Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03.06.2015, 14:09   #1 (permalink)
Ada
Siyahı da Gökkuşağından Dışlamadılar mı?

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Biz Olmak Kolay, Benimle Hiç Olur Musun?

Biz Olmak Kolay, Benimle Hiç Olur Musun?


Sen ol da; ister ‘yâr' ol, ister 'yara';
lütfun da başım üstüne, kahrın da….
Şems



Mesnevi-i Şerifte Hazreti Mevlana'nın bir hikayesinde:

Âşığın biri dostunun kapısını çalınca öbürü içeriden:
“Kapımdaki kimdir”, diye seslendi.
Kapıdaki, “Beni tanımadın mı? Ben senin gözü yaşlı âşığınım, haydi kapıyı aç” dedi.
Ancak ev sahibi bu cevaptan hoşlanmadı ve “Yürü git. Şimdi zamanı değil”, diye onu savdı. Kapıdan döndürülen âşık ayrılık ateşiyle günlerce yanıp yakıldı ve mum gibi eridi. Ne zaman sonra tekrar gelip edeple kapıyı çaldı.
İçeriden, “Kapıdaki kimdir”, diye seslenilince dedi ki: ”Kapıdaki yine sensin ey sevgili. Buradaki, senden başkası değil! “
Bunun üzerine sevgili kapıyı açtı ve “Bir iğne deliğinden iki iplik geçmez, zira iğnenin deliği tektir. Onun gibi bu kapıya da ikilik sığmaz. Madem ki sen senlikten geçip ben oldun o halde hoş geldin, buyur” dedi.

***
HİÇ olmak HERŞEY olmak demektir. Tüm egolardan, zamandan, gelecek kaygısından bağımsız hep var olmak demektir. Yolun ucunun nereye varacağını düşünmeden, atılacak ilk adım... Gerisi zaten kendiliğinden gelir... Mesnevi’de bahsedilen Kamil insan statüsü de budur. Kişi bir kez HİÇ’lik mertebesine ulaştığında işte o zaman TAM olur.

***
Halbuki günümüzde birey olmak adına hepimiz başkaları için yaşayıp duruyoruz.
HERŞEY olmayı malla, mülkle, başarıyla, parayla, gelir geçer ilişkilerle tanımlıyoruz.
Aldığımız arabadan, tercih ettirildiğimiz renge, saçımızın, kaşımızın şeklinden, çocuklarımıza verdiğimiz eğitime kadar birçok sanayinin kurbanı oluyoruz.
Kimin daha fazlası varsa, yitirdiklerini, uğruna ödediği bedelleri görmeden ‘HERŞEYE sahip’ olarak algılıyoruz. Turbo kapitalist çağın bize aşıladığı bir yok edici bir virüstür bu, oysa...
Tüketiyoruz, hızla tüketiyoruz, lağım fareleri misali kemiriyoruz önümüze çıkan her şeyi, değerine ve kaybettiklerimize bakmadan...
Olmayan zamanı bile şehvetle kemiriyoruz.
Hatta sevdiğimiz, beğendiğimiz, örnek aldığımız, kıskandığımız, yerinde olmak istediğimiz birilerin seslerini, sözlerini, bakışlarını ve tavırlarını alıyor ve bize aitmiş gibi kullanıyoruz.
Giyinirken bile yanına gittiklerimizin maskelerine uyum sağlayacak kıyafetleri giyiyoruz, bize ait olmayan elbise dolaplarımızdan...
Ve ASLA “BEN” olmuyoruz.
Hep daha fazlası peşinde koşarken aslında hep kaybediyoruz.
Sonra da anksiyete, depresyon, panik atak misali ruhu öldüren hastalıklar neticesinde “çocuklara şeker” misali antidepresan haplarını yutuyoruz, yutturuluyoruz.
Merhaba “Ruh ve sinir hastalıkları mütehassısı!!!”
Oysa hapı çoktan yutmuşuz da farkında değiliz!
Peki nedir bu dillere pelesenk olmuş farkındalık ya da anı yaşamak paradoksları?
‘HİÇBİRŞEY’dir...
Zamanda yok olmak, dışımızda kaybolmak ve içimizde var olmaktır...
Bu da ancak HİÇ’likle mümkündür...
VE BİR KERE HİÇ OLDUĞUMUZU İDRAK ETTİĞİMİZDE, ASLIMIZI BULURUZ.
HİÇ’lik mertebesine erişemeyen BEN’lik ASLA “SEN” olamaz!
***
İlişkiler de keza böyle...
Hangimiz aşık olduğumuz kişiyle BİR oluyoruz?
Ya da hangimiz aşık olduğumuz kişi oluyoruz, SEN oluyoruz?
Beklentiler, kaybetme korkusu, yalnızlık endişesinden gayri hangimiz SEN oluyoruz?
BİZ olma öğretisi saçmalığında, hep iki yarımın bir bütünü oluşturduğu safsatası içinde kayboluyoruz.
Oysa insan ancak bir kere SEN, sen de bir kere BEN olduğunda bir bütünü oluşturuyor, tamamlanıyor.
Ve o BEN bir kere SEN olduğunda SEN’in yokluğu BEN için hasret olmuyor!
Gerçek EKSİKLİK oluyor!
Zamanın ve fiziksel mekanların tüm ruhundan ırak.

Şimdi sevgiliye soruyorum, biz olmak kolay da, BEN’imle HİÇ olur musun?
Ya da HİÇLİĞİMİZLE, benim HERŞEYİM olur musun?

Ve Şems söyler; İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden...

Ada isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla