Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Fenerbahçe (https://www.forumaski.com/fenerbahce/)
-   -   Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi! (https://www.forumaski.com/fenerbahce/40617-fenerbahcemizin-sanli-tarihi.html)

Narsinha 10.07.2013 09:01

Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

Kulüp Kurucuları: Nurizade Ziya Songülen Bey, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey, Bahriye Mektebi talebesi Necip Okaner Bey, Basra Valisi Hasan Bey`in oğlu Hasan Sami Kocameme Bey, Hindli namıyla anılan Asaf Başpınar Bey
Kurulduğu Yer: Moda'da Beşbıyık Sokağı 3 numaralı evin alt katı...
1894 yılından itibaren, İzmir'den İstanbul'un Kadıköy yakasına yerleşen Lafontaine, Whittall gibi İngiliz ailelerinin fertleri arasında oynanmaya başlanan futbol, çevrenin Türk gençlerince büyük bir merak, heyecan ve gıpta ile seyrediliyordu. Ne var ki, onların böyle bir sporu yapmak şöyle dursun, adını dahi anmalarına olanak yoktu.
Çünkü Padişah II. Abdülhamid'in amansız baskı rejimine göre değil onbir gencin, ikisinin bile bir araya gelmesi saltanat için son derece sakıncalıydı.
Ancak 1907 yılına gelindiğinde Türk gençlerinden Ziya (Songülen), Ayetullah ve Necip (Okaner) gizli de olsa bir futbol kulübü kurmaya karar verdiler. Semtlerinin adı olan Fenerbahçe'yi isim, Fenerbahçe Burnu'ndaki feneri de amblem olarak seçtiler. Kıskançlık ve asaletin timsali Sarı-Lacivert ise takımın renkleri olarak belirlendi.
1908 Meşrutiyeti'nin ilanına kadar çalışmalarını gizlice yürütmek zorunda kalan Fenerbahçe, bu tarihten sonra yürürlüğe giren Cemiyetler Kanunu'yla tescil edildi ve başarıdan başarıya koşacak olan bir büyük camia, Türk sporundaki seçkin yerini almış oldu.
Atatürk ve Fenerbahçe: Büyük kurtarıcı 3 Mayıs 1918 günü Kulübümüzü ziyaret etti ve hatıra defterine Kulübü ve üyelerini öven satırlar yazdı.
Atatürk, 10 Ağustos 1928 günü, 3-3 berabere biten Gazi kupası maçından sonra üçü Galatasaraylı ve ikisi Fenerbahçeli olan beş kişinin önünde aynen şunları söyledi:
" - Burada üçe üçüz...Çünkü ben de Fenerbahçeliyim ! "
Bu arada, 5 Haziran 1932'de Kulübümüzün Kuşdili'ndeki binasi yanınca, ilk bağış yine büyük kurtarıcımız Atatürk'ten geldi. Bu önemli olay, kulübümüzün tarihinde gerçekten apayrı bir yere sahiptir ve bizi sonsuza kadar mutlu kılacaktır.
Atatürkün imzaladığı hatıra defterimiz: "Fenerbahçe Kulübünün her tarafa mazhar-ı takdir olmus bulunan asari mesaisini işitmiş ve bu Kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifasi ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim."
3.5.1918 ..... ORDU KUMANDANI Mustafa Kemal Atatürk

Fenerbahçe 10.07.2013 09:05

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
1959 / 60 Özcan Arkoç, Şükrü Ersoy, Mehmet Cecik, Basri Dirimlili, Nedim Günar, Seracettin Kırklar, Osman Göktan, Avni Kalkavan, Naci Erdem, Necdet, Akgün Kaçmaz, Mikro Mustafa Güven, Ergun Öztuna, Şeref Has, Lefter Küçükandonyadis, Can Bartu, Yüksel Gündüz, Niyazi Tamakan, Hüseyin Yazıcı Ignace Molnar

1960 / 61 Özcan Arkoç, Şükrü Ersoy, Atilla Altaş, Nedim Günar, İsmail Kurt, Basri Dilimlili, Naci Erdem, Osman Göktan, Kadri, Avni Kalkavan, Akgün Kaçmaz, Necdet, Mikro Mustafa Güven, Lefter Küçükandonyadis, Yüksel Gündüz, Şeref Has, Can Bartu, Ergun Öztuna, Selçuk, Hilmi, Bülent, Hüseyin Yazıcı, Cahit, Burhan, Selahattin

1963 / 64 Hazım Cantez, Ali Filibeli, Özcan Köksoy, Atilla Altaş, Osman Göktan, İsmail Kurt, Şeref Has, Ali İhsan Okçuoğlu, Özer Kanra, Hüseyin Yazıcı, Tuncay, Mikro Mustafa Güven, Ogün Altıparmak, Nedim Doğan, Şenol Birol, Birol Peker, Aydın Yelken, Selim Soydan, Yüksel Gündüz, Lefter Küçükandonyadis, K.İsmail, Güray, Ziya Şengül, Haldun Yağızer, Yıldırım İper, Cengiz Aslan

1964 / 65 Ali Filibeli, Hazım Cantez, Şükrü Birand, İsmail Kurt, İsmail Alemdar, Atilla Altaş, Özcan Köksoy, Osman Göktan, Yıldırım, Özer Kanra, Ali İhsan Okçuoğlu, Hüseyin Yazıcı, Ogün Altıparmak, Ziya Şengül, Ercan Aktuna, Şenol Birol, Birol Peker, Bülent Buda, Nedim Doğan, Selim Soydan, Haldun Yağızer, Şerafettin Turgay, Yüksel Gündüz, Şeref Has, Ergun Öztuna, Aydın Yelken, Burhan İpek

1967 / 68 Ali Filibeli, Hazım Cantez, Yavuz Şimşek, Şükrü Birand, Levent Engineri, Özcan Köksal, Numan Okumuş, Serkan Acar, Fuat Saner, Ziya Şengül, Özer Kanra, Ercan Aktuna, Yılmaz Şen, Şeref Has, Ogün Altıparmak, Abdullah Çevrim, Can Bartu, Yaşar Mumcu, Nedim Doğan, Raşit Karasu, Birol Peker, Erdinç Sandalcı, Selim Soydan

1969 / 70 Ilie Datcu, Yavuz Şimşek, Şükrü Birand, Serkan Acar, Numan Okumuş, Levent Engineri, Ziya Şengül, Ion Nunweiller, Ercan Aktuna, Yılmaz Şen, Fuat Saner, Ogün Altıparmak, Abdullah Çevrim, Can Bartu, Yaşar Mumcu, Zeki, Nedim Doğan, Tacettin, Selim Soydan, Çetin

1973 / 74 Adil Eriç, Yavuz Şimşek, Ilie Datcu, Timuçin Çuğ, Şükrü Birand, Ercan Aktuna, Yılmaz Şen, Alpaslan Eratlı, Serkan Acar, Ziya Şengül, Kamil, Erdinç Sandalcı, Ersoy Sandalcı, Önder Mustafaoğlu, Mustafa Kaplakaslan, İbrahim, Selahattin Karasu, Osman Arpacıoğlu, Cemil Turan, Ender Konca, İhsan, Fuat Saner, İsmet, Zafer Atamer, Aydın Çelik, Niyazi Gülseven, Eyüp Odabaşı

1974 / 75 Adil Eriç, Yavuz Şimşek, Ilie Datcu, Yılmaz Şen, Niyazi Gülseven, Alpaslan Eratlı, Serkan Acar, Ersoy Sandalcı, Erdinç Sandalcı, Önder Mustafaoğlu, Zafer Atamer, Emin, Ziya Şengül, Selahattin Karasu, Ender Konca, Cemil Turan, Osman Arpacıoğlu, Mustafa Kaplakaslan, Aydın Çelik, Eyüp Odabaşı, Recep

1978 / 79 Radmilo Ivançeviç, Fuat Güngör, Niyazi Gülseven, Onur Kayador, Cem Pamiroğlu, Emin İlhan, Yenal Kaçıra, Serkan Acar, Zafer Göncüler, Önder Mustafaoğlu, Radomir Antiç, Coşkun Demirbakan, Alpaslan Eratlı, Engin Verel, İsmail Kurşun, Halil Poçar, Tuna Güneysu, Bahri Kaya, Cemil Turan, Aydın Çelik, Şevki Şenlen

1982 / 83 Yaşar Duran, Nurettin Yıldız, Erdoğan Arıca, Onur Kayador, Alpaslan Eratlı, Cem Pamiroğlu, Müjdat Yetkiner, Mehmet Hacıoğlu, Osman denizci, Hasan Yıldızeli, Selçuk Yula, Özcan Kızıltan, Arif Kocabıyık, Sedat Karaoğlu, Önder Çakar

1984 / 85 Yaşar Duran, Nurettin Yıldız, İsmail Kartal, Cem Pamiroğlu, Onur Kayador, Abdülkerim Durmaz, Sedat Karaoğlu, Erdoğan Arıca, Hasan Özdemir, Hüseyin Çakıroğlu, Müjdat Yetkiner, Önder Çakar, Tuğrul Duru, Engin, Dusan Pesiç, Turgay Aksu, Arif Kocabıyık, İlyas Tüfekçi, Şenol Çorlu, Selçuk Yula, Birol Altın, Sbrenko Repçiç, Cihat Susever

1988 / 89 Toni Schumacher, Can Barhan, Murat, Nezihi Tosuncuk, Sedat Karaoğlu, Taygun Erdem, Durmuş Ali Çolak, Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Hasan Vezir, Şenol Çorlu, Serdar Şenkaya, Bilal Güven, Ergin Parlar, Müjdat Yetkiner, Erdi Demir, İsmail Kartal, Rıdvan Dilmen, Şenol Ustaömeroğlu, Hakan Tecimer, Turhan Sofuoğlu, Önder Çakar, Orhan Kapucu

1995 / 96 Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber, Murat Şahin, İlker Yaycıoğlu, Halil İbrahim Kara, Saffet Akbaş, Okechukwu Uche, Jes Högh, Oğuz Çetin, Tayfun Korkut, Kemalettin Şentürk, Elvir Boliç, Aykut Kocaman, Aygün Taşkıran, Dalian Atkinson, Bülent Uygun, Erol Bulut, Tarık Daşgün, Serkan Rençber, Emre Aşık

2000 / 01 Rüştü Rençber, Oğuz Dağlaroğlu, Recep Biler, Ogün Temizkanoğlu, Serkan Özsoy, Mustafa Doğan, Zoran Mirkovic, Uche 'Deniz' Okechukwu, Erman Yıldırım, Mert Meriç, Efe İnanç, Mehmet Ayaz, Tufan Apaydın, Nikola Lazetic, Haim Revivo, Abdullah Ercan, Celil Sağır, Yusuf Şimşek, Ali Güneş, Ömer Karabacak, Soner Keleş, Samuel Johnson, Elvir Baliç, Milan Rapajic, Kennet Andersson, Gökhan Bozkaya, Serhat Akın

2003 / 04 Volkan Demirel (1), Fabio Luciano (2), Servet Çetin (3), Ümit Özat (5), Mehmet Yozgatlı (7), Murat Hacıoğlu (8), Serhat Akın (9), Tuncay Şanlı (10), Marcio Nobre (11), Recep Biler (14), Marco Aurelio (15), Mahmut Hanefi Erdoğdu (16), Pierre Van Hooijdonk (17), Önder Turacı (19), Alex De Souza (20), Selçuk Şahin (21), Deniz Barış (24), Kemal Aslan (27), Semih Şentürk (29), Serkan Balcı (30), Rüştü Reçber (34), Nicolas Anelka (39)

2004 / 05 Volkan Demirel (22), Recep Biler (14), İsmail Güldüren (3), Ümit Özat (5), Fatih Akyel (4), Ivoila Petkov (19), Servet Çetin (28), Stejipan Tomas (6), Can Arat (26), Mahmut Hanefi (16), Fabio Luciano (2), Ali Güneş (30), Kemal Arslan (27), Mehmet Yozgatlı (13), Yusuf Şimsek (20), Marco Aurelio (15), Olcan Adin (29), Selçuk Şahin (21), Erhan Albayrak (8), Hakan Bayraktar (7), Alex de Souza (20), Tuncay Şanlı (10), Pierre Van Hooijdonk (17), Sergei Rebrov (18), Semih Şentürk (23), Serhat Akın (9)

2006 / 07 Volkan Demirel (1), Stephen Appiah (4), Ümit Özat (5), Mehmet Yozgatlı (7), Mateja Kezman (9), Tuncay Şanlı (10), Tümer Metin (11), Taraftar (12), Mehmet Aurelio (15), Kerim Zengin (16), Can Arat (17), Önder Turacı (19), Alexsandro De Souza (20), Selçuk Şahin (21), Serdar Kulbilge (22), Semih Şentürk (23), Deniz Barış (24), Uğur Boral (25), Kemal Aslan (27), Olcan Adın (29), Serkan Balcı (30), Rüştü Reçber (34), Diego Alfredo Lugano (35), Eduardo Luiz Abonizio De Souza (36), Deivid De Souza (99).

Fenerbahçe 10.07.2013 09:07

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
BAŞKANLARIMIZ
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

Fenerbahçe 10.07.2013 09:09

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
KUPALARIMIZ

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

Fenerbahçe 10.07.2013 09:10

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
TEKNİK KADRO

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

Fenerbahçe 10.07.2013 09:13

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
EFSANELERİMİZ

ZEKI RIZA SPOREL




Fenerbahçemizin gerçek efsanelerinden biridir. 1898 yılında doğan Sporel, 1915-1916 sezonunda giymeye başladığı sarı-lacivert çubuklu formayı tam 18 yıl boyunca giymiş, oynadığı 332 maçta 470 gol atma başarısını göstermiştir. Zeki Rıza Sporel, bir maçta en fazla gol atma rekorunu, 12 Şubat 1931'de Taksim Stadı'ndaki 16-0'lık Anadolu lig maçında kaydettiği 8 gol ile Melih Kotanca'yla paylaşmaktadır. Futbolu sol ayağıyla oynar, kafasına top değdirmezdi. Milli formayı 16 kez giydi ve 10 kez maça kaptan olarak çıktı. Milli Takım'a 15 gol kazandırdı. Son derece istikrarlı ve başarılı futbolundan dolayı "Üstad" lakabı takıldı. Futbolu 1934'te bıraktı. Zeki Rıza futbolu bıraktıktan sonra kulübümüze başkan olarak da hizmet eden Sporel, 1969 yılında hayatını kaybetmiştir.

FİKRET ARICAN

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


Fenerbahçemizin genç takımında yetişen ve kulübümüze futbolcu, teknik direktör ve başkan olarak hizmet eden Fikret Arıcan 1911'de İstanbul'da doğdu. 1927'de A Takıma yükselen ve Fenerbahçemiz'de 20 yıl boyunca çeşitli mevkilerde oynayan Arıcan, toplam 406 maçta görev aldı ve 231 gol attı. Arıcan, büyük futbol zekası, ayak hakimiyeti, çalımları, hedefi bulan isabetli şutları ve asistleri ile ön plana çıktı. Büyük Fikret adıyla bilinen Fikret Arıcan, Fenerbahçemiz ile 5 lig şampiyonluğu, 1 Türkiye birinciliği, 6 resmi şild ve kupa kazandı. Fikret Arıcan, futbolu bıraktıktan sonra 1945-1947 arasında ve 1955'de Fenerbahçe teknik direktörlüğü, 1984-1986 arasında da Fenerbahçe başkanlığı yaptı. Arıcan, Fenerbahçe Marşı'ndaki "Cihatlar, Lefterler, Canlar, Fikretler" bölümünde bahsedilen iki Fikret'ten biridir.

CİHAT ARMAN

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


Türk futbolu ve Fenerbahçemizin efsane kalecisi Cihat Arman, 1919 yılında doğdu ve 1936 yılında henüz 17 yaşındayken Milli Takım kalesini korudu. 1939'da Fenerbahçe'ye transfer olan Cihat Arman, sarı lacivertli kulübümüzde 1951 yılına kadar 308 maçta oynadı. Kariyeri başarılarla dolu olan Cihat Arman, Fenerbahçe forması altında 10 kez milli takıma çağrıldı ve bu maçların 9'unda kaptanlık yaptı. Tekniğinin yanında atletik yetenekleri, toplara müdahaleleri ve refleksleriyle kale direkleri ve çizgisi arasında "Uçan Adam" olarak çağırıldı. Gelmiş geçmiş Türk kaleciler arasında hep örnek gösterilen sembol bir isim olarak yer aldı. Şanlı Fenerbahçe Marşı'nda da adı geçen Cihat Arman, 1994 yılında vefat etti.

LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]



Fenerbahçe Marşı'nda da adı geçen Türk Futbolu'nun ordinasyusu. 1925'te İstanbul'da doğan Lefter, kulübümüzün ve Türk futbol tarihinin gördüğü en yetenekli oyunculardandır. Fenerbahçemiz ile İstanbul Profesyonel liginde 2, Türkiye Şampiyonasında 3 kere şampiyonluk yaşadı. 50 kez milli formayı giyen ilk oyuncu olduğu için Futbol Federasyonu Altın Madalyası aldı. Lefter, 1947'de transfer olduğu Fenerbahçemiz'de 615 maçta 423 gol attı. Fenerbahçemizden sonra İtalya'nın Fiorentina ve Fransa'nın Nice takımlarının formalarını giyen Lefter, 1963'te futbolu bıraktıktan sonra Yunanistan'ın Egaleo, Güney Afrika'nın Johannesburg takımlarında futbolcu ve antrenör olarak yer aldı. Daha sonra Samsunspor, Orduspor, Mersin İdman Yurdu ve Boluspor'da teknik direktörlük yaptı. Şu anda Büyükada'da yaşamaktadır.

CAN BARTU

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


1936 yılında İstanbul'da doğan Can Bartu, Türk milli takımı formasını hem basketbol hem de futbol dallarında giyen ilk ve tek sporcudur. Spor hayatına Fenerbahçemizin forması altında basketbolla başlayan Can Bartu, Fikret Arıcan'ın teşvikleriyle branş değiştirdi ve futbola başladı. Kısa sürede genç takımdan A takıma yükselen ve basketbol hayatına da devam eden Bartu, basketbol maçından çıkıp futbol sahasına koşmasıyla ünlendi. 1961'de İtalya'nın Fiorentina takımına transfer olarak büyük sansasyon yarattı. Burada ortaya koyduğu futbolla adından söz ettiren Bartu, 1963'te Venezia'ya, 1965'te de Lazio'ya geçti. 1967'de yeniden Fenerbahçemize geri döndü ve üç yıl daha oynayarak 1970'te futbolu bıraktı. Forvet olarak görev yapan Bartu, kendisine İtalyan futbolseverlerin taktığı 'Sinyor' lakabıyla da bilinir. Fazla mücadeleci olmayan futbolunu, müthiş tekniği ve klası ile takviye etmiştir ve izleyenleri kendine hayran bırakmıştır. Fenerbahçe Marşı'nda da adı anılan Can Bartu, Fenerbahçemiz ile özdeşleşmiş isimler arasında yer almaktadır.

OGÜN ALTIPARMAK

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]



1938 yılında Adapazarı'nda doğan ve 1963 yılında Karşıyaka'dan kopartıp kadromuza kattığımız Ogün Altıparmak ekibimiz ile 4 Lig şampiyonluğu yaşadı. Milli Takımımızın da değerli isimlerinden olan Altıparmak 1970-1971 sezonunda 16 golle gol kralı olarak tarihimize adını yazdırdı. Orta sahanın sağında ve ağırlıklı olarak ileri uçta oynayan Altıparmak'ın Karşıyaka'dan takımımıza transferi ise ilginçti. Çünkü efsanemizi transfer ederken sakattı, bacağındaki kırığa rağmen onu Fenerbahçeli yaptık ve karşılığını emekleriyle bize fazlasıyla verdi.

ERCAN AKTUNA

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


1940 yılında doğan ve futbola 1957 yılında İstanbulspor genç takımında başlayan Ercan Aktuna, 1965'te Fenerbahçemize transfer oldu. Stoper ve libero olarak takımda görev alan Aktuna, hava toplarına hakimiyeti, sağlamlığı, sezgileri ve temiz oyunu ile ünlendi. Başarılı oyununu takıma da yansıtan Ercan Aktuna, Fenerbahçemiz ile 2 Türkiye Kupası, 3 lig şampiyonluğu kazandı. Olgunluğu ve saha içinde takıma hakimiyeti sebebiyle, Fenerbahçe ve milli takımda kaptanlık yapan Aktuna, 27'si Fenerbahçe forması altında olmak üzere defalarca milli formayı da giydi. 1974 yılında teknik direktörümüz Didi'nin tavsiyesiyle futbolu bıraktı. Ercan Aktuna, Fenerbahçe'de menajcerlik ve yönetim kurulu üyeliği görevlerinde yer almıştır.

ZİYA ŞENGÜL

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


1944 yılında doğan ve futbola 1958'de Ankara PTT'de başlayan Ziya Şengül, 1964 yılında Fenerbahçemiz'e transfer oldu. Sarı-lacivertli forma altında dönemin en başarılı savunma oyuncularından biri olan Ziya Şengül, Fenerbahçemiz ile 5 lig ve 2 kupa şampiyonluğu yaşadı. Fenerbahçemizde ve Milli Takım'da kaptanlık yapan Ziya Şengül, Futbolu 1975'te Fenerbahçe - Trabzonspor maçında bıraktı. Fenerbahçe'nin başında teknik direktör olarak 1979-80 yılında TSYD Kupası, 1980'de Başbakanlık Kupası kazandı. Ziya Şengül de adı Fenerbahçe ile özdeşleşmiş futbolculardan biridir.

CEMİL TURAN

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


1947 yılında İstanbul'da doğan Cemil Turan, attığı gollerle tribünlerimizin sevgilisi olan, Fenerbahçemizin sembol isimlerinden biridir. Sarıyer Kulübü'nde parlayan, ardından İstanbulspor'a geçen Cemil Turan, 1972'de transfer olduğu Fenerbahçemiz'de üç defa gol kralı oldu. 1977'de Yılın Futbolcusu seçilen Cemil Turan, Türk Futbolu'nun gelmiş geçmiş en usta golcülerinden biri olarak kabul edilir. Kısa mesafedelerdeki sürati, gol noktalarındaki becerileri ve bitiriciliğiyle ünlenen Cemil Turan, Milli Takım forması altında da 20 gol attı ve 13 maça kaptan çıktı. Cemil Turan ayrıca Fenerbahçemizin forması ile Beşiktaş'a en fazla gol atan futbolcu sıfatına da sahiptir.

SELÇUK YULA

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


1959'da Ankara'da doğan Selçuk Yula Futbolculuk kariyerine Şekerspor'da başladı. 1981'de transfer olduğu Fenerbahçe'de golcülüğü ve penaltı atışları ile tanındı. Fenerbahçe'de iki sezon üst üste gol krallığı (1981-82, 16 gol), (1982-83, 19 gol) yaşadı. Fenerbahçe formasıyla 134 gol attı. Daha sonra F. Almanya Bundesliga takımlarından Blau Weiss Berlin takımına geçti, bir sezon oynadı (1986-1987). 14 kez oynadığı Millî Takım'da 3 kez kaptanlık yaptı. Selçuk Yula, 80'li yılarda Fenerbahçe tribünlerinin sevgilisi olan önemli bir golcüdür.

MÜJDAT YETKİNER

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


Fenerbahçemizin vefakar futbolcularından biri, tam 15 yıl sarı-lacivertli formayı giyen kaptanımız. 1980-1995 sezonları arasında kutsal Fenerbahçe formasını taşıyan Müjdat Yetkiner, yani bizim 'Miço' lakaplı diri savunma oyuncumuz. 763 maç Fenerbahçe formasıyla sahada yer alarak kulüp tarihimizin en çok forma giyen futbolcu unvanı halen daha onda. Aynı şekilde Birinci Lig'de 429 kere forma giyerek bu alandaki rekora da sahip oldu. 1995'de futbol yaşantısına son veren Müjdat Yetkiner altyapımızdan yetişen gerçek bir Fenerbahçeli. 17 yıl Fenerbahçe forması giymesi onu rahatlıkla efsanelerimiz arasına sokuyor. 103 gol atarak yaşadığımız şampiyonlukta da Müjdat'ın yeri başkaydı. Güçlü fiziği ve tam bir savunma oyuncusunda olması gereken sertliğin hepsi ondaydı.

RIDVAN DİLMEN

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


Fenerbahçe tribünlerinin sevgilisi, son dönemin tartışmasız en önemli futbolcusu... Hızıyla rakip savunmanın başını döndüren, ancak maruz kaldığı sertlikler sonucunda yaşadığı sakatlıklarla da mücadele etmek zorunda kalan büyük futbolcu. 1962'de doğan Rıdvan Dilmen, spora atletizm ile başladı ama daha sonra futbola yöneldi ve Muğlaspor formasını giydi. Boluspor'a transfer olup golcü nitelikleriyle tanındı. Daha sonra 1983 yılında Sarıyer'e ve 1987'de Fenerbahçe'ye transfer oldu. Fenerbahçe'nin 1988-89 sezonundaki 103 golle gelen şampiyonluğunda attığı 19 gol ve attırdığı 38 golle büyük rol oynadı. 1989-90 sezonunun 10. haftasında Trabzonsporlu Miodrag Jesic'in tekmesiyle sakatlandı. Ancak bir yıl sonra sahalara dönebildi. Birbiri ardına gelen diğer sakatlıklar ve uzun tedavi süreçlerinden sonra 1994-95 sezonu sonunda futbolu bıraktı. 31 Ocak 1996 tarihinde jübilesini yaptı ve bir dönem teknik direktör olarak da Fenerbahçemize hizmet etti.

OĞUZ ÇETİN

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


Namı diğer "imparator". Verdiği milimetrik paslarla orta sahanın beyni, takımın kaptanı... 1963 yılında doğan Oğuz Çetin, futbola Almanya'nın F.C Bobingen takımının alt yapısında başladı. 1978 yılında Sakaryaspor’un genç takımına transfer oldu. 1981 yılında Sakaryaspor kulübü ile profesyonel anlaşma yaptı. Fenerbahçe'ye transfer olduktan sonra 8 yılda 2 Türkiye Süper Lig, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Başbakanlık Kupası coşkusu yaşadı. Oğuz Çetin, efsane pasları ve meşhur frikikleriyle Fenerbahçe tarihinde unutulmayacak birisidir. 70 kez milli olan Oğuz Çetin, 1996-1997 sezonunda o dönem ki başkanımız Ali Şen'in şok kararıyla İstanbulspor'a transfer olmuştur. İki yıl burada oynadıktan sonra, iki yıl da Adanaspor'da yer almış ve futbol oyunculuğunu bırakmıştır. 2000-2001 sezonunda Mustafa Denizli'nin kadrosunda yer alarak Fenerbahçe'ye yardımcı antrenör olarak transfer olmuştur. Ardından aynı görevde Werner Lorant ile çalışmıştır. Werner Lorant'ın ayrılmasını müteakip bir süreliğine Fenerbahçe'nin teknik direktörlüğünü üstlenmiştir.

AYKUT KOCAMAN

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


"Kocaman" bir adam. Taraflı tarafsız herkesin takdir ettiği bir kişilik. Ama biz Fenerbahçeliler için büyük "Kral". Fenerbahçe tarihinin gelmiş geçmiş en önemli golcülerinden biri: Aykut Kocaman. 1965 yılında Sakarya'da doğan Aykut Kocaman, futbola Altınmızrak'ta başladı. 1984-1985 sezonunda Sakaryaspor'dan Fenerbahçe'ye transfer oldu. 103 gollü şampiyonlukta önemli bir paya sahip oldu. Rıdvan Dilmen'le, Oğuz Çetin'le çok iyi bir uyum yakaladı. 4-3'lük Galatasaray maçında da kilidi açan isim oldu. Fenerbahçe'de 3 kez gol kralı oldu ve "Kral" lakabıyla tanındı. 1988-89 ve 1995-96'da Fenerbahçe formasıyla iki kez lig, 1988'de Sakaryaspor formasıyla bir kez Türkiye Kupası kazandı. Türk Milli Takımı formasını 12 kez giydi ve bir gol kaydetti. Trabzonspor'a attığı ve Fenerbahçemize şampiyonluğu getiren golden sonraki centilmence açıklamaları nedeniyle, dönemin başkanı Ali Şen tarafından Oğuz Çetin'le birlikte takımdan uzaklaştırıldı. Fenerbahçe taraftarı bu kararı asla ama asla affetmedi. Daha sonra İstanbulspor'da hem futbolculuk hem de teknik direktörlük yapan Aykut Kocaman, hepimizin gönlünde önemli bir yeri olan, Fenerbahçemizin sembol isimlerinden biridir.

ALEX DE SOUZA

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]


Fenerbahçe'ye Cruzeiro'dan adım attığında kim bilebilirdi ki Alex de Souza'nın istatistikleri döven bir adam olabileceğini. Taraftarın kalbine, en derinine inen Brezilyalı oyuncumuz sahadaki hırsı, futbol zekası ve golü koklayan görüntüsüyle her zaman gönüllerde kalacak. Bir orta saha oyuncusunun iki sezonu tamamladıktan sonra istatistiği 54 gol, 57 asist olunca bu armanın içine onu sokmamak olmaz. Zaman zaman düşen formu olsa da, çok bilmiş cephelerden eleştiri alsa da bilinen bir gerçek var ki Alex de Souza takımımıza gelmiş yabancılar içinde zirvede yer alan 3 oyuncudan biri, belki de zirvenin sahibi. Futbolu Türkiye'ye öğreten yeri geldiğinde bileklerindeki müthiş düşünceleri bize ezberleten Alex de Souza. Her zaman içimizde olacak.

Fenerbahçe 10.07.2013 09:15

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
Kadıköy ve Fenerbahçesi;
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla
Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar...
Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...
Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola koyulurlardı (*1). Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.
Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de "Football Club Smyrne"nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki "Football Association" takımı, iki yıl içerisinde "İzmir Karması" ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.
"BLACK STOCKING FC" Kuruluyor ;
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde, mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ’nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.
1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stocking F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar (*4). Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stocking (1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.(*5)

Fenerbahçe 10.07.2013 09:17

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ Kuruluşu
Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi Mecmuası’na yazdığı "Kadıköyü’nde İlk Futbol" isimli makalesinde rastlıyoruz ;
(Aslı gibidir) : " Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan) takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.
Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: " Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman."
Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye teşkilatının baskınıyla bu girişimler de yine engelleniyor ve Kadıköy’lü gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir ki, Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896 tarihinde Tatavla (Kurtuluş)’da bir gurup Rum vatandaşımızın teşebbüsüyle "Tatavla - Heraklis Jimnastik Kulübü" şaşalı bir biçimde tabii ki de kurulurken(*6), ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden oluşarak kurulmaya çalışılan "Kadıköy Futbol Kulübü" mevcut rejim nedeniyle hemen kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor kurtuluyordu. Bu durum Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini en az 5 yıl geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de, yabancı egemenliği ve anlayışı ile atılacaktı (* 7).
İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaşlarımızın, törenlerle kurdukları ilk kulüplerinin yaşama hakkını elde etmelerine karşın, yine kalpleri spor aşkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından girişilen her iki cesurane teşebbüsün gerçekleşememesi, onların içindeki bu ateşi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü kurmalarına hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeği ile, daha henüz ismi bile belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün bağrından çıkacak ve gelecekte milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için, sadece sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye hissediyorlardı.
Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş ; Güneş, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu, sanki her dem kapalı gibi. Kuşdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar suskun, güllerle bülbülleri küs gibi... Zira, içleri spor aşkı ile yanan Türk gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri "saray"ca iki kez engellenmiş, levanten ve gayrimüslim vatandaşlarımızın aynı isteklerine aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın rejimine karşı iki kez yenilmiş gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm Kadıköy halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir mahzun, Fenerbahçesi’nde çakan "Beyaz Fener" bir mahzun gibi. İşte bu nedenledir ki ; galip, sanki bu yolda mağlup gibi...
Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde sahile akarken, "ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE " misali biçare yarımada, mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doğru bakıp bakıp kuruluş izninin çıkması hayali içinde " Bu memlekette bir gün sabah olursa Haluk. " mısralarını yüreği yaralı fakat gönlü ümitle dolu bir şekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler gibi...

Fenerbahçe 10.07.2013 09:18

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
İSTANBUL’DA İLK "FUTBOL LİGİ" GÜNLERİ
Evet, istibdat ; bir başka değişle o dönemki mevcut " mutlak hakimiyet " rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri "Black Stocking F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü" olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri "Kadıköy Futbol Kulübü" olsun, sarayca engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluşmasına sebep olacak(*8), Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin "yabancı egemenliği ve anlayışı" ile atılması neticesini doğuracaktı (*9).
Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluşan "Cadıkeuy Football Club"; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu (*10). Bunu, 1903 senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin "Moda Football Clup", 1904 senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların "Elpis(Ümit)Futbol Takımı"nı kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi "İmogene" nin de aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi sonbaharında "Constantinople Football Liege" ( İstanbul Futbol Ligi ) adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu. (*11)
Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu ligdeki organizasyon olan "Pazar Ligi" ismi altında yapılan bu maçlar, bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu. Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.
1907, Resmi kuruluşa doğru
Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını gösterdiği günler... Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında. Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde koşturanlarla uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, o ilk yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak "Beşiktaş" ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak "Galatasaray", kuruluş faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra...
Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte. Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir başka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir başka ötüp, burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık gelmekte...
İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık katında yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.
Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı ile beyazdan alacaklardı.
Ertesi gün "Baker Mağazası"ndan forma kumaşları alınıyor, Fener armalı kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin güya Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James Lafontaine ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.
"Fenerbahçe Futbol Takımı"nın ilk kadrosu kuruluyor ;
Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini yıllarca şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne geçiyorlardı. Nuri zade Ziya (Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile buluşuyorlardı(*12).
Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları, lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile, Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu, olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri – Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde (*13), ya da ; Asaf – Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin , Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu (*14).
Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü yaptığı gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi. Ama ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir başka deyişle; Black Stocking F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, "Fenerbahçe Spor Kulübü"nün kuruluşu yolunda "amaç karşısında birer araçtı "(*15). Israrla tekrar ettiğimiz bu durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük değişikliği ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran Beşiktaş Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleştirdiği gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiş gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu yıl 1899’dur.

Fenerbahçe 10.07.2013 09:21

Cevap: Fenerbahçe'mizin Şanlı Tarihi!
 
Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe
Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben, yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece, Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre kuruluşu resmen tescil olunan ilk Türk kulübü olmak şerefi kazandırılıyordu (*16). Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise ; 1) Ziya ( Songülen ), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip ( Okaner), 4) Galip ( Kulaksızoğlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf ( Beşpınar) şeklinde başlıyor (*17) ve olası diğer üyelikler de; 7)Enver (Yetiker), 8) Şevkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10) Hamit Hüsnü ( Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),... isimleriyle devam ederek sıralanıyordu. Konu ile ilgili olarak; ömrünü adadığı "Fenerbahçe Kulübü Tarihi" konusunda, özellikle arşiv ve bilgi toplamada en zorlandığımız kuruluş yılları dönemleri ile ilgili en güvenilir araştırmaları gerçekleştirmiş olan merhum yazar Dr. Rüştü Dağlaroğlu’na ait (eski Türkçe ile yazılmış notları şu an deşifre çalışmaları yapan oğlu Sayın Müzdat Dağlaroğlu’nun arşivinde) Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan not defterindeki tarihi notlar arasında ; "kulübün 1939 Nizamnamesinde ilk 30 kurucu üyenin isminin sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6 üye arasında yer alması gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu listede isminin bulunmayışının, kendisini listenin doğruluğu hakkında haklı olarak kuşkuya düşürdüğü ifadesi" de ayrıca belirtilmektedir.
İstanbul Şampiyonluğu Ligi ;
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908 senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise, İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.
Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu Deresi yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi Çayırı, Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim, Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye, Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme sahaları mevcut sahalara eklenmişti (*18) .
Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş (*19) , 1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış (*20), ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.
Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması ;
Fenerbahçe, "İstanbul Şampiyonluğu Ligi"ne ilk kez katıldığı 1909 – 1910 sezonunda beşinci oluyordu. 1910 yılı liginin başlamasına kısa bir süre kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar Kulübü ile birleşmesi gündeme gelmişti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda, gerçekleştirilmesi istenen Üsküdar - Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler tarafından kabul görmedi. Buna karşılık, Kuşdili Kulübü Başkanı iken Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, Kuşdili Kulübü’nü Fenerbahçe’ye katmayı başardı ve bu başarısıyla da Fenerbahçe’yi çok zor günlerinde güçlendiren, geleceğini aydınlatarak güven altına alan ve takımı yücelten kişi olarak kulüp tarihine geçti.
İlk Namağlup Şampiyonluk ;
Kadrosunu yeni gençlerle geliştiren ve güçlendiren bu Fenerbahçe 1911- 1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluğun en önemli yönü ise, Fenerbahçe’nin bu şampiyonluğu ile İngiliz ve Rum takımlarının şampiyonluklarının tamamen sona ermesi ve bu tarihten itibaren de Türk futbolunda şampiyonlukların artık Türk takımlarının olmasıydı. Bu şampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltip imkanlarını da arttırmıştı. İlk iş olarak Altıyol’da bir kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ise üye sayısının çoğalmasına sebep oldu. Bu arada futbol dışında diğer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine başlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı , Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüştürüyordu (*21).
Fenerbahçe’nin ilk rozeti;
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği (bugünkü) amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere kadar da ulaştı. İşte "sarı ve lacivert" ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı(*22) ; "FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı. Böylece "milli renkler arasında doğan Fenerbahçe"nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi üyelerce de kabul gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez 1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki yapmayacak ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli muhafaza ederek gelmiştir.
İstanbul’da İşgal Yılları ; İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı. Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış, imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç bitmeyecek sanılan "Harb-i Umumi" diye anılan "1. Dünya Savaşı", Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ile son bulmuş, mütareke ile birlikte de galip itilaf devletleri mağlup Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u işgal etmişlerdi. Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken, sokakları dünyanın her yanından gelmiş her renkten ve her dinden askerler sarmış, Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri , vesair tüm makamlar işgal ordularınca işgal edilmişti. İşgal üniformalı itilaf ordusu askerleri, sosyal yaşantı içinde her fırsatta halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile kendileri daima birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaşlarını vagonların sahanlıklarında vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılmış bölümlere boş da olsa kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır içinde ve ağır hakaretler altında yaparlardı(*23). Evet, İstanbul artık o eski İstanbul değildi. Acı günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes kendi vatanında sürgün gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaşamak zorunda olan talihsiz İstanbul halkına, o güne kadar yaşadıkları, ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri, ne de hiçbir şey, "İşgal İstanbul’u "na tanıklık etmek kadar onlara acı vermemişti. İşte bütün bu olumsuz şartlar altında halkın morali için mutlak bir desteğe ihtiyacı vardı ki, işte bu ihtiyaç duyduğu güç, ona kendi öz bağrından çıkarttığı takımı tarafından "Fenerbahçe"si tarafından verilecekti.
İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe
Mütareke döneminde (1918 - 1921) işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor, Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegane olay haline dönüşüyordu.
Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın(*24) bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. 1910’lu yıllarda en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; "Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, ".
Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık "Kuvai Milliye" ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise, "Anadolu Harekatı"nın başında olan Mustafa Kemal’in "Fenerbahçeli" olarak bilinmesiydi.(*25)


Saat: 00:01

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.