Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21.09.2015, 09:01   #1 (permalink)
EbruLi

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Acı, Aşkın Baş Harfi

Acı, Aşkın Baş Harfi
Acıya sadık olunur mu? Mutlu olmaktan ve bir acıyı unutmaktan korktuğunuz zamanlar oldu mu? Bir acıya sıkı sıkı sarıldığınız zamanlardan bahsediyorum işte… birinin varlığını sadece acısında hatırlayabildiğiniz zamanlar…

İnsan acısına sadık bir varlıktır ve acıyı unutmaktan korkar kimi zaman, üstelik daha çok acı çekmemek adına, daha çok sarılır dudaklarında ezberlettiği acıya. Siz hiç, ayak bileğinize batan dikeni, daha çok acımasından korktuğunuz için, çekip kopartmadığınız bir ana düştünüz mü? Herkes yara izlerinin hikayesini merak eder fakat yalnızca doğru insan yara izlerine dokunacak cesareti kendinde bulur.

Yalnızca; “acıya, aldatılmaya, keder ve hatta ölüme razıyım” diyen insanlar aşkı hak eder. Aşkı hak etmek, yüce bir şey midir, diye soranlara söylüyorum, yeryüzüne ikinci defa gelmek, bir şehre başka bir gözden bakmak, pembeyi daha pembe görmek, çiçekleri daha çok sevmek, gökyüzünde kimsenin görmediği yıldızları fark etmek, yüce bir insanlık sınıfı değil midir?

Yalnızca, acıyı sevmeyi ve acıyı söküp atmayı öğrenen kadınlar bir adamı hak ederek sevebilir. Bir kadının yara izleri gözlerindedir ve dikkatli bakan her göz görebilir. Bir kadının acıyan yanları dudaklarındadır. şayet korkarak dokunuyorsa teninize, yabancı bir aşkın acısını ezberlemekten korktuğundandır. Daha sonrasında muhakkak, ezbere bildiği acılara koşacak, ezbere acıların çıkmaz sokakla bittiğini fark ettiğinde pişman olacak ama geri dönecek cesareti bir çok zaman bulamayacaktır. Peki ya bir adamın yara izleri? Bir adam yara izlerini hangi yanında saklar?

Bir adam; yara izlerini Gözlerinde mi saklar, teninde mi? Yoksa gitmelerinde mi? Bana kalırsa kalbinde. kalbinde olmasa, niçin sevmekten korksun? niçin bir zırh bağlasın kalbinin üzerine? Hiç atmadığı tahmin edilen kalpler bile, mutlaka bir kadın için susmuştur.

Bir adam susmuşsa ya da şair olmuşsa, biliniz ki o adam aşık olmuştur. Aşkın yokuşlarını tırmanmayan adam, şiir yazabilir mi? Aşkın tadını, dilinin altında saklamayan adam, sevebilir mi bir kadını köküne kadar?

Herkesin gizli kapaklı, ücra yanlarına sakladığı yara izleri vardır. Her adamın şiir sardığı iç kanaması süren bir ayrılığı söz konusu olmuştur. Ama bir adamın yara izleri en çok sustuklarındadır. Aşkın geldiği dudaklara bir mühür vurulur ve o mühür vurduktan sonra, o mührün sahibi dokunmadıkça, dudaklar yalnızca hareketsiz ve zamansız birer nesnedir.

ne vakit, aşkı acısından, kederinden ve tedirginliğinden ayırmaya çalışırsanız o vakit aşık olmayı unutursunuz. Aşkı acıdan ayırmak, ne haddimize? Başlıksız şiir mi olur, acısız aşk olur mu? Peki ya acıdan kaçanların aşktan vazgeçmesi!

Aşktan vazgeçmek ne haddimize! Tanrı Adem ile Havvanın aşkına yaratmış dünyayı.

Melih Kibar’ın “içimdeki fırtına” şarkısının hikayesini belki bilmeyenleriniz vardır. Melih kibar, cesur ve yakışıklı bir gençken İngiltere’ye, Master yapmaya gider. Okulların açılmasından pek önce gitmiştir ve okuldaki ilk gecesidir. Korkar. Tam da böylesine tedirginlik saklı bir gecede fırtına kopar. Bunun üzerine okulda dolaşmaya başlar. Karanlıkta dolaşırken, bir şeye çarpar. Bu bir piyanodur. Başına oturur ve yüreğinden geçen bütün notaları, çalmaya, yazmaya başlar.

Melih Kibar, bu besteyi hiçbir yorum yapmadan, aşkı bulduğu Çiğdem Talu’ya yollar. Bir iki ay geçer ve Çiğdem Talu’dan mektup gelir. Çiğdem Talu, Melih Kibar’a birkaç satır yazmıştır ve bu beste için söz yazmıştır. Bundan sonrasını gelin melih kibarın ağzından dinleyelim. Melih kibar, “şarkının başlığını görünce duvara yaslanmak zorunda kaldım” diye anlatır. Çünkü şarkının başlığı “içimdeki fırtına”dır.

Hikayeden sonra, fazla bir şey söylemek haddime düşmez. Fakat kabul edelim, aşk budur! Aşk bir notadan fırtınayı hissetmek, bir ses tonundan tüm acıyı uzuvlarınızda duymaktır. Kaybetmekten korktuğunuz vakit, canınızın bedeninize ağır gelmesidir.

Korkulardan kurtulmak ne kadar zor! Her an aklımıza geliyor ve saplandığımız acılardan kurtulamaya korkuyoruz aslında. Acıyı unutmaktan korkuyoruz, daha çok acımaktan korktuğumuz için. Bir sonraki sayfada neyle karşılaşacağımızı bilmediğimizden, sokaklarını ezbere bildiğimiz bir acıyı, karışık kaset misali baştan sona sarıp dinliyoruz. İşte bunun adı aşk değil, korku.

Bir kadını sevmekten korkmak ya da bir adamı sevmekten korkmak… Fakat yalnızca acıyı göze alabilenler, aşkı hücrelerinde hissedebilir. Aşkın ölçütü mesafe midir, bunu kendinize değil, gelin Melih Kibar’a sorun. Aşkın ölçütü zaman mıdır, gelin Nazıma sorun. Aşkın ölçütü, sevgi midir, gidin terk edilmiş Kadın’a, Piraye’ye sorun.

...

__________________
Kadının gücünü
Hafife Alma.








Her Yol Sana Çıkar
Galatasaray !


EbruLi isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla