Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Felsefe - Sosyoloji

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Felsefi Terimler

Felsefe - Sosyoloji kategorisinde açılmış olan Felsefi Terimler konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 30.11.2012, 19:04   #111 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler

RASYONALIZM

Hakikatın ölçütünü duyularda değil düşünmede ve tümdengelimli çıkarımlarda bulan öğretilerin genel adı. Akılcılık usçuluk.

Aklı bilgini temel kaynağı ve sınanabilirlik ölçüsü olarak kabul eden akım. Bilginin duyu verilerine dayalı deneylerden kaynaklandığını ileri süren (ampirizm) deneycilik karşıtıdır. Dünyanın akılsal bir düzen içerisinde bir bütün olduğu parçaların mantıksal zorunlulukla birbirine bağlı olduğunu dolayısıyla da yapısının doğrudan kavranabilir olduğu görüşüne dayanır. Başlıca esir kaynağı matematiktir.

Rasyonalizm akla dayanır ve akıl dışı olan her şeye karşı koyar. Rasyonalizm bütün insanlarda doğuştan değişmez bir akıl bulunduğunu bu aklın da özsel tümel deney dışı gerçeklik taşıdığını ileri sürer.

Rasyonalizm en açık biçimiyle bilgi felsefesinde dile getirilir. Buna göre bazı bilgilerin kaynağı apriori ya da deney öncesi ussal sezgileridir. Bilgi bu sezgilerin anlık tarafından kavranmasıyla ortaya çıkar. İnsan düşünme yetisiyle kavradıkları duyu verilerini aşan nesneler ya da tümeller ve bunların bağlantılarıdır. Her tümel bir soyutlamadır ve duyulara değilse de düşünceye açıktır. Mantık ve matematiğin tümü ile başka pek çok alanın bazı bölümleri bu tür bilginin kapsamına girer. Rasyonalizme göre zihnin ulaşabileceği en önemli ve kesin bilgi türü olan apriori bilgi hem zorunlu (başka bir yoldan elde edilmesi imkansız) hem de evrenseldir. Rasyonalizm etik ve din alanlarında da insanın düşünme yetisine öncelik verir. Buna göre iyiyle kötünün ayırt edilmesinde sonul yargı duygu gelenek ya da insan bilgisinin kaynağı vahiy değil insanın doğal yetileridir.





REALIZM (gerçekçilik)

Bilinçten bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu kabul eden öğreti. Varlığın insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak varolduğunu ileri süren görüş. Realizm bilgi kuramı açısından nesneyi özneye bilineni bilene bağlı kılan idealizmin kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliğini adlarla sınırlayan adcığın ve ortaçağın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.

Felsefi anlamda iki tür gerçeklikten söz edilebilir. Bunlardan biri şeylerin yapısına öbürü ise şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı ikincisinde ise zihinden bağımsız somut tikel ve görülmediğinde bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir.

İlkçağda kendiliğinden realizm vardı. Kendiliğinden realizmciler “tımarhaneden ya da idealist düşünürlerin okulundan çıkmamış her insan çevresinde bilinçten bağımsız bir dünya bulunduğunu bilir” cümlesini savunuyorlardı. Buna göre taşları toprakları ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dünya üstünde insan varolmadan önce de vardı. Dünya milyarlarca yılını bu doğal varlıklarıyla yaşamıştır. Bu realizm anlayışı maddeci felsefenin bilginin ve bilimin temellerini atmıştır.

Nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ realizminin tohumları antikçağ Yunanlılarınca atılmıştır. Elea öğretisi Platon ve Aristoteles bu anlamda realizmin kurucularıdır. Bu anlayışlara göre gerçek bireysel olan değil tümel olandır. Tümellerse ancak bireysellerde varolabilirler kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Eşeklik bir tümeldir ve ancak bireysel bir eşekle varolabilir. Gerçek olan eşekler ( bireysellikler) değil eşeklik (tümel)tir. Çünkü eşekliği ortadan kaldırın dünyada eşek kalmaz. Eşek varoluşunu eşekliğe borçludur. Bireysel eşeklerin varoluşları bulunduğu halde varlıkları bulunmamasına karşı tümel eşekliğin varoluşu yoktur ama varlığı vardır. Gerçek “ bağımlı varoluşu değil bağımsız varlığı olandır”. Dünyada bulunan bütün bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar bu yüzden gerçek değildirler. Tümellerse bağımsız varlıklardır bu yüzden gerçektirler. Bu yüzdendir ki varoluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler görüntüdürler; varoluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler.

Eleacılık Platon ve Aristoteles temeline dayanan ortaçağ realizmi bilimsel realizm anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını asıl gerçekliğin düşünce ürünleri (geneller tümeller evrenseller) olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçektirler ve tümel nesneden önce gelir. Bu şu demektir: eşekler gerçek değildir eşeklik gerçektir ve eşeklik eşeklerden önce gelir. Bu realizm metafizik kapsam içindedir. Tümelin nesneden önce geldiğini savunan düşünürlerin savları altında Roma Katolik kilisesinin evrensellik anlayışı yatar. Bundan başka Hıristiyanlık başta tanrı olmak üzere tümellere d Ortaçağ düşünürlerinin bir kısmı da tümeller sorununa mantık açısından yaklaştılar. Nesnelerin yapıları ya da ortak özleri duyulur nesnelerde var olmaları açısından zihninde var olmaları açısından ve kendi içlerinde varolmaları açısından üçlü bir bakışla ele alınmaya başlamıştır. Bu farklı yaklaşımlar içinde şeylerin yapısı ya da özü yalnızca zihinde varolan tümeller anlayışının gelişmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Bu yaklaşımı benimseyen görüşler ılımlı realizm adıyla nitelendirilir.

Descartes “düşünüyorum öyleyse varım” ile yöntemli düşünmenin düşüncenin kendisinden kaynaklandığını göstererek düşüncenin dışındaki maddi bir dünyaya felsefi olarak nasıl ulaşılabileceği sorununu gündeme getirdi. Böylece Descartes ve yarım yüzyıl sonra John Locke duyumların dışsal bir kaynağı olduğunu kabul ettiler. Cambridge Platoncuları ise duyulur nesnelerin dışsal varlığını kabul etmekle birlikte yeni-Platoncu bir anlayışla bilgi nesnelerine daha fazla ağırlık verdiler. 18. yüzyılda Berkeley bilginin dışında duyulur bir dünyanın var olamayacağını ileri sürerken David Hume ile bilen özne de ortadan kalktı.

20. yüzyılın başlarında filozoflar realizmin kendi düşünce sistemleri çerçevesinde Kantçı öznelciliğin ve genel olarak idealizmin karşıtı olarak kullandılar. Yeni-realizm ile bilinebilir nesnelerin bağımsızlığı savunulurken bilme edimi içinde monist bir yaklaşımla bilginin içeriğinin bilinen nesne ile sayısal açıdan eşit olduğu ileri sürüldü. Eleştirisel realizm yeni-realizmin bu monist tutumuna epistemolojik bir yaklaşımla karşı çıktı ve bilme ediminin nesnesi ile gerçek nesnenin algılanma anında sayısal açıdan iki ayrı şey olduğunu ileri sürdü.



ROLATIVIZM

Fizikte ölçümlerin ve fizik yasalarının birbirlerine göre farklı hareket durumlarında bulunan gözlemciler bakımından değişebilirliğine ilişkin kavram. Klasik fizikte evrenin her yerindeki bütün gözlemcilerin hareketli olsunlar olmasınlar özdeş uzay ve zaman ölçümleri yapacakları kabul edilir hız ve uzaklık gibi nicelikler birbirlerine göre düzgün hareket eden referans sistemlerinin birinden öbürüne Galilei dönüşümleri adı verilen işlemlerle taşınabilir. Buna karşılık görelilik kavramına göre gözlemcilerin ölçümlerinde buldukları sonuçlar göreli hareketlerine bağlıdır.




Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 30.11.2012, 19:04   #112 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler

SANAT FELSEFESİ

Sanatın sanat yaratmalarının ve sanat beğenilerinin özü ve anlamını konu olarak alan felsefe dalı.



SANSUALİZM

Bilginin duyumdan geldiğini savunan öğreti. Bu öğreti zihnin bir tabularasa (boş bir kağıt) olarak görülmesinin sonucudur. Duyumculuk bilgilerimizin usun uranı olduğunu savunan usçuluk ve doğuşumuzdan beri bizimle beraber bulunduğunu savunan doğuştancılık öğretilerine karşıt bir öğretidir. Bilginin deneyden geldiğini savunan ampirizm duyumcu bir temel üzerinden yükselmiştir.

Duyumculuk antikçağ Yunan düşüncesinin bilgicilik akımıyla başlar. Protagaras’a göre bilgimizin tek kaynağı duyumdur. Duyumlarımızın dışında başka hiçbir bilgi edinilemez. Bunun içindir ki ilk neden’i araştırmak boşunadır.
“ insan her şeyin ölçüsüdür”. Atomav Demokritos Epikuros gibi düşünürler de bu kanıdadırlar. Duyumculuk temelde özdekçi bir öğretidir ve nesnel bir gerçekliğe dayanır. Çünkü duyumlar dış dünyanın nesnel gerçekliğin imgeleridir. Bilgi kuramının ilk ve sağlam kanıtı bilgilerimizin biricik kaynağının duyumlar olduğudur. İkincisi; duyum insana nesnel gerçeği bildirir. Üçüncüsü; sağlam ve kuşkulanamaz kanıt da pek açık olarak şöyle dile gelir; Nesnel gerçek özdeksel yapıdadır.



SENTEZ (bireşim)

Çeşitli ögeleri bir araya getirme bir bütün içinde birleştirme. Bu birleşmenin sonucu. Karşıtı çözümleme'dir.




SEPTİSİZM

Her tür bilgi savını şüpheyle karşılayan ve bunların temellerini etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen tutum. Şüphecilik felsefe tarihi boyunca yerleşik kanılar ve inançları sarsmış felsefe bilim ve özellikle dinde birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır.
Antikçağda Thales’ten beri ortaya atılan felsefesel açıklamalarının çokluğu doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. Antikçağ Yunan bilgiciliğinin kurucusu Protagoras tarihsel süreçte ilk şüphelenen düşünürdür. Protagoras “ her şeyin ölçüsü insandır. Her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. Üşüyen için rüzgar soğuk üşümeyen için soğuk değildir. Her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” der. demek ki herkes için gerekli kesin ve mutlak bir bilgi edinmek sonsuzdur. Protagoras’ın şüpheciliği göreli şüpheciliktir. Şüphecilik Elis’li Pyrrhon’la birlikte okullaşır. Bilgi sorununu sistematik olarak ilk inceleyen şüpheci Pyrrhon’dur.

Descartes’de bir şüphecidir. Onun şüpheciliğine yöntemli şüphe denir. Descartes şüpheciliği kesin bilgiyi buluncaya kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamında bir yöntem olarak kullanmıştır. Pyrrhon Platon ve Aristoteles okulları arasında bir karşıtlığı sezmiştir ve bu karşıtlığı daha sonra Stoa ve Epikuras okullarında derinleşmesini izlemiştir. Bu gözlemleri Pyrrhon’a felsefe öğretilerine karşı güvensizliği ve bundan ötürü de şüpheyi aşılamıştır. Pyrrhon’un şüpheciliği bu temel maddede açıklanabilir.
1) Nesnelerin gerçek yasası kavranılmaz.
2) Öyleyse nesneler karşı tutumuz yargıdan kaçınma olmalıdır
3) Ancak bu tutumlardır ki ruhsal dinginlik’e ulaşabilir.
Pyrrhoncular için gerçek mutluluk budur.




SEZGİCİLİK

Alm. Intuitionismus Fr. intuitionisme İng. iniuitionism intuitionalism es. t. tehaddüsiye

1- Sezgiye us anlık kavramsal düşünme karşısında üstünlük veren; sezgiyi bilginin özellikle felsefe bilgisinin temeli olarak gören öğreti (Bergson). bkz. sezgi.

2- (Ahlak öğretisi olarak) Eylemlerin iyi ya da kötü oluşlarının onların değerleri ve sonuçları üzerine herhangi bir düşünüp taşınma ile değil doğrudan doğruya sezgiyle bilinebileceğini savunan görüş.

3- (Matematikte) Matematiğin temellerinin sezgi yoluyla doğrudan doğruya kesinlikle kavrandığını ileri süren görüş (mathematical intuitionism; kurucusu: L.E.J. Brouwer);
bu görüşe göre insan anlığının yapıcılığından doğan "matematiksel var- oluşlar" ancak sezgi yoluyla sınanabilirler; bu görüşte matematiğin mantık ve felsefe karşısında üstünlüğü de kabul edilir çünkü ne bilim ne felsefe ne de mantık matematik için bir öndayanak olabilirler.




SOYUTLAMA

Bir nesnenin herhangi bir yanını öbürlerinden ayırarak tek başına ele alan ansal işlem. Soyutlama bir bilgi yöntemi olarak insan zihninde yapılır. Ne var ki idealist soyutlama anlayışı ile diyalektik soyutlama anlayışı birbirinden tümüyle karşıttır. İdealist soyutlama soyutlama sonucu olan kavram ve düşünceleri saltıklaştırır ve bunları nesnel gerçekliğin yerine koyar. Soyutlama gerçekte yeniden somuta varmak ve somut bütünü parçalarında da birbiri ile olan ilişkileri içinde tümüyle kavramak için kullanılan bir yöntem bir araçtır. Soyutçuluk bu amacı araçlaştırır ve somuta varmak amacını unutarak soyutta kalır. Felsefenin bütün yanlış sonuçları bu aracı amaçlaştırmaktan doğmuştur. İnsanın karnını doğuran ekmek düşüncesi değil ekmeğin kendisidir. Ekmek düşüncesini nasıl ekmek yerine koyamazsak özdekten soyutlanan öz düşüncesini de özdeğin yerine koyamayız. Gerçekte soyutlama bilme sürecinde zorunlu bir yöntemdir. İdealizme düşmeksizin gerçekleştirilen soyutlama bilimsel soyutlamadır. Kavramlar soyutlamalarla elde edilirler. Ama nesnel gerçeklerle denenir ve doğrulanırlar. Soyut kavram ve düşüncelerin hakikiliklerinin ölçütü insansal pratiktir. Soyutlamada aşırılığa varmaya ya da soyutlamaları kötüye kullanmaya soyutçuluk denir.




SÖYLENCE (efsane)

Tanrılar kahramanlar önceki çağların olayları üzerine anlatılanlar masallar öyküler.



SÜREÇ

Belli bir düzen içinde yinelenen ilerleyen gelişen olay ya da eylemler dizisi. Belli bir sonuca ulaşan düşünce akışı.


Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 30.11.2012, 19:04   #113 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler

TARİHSEL OKUL

Alm. Historische Schule Fr. ecole historique İng. historical school es. t. tarihi mektep
1- (Dar anlamda) 19. yüzyılın başlarında kurulan (Savignhy Eichhorn vb.) tarihsel hukuk okulu. Aydınlanmanın usçu hukuk anlayışına karşı hukuku tarihsel gelişmenin bir sonucu ve ulus tininin organik bir biçimde gelişmiş ürünü olarak görür.
2- (Geniş anlamda) Hamann Herder Möser Lessing'le başlayan ve Grimm Kardeşler ile Ranke'nin çalışmalarında doruk noktasını bulan bilimsel gelişme; bu gelişmeyle Alman tarih bilimleri yalnızca tek tek bilimler olarak klasik biçimlerine ulaşmakla kalmayıp aynı zamanda yeni bir tarih bilinci ve dünya görüşü yaratmışlardır. Bu okulun yöntem ve anlayışı özellikle Hegel'in tarih felsefesi ile çatışır. Bu okula göre tarihte oluşmuş olanın başlı başına bir değeri vardır. Tarihin oluşturduğu devlet hukuk sanat gibi biçimler bir ulusun ya da bir çağın özel ruhunun (tininin) yaratmaları olarak anlaşılmalıdır.




TARİHSELCİLİK

Alm. Historismus Fr. historisme

19. yüzyılın ortalarında özellikle Almanya da tarih bilimlerinin bağımsız gelişme sürecinde ortaya çıkan düşünce akımı. Olayların açıklanmasında tarihe öncelik veren eğilim; tarihsel düşünme eğilimi. Bu bağlamda:
1- Bütün olayları başarıları ve değerleri içinde doğdukları tarihsel durumlardan ve tarihsel koşullardan kalkarak anlamaya çalışan giderek bu olayların nesnel içeriklerinin ve bugünkü anlamlarının açıklanmasını da ancak bu geçmişe bakış içinde elde edeceğine inanan düşünce biçimi.
2- İnsan varoluşunun özünü onun tarihselliğinde gören tarihselliği insan yaşamının canlı temeli diye anlayan böylece de dünyayı tarih olarak kavrayan felsefi düşünme doğrultusu. / /
Özellikle Dilthey York v. Wartenburg ve varoluşçu felsefede karşımıza çıkar; -.tarihsel okul'da doruğuna erişir.
3- Tarihi yalnızca kendisi için inceleme; tarih eğitimine aşırı önem vererek gelişigüzel geçmiş değerleri yeniden canlandırma uğruna bugünü feda etme. Tarih kültürü ve bilginliğinin yaşama ve eylemeyi felce uğratacak biçimde aşırılığı.
4- Tarihin ilkece olduğundan değerli görülmesi; tarih gerçeklerinin değişmez yetkeler olarak saltıklaştırılması.



TASAVVUF

İnsanın duygu ve sezgi yoluyla Tanrı'ya erişmesini ve onunla bütünleşmesini mümkün gören öğreti.



TEİZM

Evreni yaratan ve yöneten vahiy yoluyla insanlara buyruklar veren bir tanrının varlığına inanır. Teizm deyimi usu ve iradesi olan kişisel bir tanrının varlığını ileri sürmekle vahyi inkar ederek herkesin kendi aklına tabi olmasını ileri süren teizmin Allah ile alemi bir sayan panteizmin Allah’ı ve dini inkar eden ateizmin çoktanrıcılığı kabul eden politeizmin karşısındadır. Bağnaz dinsel bir felsefe öğretisidir bilimi yadsır. Tanrıya insansal duygular yükleyen biçimine kişisel teizmin tanrıyı tüm nesneleri nedeni sayan biçimine ussal teizm denir.




TEKÇİLİK (monizm)

Gerçekliğin temeli olarak yalnızca tek bir ilkeyi kabul eden öğreti.



TEKBENCİLİK

Alm. Solipsismus Fr. solipsisme İng. solipsism Lat. solus = yalnız tek; ipse = ben es. t. eneiye

1-"Yalnız ben varım benden başka her şey yalnızca benim tasarımımdır." diyen; öznel ben'ibilinç içerikleriyle birlikte tek gerçek tek var olan olarak kabul eden felsefe görüşü (kuramsal bencillik).
2-Felsefede yöntem açısından çıkış noktası olarak ben'i alan görüş (yöntemse) tekbencilik. Descartes Driesch).
3- Ahlak açısından yalnızca kendinin yaşama savını tanıyan kendi ben'ini yaşamın ve gerçekliğin özeği yapan görüş (ahlaksal bencillik. Stirner).




TEMELLENDİRME

İleri sürülen bir iddia için temel dayanak gerekçe verme.
Tomasçılık

Alm. Thomismus Fr. thomisme İng. Thomism
Aquinolu Thomas ve ona bağlı olanların:
a. Aristoteles felsefesi ile Hıristiyan dünya görüşünü uyum içinde birleştirmeye çalışan;
b. İnsan istenci ile Tanrının önceden belirlenmesini doğal-doğalüstü bir varlık düzeni içinde birleştiren;
c. Usun üstünlüğünü istenç ve istenç özgürlüğü üzerindeki egemenliğini öne süren öğretileri. //
Tomasçılık Katolik kilisesinin temel felsefesi olmuştur.




TOPLUM FELSEFESİ

Toplumun ve sosyal olayların özü ve anlamı üzerinde felsefe araştırmaları. Toplumun özü ve nasıl olması gerektiği üzerindeki felsefe öğretileri.



TÖZ (cevher)

Değişen durumlara karşı kalıcı olan; kendi kendisiyle kendi kendisinde var olan. Var oluşu için başka bir şeye ihtiyacı olmayan. John Locke “ niteliklerin yalnız başlarına var olmakta devam etmelerini kavrayamıyoruz. Zorunlu olarak bunlara destek olan başka bir şeyin var olması gerektiğini düşünüyoruz. Destek olan bu şeyin de birçok nesnelerde bulunduğunu varsayıyoruz işte bu ortak desteğe Töz adını veriyoruz.” demiştir. Descartes de şöyle demektedir: “tözü düşündüğüm zaman var olmak için kendinden başka hiçbir şeyin varlığına muhtaç olmayan bir şeyi düşünüyorum. Açık söylemek gerekirse böyle olan yalnız Tanrı’dır.” Hollandalı Yahudi düşünürü Spinoza da şöyle diyor: “töz sözcüğünden kendiliğinden ve kendisi için var olanı anlıyorum. Bu kavramın meydana gelmesi için başka bir kavrama ihtiyaç yoktur.”

İslam düşünürlerine göre töz ya kendi özünden dolayı ya da kendi başına vardır. Kendi özünden dolayı varolan varolması için hiçbir şey gerekmeyen cevher Tanrı’dır. Kendi başına var olan ise varolmak için başka bir şeyde bir başına var olan ise varolmak için başka bir şeyde bulunmayan başka bir şeye dayanmayan bağımsız olan tözdür. Bu anlamda Tanrı dışındaki nesnelerde tözdür. Bu düşünürlere göre soyut tözler başlangıçsız maddi tözler ise yaratılmıştır.



TÜMEVARIM

Tekil ve tikelden tümeli özelden geneli çıkaran uslamlama yöntemi. Francis Bacon bilimsel araştırma yönteminin felsefesel içeriğini sapta***** tümevarımı şöyle tanımlamıştır: “bilmek için sınamak gözlemlemek olayları çözümlemek ve sonra ayrı olaylardan genellemeler yapmak ve sonuçlar çıkarma yöntemi” . tümevarım yöntemi bilimsel önemini 17. ve 18. yüzyıllarda kazanmış ve Francis Bacon Galile Newton ve John Stuart Mill’in katkılarıyla bir hayli gelişmiştir. Bugün iki türlü tümevarım ayırt edilmektedir: Bir sınıfa giren bütün öğelerin incelenmesi sonucu olan tam tümevarım bütün öğelerin incelenemeyeceği durumlarda zorunlu olarak başvurulan ve çok sayıda öğenin incelenmesiyle yetinen eksik tümevarım. Eksik tümevarımlarda varılan sonuç belkili bir sonuçtur. Örneğin birçok kedinin kuyruklu olduğuna bakarak bütün kedilerin kuyruklu olduğu yolunda tümevarımsal bir sonuç çıkarırız ne var ki Man adalarında yaşayan kediler kuyruksuzdur. Bu yüzden “bütün kediler kuyrukludur” dememiz daha doğru olurdu.

Deneysel bilimler olaylardan yasalara ***üren bir yöntem olan tümevarım yöntemini kullanırlar tümdengelimi kullanırlar . örneğin bir buz parçasının ateş üstünde eridiğini birçok kez görsek “ateş buzu eritir” tümevarımını uslamlarız. Bilim şöyle bir tasımlama yaparak bunu yasalaştırır: birinci öncüle nedensellik ilkesini koyar ve “ aynı nedenler aynı koşullarda aynı sonuçlar verir” der. İkinci öncüle deneylerimizin sonuçlarını yerleştirir ve “ateş buzu eritir” der. Sonra bu sonucu tümelleyip bilimsel bir yasa haline getirir ve “ısı her zaman buzu suya dönüştürür” der. Bu yasayı bilimsel olarak ortaya koyan görüldüğü gibi nedensellik ilkesidir sadece gözlemlerimiz ve deneylerimiz değildir

Diyalektik materyalizm tümevarımla tümdengelimi bilgi sürecinin birbirlerini belirleyen ve kopmaz bir bağımlılık içinde bulunan yanları olarak görür; ayrı ayrı yeterli bulmaz ve bunlardan birinin saltıklaştırılmasına karşıdır. Tümevarımla tümdengelimin bağımlılığı kuramla kılgının bağımlılığı gibidir. Deneysel verilerden kuramsal sonuçlar çıkarılırken (tümevarım) o kuramsal sonuçları deneyleyerek (tümdengelim) doğrulamak gerekir.




TÜMDENGELİM

Tümelden tikeli ve genelden özeli çıkaran uslamlama yöntemi. Tümdengelim doğru olan ya da doğru olduğu sanılan önermelerden zorunlu olarak çıkan yeni önermeler türetir. Öncüller doğruysa sonuç da mantıksal bir zorunlulukla doğrudur. “Örneğin: insan ölümlüdür Ahmet insandır öyleyse Ahmet de ölümlüdür” tasımı tümden gelen bir tasımdır. Bütün insanların ölümlü oldukları doğruysa Ahmet de bir insan olduğuna göre Ahmet’in de ölümlü olması zorunludur başka türlü olamaz.

Deneysel bilimin tümevarımcı bilgi yönteminin kurucusu Francis Bacon deneye başvurmadığı salt düşünsel bir uslamlama olduğu için tümdengelimi yadsımıştır. Buna karşıt Hegel tersine ancak tümdengelenin gerçek olduğunu bireyselden yola çıkılarak tüme varılamayacağını savunmuştur. Ona göre idealizm için tek geçerli yöntem tümdengelim yöntemidir.

Tümdengelim ve tümevarım yöntemleri tümelle tikel (genelle özel) arasında sıkı bir ilişki gören ve bu ilişkiyi en doğru şekilde ortaya koymanın yollarını araştıran Aristoteles’in buluşudur. Genelden özele inen tümdengelim yöntemiyle özelden genele çıkan tümevarım yöntemi 17. yüzyıldan itibaren bir hayli gelişmiştir. Özellikle bu iki yöntem arasındaki bağlılık ikisinin birlikte kullanılması diyalektik mantıkta gerçekleşmiştir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 30.11.2012, 19:05   #114 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler

UTULİTARİZM

Etikte bir eylemin doğruluğunu etkilediği kişilere getirdiği mutlulukla ölçen görüş.

İngiliz düşünürleri Jeremie Bentham’ın temellerini atıp John Start Mill’in geliştirdiği utilitarizm öğretisine göre ahlakın ölçütü yarardır. Mill “felsefenin doğuşundan beri düşünürlerin en üstün “iyi”nin ne olduğunu aradıkları ve bunu Bentham’la birlikte bulduğunu savunur. Ve en üstün iyi yarardır ve iyiyi kötüden ayırmak için yararlı olup olmadığına bakılmalıdır der.
Utilitarizm herhangi bir eylemin yalnızca o eylemde bulunan kişiye değil herkese yarar sağlanmasına doğruluk ölçütü olarak alır.

Bentham ve Mill’e göre mutlak iyi haz duygusunun acıya yalnızca yararlılık ilkesi ışığında yorumlandıklarında anlamlıdır. İnsan davranışının tek amacı haz duygusunu arttırmak olduğunda herhangi bir davranışın doğruluğunun ya da gerekliliğinin belirlenmesinde alınacak ölçüt de bu mutluluk hedefi açısından yararlıdır. En çok sayıda kişiye en yüksek düzeyde mutluluk” sağlayacak eylem özellikle yaşama alanında önemli rol oynar. Yasa koyucu toplumdaki bireyler en üst düzeye çıkarmaya çalışır. Benzer biçimde bireyin öbür topluluk üyelerine zarar vermesini engellemek için de caydırıcı cezalar belirler. Bu ceza kötüdür fakat daha büyük bir kötülüğü önlediğinden yaralı görülebilir.





Usçuluk Nedir?

Alm. Rationalismus, Fr. rationclisme, İng. rationalism, Lat. ratio = us, es. t. akliye

Us bilgisine dayanan, doğruluğun ölçütünü duyularda değil, düşmede ve tümdengelimli çıkarımlarda bulan öğretilerin genel adı.

1. Bilgi öğretisinde usculuk, bilginin usa, anlığa, düşünceye dayandığını ileri sürer. Usta gerçekliğin bilgisini veren önsel kavramlar ve önsel önermeler vardır.

Eski Yunan filozoflarından bir çoğu, özellikle Parmenides ve Platon usçudurlar.

Yeniçağda Descartes usçuluğu temellendirmiştir. Ona göre, doğruluk duyusal algılarda değil, ,us kavramlarında, doğuştan kavramlarda (ideae innatae'de) verilmiştir. Bu gibi kavramlar matematiğin kavramları ile töz, nedensellik gibi düşünce kavramlarıdır. Bunlar doğuştandırlar, başka deyişle usa dayanırlar, doğrulukları duyusal algıda değil, düşüncede temellendirilmektedir. Çünkü "Açık ve seçik olarak kavranan her şey doğrudur.", burada doğru, gerçek oluşu da dile getirir.

Başka usçu filozoflar: Spinoza, Leibniz, Kant, Hegel. Hegel usçuluğun doruğuna ulaşmıştır. Ona göre asıl gerçeğe , hiç deneye başvurmadan, yalnızca düşünmenin sınırları içinde kalınarak varılabilir; "Usa uygun olan gerçektir, gerçek olan da usa uygundur."

2. Tüm gerçekliğin yapısını usa dayanarak kurmaya çalışan öğretiler . yüzyılda modern ilimlerle bağlılık içinde olan fizikötesi eğilimlerin us ülküsü olarak )

3. Yöntem bakımından usçuluk:

a. Matematiğe ve onun yöntemlerine yönelen çalışmalar: Bilgiyi. özellikle fel- sefe bilgisini, az sayıda temel önermelere, ilkelere dayanarak, az sayıda ilkelerden çıkararak usa uygun bir dizge olarak oluşturma çabası. (CSr. Spinoza'nın "Ethica" adli yapıtının alt başlığı "geometrik yönteme göre tanıtlanmış" sözlerini taşır.)

b. Salt düşünmenin içinde kalarak, yalnızca kavramın kendi kendine işlemesiyle bilginin oluşmasını sağla- yan yöntem. (Ör. Hegel'in eytişimsel yöntemi, kaplamı en geniş olan kavramdan kalkarak bütün düşünülenleri birbiri ardından aynı yöntemle geliştirir; eytişim, hem düşünmenin hem de tüm varlığın (gerçeğin) gelişme biçimidir; böylece eytişim Hegel'de evrensel bir yöntem olur.)

c. Bilgi kazanmada ve yaşamı biçimlendirmede tek araç olarak usun tutarlı bir biçimde uygulanması (eğilim olarak örneğin modern pragmacılıkta).



USDIŞÇILIK: Alm. Irrationalismus, Fr. irrationalisme, İng. irrationalism
Yaşamada ve bilgilerde usdışı öğelere tek yanlı olarak ağırlık veren görüş. Şu türleri vardır:
1. (Bilgi öğretisinde) Görü, sezgi, sevgi, duygu ve içgüdüleri bilginin kaynağı sayan görüş.
2. (Fizikötesinde) Usdışı bir evren temelinin bulunduğunu kabul eden görüşlere verilen ad.



ussal; akla uygun, yalnız akla dayanan, akli, rasyonel.


Uslamlama Nedir?

(Os. İstidlâl, Muhâkeme, Fikrü nazar, Kıyâsı aklî, Huccet, Kıyâs, Nazar, İstidlâli tâhlilî, Delil, Fikir; Fr. Raisénnement, Al. Vernunftschluss, İng. Reasoning, İt. Ragionamento) Ussal yargıların mantıksal dizimi... Usavurma da denir.

Çıkarsama ve bunun anlamdaşı olan Çıkarım deyimleriyle de yakın anlamlıdır. Bilinen önermelerden bilinmeyen önermeleri çıkarmayı dilegetirir, eşdeyişle belli bir takım önermelerden mantıksal ilerlemelerle sonuç çıkarmaktır. Örneğin buğdayın besleyici olduğunu ve ekmeğin buğdaydan yapıldığını biliriz, doğru olduklarını bildiğimiz bu önermelerden "ekmek besleyicidir" sonucunu çıkarırız; bu, bir uslamlamadır. Bu yüzden uslamlamaya us yürütme (Akıl yürütme) de denir. Mantık, bu uslamlama bilimidir. Bir önermenin doğru olup olmadığı, mantığın işi değil, o önermenin ilgili olduğu bilimin işidir. Mantık, bir önermenin doğru olup olmadığını bilemez, sadece "A önermesi doğruysa B önermesi de doğru olmalıdır" der, uslamlama da budur. Aristoteles'in tasım öğretisi böylesine bir uslamlamadır. Uslamlama, tümdengelim ve tümevarım yöntemiyle yapılır. Uslamlamak (muhakeme etmek), ussal bir işlemdir. Bu yüzden us, uslamlama yetisi olarak de tanımlanmıştır. Örneğin Fransız düşünürü Descartes (1596-1650), felsefesini, uslamlamayla kurmuştur.

Descartes'a göre bir düşünceyi meydana getiren daha önceki bir düşüncedir. Öyleyse düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmaksızın sırayı titizlikle kovalayarak gerçeğe varılabilir. Uslamlamanın büyük değeri yeni bilgiler vermesi, bilgilenme sürecinin kuram ve varsayım gibi yüksek bilimlerini oluşturmasıdır. Tümdengelen uslamlamalarda çıkarılan sonuç kesindir, tümevaran uslamlamalarda olasılı ya da yanlış olabilir. Alman idealisti Hegel, uslamlama'yı Al. Schluss deyimiyle dile getirmiştir, bu, aynı zamanda tasımı anlamına da gelir. Nitekim Hegel'in Mantık'ını Fransızcaya çeviren Georges Noel (Paris 1897), Hegel'in bu deyiminin karşılığı olarak, uslamlama ya da tasım (Fr. Raisonnement ou syllogisme) deyimini kullanmıştır. Hegel, uslamlamayı küçümser ve "keyfe göre konulan önermelerden keyfe göre sonuçlar çıkarma" olarak tanımlar, bunun yerine diyalektik yöntem'i koyar. Hegel'e göre sonuç çıkarma, keyfe göre ve rastlantısal değil, kesin ve zorunlu olmalıdır ki bunu da ancak diyalektik yöntem sağlar. Hegel nasıl uslamlamayı diyalektik yönteme oturtmuşsa, Descartes ve onun izleyicisi Spinoza da geometrik yönteme oturtmuşlardı. Descartes ve Spinoza'ya göre de felsefe, rastgele uslamlamalarla değil, geometrik yöntem'le kesin ve zorunlu sonuçlar çıkarmalıdır. Ne var ki uslamlama, bilimsel kullanımında, hiç de keyfe göre ve rastlantısal sonuçlar vermez. İnsanlar ölümlüyse ve Sokrates de bir insansa, Sokrates'in de ölümlü olacağı kesin ve zorunludur.




UYUM (armoni)

Çokluğun ve karşıtlığın düzenli bir birlik oluşturması.

UZAY

Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk; bütün var olanları içinde bulunduran şey.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 30.11.2012, 19:05   #115 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler

VARSAYIM

İrdelenmeksizin doğru sayılan ilke önerme ya da ön dayanak.




VAROŞÇULUK

Alm. Existenzialismus Fr. existentialisme İng. existentialism
Varoluşçu felsefe düşüncesini temel olarak alan bütün düşünsel uğraşılara verilen ad. Danimarkalı düşünür Kierkegaard'ın büyük ölçüde başlattığı aynı zamanda felsefenin öteden beri ele aldığı sorunları kökten yenilemeye çalışan günümüz Avrupa'sının bir çok düşünürünün yaşattığı akım.

Varoluş felsefesinde varlık sorunu insan olma sorunuyla bir bağlantı içine getirilir; bunun yanında felsefe yapmanın kaynağı olarak insan varoluşu sonluluğu zamana bağlı oluşu ve tarihselliği içinde yeni-bir düşünme tutumu ile ele alınır; özellikle insan varoluşunun anlamı söz konusudur. Varoluşçuluk dünyada bulunan insan varoluşundan kalkarak onu kendine yabancılaşmadan kurtarmayı ister; özgürlüğü içinde insanın varoluşu ve insanın kendini ger. çekleştirmesi söz konusudur bu felsefede.

1- Fransa'da bir felsefe - edebiyat akımı olarak biçim almıştır. Başlıca temsilcisi J. P. Sartre'a göre: "Varoluş özden önce gelir." ve her bir kimseye bir öz kazandırmayı sağlayacak özgürlükle özdeştir; "İnsan ne ise o değildir ne olmuşsa odur." İnsan kendini kendi yapar daha önce kazandığı bazı belirlenimlerin elverdiği ölçüde kendine biçim verir kendini oluşturur.

(Fransa'da başka temsilcileri: A Camus Merlaeu-Ponty Simone de Beauvoir); Hıristiyan varoluşçuluğun başlıca temsilcisi: Gabriel Marcel.

2- Almanya'daki başlıca temsilcileri: Martin Heidegger ve Karl Jaspers. Heidegger'e göre "İnsanın özü varoluşundadır." yani "dünyada-olma"sındadır. Yalnızca insan "gerçek varoluş"tur. Çünkü yalnız insan var olanın (kendisinin) sınırlarını aşıp varlığa adım atabilir. Yalnız insan var olan olarak kalmaz kendini var olan olarak anlayabilir: bütün öteki şeyleri anlayabilmesinin temeli de budur. Böyle olunca varlıkbilim bütün öteki bilimlerin dayanağıdır; Heidegger ağırlık özeği ahlak felsefesi ve insanbilim ile ilgili sorunlar olan her varoluşçu felsefenin karşısına bilinçli olarak bir varoluşçu varlıkbilim koymak ister; böylece varlığı var- oluşta ara***** felsefenin temel sorunu olan varlık felsefesine dönmüş olur. Varlığın (Sein) araştırılması gereken yer varoluştur (Existenz). İnsanın özü varoluşunda olduğuna göre varoluştan kalkarak varlık sorusu yeniden düzenlenmelidir.

Ancak Heidegger bir varlıkbilim değil de yalnızca ilerideki evrenşel varlıkbilime olanak sağlayacak bir hazırlık olmak üzere bir "temel varlıkbilim" (Fundamentalontologie) kurmak ister. Varoluş (Existenz) de Heidegger'e göre:İnsanın varlık sorusunu sormakla doğrudan doğruya bir bağlantı kurduğu kendi varlığıdır.

Buna karşılık Jaspers her varlıkbilimde varoluşsal olanın bir katılaşması ve yozlaşması tehlikesini görür; onun yöntemi varoluşu açma aydınlığa çıkarma ( varoluş aydınlanması) yöntemidir; ama kendi felsefesinin salt bir varoluş felsefesi olduğunu ileri sürmekle birlikte kendisi de bilincin ötesine geçen (transsendens) bir fizikötesine yönelişiyle varoluş felsefesinin dışına çıkar.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 30.11.2012, 19:06   #116 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Felsefi Terimler

YANLIŞLANABİLİRLİK
Bilimde önermelerin yanlışlanabilme niteliği Popper'in bilimle sözde - bilimi ayırmada kullanılmasını önerdiği ölçüt.




YAPISALCILIK

Alm. Strukturalismus Fr. structuralisme İng. structuralism Lat. structura = yapı

Özellikle Fransa'da gelişen temel bir gerçeklik olarak yapıya dayanan yapı üzerine kurulan bilim kuramı. Yapı öğeleri birbirine ve kendisine bağlı olan ama öğelerinin toplamından daha fazla bir şey oluşturan bir bütündür. Çıkış noktasını dilbilimden alan yapısalcılık bu etki ile insanbilimlerinin yöntemi olmuştur; gerçekliğin yapısını kavramada dili örnek alır dil örneği insan davranışlarının tüm alanına özellikle de toplumsal olaylara belli bir yönteme uyularak uygulanır. Yapısalcı yöntem ele aldığı konuyu bütünleştiği yapı içine ko***** sonra da daha geniş kapsamlı yapılar içine ko***** aydınlatmaya çalışır. Bugüne dek bir yapısalcı felsefe olmamıştır ama yapısalcılığa yönelmiş Toplumbilim ruhbilim insanbilim araştırmaları vardır. Yapısalcılığın başlıca temsilcileri:
Dilbilimde: Saussure Jakobson;
Budunbilimde: Levi-Strauss;
Ruhsal çözümlemede: J. Lacan;
Felsefede: M. Foucault
Marksçı kuramda: L. Althusser'dir.

Yapısalcılık yapıya (bütüne) yöneliş olarak ilkin 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Ehrenfels Wertheimer Köhler ve Koffka'nın geliştirdikleri biçim-kuramı (Gestalttheorie)nda kendini gösterir. Biçim (Gestalt) görüde verilmiş olan bütün demektir; örneğin algı bir bütündür bir bütünselliktir; öğelere ayrılmış olan algı birliği öğelerin toplamından daha fazla bir şeydir bundan dolayı özel bir bütünsellik niteliği vardır örneğin bir melodi notaların toplamından daha fazla bir şeydir ve kendine özgü bir bütün oluşturur.




YARARCILIK

Alm. Utilitarismus Fr. utilitarisme İng. utilitarism Lat. uti- fis = fayda yarar es. t. nefiye
1- Yararın yaşam ilkesi yapılması.
2- Ahlaksal eylem ve davranışlarda yararın ilke yapılması: Yararlı olan iyidir:

a. tek kişinin ya da
b. toplumun yararı göz önünde bulundurulur.
3- Özellikle Bentham ve J. S. Mill'in ahlak ve siyasa öğretisi temel ilkesi: "Olabildiğince çok sayıda insanın olabildiğince çok mutluluğu."



YENİ PLATONCULUK

Alm. Neuplatonismus Fr. neo-platonizme İng. Neo -Platonism Es. t. nev Eflatuniye
Platon'dan başka Aristoteles'e stoalılara Pitagorasçılara da dayanan ayrıca doğu dinlerinden ve Hıristiyanlıktan da etkilenmiş olan bütün bunları kendi içinde karıştırıp eriten felsefe okulu.
İ.S. 2-6. yüzyıllar arasında türlü biçimlerde ortaya çıkmıştır. Kurucusu Ammonias Sakkas sayılır bu okulun dizgesel temellendirilişini onun öğrencisi Plotinos
Yeni İdealizm

Alm. Neuideolismus Fr. neo-idealisme İng. neo-idealism

19. yüzyılın ikinci yarısından sonra özdekçilik olguculuk ve doğalcılığın egemenliği karşısında idealizmi yeniden canlandırmaya çalışan akımlar. Bu adı ilkin İtalya'da yeni Hegelciler (Croce Gentille) kullanmışlardır.
Başlıca temsilcileri: Lotze Eucken Dilthey yeni Kantçılar ve yeni Hegelciler.




YENİ HEGELCİLİK

Alm. Neuhegelianismus Fr. neo-hegelianisme İng. Neo -Hegelianism

20 yüzyılda Hegel felsefesini yeniden canlandıran Hegel'-in eytişimsel yöntemine ve fizikötesine dayanarak kültür ve tarih felsefesine yeni bir yön vermeye ve doğa bilimleri karşısında yeniden tinsel bilimleri güçlendirmeye çalışan akım.
Özellikle Almanya'da ayrıca Fransa İtalya İngiltere Rusya İskandiynavya ve Amerikâ da gelişmiş bir akımdır. Temsilcileri: Freyer Glockner Litt Bosanquet Bradley Croce Gentille vb.
TDK Felsefe Terimleri Sözlüğü




YENİ KANTÇILIK

Alm. Neukantianismus Fr. neo-kantisme İng. Neo-Kantianism
19. yüzyılda felsefeyi çöküşten kurtarmak üzere özellikle bilgi eleştirisi ve bilgi kuramı açısından Kant'a yönelen çalışmalar; en yüksek noktasına 20. yüzyılda erişir.
Çeşitli yeni Kantçı okullar: Marburg Okulu (Cohen Natörp Cassirer) Güney-Batı-Almanya Okulu (Windelband Rickert Lask); ayrıca: Alois Riehl H. Vaihinger ve Fransâ da: Renouvier.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 12:45