Hizmet edin



Tanrı dedi ki:

Kendinizden şüphe etmeniz başka şeydir, eylemlerinizden şüphe etmeniz başka şey. Bu ikisi aynı değildir. Kendinize güvenin, inanın ve kalbinizin sesini dinleyin; dünyayı ve sizi yükseltip, yücelten, esenlik veren, Benim İrademe hizmet eden şeyler yapın. Hizmet edin.
Kalbinizin peşi sıra gitmekle istediğiniz şeyi yapmak arasında fark vardır. Bedelini ödemeden işinize gelen, sizi konforlu kılan bir şeyler yapmak istiyor da olabilirsiniz. Koca bir kutu çikolatayı yiyip bitirmek isteyebilirsiniz. Birisine şöyle güzelce ağzının payın vermek isteyebilirsiniz. Bunlar “kalbinizin sesini dinlemeye” dair örnekler değildir pek. Bu hallerde mecbur olduğunuzu, hakkınız ya da gerekçeniz olduğunu hissedebilirsiniz. Canlarım bir dürtüyü tatmin etmek kalbinizin sesini dinlemekle aynı şey değildir.
Yüreğinizin içinde Benimki vardır. İsteklerinizi, iradenizi Benimkiyle aynı seviyeye getirin. Kendinize karşı dürüst olun. Kendinizi kandırmanın da ötesine geçmiş durumdasınız.
Zaaf göstermek, kendinize müsamaha etmek kalbinizi izlemekle aynı şey değildir.
Kendinizi sevin. Düşüncelerinizi sevin. Eylemlerinizi sevin.
Ne başkalarına sorgusuz sualsiz itaat edip önlerinde el pençe divan durmak, ne de bencillik etmek kalbinizi izlemekle aynı şeydir.
Size bencilliğin “nefsi müdafaa” olduğu öğretilmiş olabilir.
Sürekli tetikte olup her bir hareketinizi ölçüp biçme durumunuz yoktur. Hayattan alabileceğiniz her şeyi alıp bir kenara çekilerek, sonra da kendinizi şanslı addederek yaşama durumunuz da yoktur.
Henüz daha kendinizi bilmezken kendinize karşı dürüst olmak ne anlama gelir ki?
Bir prens olduğunuzu fark etmeden nasıl taç giyersiniz?
Ağır aksak, tembel biri olduğunuzu düşünürseniz öyle biri gibi hareket edersini. Kendisiniz hırsız olarak farz eden, hırsız olduğunu düşünen kişi çalar. Prens olduğunu bilmeyen kişi sınırlıdır. Sizinse sınırsız olmanız, kısıtlanmamanız murad edilir.
Kısıtlanmamış olduğunuzun anlamı her şeye ehliyetinizin olduğu anlamına gelmez. Özgürlüğünüz vardır. Seçenekleriniz vardır. Her zaman otomatikte değilsiniz sizler. Her zaman işin kolayına kaçma durumunuz olmaz.
Bir prens gibi davranmanız, irade gücüyle ilgili bir mesele de değildir. Prens prenstir.
Burada sizin Varlığınızdan bahsediyoruz Biz, performansınızdan değil. Lakin görünüşe bakılırsa Benim çocuklarım bazı rolleri canlandırıp, bazı bölümleri oynuyorlar ve oynadıkları o bölümler de pek onların gerçeği değil.
Dünya sizi yönetsin, üzerinizde hakimiyet kursun da demiyorum Ben. Bir bilinç geliştirmeniz gerektiğini söylemiyorum. Diyorum ki dışarıdan değil, içeriden idare edilmelisiniz; içsel olarak yönetilip yönlenmelisiniz.
Bir iyi niyet simgesi olabilir ve dünyayı teskin edebilirsiniz. Dünyayı kutsamanın gerçekten ne anlama geldiğinden bahsediyoruz burada. Takdir arayışında olmanız değildir mesele, çünkü aslında prens olduğunuz halde onurlandırılmaya da bilirsiniz.
Teminatlar göstermeniz, yeminler edip ant içmeniz gerektiği de değildir. Kendinizi suçlamanız gerektiği de değildir. İlerlemeniz gerektiğidir. Kendinizi idrak etmeniz gerektiğidir. Öne çıkıp ileri gitmeniz gerektiğidir.
Eskiden şimdi gördüğünüzden daha farklı gördüğünüz, daha farklı bir anlayış taşıdığınız için bunun kefaretini ödemeniz gerektiğini de söylemiyorum Ben. Hem geçmişin kefaretini ödemeniz, hem de geçmişi aşmanız, geçmişin dışına çıkmanız gerektiğini nasıl söyleyebilirim ki?
Eğer illa ki bir kefaret ödemeniz gerekiyorsa şu anda olduğunuzu bildiğiniz kişi olarak bunu yapabilirsiniz. Akıllıca olduğunu düşündüğünüz şeyler eskiden farklıydı şimdiyse daha farklı düşünüyorsunuz, fikirleriniz farklı artık. Dünyanızın genişletmiş olduğunuzun ayırdına varın ve memnuniyet duyun.
Dünyada, kim olduğunuzu öğreniyorsunuz. Öğrenirken de öyle oluyorsunuz. Gözleriniz ve yüreğiniz birlikte yol alıyor. Gözlerinizi açın ki kalbiniz de açılsın. Kalbiniz açılınca da daha iyi görüyorsunuz; daha uzakları görüyor ve daha çok seviyorsunuz.
Önce kendinizi sevin. Sizin arayışınızda olan dünyaya böylelikle bir lütuf, bir nimet olacaksınız.
Çeviren: Engin Zeyno Vural