Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17.09.2013, 13:49   #1 (permalink)
Kosovalı
...GALATASARAY...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Bu Hikâye Senin İçin

...Bu Hikâye Senin İçin...





'Anlamak’ kelimesini sözcüklerden çıkartıp
Elimle dokunacağım kadar somut hale getirdin ve
Yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için…

‘Anlamak’ ve ‘anlaşılmanın’ en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin
Ve bana da öğrettiğin için…
Durum ne olursa olsun,
Dilinde bu kadar güzel bir ‘özgürlük’ şarkısıyla yaşabildiğin için…
Senin için…

Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de,
Neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği,
Hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir!

Sonra sen geldin.
Yaşayıp gidiyordum..
’Yaşayıp gitmek’ Ne saçma!
Bu fiili nedense hayatımızın sıkıcı olduğu,
Bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız.
Oysa tam tersi olması gerekmez mi?
’Yaşamak ve gitme…’
Yaşıyorum,gidiyorum,
ve yol alıyorum.
O halde şöyle demeliyim: ’Yaşıyordum ama gitmiyordum’ veya;
’Gidiyordum akıp zaman içinde koybulmuş vaziyette,
Ancak yaşamıyordum .’

Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim
Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de kışın denize girişimin

Kazağımda da aşk kokusu vardı
Acıma dokunan ve
Nasıl kokacağına şaşıran
Yosunlarda da
Sonra sen geldin.

‘Hadi gel,hayatı anlayalım ve anlatalım.’ Dedin.
Çok konuştuk bu konuda çok..
Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de
Hepsi hakkında bildiğin ne varsa bana vermek.
Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama
Yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek
Beni nasıl da şaşırtıyordu.

‘Acı’ konusunda çok konakladık..
Kanattıkça beni böyle acı

Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya
Ağlardın;
Yaralarımdan şiir yapardım
Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran.
Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için
Kaç kitap okudum,
Kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz.

Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi.
Turuncuya boyalı güney akşamlarından,
Fesleğen kokulu batı ikindilerinden,
kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım.
Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım..
Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi.

Bence, dostlar daima ‘gülmek’ ve ‘gülümsemek’ arasındaki farkı bilirler,
Bu nedenle onlara arkadaş değil de ‘dost’ deriz zaten.
Her sohbete yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle
Acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi.
İyi hissederdim bir süre.
Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından.
Ancak sonra yine hüzün…
Yüzsüz hüzün..

Baktığım yerlerde gözlerim
Bazen öyle uzun kalırdı
İnanmazsınız ama
Baktığım yerler sıkılırdı
Sonra sen geldin.

Geldin ve ;’Hele şu yükünün birazını bana ver. ’dedin.
Şaşırdım çünkü görüşünüşe göre senin yükünün
Benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu.
Sen anlatırken fark ettim ki
İçinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı.
Bu parça, yükün niteliğini yada niceliğini yürekte
En hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten.

Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve
Uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya.
’Bak,’ dedin ‘bunlar hayat dostu parçalar.
Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki
Bir daha canın içindeki parçalara okunmak istediğinde
Ve hüzün giderken, bunların ışıltısına takılacaksın.
Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları
Koyuvereceksin yerinde tozlanmaya.

Böylece de zamanla ağırlıkları,olması gerektiği kadar olacak.
Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp
Durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da
Onları olduğundan daha ağır hale getiriyordu.
Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz.
Işıldayan parça daima daha ağırdır.
Gel,hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.’

Sen geldin
Kelimeleri şekere batırarak
Sen geldin
Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak
Acıya ve hüzne gerektiğinden çok yüz vermemeli insan.
Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı başarabiliyorum galiba.
Geçen gün ne gördüm dersin?
Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizi üzerine!!

Hikaye bu kadar…
Merak edeceksiniz belki,
Bu değişiklikleri sağlayan kim….

Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya
Otuzuna gelmemiş bir adamdı,
Seksen yaşında bir ihtiyar,
Hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da
Dört yaşında bir çocuk;
Hem hepsiydi,
Hem hiç biri değildi.
Ne fark eder ki?
Bir CAN’dı.

Canımın içi değil
İçimin canı olup da geldin
Sen geldin
...Hoş geldin...


...Alıntı...


[FLASH]http://s14.directupload.net/images/130111/a9oj2cmp.swf[/FLASH]



Kosovalı isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla