Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Biyoloji

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Mevsim Değişikliklerinin Canlılar Üzerindeki Etkisi

Biyoloji kategorisinde açılmış olan Mevsim Değişikliklerinin Canlılar Üzerindeki Etkisi konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 19.02.2014, 16:38   #1 (permalink)
Son/suz Söz,Öz/söz Olmalı!

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Mevsim Değişikliklerinin Canlılar Üzerindeki Etkisi


Mevsim Değişikliklerinin Canlılar Üzerindeki Etkisi



Hava çok sıcak olduğunda, insanların sinirli ve saldırgan davranabildiğine inanılır. Uzun süren yüksek hava sıcaklıklarının suç oranlarında artışla ilişkili olduğunu gösteren araştırmalar var.

Hava durumunun ruh haliyle ilişkisiyle ilgili araştırma konusu olmuş bir başka durumsa, İngilizce’de “Seasonal Affective Disorder - SAD” olarak adlandırılan, mevsim değişikliklerine bağlı depresyon. Sonbahar ve Kış aylarında, biyolojik saatimizin gün ışığının azalmasına uyum sağlamada güçlük çekmesi sonucu ortaya çıkıyor. Uyku gereksiniminin artması, tatlı yiyeceklere düşkünlük ve kilo alma, enerji azlığı ve depresyonla kendini gösteren bu rahatsızlığın, ekvatordan uzaklaştıkça görülme sıklığı artıyor.

Sonbahar ve kış aylarında doğada meydana gelen değişimler, ölümü hatırlatarak depresyona neden olabiliyor. Peki bu dönem nasıl atlatılmalı?

Mevsimlerin insan psikolojisi üzerindeki etkileri uzun yıllardır bilinen bir gerçek. Psikiyatri Uzmanı Dr. Suat Sabri Aslan, özellikle mevsim geçişlerinin insanların ruhsal yapısında etkili olduğunu ve içinde bulunduğumuz sonbahar-kış aylarında bu etkinin belirgin olarak görülebileceğine dikkat çekti. Aslan şunları söyledi:

''Mevsim değişikliği nedeniyle doğada meydana gelen olaylar, insanların psikolojilerinde büyük ölçüde etkili olur. Özellikle sonbahar ve kış aylarında bu etki daha belirgindir. Ağaçların yapraklarının sararması ve dökülmesi, yağan yağmur veya kar sanki doğanın ölümünü çağrıştırır. Bu çağrışım insanın ruhsal yapısında da aynı etkiyi gösterir. İnsanlar, doğadaki bu değişimlerle birlikte ölümü hatırlarlar. Ölüme kendisini daha yakın hisseden insan depresyona girmeye daha yatkındır.''

Yaşlılar Daha Hassas
Mevsimsel etkilerle birlikte doğada meydana gelen değişikliklerin en çok yaşlı insanları etkilediğini kaydeden Aslan, bu mevsimlerde yaşlı insanların daha hassas ve kırılgan olduklarına dikkati çekti.
Yaşlı insanların duygusal ağırlıklı insanlar olduklarını, bu nedenle onların depresyonlarının daha ağır seyredebileceğini vurgulayan Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sonbahar ve kış aylarında değişen bioritm özellikleri, günlerin kısalmasıyla günlük aktivitelerin azalması ve pasif yaşam şartlarının artması yaşlı insanlarda daha belirgin ruhsal çöküntülere yol açar.

Yaşlılar, bu mevsimlerde daha çok işe yaramadıklarını, dışlandıklarını ve çevresinin ölümünü beklediğini düşünürler. Bu düşünceler depresif duyguları artırır. Ruhsal çöküntü ile birlikte ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bu depresyonun etkilerinin en aza indirilebilmesi için, öncelikle yaşlı insanlara bir işe yaradıkları duygusunun aşılanması gerekir. Onlara evde yapabilecekleri ufak tefek işler verilmeli ve yapılan işlerde onun da ekipten biri olduğu duygusu yaratılmalıdır. Kendilerini daha güçlü hissetmeleri için gençlik yıllarını anlattırmak da bu anlamda faydalı olabilir.''

Aslan, eğitim ve sosyal destek hizmetleri ile aşılabilecek olan mevsimsel değişikliklere bağlı depresyonun tedavi edilmediği zaman yaşam kalitesini bozabileceği gibi, bazı fiziki rahatsızlıkların da artmasına neden olabileceğini, bu nedenle ağır vakalarda doktor tedavisine başvurulması gerektiğini sözlerine ekledi.

Mevsimlerin insan psikolojisi üzerindeki etkileri uzun yıllardır bilinen bir gerçek. Psikiyatri Uzmanı Dr. Suat Sabri Aslan, özellikle mevsim geçişlerinin insanların ruhsal yapısında etkili olduğunu ve içinde bulunduğumuz sonbahar-kış aylarında bu etkinin belirgin olarak görülebileceğine dikkat çekti. Aslan şunları söyledi:

''Mevsim değişikliği nedeniyle doğada meydana gelen olaylar, insanların psikolojilerinde büyük ölçüde etkili olur. Özellikle sonbahar ve kış aylarında bu etki daha belirgindir. Ağaçların yapraklarının sararması ve dökülmesi, yağan yağmur veya kar sanki doğanın ölümünü çağrıştırır. Bu çağrışım insanın ruhsal yapısında da aynı etkiyi gösterir. İnsanlar, doğadaki bu değişimlerle birlikte ölümü hatırlarlar. Ölüme kendisini daha yakın hisseden insan depresyona girmeye daha yatkındır.''

''Sonbahar ve kış aylarında değişen bioritm özellikleri, günlerin kısalmasıyla günlük aktivitelerin azalması ve pasif yaşam şartlarının artması insanlarda (özellikle yaşlılarda) daha belirgin ruhsal çöküntülere yol açar.

Yazıda belirtildigi gibi mevsimler bizi sadece fiziki yönden değil ruhsal yöndende etkiliyor ama bunu fiziki etkileri kadar cabuk fark etmiyoruz yada bunun nedenini mevsim değisikliklerine yormuyoruz

Nasılki hasta olundugunda hemen mevsim değişimi yada hava değisimi deniyorsa bazı dönemlerdeki sıkıntıların nedenide bu değişimler oluyor

İlkbahar yaz aylarında daha bir canlı sonbahar kısta daha bir pasif ve daha bir cökmüş hissetmemiz bundan kısaca

Tek etken mi hayır ama etkisi yadsınamıcak kadar büyük

Hayvanlarda Göç

Hayvanlarda göç. Hayvanlarda da çeşitli sebeplerden dolayı göçe rastlanmaktadır. Bunların bir kısmı geçicidir. Bir sebebe bağlı olarak ve çoğunlukla bir defa yaptıkları göçlerdir. Yem kıtlığı, ani iklim değişikliği, üreme zorluğu, su ve hava akımları gibi sebepler, bazı hayvanları göçe zorlar.

Hayvanların bir de periyodik (sistemli) göçleri vardır. Bunlar; bilhassa ördek, leylek, kırlangıç, kelaynak gibi kuşların, senenin belli aylarında mevsim şartları sebebiyle, soğuk yerlerden sıcak yerlere gitmeleridir. Yazın Kuzey Yarıküreye, kışın da Güney Yarıküreye göç ederler.

Bazı tatlı ve tuzlu su balıkları da göç etmektedirler. Yumurtlama, akıntılar, yiyecek bulma gibi sebeplerle, kısa ve çok uzun mesafelere küçük gruplar veya milyonlarca balıktan müteşekkil sürüler halinde göçleri esnasında, belli su altı yollarından geçerler. Türkiye'de Karadeniz'den Marmara'ya, Marmara'dan Karadeniz'e balık göçleri çok sık görülür.

Göçmen Kuşlar

Göçmen kuşlar farklı mevsimleri farklı coğrafyalarda geçiren kuş türlerinden oluşan bir gruptur. Her sene dünyaca 50 milyar kuşun göç ettiği tahmin edilir. Bunlardan 5 milyarı Avrupa ile Afrika arasında göç eder.

Küçücük kolibri kuşundan koskoca kartallara kadar binlerce kuş türü her sene vakti geldiği zaman üreme ve kışlama bölgeleri arasında uzun yolculuklar yaparlar. Yılda iki defa Kuzey ve Güney yarıküreleri arasında göç ederler. Kış aylarında havaların soğumasıyla besin bulmak zorlaşır ve rekabet artar. Bu sebeple Kuzey yarımkürede üreyen göçmen kuşlar, her sonbaharda Güney yarımküreye doğru göç hareketine girişir. Güney daha sıcak ve besin bakımından daha zengin olduğundan iyi bir kışlama alanı teşkil eder. İlkbaharın başlamasıyla da güneyden kuzeye dönüş göçüne başlarlar. İlkbaharda kuzey bölgeleri kuş akınlarına uğrar.

İlkbaharda kuzeye gelen kuşlar, ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimleri olmak üzere yılın dörtte üçünü bu geniş alanlarda geçirirler. Yalnız kış mevsiminde tropik bölgelerde barınırlar

Göçün nedenleri

Kuşların bir kısmı, niçin ölüm pahasına uzun göçlere girişirler? Niçin diğer kuşlar gibi, göçmen kuşlar da yurtlarında kalıcı değildir? Bunları göçe zorlayan nedir? Soğuktan kaçmak ve besin bulmak için mi? Bu, ancak birçok sebebin bir kısmı sayılabilir. Çünkü birçoğu, gerekli besin ve elverişli iklim şartlarından çok daha fazla yolculuk yaparlar. Bazı türler de havaların soğuması ve besin azlığının baş göstermesinden önce güneye inerler. Her göçmen kuş türü göç vaktinin geldiğini nasıl anlar? Kuşlarda göç isteğini uyandıran ve onları direnmeksizin yola çıkmaya zorlayan biyolojik saat nasıl çalışır? Hareket saati ne zaman çalar? Gidecekleri yeri nasıl bilir ve vardıklarında nasıl tanırlar? Yanılmadan yollarını nasıl bulur, hedeflerinin yönüne doğru nasıl uçar veya yüzerler?

Kuşlar hava kirliliğinden,pil atıklarından,besin azlığından,iklim tiplerinden dolayı göç ederler.Bütün bu sorulara tatminkar cevap bulmak oldukça güçtür. Bilim adamları son yıllarda göçlerle ilgili kıymetli bilgiler elde ettiler. Bununla beraber halen çözüm bekleyen sayısız bilmece mevcuttur. Ancak aşikare olarak görülen şudur ki; göçmen kuşlar yerleşik olanlardan ayrı bir bünyeye sahiptir. Birçok yön bulma yetenekleri ile birlikte doğarlar. İlkbahar ve sonbaharda günlerin uzayıp kısalmasıyla gün ışığına bağlı olarak göçmen kuşların hipofiz ve epifiz bezlerinin hormon salgısı değişmeye başlar. Hormon uyarısıyla bünyelerinde, önüne geçilmez bir göç isteği belirir. Yapılan incelemeler neticesinde, gün aydınlığı süresinin değişmesine bağlı olarak kuşların eşeylik organlarının (erbezi ve yumurtalıkların) büyüyüp küçüldüğü tesbit edilmiştir.

William Rowan aynı türden iki kuş grubunu sert Kanada kışında ayrı kafeslere yerleştirerek farklı ışık periyotlarına tabi tuttu. Bu deneyle fotoperyodizmin (ışık sürelerinin) kuşlardaki etkisini gözledi. Normal gün ışığına maruz bırakılan birinci grubun vücutlarında görünür bir değişim olmadı. Işık periyodu arttırılan diğer kafes kuşlarının ise eşeylilik organları ve kanatları ilkbahar mevsiminde olduğu gibi büyüdü. Her iki grup da serbest bırakıldığında, ikinci grubun hazırlıksız bir göç girişimine kalkıştığı tesbit edildi.

Kuşların, göçü etkileyen fotoperyodizme paralel olarak vücutlarında yağ birikiminden başka, yön bulma yetenekleri, yerin manyetik alanına, havanın barometrik basıncına, polarize ve ultraviole ışınlarına, frekansı çok düşük seslere ve kokuya olan duyarlılıkları da onları son model cihazlarla donatılmış bir pilottan üstün kılar. Vakti geldiğinde bünyelerinde göç saati çalar. Programlanmış en modern kompütürlerden daha karmaşık olan bu varlıklar itirazsız göç emrine boyun eğerler. Eski yerlerine döndüklerinde, çoğu zaman ayrıldıkları ağaca, hatta uçuşa kalktıkları aynı dala konarlar.

Bütün göçmen türler, her yıl aynı zamanda göç etmezler. Bazan hava durumu sebebiyle hareketlerini değiştirebilirler. Fakat San Juan Capistrona kırlangıçları gibi bazıları da her yıl göçmen bir biçimde aynı günler içinde göç yerlerine gidip gelirler. Umumi olarak gece uçarlar. Gündüz yiyecek bulmak için avlanırlar.

Kuzey kutbundan kalkan bir kuşun, elinde bir harita ve pusulası varmış gibi yüzlerce kilometre ötede hedefine varması ve vakti gelince tekrar aynı noktaya dönüşünü izah etmek oldukça güçtür. Hele, yeni yumurtadan çıkan yavruların, uçmayı öğrendikten hemen sonra, hiç bilmedikleri ana ocağına tek başına dönmeleri son derece şaşırtıcı bir olaydır. Tek bir rota üzerinden uçmaları ve kendilerinden bir önceki neslin yaşadıkları topraklara konmaları fevkalade bir yön bulma tekniğinin varlığını gösterir.
Uzun zaman, göçmen kuşların yollarını, coğrafi işaretlere göre buldukları zannediliyordu. Gerçekten de gündüz uçan birçokları deniz kıyılarından, vadi yataklarından, dağ silsilelerinden ve kıyılardan giderler. Bunları yol bulma işareti olarak kullanırlar.

Ancak kuşlar yollarını yalnız bu tip coğrafi işaretlerle tayin etselerdi, gece yol alanlar hedeflerine varamazdı. Çok uzak yerlerden salıverilenler de şaşkına dönerdi. Birkaç yıl önce Pasifik'ten geçen uçaklar için tehlikeli olmaya başlayan albatrosların bir kısmı, yakalanarak Filipinler'e nakledildi. 2560 kilometre mesafeden bir ay içinde geri döndüler. Diğer bir kısmı ise, tam aksi istikamete doğru götürüldü. Bu kuşlar da, bir günde 200 kilometre mesafe uçarak 10 gün içinde hiç bilmedikleri yollardan geçerek asıl bölgelerine geri geldiler.

Belki de en esrarlı mesele kuşların şaşırmadan, binlerce kilometre, hiçbir nirengi (işaret) noktası, yön alacak yeri olmadan yönlerini nasıl bulduğudur.

Bunu nasıl yapıyorlar? Eskiden ornitologlar (kuş uzmanları) kuşların rüzgarlarla, dünyanın manyetik alanıyla veya koriolis tesiriyle (dünyanın ekseni etrafında dönmesinden kuzey yarımkürede hava akımlarının sağa, güneyde sola sapma göstermesi) yönlerini bulduklarını iddia ederlerdi. Yine eskiden genç kuşların yaşlıları takip ettiğini zannederlerdi. Ancak Frank Bellrose'nin yapmış olduğu araştırmaya göre, bu fikirler geçersiz kabul edildi. Mesela, güneye doğru göç etmekte olan mavi kanatlı ördek kuşlarından bir grubu yakalanarak işaretlendi. Yetişkinleri hemen salıverildi. Gençler, yaşlılar güneye iyice yaklaştıktan sonra bırakıldı. Güneye ve göç edilecek sahaya daha önce hiç uçmamış genç kuşlar, aynı yollardan geçerek aynı yere vardılar. Gittikleri istikametten o kadar emindiler ki, genç olduklarından yaşlılardan daha hızlı gittiler. Bu kuşlar, yaşlı kuşları değil, bünyelerinde doğuştan mevcut olan yön bulma sistemini takip ettiler.

Başka bir deneyde bir grup dalgıç kuşu İngiltere'deki Stokholm Adasından alınarak Venedik'ten salıverildi. Bu kuşlar karalardan geçmeyi sevmedikleri halde Alp Dağlarını aşarak Fransa üzerinden İngiltere'deki yuvalarına vardılar. Yapılan bu tip araştırmalar göçmen kuşların yollarını tayin ederken biyolojik pusulalarına destek olarak yeryüzü şekillerinden ve güneşten de istifade ettiklerini ortaya koydu.

Son senelerde Almanya'da yapılan araştırmalar, göçmen kuşların daha yumurtadan çıkar çıkmaz, ne zaman, nasıl ve hangi yol üzerinden göç edeceklerini, nerede durup dinleneceklerini ve nereye ineceklerini önceden bildiklerini ortaya çıkardı. Araştırma ekibinden Peter Berthold Almanya'dan Ekvator Afrikası'na göç eden kara başlı ötleğenleri (Sylvia atricapilla) ile yaptığı araştırmalar sırasında, iki ayrı soya mensup ötleğenden meydana gelen yavruların, göç yollarının ne analarının ne de babalarınınkine benzediğini, ikisinin arasında bir başka göç yolu bulduklarını belirledi.

Mesela, annenin göç yolu İspanya-Cebelitarık üzerinden Fas, babanınki Yugoslavya-Türkiye üzerinden Mısır ise, bunlardan meydana gelen yavruların Tunus üzerinden geçen ortalama yolu tercih ettikleri tesbit edildi. Böylece bu davranışların, kuşların genetik yapısına daha önceden yazılmış ve irsi olduğu ortaya kondu.

Bütün bunlara rağmen kuşların çoğu zaman göç yollarını değiştirdikleri ve bunda genetik unsurların yanısıra bazı çevre faktörlerinin de etkili olduğu bilinmektedir. Mesela, kuşların yemesi için pencerelerde kırıntıların bulundurulmasının adet olduğu Büyük Britanya, Almanya'dan sıcak bölgelere göç eden kuşları çekebilmektedir.

Çeşitli deneyler genç kuşların içgüdüsel bir yön duyusuna sahip olduklarını ve buna uyduklarını, yaşlı ve tecrübelilerin ise harikulade bir pusulaya ve yerlerinden uzaklaştırıldıklarında dahi rota değiştirip doğru yolu bulabilme yeteneğine sahip olduğunu göstermektedir.

Güneşe göre hareket

Sonbaharda güneye göçeden bir kuş yakalanarak bir kafese konursa, ilginç bir olay gözlenir. Kafes ne tarafa çevrilirse çevrilsin, kuş daima göç istikameti olan güneye döner.

Alman kuş bilgini Gustav Kramer yapmış olduğu gözlem ve deneyleriyle kuşların yönlerini güneşe göre kestirdiklerini ilk bulanlardandır. Ekim aylarında yakaladığı Avrupa sığırcıklarını altı şeffaf olan yuvarlak boş kafeslere koydu. Kafesin şeffaf kısmında davranışlarını gözledi. Bunların kafeslerinde rahat durmadıklarını, durunca bile kafesin bir köşesinde güney istikametine devamlı döndüklerini gördü. Güney bu kuşların normal göç istikametiydi. Kafes döndürülünce kuşlar da buna uyarak tekrar dönüyorlardı. İlkbahar aylarında kuşlarda yine göç huzursuzluğu başlıyordu. Bu sefer de tam aksi istikamete, yani kuzeye dönüyorlardı. Güneş ışığından başka bir şey görmeyen sığırcıklar, hep doğru istikamete dönüyorlardı. Kramer kafese gelen güneş ışığının istikametini değiştirmeye karar verdi. Döner aynalar kullanarak ışığın kafese giriş istikametini 90 derece değiştirdi. Kuşlar da buna bağlı olarak yönlerini 90 derece değiştirdiler. Demek ki, güneşe göre, yönlerini ayarlıyorlardı.

Kuşların çoğu gündüz güneşe göre hareket ederler. Ancak birçok kuş da gece göç eder. Yapılan araştırmalar kuşların gündüz güneşe, geceleyin ise ay ve yıldızlara göre uçuş istikametlerini bulabildiklerini ispat etti.

Ardıç kuşları gökyüzünü göremeyecekleri yuvarlak bir kafese konulduklarında göç huzursuzluğuyla mevsimlik göç istikametlerine döndükleri tesbit edildi. İyi ama bunlar güneşi, ayı ve yıldızları göremedikleri halde yönlerini nasıl buluyorlardı?

Araştırmalar birçok hayvanın vücutlarında biyolojik pusulalara sahip olduklarını ortaya çıkarmaktadır.

Biyolojik pusula

Amerikalı araştırıcılardan Walcott ilk olarak bazı deneyler yaptılar ve güvercinlere küçük mıknatıslar takınca kuşların yönlerini tamamen şaşırdığını gördüler. Araştırmalar neticesinde göçmen kuşların boyun kısımlarında ferromanyetik taneciklerin bulunduğu ve arzın manyetik alanına göre hassasiyet gösterdikleri keşfedildi. Şimdiye kadar tetkik edilebilen göçmen kuşların kafa yapısında bulunan taneciklerin demir açısından zengin bir mineral olan manyetit (Fe3O4) olduğu anlaşıldı.

Bu tabii pusulalarından göç esnasında azami derecede istifade ederler. Dünyanın manyetik alanının kuvvet çizgilerine göre kendi durumlarını tesbit ederek doğru yönü bulurlar. Kafalarının içindeki bu pusulaları sayesinde kapalı havalarda da yollarını bulurlar. Bulutlu bir günde bile yönlerini şaşırmazlar. Fakat başlarına kuvvetli bir mıknatıs bağlanınca bulutlu günde güvercinler yollarını tamamen kaybederler. Çünkü takılan mıknatısın oluşturduğu suni alan, tabii manyetik alanı değiştirir. Onlara evlerini bulduracak hiçbir ipucu bırakmaz.

Güvercinlerin boyun kısmında pusula vazifesi gören manyetit adlı maden zerreciklerinin keşfinden sonra, kuşların yönlerini koku alarak da bulabildikleri ortaya çıkarılmıştır.

Koku alma koordinat şebekesi

Posta güvercinleri doğru rota bulmaya yarayan bir koku alma organına sahiptirler; koku alma organlarını yuvalarına dönüşte kullanmakta ve atmosferde her tarafa dağılmış zerreler halindeki maddecikler, güvercinlerin koku alma koordinat şebekesinin muhtemelen temelini teşkil etmektedir. Max Planck Enstitüsünün Seewiesen'deki davranış psikolojisi bilginleri bunu böyle tahmin etmektedir.

Koku alma duyusu asgari 700 km'ye kadar olan mesafelerde yön bulma için vazgeçilmez bir vasıtadır. Kuşlar herhalde havadaki zerrecikleri algılamakta, bunlar yardımıyla yabancı bölgelerde mevki tayini yapmaktadırlar. Bunun için hangi maddelerin sözkonusu olduğu şu ana kadar tesbit edilememiştir.

Daha 30 sene önce, posta güvercinlerinin de diğer göçmen kuşlar gibi güneşi pusula olarak kullanabildikleri ispatlanmıştı. Daha sonra yerin manyetik alanının da aynı şekilde kendilerine yön belirleyici olarak hizmet ettiği tesbit edilmişti. Bununla beraber koku alma koordinat şebekesinin varlığı anlaşılmadan önce, posta güvercinlerinin yüzlerce kilometre uzaklıktaki yuvalarını nasıl bulabildikleri ikna edici bir şekilde izah edilememekteydi.

Pusula kullanmak isteyenin haritaya da ihtiyaç duyacağı ilim adamlarının tebliğinde yer almaktadır. Bu haritanın güvercinlerin koku alma organı ile bağlantılı olması gerektiğine Pizalı araştırıcılar dikkat çekmişlerdi. Çünkü, koku alma duyuları ortadan kaldırılmış güvercinler yuvalarını artık bulamamaktaydı. Kuşlar çok iyi hava tahmincileridir. Havadaki çok hafif barometrik basınç değişimini fark edebilirler. Fırtına çıkacağını önceden keşfederler. Keskin bir görme gücüne sahiptirler. Deneyler güvercinlerin polarize ve ultraviole ışınları da gördüklerini ortaya çıkardı. Bu ışıklardan denizlerden uçarken faydalanırlar. Ayrıca, frekansı çok düşük uzun dalga alt sesleri de duyarlar. İnsan kulağı saniyede 10-20 titreşimin altındaki sesleri duyamaz. Kuşlar ise çok daha düşük sesleri işitebilirler.

Bunun sayesinde göç eden bir kuş kendisinden çok uzakta patlayan bir fırtınayı veya 1000 km uzaktaki gök gürültüsünü işitebilmektedir. Binlerce kilometre ötedeki atmosfer basıncı değişikliklerinin meydana getirdiği çok düşük frekanslı elektromanyetik dalgaları fark edebilmektedir. Kuşlar insanlardan çok daha geniş bir dünyayı görür, duyar ve hissederler.

Milyonlarca göçmen kuşun uzun mesafeler katederek yaptığı yolculuk insanlar için hayati değer taşır. Kuşlar zararlı böceklerin baş düşmanıdır. Karaların çoğunun bulunduğu kuzey bölgelerine göç etmeselerdi ve yılın dörtte üçünü burada geçirmeselerdi, haşereler buralarda muazzam bir bitki katliamı yapardı. Baharda milyonlarca böcek, bitkiler üzerine yumurta bırakır. Bunlardan çıkan tırtıllar, kuşlar tarafından yenilerek kontrol altında tutulur. Çeşitli kurt, böcek ve çekirge yumurtalarını yiyerek mutlak bir kıtlığın önüne geçerler.

Manyetik alanı hissedebilen hayvanların listesi günden güne artmaktadır. Manyetik bakteriler, arılar, güvercinlerden sonra en çok incelenen canlılardır. Manyetit, arıların karınlarının ön kısmında yer alan denge organının yakınında bulunur. Aynı maddenin varlığı yunusların kafasında da keşfedildi. Araştırmalar, köpekbalıklarının da dünyanın manyetik alanındaki değişimleri hissedebildiğini ortaya çıkardı.

Alıntıdır


__________________

Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,Ne duyabiliyorsun.

"Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere.
Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme."
Asrevya isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 12:32