Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Kültür - Sanat > Kitap Tanıtımları > Hikayeler
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Bebek

Hikayeler kategorisinde açılmış olan Bebek konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 27.05.2013, 10:01   #1 (permalink)
BaHaRamaZaN

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Bebek

Bebek
Elmalı'dan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emmim atlı, dayım yayan
Bebek beni del eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Vakit sabahın seheri. Köyün köpekleri acı acı havlıyor.
Düşmana saldırır gibi havlıyor köpekler. Biraz sonra köyde
ışıklar yanmaya başlıyor. Köylüler çıralar yakıp, fırlıyorlar
dışarı. İlkin ağıllara koşuyorlar. Hırsızlar mı bastı köyü,
yoksa kurtlar mı indi dağdan... Belki de Zeybek Karasu'lu
geçiyordur köyün kıyısından. Çok geçmeden gün ağarıyor.
Her şey ayan beyan görünüyor. Köyün karşısındaki
Çatalçam sırtlarına yörükler konmuştu. Bütün sırt koyun
sürüleri, deve katarlarıyla doluydu. Kara çadırların önünde,
iri isli köpekler kıvrılmış yatıyordu. Yörük kızları, kollarında
tulumlar, ağaç bakraçlarla dereye suya iniyorlardı. İlerdeki
Boztepe'de dört beş atlı bir şeyler konuşuyorlardı. Bunlar
Oba Bey'i ve Obanın ileri gelenleriydi.
Kuşluğa doğru güneş yükselip çadırlara gitmeye başladı.
Çamların altına kilimler serildi, minderler döşendi. Kıl
poturlu yörükler, yırtmaçlı entarili kadınlar çadırlardan
çıktılar. Gölgelere oturdular. Öğleye doğru Yörük Bey'i
obaya indi. Çamların alaca gölgesinde, otları, suları gözden
geçirdi. Sonra da yanındakilere "Burada fazla kalamayız.
Otlar kurumuş, sular çekilmiş. O güne kadar buradan göçüp
Seki'ye konaklayacağız" deyip atını mahmuzluyor. Varıp
çadırına giriyor, çok geçmeden av kuşamlarıyla çıkıyor
dışarı. Atına atlayıp sırtlarına kovuyor.
Köylüler yörüklerin gelişine hem seviniyor, hem üzülüyor.
Üzüntüleri şundan ki; yörük deyince akla koyun, deve, keçi,
at gelir. Malı bol olur yörüğün. Zaten geçimi de bunun
üstüne. Mal da söz anlamaz ki, ekindi, bağdı, bahçeydi girip
ziyan verir. Bunun için köylü, yörüğü istemez. Ama, elindeki
üzümünü buğdayını satması için de sevinir yörüğün
geldiğine. O günde öyle oldu. Köy kızları omuzlarına aldılar
sepetleri, üzümüdü, incirdi taşıdılar yörük çadırlarına.
Üstelik bayram yakın olduğu için, para gerekliydi herkese.
Fadime de evdeki iki sepet üzümden birini yüklendi
omzuna. Yetim kardeşlerine bayram giysileri alacaktı üzüm
parasıyla. Bir yandan alacaklarını düşünüyor, öte yandan
dilinde türküsü çadırlann bulunduğu Çatalçam'a doğru
yürüyordu. Çadırlara yaklaşırken, obanın köpekleri havlayıp,
sardılar çevresini. Ne yapacağını şaşırdı ilkin. Sonra
yanındaki taşa ilişti gözü. Sıçrayıp taşın üstüne çıktı. Bir
yandan da bağırıyordu. Çok geçmeden, en yakın çadırdan
yaşlı bir kadın çıktt. Köpekler huylandı. Fadime'yi taşın
üstünden indirip çadırına aldı. Bir yandan soğuk ayran; bir
yandan höşmerim sundu konuğuna. Biraz sonra da Oba
Beyi geldi atıyla. Avladığı keklikleri uzattı anasına. Sonra
da atını bağlayıp, girdi çadırına. Fadime'ye ilişti gözü.
Anası "Yanıkhan'dan üzüm getirmiş satmaya. Köpekler
çevirdi de zor kurtardım" dedi. Beyin bakışlan Fadime'nin iri
kara gözlerine takıldı. Bir süre ayıramadı. Sonra, "Üzüm kaç
okka?" dedi. Fadime, utangaç utangaç "Çekilmedi" dedi.
Oba Bey'i "on okka saysak nasıl olur?" deyince "Hayır on
okka geçmez. Hak geçer" diye cevapladı. Bey "Bizim
okkamız, terazimiz yoktur. Biz de el ölçü, göz terazidir.
Benim gözüm o kadar tuttu. Eksiği artığı varsa, birbirimize
helal ederiz deyip parayı uzattı Fadime'ye. Sonra yola kadar
uğurladı. Bir yandan da "Senin üzümlerin çok iyi. Yine
getirsen alırım" diye tenbihledi. Fadime de; "Bir sepet daha
kaldı. Onu da bayram sonu getiririm" deyip seke seke indi
bayırı. Bey arkadan baka kaldı. Çadırına döndüğü zaman
içinde bir eziklik, gönlünde bir hoşluk duydu. Kendince
kurdu Fadime'yi. Nasıl da ceylan gibi seke seke koşuyordu.
Ya o kaş, o göz. Bizimkilere hiç benzemiyor diye, alıp verdi,
alıp verdi. Anası, oğlundaki bu değişikliği farketmedi ilkin.
Ama öyle dalgınlaşmıştı ki Bey. Anasının söylediklerini
duymuyor, dalıp dalıp gidiyordu. Anası "Oğul n'oldu sana?
Dediklerimi duymuyorsun. Ne dediğini de bilmiyorsun. Köy
kızı aklını mı çeldi, nedir?" Bey, "Yok be ana. Güzel bir kız
ama, bilmem ki" diyor.
Bir yandan bilmem ki diyor, öte yandan av bahanesiyle
Fadime'nin köyüne iniyor sık sık. Gözleri onu arıyor. Anası
tümden karşı bu işe. Nedeni de: aşiret töresine aykırı. Daha
Kıroba Aşireti'ne yabandan kız girmemiş. Obanın erkeği,
obanın kızıyla evlenmiş o güne dek. Hem oğluna, dayısının
kızını almayı kurmuş anası. Kızın anasıyla da konuşmuş
meseleyi. Şimdi bu köy kızı araya girerse, işler tümden
bozulacak diye düşünüyor.
Gün günü eskitip, bayrama ulaşıyor. Bayrama ulaşıyor ya,
aşiret arasında da homurtu dolaşıyor giderek. "Biz buraya
on günlüğüne konmuştuk. Bu gün onbeşinci gün oluyor.
Daha hareket yok. Bey'den ses çıkmıyor. Sürüler otlaktan
aç dönüyor. Kimi hayvanlar zehirli ot yeyip ölüyor. Daha ne
kadar bekleyeceğiz burada". Dalga dalga yayılıyor söylenti.
Varıp Oba Beyinin anasının kulağına ulaşıyor. Anası çekiyor
Bey'i çadıra. "Oğul aşeritte ikilik oldu. On günlüğüne
konmuştuk, on beşi geçti. Ne suyu su; ne otlağı otlak. Daha
ne bekliyoruz burada".
"Hele birkaç gün daha sabretsinler, bizim de bir
düşündüğümüz var" deyip kesiyor anasının sözünü Bey.
Oba töresi böyle. Kimse de ağzını açıp itiraz etmiyor. Beyin
aklı da Fadime'de. Bayram geçince üzüm getirecekti. Daha
görünmedi, diyor kendi kendine. Gözleri de köy yollarında.
Derken bir sabah görünüyor Fadime. Yanıkhan'dan
Çatalçam'a çıkan yolda görünce Fadime'yi, bir koşu varıp
karşılıyor Bey. Karşılıyor da omuzunda ki sepeti alıyor.
Çadıra yürüyorlar. Obadakiler şaşkın. Oba Bey'inin bir köy
kızının ayağına koşmasını kimse iyi karşılamıyor. Anası,
Fadime'nin çadıra girmesiyle suratını asıyor. Yarım ağız
"hoş geldin" deyip, işine dalıyor. Fadime şaşıp kalıyor. İlk
gelişindeki izzet ikram nerde, şimdiki surat asıklığı nerde?
Sıkılıyor Fadime. Tatlı dil, güler yüz görmediği çadırdan
kaçmak geçiyor aklından. Oba Bey'i durumu anlıyor.
Sevdiği ile saydığının arasında Bey. Anasına bir şey
diyemiyor. Fadime'ye sadece mahcup mahcup bakıyor.
Sonunda, sepetteki üzümü boşaltıp, para kesesindeki tüm
parayı boşaltıyor avucuna Fadime'nin. Fadime şaşkın,aldığı
parayı avuçlayıp çıkıyor çadırdan. Ağır ağır iniyor
Çatalçam'ı.
Öte yandan Bey'de bir keder, bir üzüntü. Söylemeye
başlıyor kendi kendine:
Yaylaları yuvalı
Güzeller yaylalı
Fadime gibi görmedim
Anamdan doğalı
Anasının korktuğu başına gelmişti. Fadime'ye tutulmuşlu
oğlu. Onun sevda türküsüne, maniyle karşılık verdi:
Ben bu yaylara yayla mı derim
Başı pare pare kar olmayınca
Ben böyle güzele, güzel mi deriim
Aslı türkmen, soyu bey olmayınca
Böylece Bey'in gönlünü Kıroba'ya çekmek istiyor. Ama Bey
hiç oralı değildi. Sanki kendine söylenmiyordu. Varsa
Fadime, yoksa Fadime. Fırsatını bulunca da tüfeğini
omuzlayıp, köy yolunu tutuyordu. Köy çocuklarından
öğrendiği Fadime'nin evinin önünden geçiyor, belki görürüm
umuduyla, dolanıp duruyordu köy yollarında. Köy gençleri
tedirgin. "Bey'se beyliğini bilsin. Yabanın yörüğü
kızlarımızla dalga geçmesin" diyorlar. Köy büyükleri bakıyor
ki işin tadı kaçık. Fadime'nin yüzünden, köylülerle yörükler
birbirine girecek. "Bir çare bulalım" diyorlar.
Öte yandan Bey'in anası da oba büyüklerini çadırında
toplayıp durumu olduğu gibi anlatıyor. O güne dek, Kıroba
soyunda görünmeyen bu durum, tüm obadakileri derinden
üzüyor. Söyleniyorlar "Obada erlik yufkalaştı mı? Yangınlık
yanımızdan geçmezdi. N'oluyor törelere" diyor kimisi; kimi
de "Köylü kancığı göçebeye gerekmez. Çarığı çayda kalır
köy kızının" diye karşı çıkıyor. Sonunda Oba Beyi'nin
amcası kalkıyor ayağa. Ağır ağır, tane tane konuşuyor.
"Obaya antlıyız. Suyun akıntısına gidelim. Bunu bilip, bunu
hayır belleyelim. Bey'imizi isteğiyle everelim. Obanın ayağı
bağdan kurtulsun" deyince herkes boyun eğiyor. Kimse
karşı çıkmıyor. Kıroba Aşireti'ne ilk kez yabandan bin kızın
gelmesi, böylece kabul ediliyor obada.
Anası, haberi Beye ulaştırınca çok seviniyor Bey. Seviniyor
da tez elden köy imamına haber salıp, çağınıyor.
Fadime'nin istenmesi, düğün, nişan işini imamsa bırakıyor
Bey.
Fadime derseniz, olan bitenden habersiz. Başında büyüğü
de yok. Kendinden küçük iki kardeşiyle kalıyor. Üç-beş
dönümlük bahçesini de köylünün yardımıyla ekip yetiriyor.
Oba Beyi nin kendisine talip olacağını aklından bile
geçirmiyor. Ne zaman ki, imam koşa koşa gelip "Müjdemi
isterim: Oba Bey'i, Allah'ın emriyle talip oluyor sana"
deyince anlıyor meseleyi. Anlıyor da bir şaşkınlaşıyor, bir
donuyor. Ne diyeceğini bilemiyor. Ama hangi kız istemez,
anlı şanlı Kıroba Aşireti'ne gelin olmayı.
Fadime durumu öğrenince şaşkınlaşıyor ilkin, susuyor.
Köyünü, alıştığı çevresini, kardeşlerini düşünüyor. Üç-beş
hısım akrabadan başka, başında büyüğü de yoktur
Fadime'nin. Sahipsizliğini, yoksulluğunu düşününce, için
için seviniyor.
Köylü derseniz "Başına talih kuşu kondu. Kime kısmet olur
böylesi. Koca Kıroba Aşireti'nin gelini olacak. Bir eli yağda,
bir eli balda. Develer, koyunlar, keçiler sürü sürü. Kısmetli
kızmış Fadime" diyor kimi. Kimi de : "İnsanın sonu iyi
gelsin. Anasız babasız yetimleri büyüttü. Onlara analık,
babalık yaptı. Tanrı gönlünce verdi. Sonu da iyi oldu
Fadime'nin" diyor. Köy Muhtarı ile imamı da ortalığa düşüp,
işi tez elden bitirmeye çalışıyortar. Fadime'nin hısımlarıyla
konuşuyorlar. Rızalık altyorlar. Sonunda köyün
büyükleriyle, obanın ileri gelenleri bir araya gelip, Allah'ın
emriyle istiyorlar Fadime'yi. Düğün gününü
kararlaştırıyorlar. Yörük düğünü de düğün olur hani. Bir
yandan davul zurnalar; bir yandan çengiler... Sonunda
Yanıkhan'lı Fadime, Kıroba Bey'in çadırına gelin ediliyor.
Fadime'ye gelinlik yakışıyor. Güzelliğine güzellik katılıyor.
Obadakiler buruk. Kimisi "Yarın görürüz Fadime'yi. Yörüğün
göçüne dayanamaz, ilmik ilmik dökülür. Ne deveyi ıhtırır, ne
tuluğu şişirir.. Koyunu keçiyi de yörük kadar bilmez köy
kızı" diyor; kimi de, "Bey'in kaderi böyleymiş. Eliyle etti,
boynuyla çeksin. Olan oldu." deyip işi oluruna bırakıyor. Üç
gün, beş gün, bir hafta, on gün daha kalıp, çadırları yıkıyor
Kıroba Aşireti. Aşiret dediğin bir yerde oturup kalamaz.
Yem, yiyecek tükenir. Mallar toprağa saldırır yoksa. Açlık,
hastalık getirir sürüye. Kırım kırım kırılır mallar. Onun için
sık sık yer değiştirir yörük. Otlağın yeşilini, suyun bolluğunu
seçip konaklar. Çatalçam sırtlarını da zaten kel etmiştir
hayvanlar. On günlüğüne konup Fadime'nin yüzünden takılır
kalmıştır oba.
Oba yükü yükler. Develer katar olur, sürüler yola dizilir.
Fadime'yi tutar bir ağıt. Kolay mı doğup büyüdüğü, koşup
oynadığı köyü terketmek. Dostu ahbabı, hısmı, arkadaşı bir
bir dolaşıp, helallık alıyor. Teselli buluyor. "Nasıl olsa döner
dolaşır, yine gelirsiniz. Yörüğün konağı olmaz. Çatalçam'ın
suyu kurumaz, Bozpete'nin yeşili solmazsa yolun uğrar
buraya. Vargit yolun açık olsun. Bizi unutma. Gelenle haber
ilet, gönlünde yaşat bizi "deyip teselli ediyorlar. Fadime
kardeşlerini de alır, koyulur yola.
Şurası senin, burası benim dolanıp durur Oba. İlkin zor gelir
Fadime'ye. Ama zamanla alışır. Tam bir yörük olur.
Kaynanasıyla da arası düzelir.Obadakiler de sever sayar
Fadime'yi. Kocası derseniz, araları çok iyi. Bir güne bir gün,
kötü söz duymuyor kocasından. Yazın yaylaya çıkıyor oba,
kışın da ovaya iniyor. Günler su gibi akıp gidiyor. Üç yıl,
göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçiyor. Üç yıl geçiyor ya,
Fadime'de bir şey yok daha. Yani ki doğurmuyor. Obayı bir
dedikodu sarıyor. "Fadime kısır, doğuramaz" diyorlar.
Kaynanası ilkin karşı koyuyor dedikodulara. Sonunda o da
mırıldanmaya başlıyor. "Soyumuz sopumuz kuruyacak.
Neslimiz tükenecek. Şunca yörüğü bıraktı da, köy kızıyla
evlendi. Muradımızı gözümüzde koyacak" diye dövünüyor
anası. Oba kızları da "Oh olsun. Bunca yörüğü bıraktı da,
köy kızı getirdi. O da kısır çıktı" diyor. İçin için yıkılıyor
Fadime. Alıyor veriyor, alıyor veriyor. Elinden bir şey
gelmiyor ki. Adaklar adıyor. Muskalar yazdırıyor. Ama boş.
Kimden bir umutlu söz duysa koşuyor yanına. Konuşuyor
da okutup üfletiyor, yazdırıp takıyor boynuna. Ama boş.
Kimsenin yüzüne bakamıyor obada.
Gelip evliliğin yedinci yılına dayanıyor. Dilediği de yedinci
yılda gerçekleşiyor. Fadime'nin yüklü olduğu, kulaktan
kulağa dolaşıyor obada. Beyin keyfine diyecek yok. Anası
derseniz, soğuktan sıcağa vurdurmuyor elini. "Sen
yüklüsün, işleri bırak. Kıran girmedi bunca aşirete. Çalışıp
yetirsinler' diyor. Sık sık konup göçmeyi de bırakıyor aşiret.
Çobanlar sürüleri uzak kırlarda otlatıp, akşam olunca
getiriyorlar obaya.
Uzun sözün kısası, vakti saati gelince, nur topu gibi bir oğlu
oluyor Fadime'nin. Üç gün üç gece şenlik yapıyor oba.
Yeniliyor, içiliyor. Davarlar kurban ediliyor, kazanlar
kaynatılıyor. Oğlunun adını "Ali" koyuyor Bey. Babasının adı
yerde kalmasın istiyor. Ali de Ali! Topaç gibi. Bir seviyor ki
anası, yerlere kondurmuyor. Ali'nin kırkını geçince, göçe
karar veriyor oba. Ne zaman ki kırk gün doluyor, törenle
yıkıyorlar çocuğu. Leğenine gül suyu döküp, kırkduası
okuyorlar üstüne. Ertesi gün sabahına da yol hazırlığına
başlıyor oba. Denkler denkleniyor; yükler yükleniyor.
Develer katarlanıp, koyunlar sürüleniyor. Akşama doğru da
oba tüm hazırlığını tamamlayıp, yola koyuluyor. Develerin
en yükseği, en başı yumuşak olanı da Karamaya. Fadime,
Karamaya'yı bir güzel tımar ettiriyor, süslüyor. Dizlerine
takurdaklar, boynuna büyük havan çanını takıyor. Ak
kundağında uyuyan bebeğini de bir ala kilime sarıp, çadırın
eşiğinde duran yeşil çam beşiğe yerleştiriyor. Beşiği de
devenin havut ağacına asıyor. Koyuluyorlar yola.
Karamaya'nın ipi, Fadime'nin elinde.
Akşamın serinliğinde yolculuğun tadı başka olur. Hele yol,
iki tarafı ağaçlık, yemyeşil bir yol olursa. Hele hele yol
boyunca, ala kargalar, akşam kuşları, sığırcıklar, serçeler
vızır vızır gezerse katarın üstünde, doyum olmaz yolculuğa.
Doyum olmaz ya; Fadime de oğlunu göresiyor. Karamaya'yı
ıhtınp, doya doya öpmek sevmek geliyor içinden. Ama, yol
ağaçlık, karanlık üstelik. Bekliyor ki sabah olsun. Sabaha
da bir şey kalmadı. Elmalı'ya konacak oba. Bey önceden
gidip, konak yerini seçecek, obayı da orada bekleyecektir.
Sabah oldu olacak. İki köpek sesleri duyuluyor. Biraz sonra
da Elmalı görünüyor. Oba ağır ağır giriyor Elmalı'ya. En
arkada da Fadime'nin devesi Karamaya var. Fadime
sabırsız. Bir an önce deveyi ıhtırıp, oğlunu kucaklamak
istiyor. Oba hareketli. Herkes devesini ıhtırıp, yükünü
boşaltıyor. Gök çimenlerin üstü ana-baba günü. Bir yandan
ak sürüler dönüyor, bir yandan güzel yürük kızları sağa sola
koşuyor. Fadime de ağır ağır ıhtırıyor, ıhtırmasıyla da
haykırıp bağırması bir oluyor.
"Yavrum Ali'm yok. Ali'min beşiği boş. Ali'm yok" diye
feryat ediyor, herkes ona koşuyor. Bakıyorlar gerçekten
Karamaya'nın havut ağacına asılı olan beşiğin içi boş.
Yeller esiyor Ali'nin yerinde. Fadime saçını başını yolmaya
başlıyor. Oba büyükleri tez elden atlarını döngeri edip
yollara düşüyor. Emmiler, dayılar düzülüyor yola. Kimi atlı,
kimi yayan, dönüp yolları tarıyorlar. Dayı al atını herkesten
önde sürüp, aralıyor diğerlerini. Fadime de yayan yapıldak
düşüyor yollara. Geçtikleri yollarda umudu. Bir yandanda
ağlıyor. Hem ağlıyor, hem söylüyor. Bebek oy, diyor. Ninni
diyor. Diyorda diyor.
Gün akşama yakınken, dayı Çiçek Dağı'nı tutuyor. Tutuyor
ki, yol karardı kararacak. Yol boyu da sıra sıra ağaçlar.
Ağaçların üstünde de kuşlar. Allı yeşilli cıyak cıyak kuşlar.
Ta uzaklardaki bir ağacın tepesinde de bir küme kuş. Ama
alıcı, yırtıcı kuş bunlar. İnip inip kalkıyorlar ağacın üstüne.
Dayı mahmuzluyor atını. Bir solukta varıp ulaşıyor ağaca.
Varıyor ki, ne görsün. Bebeğin kundağı bir ağaçta asılı.
Bebeğin sarılı olduğu kilim, kanlar içinde sarkıyor ağaç
dalından. Kol bezi dolanmış kalmış ağaç dalına. Kuzgunlar,
leş kartalları da inip inip kalkıyor ağaca.
Dayı atıyla ağacın yanına vardığt zaman, artık bebek eski
bebek değildir. Bebek demeye bin şahit gerek. Bebek
gözsüz olur mu? Göz yerinde iki oyuk kalmış sadece.
Derileri de lime lime. İlkin sarsılmış dayı. Sonunda toplamış
kendini. Arkadan gelen Fadime'yi döşünmüş. Tez elden bir
çukur kazıp, gömmüş bebekten kalanları. Bir tek kol bezi
asılı kalmış dalda. Sonra da döndürüp sürmüş atınt. Çok
gitmeden karşılaşmışlar Fadime'yle. Anlatmış durumu dayı.
Atına terkileyip, sürmüş obaya. Terkilemiş ya, Fadime feryat
fıgan içinde.Obada herkes yaslı. Kimsenin ağzını bıçak
açmıyor. Bey derseniz, konak yerine dönmemiş daha.
Habersiz olanlardan. Beyin anasının elleri dizlerinde. Arada
bir de başını döğüyor. Fadime yerden yere atıyor kendini.
Sonunda gözlerinden ırayıp bir kuytuya çekiliyor.
Derler ki, obadaki son günü oldu bu Fadime'nin. Akşamın
karanlığında, el ayak çekildikten sonra, ortalardan kayboldu
Fadime. Bir daha da gören olmadı. Ama bebeğin asılı
kaldığı ağacın yakınından geçenler günün her saatinde,
yanık içli bir kadın sesinin ağlayan, ağlatan yankılarını
duydular uzun süre. Bu, oğlunu yitirdikten sonra, delirip
dağlara düşen Fadime'nin sesidir diyor duyanlar.
Elmalı'dan çıktım yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Emmim atlı, dayım yayan
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Kol bezin dalda bulduğum
Adını Ali koyduğum
Yedi yılda bir bulduğum
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Gökte yıldızlar ışılar
Kuzgunlar üleş bölüşür
Çadırda düşman gülüşür
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Deve var deveden yüce
Deveyi yüklettim gece
Nic' edeyim aman nice
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Kaynanam samur kürklü
Develeri kahve yüklü
Yad-yaban değil Yörüklü
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Çadın cibiş kılından
Pazvandı çıkmaz kolundan
Kurtulamam ben dilinden
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Tuzladan aldım tuzunu
Akdağ' a serdim bezini
Kargalar m'oydu gözünü
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Ak memeden sütler akar
Kavim kardaş yola bakar
Yasımız obayı yıkar
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Deveyi deveye çattım
Yuları boynuna attım
Bebeği dağlara attım
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktt kül eyledi
Ala kilime sardığım
Yüksek mayaya koyduğum
Yedi yılda bir bulduğum
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Havada kuzgun dolaşır
Kargalar leşi bölüşür
Kara haberi ulaşır
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Tabancamın ipek bağı
Baban bir aşiret beyi
Kanlım oldu Çiçekdağı
Bebek beni del'eyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
Kaynak:
Yaşar Özürküt
Öyküleriyle Türküler 1
İstanbul, 1999

__________________
Aşk der ki sana: Yolumdaysan başım feda yoluna; ama bil ki senin de başını isterim yoluma. Kahır, kapris gelecekse senden amenna! Ama ayağına diken batarsa yolumda ah edip vahlanma!...
Aşk bilek gücü değil “YÜREKTİR”! Yüreğin yetmiyorsa düşme yollara!…
KaRaqiZz isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 08:04