Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Kültür - Sanat > Kitap Tanıtımları

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Victor Hugo Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Kitap Tanıtımları kategorisinde açılmış olan Victor Hugo Bir İdam Mahkumunun Son Günü konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 04.01.2014, 03:47   #1 (permalink)
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Victor Hugo Bir İdam Mahkumunun Son Günü

Victor Hugo Bir İdam Mahkumunun Son Günü

3 Şubat 1829 tarihinde Fransa´da imzasız incecik bir kitap yayınlandı. Bir idam mahkûmunun yaşadığı son günlerde kafasından geçenlerin anlatıldığı bu kitap seyirlik bir gösteri niteliğindeki idamları ilk defa idama mahkûm edilmiş birinin bakış açısıyla ele alıyordu, Hakimlerden sonra bizler de onları düşüncelerimizle yargılarken, hiç düşünmüş muyduk; acaba ne hissediyorlardı, hücrelerinde yalnız kaldıkları zaman kafalarına hangi düşünceler üşüşüyordu? Bu öncü roman, suçlu dediğimiz insana uzaktan bakmak yerine, bu İnsanın hayatına girmemizi sağlıyor, onun da bir insan olduğunu fark ettiriyor.

***

3 Şubat 1829 yılında Fransa’da imzasız, incecik bir kitap yayınlandı.

Bir idam mahkûmunun yaşadığı son günde kafasından geçenlerin anlatıldığı bu kitap, döneminde uzun süre eleştirilecek kadar dikkat çeken, oldukça aykırı bir konuyu işliyordu. Halka açık olarak infaz edilen ve halk tarafından seyirlik bir gösteri niteliğinde olan idamlar, ilk defa idama mahkûm edilmiş birinin bakış açısıyla ele alınıyordu.

Çocukluğunda beynine kazınmış ağaçlarda sallanan cesetlerin görüntüsünü unutamayan Victor Hugo hapishaneleri ziyaret edip, mahkûmların yaşamını ve onlara nasıl davranıldığını incelemiş, isimsiz yayınlanmış kitabın ilk baskısının önsözünde şöyle yazmıştı:

“Bu kitap ancak iki şekilde ortaya çıkmış olabilir Ya aslında bir zavallı, son düşüncelerini farklı boylarda bir tomar kâğıda tek tek dökmüştür; ya da bu fikri fanteziye dönüştürmüş, kendini belki de isteyerek kaptırdığı bu düşünceden bir kitap yazarak kurtulmaktan başka çaresi olmayan, sanat yararına doğayı gözlemekle meşgul bir hayalperest, bir filozof, bir şair ya da böyle biri yazmıştı bu kitabı.

Okuyucu bu iki açıklamadan istediğini seçecektir.”

Daha sonraki baskılarda bu önsöze şunları ekledi:

“Görüldüğü gibi bu kitabın yayınlandığı dönemde yazar kendi düşüncelerini yazdığını iddia etmiyordu. Düşüncesinin anlaşılmasını beklemeyi ve anlaşılıp anlaşılmadığını görmeyi tercih ediyordu. Evet, kitap anlaşıldı. Bugün artık yazar, bu masum ve sade edebi biçimin altında halkın anlayacağı biçime sokmak istediği politik ve toplumsal düşüncenin maskesini kaldırabilir. O halde Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nün, idam cezasının kaldırılmasının dolaylı ya da dolaysız bir savunmasından başka bir şey olmadığını açıklıyor, ya da belki daha doğrusu bunu yüksek sesle itiraf ediyor. Onun niyeti, eseriyle gelecek kuşaklara bırakmak istediği; bu konuya değinmiş olsa da, işlenen suçtan, sanığa kadar değişen özel savunmadan değil, bugünkü ve gelecekteki bütün sanıklar için sürekli olan genel savunmadan, toplum yerine geçen Yargıtay önünde yüksek sesle savunulan insan haklarının en önemli noktasından, bütün ağır suç davalarının önceliği olarak ebediyen inşa edilen bu üstün dava reddinden, kraliyet maiyetinin kanlı söz sanatı tarafından kuşatılan acıma duygusunun üç kalın katının altındaki bütün temel sebeplerin altında belli belirsiz çırpınan kasvetli ve ölümcül sorudan bahsetmektir. Bu yaşam ve ölüm sorusudur; çırılçıplak, savcılığın karmakarışık seslerinden uzak, kabaca göz önüne serilen, görülmesi gereken yerde, olması gereken yerde, gerçekten olduğu yerde, gerçek ortamında, o korkunç ortamda, mahkemede değil de giyotinde, hâkim tarafından değil de cellad tarafından sorulan sorudur.

İşte yazarın yapmak istediği buydu. Eğer gelecek bir gün bunu yapmış olma zaferini ona bahşederse, ki bunu ummaya bile cesaret edemez, başka bir ödül istemeyecektir.

O halde yazar bir kere daha, bütün mahkeme salonlarındaki, bütün jürilerin ve her türlü adaletin önündeki masum olan ya da olmayan bütün suçlular adına yazdığını bildirir. Bu kitap yargı dünyasındaki herkese ithaf edilmiştir. Savunmanın da suçlama kadar engin olabilmesi için bunu yapmak zorundadır. Bir İdam

Mahkûmunun Son Günü, bu yüzden vuku bulan olaydan, kazadan, tuhaflıklardan, özel durumlardan, izafi olandan, öykülerden, özel isimlerden arındırılarak, herhangi bir suçtan herhangi bir gün idam edilecek herhangi bir suçlunun davasını savunmakla yetinerek yazılmıştır.

Eğer sadece bu düşünceyle bile yüksek sulh yargıcının katman katman olmuş yüreğini acıtacak kadar ayrıntıya girdiyse ne mutlu ona! Ne mutlu eğer adil olduklarını düşünenleri biraz vicdanlı kıldıysa! Yargı kurulunu deşe deşe içinde bir insan bulmayı ba-şardıysa ne mutlu!

Bu kitap üç sene önce yayınlandığında bazıları yazarın fikrini reddetmeyi gerekli gördüler. Bazıları bunun bir İngiliz kitabı olduğunu, bazılarıysa bir Amerikan, kitabı olduğunu sandılar. Olayların kaynağını binlerce fersah ötede, sokağınızdan geçen derenin kaynaklarını Nil Nehri’nde aramak gibi tuhaf bir saplantı bu! Ne yazık! Bu kitap ne bir İngiliz, ne bir Amerikan, ne de bir Çin kitabı. Yazar Bir İdam Mahkûmunun Son Günü fikrini oralardan almadı, fikirlerini böyle uzaklarda aramak gibi bir alışkanlığı yok. Yazar hepinizin görebileceği, belki de hepinizin gördüğü bir yerden (kim zihninde bir idam mahkûmunun son gününü geçirmemiş ya da hayal etmemiştir?), halk meydanından, Greve Meydanı’ndan esinlendi.

Giyotinin kırmızı bıçağının altındaki kan birikintisinde kımıl-tısızca duran bu uğursuz fikri, bir gün buradan geçerken düşündü.

O zamandan beri, Yargıtay’ın kasvetli perşembelerinden çıkan sonuca göre Paris’te bir idam hükmünün çığlıklarla ilan edildiği her gün, penceresinin altından Greve Meydanı’na seyirci toplamak için bu boğuk çığlıkların geçtiğini duyduğu her defasında, bu acı fikir yine aklına geliyordu. Onu ele geçiriyor, kafasını jandarmalarla, celladlarla, kalabalıkla dolduruyor, can çekişen zavallının çektiği son acıları saati saatine -şu an günah çıkartıyor, şimdi saçları kesiliyor, şimdi elleri bağlanıyor gibi- yaşatıyordu. Bu canavarca iş tamamlanırken kendi işlerini gören topluma bütün bunları anlatması için zavallı şairi uyarıyor, baskı yapıyor, itiyor, sarsıyordu, bir işkenceydi bu…

Elleri yıkamak iyidir, ama kanın akmasını önlemek daha iyi olacaktır.

15 Mart 1832

BİR TRAJEDİ HAKKINDA BİR KOMEDİ

Not: Burada Bir İdam Mahkûmunun Son Gününün dördüncü basımına eşlik eden önsözü bir defa daha yayınlamamamız gerektiğini düşündük. Bu önsözü okurken bu kitabın ilk basımlarının hangi politik, ahlaki ve edebi karşı çıkışların ortasında yayınlandığını hatırlamak gerekir.

Perii isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 10:12