Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Din Ve Maneviyat > İslamiyet
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız.

İslamiyet kategorisinde açılmış olan Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız. konusu , ...


Like Tree2Beğeni
  • 1 Post By VERA
  • 1 Post By Anonymous

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05.01.2015, 17:27   #1 (permalink)
Üyeliği Durduruldu
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız.

Değerli din kardeşlerim. Bugün İslam toplumları olarak, çok farklı anladığımız, çok farklı anlamlar verdiğimiz Nur suresi 31. ayet üzerinde, birlikte sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

Ayeti anlamaya çalışırken, lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bizlere öğretilen bilgileri bir kenara bırakarak, ayeti bizler Kur’an bütünlüğünde bizzat Kur’an dan anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Kur’an ayetlerini Kur’an da açıkladığını ve nice örnekler verdiğini söylüyor. Diyanet İşleri başkanlığının, yeni mealinden ayeti önce yazalım.

Nur 31: Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (YÜZ VE EL GİBİ) GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA, zînet (yer)lerini göstermesinler. BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

Ayette geçen, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA cümlesine, Diyanet kendi anladığını yazmış ve parantez içine, Allah ın hiç bahsetmediği, ayette örneğini bile vermediği bir anlamı vererek, bu müstesnanın YÜZ VE ELLER OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ. Allah müstesna olan el ve yüzden bahsetmiş olsaydı, bunları da söylemez miydi? İşte ayetleri kendi itikat ve inançlarımıza delil böyle yaratıyoruz. Bu açıklamayı lütfen hiç dikkate almadan, ayeti anlamaya devam edelim.

Allah görünen kısımlar müstesna dedikten sonra, ZİYNET yerlerini göstermesinler diyor. Cümleden anladığımıza göre, Allah görünen ya da görünmesinde sakınca olmayan kısımlar müstesna diyor. Peki, ayette dikkat çekilen konu neydi? Göğsün örtülme emriydi. O ZAMAN ALLAH, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA SÖZÜNDEN NEYİ KAST ETTİĞİNİ DE, BU DOĞRULTUDA ANLAMALIYIZ. Ayette hiç bahsedilmeyen bir konuyla bağlantı kurarsak, yanlış anlamış oluruz, kendimizi aldatırız. Diyanet ayeti tercüme ederken, parantez içine eller ve yüz olarak vermiş. Halbuki ki ayetin bahsettiği konu çok farklı.

Dikkat ederseniz cümlede, görünen kısımlar müstesna diyor, ama bu kısmın ne olduğu konusunu, tekrarlama gereği duymuyor ayet. Demek ki cümlenin öncesi ve devamında bu sözler geçiyor ve neresi olduğu anlaşılıyor ki, tekrar söz edilmemiş. Müstesna olanların ne olduğunu anlamaya çalışırken, bunu dikkate almalıyız.

Sizce göğsü örttükten sonra, kendiliğinden görünen kısım ne olabilir? ELBETTE GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, BÜYÜKLÜĞÜDÜR. Sizce bunun dışında ne olabilir?

Allah görünen kısımlar hariç, ziynetlerini göstermesinler cümlesinde, ziynet sözüyle göğsün açıklığının, dekoltesinin kapatılmasından bahsediyordu. GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA DERKEN, KADININ ÖRTTÜĞÜ AMA İRİLİĞİNDEN/BÜYÜKLÜĞÜNDEN DOLAYI GÖRÜLEN, FARK EDİLEN KISMININ GÖRÜLMESİNDE BİR SAKINCASININ OLMADIĞINI AÇIKLIYOR BİZLERE. Çünkü konu göğsün örtülmesi olduğuna göre, müstesna sözünü de bahsedilen konuyla alakalı anlamalıyız ki, doğru anlamış olalım. Dikkat ediniz yukarıda da söylediğim gibi, müstesna olan kısım ayrıca, açıklanmaya, detay verilmeye gerek görülmemiş. Ayeti anlamaya devam edelim.

(BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR.)

Yakalarının üzerine neden salsınlar dediği çok açık. Göğüs dekoltesini, göğsün açıklığının kapatılması emrediliyor. Demek ki ZİYNET sözüyle Allah, kadının ilk göze çapan, cinsel bölgesi göğüslerinden bahsediyor. Ayetin devamını da bu bağlamda anlamaya devam etmeliyiz, doğru anlamak istiyorsak.

Peki, ayette Allah bu sözleriyle bizlere nasıl bir hüküm veriyor. Şöyle diyebilir miyiz? Allah başında mutlaka başörtüsü olsun ve onunla da göğüs açıklığını da ört emri veriliyor. Bunu söyleyebilir misiniz? Yoksa zaten Kur’an ın indirildiği toplumda, kadının başı örtülüydü, o örttüğünüz başörtülerinizle, açıkta bıraktığınız, dikkat çeken göğüs dekoltenizi de örtününüz, kapatınız mı diyor?

Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için, bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki Kur’an ın indirildiği toplumda, kadının çok kısa etek giydiğini ve öyle dolaştıklarını farz edelim. Tıpkı başlarını örtüp göğüslerini daha dikkatsiz örten kadınlar gibi. Allah yapılan bu yanlışa dikkat çekmek için, şöyle bir ayet indirdiğini farz edelim.

( Ey Mümin kadınlar, eteklerinizi aşağıya doğru salınki dikkat çekmesin, mümin kadına da yakışan budur.)

Bu durumda siz bu uyarıdan, nasıl bir sonuç çıkartırdınız? Kadınlarda etek giymek farzdır ve bu eteğin boyu da uzun olacaktır diye mi anlardınız? Yoksa yapılan yanlışa Allah dikkat çekerek, etek giyecekseniz kısa etek giymeyin diyor, diye mi anlardınız? İşte yaptığımız yanlışa örnek. Bizler ayetlerin ne anlattığını, neye hükmettiğini değil, AYETLERİ TÖRE VE İTİKATLARIMIZA NASIL DELİL YAPARIZ, ONUNLA BAĞLANTI KURARIZ ONA BAKIYORUZ. ÖNEMLİ OLAN HÜKÜMDÜR, HÜKMÜ YERİNE GETİRMEK İÇİN KULLANILAN ARAÇ YA DA GEREK, ZAMANA MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR.

Hatırlayınız Allah elçisine Hac suresi 27. ayetinde ne diyordu?

Hac 27: İnsanlar arasında haccı ilan et ki, GEREK YAYA OLARAK, GEREK UZAK YOLLARDAN GELEN YORGUN DEVELER ÜZERİNDE sana gelsinler.

Bakın Allah o devrin koşullarında ayeti indirmiş ve Hacca yaya ya da deveyle gidilebileceği örneğini veriyor. Şimdi bizler bu ayetten, Hacca yalnız yaya, ya da deveyle gidilmelidir diyebilir miyiz? Elbette hayır. O zaman Nur suresinde geçen, HIMAR kelimesine başörtüsü anlamını dahi versek, ayette başın örtülme emrini de dolaylı Allah veriyor diyemeyiz.

Nur suresi 31. ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında çok ilginç ve dikkatle düşünmemiz gereken bir liste verilerek, ziynetlerini bu kişilerden başkasına göstermesinler açıklamasını yapıyor. Sayılanlara baktığımızda, çok yakın akrabalar ve aile içinde yaşayan, erkekliği kalmamış köle ve hizmetçilerden, birde henüz kadınların MAHREM YERLERİNE vakıf olmayan, erkek çocuklardan bahsederek, bunlardan başkasına göstermesinler diyordu.

Peki, bu sözleri nasıl anlamalıyız? Eğer bu saydıklarımıza, kadının göğüslerini serbestçe gösterebilir diye anlarsak, elbette büyük hata yaparız. Ahzab Suresi 59. ayeti tekrar hatırlayınız lütfen. Ne diyordu Rabbimiz? Mümin kadınlara söyle, dışarıya çıkarken, üzerlerine dış giysilerini alsınlar ki tanınsınlar, bilinsinler incitilmesinler diyordu. Demek ki bahsettiğimiz konuyu bu ayet doğrultusunda anlamalıyız.

Nur 31. ayette sayılan kişiler, evde her zaman olabilecek insanlar. Kadın töresi, geleneği gereği evinde nasıl yaşıyorsa, hangi rahatlıkta dolaşıyorsa, evin içinde o rahatlıkla giyinip, o sayılan kişilerle birlikte EK ÖNLEM ALMADAN dolaşabileceği anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir yerini açması söz konusu değil. Ev içinde her zaman bulunabilecek yakın akrabalara lütfen dikkat ediniz. BU SAYILAN AKRABALARLA ZATEN KUR’ AN DA, EVLENME YASAĞI VARDIR.

O günkü devri hatırlayınız. Tek bir oda ve kadın hem evin işi, hem de ÇOCUKLARINI EMZİRMEK, DOYURMAKLA MEŞGUL BİR DURUMDA. GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALARAK, EVİNDE YAKINLARI, AKRABALARI YANINDA, DAHA RAHAT HAREKET EDEBİLMESİNE RUHSAT TANINIYOR AYET. Bu ayete öyle anlam veriliyor ki bir kısım düşünce, kadın saçını bu kişilere ancak gösterebileceği, başkalarına gösteremeyeceği söylenmektedir. İyi ama bu anlam verilecek tek kelime bile yok ayette.

Şimdide ZİYNET sözcüğünü farklı anlamlarda düşünelim. Allah ziynet sözünden, kadının taktığı takılardan bahsettiğini var sayalım, çünkü böyle düşünenler de var. Böyle düşünürsek, bu kelimenin bir cümle önce tekrarlandığı ve Allah başörtüleri ile göğüs açıklıklarını örtsün diye uyardığı, sözleriyle ters düşer. Göğüste takı var onun için kapatılmalıdır tezi, ayetin bütünlüğüne uymaz.

Biz yinede ziynet kelimesini, takılan süs eşyası olarak anlamaya devam edelim ve bu konu üzerinde düşünelim. Amaç en doğruya düşünerek ulaşmak değil mi? Allah süs eşyası/ziynet takan bir kadının, taktığı takıları, ayette saydığı en yakınlarının dışında, kimseye göstermesini haram kılmış, yasaklamış diye anladığımızı düşünelim. Dikkat ediniz bu konudan bahsederken, bir cümle var hatırlatmak istiyorum.

(ERKEKLİĞİ KALMAMIŞ HİZMETÇİLERDEN YAHUT DA HENÜZ KADINLARIN MAHREM YERLERİNE VAKIF OLMAYAN ERKEK ÇOCUKLARDAN BAŞKALARINA GÖSTERMESİNLER.)

Dikkat ederseniz, kadınların mahrem yerlerinden bahsettiği gibi, erkekliği kalmamış hizmetçilerden bahsediyor. Bu sözlerden anlıyoruz ki, ZİYNET kelimesi ile Allah takılan süs eşyasından bahsetmiyor. Hatta bundan bahsetmesi hiç mümkün değil, çünkü Allah ne diyordu süslü giysi ve süs eşyası ile ilgili? Araf. 31. ayette, Ey âdemoğulları! TÜM MESCİTLERDE SÜSLÜ, GÜZEL GİYSİLERİNİZİ KUŞANIN. Araf 32. ayette ise bu konuda, çok daha güzel bir açıklama yapıyor ve bakın ne diyor.

(De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı SÜSÜ, GÜZEL, TEMİZ VE TATLI RIZIKLARI KİM HARAM ETMİŞ?" De ki: "Dünya hayatında onlar, İNANANLAR İÇİN DE VAR. KIYAMET GÜNÜNDE İSE YALNIZ İNANANLAR İÇİNDİR ONLAR." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz. )

Buradan da anlıyoruz ki süslenmek ve süslü güzel giyinmek yasak değil. Bu örneği verdiğimizde, kadın yalnız kocasına süslenir, süslenerek dışarı çıkamaz, takılarını gösteremez demek, Kur’an a göre yanlış olur. Çünkü Allah böyle bir yasaklayıcı hüküm vermemiştir. Tam tersine mescitlere giderken süslü, güzel giyinmemizi emretmiştir, hiçbir ayrım yapmadan.
Bizler kendimiz karar veriyor ve kadın kocasından başka kimseye güzel, süslü görünemez diyoruz. Ayetlerde Allah açıkça söylemediği, kadına asla böyle bir yasak getirmediği halde, bizler nefislerimiz doğrultusunda imanımıza yön veriyoruz.

Acaba hüküm vermediği halde, neden yalnız kadın süslenip, süs eşyası takıp gezemez deniyor da, erkekler kendilerine böyle bir yasak getirmiyor? Buda düşündürücü değil mi? Kadın süslenip gezemezse, erkekte bunu yapamaz. Ama erkekten bahseden bile yok. Demek ki ayette geçen ziynet sözünden, takılan takılar anlamamız Kur’an a göre doğru olamaz. Gelelim ayetin son kısmına. Ayette geçen cümleyi tekrar hatırlayalım.

(GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR.)

Bu cümleyi her iki şekliyle de düşünelim. Eğer ziynet kelimesinden takılan takı, altın, bilezik süs eşyası olarak algılamış olsaydık, bu takıların görünmesi için kadın hızlı, sert yürümesi, ayette geçen sözlerden yola çıkarak, ayakların sertçe hareket etmesi ile süs eşyaları belli olmaz. Çünkü süsler/takılar görünür vaziyettedir zaten. Ayağına takılan hal halı örnek vererek, ayeti anlamaya kalkarsak, ayeti bütünlüğünden uzaklaştırmış oluruz.

Şimdi lütfen bu konu üzerinde daha dikkatle düşünelim. Evin kadını için, ziynetlerini saklama konusunda, daha rahat edecekleri kişiler sayılmıştı hatırlarsanız. Ayeti tercüme ederken, ziynetlerini gösterebilecekleri kişiler diye sayılmıştı. Lütfen ayetin sonundaki bu cümle üzerinden düşünelim şimdide. Evin ahalisine, YAKINLARINA GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR DİYOR. Demek ki ziynet yani kadının göğüs bölümü açık değil. Yine gizleniyor ve örtüldüğü halde, KENDİLİĞİNDEN GÖRÜLEN İRİLİĞİ, hızlı hareket ederek, cazibeli davranışlarla, dikkatin bu kısma çekilmemesi gerektiği uyarısı yapılıyor özellikle ayette.

Kadın evin içinde hızlı hareket ederek, kırıtarak yürüdüğünde en çok dikkat çeken kısmı, özellikle Arap kadınlarının büyük, iri göğüsleridir. Bu cümleden de anlıyoruz ki, kadın evin içinde belki akrabaları ve ev halkı için daha rahat giyinebilecek ama ev halkının dikkatini, kendi cinsel objelerine dikkat çekecek hiçbir şey yapmamaya da özen gösterecek.

Ben Kur’an bütünlüğünde, hurafenin etkisinde kalmadan bu ayetten bunları anladım. Hatalarım varsa, Rabbim affetsin ve gerçekleri görmem içinde, gönül gözlerimi açmayı nasip etsin bana ve cümlemize inşallah.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

Eklenen Resim Ön İzlemesi To view this attachment your post count must be min. 0
halukgta isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.01.2015, 23:06   #2 (permalink)
Üyeliği Durduruldu
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız.

KUR'AN SEVDALILARINI, YENİ SİTEME ZİYARETLERİNİ BEKLİYORUM.

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

halukgta isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 19.01.2015, 00:18   #3 (permalink)
La Tahzen!
Kaybettiğin her şey başka bir surette geri döner.

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız.

Tesettür münakaşalarında üç kavram, birbiriyle karıştırılıyor: Ayıp, suç ve günah. Bir söz, bir hareket veya bir kıyafet toplumun değer hükümlerine ters düşüyorsa ayıplanıyor. Kanuna aykırı ise, suç sayılıyor. Dine muhalif ise, günah oluyor.

Bazı kimseler, kanuna aykırı olmayan bir şeyin günah da olmayacağını zannederken, bazıları, “herkesin işlediği bir fiilin günahlıktan çıkacağı” vehmine kapılıyorlar. Bunların her ikisi de fevkalâde yanlış düşünceler.

Ayıp, hiçbir zaman gerçeğin ölçüsü olamaz. Fikir, düşünce ve hareketlerini sadece çevrenin “ayıp” anlayışına göre düzenleyen insanlar, şahsiyetlerini topluma feda etmiş, kalabalıklara esir olmuşlardır.

Halbuki, toplumun her ayıpladığını “yanlış”, yahut her benimsediğini “doğru” kabul etmek mümkün mü? Böyle olsa, insanın her toplulukta ayrı bir şahsiyete bürünmesi, bukalemun gibi sık sık renk değiştirmesi gerekmez mi?

Batılı bir düşünürün “insan aklının aczini” ortaya koyan şu ifadeleri, bu meselemizi ne güzel izah eder: “Bir insanın, babasını yemesinden daha korkunç bir şey düşünülemez; ama, eskiden bazı kavimlerde bu âdet varmış. Hem de bunu saygı ve sevgilerinden yaparlarmış. İsterlermiş ki ölü, böylelikle en uygun, en şerefli bir mezara gömülsün. Vücutları ve hâtıraları içlerine, tâ iliklerine yerleşsin. Babaları sindirme ve özümleme yolu ile kendi diri bedenlerine karışıp yeniden yaşasın. Böyle bir inancı iliklerinde ve damarlarında taşıyan insanlar için, anasını, babasını topraklarda çürütüp, kurtlara yedirmenin, en korkunç günahlardan biri sayılacağını kestirmek zor değildir.”

Şimdi düşünelim: Etrafımızdaki insanların büyük çoğunluğu,yoğun propagandalarla, böyle bir fikri benimsemiş olsalar, biz de toplum ayıplamasın diyerek, babamızın etini mi yiyeceğiz? Demek ki, “ayıplama” tamamen sübjektiftir; gerçeğe tesir edecek bir faktör değildir. Ayıp telâkki ederek örtünmekten kaçınan hanımefendilerin iddiaları iki kısma ayrılıyor: Birisi: “Örtünmemek niçin günah olsun?” şeklindeki itiraz. Diğeri ise: “İslâm’da örtünmenin olmadığı” tarzındaki, şahsî kanaat.

Görünürde aralarında pek fazla bir fark yok gibi geliyor. Ama, gerçekte her ikisi de birbirinden ayrı konular. “Örtünmekle de ne olacakmış, insan örtünün içinde de yapacağını yapar.” gibi sözlerin sahiplerini araştırırsanız, her defasında İslâm’ı layıkıyla bilmeyen veya bildiği halde onun emirlerini yerine getiremeyen birisiyle karşılaşırsınız.

Bu insanlar, vicdanlarının derinliklerinde hissettikleri suçluluk psikolojisinden kurtulmak için, böyle itirazlarda bulunuyorlar ve tövbe edeceklerine, günahlarını meşru göstermeye kalkışıyorlar. Sanki diğer insanları ikna etmekle, o sorumluluktan kurtulacaklarmış gibi. Halbuki, bir fiil günah ise günah, değil ise değildir. Bunun tespitini “kalabalıklar” yapamaz. Örtünme dinde varsa buna kimse “yok” diyemez. Ama, hiç kimse de başkalarını bu hususta zorlama yoluna gitmemelidir.

Örtünmenin İslâm’da yeri olup olmadığı meselesine gelince, bu hususta nice fetvalar mevcut. Lâkin günümüz Müslümanlarının bir kesimi, fetvanın dindeki yerini lâyıkıyla bilmediklerinden, doğrudan doğruya Kur’an-ı Kerîm’den âyetler takdim edecek ve bunların tefsirlerinden bazı kısımları aynen aktaracağım.

Cenâb-ı Hak, Nûr Sûresinde Peygamberimize (asm.) hitaben şöyle buyuruyor:

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu yerleri) açmasınlar. Zahir olanı (görünmesi zarurî olan yüz, el ve ayaklar) müstesna. Baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar (göğüs ve boyunlarını göstermesinler). Ziynetlerini (süs yerlerini) ancak şu kimselere gösterebilirler: Kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut kendi oğullarına, yahut kendi erkek kardeşlerine, yahut erkek kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut kendi kadınlarına (Müslüman kadınlara), yahut ellerindeki memlûklere (cariyelere), yahut (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmayan uyuntu kimselere, yahut henüz kadınların gizli yerlerinin farkına varmamış olan çocuklara.” (Nûr Sûresi , 31)

Âyet-i kerime dikkatle okunduğunda, şu hususlar tespit edilebilir:

Birincisi: Hitabın mümin kadınlara olması. Yâni, örtünme kadınlar için bir imân alâmeti ve sadece mümin kadınlara farz. Mümin olmayan bir insan, İslâm’ın emir ve yasaklarından sorumlu değil. Yâni, bir kimse öncelikle Allah’ın varlığını kabul edecek, Kur’an-ı Kerîm’i Onun kelâmı ve Hz. Muhammed’i (asm.) Onun en son elçisi bilecektir ki, İlâhî emir ve yasaklara muhatap olabilsin.

İkincisi: Harama bakmamanın sadece erkekler için değil, kadınlar için de söz konusu olduğu. Üçüncüsü: “Ziynetlerin gösterilmemesi”.

Âyet-i kerimede geçen “ziynet” kelimesi üzerinde yapılan tefsirlerden birini, özet olarak arz edeyim:

“Ziynet, süs eşyası demek ise de, tek başına süs eşyasına bakmak hiç kimse için haram olamayacağına göre, bundan murat, süs eşyalarının takıldığı kulak, boyun, gerdan gibi yerlerdir. Âyette esas maksat tesettür (örtünme) olduğuna ve hitap zengin-fakir bütün müminlere yapıldığına göre, ziynet sadece süs eşyası olarak anlaşılsa, âyet sadece zenginlere inmiş olur. Halbuki, hitap geneldir, “mü’min kadınlara da söyle.” buyurulmaktadır. Bir başka önemli husus da şudur: Kadın için asıl ziynet, süs eşyası değil, bu organların bizzat kendileridir. Yâni, gösterilmesi haram kılınan boyun, gerdan gibi azalar kadın için ayrıca birer ziynettirler.” (Hak Dini Kur’an Dili)

Dördüncüsü: Mümin kadınların başörtülerini, cahiliye kadınları gibi, boyunlarına bağlayıp arkaya sarkıtmak yerine, başlarına örtmeleri ve yakalarının üzerine vurmaları.

Bir diğer âyet-i kerimede ise, şöyle buyurulur:

“Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, elbiselerinden giyip örtünsünler. İşte böyle giyinmeleri, tanınıp da (cariyelerden, iffetsiz âdi kadınlardan fark edilip de) eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Allah Gafur’dur (çok bağışlayıcıdır), Rahîm’dir (çok merhametlidir).” (Ahzab Sûresi, 59)

Bu âyet-i kerimede, örtünme açıkça emredilmekte ve bu emrin hikmeti, “mü’min kadınların diğer âdi kadınlarla karıştırılarak rahatsız edilmemeleri, sarkıntılığa maruz kalmamaları ve ruhlarının eziyete maruz olmaması” olarak beyan buyurulmakta.

Bu hususta Kur’an-ı Kerimde iki ayet mevcuttur. Bu ayetlerde Cenab-ı Hak gayet açık bir şekilde mealen şöyle buyurmaktadır:


“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.”(1)

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar, zinetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler.”(2)

Ayetlerde mü’min kadınların nasıl örtünecekleri, hangi yerlerini açabilecekleri açıkça belirtilmiyor. Fakat şu mealdeki hadis-i şerif ayetleri tefsir ediyor. Peygamberimiz (a.s.m.) baldızı Hz. Esma’ya hitaben, “Ey Esma! Bir kadın adet görmeye başlayınca el ve yüzünden başka yerini yabancılara göstermesi caiz değildir.”(3)

Demek ki, büluğ çağına gelmiş olan Müslüman bir hanımın başını kapatması hem Allah’ın hem de Peygamberin emridir. Yani yüz kısmı açık kalacak şekilde başın kalan kısmını, boyun ve göğüsleri örtmek farz-ı ayndır. Açmak ise bir farzın terki sayıldığından haramdır. Allah ve Resulünün emrini dinlemediği için günahkar olmakta büyük bir mes’uliyet altına girer. Günahkar olan kimse, bu günahından kurtulmak için tevbe istiğfar eder, Allah’tan affını diler.


YETERLİDİR SANIRIM ...!

Papatya beğendi.
__________________
“вυdα вιr ιмтιнαɴ..” de,ɢeç…
''ηαšïp''
VERA isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 27.01.2015, 00:33   #4 (permalink)
Expect us.
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız.

Cevap 1:

Allah ve Elçisi'nin bir emrine uymak farzdır. Ona uymamak ise haramdır. Allah ve Elçisi'ne isyan edenlerin cezalandırılacağını bildiren yüzlerce ayet vardır.

Allah’ın ve Elçisi'nin emirlerine ve yasaklarına uymaya itaat, emir ve yasaklarına aykırı hareket etmeye de isyan denilmektedir. Bu nedenle emir ve yasaklara uymayanlar, Allah ve Elçisi'ne isyan etmiş, sınırı aşmış olurlar. Çünkü itaat edenlere mükafat, isyan edenlere ise ceza verileceğini bildiren ayetler ve hadisler vardır. Ayetlerden bazıları şunlardır:

“Allah’a ve Resulüne itaat edin ki merhamete nail olasınız.” (Al-i İmran, 3/132)

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan ulû'lemre (buyruk sahiplerine) itaat ediniz. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasule götürün. Bu, hem daha hayırlı hem de neticede daha iyidir." (Nisâ, 4/59).

Başka bir ayet-i celilede, mirasla ilgili hükümler sayıldıktan sonra:

"Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve O'nun Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş budur." (Nisâ, 4/13) buyurulur.

"Kim Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..." (Nisâ, 4/80) buyurulur.

"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün; 'Keşke Allah'a itaat etseydik, peygambere de itaat etseydik.' derler." (Ahzab, 33/66).

Yine, Allah ve Elçisi'nin emir ve yasaklarına uymayanlar için de ceza verileceği bildirilmektedir:

"Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı (isyankârlardan oldu)." (A'raf, 7/13).

"Allah ve Resulu, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulu'ne karşı gelir (isyan edip asi olursa), apaçık bir sapıklığa düşmüştür." (Ahzâb, 33/36).

Kur'an-ı Kerîm'de birçok âyette zikredilen "isyan, asi..." kelimeleri Allah'ın emirlerine karşı gelen, O'na itaat etmeyen anlamlarında kullanılmıştır. Hadis-i şeriflerde de Kur'an ayetlerine paralel olarak aynı manalarda kullanılır.

"Babacığım, şeytana tapma, çünkü şeytan, Rahman'a isyan edip asi olmuştur." (Meryem, 19/44).

Ayrıca şu ayet, Allah’ın emrine aykırı hareket edenlerin ve Peygamberimizin (sav) ve müminlerin yolundan ayrılanların cehenneme gireceğini açıkça göstermektedir:

"Kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, Peygamber'den ayrılıp mü'minlerin yolundan başkasına uyan kimseyi, yöneldiğine döndürürüz ve onu cehenneme yaslandırırız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. " (Nisâ, 4/115).

Özetle söylemek gerekirse, Allah ve Elçisi'nin her emir ve yasağına uymak farz olduğu ve kişiyi cennete götürdüğü gibi; Allah ve Elçisi'nin her emir ve yasağına uymamak haram olduğu ve kişiyi cehenneme götürdüğü, bu ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır. Elbette kulun tövbe etmesi ve Allah’ın affetmesi durumu hariç. Af kapısı ölünceye kadar açıktır.

Cevap 2:

Tesettür konusu, ümmetin bin dört yüz yıllık zaman sürecinde uyguladığı ve İslam alimlerinin ittifakla onayladığı bir konudur. Bununla beraber, baş örtüsü ile ilgili Kur’an’ın hükmünü bir kez daha gözler önüne sermekte fayda vardır; ilgili ayetin meali şöyledir:

“Resulüm! Mümin kadınlara da söyle ki; bakışlarını kıssınlar ve edep yerlerini günahtan korusunlar, -mecburen görünen yerler hariç- zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.”(Nur, 24/31).

Arapça’da emir kipi iki şekilde yapılır.

Birincisi: İkinci tekil ve çoğul şahıslar için yapılan özel bir emir kipi biçimi. Ayette şayet doğrudan kadınlara “Siz başınızı örtün” denilseydi, bu kip kullanılacak ve Arapça metin, “Idribne bi humürikünne” şeklinde olacaktı.

İkincisi: -özellikle- üçüncü tekil ve çoğul şahıslar için kullanılan bir emir kipidir. Bu ise, muzari fiilin başına emir lamı getirilerek yapılır. Kur’an’da “Resulüm! Mümin kadınlara da söyle...” mealindeki bir ifadeyle başladığından, ister istemez, emre muhatap olanlar için bu emir kipi kullanılacaktır. Ve bu yüzdendir ki Kur’an’da bu ifadeden sonra “..Başörtülerini -yakalarının üzerini kapatacak şekilde- örtsünler...” mealinde olan “vel yadribne” emir kipine yer verilmiştir. İnsan merak ediyor, hala bunu bir emir olarak görmeyenler, emir olması için nasıl bir emir üslubunu bekliyorlar?

- Hz. Peygamber (a.s.m) bu ilahî ifadeyi, bir emir olarak telakki etmiş ve bunu uygulamaya koymuştur. Sahabeler, bunu bir emir olarak telakki etmişler ve öyle uygulamışlar. Genel olarak on dört asır boyunca bütün İslam alimleri tarafından, Kur’an’ın bu ifadesi bir emir olarak değerlendirilmiş ve bütün tefsir ve fıkıh kitaplarında bu doğrultudaki beyanlara yer verilmiştir.

Demek ki, Allah’ın ve Elçisi'nin emrine, Müslümanların uygulamasına aykırı düşünenlere, değer vermemek gerekir.

Cevap 3:


Cahiliye devrinde başörtüsü vardı. Ancak enselerine bağlar ve arkaya bırakırlardı. Yakaları önden açılır, gerdanları ve boyunları görünürdü. İşte bu durumu düzeltmek için ayeti kerime, “Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar.” buyurmuştur. Bu örtünün şekli ve biçimi ise önce açık yer kalmayacak şekilde başı, boyun ve gerdanlığı örtmektir. Sonra da ince ve çekici olmayan bir örtüyü kullanmaktır. Mutlaka "şu ölçüde ve şöyle olmalıdır" demek doğru değildir. (bk. Hamdi YAZIR, Hak Dini, Nur Suresi 31. Ayetin Tefsiri.)

Buna göre başörtüsünü yakaların üzerinden örtmenin hikmeti; boyun, gerdan ve göğsün örtülmesini sağlamaktır. Bu zamandaki kadın giyiminde başörtüsü, pardesünün veya üst elbisenin içine konduğunda boyun ve gerdan örtülmüş olmaktadır. Bu örtünme sağlandığına göre başörtüsünü bu şekilde bağlamak caizdir. Önemli olan, İslam'a uygun olarak tesettürün sağlanmasıdır.

Cevap 4:

"Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle! Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocukları dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki felaha eresiniz." (Nur, 24/31)

Ayetteki "humur (baş örtüleri)" sözcüğünün tekili "hımar" olup, sözlükte; kadının kendisi ile başını örttüğü şey, demektir. Saîd b. Cübeyr (Ö. 95/713), baş örtüsünün kadının boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek nitelikte olması gerektiğini söylemiştir. (1)

Müminelere de, yani mümin kadınlara da söyle: Gözlerini indirsinler, helal olmayan erkeklere bakmaktan sakınsınlar, zira bakmak, zinanın postacısıdır, derler. Ve avret yerlerini korusunlar, tamamiyle örtüp, zinadan korunsunlar. Ve zinetlerini teşhir etmesinler. Kadının zineti denince örfte, taç küpe, gerdanlık, bilezik ve benzeri takılar, sürme, kına ve benzerleri ve elbise süsleri gibi şeyler akla geliverir. A'râf Sûresi'nde "Ey Adem oğulları! Her mescide gidişinizde zinetli elbiseler giyin." (A'râf, 7/31) âyetinde zinetin elbise demek olduğu da geçmişti. O halde bu zinetleri açmak bile yasaklanmış olunca, bunların mahalli olan vücudu açmak öncelikle yasaklanmış olur. Yani vücudlarını açmak şöyle dursun, üzerlerindeki zinetleri bile açmasınlar. Bununla birlikte bir kısım âlimler, burada zinetten maksadın, zinetin takıldığı, kullanıldığı yer olduğu fikrini kabul etmişlerdir ki, yüz, sürme ve allık yeri; baş, taç yeri; saç, örgü ve büklüm yeri; kulaklar, küpe yeri; boyun ve göğüs, gerdanlık yeri; el, yüzük ve kına yeri; bilekler, bilezik yeri; pazular, pazubent yeri; baldırlar; halhal yeri; ayaklar da, eller gibi kına yeridir. Bunlardan başka vücudun kısımları da aslında açılmaz.

Bu âlimlerden bazıları muzaafın hazfi veya zikr-i hâl, irade-i mahal ile "ziynet yeri" takdirinde bir mecaz gözetmiştir. Buna delil olarak da, kadının vücudundan ayrı olduğu zaman o zinetlere normal olarak bakmak ve alıp satmak ittifakla caiz ve mübah olduğunu ifade ve kabul etmişlerdir. Bazıları da yine bu delil ile, kadının asıl zineti, vücudunun güzel yaratılışı, zinet yapmaktan gaye de vücudun süslenmesi olduğunu kabul ederek bu zinetten maksadın, yalnız vücut olduğunu kabul etmişler ve kadınların birçoğu yapmacık zinetten uzak bulunmakla zaten zinetli oldukları halde, yaratılış zinetinin zaten hepsinde bulunması ve her kadın bedeninin özünde bir zinet olması hükmün genelliği hakkını yerine getirme noktasından bu tahsisin bir destekleyicisi olduğunu söylemişler ve buna göre şu mânâyı vermişlerdir: Kadınlar yaratılıştan zinetleri demek olan vücudlarının hiçbir tarafını açmasınlar.

Doğrusu, doğal olan güzelliklere, zinet denilmekten çok "cemal" denilmesi daha yaygın ve zinet tabiri yapma şeylerle süslenen takılarda meşhur ise de "Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten...aşırı sevgi ile bağlanılan bu gibi şeyler insanlar için bezenip süslendi." (Âl-i İmrân, 3/14) âyetinin delaletiyle zinet kavramının yaratılıştan olana da sonradan yapmaya da şâmil olduğunda şüpheye yer yoktur. Zinet ve güzelliğin hakkı da meydana çıkarılmasını kendi sahiplerine tahsis edip başkalarından gizlenmektir.

Ancak görünen kısımları müstesna, O zinetlerden dışa gelen örtülse bile görünmesi doğal olanı, bu hükümden müstesna ve başka bir hükme tabidir ki, bunlar örtünün dış tarafıyla el ve yüz zinetleridir. Çünkü örtünün kendisi de kadının bir zinetidir. Tabiîdir ki, bunun dışı görünecektir. El ve yüzün de, namazda görünmesi adettir. Ebu Davud'un Müsned'inde rivayet edildiği üzere, Peygamber (s.a.v) Hz. Esma'ya "Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir. İş yaparken, gerekli eşyayı tutarken ve hatta örteceğini örterken bile elin açılması gerekli olduğu gibi ,zarurî olan bakma ve nefes alma sebebiyle yüzün diğerleri gibi örtülmesinde zorluk vardır. Bir de şahitlikte, mahkemede, bir de nikahta yüzün açılmasına ihtiyaç vardır. Bundan dolayı zaruretler kendi miktarınca takdir olunmak üzere bunların açılmasında sakınca yoktur. Fakat bunlardan geriye kalanlarının açılması, görülmesi, bakılması haramdır ve nâmahremden örtülmesi gerektir.

Buyuruluyor ki ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebileck baş örtüsü kullansınlar. Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi. İslâm böyle açıklığı yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.

Görülüyor ki, bu emirde tesettürün yalnız vacib oluşu değil, özel bir şekli de gösterilmiştir ki, kadın edeb ve temizliğinin en güzel ifadesi budur. Görülüyor ki bu emir ev içinde veya dışında diye kayıtlanmamıştır. Bu bakımdan mutlaktır. Ancak görünen istisna edildiği gibi, gizlenen zinetlere bakmanın helal olanları da istisna ile bu tesettürün, yani örtünmenin vacib oluşunun, nâmahreme karşı olduğunu anlatmak için bu vücubun kuvvetini ve önemini göstermek üzere bir daha tekid ile buyurulmuştur ki, öyle örtsünler ve zinetlerini açmasınlar, açık bırakmasınlar ancak kocalarına veya kendi atalarına, yani babalarına, dedelerine ki amca ile dayı da nikah düşmeyeceğinden bunlara dahildir veya kocalarının atalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi erkek kardeşlerine veya erkek kardeşlerinin oğullarına veya kız kardeşlerinin oğullarına veya kendi kadınlarına; müminlerin kadınları, yani Müslüman kadınlar veya hizmet veya sohbetlerinde özel yeri bulunan kadınlardır.

Demek ki, özelliğini bilip tanımadıkları yabancı kadınlara da açılmaları caiz olmayacaktır. Önceki müfessirlerin çoğunluğu demişlerdir ki; müminlerin kendi kadınları demek, kendi dinlerinde olan Müslüman kadınlar demektir. Bundan dolayı Müslüman kadınları Müslüman olmayan kadınlara açılmamalıdırlar. Fakat bazıları da bunu istihsane hamlederek müminlerin kadınları, hizmet veya sohbetlerinde bulunan gerek Müslüman, gerek Müslüman olmayan kadın cinsi demek olduğunu söylemiştir ki, Fahreddin Râzî buna "mezhep budur" demiştir. Önceki daha ihtiyatlı, bu ise daha uygundur.

(1) bk. el-Kurtubî, XII, 153; İbn Kesir, Muhtasar Tefsir, thk. M. Ali es-Sabünî, 7. baskı, Beyrut 1402/1981, II/600; Elmalılı, Hak Dini, İst. (t.y.), VI/15.

Aytaşı beğendi.
__________________


Anladım ki: İnsanlar;
Susanı korkak.
Görmezden geleni aptal.
Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar.
Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar.
Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar!
Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 09:25