Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Bayanların Dünyası > Anne ve Çocuk > Çocuk Masalları
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Sokak Çocuğu - Çocuk Hikayeleri

Çocuk Masalları kategorisinde açılmış olan Sokak Çocuğu - Çocuk Hikayeleri konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 20.06.2014, 13:26   #1 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Sokak Çocuğu - Çocuk Hikayeleri

Sokak Çocuğu - Çocuk Hikayeleri

Can, arkadaşı Mustafanın dükkanına ayda bir de olsa uğradığında Cengizi anarlar, eski günleri yadederler, hasretlik giderirlerdi. Nede olsa okulda üç sene beraber okumuşlardı. O günde Can Mustafanın dükkanına uğradığında Mustafanın :
” -Tam zamanında geldin. Akşama doğru Cengiz bana muhakkak uğrar” dediğinde, Canın da Cengizle karşılaşıp da unutamadığı o an geldi gözlerinin önüne.
Cengizin anlattıkları Cana hala dün gibi geliyordu. Aradan neredeyse beş sene geçmişti. Gözlerini bir noktaya dikmiş öylece boş bir noktaya bakarken Mustafanın:
“ -Hoş geldin. Çay mı içersin, kahve mi?” dediğini kulakları hiç duymuyordu.
Şimdi beş sene öncesinden bir yerlerdeydi. Nerelerdeydi, hangi alemlerdeydi? Mustafanın dükkanında Cengizle tanışması bir sinema şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Babası gibi duruyordu Cengiz Canın yanında. Oysa sanat okulunu beraber okumuşlardı. Uzun boylu, yeşil gözleri, kaşlarına değen uzun kirpikleriyle, hemen, hemen sınıfın en yakışıklı delikanlısıydı Cengiz.
Canın düşünde; daha Cengizi tanımadan Mustafanın yanında kamburu çıkmış, yaşlı bir adam daha vardı. Mustafadan sonra o adamla da tokalaşmıştı. Sanki bir yerlerden tanıyormuş gibiydi. Gözleri hiç değişmemiş yeşil, beyaz sakalları çıkmış, avurtları içeri çökük bu adamda kimdi acaba? diye düşündü.
Mustafanın halini hatırını sorduktan sonra; sıra o adama gelmişti. Hem kim olduğunu öğrenecek, birazda içindeki merakını giderecekti. Yaşlı adama dönerek:
“-Nasılsın amca? Bana gücenmeyesin hatırımı sormadın diye ”dedi. Mustafa da lafa karışıp:
“ -Ne amcası olum bu bizim Cengiz” dedi. Sonra da Cengize dönerek:
“ -Bu bizim okuldan Can” dedi. Can:
”-Vaaay! Cengiz valla bilmiyodum, kusura bakma” dedi Cengize ve devamla:
“ -Nolmuşsun olum sen böyle? Çökmüşsün” dedikten sonra Canla Cengiz tekrar kucaklaşmışlardı.
Can düşünür içinden; bizimkisi amca yeğenin kucaklaşması gibiydi der. Elleri titreyen, yalnız yanlarda beyazlaşmış saçları kalmış tepesi kel bu kişi Cengiz olabilir miydi? diye, Can bakakalmıştı. Gözünde gözlük, sanki sekseninde yaşlı bir ihtiyar duruyordu yanlarında. Cengiz derinden bir offf!.. çekti ve Cana başladı hayat hikayesini anlatmaya:
. -Sene 1958 aradan 42 sene geçmiş. Evde annemin bir şeye ihtiyacı oldu ve beni teyzeme yolladı. Genciz daha onyedi yaşında. Mamak nere, Gülveren nere? Bende teyzeme gitmişken bizim bir akrabanın oğlu olan akranım Samiyi bir göreyim dedim. Saminin evleri teyzemin evlerine yakın olduğundan teyzeme sık sık uğrar halını hatırını sorar sonrada Cengiz gelmiyormu göremiyorum epeyden beri gelirse gökrüşelim ben kahvedeyim deyip gidermiş. İşte o günde Teyzeme sordum
“-Samiyi, nerelerde bulabilirim diye, Teyzemde:
-Nerede olacak, gözü çıkmayasıca kahvededir. Dedi. Ben teyzemi çok severim. Az mı çekti bizim kahrımızı. Ben Sami ile teyzemin evinde her buluştuğumuzda, teyzem bize mezemizi hazırlar, beraber içerdik.”
Ben hemen kahvenin yolunu tuttum. Baktım Sami ve arkadaşları bir masanın etrafında oturmuşlar, kağıt oynuyorlardı. Selam verdim. Sami:
“ -Bizim teyze oğlu “dedi, arkadaşlarına. Arkadaşları da:
“ -Hoş geldin birader” dediler. Sami yanına boş bir sandalye çekerek bana:
“ -Otur hele şuraya” dedi, ben oturdum:
” -Eeee! ne var, ne yok?” Sami bir taraftan oyun oynarken, bir taraftan da benim halimi hatırımı sormakta, benimle sohbet etmekteydi. Bu arada Saminin yanındaki arkadaşı Samiye bir sigara uzattı, Sami bir nefes çekti ve sigarayı bana uzatarak:
“ -Bir nefeste sen çek bakalım teyze oğlu dedi. Ben ki; sigara içmeyen insan, nasıl reddetmemişim hayret. Başımda bir dayım var ki mümkün mü evde, okulda, sigara içeceğim, kötü bir şey yapacağım. Bizleri evde okul da takip ettirir, sonra da bize; Bugün şunu yapmışsınız, filanca kişiyle konuşmuşsunuz, ben size o arkadaşınızla konuşmayın demedim mi? diye, akşam olunca ayrıca bizden hesap sorardı.
Ben bu dayı baskısına rağmen, bana uzatılan sigardan bir nefes çekip, yanımdakine verdim. Bende bir öksürük başladı ki sormayın. Yanımdaki; kendi yanındakine, o tekrar Samiye, Sami tekrar sigarayı bana verdi. Ben bir nefes daha çektim, tekrar bitişiğimdeki oturana verdim. Bende öksürük hala devam ediyordu. Masadakiler Samiye:
” -Teyze oğlu ilk defa içiyor herhalde” dediler, Sami:
“ -Evet ilk defa” dedi. Hep beraber:
“ -O da alışır dediler” Ben hem öksürüyorum, hem de kahvenin tavanı başımda dönüyordu sanki. O bir nefes ne biçim etmişti beni. Kimseye çaktırmakta istemiyorum. Bulutlar arasındayım. Sigaranın üçüncü tur dolanmasındaki geçen zamana kadar hayatımda böyle biran yaşamadım sanki. Büyük bir boşluğun içindeyim. Ama arkadaşların benim gibi olmadığından eminim. Çünkü onların bünyeleri buna alışık. Usulca Samiye:
“ -Ben bir tuhaf oldum arkadaş” dedim. Sami de:
“ –Nasıl, hoşuna gitti mi? “ dedi. Ben cevap vermeden dolanan sigaradan, bir nefes daha çekip, masadan kalktım. Tüm masadakilere:
“ -Haydi bana müsaade ben gidiyorum” dedim. Sonra sendeleyerek kalktım sandalyeden. Sanki ayaklarım yere basmıyordu. Oturanların peşimden gülmelerini duyar gibi oldum bir ara.
Yerler içeri içeri gidip kayboluyordu sanki. Ben çukura basıyorum, yokuş aşağı gidiyorum, koşuyor ve ayakta sallanıyordum. Bana birşeyler oluyor anlamıyordum. En ufak bir su birikintisi gözlerimin önün de göl gibi oluyordu. Daha önceleri ayda, yılda bir gördüğüm teyze oğlunu, artık sık sık ziyaret eder olmuştum. Her defasında onların halkalarından biri oluyordum. Okulu yarım bıraktığımda ayrıldım sizlerden.
Arkadaş babam, Mamakın en zengin ailelerinden biriydi. Sigara, esrar, eroin, hap hepsini kullandım. Babamın mallarını satıp savdım. Anlayacaan her yol oldu bende. En çok da ailemden ayrıldığım koydu bana. Az mı yalvardı karım, çocuklarım. Az mı sokaktan aldılar gece yarıları beni eve. Bakırköye yatırdılar,hacıya, hocaya götürdüler. Her tarafa kucak dolusu paralar harcadılar. Üstelik benim despotça davranışlarım, her şeyin tuzu biberi oldu. Hayrı ve şerri veren yüce Tanrım benim böyle şer işlerimde irademi de kendi yönetseydi ya. Her şey tanrıdan geliyordu da bizim kabahatimiz neydi acaba? Nerede benim hata yapmama engel olamadı yüce Rabbim. Madem ki daha ben doğmadan kaderim yazılmış, neden Tanrım bana gerçekleri göstererek kaderimi değiştirmemiş diye Tanrıya sitemde bulunuyordum.”
Cengiz bunları anlatırken bir taraftan da gözlerinden akan yaşları siliyordu.
Can Mustafanın getirdiği çayı yudumlarken bir taraftanda beş sene öncesini böyle anımsıyor, Cengizi düşünüyordu. İşte tamda böyle bir anda bir telaşla dükkandan içeri girmişti Cengiz bir şeyler mırıldanarak. Üstü başı toz içindeydi. Dükkandaki masanın önündeki boş sandalyelerden birine oturdu selam vererek.
Can gördüğü düşten irkilerek kendine geldi. Oturduğu sandalyeden kalkarak Cengize:
“ -Hoş geldin, ben de seni düşünüyordum, bana hayat hikayeni anlatıyordun. Bu dükkanda tanıştığımız gün anlattığın hatyat hikayeni... Vay be neler yaşamışsın arkadaş!” dedi Can Cengize.
Artık içtiği her şey dokunuyordu Cengize. Atmışiki yaşındaydılar, aynı akrandılar ama Cengiz kamburu çıkmış, yaşlı bir ihtiyardı sanki. Hayatın her türlü rezilliğini tatmış biri olarak; şimdi arkadaşlarıyla beraberdi. Oturup sohbet ediyorlardı.
Can Cengize:
-Ayrıldığın eşin, çocukların ne yapıyor, görüyor musun onları?” dedi, Cengiz de:
” -Bir oğlum bir kızım var. Ama görsem tanımam, kocaman olmuşlardır, zaten geç evlendim. Kim bilir oğlan onaltısında vardır, kız evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır belki de. deyip gözleri dalar, dükkana gelmeden önceki olay aklına gelir.
Cengiz arkadaşı Mustafanın dükkanına gelmeden önce; yolda bir zamanlar kendi kullandığı terkedilmiş, bir gecekonduda, tiner çeken çocukları görmüş, onların kavgasını ayırmaya çalışmıştı. Tinercilerden biri:
“ -Ulan şu moruğa bak kendisi ayakta duramıyo! Bize tiner içmeyin diye kızıyor, bizi dövmeye kalkıyor” dediğinde tiner çeken çocuklardan biri Arkadaşına:
“ -Doğru söylüyorsun deyip kendi kavgalarını bırakmışlar, hep beraber Cengizin üzerine yürümüşler, bir güzel dövmüşlerdi Cengizi. Üstübaşı toz içersinde kalmıştı Cengizin. Üstünü silkerek dükkana geldiğinde bir taraftan da söyleniyordu:
“ -Veletler, bacak kadarlar, tiner içiyorlar. Bunların anası babası yok mu ki? Abi, baksınlar, beni görsünler de adam olsunlar. Değil mi Mustafa abi?” dediğinde Mustafa kapıdan giren üstü başı toz içerisinde kalan Cengize:
“ –Haklısın Cengiz! Hoş geldin” dedikten sonra Can sormuştu. Cengiz, Canın sorularını cevapladıktan sonra, dalan gözlerini açık kapıdan içeri giren bir çocuğa çevirmişti:
Çocuk dükkanın sahibi Mustafaya:
-Amca bir bali verir misin? der Mustafa:
-Napacaan oolum Baliyi? Bu yaşta ben size kaç defa bu mereti kullanmayın demedim mi?”
Hep itelenen, kakalanan çocuk iyice sırnaşık olmuş söylenen hiçbir söze aldırmadan, hala:
-Nolursun amca bu son, bi daha gelmem vallaha
deyip adeta yalvarıyordu ki. Can söze girer
-Tamam ben vereceğim, söz” der. Can:
“ -Hele bir otur bakayım yanıma.” Der çocuğa. Çocuk bir sandalyeye oturur. Can:
“ -ilkokulu bitirdin mi sen? der, çocuk:
-Bitirdim.”
-Kaç yaşındasın şimdi?”
-Onyedi.”
“ -Adın ne bakayım?”
“ -Zafer.”
“ - Olum senin anan baban yok mu ?”
-Yok, ben . ufakken anamdan ayrılmışlar, üvey baba da ne kadar bakar, baba olur insana?”
-Babanın adı ne bakim senin?” Çocuk biraz duraksar sonrada:
-Cengizmiş der. Cengiz, pür dikkat kesilir sonrada bir hamlede sandalyeden kalkıp çocuğun kolundan yakalar:
“ -Ananın adı ne senin?”
“ -Kamile”
“ -Senin bir ablan var” mı?
“ –Var.”
“ -Adı Serpil mi”? Bu sefer çocuk meraklanmıştır; ablasının adını bilen bu adam kimdir? Arkadaşları da böyle bir olayla ilk defa karşılaşıyorlar olmalı ki, hepside merakla ve dikkatle konuşmayı izlerler. Cengiz elindeki sigarayı kültablasına bastırarak söndürür ve iki yana kollarını açarak çocuğu kucaklayıp:
“ -Oğlum benim. Zaferim” deyip çocuğu bağrına basar, adeta kenetlenmiştir. Hıçkırıklar içinde Ağlamaktadır.
İki çocuğunu da yanına alıp evini terk eden karısı Kamileyi ve çocuklarını yıllardır görememişti. Şimdi karşısında duran seneler önceki kendi gençliğidir sanki. Çocuk afallamış, Cengizin:
“ -Ben senin babanım oğlum, sende sarıl bana, seneler önce annen terketti beni, sizleri de yanına alarak. Şükür tanrıya! Seni bırakmam artık” deyip, başından geçen olayları çocuğa anlatırken; hiç tepki göstermeden öylece kalakalmıştı çocuk. Babasına dönerek:
“ -İlkokuldan sonra okuyamadım. Ne üvey babam aldı beni evine, ne de evli ablam. Kimi zaman tren istasyonunda, Şimdi yıkık bir gecekonduda bazende yarım kalan inşaatta yatıyoz arkadaşlarla.” .
Çok değil yarım saat önce; bu tinerci çocukların arkadaşlarından dayak yememiş miydi Cengiz. Kendisini dövenlerden biride oğlu değil miydi?
Cengizin yalvarmaları sonuç vermedi. Çocuk ağlıyordu. Kolunu Cengizin elinden kurtarmak için kendisini geriye çekip, bir sağa, bir sola hamleler yapıyordu. Cengiz:
-Olum benimle gel! Bırak arkadaşlarını. Zafer:
-Gelmem seninle diyor.
Cengiz ölüme mahkum hastalar gibi git gide umudunun tükendiğini anlıyor, kafasından başka şeyler düşünmeye zorluyordu kendini .
Yıllar sonra oğluna kavuşmuştu, ne demekti bu. Ayyaşta olsa bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Sonra çocuğuna dönüp:
“ -Bak söz! Sen bali çekmeyi bırak, buradaki amcaların ve ben sana yardımcı olacağız. Üstünü ,başını alacaklar. Karnını doyuracaklar senin. Ama sende bali kullanmıyacan tamam mı” der, Cengiz. Çocukta:
“ -Tamam amca” demişti.Cengiz çocuğu bıraktığında, Çocuk koşar adımlarla dükkanın dışında kendisini bekleyen arkadaşlarının yanına varıp hep beraber koşarak uzaklaştılar oradan. Cengiz bakakalmıştı kaçan çocuğunun peşinden.
Kimbilir başka bir dükkandan bally almak için şanslarını deneyeceklerdi. Alkol bağımlısı olmuş Cengizin, bally bağımlısı olmuş oğlundan hiçbir farkı yoktu. Cengiz tek çocuğu bally çekmesin diye birçok vaatlerde bulunmuştu. Oysa Cengize de içkiyi bırakması için; hayatı boyunca sevdikleri kişiler vaatlerde bulunmamışlar mıydı?
Canda artık dönüşü olmayan bu yoldaki Cengize bir Çubuk Şarabıyla, iki pakette sigara alıp verir.
Çocuk için yapılacak ne vardı o an. Bir şey düşünemez Can.
Mustafa da bir kalıp beyaz peynirle, bir ekmek alıp vermişti Cengize.
Cengiz dükkandan ayrılırken Can da amca dediği çocukluk arkadaşının peşinden bakakalmıştı.
Şimdi hep başkalarının yardımıyla yaşayan Cengiz gibi, sokak çocuklarının sonu da aynı olmayacak mıydı? Cengiz bu yaşa kadar hayatta kalmayı başarmıştı, ya onlar! Hayatta kalmayı başara bilecekler miydi?
Can nerede Cengizi görse; sokak çocuklarını, nerede sokak çocuklarını görse; Cengizi hatırlıyordu.

__________________
all the best.



YeşiL6 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 20:11