Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Tarih - İnkılap Tarihi
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Türklerde Okçuluk

Tarih - İnkılap Tarihi kategorisinde açılmış olan Türklerde Okçuluk konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 27.12.2013, 16:15   #1 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Türklerde Okçuluk



Türklerde Okçuluk

Ok eski Türklerde millî silah olarak kabul edilmekte çeşitli destan ve halk hikâyelerinde ondan bahsedilmektedir. Oğuz kelimesinin “oklar” manâsına (ok+z) geldiğini z’nin çoğul eki olduğunu iddia eden linguistler (dilbilimciler) de mevcuttur. Gerçekte “-z” eki birden çok şeyler için kullanılmıştır. “di-z gö-z sö-z yü-z” gibi. Okun aynı zamanda sembol olarak kullanıldığı da olmuştur. Oğuzlar Bozoklar ve Üçoklar diye iki Göktürkler de on oklar diye on büyük kola ayrılmışlardı. Orta Asya’da yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen oklar Türklerin ok yapımında çok mahâretli olduklarını göstermektedir. Dede Korkut Hikâyelerinde bir Türkün alp yani kahraman olabilmesi için uçan kuşları ok ile düşürmesinin de şart olduğu belirtilmektedir. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey hususî mektuplarında ok ve yayı tuğra olarak kullanıyordu. Divan edebiyatında ise ok sevgilinin kirpiklerine yay da kaşlarına benzetilmektedir. Bu bir noktada mürşidin nazarıdır.
Osmanlılar zamanında okçuluk büyük bir ehemmiyet taşımış okçuların yetişmesi ve eğitimi meselesi devlet seviyesinde ele alınmıştır. Anadolu beyliklerinde ve Osmanlılarda okçu birlikleri savaşlarda çok mühim rol oynamışlardır. Özellikle Birinci Kosova Varna Gazze Mısır Seferi ve 1521 Belgrad Muhasarasının zaferle neticelenmesinde bu birliklerin payı çok büyük olmuştur. Böyle güçlü birlikler teşekkül ettirebilmek için ok talimleri ve müsabakalarının yapıldığı ok meydanları düzenlenmiştir. İlk olarak Orhan Bey Bursa’da sonra Yıldırım Bayezid Gelibolu’da Fatih İstanbul’da gemileri karadan Haliç’e indirdiği yerde ve Yavuz Sultan Selim de Yenibahçe’de ok meydanları inşa ettirmişlerdir. İstanbul’daki ok meydanlarının sayısı otuz civarında idi. Belgrad Üsküp Edirne Bağdat Kahire Amasya Şam Diyarbakır ve Cidde gibi daha birçok yerde de ok meydanları bulunuyordu. Bu meydanlarda ok talimlerinden başka koşular pehlivan güreşleri ve diğer atletizm müsabakaları da yapılırdı. Divan şairleri usta sayılan kemankeşler (okçular) için methiyeler şiirler yazarlar rekor sayılan atışlarda nişantaşları dikilirdi. Üçüncü Sultan Selim’in attığı okun düştüğü yere dikilen menzil taşı bugün halâ yerindedir. Yavuz Sultan Selim Hanın önünde ok atan kemankeş için zamanından çok sonra Yahya Kemal’in yazdığı şiir bunların en güzellerinden biridir. İkinci Bayezid Han Genç Osman Dördüncü Murad Dördüncü Mehmed Han Üçüncü Selim Han İkinci Mahmud Han ve Sultan Abdülaziz Han gibi padişahlar kabri Ok Meydanı’nda olan Damad İbrahim Paşa Kemankeş Ali Paşa Kemankeş Ahmed Paşa Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Deli Hüseyin Paşa gibi vezirler okçulukta zamanlarının şampiyonu idiler.

Ok talimleri rüzgârın cihetine göre yapıldığından böyle her rüzgâra maruz yerler meydan olarak seçilmezdi. Ok meydanlarının bakımı ile uğraşanlara “ihtiyar” denilirdi. Her meydanın üç ihtiyarı olup baş sorumlu “şeyhü’l-meydan” diye adlandırılırdı. Bunlar aynı zamanda okçuluk tekkesi şeyhliğini de yaparlardı. Şeyhü’l-meydan kemankeş pehlivanların en kabiliyetli zeki ve dürüst olanları arasından seçilirdi. Kemankeşliğe yeni başlayanlar ondan müsaade alırlardı. Şeyhü’l-meydan ile menzil ihtiyarı ve mütevelli meydanın ve okçuluğun bütün meselelerini ihtilaflarını çözerlerdi. Burada talim yapanların imtihanlarını yaparlar ve gençleri okçuluğa teşvik ederlerdi. Üç yüz metreye ok atabilen okçu “kemankeş” unvanını alırdı. Okçuluk tekkesi her sene altı mayısta ok talimlerine başlamak için açılır pazartesi ve perşembe günleri olmak üzere talimler altı ay devam ederdi. Okçular müsabakalarına “koşu” derlerdi. Okçu meydanına öğleden evvel gelip yemekler yenildikten ve namaz kılındıktan sonra müsabaka başlardı.

Atışlar mesafe atışı ve “hedefe atış” olmak üzere iki çeşitti. Bir de zarp vurma denilen sert cisimleri delme yarışı vardı. Hedefe atışlarda hedef tabla veya “puta” denilen kalın meşinden yapılmış ve içi saman dolu cisimlerdi. Tabla iki ayak üzerine tespit edilir. İsabeti haber vermek için etrafına çıngıraklar konulurdu. Menzil atışına katılanlar meydan sorumlularından olan ihtiyarlar ki “azmâyiş” denilen okları kullanırlar dokuz yüzcüler binciler ve bin yüzcüler diye dörde ayrılırlardı. ¤¤¤¤en gez aralıkta dikilmiş iki bayrak arasına düşmeyen oklar müsabaka haricinde tutulur oku en uzağa atan kemankeş müsabakayı kazanırdı. Tarihte meşhur kemankeşlerin menzil dereceleri şöyledir: Tozkoparan İskender 1281 gez (8454 m) Arap kemankeş 1124 gez (7418 m) Sübaşı Sinan 1109 gez (7319 m) Havandelen 1235 gez (8151 m) Kazzaz Ahmed 1037 gez (6844 m) Benli Karagöz 1161 gez (7662 m) Deve Kemal 1205 gez (7953 m) Çullu Ferruh 1223 gez (8071 m) Kaptan Sinan 1232 gez (8131 m) Bursalı Şela 1271 gez (8388 m) Solak Bali 1239 gez (8177 m) (Bir gez 66 cm’dir)

Okçular ok atarken sol dizlerini yere koyup sağ dizlerini kaldırırlar “Ya Hak” diye salâ verip oku fırlatırlardı. Abdestsiz ok atmazlardı. Kazanan kemankeşin boynuna çaprazvârî şal takılır. Okçular tekkesine ***ürülürdü. Şeyhü’l-meyâdin de kazanana iltifat ederdi. Müsabakalarda mükâfat koymak sadece padişahlara vezirlere ve şeyhü’l-meydanlara mahsustu. Her yıl binlerce kemankeş yarışırdı. Topkapı Müzesindeki bir belgede; 1671’de sadece Ok Meydanı’nda 3375 kemankeşin ok attığı belirtilmektedir.

Okçular kullandıkları âletlere hürmet ederler talim veya müsabakalardan sonra yay ve oklarını tekkedeki dolaplarına koyarlardı. Okçuluk tekkeleri iki odadan müteşekkil olup birinde sohbet edilir diğerinde ise yemekler yenirdi. Okçuluk sporunun ve tekkelerinin kendilerine ait kuralları olup bunlara riayet etmeyenler kemankeşlikten menedilmeye kadar varan birçok müeyyidelere tabi tutulurlardı. İstanbul Edirne Bursa gibi pekçok şehirde ok imalâtçıları büyük çarşılar hâlinde toplanmışlardı. Osmanlı ordusunun ok ihtiyacını Cebeci Ocağı karşılamakta bu ocak tarafından imal edilen oklar sandıklarla savaş meydanına ***ürülüp burada kemankeşlere dağıtılmaktaydı. Padişahı ise dört yüz okçu muhafaza ederdi.

Osmanlı'nın son zamanlarına doğru özellikle İkinci Mahmud Han zamanında ateşli silahların iyice yerleşmesiyle okçuluk eski önemini kaybetmeye başladı.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 21:59