Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24.05.2013, 21:32   #1 (permalink)
KaRaqiZz
BaHaRamaZaN

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Oğuz Kağan Destanı-2-


9. OĞUZ'UN YERİN KIZI İLE EVLENMESİ



Ava gitmişti birgün ormanda Oğuz-Kağan:

Gölün tam ortasında bir ağaç gördü yalnız

Ağacın koğuğunda oturuyordu bir kız.

Gözü gökten daha gök sanki Tanrı kızıydı

Irmak dalgası gibi saçları dalgalıydı.

Bir inci idi dişi ağzında hep parlayan

Kim olsa şöyle derdi yeryüzünde yaşayan:

"Ah! Ah! Biz ölüyoruz! Eyvah biz ölüyoruz!"

Der bağırıp dururdu! Tıpkı tatlı süt gibi acı kımız olurdu!

Oğuz kızı görünce başından aklı gitti

Nedense yüreğine kordan bir ateş girdi.

Gönülden sevdi kızı tuttu aldı elinden

Kızla gerdeği girdi aldı dilediğinden.



"Bir gölün ortasında bulunan adalar" Türk mitolojisinin en önemli motiflerinden biridir. Uygurların Türeyiş efsanelerinde ise bu kutsal adacık iki nehrin kavuştuğu bir yerde bulunuyordu. Oğuz-Han destanındaki Kıpçak Bey'de "Göl ortasında bulunan bir adacıkta ağaç kovuğunda doğmuştu". Ağaç köklerini yerden alıyor ve kimbilir yerin ne kadar derinliklerine kadar inebiliyordu. Bu sebeple bereketin sembolü olan ağaç yerin soylarını da temsil edeyordu. Destan "Ğögün kızını Kutup yıldızına benzetirken yerden gelen kızın saçlarını ise ırmak dalgaları gibi" gösteriyordu. Göğün kızı göğe yerin kızı da yere benziyordu.



"Müslüman Türkler Oğuz-Kağan'ı normal bir insanmış gibi evlendiriyorlardı":



İslâmiyeti kabul etmiş olan Türkler ise daha başka türlü düşünüyorlardı. Onlar Oğuz-Han'ı normal bir insan olarak kubul ediyorlar ve kendi fikrine uygun bir kız alıyor gibi gösteriyorlardı. Oğuz-Han iki amcasının da kızını almış; fakat onları yola getirip müslüman edememişti. Bunun üzerine her iki karısının da yüzüne bakmamış ve onlara elini bile değdirmemişti. Üçüncü amcasının kızı diğerlerine nazaran daha çirkindi. Fakat küçüklüğünden beri Oğuz-Han'ı bütün kalbi ile seviyordu. Oğuz en sonunda bu kıza getmiş içini açmış ve müslüman olduğu takdirde kendisi ile evleneceğini söylemişti. Bu teklifi çoktan beri bekleyen kız ağlayarak Oğuz'a bakmış ve şöyle demişti:



Ben ne Allah tanırım ne de Tanrı bilirim!

Senin sözün buyruktur hep peşinden gelirim!

Sen ne dersen o olur fermanından çıkamam!

Sen var iken başımda başkasına bakamam!



Oğuz bunu duyunca çok sevinmiş ve artık kaygısı dinmişti. Bunun üzerine kıza Tanrıya inanmasını söyleyerek şöyle demişti:



Ey sevgili hatunum! Benim ey eşsiz eşim!

Gönlümde ebediyen yanacak ey ateşim!

Tanrının birliğinde bir defa iman getir

Sev onu! Varlığıma seninle bir can getir.



Kız Oğuz Han'ın bu sözü üzerine Tanrıya inandığını söyleyerek artık müslüman olmuştu:



Sözünü kabul ettim senin yoluna geldim!

Tanrının birliğiyle canımı sana verdim!



Müslüman olan Türklerin eski Oğuz-Kağanlarından ve onun destanlarından vazgeçemeyerek yeni olarak düzdükleri bu hikâyeler aslında en eski Türk mitolojisinin ana çizgileriyle bir benzerlik göstermiyorlardı. Fakat ne yapsınlar ki onlar da müslüman olmuşlardı ve müslümanlığı yalnızca X. yüzyılda değil; ta Oğuz Han zamanından beri tanıdıklarını ve bildiklerini göstermek istiyorlardı. Müslüman tarihçiler Oğuz-Han'ın yaşadığı çağlar hakkında da bize bazı bilgiler verirler. Meselâ Hiveli meşhur Ebul Gazi Bahadır Han'a göre Oğuz-Han zamanımızdan 5000 sene önce yaşamıştı. "En önemli nokta da şu idi ki Ebul Gazi Bahadır Han Oğuz-Han'ı İran'ın en eski atalarından daha önceye koyuyor ve Türkleri bir millet olarak İran'lılardan daha eski tutuyordu. Bu efsaneler Türklerin İslâmiyeti ve Allah'ı 5000 sene önceleri ve hatta insanlığın ilk yaratılış sıralarında tanıdıklarını söylemek istiyorlardı". Henüz daha müslümanlığın ne demek olduğunu bilmeyen Türkler "Allah" sözünden habersiz idi. Eski Türk tarihçilerine göre "Allah" sözünün manasını anlamayan Türkler Oğuz-Han'ın şiir okuduğunu veyahut da şarkı söylediğini zannederlermiş. Bunlar da Müslüman Türkler tarafından bir Türk olarak uydurulmuş düzenlenmiş ve geniş halk kitleleri arasında yayılmış hikâyelerdi.



Öyle anlaşılıyor ki Türkler İslâmiyetin öncülüğünü Araplara ve hatta Peygambere bile vermek istemiyorlardı. Bu duruma göre "Oğuz-Han Türklerin ilk ve en eski peygamberleri oluyordu. Gerçi bu da İslâmiyetin esaslarına aykırı idi. Fakat Türk kitlelerinin milliyet ve üstünlük hislerini göstermesi bakımından bizler için bir önem taşıyordu".



10.. YER VE GÖK VARLIKLARININ OĞUZ'UN OĞLU OLMALARI



"Gök ve yerin türlü varlıkları Oğuz-Han'ın oğulları oluyorlardı":



Oğuz-Han "gökten bir ateş gibi ışık hâlesi içinde inen göğün kızı" ile evlendikten sonra üç oğlu olmuştu. Bu oğullarının adları "Gün-Han" "Ay-Han" ve "Yıldız-Han" koyması bize çok şey ifade eder. Zaten göğün belli başlı varlıkları güneş ay ile yıldızlar idiler. Ağaç koğuğunda bulduğu yerin kızından da yine üç oğlu oluyordu. Bunların adını da "Gök-Han" "Dağ-Han" ve "Deniz-Han" koyuyordu. Burada Türk mitolojisi ile Türk düşünce düzeninin çok önemli bir meselesi ile karşılaşıyoruz. Yerin kızından doğan çocuklardan birinin adı "Gök-Han" idi. Ayrıca "Gök-Han" yerin kızının çocuklarının en büyüğü idi. Yerin kızından "Gök-Han" ın doğmuş olması ilk bakışta bizi şaşırtıyordu. Halbuki bu kitapta sık sık söylediğimiz gibi gök kubbesi aslında Türklerce maddî bir varlık gibi düşünülüyordu. Türkler gök kubbesini uzaydan ayrı düşünüyorlardı. Asıl gök güneş ve ay ile yıldızların dolaştıkları uzay idi. Eski Göktürk kitabelerinde de söylendiği gibi: Tanrı gök ile yeri yarattıktan sonra ikisi arasında da insanoğlunu yaratmıştı. Yer ile göğü yaratan Tanrı gök kubbesinin üstünde ve sonsuz feza içinde bulunuyordu. Eski Türkler göğe "Tengri" derlerdi. "Tengri" hem "gök" ve hem de "Yüce-Tanrı" anlamına geliyordu. Ama onlar gök kubbesini anlatmak isterlerken "Kök Tengri" derler ve böylece gök kubbesini esas büyük Tanrıdan ayırırlardı. Bu çok eski Türk düşüncesinin izlerini Oğuz destanında da bulmamız bizi sevindirmektedir. "Çünkü Türk düşünce düzeni yüzyıllar boyunca değişmemiş ve ana çizgileriyle üç kıt'a üzerinde yaşamıştı".



Burada önümüze çok önemli bir mesele de çıkmaktadır: bazılarına göre "Gün-Han" güneşin hanı; "AY-Han" ise ayın hanı şeklinde açıklanmıştır. Onlara göre Türkler güneşte de bir dünyanın olduğunu düşünmüş olmalı idiler. Oğuz-Han en büyük oğlunu da güneşe bir Han olarak tayin etmiş olmalıydı. Bu düşünce tarzı oldukça sakat ve yanlıştır. "Oğuz-Han'ın oğulları güneşin ayın ve yıldızların hanları değil; bilâkis güneş ay ve yıldızların ta kendileri idiler. Gerçi Oğuz-Han yine insanoğlu sayılan Türk milletinin bir atası idi. Fakat Oğuz destanında Oğuz-Han yanlnızca Türk milletini temsil etmiyor; aynı zamanda göğün ve yerin bütün varlıklarını da kendi adı ve soyları altında topluyordu. Görülüyor ki bir efsane gibi ve Türk milletinin türeyişi şeklinde karşımıza çıkan Oğuz-Kağan destanı bütün kâinatın kendileri idiler. Gerçi Oğuz-Han yine insanoğlu sayılan Türk milletinin bir atası idi. Fakat Oğuz destanında Oğuz-Han yanlnızca Türk milletini temsil etmiyor; aynı zamanda göğün ve yerin bütün varlıklarını da kendi adı ve soyları altında topluyordu. Görülüyor ki bir efsane gibi ve Türk milletinin türeyişi şeklinde karşımıza çıkan Oğuz-Kağan destanı bütün kâinatın oluş ve türeyiş mitolojisi halinde görünüyordu. İşte Oğuz-Han destanının bizce en önemli olan özelliği bu idi. Sonradan bu altı oğullar dörder oğul daha türeyerek 24 Oğuz boylarını meydana getireceklerdi".



11. OĞUZ DESTANINDA "AİLE DÜZENİ"



"Oğuz efsanesinde görülen aile düzeni daha çok 'Baba ailesi' ile ilgili idi":



Şimdiye kadar sosyologlar aileleri başlıca iki bölüm içinde incelemişlerdir. İlkel kavimlerde daha çok "Ana ailesi" görülüyordu. Fakat cemiyet ilerledikçe ve içtimaî seviye yükseldikçe "Baba ailesi" ne doğru bir gidiş vardı. Daha doğrusu Ana ailesi geriliği Baba ailesi ise bir toplumun olgunluğunu gösteriyordu. Bazı Moğol efsanelerinde ana ailesinin izlerini görmüyor değiliz. Meselâ Cengiz-Han'ın atası kocasız bir kadın idi. Gökten inen sarı bir köpek şeklindeki hayvandan hâmile kalmış ve Moğol ulusunu meydana getirmişti. Türklerde ve Türk mitolojisinde böyle bir "Ana-Ata" ya rastlamıyoruz. Türk mitolojisinin bütün ataları - hatta istisnasız olarak - hep erkek ve büyük bahadır idiler. Burada da Oğuz-Han'ın çocuklarının hepsi erkek olarak doğmuşlar ve Türk milletine birer baba olarak meydana getirmişlerdi. Şunu da söylemekte fayda vardır: Eski Roma'da "Baba ailesi" kayıtsız ve şartsız olarak babanın hakimiyeti altında idi. Baba oğlunu satabilir ve öldürebilirdi. Ama Türklerde böyle bir baba ailesi görmüyoruz. Oğuz-Han babasını bile müslüman olmadı diye öldürmüş ve ona karşı gelebilmişti.

__________________
Aşk der ki sana: Yolumdaysan başım feda yoluna; ama bil ki senin de başını isterim yoluma. Kahır, kapris gelecekse senden amenna! Ama ayağına diken batarsa yolumda ah edip vahlanma!...
Aşk bilek gücü değil “YÜREKTİR”! Yüreğin yetmiyorsa düşme yollara!…
KaRaqiZz isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla