Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10.04.2014, 20:32   #1 (permalink)
Perii
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Tarık Buğra Firavun İmamı Kitap Özeti

Tarık Buğra Firavun İmamı Kitap Özeti




Tarık Buğranın milli mücadele dönemini anlatan tarihi romanlarının üçüncü cildidir. Eser Kurtuluş savaşının Kuvay-i Milliye ve Çerkez Ethem dönemlerinin anlatıldığı kısımdır. Sakarya savaşı öncesi ve sonrasında ele alması bakımından zincirin son halkası kabul edilmiştir. Yeni bir devletin kuruluş günlerini, çıkarcıları, vatanı satanları, halkını arkasından vuranları, vatana ihanet edenleri ve bunlara karşı yiğitleri, soyluları yürekli mert baba yiğitlerin mücadelesi yansıtılmamıştır. Anadolu’nun dört bir yanına yayılmış olan düşmanları, vatanın kurtulması ve bağımsızlık uğruna halkın uşaklarla, satılmışlarla olan kıyasıya yaptığı bir savaşı ve bunların içindeki yorgun, bitkin, fedakar millet gözler önüne serilir.
Herkes kendisine göre doğru olanı seçme çalışmıştır. Yapılan, çalışma yöntemleri farklıdır. Farklı olmasına da tek bir sonuç isteği vardır ortada; oda bağımsızlık! Öyle bir millet ki zekasıyla, cesaretiyle, yürekliliğiyle, mertliğiyle, şefkatiyle, adaletiyle yıllarca ne olursa olsun kimseye hiçbir millete boyun eğmeden, bu uğurda boyunduruk altına girmektense ölmeyi yeğleyen nice masallara, efsanelere, hikayelere konu olan tarihi ile şanı ile Türk milleti, kurtuluş savaşı ve Osmanlının bu durumları karşısında halkın tutumunu devletin göz ardı etmesinin sonucunda kurtuluş savaşının içine girince büyük bir gücüğün altında kalmış gibi hisseden Türk halkı ne yapacağını şaşırmıştır. Herkes bu durumdan nasıl kurtuluruz diye düşünürken, devletin her türlü olaya kayıtsız kalması karşısında halk kendi başının çaresine bakmaya çalışmıştır. Herkes belli grup ve düşünce etrafında toplanmaya başlar. Halkı harekete geçiren devletin içinde bulunduğu durum, işgaller, devletin işgallere karşı düşmana boyun eğmesi ve halkı koruma çabasına girmemesidir.
Sakarya meydan muharebesi 5 Ağustos 1921’de başlar. Kıran kırana mücadele eden Türk askerleri bir tarafa, bir tarafta da meclisin tutumu ve davranışları bu eserin ilk otuz sayfasında anlatılmıştır. Meclis-i mebûsan 318 kişiden oluşmaktadır. Sakarya meydan muharebesi öncesinde bu meclis başkumandanlık yetkilerini M. Kemal’e devretmiştir. Meclisin bu yetkilerin verilmesini doğru bulmuyordu. Neticede oy birliğiyle yetkiler M. Kemal’e verildi. Değişik fikirlere, inançlara, eğitimlere mensup birçok kişinin oluşturduğu bu meclis bu kadar ayrılığa karşı tek bir noktada birleşmişti:Vatanın kurtuluşu ve bağımsızlığı! Kimi M. Kemal ve orduyla devletin kurtulacağına inanıyor, kimi ise M. Kemal’de böyle bir gücü görmüyordu.
Halk tükenmiş, çaresiz ve yorgundu. Herkes çoluk,çocuk cephede yer almış; malını canını, sevdiklerini ortaya koymuştu; bu uğurda Tarık Buğranın milli mücadele döneminde görmediği yapılanları anlatırken çoğu insanın görmediği yada görmek istemediği bir tarafı ele almıştı eserlerinde. Onun eserlerini değerli kılanda bu zaten; millet olarak kurtuluş savaşı esnasında yapılan fedakarlıklar,verilen mücadeleler ikinci planda yer almış, üstelik öz dine de inilmemiş, genel olarak ele alınmıştır.
Biz millet olarak ta geçmişten bugüne hep olağan üstü özelliklere sahip kahraman fikrini kabul ederek, hep bir öndere ihtiyaç duymuştur. Ama tek bir kahraman! diğerleri kahraman bile olsa bu pek göz önünde bulundurulmaz. Tarık Buğra geçmişten gelen bilgileri ve birikimleri sonucunda böyle bir günü fark etmiş ve dile getirmiştir, gözler önüne sermiştir.
“Bu tür pencerelerin ardında, bazıları sigara dumanın perdelediği, bazıları kaçak rakıların anason kokusu ile körüklenmiş, en azından ikili, üçlü gruplar vardı. Tek insana rastlayamazdınız;vicdan dinlemeye onunla hesaplaşmaya vakit yoktu; bu vakit bırakılmıyordu.bunu arayanda zaten pek çıkmıyordu. Hemen hemen herkes, yol azığıyla birlikte getirdiği veya Ankara’daki ilk yemek veya içki sofrasında bulduğu yargı cümlelerine sımsıkı sarılmıştı. Güne hemen herkes, bulduğu yargı cümlelerine karşı çıkanlara düşman olmaya hazır, hatta can atar gibiydi. Buda elbette yanılmış olma ihtimalinin verdiği o önlenemez korkudandı. Çünkü hemen hemen herkes “doğruyu” kavramaya yetecek kafa gücünden ve bilgiden yoksun bulunduğunu alttan alta seziyordu. (Firavun İmanı, s.11)
Yukarıdaki alıntıyı incelediğimizde halkın durumu anlatılmaya çalışılmıştır. Herkes inandığı düşünce grubuna katılarak o yolda yürümüş ve buna kendini doğru yol bu diyerek inandırmıştır.Ankara hakkında da kısa bir cümle kurulmasına rağmen az ile öz ve derin bir anlatım kullanılmıştır. Ankara’dan umutla bahsetmişlerdir, insanlar umut parçasını buldukları zaman ona sıkı sıkıya sarılmışlardır. Buna ihtiyaçları vardır.
“Ve aynı saatlerde Sakarya Ankara’ya bir bakıma çok uzak; kurtuluş umudu kadar uzak, bir bakıma da çok yakın, her şeyin bitişi kadar, ölüm kadar yakındı, aynı saatlerde Sakarya’da dağ gibi yiğitler devriliyor, aynı anda nice analar kan ağlıyor, nice yalınayaklılar, dul, nice saçı bitmedikler yetim kalıyordu. (s.12)
Paragrafta da görüldüğü gibi halk göz önünde tutularak bir anlatım yapılmıştır. Halkın içler acısı durumu, cephelerdeki ve cephelerin dışında yaşadıkları anlatılmıştır. Bu devletin günümüze gelişi hiç de kolay olmamıştır. Yeni nesil için aydınlatıcı bir eserdir. Gençlik birçok şeyin farkında olmadan ve birçok şeyi bilmeden yaşamaktadır. Olayların hep hikaye kısmı anlatılmıştır. Bu eser bu anlamda tarihi bir roman niteliğindedir. Ankara’da kararlar alınmıştır ama bu kararların uygulanması yine millet olarak hep beraber yapılır. Uygulamalar işgaller sırasında cephelerde olmuştur. Yokluklara rağmen insanların beslediği umutlar sayesinde bu vatan kurtarılmıştır. Halkın tedirgin bekleyişleri de vardır. Bir yanda Ankara’nın cepheye olan ilgisi bir yandan da cephede olmadıkları için uzaklıkları yaşamayışları anlatılır.
Bir milletin savaş esnasında karşılaştığı pek çok durumlar açık ve net bir şekilde dile getirilir. Aydın ve düşünceli vatanseverler kişilere karşılık bu durumu fırsat bilen, ün, şan, ve koltuk edinmeye çalışanlar, vatanı için kılını bile kıpırdatmayanlar sorumsuzlar emek vermeden emeğinin karşılığını almayı planlaya karşı çetin bir mücadele verdiğinden bahsediliyor. Meclisin karşılaştığı ihanetler, tutkuları tarafından meclisi hedef seçenler, aldananlar, kandırılanlar, Ruslar tarafından satın alınanlar, dost gibi görünüp yılan gibi sokmak için fırsata arayanlar şu şekilde anlatılıyor.
“İşte şimdi, bu ihanetler bu tutkular, bu aldanışlar, kandırılışlar el ele veriyor. Meclistekilerin bu en soylusunu, amaçlar bu en yücesini ihanetle, açıklıkla, satılmışla suçlayacak kadar iğrençleşebiliyordu. Halkın karşısına dostluk maskesi ve gönül çekici sözlerle çıkıyor, onu bölmek kendi kendisine düşman kılmak kendi kendisine boğuşur duruma düşürmek bir kelime ile de gerçek emperyalizme satmak için çalışıyorlardı.”
“Bu kalleş oyuna katılanlar yüz kişimidir? Bunların en çoğundan beşi bilemediniz onu, Rusya’nın satın aldığı kimselerdi, ve aynı oyuna sırf başa geçmek hırsıyla katılanların sayısı da ancak o kadarı bulabilirdi.” (Firavun İmanı, s,17)
İzmir’in işgali ve sonrasında vatanın durumu işler acısı haline gelmişti. Yunan milleti barbarlıkları ile vatanı parça parça bölerek Ankara sınırına gelmişti. Türklüğün yüreğinin attığı yer diye bilinen Ankara’nın düşmesi korkusu herkesin içine kor gibi düşmüştü.
Milli mücadele döneminin zorluğuna rağmen insanların zafere olan inançları sönmemiştir.ancak insanların kader birliği halkı birleştirmiş yalnız bazı insanları ve grupları karşı karşıya getirmiştir, birbirine düşürmüştür.
Mecliste çalışanlar kurtuluş savaşı esnasında sadece mecliste değil yeri geldiği zaman cephede halkın içinde yer almışlardır. Bu eserde bu duruma; Zile isyanını anlatırken yer vermiştir.milli mücadele derken bir şeye dikkat çekmek isterim ki, kurtuluş savaşı tek bir insanla tek bir düşmanla yapılmamıştır. Bir çok koldan mücadele verilmiştir. Osmanlı çok vuruşları ki Osmanlının onlara gösterdiği hoşgörü ve adalete karşılık, yaptıkları katliamlar karşısında insanların yıllardır kardeşçe yaşadığı kişilerin bunları yapmaları ve düşmanla birlikte hareket etmeleri Türk milletini üzmüştür. Bu durum yine Zile isyanını anlatırken göz önüne serilir.
Ama Zile isyanında asıl anlatılan bu kızgın ateşte asıl darbenin kendi içlerinden gelmesidir. Zile isyanını hazırlayan daha doğrusu; İttifak Devletleri tarafından maşa olarak kullanılan kişi kendi içimizden biridir. Kurtuluş savaşının bir farklı yönü daha gözler önüne getirilmeye çalışılır. O zaman çıkan isyanlarda kendi insanlarımız maşa olarak kullanarak, kışkırtılarak, yanlış ve yalan şekillerde isyan çıkartılarak bizi içten birbirimize düşürmeye, bölmeye çalışılmıştır. Çıkarcı, duyarsız, sadece o kızgın ateşte yangından istifade pastadan bir pay ben alayım diye düşünen insanlar gösterilmiştir. Mücadele hem içten hem de dıştandır.
“Hiç üzülmüyor muydu?, Utanmıyor muydu?, yüz yıllardır özgür ve bağımsız kendi türlerine ve yaşlarına göre yaşamış insanlar, köyler ve kentler hiç mi aklına gelmiyordu? “daha teklifin üzerinde düşünürken, üzülmek ne kelime kor düşmüş gibi içi yanmıştı Yusuf’un yapacağı işi en azından en ünlü ve en dengelilerine kadar gelmiş geçmiş bütün insanların ne isim vereceğini çok iyi biliyor ve buna “Adam senden “ diyemiyordu”.(Firavun İmanı, s.56-57)
”Ne olursa olsun eninde sonunda bir Osmanlı Türkü’ydü O her şey bir yana hariç değilse gururu ve canlılığının varlığının ana çizgisi olan bencillik ihanet tiksinmesine yeterli bir sebeptir. Ama Yusuf ölçüyor, biçiyor, o pek güvendiği aklını ne kadar zorlasa da Türkiye için bir çıkış yolu bulamıyordu. Dolu almıyor, boş dolmuyordu. Grafik tamamlanmıştı. Örnekleri yığınlaydı.(Firavun İmanı, s. 57-58)
İhanetin diğer yüzü, insanın içindeki fırtınaları, yüzüne ihanetin içindeki yargılamaları yukarıda ele alınmıştır. Milli mücadele ve insanların psikolojik durumunu da göz önünde tutarak ele almıştır yazarımız. Bilinçli zekice çıkarları için ihanet edenler vardır. Ama çaresizlikten ihanet etmek zorunda kalanlar bir de cahilliklerinden maşa olarak kullanılanlar da vardı. İhanetler çeşitli konularda bir birinden ayrılıyordu.
Milli mücadele döneminin bir başka cephesi ittifak devletinin içinde yer almalarına rağmen diğer devletlerin oynadığı gizli ve siyasi yönlerde de bahsediliyordu. Firavun’ un imanında bulunan en büyük yardımı da azınlıklardan alıyorlardı. Çıkar ön plandaydı, acıma duyguları da kalmamıştı. Herkes batan bir gemiden bir şeyler kapmaya çalışıyorlardı.
Dünya tarihinde böyle bir yağmalama görülmemiştir her halde. Böyle bir ortamda insanların sağlıklı düşünmesi güçtü ama yinede boyun eğmeye çalışmamış bir millet vardı. Ortada nelere göğüs germemişti ki! Bunu da atlatacaktı ancak çok fazla yara almış ve yorulmuştu. Türk Milleti için bu bir bitiş aynı zamanda da yeni bir başlangıçtı. Koskoca bir imparatorluğun nasıl ve ne şekilde yok edildiğini ve yıkıntıdan tekrar yeni bir devlet kurulduğu kademe kademe anlatılır. Milli mücadele anlatılırken kronolojik sıraya göre yapılmıştır.


Perii isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla