|
Diğer Resimler kategorisinde açılmış olan Sosyal Medya Objektifinden konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
14.11.2012, 09:49 | #1 (permalink) |
∞ | Sosyal Medya Objektifinden Sosyal medyanın yazarları kadar fotoğrafçıları da çok konuşulur oldu. İşte o fotoğrafçılardan Tuğçe Şimşek'in objektifine takılan kareler. Zaman hissettirmeden geçtiğini sanıyor… Ben ise her dakikamı, babama ve mutlu bir çocuk olduğum günlere duyduğum özlemle geçiriyorum. Eğer bir çember yarattıysanız, Ya kendinizi ya da duygularınızı dışında bırakın. Güven insan yatırımının en uç noktası. Sadece ”kendime” hatırlatmak istedim. Sözde gizli-saklı Hımmm.. Her yeni güne anlam yüklemeye çalışmıyorum ama; Bugün sıraya dizilmiş umutlarım var Böyle ”keyfekeder” olsam, Her iyi şeyi unutsam. Diğerleri gibi, hatırlamasam… Mümkün mü sizce? Dünya Down Sendromlular Günü Keşke biz de dünyaya, yüreğimizle bakabilsek. Düşünüyorum. En çok ”düşünüyorum” bu ara. Sonra izliyorum. En ”doğrusunu” hatta. Gelenlerin aslında giden olduğunu.. Ve uzun zamandır gösterdiğim ”budala nezaketi” izliyorum. ”Kalabalıktan kaçtığımız doğrudur fakat kimsenin bize, yalnızlığın da bu kadar kalabalık olduğunu söylememiş olması, büyük canilik.” Leo 1 yaşında Zaman gecerken, olanları anlamaya calısırken, üstelik ortada ufacık bir sebep yokken… Avucunuzda sıkı sıkı tuttugunuz hersey bir anda… Sessizlik istiyorum. Ama kalbim konuşuyor, ben dinliyorum. Sorduğu hiç bir soruya da cevap veremiyorum. Görünenin ardında ne var, bilmiyorum. Yan yana dizilmiş hatalar gibi, Ya da beni bırakıp giden hoşgörü gibi… Öylesine bir fotoğraf işte. Tıpkı kendi hikayesini gizleyen bir yüz gibi… ”Elini sıkı sıkı tuttum, bırakmam” diyene inanmayın. Bunu söylerken bırakmıştır zaten… Yarın bugünden daha güzel olacak… İşte o zaman renkleneceğiz. Yaraya dönüşmüş onca eski varken üzerimizde; Gitmek, yenilenmek için değil, iyileşmek için. İnsan yanılabilir. Güçsüzken güçlü, mutsuzken mutlu, suçsuzken suçlu hissedebilir. Ya da yakınlaştığını sanarken yabancılaşabilir. Ama en kötüsü tek iken çift hissetmesidir. Asıl mesele, sevgiyi hissettirmek. Gerisi kolay. Belki bir gün tekrar yola çıkarız. Peki aynı tadı alır mıyız? Her yeri kapladığı gibi, keşke içimizi de kaplasa bu huzur… Hadi anlamsızca yarışalım. Kim daha güçlü? Kim daha önde ve kim daha arkada? Hangimizin ağırlığı daha fazla? Aslında ufak mutluluklarımız var. Çayımızı içip, bittiğinde yeniden demleyebiliriz. Fotoğrafı görüyorsunuz. Bir de nelerden şikayet ediyorsunuz. Tercihler ayırır… Bildiğiniz ya da hiç bilmediğiniz bir kucaklaşma… Aslında herkes hikayesini gizliyor. Tahminlerimize inanmayı seçtiğimizde ise, Aldanıyor ve zaman kaybediyoruz. Hayatta renkli ne varsa, sadece onları biriktirelim. Gaziantep ”Amerikan” Hastanesi Saklandığını sanıyorsun… Ama o yaprak düşecek… Yıkadıkça azalmıyor… Sevdikçe bitmiyor… Yönümü değiştiriyorum… Önceliklerimi de… Tıpkı fotoğrafta olduğu gibi, Her şey üst üste gelebilir. Hepsi çok büyük sorunlar olabilir. Güçlü olman gerekebilir. Hadi gel otur karşıma… Ne varsa içinde söyle. Her yeni gün zorlaşmıyor… Sadece biz zorlaşıyoruz… Çivi çiviyi hangi durumda söker? Ya içlerinden biri çok yıpranmışsa? Yine de sökebilir mi diğerini? İstese, ama çok istese? Onarabilir mi eğriliğini? Gökyüzüne baktığında, fırtına diner… Bazen de dinmez. Dinmediğinde bunun bir yenilgi olmadığını hatırlatıyorsak birbirimize şanslıyız değil mi? Ağır gelen taraf benim hassasiyetim. Diğer tarafa ise tüm dünyayı doldurdum. Ne garip… Tek bir parça. Sonra tamamlanacak. Pek emin değilim. Sadece umuyorum. Seninle tam burada yol ayrımına gelmişken, Ne kadar gerçek duruyoruz? Kalbini ne kadar kırdım? Ben ne kadar kırıldım? Yalnız hissediyor, söylemiyor. İçi gidiyor, belli etmiyor. Korkuyor, uzaklaşıyor. Anlatmıyor ama anladığımı biliyor… Aslında bütün bavullar ağırdır. Çünkü binlerce soru işareti ile doludur. Onları, içlerine doldurduğumuz kıyafetler ile saklarız. Bir yolda, gerekmediği kadar yavaş giderken, Şimdi başka bir yolda, gerektiği kadar hızlı gidiyorum. Ay ya da güneş.. Hangisini görmek istiyorsanız o olsun. Korktuğumda daha çok güveniyorum. Sonra; Güvendiğimden korkuyorum. Birine dokunsan, hepsi kırılıyor… İstemeden. Her oyun, yeni bir sayfa gibi. Temiz başladığın. Beklentisiz ve heyecanlı olduğun. Oysa her şeyi karşıdaki oyuncu belirliyor… Eline güveniyorsan devam ediyorsun oyuna Arnavutköy’de… Taze meyveleri, sebzeleri, hiç yenilenmemiş dükkanı ve kapısının yanındaki çiçeği ile birlikte değişmeyen eski bir manav. Çocukluğumu hatırlatıyor. Özlüyorum. ”Kim bilirdi ki gitmeye karar verenin, gitmek için hangi sözün ardına gizlendiğini? Dönmek için elbet gitmek gerekir ama sen fazla açıldın kıyından… Çek kürekleri Olric Biliyorsun ne kadar çeksen asla kıyılara ulaşamayacağız…” Oğuz Atay Rengini seçtik. Sonra boyadık seni. Bir de üzerine süsledik.Sonuç mu? Sanırım bir işe yaramadı. Hala çok sevimsiz gözüküyorsun. Çok. Gözlerimizdeki sonbahar, bir türlü geçmek bilmiyor. Ve geriye, türlü hikayelerle dolu buruk gülümsemeler kalıyor… Karanlıktan ışığı görmek geçici, biliyorum. Kocaman bir yapbozun en önemli iki parçası gibiler… Ve tahmin edemeyeceğiniz kadar ”emin”ler. Selam! Şu bilir kişi gibi gözüken benim. Yanımdakiler arkadaşlarım. Az insanı, çok sevmek istiyorum… Özenle seçtiğim, bildiğim. Sıkı sıkı bağlanıp, hiç çözülmeyeceğim… Bir kapı açtığımı sandım. Oysa ki sadece aralamışım. Bazen, merhamet insanin en buyuk düşmanı degil midir? Konu YeşiL6 tarafından (09.12.2015 Saat 11:33 ) değiştirilmiştir. Sebep: Resimler Yenilendi.. |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |