|
Serbest Kürsü kategorisinde açılmış olan 33 Kurşun hikayesi konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
20.09.2012, 13:56 | #1 (permalink) |
| 33 Kurşun hikayesi Ahmed Arif in bir zamanlar yasaklı 33 Kurşun şiirini çoğu kişi duymuştur. Aşağıda bu şiire konu olan olayı paylaşmak istedim. Olayın üzerinden 60 yılı aşkın zaman geçti. ve geçtiğimiz hafta gazetelerde iki satırlık bir haber: "van'ın özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı mustafa muğlalı kışlası oldu." imam-hatip tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi bu. sadece kürt çevrelerinde, yaşananları türk silahlı kuvvetleri'nin günümüz şartlarında onayladığı ve hatırlatmak istediği yorumlarıyla duyuruldu. gerçek 'mustafa muğlalı olayı' diye bilinen hadisenin mahiyeti itibarıyla ordu tarafından onaylandığı, yani yapılanların doğru ve isabetli bulunduğu olamaz. zira hadise her yönüyle türk ordusunun geleneklerine aykırı. dolayısıyla bu isimlendirme kararı olsa olsa o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir. doğuda terör dalgasının olanca şiddetiyle vurmaya devam ettiği dönemde yeterince atak ve kararlı hareket etmedikleri için eleştirilen komutanların, özel tim sorumlularının "gün olur devran döner, yarın ikinci bir mustafa muğlalı olmak istemeyiz" cevaplarını unutmadık. orgeneral muğlalı'nın adı o gün bugün silahlı kuvvetlerin subay kadrosunun şuuraltında hâlâ bir simge. peki ne olduydu özalp'te? ona gelelim. koyunları kim çaldı? türk-iran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğa bugünkünden daha açık olduğu yıllardan söz ediyoruz. doğuda ardı ardına yaşanan kürt ayaklanmalarına ilişkin anıların taze olduğu, iran kürtlerinin isyan edip mahabat cumhuriyeti'ni kurduğu, sscb'nin kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllar. sınırın iran tarafındaki kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine van valiliği zamanın içişleri bakanı recep peker'in de onayıyla gizli bir karar alır. askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun iran'a geçip orada takip yapması ankara'nın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, türkiye cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapula karşı misilleme yapacaktır. aslında onay falan aramaksızın özalp kaymakamı hilmi tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. içişleri bakanlığı'nın izniyle devlet arkadan istim basar sadece. iddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur. özalp jandarma kumandanı yüzbaşı ve hudut tabur kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasbından söz ediyoruz. ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. van valiliği özalp kaymakamı'na çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın üsküdar'ı geçtiği ana denk gelir bu. kaymakam duymamazlıktan gelir. zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da 'hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması' maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır. olayları tetikleyen gaspın iran tarafındaki mehmedi misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. türk dostu olarak tanınan, rus işgali sırasında türklerden yana tavır aldığı, hatta kürt isyanları sırasında ankara'ya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir mistolar. mehmedi misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan özalp kaymakamı'na mektup yazar, "gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der. kaymakam bu mektuba misto'yu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 temmuz'unda mehmed misto'nun adamlarını toplayıp türk hududunu aşması ve birbuçuk kilometre içeri girip özalp halkına ait 500'e yakın koyunu gasp etmesiyle tırmanır olay... kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere van valiliği'ne, "rus askerleri özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir. milalengiz köylüleri baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen kadro ne yapacaklarını planlarken rıfat adında bir arzuhalci, iranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan milalengiz köylülerini ihbar eder. "misto'ya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen 'tutuklanmalarına izin' ister. köylüler apar topar içeri alınır. ancak sevk edildikleri özalp sulh ceza mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "özalp'e rus askerinin girdiği" haberi üzerine ankara ayaklanmıştır. genelkurmay hemen 3. ordu kumandanı mustafa muğlalı'ya bölgeye gitmesi emrini verir. içişleri bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını özalp'e yönlendirir. tedbir çetenin maksadını aşmış çığın fitilini ateşlemiştir ama o andan sonra olacakları durdurmaya yerel yöneticilerin gücü yetmez. paşa'nın profili birinci dünya savaşı'nda her cephede harp etmiş, işgal yıllarında ankara'ya 'yavuz grubu' adı altında istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, menemen ayaklanması sonrasında kurulan istiklal mahkemesi'ne başkan arandığında ilk akla gelmiş kişidir orgeneral mustafa muğlalı. özalp'te hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. ve "bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. silahtan başka dilden anlamaz bunlar. gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler. tekrar gözaltı emri paşa onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. iki kişi firar etmiştir. içişleri bakanlığı'nın müfettişi avni doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir. onun için içişleri bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." ardından da özalp'ten ayrılır paşa. ama geride, "bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, iran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak. mustafa muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder özalp'i. yerel yöneticilerin, "paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir. 30 temmuz 1943 teferruatını anlatmak acı verir. 30 temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi çilli gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. hepsinin elleri bağlıdır. bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar. olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır. bir not daha... rus casusu oldukları ve iranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri van ağır ceza mahkemesi'nde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler. olayın ankara'da duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. ancak chp iktidarının demokrat parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. seçimden sonra muhalefetteki dp'nin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi mustafa muğlalı 1949'da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. ancak daha sonra yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü Not: Bu yazı eksisozlukten alıntıdır.
__________________ Yaşamı bir film gibi düşünmek lazım çeşitli içerisinde çeşitli rolleri barındıran bir film. Bu rollerin içerisinde ne artist , ne aktrist nede figuran olmalı insan. Senarist yönetmen olmalı kendi yazıp kendisi yönetmeli kendi yazdığımız bir film olmalı hayat. . |
20.09.2012, 13:56 | #2 (permalink) |
| Cevap: 33 Kurşun hikayesi 33 KURŞUN Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımı Firari güvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü, Keklik takımı... Yiğitlik inkar gelinmez Tek'e tek döğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yan, bura uşağı Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzüç kan pınarı Akmaz, Göl olmuş bu dağda... Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı Sırtı alaçakır Karnı sütbeyaz Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı Yüreği ağzında öyle zavallı Tövbeye getirir insanı Tenhaydı, tenhaydı vakitler Kusursuz, çırılçıplak bir Şafaktı Baktı otuzüçten biri Karnında açlığın ağır Boşluğu Saç, sakal bir karış Yakasında bit, Baktı kolları vurulu, Cehennem yürekli bir yiğit, Bir garip tavşana, Bir gerilere. Düştü nazlı filintası aklına, Yastığı altında küsmüş, Düştü, Harran ovasından getirdiği tay Perçemi mavi boncuklu, Alnından akıtma Üç topuğu ak, Eşkini hovarda, kıvrak, Doru, seglavi kısrağı. Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde! Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, Böyle arkasında bir soğuk namlu Bulunmayaydı, Sığınabilirdi yüceltilere... Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir, Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, Yanan cigaranın külünü, Güneşlerde çatal kıvılcımlanan Engereğin dilini, ilk atımda uçuran Usta elleri... Bu gözler, bir kere bile faka basmadı Çiğ bekleyen boğazların Kıyametini Karlı, yumuşacık hiyanetini Uçurumların, Önceden bilen gözleri... Çaresiz Vurulacaktı, Buyruk kesindi, Gayri gözlerini kör sürüngenler Yüreğini leş kuşları yesindi... Vurulmuşum Dagların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun... Vurulmuşum Düşüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara Şifre buyurmuş bir paşa Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... Ölüm buyruğunu uyguladılar, Mavi dağ dumanını Ve uyur uyanık seher yelini Kanlara buladılar. Sonra oracıkta tüfek çattılar Koynumuzu usul usul yoklayıp Aradılar. Didik didik ettiler Kirmanşah dokuması al kusağımı Tespihimi, tabakamı alıp gittiler Hepsi de armağandı Acem elinden... Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız Karşıyaka köyleri, obalarıyla Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, Komşuyuz yaka yakaya Birbirine karışır tavuklarımız Bilmezlikten değil, Fukaralıktan Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz, Gayri eşkiyaya çıkar adımız Kaçakçıya Soyguncuya Hayına... Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, Karnımda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaşını Üç nazlı selvi Ömrüne doymamış üç dağ Parçası. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kivre, hısım, dağların çocukları Fransız Kuşatmasına karşı koyanda Bıyıkları yeni terlemiş daha Benim küçük dayım Nazif Yakışıklı, Hafif, İyi süvari Vurun kardaş demiş Namus günüdür Ve şaha kaldırmış atını. Kirvem hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurşunu Paramparça ağzımdaki... AHMET ARİF
__________________ Yaşamı bir film gibi düşünmek lazım çeşitli içerisinde çeşitli rolleri barındıran bir film. Bu rollerin içerisinde ne artist , ne aktrist nede figuran olmalı insan. Senarist yönetmen olmalı kendi yazıp kendisi yönetmeli kendi yazdığımız bir film olmalı hayat. . |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |