1940’lar… Bu yılların insanlık tarihinin en korkunç dönemlerinden biri olduğu düşünülür hep. Yakın tarihteki en büyük; hatta şu ana kadarki en dehşet verici savaş. ‘Facia’ kelimesinin bile çok çok hafif kaldığı, tarihin en büyük bombası; atom bombası… Diğer adıyla Manhattan Projesi. Manhattan deyince aklımıza büyük binaların olduğu o görkemli New York şehri gelse de, aslında tarihin en büyük yıkımının adı aynı zamanda Manhattan.

Dizimizin adından ve ‘Nuclear Family’ yazılı afişinden de anlayacağımız üzere konumuz atom bombası ve projesi. Manhattan en kısa ifadeyle; yapılan ilk atom bombasının hazırlanma sürecini konu alan bir dizi.
Üzerine onlarca kitap yazılmış, film çekilmiş olan bu konuyla ilgili, dizide daha çok bomba yapımı sırasında farklı görüşleri savunan iki grubun rekabeti konu alınmış. İki grubun da adına çalıştıkları kişi; adını çok duyduğumuz ünlü bilim adamı Oppenheimer (Daniel London)…

Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz’da ölenleri yad eden radyonun sesiyle başlıyor dizi. Adının sonradan Frank Winter (Benjamin Hickey) olduğunu öğrendiğimiz bir adamın golf topuna adeta bir şeylerin acısını çıkarırcasına vurmasıyla da devam ediyor sahne. Winter; bombayla ilgili alternatif oluşturan ‘yedek’ ekibin başı. Ordu eski mensubu olan Winter aynı zamanda savaşın bitmesi için gerçekleştirilecek bu projeye hayatını adamış en hırslı kişi.

Frank ile botanist olan eşi Liza (Olivia Williams)’nın aile yaşamı; dizinin vermek istediği ortamın en iyi özeti. Bahsettiğimiz aile yaşamı; New Mexico’da çölün ortasında askerler, bilim adamları ve aileleri için oluşturulmuş ‘kamp’ alanında sürdürülen bir yaşam. Oldukça gizli olan bu projeyi; bilim adamlarının eşlerine bile söylemeleri yasak. Hitler’e karşı grupta çalışan Amerikalıların oluşturdukları bu kamptaki yaşam koşulları da, Hitler’in zalim kamplarını aratmayacak cinsten.

Dizinin yine hemen ilk sahnelerinde Cambridge’e gitmek için yola çıkmış sevimli bir aile gösteriliyor. Cambridge’e çağrıldığını düşünen oldukça zeki bilim adamı Charlie Isaacs (Ashley Zukerman) ve eşi Abby (Rachel Brosnahan) kamp alanına geldiklerinde işlerin aslında hiç de düşündükleri gibi olmadığını anlıyorlar. Tereddütlerle de olsa işin içine giren Isaacs ve diğer ailelerin sosyal yaşamları, aralarındaki rekabet, hırs ve inanmanın gücü; dizide ilk 5 bölümden anladığımız üzere çok iyi harmanlanmış durumda.

Gizem dolu bu dizinin diğerlerinden farklı tarafı savaşı değil savaşın arkasında kalanları anlatıyor olması. Ayrıca o dönemin insanlarının saçlarından, giyim kuşamına, eşyalarına, ambiyansa ve hatta müziklerine kadar her şey sizi 1900’lere götürmek için düşünülmüş sanki. Yakın tarihe, belki biraz fiziğe -fizik derslerinde adını çok duyduğumuz bilim adamlarına rastlıyoruz. Bu yönüyle dizi konuya ilgi duyanlar için kaçırılmaması gereken yapımlar arasında yerini alıyor. Bir bakayım diyenler için fragman: