinde likapa sıraları arasındaki mesafe 250 cm’den daha az olmamalıdır. Bu mesafe hasat sırasında işçilerin rahat çalışabilmesi için gereklidir.

Dikim Fidanları
Likapa bahçesi tesis aşamasında 3 farklı fidan tipi tercih edilebilir. Bunlar;

- Bir yaşında köklü çelikler
- Fidanlıklarda üretilmiş 2-3 yaşında açık köklü fidanlar
- Fidanlıkta üretilmiş 2-3 yaşında tüplü fidanlar

Budama :Likapa ocağındaki sürgünlerin yaşları arasında bir denge kurmak için yaşlı ve genç sürgünlerde her yıl belli oranda azaltma (çıkarma) şeklinde yenileme budaması yapılır. Ayrıca, zayıf ve hastalıklı sürgünler budama ile uzaklaştırılır, verimden düşen yaşlı sürgünlerin bir kısmı çıkarılır, gölgelemeden dolayı diğer sürgünlerin gelişimini engelleyen genç sürgünlerde aralama budaması yapılır ve bitkinin taç kısmında yer alan dalların yoğunluğu ayrıntılı budama ile azaltılır. Aynı yaş grubuna giren aynı sayıdaki 15-20 sürgün bırakılarak bitkide sürgün-meyve oranı dengelenmelidir.

Hastalık ve Zaralılar
Mantari Hastalıklar

Likapalardaki mantari hastalık riski diğer birçok üzümsü meyveye göre çok daha azdır.

Mantari hastalıklardan
- Mumlu tane hastalığı (Monilia vaccinii-corymbosi)
- Pomopsis kanser ve dal yanıklığı (Phomopsis vaccinii)
- Fitofitora kök çürüklüğü (Phtophtora cinnamoni)
- Meyve çürüklüğü
Antraknoz (Colletotrichum gloesporioides)
Alternaria (Alternaria alternata)
Virüs hastalıkları

Likapalarda sıkıntı yaratan virüs hastalıkları bulunmaktadır. Bunlar,
- Likapa Scorch virüsü
- Kısa bağcık virüsü
- Likapa yaprak benek virüsü
- Nekrotik halkalı benek virüsü
- Kırmızı halkalı benek virüsü
Zararlılar

Doğrudan meyve ile beslenerek ürün kaybına sebep olan zaralılar
- Kranberi meyve kurdu
- Likapa kurtçuğu
- Kiraz kurdu
- Erikli hortumlu böceği

Virüs veya mikoplazma benzeri organizmalara vektör görevi yaparak veya yapraklarla beslenerek bitkiye zarar verip indirekt olarak meyve miktarını azaltan zararlılar
- Sivri burunlu yaprak delenler
- Kabuklu bitler
- Likapa tomurcuk delen
- Likapa gövde delen


Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 12:42 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:42   #34 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

MEYAN KÖKÜ

Latince ismi : Glycyrrhize glabra


Yöresel adları : Biyam, Boyam, Piyam, Tatlıkök

Drog adı :Liquirrhitae radix / kök

Toplama/kurutma :Sonbahar sonuna doğru kökler sökülür, yıkanarak iyice temizlenir, genellikle kabuğu soyulur ve güneşte kurutulur. Daha sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır.

Bileşim: Glycyrrhizin(şekerden 50 kere daha tatlı), steroller ve çok sayıda flavon(Liquiritin, liquiritigenin vs).


Etkileri: Balgam söktürücü, mukoza koruyucu, antiseptik, böbreküstü bezlerini etkileyici, kramp çözücü, müshil.

Kullanım alanları: Meyan kökü, iç salgı sistemini (endokrin sistem) etkileyebilen bitkiler sınıfına dahildir. Bitkinin içerdiği glikozitler, yapılarına göre, bedenin doğal steroit hormonlarına benzerlik gösterirler. İç salgı sistemi bölümünde bu maddenin işlevlerine değinmiştik. Meyan kökünün böbreküstü bezi problemlerine, örneğin Addison hastalığına(bir böbreküstü bezi yetmezliği) karşı görülen olumlu etkisi, onun bu konudaki etkinliğinin belirgin bir kanıtı olarak kabul edilir.

Meyan kökü ayrıca, tüm öksürüklere ve bronşiyal hastalıklara karşı da başarıyla kullanılabilir. Tıp tarafından mide ülseri tedavisinde kullanıldığı gibi, geleneksel tıpta da meyan kökü, mide mukoza iltihabına ve mide ülserine ve kabızlığa karşı kullanılır. Ayrıca, kramp çözücü etkisi de unutulmamalıdır.

Kullanım biçimleri: Bir çay kaşığı ince kıyılmış meyan kökü, bir bardak soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika hafif ısıda kaynatılır ve süzülür. Yemeklerden sonra 1 bardak olmak üzere, günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay içilir.

Uyarı: Önerilen dozajlara uymak kaydıyla, tedavi kürleri 4-5 haftayı aşmamalıdır. Aksi halde, eklemlerde ve yüzde ödemler oluşabilir; dışkılanan sodyum miktarı azalır ve potasyum miktarı artar. Uygulanan tedavi süresince, örneğin muz ve kuru kayısı gibi potasyum açısından zengin olan besinlerin tüketilmesi doğru olur.

SARS Hastalığına Karşı "Meyan Kökü"
Dünya geçtiğimiz yıl içinde SARS'la tanıştı. Bilim adamları bu hastalığı yenecek antikorlar geliştirmeye çalışırlarken, geçtiğimiz günlerde SARS'ın çözümünün doğada bulunduğu açıklandı. Alman virologlar, meyan kökünden elde edilen bir maddenin, SARS'a karşı kullanılan ribavirin maddesinden çok daha etkili olduğunu kaydettiler.

The Lancet dergisinde yayımlanan habere göre, Frankfurt Üniversitesi'nin kliniğinde görevli virologlar, meyan kökünden elde edilen ve HIV-1 (AIDS virüsü) ve Hepatit C virüsüne karşı başarıyla kullanılan glisirizin maddesinin, laboratuvar ortamında SARS virüsünün çoğalmasını engellediğini açıkladılar. Meyan kökünün özünün etkinliği SARS koronavirüsü tarafından enfeksiyona uğramış maymun hücreleri üzerinde de test edildi.

Prof. Prakash Chandra, kullanılan ribavirin maddesinin toksik etkisine dikkat çekerek, glisirizin maddesinin yüksek konsantrasyona rağmen yan etkisinin çok az olduğunu, uzun dönem araştırmalarının yapıldığını, bu maddenin ucuz olduğunu ve zehirli olmadığını belirtti. Meyan kökündeki bu madde, yüksek dozda kullanıldığında SARS virüsünün üremesini tamamen durduruyor. Bu bitki, virüsün, enfeksiyona yol açan hücrelere bağlanmasını zorlaştırarak üremesini engelliyor.


Meyan Kökü Hakkında
Tarihte Yunanlılar, Mısırlılar, Çinliler ve Hintliler gibi birçok toplum tarafından da kullanılmış olan meyan kökü, Güney ve Orta Avrupa'da vahşi doğada yetişiyor; Rusya, İspanya, İran ve Hindistan'da ise özel olarak yetiştiriliyor. Meyan kökü geleneksel Çin doktorluğunda sıkça kullanılan bir bitki. Çinliler diğer bitkilerle karıştırarak meyan kökünün canlılık vermesini sağlıyorlar.

Haziran-Temmuz ayları arasında sarı-mavi veya kahverengi çiçekler açan, 0,4-2 m yüksekliğinde, çalımsı bitkilere "meyan" denir. Yaprakları parçalıdır, yaprakçıklar 4-7 çiftlidir. Çiçekleri başak şeklindedir. Taç ve çanak yaprakları iki dudaklıdır, üst dudak iki kısa dişli, alttaki üçü uzun dişlidir. Meyan bitkisinin 6 türü Türkiye'de yetişmektedir. Daha çok Güney, Orta ve Doğu Anadolu'da yaygınlık göstermektedir. Bir kısmının kökleri tatlı, bir kısmının ise acıdır.

Bitkinin kökleri, meyan kökü olarak tanınmakta ve kullanılmaktadır. Köklerinin kabuğu soyulduktan sonra veya soyulmadan önce güneşte kurutularak piyasaya sürülür. Bileşiminde nişasta, şekerler, zamk, rezin, glisirrizin vardır. Glisirrizin şekerden daha tatlı bir bileşiktir. Köklerdeki miktarı, bölgeden bölgeye değişir ve köklerin de etkili maddesidir.


Meyan Kökü: Bir ecza deposu
Meyan kökü dünyada biyolojik olarak en aktif olan bitkilerden biridir. Örneğin Meyan kökü bir magnezyum ve silisyum kaynağıdır.

Meyan kökü, mideyle ilgili sağlık problemlerinde son derece etkilidir. İçerdiği glisirutenik asid (GLA), deglisirine meyan kökü (DGL) ve karbenoksolen sodyum (CS) maddeleri, bilinen en etkili anti-ülser ilaçlarındandır.

Meyan kökü ayrıca cilt problemlerine de iyi gelir. Meyan kökü tüketimi ciltte oluşan aknelerin tedavisinde etkilidir.

Meyan kökü, ateş düşürücü özelliğinin yanı sıra, karaciğerin toksik maddeleri süzmesinde de yardımcıdır. Hepatit, siroz gibi karaciğer hastalıklarının tedavisinde meyan kökünde bulunan GLA'nın detoksifian etkisi kanıtlanmıştır. Bitkinin göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici özellikleri de vardır. Mide hastalıklarında, özellikle gastritte de son derece yararlıdır.

Meyan kökü eczacılıkta toz halinde, hapların hazırlanmasında şekil vermede kullanılır. Ayrıca taze veya kuru köklerinin kaynar su ile karıştırılması ve sonra alçak basınçta yoğunlaştırılması suretiyle meyan balı elde edilir. Meyan balındaki glisirrizin miktarı daha fazladır. Meyan kökü, piyasada toz veya kalıplar halinde bulunur. Parlak siyah renkli, tatlı lezzetlidir. Suda kolaylıkla erir. Meyan kökünün su ile birleştirilmesi sonucunda elde edilen karışıma ise meyan şerbeti denir. Koyu esmer renkli ve tatlı lezzetli, göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici ve serinletici özellikte olan bu şerbet daha çok Güneydoğu Anadolu bölgesinde elde edilir ve kullanılır.


Şifalı Bitkiler Allah'ın birer rahmetidir
Şimdi biraz düşünelim. Meyan kökü en başta sadece küçücük, tahta görünümünde bir tohumdur. Ancak bu tohum kök saldığında ve filizlendiğinde sahip olduğu özelliklerle birçok hastalığa şifa olabilecek maddeler içermektedir. Verimsiz topraklarda bile yetişen bu bitkinin, birçok hastalığın yanı sıra bir gün dünyayı pençesine alan SARS adlı bir hastalığa da çare olabildiği anlaşılmıştır.

Bilim adamları en gelişmiş teknolojik aletlerle laboratuvarlarda bu hastalıklara çare ararken, küçücük bir tohum bütün bunları tek başına başarabilmektedir. Böyle bir şeyi tohumun kendi kendine başarmış olması mümkün müdür? Ya da tesadüfler, bu küçücük tahta parçasının içinde, bu kadar detaylı ve karmaşık bilginin bir araya gelmesini sağlamış, bu sayede bitkiye şifa verici özelliklerini kazandırmış olabilir mi? Elbette hayır. Bu bitkinin tohumuna sahip olduğu bütün bu özellikleri yerleştiren Yüce Allah'tır. Rabbimiz bizlere hem hastalıkları hem de onlara şifa olan bu bitkileri yaratarak üstün ilmini ve sonsuz rahmetini göstermektedir.

Yeryüzündeki tüm bitkiler, insanlar ve bütün canlılar için özel olarak tasarlanmışlardır. Bu da bize Allah'ın yaratmadaki gücünü ve eşsiz sanatını gösterir. Allah Kuran'da şöyle buyurur:

"Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır." (Nahl Suresi, 13)

Meyankökü / Süssholz / Réglisse / Licorice / Piyan / Boyan / Glycyrrhiza / Licorice

Meyan kökü ne yazık ki ülkemizde çok yetişmesine rağmen sağlıklı hayat için önemi ve yeri tam olarak bilinmediği için veya önemsenmediğinden önemli bir bölümü ihraç edilmektedir. İhraç edilmesi güzel bir şey olup bizi mutlu etmesi gerekirken bizim bundan hayıflanmamız hoş değildir biliyorum. Ancak bizim rahatsızlığımızın sebebi, neredeyse tek başına bir sağlık memuru gibi olan meyan kökünün bizim insanımız tarafından yeterince bilinmemesi ve sağlıklı bir hayat için kullanılmaması.

Meyan , haziran-temmuz ayları arasında sarı-mavi veya kahverengi çiçekler açan, 0,4-2 m yüksekliğinde, çok yıllık çalımsı bir bitkidir. Yaprakları parçalı, yaprakçıklar 4-7 çiftlidir. Çiçekler başak şeklinde durumlar yapar. Taç ve çanak yaprakları iki dudaklı ve üst dudak iki kısa dişli, alttaki üçü uzun dişlidir. Meyveleri düz ve salgı tüylüdür. Meyan bitkisinin 6 türü Türkiye’de yetişmektedir. Daha çok Güney, Orta ve Doğu Anadolu’da yaygınlık gösterir. Bir kısmının kökleri tatlı, bir kısmının ise acıdır.

Meyan kökünün içerisinde % 10 kadar doğal bitkisel şekerin yanında balgam ve idrar söktüren benzoatlı madde ve ayrıca kortizona benzeyen maddeler ile nişasta da bulunmaktadır.

Tatlı meyan (Glycyrrhiza glabra): Anadolu’da iki çeşidi bulunur. Bu türün çiçekleri mor ve tüysü yapraklıdır. Meyvelerinin üzeri çıplaktır veya tüylüdür. Bazı yerlerde piyan olarak da bilinir. Bitkinin kökleri, meyan kökü olarak tanınmakta ve kullanılmaktadır. Köklerinin kabuğu soyulduktan sonra veya soyulmadan güneşte kurutularak piyasaya sürülür. Bileşiminde nişasta, sekerler, zamk, rezin, glisirrizin vardır. Glisirrizin şekerden daha tatlı bir bileşiktir. Köklerdeki miktarı, bölgeden bölgeye değişir ve köklerin de etkili maddesidir. Kökler, göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü, idrar çoğaltıcı ve tat düzenleyici özelliğe sahiptir. Eczâcılıkta toz hâlinde, hapların hazırlanmasında şekil vermede kullanılır. Sigara ve plastik sanâyiinde de kullanılan ilkel maddedir. Kola türü içeceklerin terkibine de girer. Ayrıca taze veya kuru kökleri kaynar su ile işlem gördükten sonra alçak basınçta yoğunlaştırılarak meyan balı elde edilir. Toz veya kalıplar hâlinde satılır. Parlak siyah renkli, tatlı lezzetlidir. Suda kolaylıkla erir. Meyan balındaki glisirrizin miktarı daha fazladır. Meyan balının göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici, yara iyi edici özellikleri vardır. Mide hastalıklarında özellikle de gastritte faydalıdır. Meyan köküsuda eritilerek meyan şerbeti elde edilir. Daha çok Güneydoğu Anadolu bölgesinde bilinir ve kullanılır. Meyan şerbeti koyu esmer renkli ve tatlı lezzetlidir. Göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü, öksürük kesici ve serinletici özelliktedir.

Her türlü öksürükte
Her türlü öksürükte meyan kökü çok etkilidir. 50 gram kadar meyan kökünü 1 litre suya atıp 10 dakika kadar kaynatın. Bu çayı akşamdan yapın ve bir gece bekletin. Gün boyunca aç veya tok karnına iki üç bardak içebilirsiniz.

Ayrıca meyan kökü çayı
Bu çayla yapılan gargara ağız içi yaralarını iyileştirir.

Nezleyi tedavi edici özelliği vardır.

Balgam söktürür.
Güzel bir sese sahip olunmasını sağlar. (özellikle mesleğinde sesini kullananlar bu çayı sabahları içmelidirler )

Mide ve on iki parmak ülserinde ve gastritte faydalıdır. (Bu durumda yemeklerden sonra içine bir parça tarçın katılmış meyan kökü çayı içilmelidir.)

Meyan kökü tozu
Yemekten sonra alınacak bir çay kaşığı meyan kökü tozu bağırsakları rahatlatır.

Yine aynı miktar meyan kökü tozu idrar söktürücü vazifesi görür.

Meyan kökü balı (Meyan kökü ekstresi)
Meyan kökü bitkisinden elde edilen bu bal suda kolayca çözülür ve özellikleri meyan kökü ile aynıdır.Koyu pekmez kıvamındadır.Meyanın kullanılması gereken en önemli şekli olan özüdür.İlaç halını almış durumudur Bir s ubardağı suya bir çay kaşığı ekstre karıştırılarak içilir.

İŞTE MEYAN KÖKÜNÜN FAYDALARI
1-Bağışıklık sistemini sürekli güçlü tuttuğu için tüm hastalıklara karşı etkin koruma sağlamaktadır. Bu durum tıbben kanıtlanmıştır.Yılda iki aylık bir meyan kürü sizi gripten kanser türlerine kadar korumaya büyük ölçüde yardımcı olur.Hem organik, hem zararsız bir doğal ilaçtır.

2-Bağışıklık sisteminin bozulmasından doğan tüm hastalıkların tedavisinde (Behçet, sedef, vitiligo, lupus türleri,pernisiöz anemi, hashimoto vs.gibi) sorunlarda diğer tıbbi ve bitkisel tedavilerle birlikte uygulanmaktadır. Bağışıklık sisteminin depresyon nedenli olduğu bilimsel olarak açıklandığı için, meyan kökünün depresif Sinirsel) hastalıklara karşı da iyi bir ilaç olarak kullanılabileceği görülmüştür.

3-Mikro dolaşımı temizleyip hızlandırıcı etkileri tespit edildiği için, başta beyinsel sorunlar olmak üzere tüm damar tıkanıklıklarında olağan üstü tedavi edici etkileri görülmektedir.

4-En bilinen tedavileri akciğer ve karaciğer hastalıkları üzerinedir. Bileşimindeki etken maddeler, bu iki organı 2 ayda temizlemekte ve hayat kurtarmaktadır.Akciğer ve karaciğerin diğer sorunları yanında bu iki organdaki kanserlerin tedavisinde en güçlü ilaçlardan daha etkili olduğu görülmüştür.Meyan’ın pektoral (göğüse ait) ve yumuşatıcı,acı dindirici etkileri vardır. İyi bilinen ve yaygın olarak kullanılan bu ilaç, genellikle öksürükler ve göğüs hastalıkları için tüketilmekle beraber özellikle de en çok bronşitler için kullanılır. Yaygın olarak öksürük ve ağrı kesici olarak kullanılan meyan kökünün karışımındaki neredeyse tüm maddelerin her biri bir ilaçtır.

5-Addison hastalığının tedavi edici ilacı olarak kabul edilmiştir. Addison,adrenal bezlerdeki bir fonksiyon bozukluğuna bağlı ciddi bir hastalıktır. Halen meyan dışında kalıcı bir tedavisi ve ilacı yoktur. Addison (*3 :birincil adrenal yetersizlik. En sık suçlanan neden otoimmünitedir. Adrenal bezin her üç tabakası da etkilenmiştir. Halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık, hipotansiyon, hiponatremi, hiperpotasemi en sık bulgulardır. Kronik olduğunda hiperpigmentasyon görülür. Ömür boyu sürecek kortikosteroit ile yerine koyma tedavisi, belirtileri kontrol altına alır. Genellikle glukokortikoit “ kortizon veya hidrokortizon” ve mineralokortikoit “fludrokortizon” kombinasyonu verilir ve ayrıca Addison hastalığı; böbreküstü bezlerden aldesteron ve kortizol üretiminde azalma sonucu oluşan zafiyet, hipotansiyon, anemi, hipoglisemi ve elektrolit bozukluklarıyla karakterize, seyrek görülen hormonal bir hastalıktır) hastalığının belirtilerinden kurtarmaya yardımcı olduğu bulunmuştur. Kortizol yetersizliği, steroit hormonu ve arasındaki diğer etkenler Addison hastalığına neden olur.

6-Meyan, idrar tutulmasını ve tansiyonu düzenler. Eski herbalistler meyanın bu hastalığı tedavi ettiğini bilirlerdi. 1960 lara kadar hipertansiyon araştırmacıları olan Christopher R. Edwards ve Paul M. Stewart meyanı bilmiyorlardı. Sonra Genel Batı Hastanesi, Edinburgh, İskoçya ve diğerleri meyanın, sorunları çözen bir lütuf, bir nimet olduğunu düşünmeye başladılar.

7- Kanser ve lösemi tedavilerinde bitkisel destek olarak kullanılır. Diğer yüzlerce faydaları yanında aynı zamanda iyi bir anti-oksidant, yani kanser önleyici olduğu da bilinir.Kanserden korunmak için yılda iki ay, günde bir tatlı kaşığı meyan ekstresi kullanılmalıdır.

8- Meyan şekerlidir ve içeriğindeki glisurutenik asit, şekerden elli kat daha şekerdir. Beyin zarından(korteks) salgılanan hormonları uyarır, faaliyete geçirir ve bezeleri iyileştirmeye yardımcı olur.Aynı zamanda hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda
östrojen hormonunu faaliyete geçirdiği ve “hap” şeklinde kullanımında adet dönemiyle ilgili dengeleri sağlayabildiği görüldü. Meyan kökü, dalak ve ciğerler için de mükemmeldir. Öksürükler,boğaz ağrısı,astım,mide ve on iki parmak bağırsağına ait ülserler,hepatitler,
duyu bozuklukları(türlü ruh karışıklıkları;çırpınma, kasılmalar ve inlemeler ile kendini gösteren sinir bozuklukları) ve yiyecekten zehirlenmeler için kullanılmaktadır.
Aynı zamanda iyi bir anti-oksidant,yani kanser önleyici olduğu da bilinir.

9-Tıbbi Etkisi ve Kullanımı : Meyan’ın pektoral(göğse ait) ve yumuşatıcı,acı dindirici etkileri vardır. İyi bilinen ve yaygın olarak kullanılan bu ilaç, genellikle öksürükler ve göğüs hastalıkları için tüketilmekle beraber özellikle de en çok bronşitler için kullanılır. Yaygın olarak öksürük ve ağrı kesici olarak kullanılan meyan kökünün karışımındaki neredeyse tüm maddelerin her biri bir ilaçtır. Anodyne(Ağrı Kesici), Antioksidant, Antipasmodic, Anti-inflamatuar, mukoza koruyucu, Depurative, idrar söktürücü, Yumuşatıcı
ve Acıyı Dindirici, Estrogenic,balgam söktürücü, Pectoral(pektoral) dir.

10-Hipoglisemi,bronşitler,kolitler(kalın bağırsak iltihabı),gastritler, stres,soğuk algınlığı (nezle),mide bulantısı, ve iltihaplanmalar için çok yararlıdır.Kolonların temizlenmesini
sağlar, ileri derecede olan beze rahatsızlıklarını, kas zayıflıkları ya da iskelete ait
spazmları tedavi eder.Bronşitler ve ciğerlerde oluşan balgamı akışkan hale getirerek söktürmeyi sağlar. Meyan’ın içeriğindeki östrojen benzeri hormon, sesi değiştirir. Araştırmalarda kan hücrelerinin salgıladığı protein üretiminin meyan kökü aracılığıyla
teşvik edildiği görülmüştür.

11-Meyan kökünün içerdiği glisirizin,sıkroz şekerinden 50 kere daha şekerlidir,örneğin hidrokortizon hormonlarının ürettikleri gibidir. Buradan da anlaşıldığı üzere, rahatsızlıkları giderici etkisinin yanı sıra, aynı zamanda steroid tedavisinin ardından beyin zarı ile ilgili uyarılarda da büyük rol oynar. Meyan kökü, gastrit ve ülseri iyileştirebildiği gibi aynı zamanda etkili bir kuvvetlendiricidir. Etkileri : Yatıştırıcı, anti-artrit(mafsal yani eklem iltihabını giderir),korteks(beyin zarı) için kuvvet verici bir ilaçtır, kolestrolü düşürür, müköz zarlarındaki gastriti hafifletir,yatıştırır;balgam söktürücüdür, alerjik durumlara karşı ferahlık sağlayabilir.

12-Endokrin sistemi üzerindeki belirgin etkisiyle de meyan kökü, bir grup bitkilerden bir tanesidir. Meyan Kökü, Addision hastalığında olduğu gibi, bezelerle ilgili problemleri de tedavi eden faydalı bir bitkidir. Meyan kökünün Cattarh hastalığı gibi bronşlarla ilgili problemler,bronşitler ve genelde öksürükler olmak üzere geniş bir kullanım alanı vardır. Geleneksel Çin tıbbında da büyük bir yeri olan meyan, bitkisel bir şifa aracı olarak bilinir.

13-Genellikle, bilhassa ısıtıldığında dalak yetersizliği durumlarında kullanılır.Aynı zamanda Qi yetersizliği veya kansızlıkla düzensizleşen kesik kesik olan nabız atışı yada çarpıntılar için kullanılır. Ciğerleri nemlendirir ve öksürük keser; hırıltı ve öksürükler için kullanılır. Meyanın nötr bir tabiatı olduğu gibi, ciğerlerdeki sıcaklık yada soğukluk için de kullanılabilir. Ham meyan; çıbanlar, ağrılar yada boğaz ağrısından meydana gelen ateşli zehirlenmeler için kullanılır. Spazmları yatıştırır : karın ve bacaklardaki ağrılı spazmlar için kullanılır. Aynı zamanda lokal ve dahili olarak türlü zehirli maddelere karşın bir panzehir olarak kullanılır.

14-Doğu ve Batı kültürlerinde birkaç bin yıla dayalıdır.
Esasen balgam söktürücü,mukoza koruyucu ve hafif laksatif olarak kullanılırdı. Geleneksel olarak kullanımında; hazmı kolaylaştırıcı, astım,yutak iltihabı(farenjit), sıtma(malarya),karın ağrısı,uykusuzluk ve enfeksiyonlar yer alır.
Meyan kökünün, birçok farmakolojikal (ilaç bilimsel) etkileri olduğu bilinir. İçerdiği östrojenik, endokrine benzer; göğüs rahatsızlığı gidericidir (kortizol gibi) ; anti alerjik; bakteri giderici, virüs giderici,antiTrichomonas; antihepatotoxic; çırpınmaları gidercici; fitoterapik; kansere karşı; balgam söktürücü ve antitussive etkilerini sergiler. İlaç biliminin çok odağında olan glisirizin ve glisurutenik asit, flavonoidler gibi meyanın birleşiminde bulunan diğer maddeler de farmolojide önemli etkiler sağlar.

15-Meyan kökü, genç ve yaşlı,hem kadın hem erkek,sağlıklı yada hasta olmak üzere herkes için tavsiye edilebilir.Yazarların görüşlerine göre meyan, dünyanın en muhteşem toniğidir. Bu nedenle, iskelet sisteminin korunmasında önemli bir tonik olduğunu tavsiye ettim.Meyan Kökü’nün göğüs hastalıklarını, vücudun içi ve dışı olmak üzere tüm bölgelerini iyileştirici etkisi insanı hayrete düşürüyor. Meyan Kökü yalnızca deriye değil, müköz zarlarındaki rahatsızlıklara da iyi gelir ve bağırsak sistemini düzenlemeye yardımcı olur.

16-Bu bitki, patojen mikrobunun çeşitlerinden hiçbirinin yaklaşmasına izin vermeyecek kadar vücudu güçlendirme yetisine sahiptir.Bu nedenle meyan kökü,iskelet sistemi için bir tonik olarak kullanılmalıdır.
Genel bir spektrumda bakıldığında görülüyor ki, koruyucu tonik olması, sağlığı koruması ve yara iyileştirici olması gibi özellikleriyle meyan kökünden daha iyi bir şifalı bitki yoktur. Beyin damarlarını açarak ve tıkanıklıkları temizleyerek tüm beyinsel hastalıkların tedavisinde bile başarı ile kullanılabilmektedir.

17- Ciltte mikro dolaşımı hızlandırarak cildin hücrelerinin yenilenmesini sağlar.Cildi güzelleştirir ve zayıf saçları gürleştirir.

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 12:44 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:43   #35 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

NANE

Latince ismi : Mentha piperita


Bilimsel sınıflandırma
Alem: Plantae
Şube: Magnoliophyta
Sınıf: Magnoliopsida
Takım: Lamiales
Familya: Lamiaceae
Cins: Mentha
Tür: M. × piperita

Nane (Mentha x piperita) tıbbi faydaları en fazla olan bitkilerden biridir. Dünyanın her yerinde birçok çeşidi yetişebilir. Yaprakları ve çiçekli uç kısmı kullanılır.

%1-3 oranında mentol, menton, flavonoidler, fenoller, triperten ve tanen içeren uçucu yağ taşır.

Sindirim sistemi
Nane sindirim sistemi için iyi bir bitkidir. Safra ve mide sekresyonunu uyarır, hazımsızlık ve gaz şikayetlerini hafifletir. Mide bulantısını önler. Antispazmodik özelliği sayesinde mide ağrıları ve gazdan doğan barsak kramplarında etkilidir. Kabızlık ve ishal şikayetlerinde de bu etkisini gösterir. İyi bir sindirim için yemeklerden sonra bir fincan nane çayı alınması önerilir.


Enfeksiyonlar
İçerdiği esansiyel yağlar antiseptik ve mantarları öldürücü özellik taşırlar. Bu özelliği gastroenteritlerde etkili olmasının bir başka sebebidir. Birkaç damlası ile bronşitli hastalarda göğüse, farenjitli hastalarda boğaza ve sinüzitli hastalarda sinüslerin üstüne yapılacak masaj etkili olur. (Bu masaj geceleri yapılırsa uyumayı engelleyebileceğinden sabahları yapılması tavsiye edilir.) Uyarıcı özelliği vardır.


Ağrı Kesici
Deriye uygulanmasıyla ağrı kesici özelliği vardır. Baş ağrılarında suyla karıştırılmış nane yağının 10 dakikalık uygulaması yeterlidir. Burkulmalarda da nane yağı ile masaj faydalı olur

Labiatae familyasında dahil olan nane, diğer uçucu yağ içeren bitkiler gibi kuvvetli kokuludur ve eskiden beri tanınan bitkidir. Nane Avrupa ve Asya kıtasında yayılma gösterirken 19. yy başlarında Alman göçmenler tarafından Amerika'ya götürülmüş ve orada geniş yayılma alanı bulmuştur.


Nane çok polmmorf bir bitkidir ve bunun 15-30 kadar Subgenustur. Ayrıca nane vegetatif üretme olanağına sahip olduğundan, her subgenu'ta çok sayıda tipler bulunmaktadır. Nane cinsi çok aromatiktir. Ancak uçucu yağın bileşimi aynı değildir. Mentha pulegium'un dahil olduğu subgenus pulegium'un uçucu yağında esas maddesi ise Menthol ve Menthon'dur.
Bu iki subgenus sitolojik olarak da birbirlerinden temel kromozom sayıları bakımından farklılıklar gösterirler.
İki subgenus arasında melezleme oldukça güç olmasına karşın kendi grupları içinde bir çok melezler vardır.
Nane cinsinin sistematiği form zenginliğinden dolayı henüz tamamlanmış değildir. Kültürü yapılanların yanında kültüre alınmamış çok sayıda türleri vardır.


Mentha piperita L.
Türkçe : NANE, İNGİLİZ NANESİ
İngilizce : Peppermint
Almanca : Pfeffeminze
Fransızca : Mentha poisree


Tanımı
Kökeni ve Yayılışı : Melez olan ve vegetatif olarak üretilen İngiliz nanesi özellikle İngiltere ve Kuzey Amerika'da üretilmekte, ancak daha sonraki yıllar bütün Avrupa'ya yayılmıştır.


Botanik Özellikleri : Sathi köklü olan M.piperita çok yıllıktır. Toprak üstü ve toprak altında çok sayıda uzun sürgünleri yayılır. Gövde dik, yarı dik veya yatık olabilir. Normal şartlarda 40-70 cm, çok iyi şartlarda 100 cm'ye yükselebilir. 4 köşeli yarı dallar çıplak veya çok ince tüylerle kaplıdır. Ana yapraklar 0.5-1.5 cm uzunluğunda saplara sahiptir. Yapraklar uzunumsu yumurta şeklinden uzun lanzet şekline kadar değişebilir. Genellikle uzunluk 2-7 cm, genişlik 1-3 cm'dir. Yaprak kenarları hafif dişlidir. Yapraklar çıplak veya hafifi tüyüdür. Özellikle alt kısımlarda ve damar kenarlarında tüyler bulunmaktadır.


Leylak renginde, küçük iki parçalı çiçekler başak görünüşünde ve kümeler halinde toplanmıştır. Çiçeklerin çanak yaprakları çan şeklinde ve çok hafif dişlidir. Belirli şekilde oyukludur ve çok sayıda yağ drüzelerini ihtiva eder. Meyve 4 tohumlu cevizciktir. Açık renkli bağlantı noktası ile mentha cinsi buna yakın cinslerden kolaylıkla ayırt edilebilir.


Kültürü
İklim ve Toprak İstekleri : Nane subtropik ve ılıman iklimlerde ve hemen hemen bir çok toprak tiplerinde yetişir. Ancak nanenin menşei düşünüldüğünde özellikle nemli bölgelere daha iyi adapte olacağı sonucuna varılır. Fakat nane uzun süren güz kuraklıklarına dayanabildiği gibi soğuklara karşı mukavemeti de fazla olduğundan soğuk bölgelerde de yetişebilir. Toprak istekleri yönünden çok seçici olmamakla beraber nemli ve humusça zengin yerleri tercih eder. Ayrıca menthol teşekkülü bakımından hafif topraklar daha uygundur. PH bakımından en uygun değerinin 5-7 olduğu zamandır.


Yetiştirme Tekniği : Nane bir melez olduğundan generatif organlarla yetiştirilmesi genel olarak yapılmaz, hatta bir çok ülkede üretiminin sadece vegetatif üreyen organları ile yapılması zorunluluğu konmuştur. Bu nedenle yetiştirme vegetatif organlarla yapılır. Bu üretim sisteminde iki yöntem uygulanmaktadır.


1. Koltuk altı sürgünleri 2. Stolonlarla
Koltuk altı sürgünleri ile yapılan yetiştirmede sürgünler belirli aralıklarla yapılır. Burada toprak üstünde kalan kısmında 1-2 yaprağın bulunması gereklidir. Bu yetiştirme şeklinde özellikle su durumuna özen gösterilmelidir. Yetiştirme sera şartlarında yapıldığında kontrol daha kolay olur. Tarla şartlarında toprağın kurumamasına özen gösterilmelidir. Tarla şartlarında koltuk sürgünleri sır a üzeri 20 cm mesafede dikilmelidir. İkinci metod uygulanacak ise bu durumda stolonlar söküldükten sonra 8-10 cm uzunlukta kesilir. Ancak her stolonda en az bir gözün bulunmasına özen gösterilir. kesilen stolonlar açılan çukurlara uçları birbirine değecek şekilde yerleştirildikten sonra toprakla temas etmesine çalışılır ve üstü kapatılır, açılan çizgilerin derinliği 5-8 cm arasında olmalıdır. Dikimde toprakta yeterince rutubetin olması arzulanan husustur. Sonradan sulama toprak yüzeyinde kaymak bağlamaya neden olduğundan pek arzu edilmez.
Nanede sıra arası mesafesi bölgeye, su ve besin durumuna göre 40-60 cm arasında değişmektedir.


Dikim Zamanı : Dikim İlkbahar ve Sonbahar mevsiminde yapılabilir. Özellikle ilkbahar dikiminde geç kalınmaması gerekir. Koşullarımızda Sonbaharda yapılması daha uygundur. Bu takdirde ilkbaharda erken gelişme olanağı sağlanacağı gibi, kış aylarında da uygun koşullardan yararlanılmış olunur.

Bakım ve Gübreleme : Nanede bakım özellikle önemlidir. Zira yabancı otlar kaliteye önemli ölçüde etkili olurken, bunlarla mücadele de çok güçtür. Mekanik yöntemler dışında herbicidilerin etkileri uçucu yağ ve kaliteye etkisi geniş olarak araştırılmadığından ve genel olarak çiçeklenme başında biçim yapıldığından herbicidlerin etkilerinin tam olarak gitmiş olduğu her zaman söylenemez. Bugün ancak herbicidlerden prometryni'in kullanılabileceği belirtilmektedir. Herbicidlerle mücadele dışında toprağı gevşetmek ve yabancı otları öldürmek için mekanik yoldan savaş yapılmaktadır.

Nanede sulama özellikle subtropik iklimlerde önemli bir sorundur. Koşullarımızda sulama zorunluluğu vardır.

Kültürel önlemlerden gübreleme verime etkili olan önemli bir faktördür. Verimi özellikle azotlu gübre arttırır. Fosfor ve potasın fazla etkisi yoktur. Nanede verim aynında özellikle uçucu yağ oranı da çok önemlidir. Uçucu yağ oranına gübrelemenin etkileri çok çeşitli bulunmuştur. Özellikle azotlu gübrenin gübrelemenin uçucu yağ oranını arttırdığı, potaslı gübrelerin ise azalttığı sonucuna varılmıştır.


Biçim Zamanı : Nane'de biçim zamanının saptanması, verim ile etken madde oranının en uygun devrenin ortaya konulması, uygulamada çok önemlidir. Genel olarak en uygun biçim devresinin çiçeklenme başlangıcı olduğu belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda uçucu yağın genel olarak en yüksek seviyeye çiçeklenme devresinde ulaştığı, ancak vegetasyon ilerledikçe bunun fazla bir düşüş göstermediği, hatta arttığı belirtilmektedir. Genel olarak vegetasyon ilerledikçe Menthon oranı azalırken, Menthol ve Menthylacetat oranı artmaktadır.


Verim : Nane'de evrim bölge ekolojik koşullarına göre değişmektedir. Özellikle yaprak oranı çok önemli olup, bu çeşide ekolojik koşullara ve biçim zamanına göre varyasyon göstermektedir.

Nane çok yıllık bir bitki olduğundan verimine ait veriler de değişiktir. Genel olarak dikim Sonbaharda yapıldığında en yüksek verimin 1.yıl alınacağı bildirilir. Genel olarak 3.yıl verim çok azalmaktadır.


Hastalık ve Zararlıları : Nanede verim ve kaliteye etkili olan hastalıkların en tehlikelisi nane pasıdır. Hemen bütün nane cinsleri bu hastalığa yakalanmaktadır. Pasın bitkide yayılışı alt yapraklardan üst yapraklara doğru olmaktadır. Bu nedenle alt yapraklarda hastalık görüldüğünde hemen biçim yapılmalıdır. Pas hastalığını özellikle yağışlı nemli havalar teşvik etmektedir.

Pas hastalığından başka nanelerde yaprak eke mantarı ve nane küllemesi de köklerde önemli zararlara sebep olmaktadır.

Tüketimi
Kullanılan Bitki Kısmı : Folia menthae piperitae, Herba menthae piperitae.

Etken Maddeleri : Nane yaprağının en önemli maddesi uçucu yağdır. Ancak bunun yanında tanenli, şekerli maddeler de bulunmaktadır. Uçucu yağ oranı yaş yaprakta % 0.2-0.4 arasında değişmektedir.

Nanede uçucu yağ oranı ve özellikle bileşimi bir çok faktörlere bağlıdır. Bu faktörler endogen ve exogen olarak gruplandırılabilir. Burada endogen faktörlerden en önemlisi çeşidin genotipidir. Buna göre içerdiği etken madde oranı farklı olur. ancak exogen faktörler buna büyük ölçüde etkili olurlar. Burada en fazla etkileyebileceğimiz exogen faktör topraktaki besin elementleridir. Özellikle mineral gübrelerin kullanımı ile topraktaki besin durumu ve bitkinin beslenmesi etkilenmektedir.

Nanede koku, tat ve uçucu yağındaki etki hemen 40 kadar mevcut çeşitli bileşiklerden meydana gelmektedir. Bileşimde bulunan ketonların nisbetinin % 25'i geçmemesi lazımdır. Menthofuron genellikle çiçek yağında bulunmakta ve hoş olmayan kokulara sebep olmaktadır. Bu sebepten bunlar istenmeyen maddelerdir. Başta Menthol ve Methylester'ler nanenin karakteristik koku ve tadını verirler. Bu kalite tayininde bunlar en önemli kısımları teşkil ederler. Esas etkili olan menthol nanenin karakteristik serinletme etkisine sebep olur.



Kullanımı : Nane eski devirlerden beri karminatif, midevi olarak kullanılmaktadır. Mide bulantılarını kesici ve koku verici olarak kullanılmaktadır. Ciklet, diş macunu, şeker ve daha bir çok sanayi dallarında çok fazla kullanılmaktadır.


Mentha arvensis L.
Kolayca melezlenebilen bu nanenin pek çok türü vardır. Bu yüzden klasifikasyona tabi tutmak çok zordur.



Ekonomik Önemi : M.arvensis eterik yağındaki yüksek menthol oranı bakımından tanınmıştır. Bu gün dahi bu özelliğinden dolayı tarımı yapılmaktadır.
M.arvensis'in kültür çeşitlerinin fertil olması, bunun diğer çeşitlerle melezlenmesinden sonra seleksiyon ıslahı ile başarı kazanılacağı kanaatini doğurmaktadır.


Mentha Pulegium L. (Yarpuz, Filisgin)

Mentha pulegium Avrupa'da, Akdeniz Bölgesin'de ve yurudmuzda özellikle nemli ve su basan yerlerde rastlanılan büyük yapraklara sahip, alçak buylu bir bitkidir. Bitki ortalama % 1-2 oranında uçucu yağ içerir. Bu uçucu yağın % 80-95'i Pulegon'dur. Bundan başka uçucu yağda Piperiton, Menthol, Menthon vs. bulunur.
Mentha pulegium aczacılıkta oldukça önem taşır. Pulegon toksik bir etkiye sahiptir. Karaciğer ve Gollen hastalıklarında kullanılır. Ayrıca pulegon'dan menthol elde etmede oldukça önemlidir.


Mentha spicata L.

A.B.D.'de geniş miktarda yetiştirilmektedir. Bu bitkiden elde edilen etken madde ciklet sanayiinde kullanılmaktadır.

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 12:50 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:43   #36 (permalink)
Gelmeyeceğim! dediği halde
Neden mi bekliyorum,
Zamanında
“Gitmeyeceğim.” deyip gitmişti çünkü.

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

Alıntı:
KeNJiBaTuSaY Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster


ANASON

Latince ismi : Pimpinella anisum

Yöresel adları: Enison, nanahan



Bitki özellikleri: Küçük beyaz çiçekli, 30-60cm yükseklikte, tüylü, bir yıllık bir kültür bitkisidir. Doğada aramamak gerekir.



Bileşim: Herkesin tanıdığı, hoş, aromatik bir kokusu vardır. Genelde %2-4 oranında değişen uçucu yağdan kaynaklanır bu koku. Anethol, uçucu yağın ana maddesidir. Ayrıca şeker ve albümin de içerir.



Toplama ve hazırlama: Bir kültür bitkisi olan anasonun doğada aranmasına gerek yoktur. Baharatçılardan satın alınabilir.



Kullanım alanları ve biçimleri: Anason öncelikle gaz söktürücü, mideyi güçlendirici ve öksürüğü yatıştırıcı olarak kullanılmalıdır. Sürekli hıçkırıklarda bir bardak anason çayı denenebilir. İştah açıcı, mideyi rahatlatıcı, yatıştırıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı olarak kullanılabilir. Uykusuzluğa karşı da denenebilir. Bebeklere ve küçük çocuklara gaz sıkıntılarında ve öksürüklerde anason çayı içirilmelidir. Tadı ve kokusu hoş olmayan bitki çaylarına veya bitkisel kaynaklı ilaçlara aroma katkısı olarak da kullanılabilir. Anason çayı, yeterli olmayan anne sütünü arttırır.Başlangıçta, mide şişkinliğine ve gazına karşı anasonun yararlarından söz edilmişti. Evet, anason bu alanda oldukça rahatlatıcıdır, ama frenk kimyonu ondan da etkilidir. Öksürük tedavisinde de, anasondan önce rezene gelir. Belki anason etkinlik açısından bu iki bitkinin gerisinde kalabilir, ama onun öne çıkan özelliği de, tadının çok iyi olmasıdır. Bu nedenle, yetişkinler ve çocuklar için mide şişkinliği ve gazına karşı hazırlanacak çaylarda, bu üç bitkinin eşit oranda karıştırılarak kullanılması çok daha yararlı olacaktır.



Anason çayı: Havanda hafifçe ezilmiş 1-2 çay kaşığı dolusu anason, 1 bardak kaynar suyla haşlanır ve demlenmesi için 8-10 dakika beklendikten sonra süzülür. Öksürüğe karşı, günde 2-4 bardak çay, bal ile tatlandırılarak içilir. Mide şişkinliğine karşı yine günde 2-3 bardak çay, tatlandırılmadan içilmelidir. Anasonun havanda hafifçe ezme işlemi, her çay demlenmesinde taze olarak yapılmalıdır.



Yan etkiler: Çok ender olmakla birlikte, solunum yolları veya sindirim organları alerjisi görülebilir. Bu durumda çay kullanımını kesmek gerekir. Başka hiçbir yan etkisi yoktur.



Anason neye iyi geliyor



Anason hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı artırır. Kusmaları ve ishali keser. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Ancak, aybaşı kanamaları ve hamilelik döneminde kullanılmaz. Anne sütünü artırır. Sinirleri yatıştırır. Migren ağrılarını keser. Beyin yorgunluğunu giderir. Uyku verir. Kalbi kuvvetlendirir. Kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Cinsel arzuları kamçılar. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir. Öksürüğü keser. Yaşlılarda meme sarkmasını önler. Fazla miktarda kullanıldığı zaman uyuşukluk verir.



Anason: (Anis / Anis / Anise) Haziran-Ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir biçiminde, içi bos, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalp biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut seklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sari renklidir.Basta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vataninin Anadolu olduğu tahmin edilmektedir.Meyvelerinde nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’i anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalp çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında bas ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebep olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kasığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir.



Türkiye’de yetiştiği yerler: Bütün Anadolu



Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyveleri ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur. Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrar artırır. Migren ağrılarını keser. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir.



Diğer İsimleri: Raziyane, Enison, Nanahan.

Latince Adı: Pimpinella Anisum.

Bitki: Yaz aylarında beyaz renkli çiçekler açan 40-60 cm yüksekliğinde otsu bir bitkidir.

Yetiştiği Yerler: Orta Avrupa, Rusya, Doğu Hindistan ve Akdeniz iklimine sahip ülkelerde mevcuttur. Türkiye'de de başta Ege bölgesi olmak üzere tüm Anadolu'da bilhassa Antalya, Aydın, Burdur, Isparta, İzmir, Muğla ve Manisa da yetiştirilmektedir.
Tarihçe: ..
Kullanılışı: Tamamen olgunlaştıktan sonra temmuz, ağustos aylarında
toplanarak gölgede kurutulan meyveleri ve meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen yağı kullanılır.
Kuru meyveler toz haline getirilir
veya suyla birlikte kaynatılarak suyu
içilir.
Anason meyveleri 2 mm genişlikte
6 mm uzunlukta armut şeklinde yeşil-
gri renkli üzeri tüylü tanelerdir. Kuvvetli
ve özel bir kokusu ve baharlı hafif acı,
yakıcı lezzeti vardır.
Anason ilaç olarak kullanımının dışında içecek olarak ve çöreklere koku
ve lezzet vermesi için de kullanılabilir

İçindeki Maddeler: Nişasta, müsi-
laj, sabit ve uçucu yağ vardır. Uçucu
yağ içinde etkili madde olan anethol ile
az miktarda estragol ve terpenler var-
dır.

Tıbbî Etkiler: Acı ve yakıcı tadı,
kokusu sebebiyle tükürük ve mide ifrazatını çoğaltır, dolayısıyla iştah açar,
hazmı kolaylaştırır, barsak gazlarının
meydana gelmesini önler. Hazımsızlık
ve bağırsak gazları için 1 su bardağı
kaynar suya 1 tatlı kaşığı anason atılarak karıştırılır. Daha sonra bal veya
şeker ile hafif tatlandırılarak içilir.
Anethol müsekkin ve barsak spazmlarını sancıları çözücüdür. Fazlası hafif sarhoşluk ve sonra da ağır uyku verir. Bu özelliği sebebiyle gaz şikayetleri dolayısıyla uyumayan çocuklara hem ağrıyı gidermek hem de uyutmak maksadıyla anason çayı içirilmesi çok bilinen bir uygulamadır. Bebeklere anason çayı hazırlamak için 2 çay kaşığı anason tohumu, 2 çay bardağı suda haşlanır. tatlandırmak için içine biraz bal veya şeker ilave edilebilir. Elde edilen bu sıvıdan bebeklere günde 3 kez 2 çay kaşığı verilir.
Anason çayı süt veren hanımlarda
sütü arttırır, öksürüklerde göğsü yumuşatır. Süt arttırıcı etki için 30 gr.
anason yaprağı 1 litre suda kaynatılır
ve yemeklerden önce 3'er çorba kaşığı
içilir. Anason yağı vazelin ile karıştırılarak vücut bitlerine karşı kullanılabilir.
Müsilaj sebebiyle hafif müshil et-
kilidir. Ayrıca idrar söktürür
Bunun rakısı güzel oluyo lem kenji

JaCk isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:44   #37 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

NAR

Latince ismi : Punica grantum


Bilimsel sınıflandırma
Alem: Plantae
Bölüm: Magnoliopsida
Sınıf: Magnoliopsida
Takım: Myrtales
Familya: Lythraceae
Cins: '''''Punica'''''
Tür: '''''P. granatum'''''


Nar (Punica granatum), Lythraceae familyasından içinde küçük çekirdekler ve meyve gövdesini oluşturan yüzlerce tanecikten oluşmuş, hafif ekşi tadında ılıman iklimlerde yetişen özellikle Anadolu ve İran'da yetiştirilen bir meyve türü.

Türkiye'de Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yetişir.

Haziran-Temmuz aylarında kırmızı renkli çiçekler açan, iki ile beş metre boylarında ağaççıklar. Gövdeleri gayri muntazamdır. Yapraklar karşılıklı, kısa saplı ve kırmızı kenarlıdır. Çiçekler kısmen sapsız, tek tek ve birkaçı bir arada bulunur. Çanak yaprakları kırmızı renkli, dökülmeyen ve etlidir. Meyveleri küre şeklinde ve portakal büyüklüğünde, önceleri yeşil, olgunlukta kırmızımsı renkte, derimsi kabuklu, çok tohumlu ve etlidir. Meyvenin yenen kısmı, tohumlarının etli ve bol usareli olan kabuğudur.



Kullanımı
Bitkinin tohumları meyve olarak yenildiği gibi, gövde-kök ve dal kabukları ile meyve kabuğu da tıbbi olarak kullanılır. Kök ve gövde kabuğu tanen, nişasta ve alkaloitler (pelletierin) taşır. Nar meyvesi kabuğu tanen, triterpenler ve az alkaloitler ihtiva eder.

Nar ağacı kabuğu çok eskiden beri bilhassa barsak şeritlerine (tenyalara) karşı kullanılır. Yalnız zehirlenmelere yol açabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Nar meyvesi kabuğu, ishale karşı (% 15'lik) çay halinde kullanılabilir. Ayrıca yün iplikler, sarımsı renklere boyanabilir. Nar, çarpıntıya iyidir. Mideyi kuvvetlendirir. Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir.


NAR YETİŞTİRİCİLİĞİ
Nar çok yıllık, çalı formunda bir bitki olup çok kuvvetli bir kök sistemine sahiptir.Bitki çok gövdeli ve sık dallıdır. Çiçekleri erkek-dişi ve erdişi olup küre şeklinde iri bir meyvesi vardır. üstten hafif basık olan bir ılıman iklim bitkisidir. Nar, C vitamini, demir ve potasyum yönünden zengin bir meyvedir.Tadı: Tatlı, mayhoş, ekşi gibi çeşitlidir. Nar bitkisinin adaptasyon kabiliyeti yüksektir. Genelde tropik ve suptropik iklim bitkisi olmasına rağmen, -10 oC'ye kadar dayanabilmektedir

Çeşitli iklim ve toprak koşullarında yetişip , bakımı kolaydır. dalında uzun süre kalabilmesi ve depoda muhafaza edilebilmesi pazarlaması için kolaylık sağlar bir meyve türüdür.Ülkemizin bir bölümü narın anavatanı içinde bulunmakta ve üretimi yapılmaktadır.


2. İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ

A-İklim İsteği

Nar yıllık ortalama 500 mm’lik yağış istemekle birlikte bu
yağışın çoğuna ilkbaharda ihtiyaç gösterir. Yazın yağan
yağmurlar meyve kalitesini bozmakta, olgunluğa yakın dönemde yağan yağmurlar meyve kabuğunu çatlatmakta olup, bu zamanda iyi sonuç vermemektedir. Meyve oluşumu döneminde kuru hava koşulları en kaliteli mey venin oluşmasını sağlayarak pazar değerini arttırmaktadır. Nar bir güneş bitkisidir, bahçe tesisinde ve yeterli ışıklanma koşullarına dikkat edilmelidir


B- Toprak İsteği
Nar toprak isteği bakımından fazla seçici değildir. Silisli çakıllı, kumlu, kireçli, killi ve ağır killi gibi çeşitli toprak tiplerinde nar yetiştiricili yapılabilmektedir. Tuzluluğa orta derecede dayanıklıdır.Toprak alkali veya asit olabilir. Bazı meyvelerin aksine aşırı toprak nemine dayanıklıdır. Narda optimal gelişme kuru ve sıcak hava koşullarına karşılık derin geçirgenemli ve serin topraklarda görülmektedir.


YETİŞTİRME TEKNİĞİ
A- Çeşit seçimi

Nar yetiştiriciliğinde, çeşit seçimi oldukça önemlidir. Çeşit seçiminde dikkat edilen konular: bölgeye adapte olmuş o yörenin iklimine, hastalıklara dayanıklı, verimi iyi, meyveleri insanların göz zevkine ve damak tadına uygun ve taşımaya dayanıklı olması gibi özelliklere göre seçim yapılır. Çeşit seçiminde ticari amacına göre sofralık yada endüstri çeşitlerinin yetiştirilmesine karar verilmelidir. Ayrıca, bu çeşitlerin meyvelerinde irilik kabuk rengi ve kalınlığı, tane rengi, yumuşak çekirdeklilik, sululuk gibi özellikleri ihtiyaca cevap verebilmelidir. Yurt içinde sevilen nar çeşitleri hafif mayhoş veya tatlı çekirdeksiz ve iri meyveli olanlardır. Avrupa’ya ihracat için özellikle kabuk ve tane rengi kırmızı ve mayhoş çeşitler seçilmelidir. Arap ülkelerine ihracat için ise tatlı narlar tercih edilmelidir. Ayrıca nar suyu veya nar ekşisi elde etmek için yine kırmızı taneli ve ekşi mayhoş narlar uygumdur.


B-Bahçe Tesisi
Toprağın nar yetiştiriciliğine uygunluğuna bakıldıktan sonra tesviyesi yapılmalıdır. Öncelikle yaz aylarında pulluk tabanını kırmak için dipkazan çekilir.Daha sonra pullukla derin sürüm yapılır.
Sonbaharda döneminde ise 40-60 cm derinlik ve çapta dikim çukurları açılır.çukurlar üst toprak ve yanmış çiftlik gübresi karışımıyla doldurulur, yabancı otlar temizlenir.Narda dikim aralıkları 2 m ile 6 m arasında olmalıdır. Bunun yanında kapama nar bahçelerinde en yaygın olarak kullanılan dikim aralıkları 2.5 x 4 veya 3 x 4 metredir. Sıralar kuzey -güney doğrultusunda olursa güneş ve havalanma daha iyi olacaktır. Nar bahçesi, doğrudan çelikle yada köklü fidanlarla kurulabilir. Ancak, çeliklerin doğrudan bahçeye dikilmesi çeşitli bakım güçlükleri ve verim kayıplarına yol açacağından nar çeliklerinin bir fidanlık parselinde köklendirilip bir yıl süreyle burada bakımları sağlandıktan sonra boylama yapılarak bahçeye dikilmeleri daha iyi sonuç verecektir.



Nar fidanları sonbaharda yaprak dökümünden başlayarak kış ayları boyunca ve erken ilkbaharda dikilebilir. Kışları çok soğuk geçmeyen bölgelerde sonbahar dikimi daha uygundur. Dikim yapılırken fidanın çelik kısmında tırnak kalmışsa kesilir. Zayıf sürgünler alınır, fazla uzun kökler kısaltılır. Sürgünün 50-60 cm den tepesi alınır. Sürgün yeterince boylanmamış, zayıf gelişmişse dikimden hemen sonra 2-3 göz üzerinden kesilerek gelecek yıl için kuvvetli sürgün oluşumu sağlanır. Sonra daha önce toprak - gübre karışımı doldurulmuş çukurdan fidanın çelik kısmının tamamı toprak içinde kalacak kadar karışım alınır. Fidan buraya yerleştirilerek tekrar aynı toprak gübre karışımı ile takviye yapılır. Fidan diplerindeki toprak ayakla iyice bastırılır. Can suyu vermek üzere etrafına küçük bir çanak yapılır. Çok rüzgarlı bölgelerde karşılıklı iki herek çapraz olarak fidana yaklaştırılarak bağlanır. İyi bir nar fidanında kök sistemi kuvvetli teşkil etmiş olmalıdır.

Son olarak hazırlanan çanaklara en az yirmişer lt. can suyu verilerek dikim tamamlanır,hava yağmurlu da olsa bu can suyunun verilmesi gerekmektedir.

Bakım
A-Toprak İşleme

Genç nar bahçelerinde ilk yıllar derin toprak işleme aletleriyle iki yönlü sürüm yapılır. Daha sonraki yıllarda iş genişliği az dar olan bahçe traktörleriyle ve diskli tırmık rotovatör, kazayağı gibi toprağı yüzlek işleyen aletlerle sürüm yapılabilir. Ağaç dipleri gerekirse el aletleriyle çapalanabilir. Yabani ot kontrolünde istenirse ot öldürücü ilaçlarda kullanılabilir.

B-Gübreleme
Her türlü gübrenin uygulanmasında toprağın fiziksel ve kimyasal yapısı ağacın durumu iyi gözlenmeli, toprak ve yaprak analizi yaptırdıktan sonra gübre uygulamasının yapılması en doğrusudur.Narlarında organik gübrenin gelişme, verim ve kaliteye önemli ölçüde etkisi bulunmaktadır. Narlara verilecek çiftlik gübresi iyi yanmış olmalı ve dekara 2-3 ton sonbahar-kış aylarında bütün bahçeye kaplayacak şekilde verilmeli ve çapa ile toprağa karıştırılmalıdır. Nar için yeşil gübreleme yapılması da yararlı sonuçlar verir. Bunun için bakla, fiğ gibi bitkiler nar
bahçesinin tamamına ekilir. Ekimi yapılan bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde bahçe sürülerek bitki toprağa karıştırılır. Bu bitkilerin toprağı azotça zenginleştirmesi bakımından da olumludur.

Azot nar için önemli bir maddedir. Azotlu gübre sürgün gelişimi ve meyve büyümesini etkiler. İlk yıllarda ağaç başına 50 - l00 gr saf azot (amonyum sülfat) olarak (250 - 500 gr) verilmesi oldukça iyi sonuç vermektedir.Tam verime geçtikten sonra bu miktar ağaç başına 200 - 300 gr (amonyum sülfat) olarak, (l - l,5 kg)olmalıdır.Azotlu gübreler erken ilkbahar ve yaz aylarında
olmak üzere 2 dönem verilmektedir. Yukarıda belirtilen miktarın 2/3 ü mart ayında l/3 ü
ise haziran-temmuz aylarında verilmelidir. Gübrelemeden sonra ağaç hemen sulanmalı yada önce çapa ile toprağa karıştırılmalıdır.Fosforlu gübreler ise narın çiçeklenme meyve tutumu ve kök gelişmesini etkiler. Narların fosfor ihtiyacı tam verim çağında l00-200 gr saf fosfor (trible süper fosfat) olarak yaklaşık (250 - 500 gr) olarak belirlenmiştir. Fosforlu gübreler kış aylarında
dal uçlarının ulaştığı bölgelerde 20 - 30 cm derinlikte ağaç çevresinde açılan 4 - 6 adet çukura verilerek üzeri kapatılır


C- Sulama

Nar yetiştiriciliğinde yağışların yeterli olmadığı her dönemde sulama zorunludur. Sulamanın az ve sık yapılması gerekir. Genel olarak şubat - mart aylarında odun gözlerinin sürmesinden eylül - ekim aylarında meyve oluşumuna kadar sürekli olarak toprak nemi korunmalıdır.


Özellikle odun gözlerinin sürmesi çiçek tomurcuklarının oluşması,tohum bağlaması ve meyve gelişimi dönemlerinde olmak üzere 3 dönemde yeterli toprak nemi mutlaka sağlanmalıdır. Bahçenin toprak yapısına göre sulama aralığı 7-10 gün olmalı Ancak yaz aylarında sulama sıklığı ve miktarı artırılmalıdır.

Meyvelerin son olgunlaşma döneminde hasattan 10-15 gün önce sulama kesilmelidir.Sulamaya devam edildiği taktirde narlarda büyük sorun olan kabuk çatlamalarını görülür. Nar bahçelerinde genelde çanak usulü sulama uygulanır. Mümkün ise modern sulama sistemlerinden olan damla sulama alttan sulama, sızdırma usulü sulama sistemleri uygulanmalıdır. Bu sistemlerin ilk yatırım giderleri fazladır. Uzun vadede ise işçiliksiz ekonomik az su kullanımı gibi büyük faydalar sağlamaktadır.


D- Budama

Şekil budaması ilk 2-3 yıl içinde ağaçlar verime yatmadan önce yapılır. Dikimden sonra dipten çıkan kuvvetli 3-4 sürgün ana gövde olarak seçilir ve tepeleri 50-60 cm kesilerek alçak taçlanmaları sağlanır. Ana gövdelerden çıkan birinci ve ikinci dallarda da 2.-3. yıllarda tepe alma yapılarak taç teşkili tamamlanır.


Verim Budaması: Narlar genel olarak 2. ve 3. yıllardan itibaren meyve vermeye başlarlar. Narlar verime yattıktan sonra meyve verecek dallarda uç alma yapılmamalıdır. Bu dönemde seçilen 3, 4 gövde dışında çıkan dip sürgünlerin sürekli olarak temizlenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca taç kısmında görülen obur dallar dipten kesilip, taç teşkili için gerekirse uç alınarak dallanması sağlanmalıdır. Sık taç meydana gelmiş ise güneşlenme ve havalanmayı sağlamak için genel bir seyreltme yapılmalıdır. Budamada zayıf kurumuş, hastalıklı dallara öncelik verilmelidir.


Geliştirme Budaması: Narların verimlilik süreleri çeşitli şartlara göre değişmekle birlikte ortalama 20 - 30 yaşlarına kadar sürer. Ancak kök boğazından yeni çıkan sürgünlerle nar l00 yılı aşkın bir süre verimliliğini sürdürebilir. Bu durumda yaşlı gövdeler dipten kesilerek yeni sürgünlerin oluşumu teşvik edilir. Bu sürgünlerle aynı yollarla yeni gövdeler teşkil edilerek ağaç gençleştirilir. İstenirse gençleştirme işlemi her yıl her ağaçtan l-2 gövde kesilerek kademeli olarak yapılır. Bu şekilde bahçeden kesintisiz olarak ürün alınması mümkün olabilir.


E- Hastalık ve Zararlılarla Mücadele
En önemli hastalık bazı mantarların nar meyvelerinde çürümelere sebep olmasıdır. Bazı klasik kültürel işlemler uygulanarak hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir.Olgunluğa yakın bir dönemde fungusit uygulaması yapılması depolanacak meyvelerin uzun süre çürümelerini engellemektedir.
Narların en önemli zararlıları sıçanlardır ve özellikle tatlı narlarda ve olgunluğa yakın dönemlerde zarar verirler. Yaprak bitleri, nar beyaz sineği, unlu bit, kabuklu bitler, kırmızı örümcekler, Akdeniz meyve sineği, nar içi kurdu, toprak altı zararlıları gibi genel zararlılarda narlarda görülür.



Hasat Ambalajlama ve Depolanması
A-Hasat

Nar hasatı, çeşitlere ve bölgelere göre değişsede genellikle ağustos sonunda başlayıp kasım ortalarına kadar devam eder. Narın çiçeklenme dönemi uzun olduğundan dolayı olgunlaşması farklı zamanlarda olur. Bu yüzden nar hasadının 2-3 defada yapılması gere kir. Hasat sonbahar erken donlarından ve yağışlardan önce bitirilmelidir.Hasat sırasında meyveler üzerinde 1-2 mm uzunluğunda sap kalacak şekilde makasla kesilmelidir. Özellikle hasat esnasında meyveleri yere düşürmekten ve darbelerden korunması meyve çürümesini önleyeceğinden dolayı kalitesi artar. Kasalara dizilirken iki sıradan fazla dizilmemelidir.


B- Ambalajlama
Narların seçme ve boylamasının elle yapılması daha uygun olup meyveler birbirine değmeyecek şekilde paketlenmesine dikkat etmek gerekmektedir.

C- Depolama
Narlar meyve kabuğunun özel yapısı dolayısıyla çeşitli koşullarda 4 - 6 ay süreyle depolanabilir. Narların depolanmasında en emin ve en az kayıpla ulaşılacak başarı modern soğuk hava depolarıdır. Sıcaklık ve nisbi nemi ayarlanabilen bu depolarda 1-2o C'de %85-90 nisbi nemle meyveler muhafaza edilebilirler.

Kalbin en yeni ilacı günde bir bardak nar suyu
Florida'da yapılan dünyanın en önemli kardiyoloji konferansında, nar suyu ile ilgili önemli bir çalışmanın sonuçları açıklandı: Narda bol miktarda antioksidan, C vitamini, demir ve potasyum var. Bir bardak nar suyunun antioksidan özelliği, iki kadeh kırmızı şarap ve 10 bardak yeşil çay ile aynı seviyede. Üstelik, bu özellikleri sayesinde kalbi ilaç gibi koruyor.

Colombia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi Kardiyoloğu Doç. Dr. Özgen Doğan, beslenmenin kalp hastalıkları üzerine etkisiyle ilgili bilgi verdi.

* Kalp üzerinde adeta ilaç etkisi yapan besinler var mı? Orlando, Florida'da yapılan dünyanın en önemli kardiyoloji konferansında, en popüler konulardan biri nar suyuyla ilgili çalışma oldu. Nar çok eski bir meyve. Türkiye ve Irak'taki dini kitaplarda, çok eski tıp kitaplarında yer alıyor; şairlerin ve ressamların da dikkatini çekmiş. Hatta, bazı kaynaklar Havva'nın Adem'e verdiği meyvenin elma değil, nar olduğunu iddia ediyor. Bu meyvenin kardiyoloji ile ilgisine gelince; narda 'polyphenol', 'tannin' ve 'anthocyanin' adlı antioksidanlar var. Ayrıca, içinde C vitamini, demir ve potasyum bulunuyor. Antioksidan miktarı kırmızı şarap, yeşil çay, kızılcık ve portakal suyuna göre üç kat daha fazla. Bir bardak nar suyu; iki kadeh kırmızı şarap, 10 bardak yeşil çay ve dört bardak kızılcık suyu ile aynı seviyede. Alkoldeki gibi karaciğer, mide ve yemek borusuna kötü etkilerinin olmaması ise cabası. Üstelik, nar kalbi bu özellikleri sayesinde ilaç gibi etkiliyor.

* Nar suyu konusunda ciddi bilimsel çalışmalar bulunuyor mu? Faydaları spekülasyon değil. Bu konu ile ilgili ciddi ve değişik çalışmalar var. Farelerde yapılan çalışma, nar suyu ile beslenen farelerdeki damar plakaları tıkanıklıklarını yüzde 44 gerilettiğini göstermiş. İnsanlarda yapılan diğer bir çalışma ise; günde 50 mililitre iki hafta süreyle nar suyu verildiğinde, 'angiotensin converting' enziminin yüzde 36 düştüğünü gösteriyor. Bu enzim tansiyonumuzu artıran kötü bir madde ve hatta, bu enzimi bloke etmek için kullanılan piyasada birçok tansiyon ilacı var. Bu çalışmada, nar suyu sayesinde tansiyon yüzde 5 azaldı. Nar suyu, ilerde tansiyon tedavisine doğal bir alternatif olabilir.

* Nar suyunun kötü kolesterol (LDL) üzerine etkisi var mı? Nar suyu kötü kolesterolün (LDL), oksidasyonunu durduruyor. Yani, kötü kolesterolün damar çeperini delip duvara yerleşmesini ve plakaların, tıkanıklıkların oluşmasını önlüyor. Kötü kolesterol oksidasyonu, damar sertliğinin ilk halkalarından biri. Diğer bir madde 'ellajik asit'; kara dutta olduğu gibi narda da bol miktarda var. Bu madde 'aromataz' enzimini engelliyor. Bu da, östrojen hormon sentezini azaltıyor.

Meme kanserli hastalarda kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebilir. Nar suyu tablet haline getirilmeye çalışılıyor.

* Kalp sağlığı için nasıl diyet yapmalı? Kısa dönemde (14-21 gün) karbonhidratsız bir diyet ile hızlı kilo kaybını gerçekleştirebilirsiniz. (Ekmek, tatlılar, makarna, pilav, fasulye, mercimek ve meyveler yüksek karbonhidrat içeren besinler.) Bunlara ek olarak, yüksek karbonhidrat kaynağı sebzelerden, örnek olarak patatesten de uzak durmak gerekir. Düşük karbonhidratlı patlıcan, domates, ıspanak gibi sebzeleri seçmek doğru olur.

* Son moda diyetler kalp sağlığına zarar verebilir mi? Et, balık, mayonez, yumurta, sucuk ve peynir yüksek proteinli gıdalardır. Yüksek protein ve düşük karbonhidrat karışımı ile kısa vadede çabuk kilo vermek olası. Özellikle yüksek protein tokluk hissi veriyor ve insan kendini daha enerjik hissediyor. Amerika'da pek çok sinema yıldızı bu diyetin müptelası. Ancak, bu diyet tıp çevrelerinde kolesterole etkisi ve diğer nedenlerle oldukça tartışmaya açık. Yalnız bir gerçek var ki, kısa dönemde kilo kaybettiriyor. Alkol güçlü bir kalori kaynağı ve diyeti bozacak davranışlara neden olabilir. Kahve ise, şeker yeme duygusunu artırıyor. Bu iki maddeden uzak durmakta fayda var. Özet olarak, karbonhidratsız yüksek proteinli diyet kısa dönemde uygulanabilir. Sürekli uygulanabilecek bir diyet değildir.

* Kilo ile kalp hastalıklarının doğrudan bir ilgisi var mı? Bütün sağlık araştırmalarına baktığımızda, zayıf insanların en çok yaşayan insanlar olduğunu görüyoruz. Kalp hastalıklarından ölümde son 40 yılda, yüzde 40 oranında düşüş gerçekleşti. Bunun nedeni yapılan ameliyatlar, stentler ve balonlar değil. En önemli neden, diyet ve yaşama biçimindeki değişiklikler. Sigara içmek, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve şeker hastalığı varlığı, şişmanlık, egzersiz yapmamak kalp hastalığının en önemli nedenleri. Ben kalp hastalarıma ve korunmak isteyenlere, Akdeniz-Türk diyetini öneriyorum. Bu diyet taze sebze, meyve, sarımsak, zeytinyağı, fındık, çay, fıstık, pekmez ve balık ağırlıklı. Kısa dönemde (iki-üç hafta) kilo kaybetmek için yüksek proteinli diyetler kullanılabilir. Bundan sonra Akdeniz- Türk diyetine dönmekte yarar var. Uzak Doğu'nun soya sütü, sushi'si ve tofu'sunu buna ekleyebilirsiniz. Bu, kötü kolesterolü (LDL) yüzde 10 düşürür. Yeşil veya normal çay, sertleşmiş kalp damarlarından hormon salgılanmasını artırarak, damarın yeniden genişlemesini sağlar. Özellikle soğuk su balıkları 'somon ve sardunya' omega-3 yağ asidi ile kalbinizi korur.

Vitamin, mineral ve antioksidan deposu meyve, adeta her derde deva.

Sağlıklı yaşam için son trend: NAR SUYU
Kolestrolü, şekeri dengeliyor, ishali kesiyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor... Uzmanlara göre C vitamini deposu, bu nedenle kış mevsiminde bolca tüketmekte fayda var.


Aşure, güllaç, muhallebi ve daha pek çok tatlıyı süsler nar taneleri... ‘Cennet meyvesi’ olan nar, sempatik görüntüsüyle tabaklarda, salatalarda, yemeklerde sık sık karşımıza çıkar.


Yaz aylarında serin meyve suyu ya da ferahlatıcı bir kokteyl olarak karşımıza çıkan nar, sağlık açısından da özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gereken bir meyve. Çünkü insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ‘ilaç’, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddeler sayesinde kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor.

Latince adı ‘Punica Granatum’ olan nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor. Tane olarak tüketilebildiği gibi, suyu da sıkılıp içilebiliyor. Son günlerde nar suyuyla ilgili yapılan araştırmalarda, cilt kanserine ve erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunun görüldüğünü söyleyen İstanbul Cerrahi Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Elem Kaya, kış mevsiminde portakal, mandalina ve limonun yanı sıra narı da taze şekilde veya suyunu sıkarak tüketmenin önemli olduğuna dikkat çekiyor.


Narın en önemli özelliklerinden biri de genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması. Narın, damar tıkanıklıklarını % 44 oranında gerilettiğini söyleyen Dr. Ayça Elem Kaya, “Narın, ‘ACE’ denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü etkisinin de olduğu ortaya konmuştur. 1 bardak nar suyunun, 2 kadeh kırmızı şaraba, 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde içerdiği görülmüştür. Bu bağlamda, günlük bir bardak nar suyu tüketmenin koruyucu etkisinin olduğu söylenebilir” diyor.



Narın adeta bir ‘ilaç’ olduğunu söyleyen uzmanlar, bu ‘doğal antibiyotik’in sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Anadolu Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi (TBAM) kurucusu ve eski müdürü, Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Can Başer, nar suyunun özellikle damar sertliğine karşı güçlü etkisinin olduğunun bilimsel çalışmalarla gösterildiğini söylüyor: “Nar tanelerinden ziyade, tüm meyveden üretilen nar suyunun kırmızı şarap ve yeşil çaya nazaran üç kat daha güçlü antioksidan etkiye sahip olduğu bulundu. Meyve kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içerir. İshal kesici ve kurt düşürücü özelliği vardır. Kanlı ishalde kullanılır. Meyve kabuğu ekstresinin güçlü virüs ve mikrop öldürücü özelliği de var. Cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösterir. Meyve kabuğu tanenlerinin antioksidan ve anti-tümör etkileri de biliniyor.”


Nar çiçeğinin (Gülnar), Hindistan’da şeker hastalığında kullanıldığını söyleyen Prof. Başer, soğukta sıkılmış nar tohumu yağında en az % 70 oranında punisik asit ve türevlerinin bulunduğunu, bu yağın da güçlü antioksidan özelliğe sahip olduğunu vurguluyor.


Kış aylarında narla korunun
Narın, beslenmemizde mutlaka yer alması gerektiğini vurgulayan İstanbul Cerrahi Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Serinan, güçlü bir savunma sistemi için sebze ve meyve tüketiminin şart olduğunu vurguluyor:


“Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitaminler, mineraller, enzimler, antioksidanlar var. Serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır. Bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir.”


Narın yararlarıyla ilgili pek çok bilimsel çalışmanın olduğunu söyleyen bilim adamları, özellikle de enfeksiyon hastalıkları açısından risk altında olduğumuz bu kış aylarında bol bol nar tüketmeyi öneriyorlar.

Narın, C vitamini deposu olduğunu söyleyen Acıbadem Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu, diğer faydalarına ilişkin şunları söylüyor: “Nar, Türkiye’de Batı ve Güneydoğu Anadolu’da yetişen, haziran ve temmuz aylarında kırmızı renkli çiçeklerle açan, portakal büyüklüğünde, önceleri yeşil, olgunlukta kırmızımsı renkte, derimsi kabuklu, çok tohumlu ve etli bir meyvedir. Nar meyvesini yemek her ne kadar zor ve zahmetli olsa da vücudumuza birçok faydaları bulunur. Narda, kansere karşı koruyucu antioksidanlar bulunur. Antioksidanlar, oksitlenmeyi önleyici maddelerdir. Kendilerini feda ederek hücrelerimizi oksitlenmekten korurlar. Bunu, vücudumuzdaki bazı enzimleri arttırıp savunma mekanizmamızı daha da güçlendirerek yaparlar.


Nar suyundaki antioksidan miktarı, kırmızı şarap, yeşil çay, kızılcık ve portakal suyuna göre 3 kat daha fazla. Nar ayrıca diğer bir antioksidan vitamin olan C vitamini yönünden de zengindir. Vücudumuz için önemli mineraller olan demir ve potasyum içeriğine sahip bir meyvedir. Narın mikro besin içeriğine bağlı, vücudu ve kalbi kuvvetlendirme, ishali kesme, şerit düşürme, burun poliplerine faydalı olma gibi yararları bulunduğu bazı çalışmalarla ortaya konulmuştur.”


"Çok Güçlü Antioksidandır"


Narın idrar söktürücü, kan yapıcı, enerji verici ve tansiyon düşürücü özelliği de var. İshale karşı da tüketilebilir. Nar mevsiminde suyu sıkılarak salataya sos olarak kullanıldığında nefis tat ve renk verir. Nar aynı zamanda bağırsak paraziti tenyanında baş düşmanıdır. Bu amaçla yenildiğinde birkaç saat sonra müshil de alınması gerekir. Nar, potasyum ve demir açısından da çok zengindir. Aynı zamanda C vitamini deposudur. Nar pekmezi (ekşisi) yapmak için 2 kg nar sıkılır. 1 kg şeker, 1 bardak su ve 2 limon karıştırılıp kaynatılırsa nefis bir salata veya kısır sosu elde edilmiş olur. Kış aylarının vazgeçilmez meyvesi nar çok kuvvetli antioksidandır


Narın faydaları saymakla bitmiyor. İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası. Narın bilinen bazı faydaları:

Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler
Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur
Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır
Enerji verir, yorgunluğu giderir
İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar
Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur
Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller
Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar
İshali (diare) önler tedavide destek sağlar
Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar
Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.
NAR HABERLERİ

NAR: Potasyum ve demir minerali ile C vitamini açısından çok zengin bir meyve olan nar, B1, B2 vitaminleri ile kalsiyum ve fosfor minerallerini de barındırır.

Narın Faydaları: Harareti keser. Enerji verir ve yorgunluğu giderir. Vücudu, kalbi, mideyi ve diş etlerini kuvvetlendirir. Çarpıntıyı giderir. Mide iltihabı ve ağız yarası için faydalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kanser hücrelerinin gelişmesine engel olarak, başta cilt ve prostat kanseri olmak üzere, kansere karşı vücudu korur. Kandaki kolesterol oranını ve tansiyonu düşürür. Damar serliğini önler ve damarları açar. Bu özellikleriyle kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucudur. Kandaki şeker seviyesini de dengeleyerek şeker hastalarına iyi gelir. Cilt sağlığı için de faydalıdır. Nar suyu sesi açar.

Nar Nasıl Kullanılır? Narın meyvesi, meyve kabukları, nar ağacının kökleri ve dallar ile kök kabukları kullanılır. Nar tanelerini saran zar hazmı kolaylaştırır ve idrar söktürür. Narın kabuklarını çay yapıp içilirse ishali keser. 2–3 gün boyunca sabahları aç karına içilip öğleye kadar bir şey yenilmezse bağırsak kurtlarını döker.

Nar bu aralar çok rabet gören bir meyve. Nar suyu içmek isteyenlere önerim Atatürk Orman Çiftliğinin Nar Suyunu için.Katkı maddesi olarak hiçbirşey içermeye ve cam şişede satılıyor.Cam şişe neden derseniz cam sağlıktır.

Şimdi tam zamanı. Şeker hastaları için birebir. Sadece bu da değil, bakın nelere çare oluyor.
Nar şifa kaynağı. Narın şifalı özelliklerinden en iyi şekilde faydalanabilmek içinse ya meyveyi tazeyken yemeli ya da taze sıkılmış suyunu içmeli. İşte nar mucizesi…

Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, kalbi kuvvetlendiren nar suyunun, karaciğer zafiyetini giderdiğini, mide iltihabını ve ağrısını geçirdiğini söyledi.

Nar meyvesinin yüzde 15′inin karbonhidrat, yüzde 0,8′inin protein olduğunu, ayrıca B1 ve B2 vitaminleri ile kalsiyum, fosfor ve demir bakımından zengin olduğunu ifade eden Karadeniz, “Nar mideyi temizlemekte, deniz tutmasına karşı iyi gelmektedir. Ayrıca nar içindeki zarları ile yendiğinde mide ülserini iyileştirmektedir.” dedi.

Mucizevi meyvenin market raflarında satılan suları ise bu faydaları sağlamaktan uzak. Pastörizasyon işlemi ve kutuda bekleme sonucunda meyvenin besin değerinde kayıplar oluşabiliyor. Meyveyi taze olarak yemeli veya taze sıkılmış suyunu içmeli.

Nar suyunun böbrek ve karaciğer hastalıklarına karşı çok faydalı olduğuna dikkati çeken Turan Karadeniz, şu bilgileri veriyor:

• Nar suyu yüksek tansiyon hastalığının tedavisinde, kalp ağrılarında, basur hastalığının tedavisinde faydalı olmaktadır.
• Böbrek zafiyetine karşı nar suyu içilmesi yararlıdır.
• Nar suyunun harareti giderici özelliği bulunmakta, şeker ve kurdeşen hastalığına iyi gelmektedir.
• Kalbi kuvvetlendiren nar suyu, karaciğer zafiyetini gidermekte, mide iltihabını ve ağrısını geçirmektedir.
• Nar ekşisi şeker hastalarına tavsiye edilmektedir.
• Nar şırasının şekerle hazırlanan şerbetinin idrar söktürücü özelliği vardır.
• Romatizma ağrılarının hissedildiği eklem ve uzuvlara nar şırası sürüldüğünde, ağrı kesici özelliği bulunmaktadır.
• Bayılmalara karşı nar şerbeti içilmelidir. Tatlı nar suyu, ses kısıklığı ve zatürreye karşı şifalıdır.
• Narın meyvesi ve suyunun yanı sıra çiçekleri ve kabuğu da yararlarıdır. Nar çiçeği bağırsak yara ve iltihaplarını iyileştirir. Boyun tutulmasında nar çiçeği lapası boyna konursa şifalı gelir.
• Narın kabuğu çay gibi demlenerek içildiğinde, mide ve bağırsak hastalıkları ile ishal ve dizanteriye karşı oldukça faydalı olmaktadır.

Mucizevi meyvenin market raflarında satılan suları ise bu faydaları sağlamaktan uzak. Pastörizasyon işlemi ve kutuda bekleme sonucunda meyvenin besin değerinde kayıplar oluşabiliyor. Meyveyi taze olarak yemeli veya taze sıkılmış suyunu içmeli.

İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası.
Narın ve nar suyunun faydalarını Alman Hastanesi´nde görev yapan Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan anlattı:
´Yaz aylarında serin meyve suyu ya da ferahlatıcı bir kokteyl olarak karşımıza çıkan nar, sağlık açısından da özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gereken bir meyve.

Çünkü insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ´ilaç´, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor.´
Latince adı ´Punica Granatum´ olan nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor.
10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan
Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan, yapılan araştırmalarda nar suyunun cilt kanserine ve erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu etkisinin görüldüğünü söyledi:
´Kış mevsiminde portakal, mandalina ve limonun yanı sıra narı da taze şekilde veya suyunu sıkarak tüketmek son derece önemli.
Narın en önemli özelliklerinden biri de genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması.
Damar tıkanıklıklarını geriletme özelliği bulunan nar, ´ACE´ denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü bir etki de yapıyor. Nar birçok özellikleriyle bazı meyveleri de geride bırakıyor. Örneğin narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor.

Tüm bu özellikleriyle adeta bir ´ilaç´ ve doğal antibiyotik görünümünde olan nar, sofralardan kesinlikle eksik edilmemesi gereken meyveler arasında yer alıyor. Nar suyu ayrıca damar sertliğine karşı güçlü etkisi bulunan bir içecek olarak karşımıza çıkıyor.
Nar suyunun sadece tanelerinden değil, tüm meyveden üretilmesi, bu içeceğin antioksidan etkisinin daha da artmasına neden oluyor. Zira bu önemli meyvenin kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içeriyor.
Bu nedenle ishal kesici ve kurt düşürücü özelliğe sahip bulunuyor. Nar kabuğunun ekstresi ise güçlü bir virüs ve mikrop öldürücü özelliği sahip. Ayrıca, cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösteriyor. Bunların yanı sıra, meyve kabuğu ve tanelerin antioksidan ve anti-tümör etkileri de biliniyor´.
Beslenmede yer almalı
Beslenmede mutlaka yer alması gereken nar, aynı zamanda güçlü bir antioksidan özelliği taşıyor.
Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar bulunuyor.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Gürsel Doğan, ´serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır´ dedi.
Doğan, ´bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir´ açıklamasında da bulundu.
Narın bilinen bazı faydaları:
Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler
Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur
Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır
Enerji verir, yorgunluğu giderir
İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar
Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur
Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller
Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar
İshali (diare) önler tedavide destek sağlar
Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar
Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.

Nar taneleri ve suyu pek çok derdin devasıdır.

Yaz mevsiminde serin meyve suyu veya ferahlatıcı bir kokteyl olarak tüketilen nar, sağlık bakımından da özellikle kış mevsiminde bol bol tüketilmesi gereken bir meyvedir.
Narın insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ´ilaç´, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddelerle kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor.´
Latince adı ´Punica Granatum´ olan nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor.
10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan
Yapılan araştırmalarda nar suyunun cilt kanserine ve erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu etkisinin görülmüştür.
Kış mevsiminde portakal, mandalina ve limonun yanı sıra narı da taze şekilde veya suyunu sıkarak tüketmek son derece önemli.
Narın en önemli özelliklerinden biri de genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması.
Damar tıkanıklıklarını geriletme özelliği bulunan nar, ´ACE´ denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü bir etki de yapıyor. Nar birçok özellikleriyle bazı meyveleri de geride bırakıyor. Örneğin narda 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde bulunuyor.
Tüm bu özellikleriyle adeta bir ´ilaç´ ve doğal antibiyotik görünümünde olan nar, sofralardan kesinlikle eksik edilmemesi gereken meyveler arasında yer alıyor. Nar suyu ayrıca damar sertliğine karşı güçlü etkisi bulunan bir içecek olarak karşımıza çıkıyor.
Nar suyunun sadece tanelerinden değil, tüm meyveden üretilmesi, bu içeceğin antioksidan etkisinin daha da artmasına neden oluyor. Zira bu önemli meyvenin kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içeriyor.

Bu nedenle ishal kesici ve kurt düşürücü özelliğe sahip bulunuyor. Nar kabuğunun ekstresi ise güçlü bir virüs ve mikrop öldürücü özelliği sahip. Ayrıca, cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösteriyor. Bunların yanı sıra, meyve kabuğu ve tanelerin antioksidan ve anti-tümör etkileri de biliniyor´.

Beslenmede yer almalı
Beslenmede mutlaka yer alması gereken nar, aynı zamanda güçlü bir antioksidan özelliği taşıyor.
Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar bulunuyor.

Serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır.

Bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir.

Narın bilinen bazı faydaları:
Nar suyu dişeti iltihaplarını giderir.
Yüksek tansiyonu düşürür.
Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur
Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır
Enerji verir, yorgunluğu giderir
İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar
Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur
Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller
Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar
İshali (diare) önler tedavide destek sağlar
Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar
Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.
Böbrek iltihaplarının giderilmesinde etkilidir.

önemli not :Nar suyu tansiyon düşürdüğü için düşük tansiyonlu kişilerin tüketmesi sakıncalıdır

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 12:58 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:45   #38 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

OKALİPTÜS

Latince ismi : Eucalyptus globulus


Bilimsel sınıflandırma

Alem: Plantae
Bölüm: Magnoliophyta
Sınıf: Magnoliopsida
Takım: Myrtales
Familya: Myrtaceae
Cins: '''''Eucalyptus'''''
L'Hér.

Okaliptüs, birçok türü bulunan geniş bir ağaç (nadiren çalı) cinsi.

Türleri Avustralya'nın ağaç florasında egemendir. Çoğu Avustralya'ya özgü olan, 700'den fazla türü mevcuttur; bazı türler de Yeni Gine ve Endonezya'da bulunur. Kıtanın neredeyse tüm bölümlerinde bulunan okaliptüs, Avustralya'daki her türlü iklim koşuluna adapte olmuştur

Anavatanım Avustralya’dır. Sıtma Ağacı olarak da bilinirim. Sürekli yeşil kokulu yapraklarım ve kokulu çiçeklerim vardır. Gövdem krem-gri, pembe ve açık yeşil karışımıdır. Güçlü tekli orta gövdem veya çok gövdeli çalı biçiminde türlerim de vardır. Boyum 40 metre’ye kadar uzayabilir. Yaprak boylarım 12 - 22 cm. kadar olup, gençlerde yapraklarımız küçük ve oval, yetişkinlerimizde ise uzun ve sivridir. İlkbahar aylarında türüme göre beyaz, sarı veya kırmızı çiçekler açarım. Kış aylarında - 6°C’ye kadar dayanabilirim. Odunumdan mobilya sanayiinde, kabuklarımdan, yapraklarımdan ve tohumlarımdan boya ve ilaç sanayiinde faydalanılır. Üretimim tohumla yapılır. Sulak toprakları sevdiğimden bataklık kurutma işlevimde vardır. Türlerim; Kırmızı Okaliptüs, Sarı Limon Okaliptüs, Mavi Okaliptüs.


Okaliptüs: (Eucalyptusbaum / Heberbaum / Eucalyptus / Ökaliptüs / Sıtma ağacı)

Haziran-temmuz ayları arasında, mor renkli çiçekler açan büyük ağaçlardır. Yaprak şekli bitkinin yaşına göre değişir. Gençlerde sapsız, oval, açık yeşil; yaşlılarda ise uzunca saplı, orak seklinde, derimsi ve koyu yeşildir. Çiçekler morumsu kırmızı renkte olup, her bir yaprağın koltuğunda birkaçı bir arada bulunur. Meyve küçük ve çok miktarda tohum taşıyan oval şekilli bir kapsüldür. Ana vatani Avustralya olan bu ağaç, halk arasında sıtma ve kinin ağacı olarak da tanınmaktadır.


Anadolu’ya ilk defâ, Muğla vilayetinin Fethiye kazasında Dalaman’da bir çiftlik kuran Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından, süs ağacı olarak sokulmuştur. Diğer taraftan Mersin-Adana demiryolu uğrağındaki istasyonlarda 1886 yılında Fransızlar tarafından istasyon ağacı olarak kullanılmıştır. 1830’a doğru Avustralya’dan Italya’ya getirilen çeşitli cins ökaliptüslerin kış olması dolayısıyla çoğunluğu kuruduğundan bu ağacın yumuşak iklimde yaşamadığı kanaatine varildi. 1852’de Cezayir’de tekrar denendi. Daha sonra da Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da denenerek sıcak mıntıkalarda yetişeceği anlaşılmıştır. 1893’te, Osmanlı Devleti idâresinde bulunan Suriye’de M.H. Morel, Beyrut’taki mâlikânesinde çok miktarda ökaliptüs yetiştirmiş ve bu mâlikânesine Lâtince olarak “Villâ Eucalypta (Ökaliptüs Köşkü) adını vermiştir. Çok miktarda ökaliptüs bugün Afrika, Avrupa, Asya sıcak iklimlerinde yetiştirilerek, iktisâdî, sihhî maksatlarla dünyanın her kıtasında üretilmekte ve gün geçtikçe de rağbet bulmaktadır. Ökaliptüs ağaçları, çok yüksek olan kâbiliyeti, fazla miktarda toprak suyunu alıp havaya vermesi sâyesinde bataklık yerlerin kurutulmasında insanlığa olan hizmetlerinin tanınmasını müteakip, yalnız Avustralya’da olan gelişme alanı kısa bir zamanda çok genişlemiştir. Bir ökaliptus ağacının yılda ortalama 250 ton suyu alıp havaya verdiği tecrübelerle anlaşılmıştır. 1938’den beri, yurdumuzun güney bataklıklarında da yetiştirilmesine büyük önem verildi ve kısa zamanda çok ümit verici neticeler alindi. Tarsus’un Karabucak bataklığının kurutulmasıyla bölgede, sıtma hastalığının yayılmasında önemli rol oynayan sivrisineğin nesli kesildi.


Çesitleri: Yüzden fazla çeşidi olmakla birlikte, tanınmış ve önemli çesitlerinden bazıları şunlardır:

1. Eucalyptus alpina
2. Eucalyptus amplifolia
3. Eucalyptus amgydalina
4. Eucalyptus andreana
5. Eucalyptus calophylla
6. Eucalyptus citriodora
7. Eucalyptus cocciféra
8. Eucalyptus cordata
9. Eucalyptus cornuta
10. Eucalyptus cosmophylla
11. Eucalyptus diversicolor (Collossea)
12. Eucalyptus globulus
13. Eucalyptus gomphocephala
14. Eucalyptus leucoxilon
15. Eucalyptus robusta
16. Eucalyptus rostrata
17. Eucalyptus viminali
18. Eucalyptus longifolia.


Dünyanın birçok yerinde, bilhassa Brezilya’da, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da, Doğu ve Batı Asya’da bir zaman sıtma saçarak insanları ölüme sürükleyen korkunç bataklıklar, bugün ökaliptüs ağacının gölgesinde sağlık ve varlık kaynağı olmuştur. Ökaliptuslar, bataklığı kurutarak etrafını da tarıma elverişli hâle getirmektedir. Ökaliptus ormanları, hava tesirlerini yumuşatarak büyük rüzgârlara mâni olurlar, bitkilere zararlı olan toz ve dumanları tutarlar, fırtına ve dolu zararlarını kısmen önlerler. Üç yaşından büyük olan ormanlardaki çayır ve ot miktarı da büyük ölçüde olduğundan, hayvanlarda verimi arttırmaktadır. Ayrıca arıcılıkta da büyük faydaları görülmüştür. İlk yıllarda, aralarına mısır ekilerek değerlendirilebilir. Yurdun güneyinde kurulan ökaliptus ormanlarından, büyük ölçüde yakacak temin edilmektedir.

Kullanıldığı yerler: Tâze yapraklarının su buharı ile distillenmesi sûretiyle elde edilen ökaliptus, muhtelif cila, kafuru, çam sakızı ve zamk, yine bir nevi vernik olan kokulu reçine îmâlinde kullanılmaktadır. Halk hekimliğinde, özellikle solunum yolu hastalıklarında tercih edilir. Öksürüğü keser, boğaz ve burun iltihaplarını giderir. İdrar yollarını temizler. Hâricen deri üzerine sürülmek sûretiyle antiseptik olarak da kullanılır. Ökaliptus yaprakları doğrudan doğruya kaynatılarak kullanıldığı gibi, yağının tıpta da pek çok faydaları vardır. İlaç olarak veya kaynatma ile buğu, koku hâlinde de kullanılır. Yapraklar nefes darlığı, kabız, balgam söktürücü olarak, haşere sokmalarına, her nevi ateşlenmeye, nezle, nevralji, bronşit, romatizma, seker, üremi gibi hastalıklarda, yağ veya eksitilerek sirke, toz sabun, pudra ve mâcun seklinde kullanılır. Ayrıca ökaliptus kabuklarından, kino reçinesi adi verilen ve içinde bol miktarda tanen bulunan bir madde, kuru damıtım yoluyla elde edilmektedir. Yine ökaliptus odununun kuru damıtımıyla elde edilen diğer ürünler; 100 kilo odundan; 25-27 kilo kömür, 7 kilo asit asetik, 2 kilo alkol metilen, 3 kilo katran elde edilebilir.

Özellikleri: Tazelik verici, kuvvetlendirici, Antiseptik, temiz olmayan derilerde, akne, kepek, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, virüslere karşı, grip ( boğaz iltihaplanması, sinüzit iltihaplanması, bronşitte-Antibiyotiğe yardımcı ) bahar nezlesi..romatizma ağrılarında ve sinir iltihaplanmasında. Haşerelere karşı çok kuvvetli tesir eder. Soğuk algınlığı, nezle, kas tutulmaları, sinüs gibi rahatsızlıklarda güçlüdür. Migren ve romatizma ağrılarını dindirir, cilt ülseri ve yarayı iyileştirir.

Kullanıldığı yerler:
Losyon olarak(yoğunluğu azaltılmış): Nefes darlığında göğüs üzerine sürdüğünde nefes açıcı etkisi vardır.

Buhar yolu ile: Soğuk algınlığı rahatsızlıklarında boğaz ve solunum yolları şikayetlerinde ve bronşitte özellikle uçucu yağından dolayı inhalasyon (buğu) yoluyla yararlanılmaktır. Burun tıkanıklığı ve burun akıntısına karşı (kaynar suya drog parçaları veya uçucu yağ damlaları ilave edilerek hazırlanan) buğu yöntemiyle kullanılmaktadır

Banyo suyuna ve kompres olarak: Yanıklarda ve yaralarda; Ayrıca üzüntü ve sıkıntıyı dindirici etkisi bulunur. Ev içinde buharla kullanılırsa evdeki bakterileri öldürür.

Uyarılar: gebelikte kullanmayın, çocuklara ve bebeklere verilmez, yoğun olan formu cilt zararlıdır. Yüksek kan basıncı olanlara sakıncalıdır. Asla ağız yolu ile almayınız. Bir haftadan fazla kullanımda ve tekrarlayan periyodik rahatsızlıklarda hekimle görüşmek gerekir. Nadiren de olsa bazı kişilerde bulantı, kusma ve ishal yapabildiği kayıtlıdır.

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 13:11 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:45   #39 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

ÖKSE OTU

Latince ismi : Viscum album


Ökseotu (Viscum album L.), yöresel olarak, çekem, purç, gökçe, gevele, güvelek ve gövelek adlarıyla tanınır. Saçak köklerinin yardımıyla yapraklı ağaçlarda (elma, armut, söğüt, kavak), çam ve köknar gibi yumuşak odunlu ağaçlarda asalak (parazit) olarak yaşayan, hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bu bitkiyi kim tanımaz ki! Kendisini barındıran ağacın yüksek dallarının üstünde yuvarlak bir top biçiminde yetişir. Her zaman yeşil olan yaprakları deriyi andırır ve sarımsı yeşildir. Kışın kelebek kanatlarını andıran yapraklarını dökmez. Meyveler bezelye veya nohut büyüklüğünde, parlak, beyaz renkli ve cama benzer, içi kaygan ve yapışkandır. Bu beyaz yapışkan madde insanlar için zehirlidir.Ama onları iştahla yiyen kuşlara hiçbir zararı dokunmaz. Kuşlar, bitkinin yapışkan tohumunu gagalarına alıp dallara sürterek veya kursaklarında yumuşattıkları meyve çekirdeklerini dalların üstüne dışkılayarak yeni bitkilerin kök salmasını sağlarlar. Bu tohum ne suyun içinde, ne toprakta ne de başka bir ortamda filizlenemediği (kök salamadığı) için, bitki ancak bu şekilde üreyebiliyor. Ökseotu bu şekilde çoğalmayı kuşlara borçlu olduğu halde, bazı yörelerde aynı yapışkan madde kuşlar için tuzak olmaktadır .


Bu yapışkan madde çubuklar üzerine sürülmekte ve küçük kuşları yakalamak için "ökse" olarak kullanılmaktadır. Bitki rezin, saponinler, organik asitler, alkaloitler, viscotoxin, acetylcholin, lectine, inosit ve müsilaj taşımaktadır. Çok eski çağlardan beri şifalı özelliği bilinir. İnce kıyılarak gölgede kurutulan yapraklar ve küçük saplar, yalnızca ekim başından aralık ortasına kadar ve mart-nisan aylarında toplanır. Bu zamanın dışında şifalı güce sahip değildir. Toplama konusunda bir uyarı daha: Mart ve nisan aylarında bitki daha meyve vermemiştir. Bu durumda, yapışkan meyvelerle uğraşmak gerekmeyeceği için, yaprak ve sapları mart- nisan aylarında toplamak daha kolay olur.


Ökseotu, yani yapraklar ve saplar hiçbir biçimde zehirli değildir, ama meyveleri, ağız yoluyla kullanılırsa zehirlidir! İçyağı ile karıştırılarak merhem haline getirildiğinde, donuklarda, dıştan başarıyla kullanılır. Ökseotu, salgı sistemini en iyi biçimde etkileyebildiği için, yetkin bir ****bolizma etkileyici bitki olma özelliğine de sahiptir. Hormon dengesinin bozuk olduğu hallerde bitki çok başarılı olur. Bu durumlarda, günde en azından 2 bardak çay, sabahları ve akşamları olmak üzere içilebilir. Atar damar sertliğinde ökseotu oldukça etkili olabilir . Kalp krizi riskine karşı da önerilecek bir şifalı bitkidir ve önceden, aksatmadan bitki çayı içildiğinde, bu tür bir problemle hiçbir zaman karşılaşılmayabilir. Eğer bir kalp krizi atlatılmışsa, 6 hafta boyunca günde 3 bardak, 3 hafta boyunca günde 2 bardak ve 2 hafta boyunca günde 1 bardak bitki çayı içilebilir. Ama bu kürün uygulanışı, ilk bardak kahvaltıdan önce ve sonra, ikinci bardak öğle yemeğinden önce ve sonra, olmak üzere, hep yarım bardak olarak içilmelidir. Bitki çayı, kan durdurucu olarak da kullanılır. Soğuk olarak buruna çekildiğinde, burun kanamasını durdurur. Bitkide, bünye düzenini normalleştiren maddeler bulunduğu için, yüksek tansiyon aşağı çekilirken, alçak tansiyon da yükseltiliyor. Böylece, rahatsız olan kalp rahatlar ve görevini rahatça yapabilecek bir ortam oluşur. Kanın kafaya basıncı, kulakların uğuldaması ve görme bozuklukları biçiminde kendini gösteren anormal kan basıncı (yüksek tansiyon) halleri de düzene girebilir. Kişinin pek çok görevi üstlenmek zorunda olduğu günümüzün hızlı yaşam biçiminde, insanlığın bu tür yardımcılara gerçekten ihtiyacı var.


Günde 2-3 bardak bitki çayını yudumlayarak içtiğinizde, sizin kalbiniz ve kan dolaşımınız da normale dönecek ve çalışma gücünüzü tam anlamıyla kazanabileceksiniz. Ne olursa olsun, yılda bir kere 6 hafta süreli bir ökseotu çay kürü uygulanmalıdır. Kan dolaşımı ve tansiyon, bu 6 hafta içinde normale dönecektir. Bu durumun değişmemesini sağlamak için, yıl boyunca, bir bardak bitki çayı sabahları içilmelidir. Kadınlar da ökseotu çayı içmelidirler! Normale dönen tansiyon sayesinde, dölyatağı (rahim) ve adet görme düzensizlikleri önlenmiş olur. Özellikle aşırı olan adet kanamaları ve loğusalık kanamaları böylece kontrol altına alınmış olur. Menopoz döneminde, kalp çarpıntısı ve düzensizlikleri, duygu coşkunlukları, korku ve soluk alma zorluklarına karşı, birkaç ay boyunca bitki çayı içilmelidir. Böylece tüm bu rahatsızlıklar ve düzensizlikler sona erecek ve kişi, menopoz döneminde olduğunu duyumsamayacaktır bile. Taze bitki özsuyu, kadının kısırlığına da yardımcı olabilir. Taze Ökseotu sap ve yaprakları güzelce yıkanarak, ince kıyılır ve nemli durumdayken mikserde suyu sıkılır. Bu özsudan 25 damla, biraz suyun içinde, kahvaltıdan yarım saat önce ve yatmadan önce alınır. Son zamanlarda, ökseotu, kanserden koruyucu ve kansere karşı etkili ilaçlarda kullanılmaya başlandı. Deneyimler, şifalı bitkilerin her zaman nasıl temizleyici ve hastalıkları iyileştirici özelliklere sahip olduklarını kanıtlıyor.


Ökseotu meyvelerinin yakı sakızı ile ezilmesi sonucu elde edilen karışım,Gaziantep, Şanlıurfa ve Van yöresinde yakı halinde romatizma ağrılarının giderilmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca ezilmiş meyveler çıban üzerine konarak; çıbanın açılması ve cerahatın dışarı çıkması sağlanır.


UYARILAR: Ökseotunun meyveleri insanlar için zehirlidir ve kesinlikle içten (dahilen) kullanılmamalıdır.


Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Ökseotu çayı yalnızca soğuk suda hazırlanır. İnce kıyılmış yarım tatlı kaşığı bitki (yaprak ve sap), orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suda gece boyunca bekletilir, sabahleyin hafifçe ısıtılır ve süzülür. Çay gün boyuna yayılarak yemeklerden önce ve yemek aralarında yudumlanarak yavaş yavaş içilir. Eğer gün boyunca fazlaca içilmesi gerekiyorsa, hazırlanan çay bir termosta saklanabilir.


Taze Bitki Özsuyu: Taze yapraklar ve ilk saplar yıkanır ve nemliyken mikserde sıkılır.

Merhem Hazırlamak: Taze beyaz meyveler ezilerek, içyağı veya tereyağı ile iyice karıştırılır ( Sadece dıştan kullanılır ).


Viscum album(Ökse otu)

Yayılışı: Vatanı Asya ve Avrupa’dır, yarı parazit bir bitki olarak yurdumuzda çeşitli ağaçların üstünde (çam, söğüt, kavak, meyva ağaçları) yaygın olarak bulunur.

Kullanılan kısımları: Yaprak, çiçek ve meyvalı genç dallar (Visci albi herba).

Etken bileşikleri: Toksik polipeptitler (viskotoksinler), lektinler, flavonlar, biyojen aminler, fenilpropan türevleri, lignanlar.

Etki ve kullanılışı: Drogda tansiyon düşürücü, sitostatik ve immünostimülan etkiler saptanmıştır; enjeksiyon ile dokuya verildiğinde viskotoksinler nekrotize edici etki gösterirler, tümoral rahatsızlıklar, dejeneratif iltihabi eklem rahatsızlıkları ve yüksek tansiyonda kullanılır.

Dozaj: İlaç prospektüsüne göre.

Kombinasyonları: Bazı durumlarda Crataegus ve Allium sativum ile kombine edilmektedir.


Yan etkileri, geçimsizlikleri, kontrendikasyonları: Parenteral uygulamada titreme, üşüme, ateş, baş ağrısı, alerjik reaksiyonlar yapabilir.

Katıştırma: Saptanamamıştır.


ÖKSE OTU: Eski bir şifa bitkisi olan ökse otu, Druidler tarafından kutsal bir bitki olarak kabul edilir ve ona saygı gösterilirdi. Büyük bir törenle toplanır ve dalından altın bir bıçakla kesilirdi. Eski hekimler ökse otunu, sara hastalığının etkin bir şifası olarak kullanırlardı.



Ufak sapları ve yaprakları kurutulmak üzere ufak ufak kesilir. Ancak Ekim başlarından, Aralık ayının ortasına kadar, daha sonra da Mart ve Nisan aylarında toplananlarda şifa vardır. Geri kalan zamanlarda toplanan Ökse Otu faydasızdır.

Sapları yaprakları çok kuvvetli şifa aracı olan Ökse Otunun meyveleri zehirlidir, o yüzden satın alırken çok dikkat etmek gerekir.

Ökse otunun en yararlı olduğu hastalık, kalp ve dolaşım bozukluklarıdır. Tüm bedenin dengesini düzenleme konusunda çok faydalıdır; yüksek tansiyonu düşürür, düşük tansiyonu yükseltir. Başa kan hücum etmesi, kulak uğultusu, görme bozuklukları, baş dönmesini tedavi eder. Tüm kalp hastalıklarına iyi gelir, her çeşit dolaşım bozukluklarında ve kalp hastalığında çok yardımcıdır.Ökse Otu, salgı bezi sistemine çok faydalı olduğu için harika bir ****bolizma ilacıdır. Aynı şekilde pankreası da etkiler ve şeker hastaları için de çok faydalı bir bitkidir.

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 13:19 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 05.11.2012, 16:46   #40 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: 50 mucize bitki

PAPATYA

Latince ismi : Compositae


Mayıs papatyası (Matricaria chamomilla L.), ülkemizde adi papatya, babunç, tıbbi papatya yada sadece papatya adlarıyla bilinir. Papatya; genelde balçıklı topraklarda, orman çayırlıklarında, eğimli topraklarda, tahıl, mısır, patates ve şalgam tarlalarında yetişir. Gitgide yaygınlaşan yapay gübre ve kimyasal ilaçların kullanımı yüzünden, çok değerli papatyamızın yaşama alanları her geçen gün biraz daha daralmaktadır. Fakat, kar yağışlı kışlardan ve yağmurlu ilkbaharlardan sonra alışılmıştan daha fazla yetişir. Yabani papatya ile arasındaki fark, sarı çiçek tabanının içinin oyuk ve kokusunun daha etkili ve hoş oluşudur. Çiçekler sapsız olarak, mayıstan ağustosa kadar, öğlen güneşinde toplanmalıdır.

Çocuklara özellikle, kramplarda ve karın ağrılarında papatya çayı içirilebilir. Papatya çiçeği, gaz birikiminde, ishalde, deri döküntülerinde, mide rahatsızlıklarında ve balgamlanmalarda yardım eder. Ayrıca, adet görme aksaklıklarında, adet görememe hallerinde ve daha başka nitelikteki, dölyatağı (rahim) şikayetlerinde, uykusuzluk, testis iltihabı, yüksek ateş, yara ve diş ağrılarında yardımcı olabilir. Papatya, terletici, sakinleştirici ve kramp çözücü etkilere sahip olmasının yanı sıra, her tür iltihaplanmalarda ve özellikle mukoza iltihaplarında dezenfeksiyon ve iltihap kurutucu olarak kullanılabilir. Göz ve gözkapağı iltihaplarında, kaşıntılı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan kompres ve yıkama olarak, diş ağrısında gargara olarak ve ayrıca yaraların yıkanmasında kullanılır. Bir olay yüzünden kızgınlığa kapıldığınızda veya sinirlendiğinizde, hemen bir bardak papatya çayı içiniz; kalbiniz zarar görmeden, hemen sakinleşeceksiniz. Ağrılı bölgelere, kurutulmuş papatya ile doldurulmuş sıcak yastıklar koymak (Bitki Yastığı) da özellikle önerilir. Yatıştırıcı etki içeren papatya banyoları ve yıkanmaları da tüm sinir sistemini en iyi biçimde etkiler. Ağır hastalıklardan, bitkinlik hallerinden sonra kendinizi çok iyi hissetmeye başlayacak ve rahatlayacaksınız. Yüz ve cilt güzelliği bakımında da papatyayı unutmamalısınız. Kaynatılmış bitki suyu ile haftada bir kere yüzünüzü yıkayacak olursanız, cildinizin nasıl tazelendiğini ve sağlıklı bir renk kazandığını göreceksiniz. Saç bakımında da, özellikle saçları açık renk olanlar, kaynatılmış papatya suyu kullanmalıdırlar. Böyle yıkanacak olurlarsa, saçlarınız güzelleşecek ve göz okşayıcı parlaklık kazanacaktır. Papatya merhemi, basura karşı kullanılabilir. Papatya buğusu kullanarak, nezle ve sinüzit kısa sürede iyileştirilebilir. Antik çağda bile, sinir ağrıları ve romatizma, papatya yağı ile masaj yapılarak tedavi ediliyordu. Eski bitki kitaplarında yazdığına göre, papatya yağı, organların yorgunluğunu alır ve kaynatılmış bitki lapası hasta mesanenin üstüne uygulandığında, ağrıları hafifletebilir.


Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu çiçek, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (Kaynatılmaz), 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Banyo katkısı: Tam banyo için dört avuç dolusu, yüz veya saç yıkamak için bir avuç dolusu papatya çayı haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra banyo suyuna eklenir.


Kompresler: Bir bardak kaynar süt, bir yemek kaşığı dolusu çiçeğin üstüne dökülür, demlenmesi için 8-10 dakika beklenir ve posası süzüldükten sonra sıcak sütle kompresler yapılır.


Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir yastık, kurutulmuş çiçeklerle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavda iyice ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.



Papatya yağı: Güneşli havada toplanmış çiçekler, bir şişenin içine gevşekçe doldurulur ve üstüne sızma zeytinyağı, çiçekleri örtecek kadar eklenir. Şişe 14 gün boyunca, arada bir çalkalanarak ve kapağı açılarak, güneşte bekletilir. süre sonunda tülbentten süzülür ve koyu renkli şişelerde, serin bir yerde saklanır.

Papatya merhemi: 250g içyağı ( veya margarin ) tavada iyice kızdırılır ve iki avuç dolusu taze çiçek içine eklenir. Tavadakiler köpüklenmeye başlayınca karıştırılır, ağzı kapanarak serin bir yere bırakılır. Ertesi gün yeniden ısıtılır, tülbentten geçirilerek süzülür ve cam veya porselen merhem kaplarına aktarılır. Buzdolabında saklanmalıdır.

Papatya Buğusu: İçinde su kaynayan bir kabın üstüne yerleştirilen süzgecin içine, taze veya kurutulmuş bitkiler konduktan sonra, süzgecin üstü kapanır. Bir süre sonra , yumuşamış olan bu sıcak bitkiler çıkan buhar genize çekilir


İLAÇ GİBİSİN PAPATYA
Uykusuzluk, ateş ağrı, kramp, gaz şikayetlerine karşı etkili olan papatyanın faydaları saymakla bitmiyor. Aynı zamanda kozmetik ürün niyetine kullanmak mümkün. Papatya suyuyla yıkanan cilt diriliğini korurken saçlar da parlaklık kazanıyor

Tabiat ana en doğal çözümleri kendi içinde saklıyor. Doğru şekilde kullanıldığında birçok bitki şifa kaynağı. Ancak, bitkiler üzerine çalışma yapan bilim adamları uyarıyor: 'Her bitkinin özelliği farklı. Kaş yapayım derken göz çıkarmamak için son derece dikkatli olmalı.' Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Yıldırım, papatyanın küçük çocuklarda bile güvenle kullanılabileceğini söylüyor. Yıldırım, papatyanın hangi şikayetler üzerinde etkili olduğunu şöyle anlatıyor: 'Kramplarda ve karın ağrılarında çocuklara papatya çayı içirilebilir. Papatya çiçeği, gaz birikimine, ishale, mide rahatsızlıklarına, uykusuzluğa, adet düzensizliklerine, yüksek ateşe karşı etkilidir. Sakinleştirici olarak da kullanılır. İltihaplanmalarda antibiyotik tedavisine destek amaçlı uygulanabilir.' Yıldırım, papatya kullanımıyla ilgili şu uyarıda bulunuyor: 'Günde 2-3 bardaktan fazla çay alındığında mide bulantısı yapar. Hamilerde ağız yolu ile kullanımı sakıncalıdır.'


Ağrıya karşı bitki yastığı
Dr. Ayşegül Yıldırım, papatyanın hangi şikayetlerde nasıl kullanılacağını şöyle anlatıyor:

-Göz, göz kapağı iltihaplarında, kaşıntılı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan kompres ve yıkama yoluyla kullanılabilir.

-Diş ağrısında gargara yapılır.

-Ağrılı bölgelere, kurutulmuş papatya ile doldurulmuş sıcak yastıklar koymak (Bitki Yastığı) özellikle önerilir.

-Ağır hastalıklardan sonra papatya banyoları hastanın toparlanmasına yardımcı olur.

-Yüz ve cilt güzelliğ için kaynatılmış bitki suyuyla haftada bir-iki kez yüz yıkanır.

-Özellikle saçları açık renk olanlar, kaynatılmış papatya suyu kullanabilirler. Saçlar parlaklık kazanır.

-Papatya merhemi, hemoroid (basur), anus yara ve çatlaklarına karşı kullanılabilir. Bu merhem, ayrıca vücutta oluşan yaraların tedavisinde de doktor tarafından önerilen tedaviye ek olarak uygulanabilir.

-Papatya buğusu, nezle ve sinüzit gibi rahatsızlıklarda kullanılır. (Buğu tedavisinden sonra hemen soğuk havaya çıkmamak gerekir)

Nedeni bilinen kronik ağrılarda (sinir ağrıları, romatizma) gibi papatya yağı ile masaj yapılabilir.

Çayını iç, banyosunu yap, merhemini sür

Çay : Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu çiçek, orta boy bir demliğe konur (250-300 cc'lik) demlenmeye bırakılır (kaynatılmaz) ve 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Banyo amaçlı: Tam banyo için dört avuç dolusu, yüz veya saç yıkamak için bir avuç dolusu papatya çayı haşlanır. 10 dakika demlendikten sonra banyo suyuna eklenir.

Kompresler: Bir bardak kaynar süt, bir yemek kaşığı dolusu çiçeğin üstüne dökülür, demlenmesi için 8-10 dakika beklenir ve posası süzüldükten sonra sıcak sütle kompresler yapılır.

Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir yastık, kurutulmuş çiçeklerle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavada veya fırında iyice ısıtılır ve ağrılı bölgenin üstüne koyulur.

Papatya yağı: Güneşli havada toplanmış çiçekler, bir şişenin içine gevşekçe doldurulur ve üstüne sızma zeytinyağı çiçekleri örtecek kadar eklenir. Şişe 14 gün boyunca, arada bir çalkalanarak ve kapağı açılarak güneşte bekletilir. Daha sonra tülbentten süzülür ve koyu renkli şişelerde serin bir yerde saklanır.

Papatya merhemi: 250 gr. ghee (sade yağ) tavada ısıtılır ve iki avuç dolusu taze papatya içine eklenir. Tavadakiler köpüklenmeye başlayınca karıştırılır, ağzı kapanarak serin bir yere bırakılır. Ertesi gün yeniden ısıtılır, tülbentten geçirilerek süzülür ve cam veya porselen merhem kaplarına aktarılır. Buzdolabında saklanmalı. (Sade yağ: Taze tereyağı tercihen tuzsuz orta kısık ateşte eritilir. Yanmaması için sürekli karıştırılarak kaynatılır ve üzerinde oluşan beyaz köpükler sürekli alınıp atılır. Köpükler artık oluşmadığı zaman yağ hazır demektir. Daha sonra temiz bir tülbent yardımı ile süzülen yağ saklanarak gerek yemek gerekse ilaç hazırlamada kullanılır.)

Papatya Buğusu: Kaynar su bulunan bir kabın üstüne içine taze veya kurutulmuş bitkiler konduktan sonra temiz bir çarşaf çadır gibi hazırlanarak hasta içine oturtulur. Çıkan buharı teneffüs etmesi sağlanır. Bir süre sonra , yumuşamış olan bu sıcak bitkiler çıkan buhar genize çekilir. Küçük çocukların yetişkin birinin kucağına oturtularak buğu yapılması şarttır


Papatya ve Faydaları
Bazıları için papatya sadece bir çiçek olabilir ama papatyanın çayı en güzel çaylardan biridir.


Papatyanın faydaları şu şekilde sıralanıyor:

* Ateşi düşürür
* Ağrıları keser
* Spazm çözer
* Terletir
* Sinirleri yatıştırır
* Bağırsak gazlarını giderir
* Vücuda rahatlık verir
* Boğaz, bademcik ve diş etlerinin iltihaplarını giderir.
* Bel ve baş ağrılarını geçirir
* Saçları sarartmak için de kullanılır

Papatya çayını hazır paket çaylarda bulabilirsiniz. İçeceğimiz zaman bir kupa bardağa 4-5 tane papatya atmak yeterli oluyor. Üzerine kaynar suyu ilave ediyoruz. (Eğer su biraz soğumuşsa papatya rengini vermiyor, yani yeni kaynamış su kullanmak şart.) Papatya suya sarı renk veriyor, uzun süre bekletmeden kaşıkla alıyoruz çünkü uzun süre kalırsa acı oluyor. Şeker katarak afiyetle içiyoruz.

Özellikle sakinleşmek istediğiniz zamanlarda veya bağırsak problemleriniz için kullanabilirsiniz, düzenli olarak günlük kullanırsanız faydasını göreceksiniz.

YeşiL6 beğendi.

Konu YeşiL6 tarafından (27.08.2015 Saat 13:26 ) değiştirilmiştir. Sebep: Konu DüzenLendi..
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 17:41