Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Bayanların Dünyası > Anne ve Çocuk
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Çocuk Hastalıkları Arşivi

Anne ve Çocuk kategorisinde açılmış olan Çocuk Hastalıkları Arşivi konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 18.02.2014, 23:15   #121 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

hidrosefali




Hidrosefali sorunu ile dünyaya gelen bebekte beynin, beyin omurilik sıvısı üretme yeteneği ile onu emme yeteneği arasında bir dengesizlik söz konusudur.

Hidrosefalili bir bebeğin kafatasının içinde serebrospinal sıvı (beyin omurilik sıvısı-BOS) birikimi olur ve bu da kafatasının son derece büyümesine yol açar.

Bu durum kusurunun rastlanma sıklığı farklı popülasyonlarda değişik oranlarda sahip olmakla birlikte ortalama olarak har 1000 doğumda 1 vaka şeklindedir.

Doğumsal hidrosefalinin en belirgin semptomu anormal derecede büyümüş bir kafadır. Ara sıra , ceninin başının, normal doğumu olanaksızlaştıracak kadar büyüdüğü de görülebilmektedir. Biraz daha olağan vakalarda kafa doğum sırasında normal görünür ancak hemen sonra büyümeğe başlar .

Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans yöntemleri hidrosefalinin diğer bozukluklardan ayırt edilmesi ve nedenin araştırılması için yaralı olmaktadır.

Tedavi amacı serebrospinal sıvı üretimi ile emilmesi arasında denge kurulmasıdır. Bazen ilaç tedavisi etkili olabilmektedir, ancak genellikle en iyi tedavi , cerrahi işlemle sıvının boşaltılmasıdır.

Hidrosefali ile doğan çocukların durumu uzun vadede kanül yerleştirilmesi sayesinde büyük ölçüde iyileşmiş olur. Tedavi şarttır. Tedaviye rağmen bir takım komplikasyonlar gelişebilir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:16   #122 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

her yönüyle aşı


Tarihte aşı konusunda ilk uygulamanın M.Ö. 590 yılında Çin'de Sung Hanedanı döneminde çiçek hastalığından korunmak için ciltteki iltihaplı maddenin sağlıklı kişilerin burnunun içine verilmesi olduğu bilinmektedir. Sistemli aşılama ise ilk kez yine çiçek hastalığına karşı olmak üzere 1796 yılında Edward Jenner tarafından başlatılmıştır. Bağışıklık biliminde o günden bu güne çok büyük ilerlemeler olmuştur. Aşılama ile ilgili ayrıntılı bilgiler Jenner'den 100 yıl kadar sonra, Pasteur tarafìndan elde edilmiştir. Bu büyük bilim adamı, infeksiyon hastalıklarının kaynağının mikroplar olduğunu keşfetmiştir. Ayrıca mikropların zayıflatılmış, hastalık yapamayacak hale getirilmiş biçimde insanlara verilmesiyle, bireyin bulaşıcı hastalıklardan korunabileceğini kanıtlamıştır.

Pasteur, 1885 yılında daha önce köpeklerde etkinliğini kanıtladığı kuduz aşısını, bir köpek tarafìndan ısırılmış olan Joseph Meister adlı kişiye uygulamıştır. Bu uygulama insan bağışıklamasındaki en önemli atılımdır.

1892 yılında Laffnike adlı araştırıcı kolera aşısını, 1896 yılında Wright tifo aşısını geliştirmiştir. Bu gün BCG adıyla bildiğimiz tüberküloz (verem) aşısı Calmette ve Guerin tarafìndan 1921 yılında geliştirilmiştir. Ramon ve Glenny 1923'te difteri aşısını, aynı yıl Madsen boğmaca aşısını ve 1927 yılında Ramon ve Zoeller tetanoz aşısını üretmişlerdir. Bundan sonra kullanıma sunulan çeşitli aşılar birbirini izlemiştir.

1932 yılında Sellard ve Laigret sarı humma aşısını, 1937 senesinde Salk ilk influenza aşısını ve 1949 yılında Smorodintsev canlı kabakulak aşısını geliştirmiştir. Salk 1954 yılında ölü çocuk felci aşısını, Sabin 1957'de canlı zayıflatılmış ağızdan uygulanan çocuk felci aşısını geliştirmiştir. Kızamık aşısı 1960 yılında önce Edmonston ve daha sonra Schwartz tarafından oluşturulmuştur. 1962'de kızamıkçık aşısı Weller, Neva ve Parkmann adlı araştırıcılar tarafından geliştirilmiştir.

Ölü kabakulak aşısını 1966 yılında Weibel, Buynach, Hillemann ve daha sonra Takashashi üretmeyi başarmışlardır. İnsan hücrelerinde üretilen ilk kuduz aşısı 1967 yılında Victor tarafından gerçekleştirilmiştir. Takashashi 1973 senesinde su çiçeği, Maupas ve Hillemann 1976'da ilk kez hepatit B (sarılık) aşısını uygulamışlardır.

1968 yılında meningokok C menenjiti aşısı, 1971 senesinde meningokok A menejiti aşısı geliştirilmiştir. 1978 yılında pnömokok infeksiyonlarına karşı kullanılmak üzere pnömokok aşısı üretilmiştir. Bu gün genel olarak menenjit aşısı olarak bilinen Hemofilus influenza tip B aşısı 1980 yılında geliştirilmiştir.

Sonraki senelerde bir arada kullanılan çeşitli aşılar geliştirilerek kullanıma sunulmuştur. Aşı geliştirme çalışmaları halen aktif olarak devam etmektedir.

Aşılama çalışmalarında güdülen başlıca amaç, insanların aşı ile önlenebilir hastalıklardan ölümlerini engellemek, yarınımızı emanet edeceğimiz kuşakların daha sağlıklı yetişmesini sağlamaktır.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE AŞILAR

Vücuda giren yabancı maddelerin etkisizleştirilmesi, dışarıya atılması ya da yok edilmesi için vücudun geliştirdiği bütün doğal düzenleri bağışıklık olarak tanımlamak olasıdır. Doğumla birlikte anne karnındaki steril çevreden ayrılan bebek, dış ortamda çok sayıda mikroorganizma ve yabancı madde ile karşı karşıya kalır. Bağışıklık sisteminin görevi, öncelikle bu maddeleri vücuda girdikleri yerde tutmak, yayılmalarını engellemek ya da geciktirmektir.

İnsan vücudunda bağışıklık sistemi (immun sistem), çeşitli organlar ve değişik hücrelerin rol aldığı düzenlerle yabancı maddeleri ve mikropları yok edebilmektedir. Sistemi oluşturan organlar şunlardır:




Timus





Kemik İliği





Dalak





Lenf Düğümleri



Bağışıklık sisteminin askerleri olarak düşünebileceğimiz çeşitli hücreler, olgunlaşma süreçlerinin değişik aşamalarında bu organlarda bulunur ve kan yoluyla vücuda dağılarak nerede ihtiyaç varsa orada görevlerini yerine getirirler. T ve B lenfositleri, makrofajlar, polimorflar ve trombositler gibi farklı gruplar halindeki bu hücreler, insan bedeninde yabancı maddelere ve mikroplara karşı durmaksızın sürdürülen savunmanın en önemli unsurlarıdırlar.

Timus göğüs boşluğu içinde yeralan iki parçadan oluşan bir organdır. Küçük çocuklarda akciğer filmlerinde rahatlıkla farkedilecek kadar büyük olan bu organ zamanla küçülür. Kemik iliği ise kemiklerin ortasında bulunan yağlı ve gözeli bir dokudur. Kırmızı kan hücreleri de dahil olmak üzere bütün kan hücreleri burada yapılır. Daha önce sözünü ettiğimiz T lenfositleri buradan timusa giderek olgunlaşır ve bağışıklık sisteminde üstlendikleri görevleri yerine getirmek üzere yeniden kana karışırlar.

Dalak, sol böğrümüzün arka bölümünde yeralır. Kırmızı kan hücreleri ve immun sistemin beyaz kan hücreleri için depo olarak görev yapar, aynı zamanda kandaki yabancı maddelerin büyük bir kısmını süzer.

Lenf düğümleri vücudun bir çok bölgesinde gruplar halinde bulunur. Boyun, koltuk altı, kasıklarda olduğu gibi yüzeyde bulunan bezeler kolaylıklla farkedilebilir. Ancak göğüs ve karın boşluğunda da çok sayıda lenf düğümü mevcuttur. Bunların başlıca görevi vücuda giren yabancı maddelere karşı bir süzgeç oluşturarak, mikropların vücuda yayılımlarını engellemek ya da geciktirmektir. Düğümler içinde bağışıklık sistemine ait sayısız hücre bulunmakta, bu hücreler insana zarar verebilecek maddelerin geçişine engel olmaya çalışmaktadırlar. Bu mücadele sırasında lenf bezeleri şişerek elle ya da gözle farkedilebilecek boyutlara ulaşabilmektedir.

Bağışıklık sisteminde yer alan hücreler, mikrorganizmalarla olan savaşlarını farklı silahlarla yaparlar. Bir grup hücre (makrofajlar, polimorflar ve bazı T lenfositleri) doğrudan mikropları yok edebilecek donanımlara sahiptirler. Bir başka grup hücre ise (B lenfositleri) kan dolaşımına antikor denilen sıvısal maddeler salgılayarak kendilerinin bulunmadığı ortamlarda dahi tanıdıkları mikropların ölmelerini sağlarlar. İşte bu hücresel ve sıvısal bağışıklık tepkileri birarada görev yaparak, yabancı madde ve mikrop bombardımanı altında yaşayan insanoğlunun, dünyadaki varlığını sürdürmesini sağlamaktadırlar.

Bir mikrop türü çeşitli bariyerleri aşarak vücuda yayıldığı zaman hastalık meydana gelir. Belli bir süre içinde destek tedavileriyle ya da kendiliğinden hastalık atlatılır, o mikroba karşı bir bağışıklık sağlanır. Bir kez daha aynı mikroorganizma ile karşılaştığında vücut ve immun sistem bu mikrobu tanıdığı için artık hazırlıklıdır, hastalık oluşmadan onu yok eder. Biz bu durumu fark etmeyiz. Bağışıklık ömür boyu kalıcı olabilir, bazan da bir süre içinde etkinliğini kaybeder. Sistem aynı mikropla karşılaştığında ne yapması gerektiğini hatırlayamaz, yeniden hastalık oluşabilir.

Bağışıklık sistemi her zaman başarılı değildir. Kimi zaman hastalığa yenilir, en etkili antibiyotikler dahi etkisiz kalabilir ve nihayet ölüm meydana gelebilir. Bu nedenle bağışıklık sistemleri erişkinlere göre daha zayıf olan çocukların öldürücü ve sakat bırakıcı hastalılara karşı bağışıklıklarının daha bu tip hastalılarla hiç karşılaşmadan sağlanmış olması gerekir. Bu amaçla mikropların zayıflatılmış, hastalık yapamayacak hale getirilmiş şekillerinin vücuda verilmesiyle, bağışıklık sisteminin uyarılmasını sağlamak üzere aşı dediğimiz sıvılar geliştirilmiştir.

Aşılar, içerdikleri zayıf ya da ölü mikroorganizmalarla immun sistemi uyararak, hücresel ve veya sıvısal bağışıklık yanıtını oluşturmaktadırlar. Böylece hastalık oluşmadan o hastalığa karşı direnç meydana gelmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki hiçbir aşı temsil ettiği mikrooganizmanın kendisi kadar etkili bir cevap oluşturamaz. Bu nedenle kalıcı ya da uzun süreli bir immun direnç için aşıların belli aralıklarla tekrarı gerekmektedir.

İdeal bir aşı, hastalık belirtisine yol açmadan, en az hastalığı geçirmekle edinilecek kadar bağışıklık sağlayan aşıdır. Her aşı en iyi bağışıklık yanıtı sağlacak sıvılarla ve kendisi için en uygun olan vücut bölgesine uygulanır. Kimi aşılar ağızdan (çocuk felci), kimileri adale içine (karma vb..) verilir. Bazı aşılarla tek sefer uygulama yeterliyken, bazılarının uygun aralıklarla yinelenmesi gerekmektedir. Ancak usulüne uygun şemalar dahilinde ve tam olarak yapılan aşılama programlarıyla başarılı bir korunma sağlanabilir.

Aşılarla sağlanan "aktif edinsel" bağışıklığın yanısıra, antikor denilen sıvısal maddelerin çocuklara hazır olarak dışardan sunulması, kısa süren bir koruma sağlamasına karşın hastalıklardan korunmada önemli bir yer tutar. Bu antikorlar, anneden çocuğuna rahim içindeyken kan yoluyla geçebildiği gibi anne sütüyle de aktarılabilmektedir. Buna "pasif doğal" bağışıklık adı verilir. Süt verme süresince ve doğum sonrasında 4-6 ay süreyle süt çocuğunu bir çok hastalığa karşı korur. Bir de "pasif edinsel" bağışıklık mevcuttur. Yine bir süre için etkili olan bu immun yanıt, piyasada satılan çeşitli "gamma globulinler" ile sağlanır. Gamma globulin preparatları insanlardan, hayvanlardan ya da genetik teknolojilerle elde edilen tekli veya çoklu antikor karışımlarıdır. Yeri geldikçe her bir öge ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

AŞILAMADA ANA HEDEFLER




1 yaşındaki çocukların en azından %90'ının aşılanması.





Yenidoğan tetanozunun ortadan kaldırılması.





KIZAMIK vakalarının %90 oranında ve bu hastalığa bağlı ölümlerin %95 oranında azaltılması.





Çocuk Felcinin yeryüzünden silinmesi.





Çocukların 6 hastalığa karşı aşılarının 1 yaşlarını doldurmadan tamamlanması.





Her anne babanın çocuklarını hangi hastalıklara karşı NEREDE, NE ZAMAN, KAÇ KEZ aşılatması gerektiğini bilmesidir.



AŞILAMA (BAĞIŞIKLAMA) çalışmaları, halk sağlığı alanında gerçekleştirilen en büyük atılımdır. Söz konusu çalışmaların toplumda başarılı olabilmesi için bağışıklamanın çocuk ve toplum sağlığı yönünden taşıdığı önem geniş kitlelere anlatılmalı ve ailelerde çocuklarını AŞILATMA İSTEĞİ uyandırılmalıdır. Toplumda AŞI BİLİNCİ'nin yaygınlık kazanmasıyla aileler çocuklarının aşılarını ZAMANINDA ve TAM OLARAK yaptırmalıdırlar.

AŞILAMADA TEMEL İLKELER




Anne sütünün, bebeğinizin ilk aşısı olduğunu unutmayınız.





Sağlık kuruluşuna herhangi bir nedenle getirilen her çocuğun aşı kartı incelenmeli, önemli bir rahatsızlığı olmayan her çocuğa mutlaka aşı yapılmalıdır.





Hafif ateş, soğuk algınlığı, nezle gibi rahatsızlıklarda çocukların aşılanması tehlikeli değildir. Hafif gripal infeksiyon belirtileri olduğu için anne babalar çocuklarını aşıya götürmemekte, bazan da böylesi bir durumda hekimler gereksiz yere aşıyı ertelemektedirler. BU YANLIŞ BİR UYGULAMADIR!





Bazı aşılar tek bir seferde, bazıları ise aralıklarla uygulandığında bağışıklık sağlar. Bu nedenle aşılamaya zamanında başlanmalı, takvime uygun olarak aşılama sürdürülmelidir.





Birden fazla aşı bir arada yapılabilir. Ancak aksi belirtilmedikçe aynı iğnede karıştırılmaz ve herbirinin farklı bacak ya da kola yapılması önerilir.





Anne ve babaların bilmesi gereken en önemli nokta şudur: Bir çocuğun tam aşılı olması için İLK YAŞ İÇİNDE EN AZ BEŞ KEZ AŞIYA GÖTÜRÜLMELİDİR.





Aşı yapıldıktan sonra çocuk ağlayabilir, huzursuz olabilir, ateş ya da döküntüsü olabilir. Ateş varsa düşürmek için çocuğu soyunuz, ılık su banyosu yaptırınız veya eklem yerlerine ıslak bezler koyunuz. Ateş düşürücü şurup, bol içecek ve sıvı gıdalar veriniz. Belirtiler üç günden uzun sürerse ya da başka yakınmalar varsa doktorunuza danışınız.





Gebelik süresince veya aşıdan sonraki üç ay içinde gebe kalma olasılığı olanlara kızamıkçık gibi canlı aşılar YAPILMAMALIDIR.





Ağır ilerleyici sinir sistemi hastalığı olanlara, havale geçirenlere, kan ve lenf kanseri gibi kötü huylu hastalığı olanlara aşı yapılması gerektiğinde mutlaka doktorunuza danışınız.



AŞILAMA PROGRAMLARI

Aşılama yoluyla hastalıklara karşı kalıcı ya da uzun süreli bir korunma sağlayabilmek için aşıların bir program dahilinde belli aralıklarla tekrarlanması gerekir. Aşı programları oluşturulurken çocukların bağışıklık sistemlerinin infeksiyonlara karşı yanıt verebilme yetenekleri, mevsimler, hastalıkların yayılma yolları ve toplumların sosyoekonomik koşulları gibi bir çok faktör göz önünde bulundurulur. Bu nedenle rutin olarak uygulanan aşılama programları ülkeler arasında bazı farklılıklar gösterir.

Gelişmiş ülkelerde yenidoğan tetanozu tümüyle, verem ise büyük oranda kaybolmuş hastalıklar olduğundan gebelere tetanoz, yenidoğanlara BCG aşısı uygulanması, bu ülkelerin aşı programlarında yer almaz. İsveç ve Avusturya gibi bazı ülkelerde canlı çocuk felci aşısı yerine rutin olarak ölü çocuk felci aşısı kullanılmaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde çocukların hemen hemen tamamı kızamığa karşı aşılıdır ve bu ülkede kızamık hastalığı, toplumdan neredeyse tamamen silinmiş durumdadır.

Gelişmekte olan ülkelerde ise dünyaya gelen çocukların binde beşi çocuk felci sonucu sakat kalmakta; yüzde biri yenidoğan tetanozu, yüzde ikisi boğmaca ve yüzde üçü kızamık nedeniyle ölmektedir. Verem hastalığı da dahil edildiğinde sayılan hastalıklar nedeniyle tüm dünyada her yıl 5 milyon çocuk hayatını kaybetmekte, bir o kadarı da sakat kalmaktadır.

Çocukluk çağı hastalıklarını aşılamayla önlemek için "aşıyla önlenebilir hastalıklar"ın herbirinin çeşitli özellikleri ve ölüme yolaçma sıklığının çok iyi bilinmesi gereklidir. Bunun yanında toplumsal ve ekonomik gelişmeler, eğitim durumu, göçler ve bölgesel yapı göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer çocuklar gereken biçimde korunabilecekse, aşıların sırası, zamanı ve birlikte yapılacak aşılar belirlenmelidir. Çocukların olabildiğince erken yaştan itibaren, eldeki en etkili ve en basit olanaklarla nasıl korunabileceğinin saptanması başlıca amacımız olmalıdır.

Etkili bir bağışıklık için, temel aşıların doğru ve eksiksiz yapılması esastır. Verilecek aşı miktarları, enjeksiyon sayıları ve aralarındaki süreler, ilk ve daha sonraki tekrarlar gerektiği şekilde uygulanmalıdır. Enjeksiyonlar arasındaki ideal süre 1 ay olmakla birlikte çeşitli nedenlerle daha erken ya da geç yapılan uygulamalarda programa yeniden başlanmasına ya da enjeksiyonun tekrarlanmasına gerek yoktur.




RUTİN AŞI TAKVİMİ

Yaş

Aşı

Doğum

Hepatit B

1 ay

Hepatit B

2 ay

BCG

2 ay

DTP + TOPV

3 ay

DTP (*) + TOPV

4 ay

DTP (*) + TOPV

6 ay

Hepatit B

9 ay

Kızamık

16 ay

DTP (*) + TOPV

4-6 yaş

DTP (*) + TOPV

14-16 yaş

dT (**)





Hepatit B: B tipi sarılık aşısı.
BCG: Verem aşısı.
DTP: "Difteri Boğmaca Tetanoz" karma aşısı.
TOPV: Ağızdan "Çocuk felci" aşısı.
dT: Eriştin tip difteri aşısı içeren "difteri Tetanoz" aşısı.

(*) İlk karma aşıyla havale ve bilinç kaybı gözlenenlere DT (Difteri Tetanoz" aşısı uygulanır.
(**) Erişkin tip difteri Tetanoz aşısı bulunamazsa yalnızca Tetanoz aşısı yapılır. 10 yılda bir tekrarlanır.

Ana Çocuk Sağlığı Merkezi ve Sağlık Ocaklarında rutin olarak uygulanmayan diğer aşılar:
"Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak" MMR (15. ay ve 5 yaş), "Hepatit A" (0.1.6. ay), "Hemofilus influenza tip b" Hib (DTP+TOPV ile beraber) ve "Su çiçeği" aşılarının (15. ay MMR ile beraber) olanaklar elveriyorsa rutin olarak uygulanması sağlanmalıdır.



Aşı Kampanyaları

Sağlık ve sosyo ekonomik düzeyin yetersiz olduğu gelişmekte olan ülkelerde, rutin aşı uygulamalarıyla bağışıklama çoğu kez yeterli olmamaktadır. Hemen hemen bütün infeksiyon hastalıklarının her yerde ve yaygın olarak bulunması, teknik olanaksızlıklar vb nedenlerle hedef kitlenin istenilen oranda aşılanamaması söz konusudur. Bu durumda olabildiğince fazla sayıda çocuğun aşılanabilmesi için kampanyalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Kampanyalar, bir hastalığı tümüyle ortadan kaldırmak amacıyla da yapılabilmektedir. Ağızdan çocuk felci aşısının son dört yıl içinde çok sayıda ülkede aynı tarihlerde kampanyalar halinde uygulanması, yok etme çabalarına iyi bir örnektir. Bu yaygın kampanyada amaç çocuk felcini, tıpkı çiçek hastalığında olduğu gibi tamamen yeryüzünden silmektir.

RUTİN OLARAK UYGULANAN AŞILAR

1983 yılında UNICEF (Dünya Çocukları Yardım Fonu) tarafından başlatılan "Çocuk Yaşatma Devrimi"nin ilkelerinden biri de tüm çocukları aşı ile korunulması mümkün, öldürücü ve sakat bırakıcı altı hastalık olan tüberküloz (verem), difteri, boğmaca, tetanoz, çocuk felci ve kızamıktan korumaktır. Ülkemizde bu aşıların uygulanmasına öncelik verilmektedir. T.C. Sağlık Bakanlığı 1998 yılı itibariyle hepatit b aşısını da rutin aşı takvimi içine almıştır.

Aileler çocuklarını bir yaşını doldurmadan önce b tipi sarılık, tüberküloz, difteri, boğmaca, tetanoz, çocuk felci ve kızamığa karşı aşılatmış olmalıdırlar..

Aşılar, çocukları bir çok tehlikeli hastalıktan korur. Aşılanmamış çocuklarda beslenme bozukluğu, sakatlık ve ölümler aşılı olanlardan daha sık görülür.

AŞILARIN BİRLİKTE UYGULANMASI

Bir kez uygulanmakla tam bağışıklık sağlaması, aşılanan her bireyde ömür boyu bağışıklık bırakması ideal bir aşının özellikleridir. Zayıflatılmış bazı canlı virus aşıları dışında bu ideale ulaşmak henüz mümkün olmamıştır. Kalıcı ya da uzun süreli bağışıklık için aşıların bir arada ve belli aralıklarla tekrarlar halinde uygulanması gerekmektedir.

Aşılama programı, aynı anda bir çok aşının beraber yapılarak, olabildiğince çok sayıda hastalığa karşı direnç gelişimini sağlamalıdır.

Bir arada kullanılan aşılar, iki yolla ugulanmaktadır. Birincisi birden fazla aşının üretim aşamasında aynı enjektör içinde karıştırılarak kullanıma sunulması, ikincisi ise birden fazla aşının farklı enjektörlerde değişik vücut bölgelerine uygulanmasıdır. Aksi belirtilmedikçe aşılar, uygulayan kişi tarafından aynı enjektöre çekilerek karıştırılmamalıdır. Bu durumun bir istisnası karma aşı ile Hib aşısının aynı enjektör içinde verilebilmesidir.

Birlikte kullanıma sunulan aşılar, söz konusu aşılara özgü yan etkileri şiddetlendirmezler. Kombine aşıların en iyi bilineni "karma aşı"dır. (Difteri-Boğmaca-Tetanoz).

Aşağıda bazı kombine aşı grupları sunulmuştur. Her biri son derece güvenilir ve etkili aşılardır.



KOMBİNE AŞILAR

Difteri + Boğmaca + Tetanoz

DTP

Difteri + Tetanoz

DT

Erişkin tip Difteri + Tetanoz

dT

Kızamık + Kızamıkçık + Kabakulak

MMR

Difteri + Boğmaca + Tetanoz + Ölü Çocuk Felci

DTP + IPV

Difteri + Boğmaca + Tetanoz + Ölü Çocuk Felci + H. influenza tip b

DTP + IPV+ Hib

Difteri + Tetanoz + Ölü Çocuk Felci

DT + IPV

Difteri + Asellüler Boğmaca + Tetanoz

DTPa

Difteri + Asellüler Boğmaca + Tetanoz + Ölü Çocuk Felci

DTPa + IPV

Difteri + Asellüler Boğmaca + Tetanoz + H. influenza tip b

DTPa + Hib

Difteri + Asellüler Boğmaca + Tetanoz + Ölü Çocuk Felci + Hib

DTPa+IPV+Hib

Difteri + Asellüler Boğmaca + Tetanoz + Hepatit B

DTPa + HBV

Difteri + Asellüler Boğmaca + Tetanoz + Hepatit B + Hib

DTPa+HBV+Hib







ÖZEL DURUMLARDA AŞILAMA




Böbrek Hastalıkları

Aşılama sırasında gelişen, "proteinüri" adı verilen, idrarda protein atılımı durumu çoğu kez hekim ve ailede kaygı uyandırır. Böbrek hastalığı olan ya da böbrek hastalığına eğilimi olan çocuklarda proteinürinin ortaya çıkışı sıklıkla aşılamaya ara verilmesine yol açmakta, çocuklar bir çok ciddi hastalığa karşı savunmasız kalmaktadırlar. Fransa gibi bazı ülkelerde kronik böbrek hastalığında aşı uygulanması yasalarla engellenmiştir. Fakat çeşitli araştırıcılar tarafından, aşı takvimlerinde verilen dozlarda ayarlamalar yapılmak suretiyle uygulanan şemalarla güvenilir bir bağışıklamanın sağlanabileceği ileri sürülmüştür.

Böbrek hastalığı olan kimselerde, yapılan çeşitli çalışmalarla, BCG, ağızdan çocuk felci aşısı, karma aşı, kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşılarının güvenle kullanılabileceği kanıtlanmıştır. Yalnızca tifo aşısının yapılması önerilmemektedir. Aşılar olabildiğince hastalığın iyilik dönemlerinde uygulanmalı, bir dozun tamamı uygulanmadan önce azaltılmış dozlar uygulanıp, idrarda protein atılımı ölçülerek durum değerlendirmesi yapılmalıdır.






Kalp Hastalıkları

Durumu stabil (durağan) olan çocuklarda aşılama tehlikesiz bir girişimdir. Romatizmal kalp hastalığı olanlarda, aktif dönemde aşı yapılmamalıdır. Kalp hastalığı olan çocuklarda influenza ve kızamık aşıları özellikle ve ilk fırsatta yapılmalıdır.






Şeker Hastalığı ( Diabet )

Diabetli çocukların infeksiyonlara direnci çok daha düşüktür. Bu nedenle genel kanının aksine, şeker hastalığı olan çocuklarda aşılama programlarına çok daha fazla önem verilmelidir.

Hastalık kontrol altındaysa, çocuğun genel durumu iyiyse, idrarda şeker atılımı en alt düzeylerde ve idrar çıkışı normalse diabtli çocuklarda aşı uygulamalarının herhangi bir sakıncası yoktur. Dikkat edimesi gereken tek konu, tifo ve paratifo aşılarının yarasız ve tehlikeli olduğu için uygulama dışında bırakılması gerektiğidir.






Allerjik Hastalar

Günümüzde yaygın olarak kullanılan aşıların daha saf olarak hazırlanmaları nedeniyle, allerjik bireylerde aşılama sonrasında allerjik reaksiyonlar ve yan etkiler son derece azalmıştır.

Aşılar, mikrobun üretildiği ortama ait bazı maddeleri de içerirler. Bazı aşılarda yumuta proteinleri (influenza, kabakulak, kızamık) eser miktarda bulunur. Yumurta allerjisi olanlarda ürtikere yol açabilir. Kimi aşılar ise az miktarda antibiyotik içerir. Kanamisin, neomisin gibi antibiyotiklere allerjisi olanlarda döküntüler meydana gelebilir. Ancak bu gibi reasiyonlar nadiren yaşamı tehdit edecek boyutlara ulaşır.

Allerjik kimselere tifo ve paratifo aşısı yapılmamalıdır. Allerjik çocuklar, hastalıklarının aktif döneminde aşılanmamalıdır. Aşının allerjik kişi için tehlike yaratabileceği bilinen herhangi bir antibiyotik içermediğinden emin olunmalıdır. Şüpheli durumlarda seyreltilmiş aşıyla test yapılabilir.






Gebelik
Hamile Kadınlarda Zarasız Olan Aşılar:

Tetanoz
İnfluenza ( grip )
Çocuk Felci
Kolera
Hepatit B

Yalnızca Gerekli Durumlarda Yapılması Gereken Aşılar:



BCG

Boğmaca
Difteri
Kızamık
Meningokok
Pnömokok
Kuduz
Kabakulak

Hamile Kadınlara Yapılmaması Gereken Aşılar:

Çocuk Felci ( canlı TOPV )
Kızamıkçık
Bağışıklık Yetersizliği

Doğumsal ya da sonrada edinilen bağışıklık yetmezliği durumlarında canlı aşılar kesinlikle kullanılmamalıdır. BCG, kızamık, su çiçeği gibi canlı aşılar takvim dışı bırakılmalıdır. İnaktif (ölü) aşılar ise aşının etkin ve güvenilir olduğu kanıtlanmışsa kullanılmalıdır.

İlaç Tedavisi Alan Hastalar

Kortizon ve kanser ilaçları kullanılan çocuklarda canlı aşı kullanımı sakıncalıdır. Bu tip ilaçlar bağışıklık sistemini baskıladıkları için BCG, kızamık ve su çiçeği aşısı uygulamalarından kaçınılmalıdır. Lösemili çocuklar tedavi nedeniyle bağışıklık sistemi baskılanmasının tipik bir örneğidirler. Bu çocuklarda aşılamanın, tedavi başlanmadan üç ay önce bitmiş olması gerekmektedir. 3 - 12 ay içinde ilaç tedavisi almayacak olanlara kızamık aşısı yapılabilir. İnaktif (ölü) aşılar lösemili çocuklarda güvenle kullanılabilmektedir.

Sinir Sistemi Hastalıkları

İlerleyici beyin ve sinir hastalığı olanlarda aşılama yapılmaz. Geçmişinde havale öyküsü olan bebeklerde aşılar dikkatle uygulanır. Boğmaca aşısıyla ilgili ciddi sorunlar ortaya çıkmışsa takvimden çıkarılır. Asellüler boğmaca aşısı (DTPa) ile nörolojik yan etki olasılığı düşüktür.

Saralı çocuklarda, havale geçirmeye eğilimli bebeklerde ateş düşürücü ve gerekirse havale önlyici "diazem" koruması altında aşı yapılabilir. Doğumda beyin zedelenmesi nedeniyle arazları olan çocuklarda aşı uygulamaları 1 yaşına dek ertelenmelidir.

Kan Hastalıkları

Kan dinmezliği (hemofili) hastalarında kanamaya eğilim nedeniyle aşılar, hemen altında kemik bulunan, kanama olduğu taktirde kolay baskı uygulanabilecek bir bölgeye yapılmalıdır.

Akdeniz anemisi (talasemi) olan çocuklarda olduğu gibi kan nakli gereken durumlarda, canlı aşı yapılacaksa, kan verilmesinden en az 6 hafta sonra aşı uygulanmalıdır.

Kanser

Canlı aşılar kanserli hastalarda sakıncalıdır. Ölü (inaktif) aşıların kullanımı herhangi bir sorun oluşturmaz. Aşıların, hastalığın tedavi uygulanmayan iyilik dönemlerinde yapılması uygun olur. BCG (verem) aşısı canlı aşı olmakla birlikte kanserli hastalarda ciddi bir yan etkiye yol açmaz. Eğer kanserli hasta kuduz bir hayvan tarafından ısırılmışsa, aşı mutlaka yapılmalıdır.

Kanser tedavisi tamamlanarak iyileşmiş hastalarda aşılar güvenle verilebilir. Ancak enjeksiyonun radyoterapi ya da ameliyat olunmuş bölgenin dışında bir tarafa uygulanması yerinde olur.

Prematürelik

Yapılan çeşitli araştırmalarla prematüre bebeklerin 2 aydan itibaren aşılanmasının herhangi bir sorun yaratmadığı kanıtlanmıştır. Ancak hastanede yatmakta olan prematürelere, diğer bebeklere bulaşma riski nedeniyle canlı oral çocuk felci aşısı yapılmamalıdır. Vücut ağırlığıyla aşılara bağlı yan etkiler arasında doğrudan bir ilişki olmamakla birlikte Fransa'da BCG aşısının 3 kilogramın altındaki çocuklara uygulanmaması yasal bir zorunluluktur. Ülkemizde bu konuda klinikler arasında farklı uygulamalar mevcuttur.

AŞILARIN YAN ETKİLERİ




Yerel Yan Etkiler

Sık görülür. Aşı yerinde hassasiyet ve ağrı bir iki gün içinde kaybolur. Bazan aşı uygulanan bölgede bir sertlik oluşabilir, haftalarca devam edebilir. Abseleşme olmadıkça tedavi gerektirmez.






Genel Yan Etkiler

Ani tansiyon düşmesi, gırtlakta gelişen ödem, şiddetli allerji hayatı tehdit edebilir. Bazı çocuklarda baş ağrısı, mide barsak sistemi rahatsızlıkları görülebilir, bir iki gün içinde kendiliğinden geçer. Aşı sonrasında % 10-20 olasılıkla ortaya çıkan ateş, ateş düşürücülerle bir iki günde kaybolur. Kızamık ve kızamıkçık aşılarının ateşi geç olarak 5-12 gün içinde ortaya çıkmaktadır. Tedavi yaklaşımı aynıdır.

Deri Reaksiyonları

Aşı yerinde, bazan da aşı yeri dışında döküntüler görülebilir.
Kızamık aşısı olanların % 2-5'inde, kızamıkçık aşısı yapılan çocukların % 5-10 kadarında 6-12. günler arasında cilt döküntüleri ortaya çıkabilmektedir.

Böbrekle İlgili Sorunlar

Böbrek hastalığı olan çocuklarda aşılama sonrasında idrarda protein çıkışı artmaktadır.


Sinir Sistemiyle İlgili Sorunlar

Havale:
Boğmaca aşısına bağlı havale sıklığı 6-18 aylık çocuklarda binde bir civarındadır. Meydana geldiğinde herhangi bir iz bırakmaz. Ancak asellüler boğmaca aşısıyla bu tip sorunların sıklığı çok düşük seviyelere indirilmiştir.



Şok:
Boğmaca aşısından sonra 6-10 saat içinde cilt renginde solma, bazan morarma ve huzursuzluk birdenbire başlayabilir. Bir kaç dakikada kendiliğinden iyileşir. Allerjik çocuklarda daha sık görülmekle birlikte genel olasılık on binde bir kadardır.



Uzun Süren Ağlama:
3-6 aylık çocuklarda aşıdan 6-10 saat sonra ortaya çıkan ve nadir görülen bir durumdur.


Beyinde Fonksiyon Bozukluğu
Boğmaca aşısına bağlı olarak milyonda bir olasılıkla meydana gelir. Asellüler boğmaca aşısı iyi bir alternatif olabilir.





Ölüm:
Çok nadiren boğmaca aşısı sonrasında, bilinmeyen nedenlerle meydana gelebilmektedir.

Felç

Canlı çocuk felci aşısısından sonra üç milyonda bir olasılıkla felç ortaya çıkabilmektedir. Bu ciddi sorun özellikle bağışıklık sistemiyle ilgili problemleri olan bebeklerde meydana çıkabilmektedir. İnaktif (ölü) çocuk felci aşısı uygulanan bireylerde bu gibi yan etkiler görülmemektedir.

Beyin İltihabı

Kızamık aşısı sonrasında binde bir, kuduz aşısını takiben 16-32 binde bir sıklıkla beyin iltihabı meydana gelebilmektedir. Son yıllarda üretilmiş olan kuduz aşılarında bu problem tümüyle ortadan kaldırılmıştır. kızamıkçık ve çocuk felci aşısından sonra nörolojik yan etki nadirdir.



Eklem Problemleri

Kızamıkçık aşısı eklem reaksiyonlarına neden olan tek aşıdır. Sıklığı çocuklarda % 1, erişkinlerde % 5-10 kadardır. Tedavisiz kendiliğinden iyileşir.

Lenf Bezesi Şişmesi

Kotuk altında lenf bezesi şişmesi, BCG (verem) aşısı sonrasında % 6-12 sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Başka bir deyişle BCG yapılan her 20 çocuktan bir ikisinde bu reaksiyon görülmektedir. BCG aşısına bağlı lenf bezesi şişmesi genellikle kendiliğinden düzelir, ilaç tedavisi gerekmez. Abseleşme olursa ayrıca müdehale gerekebilir.

Kemiklerle İlgili Sorunlar

BCG aşısı yapılan çocuklarda kemik iltihabı gelişme sıklığı milyonda bir civarındadır. Aşı yerine yakın bölgedeki kemikte görülür. Özel tedavi yaklaşımlarını gerektirir.



AŞILAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR


Ateşli, ağır hastalıklarda aşılama ertelenmelidir. (Böylece hastalığa ait bir belirtinin, aşıya bağlanması önlenmiş olur).

Beslenme bozukluğu, orta-hafif ateş, solunum yolu infeksiyonları aşılamaya engel oluşturmaz.

Şok, 40.5 derecenin üzerinde ateş, aşıdan sonra 48 saat içinde ortaya çıkan havale ve diğer sinir sistemi belirtileri varlığı durumlarında kombine difteri-boğmaca-tetanoz aşısına ara verilmelidir. Bundan sonra boğmaca, takvimden çıkarılarak difteri-tetanoz ikilisi (DT) kullanılmaya başlanmalıdır.

İshal sırasında canlı çocuk felci aşısı yapılmışsa, ishal düzeldikten sonra tekrarlanması uygun olur.

Bağışıklık eksikliği olan ya da kortizon, kanser ilaçları, ışın tedavileri gibi nedenlerle bağışıklığı baskılanmış çocuklarda canlı aşılar kesinlikle yapılmamalıdır.

Kızamık kızamıkçık kabakulak aşıları, yakın zamanlarda gamma globulin yapılmış olan kimselerde en az altı hafta süreyle ertelenmelidir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:16   #123 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

havale


Havale (istemsiz kasılmalar), beyin sinir hücrelerinde anormal aktivite nedeniyle oluşur. Tipik olarak havale geçiren bebek şuurunu kaybeder, kol ve bacakları kasılır. Bir kaç saniye sonra, kol ve bacaklar ile yüz adaleleri ritmik olarak seğirmeye başlar.

Çocukluk hummalarının çoğu ateş nöbetleri ile ilintilidir. Tipik olarak havale, 6 aylık ila 5 yaşında olan, ateş nöbeti geçiren çocuklarda meydana gelir. Ateşin ağır ya da hafif olması ile havale havale arasında bir ilinti yoktur. Bazen havale, bebeğin hasta olduğunu gösteren bir ilk belirtidir. Çocukların %4 ila 5' i en azından bir kez havale nedenle kasılma geçirir; %50 'sinde ise ilk nöbetten sonra herhangi bir gelişme olmaz. Havale nöbetleri nispeten kısadır,genellikle 5 dakikadan daha az sürer. Her ne kadar eskiden havale geçiren çocuğun beyninin zarar göreceği düşünülür ise de bu çok nadirdir. Havale nöbetlerinde hastalığın nedeni, meydana gelen ateşten daha önemlidir. Örneğin, menenjit, basit bir havale nöbetinden çok daha ciddi bir hastalıktır.

Bebeğiniz havale geçiriyor ise ne yapmalısınız?

Havale, anne babalar için de korkutucu olabilir. Özellikle ilk defa meydana geliyor ise kendinizi çok çaresiz hissedersiniz.

Havale vakalarının çoğunda çocuğun havale geçtikten sonra iyileştiğini unutmayınız.

Ateşli Havale Nöbeti

Eğer bebeğiniz ateşli iken havale geçirirse, hatırlamanız gereken en önemli şey havalenin bir kaç dakika sonra kendiliğinden geçeceğidir. Bununla beraber, bebeğinizin ateşini yavaş yavaş indirmek için bir şeyler yapabilirsiniz. Bebeğinizin giysilerini çıkarın ve bebeğin başına ve göğsüne serin bezler koyun. Bebeğin vücudunu serin su ile silin. Sünger ile silerken kesinlikle alkol kullanmayınız. Bebeğinizi havale esnasında kesinlikle küvete sokmayınız; çünkü bu tehlikeli olabilir.

Eğer bebek havale esnasında kusmaya başlarsa, bebeği yüzü koyun ya da yan yatırın;kesinlikle sırt üstü yatırmayın. Eğer bebeğin soluk alıp vermesi güçleşirse çeneyi her iki tarafta alt kısmından kavrayarak ileriye geriye hareket ettirmek suretiyle bebeğin soluk alıp vermesine yardımcı olun.

Havale geçtikten ve bebeğiniz kendine geldikten sonra doktorunuza haber verin; doktorunuz muhtemelen bebeği hemen görmek isteyecektir. Bebeğinizin doktoru ile temas kuramadığınız durumlarda bebeğinizi bir hastane ya da kliniğin acil bölümüne götürerek muayene ettiriniz.

Ateşsiz Havale Nöbeti

Bu tür bir havale baş etmenin kuralları, bebeğinizin ateşini düşürmek dışında, ateşli havale ile aynıdır.

Bebeği hareket ettirmenin ya da herhangi bir hareketi kısıtlamayın. Her ne kadar bebeğin soluması bir an durabilir ise de, suni solunuma başlamayın; bebek kendiliğinden soluk alıp vermeye başlayacaktır. Çoğu insan, havale geçiren bir insanın havalenin en ateşli anında dilini yutabileceğini ya da ısırabileceğini düşünerek endişelenirler. Her ne kadar çocuk bazen dilini ısırırsa da, dilini yutamaz ya da başka başka ciddi bir incinme meydana gelmez. Bebeğin ağzına elinizi ya da başka bir nesne sokmayınız.

Havale geçtikten sonra doktorunuza haber veriniz.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:16   #124 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

hemofilus influenza b aşısı menenjit aşısı


Beş yaşından küçük çocuklarda ciddi mikrobik hastalıkların en sık nedenlerinden birisi olan "Hemofilus influenza tip b" özellikle süt çocuklarında menenjite neden olmaktadır. Bu özelliği nedeniyle hastalığa karşı geliştirilmiş olan Hib aşısı ülkemizde "menejit aşısı" olarak tanınmaktadır. Oysa bu mikrop menejit dışında kanda mikrop üremesi, zatürre, kalp zarı iltihabı ve eklem iltihabı gibi ciddi seyreden başka hastalıklara da yol açmaktadır.

"Hemofilus influenza tip b" menenjiti geçiren çocuklarda sağırlık ve zeka geriliği gibi ağır kalıcı değişiklikler meydana gelebilmektedir. Bu ağır sekeller nedeniyle hastalığın önlenmesine yönelik yoğun araştırmalar sonunda 1980 yılında bu gün kullnadığımız Hib aşısı geliştirilmiş ve kullanıma girmiştir.

Çocuklarda değişik yaş gruplarında bağışıklık sisteminin aşılara verdiği yanıtlar farklılık gösterdiğinden, 0 - 6 ay arasında Hib uygulanmaya başlanan çocuklara 1-2 ay arayla 3 kez aşı yapılması, son dozdan 1 yıl kadar sonra injeksiyonun tekrarı gerekmekteyken; 6 - 12 ay arasında Hib'le aşılanmaya başlanan olgularda 3 yerine 2 doz verilmesi, yine son dozdan 1 yıl sonra tekrarlanması yeterli olmaktadır. Bir yaşından büyüklere ise tek doz Hib yapılır. Aşının koruyuculuğu, şemaya uygun biçimde verildiğinde 5 yıl kadar devam etmektedir. Beş yaş üzerindeki çocukların aşılanmasına gerek yoktur. Ancak aşağıda sıralanan durumlarda büyük çocuklara da uygulanması önerilmektedir:

Orak Hücre Hastalığı olanlar,
Dalağı ameliyatla çıkarılmış olanlar,
Doğumsal bağışıklık yetmezliği olanlar,
Kanser ve ilaç tedavisi nedeniyle bağışıklık yetmezliği gelişenler,
AIDS'liler,
Kemik iliği nakli yapılanlar...

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:17   #125 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

Hepatit A aşısı


Gelişmiş ülkelerde erişkinlerin ancak üçte birinde görülen A tipi hepatitin gelişmekte olan ülkelerde 5 yaş üzerinde sıklığı %100'dür. Hastalık küçük çocuklarda genellikle hafif seyreder. Dışkı - ağız yoluyla insandan insana bulaşır. Hamilelikte geçirilen A hepatiti B hepatitinin aksine çocukta herhangi bir soruna yol açmaz.

Çocukların toplu olarak bulundukları kreş, bakımevi gibi ortamlarda hastalık kolaylıkla yayılabilmektedir. Gıda ve su kaynaklı salgınlar ortaya çıkabilmekte, kabuklu deniz ürünleriyle bulaşma meydana gelebilmektedir.

Hastalığın başlangıcı genellikle anidir; ateş, huzursuzluk, bulantı, kusma ve karında rahatsızlık başlıca yakınmalardır. İshal görülebilir. İdrar rengi koyulaşıp, cilt ve göz akları sararabilir. Belirtilerin süresi genellikle 1 aydan kısadır. Genellikle tam bir iyileşme olur. Hepatit A ile infekte hastalar 1 hafta süreyle bulaştırıcıdırlar. Daha fazla karantinaya gegek yoktur. Fakat hastaların dışkıları ve dışkıyla bulaşık maddeleri ile ilgili önlemler alınmalı, eller iyice yıkanmalıdır. Hepatit A'nın nadiren çok ağır ve hızlı bir seyir göstererek ölüme yol açabileceği unutulmamalıdır.

Hastalıkla temastan önce ya da temastan sonra iki hafta içinde "gamma globulin" uygulanabilir. 2 haftadan sonra yapılmasının hiç bir yararı yoktur. Okul, kreş, bakımevi gibi ortamlarda salgın meydana geldiğinde tüm çocuklara ve çalışanlara gamma globulin yapılmalıdır. Bezlenen bebeklerin anne ve babalarının da uygulanmaya dahil edimeleri gerekir. Son yıllarda yapılan çeşitli çalışmalarda benzeri durumlarda aşıyla korunmanın, gamma globulinle korunmaya eşdeğer ölçüde güvenilir olduğu ortaya konmuştur. Hepatit A aşısı 1 yaşından büyük çocuklara 1 ay arayla iki kez ve ilk dozdan 6 ay sonra tekrar olacak şekilde yapılmalıdır. Piyasada çocuk ve erişkinler için iki farklı formu mevcuttur. Aşının kouyuculuğunun 20 yıl olabileceği tahmin edilmektedir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:17   #126 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

hepatit B aşısı


Viral hepatitler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarla sarılık (hepatit) yaptığı bilinen beş virus tanımlanmıştır. Bunlar Hepatit A, B, C, D ve E viruslarıdır. Halihazırda yalnızca A ve B hepatiti için aşılar mevcuttur. Başka bir çok virusun daha sarılığa yol açabileceği hatırda tutulmalıdır (Hepatit F,G, EBV, CMV, vb).

Hepatit A ve E hafif seyirlidir, genel olarak kronikleşmediği bilinir. B, C ve D ise müzminleşebilir, hayatı tehdit edebilir. Hepatit A virus çocukluk çağındaki hepatitlerin (sarılık) başlıca nedenidir. Hepatit B infeksiyonu çocuk olguların üçte birini oluştururken, Hepatit C hemen hemen %20 oranında saptanır. Hepatit D çok nadir olarak ve Hepatit B hepatitiyle birlikte görülür.

Hepatit B virus, A hepatitinden farklı olarak daha çok yakın temas, cinsel ilişki, kan yolu ve anneden bebeğine anne karnındayken geçiş biçiminde bulaşır. Hastalığın belirtileri hepatit A'ya benzer. Ancak müzminleşme görülebilir. Hastalığı geçirenlerin tam olarak iyileşememesi durumunda ömür boyu taşıyıcılık, kronik aktif hepatit adı verilen müzmin karaciğer iltihabı ve ilerde siroz ve kanser ortaya çıkabilir. Genel olarak kronikleşme olasılığı %10 kadardır. Ancak çocuklarda, özellikle anne karnındayken alınan infeksiyon durumlarında müzminleşme ve hızlı gelişen karaciğer yetersizliği daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hastalığın başlıca kaynağı kendisinde hiçbir belirti olmayan sessiz hepatit B taşıyıcılarıdır. Eşler birbirlerine ve istemeden çocuklarına bu hastalığı bulaştırabilmektedirler. Hepatitin AIDS'ten çok daha kolay bulaştığı hatırda tutulmalı, ülkemizde hemen hemen her 10 kişiden birinin bu hastalığın taşıyıcısı olduğu bilinmeli, hastalık meydana geldiğinde tedavisinin mümkün olmadığı göz önüne alınarak Hepatit B aşısının rutin aşı takvimine dahil edilmesi olanaklar elverdiği ölçüde sağlanmalıdır. Ülkemizde ücretsiz olarak ancak bir yaş altındaki çocuklara hepatit b aşısı uygulanabilmektedir.

Hepatit B Aşısı, çocuk doğar doğmaz başlanmak koşuluyla 0. 1. 6. aylarda uygulanır. Beş senede bir tekrarlanır. Ailesinde hepatit taşıyıcısı olan bebekler 0. 1. 2. ve 12. Aylarda aşılanmalıdır. Eğer anne taşıyıcıysa bebeğine, aşıya ilaveten 0. ve 3. aylarda hepatit B'ye özgü gamma globulin (Hepatit B Hiperimmun Globulin) yapılması önerilmektedir.

Poliklinik koşullarında herhangi bir risk faktörü ve temas öyküsü olmayan çocuklara rutin aşı öncesi kan testi yaptırmaya gerek yoktur. Testin yarar/maliyet oranı düşüktür. Aşılar tamamlandıktan sonra yalnızca risk grubunda olan çocuklarda yeterli bağışıklığın oluşup oluşmadığını saptamak üzere kan testi yapılabilir. Bütün çocukların rutin olarak testten geçirilmesi gerekmez.

Hepatit B ile temastan hemen ve bir ay sonra yapılan immun globulin %75 oranında koruyuculuk sağlar. Cinsel temastan sonra ise iki hafta içinde immun globulin yapılmalıdır.

Hepatit B ülkemiz için ciddi bir sorundur. Bulaşma yollarının bilinmesi, aşı ile korunma ve temas sonrası immun globulin yapılması gibi önlemlerle hastalığın kontrol altına alınması mümkündür. Bedelinin sosyal güvenlik kurumlarınca karşılanıyor olması, hepatit B aşısının kullanımını yaygınlaştırmıştır.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:17   #127 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

HAŞLANMIŞ DERİ SENDROMU

Tanım : Stafilokokların eksfoliyatif toksinine bağlı olarak ortaya çıkan ve deride yaygın büller ve soyulmayla karekterize bir klinik tablodur.

Klinik bulgular : Genelde genç infantlarda ,nadiren erişkinde oluşur.Ateş, ciltte hassasiyet ve skarlatiform raşla karekterize olup, Nikolsky bulgusu pozitiftir. Geniş büller oluşur, rüptüre olur ve deri tabakaları ayrılır. Yenidoğanda bazen bir omfalitle de başlayabilir.Ciddi elektrolit kayıpları ve sepsise yol açabilir.

Etiyoloji : Staphylocuccus aureus faj grup II etken mikroorganizmadır. Bu mikroorganizma eksfoliatif toksin üretir. Stratum corneum seviyesinde intraepidermal yıkım vardır. Deriye yandan basınç uygulanırsa ayrılma görülür.

Epidemiyoloji : En çok 5 yaşın altındaki çocuklarda görülür. Yenidoğanlarda hastane epidemileri şeklinde görülebilir. Bu yaş grubunda Ritter hastalığı ismi verilir.

Tanı : Fokal odaktan etkenin üretilmesi.
Ayırıcı tanı: Toksik epidermel nekrolizle çok karışır.Bu tablo ilaç reaksiyonu sonrası gelişir.

Tedavi : Sıvı replasmanı ve uygun antimikrobiyal tedavi ile 2 haftada iyileşir. : Destekleyici yaklaşım çok önemlidir.Hipovolemik şok tedavisi, sıvı-elektrolit replasmanı, gerekirse vazopressör ajanlar kullanılır. Antistafilokokal parenteral bir ajanla saptanan odak tedavi edilmelidir .Nafcillin veya oxacillin, I. veya II.jenerasyon sefalosporinler, clindamycin verilebilir. Ancak metisiline dirençli etkende vankomycin veya teicoplanin kullanılır.Tedavi süresi:5-7 gün.

Dozlar : Nafcillin ve oxacillin ; Yenidoğanda.da 2000gr.dan düşük ağırlıklıda; 25mg/kg; 12 saatte bir,eğer 1 haftadan büyükse ; 25 mgkg, 8 saatte bir, 2000gr.dan büyükse 25mg/kg,6 saatte bir..

Cefazolin : 50-100mg/kg/gün, 3 doz

Cephalothin : 80-150 mg/kg/gün , 4 dozda, erişkinde;4-12.gr.

Cefuroxime : 50-100mg/kg/gün, iki dozda

Clindamycin : 2000gr.dan küçük ve 1 haftadan kçük YD:da; 5mg/kg, 12 saatte bir, bir haftadan büyükse 8 saatte bir, 2000gr.dan büyük ve 1 haftadan küçükse 8 saate bir, 1 haftadan büyükse 6 saatte bir, erişkinde;25-40mg/kg/gün, 4 dozda.

Vankomycin : Yenidoğanda; 2000 gr.dan düşük doğum ağırlıklıda 15mg/kg her 12 saatte bir, 2000gr.dan büyüklerde her 8 saatte bir, erişkin ;40mg/kg/gün, 2-4 dozda.

Teicoplanin : 6-12 mg/kg

Korunma : Yenidoğan ünitesinde temas önlemlerinin alınması gerekir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:17   #128 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

Hirschsprung hastalığı


Hirschsprung hastalığı (doğuştan kalın barsak genişlemesi olarak da adlandırılır) yavaş yavaş anormal büyüklükte ya da genişlemiş kalın barsak oluşmasına neden olur. Bunun nedeni alt rektumun dışkıyı anüsten dışarı çıkarmakta yeterli olmamasıdır. Prematüre bebeklerde nadir olmak koşulu ile, Hirschsprung hastalığı yeni doğan bebeklerdeki kalın barsak tıkanıklığı nedenlerinden %33 ünü oluşturmaktadır.

Yeni doğan bebeklerde ilk işaretler arasında mekonyum dışkısını çıkarmakta başarısızlık, kusma, karın bölgesinde şişme ve dışkılayamama sayılabilir.

Rektal bir muayene sonrasında, bebek çoğunlukla patlayıcı şekilde dışkılar. Bazen yeni doğmuş bir bebek bu yüzden dışkı bile kusabilir. Su kaybı ve kilo kaybı da çok rastlanır. Çoğu yeni doğmuş bebekler bunun yanı sıra kabız ve ishal de olabilirler.

Yeni doğmuş bir bebekte büyümüş bir kalın barsağı teşhis etmenin en iyi yöntemi rektal biyopsi yapmaktır.

Hirschsprung hastalığının tedavisi, dışkının atılabilir bir torba içine doldurulabilmesi için karın bölgesinin dış kısmına bir çıkış yapılmasından sonra ameliyattır. Bu, geçici bir tedbirdir. Bu açıklık, çocuk 12 ile 18 aylık olduğunda başka bir ameliyat ile kapatılır.

Her ne kadar sürekli ishal nöbetleri kimi zaman problem teşkil ederse de tedavi son derece başarılı sonuç verir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:18   #129 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

Henoch-Schönlein purpurası



Henoch-Schönlein purpurası dediğimiz durum aslında bir hastalık değil,birçok hastalıkta görülebilen özel bulgular topluluğudur.En sık allerjik etkenlere bağlı olmak üzere,çeşitli sebeplerle oluşan bozulmuş bağışıklık, damar sistemini etkileyerek deri altında,sindirim sisteminde ,böbreklerde ve eklem yerlerinde kanamalar tarzında döküntülere yol açar.

Sindirim sisteminde olan döküntüler, sindirim kanalı içine kanamalara neden olabilir. Sindirim kanalına olan kanamanın belirtisi dışkının katran gibi siyah çıkması, kusma olduğu taktirde, kahve telvesi görünümünde olmasıdır.
Eklemlerdeki döküntüler, eklemlerde romatizma benzeri ağrılar, kızarıklık ve hareket kısıtlılığı gibi belirtilere neden olur. Böbrekleri tuttuğu taktirde idrarda kanama ortaya çıkar. Kanama bazen gözle görülebilecek derecede, bazen de sadece mikroskopla tesbit edilecek derecededir.
Ayrıca yapılan idrar tahlilinde protein (Albumin) olduğu da belirir. Hastaların yaklaşık yarısında böbrek tutulması görülebilir. Birkaç haftalık aralarla hastalığın ataklar yaptığı görülür. Hastaların büyük bir kısmında hiçbir belirti kalmaksızın iyileşme elde edilirken, bazılarında böbrekte tahribat ortaya çıkabilir.
Özellikle küçük çocuklarda, ateşle seyreden üst solunum yolu infeksiyonlarından sonra ortaya çıkabilir. Çok sık olmamakla birlikte ilaç alerjisi de hastalığın belirmesinde etken olabilir. Bu nedenle her vakada, etken olabilecek ilaç araştırması yapılmalıdır. Hastalığın tedavisinde ilk aşama, hastalığa neden olabilecek etkenlerin belirlenerek ortadan kaldırılmasıdır. Bu etken ortadan kaldırıldıktan sonra sadece belirtileri gidermeye yönelik tedavi yeterli olabilir. Eklem tutulması, şişlik, karın ağrısı gibi şikayetleri çok olanlarda kortizon tedavisi etkili olacaktır. Devamlı ataklar sonucu böbreğin etkilenerek kronik bir böbrek hastalığının ortaya çıktığı durumlarda, bağışıklık baskılayıcı ilaçların, örneğin Azothioprin’in yararlı etkileri görülebilir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 18.02.2014, 23:18   #130 (permalink)
Özel Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Çocuk Hastalıkları Arşivi

idrar yolu enfeksiyonları


İdrar Yolu Enfeksiyonu


Hazırlayan : Dr. Ali Düzova, Prof. Dr. Ayşın Bakkaloğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Pediatrik Nefroloji Ünitesi

İdrar yolu enfeksiyonu (İYE) deyimi üriner sistemde mikropların üremesi anlamına gelir. Çocuklarda en sık görülen bakteriyel enfeksiyonlardan biridir. Her yaş ve cinste görülür. Kadınlarda yeni doğan dönemi hariç erkeklerden fazla gözlenir. Yedi yaşına kadar olan dönemde erkek çocuklarda %1.6, kız çocuklarda %7.8 İYE gelişir. Bakteriler, virüsler ve mantarlar idrar yolu enfeksiyonuna neden olurlar. Ülkemizdeki böbrek yetmezliği olan hastaların önemli bir kesimine vezikoüreteral reflü (mesanede toplanan idrarın böbreklere doğru geri kaçışı) ve böbrek taşı hastalığı neden olur. Tekrarlayan İYE olan hastalar bu yönden değerlendirilmelidir.

Özellikle ilk beş yıl içinde böbrekte enfeksiyon olması kalıcı ve ilerleyen zedelenmelere neden olabilir. Bu durumun dikkatten kaçması ve enfeksiyonların kontrol altına alınamaması böbrek yetmezliği ile sonlanabilir.

Normal olarak mesanede toplanan idrar böbreğe geri dönmez. Vezikoüreteral reflü (VUR) (mesanede toplanan idrarın böbreklere doğru geri kaçışı) mesanedeki mikroorganizmaların yukarı üriner sisteme taşınmasına neden olur. Tekrarlayan İYE olan çocuklarda %25-50 (ortalama %35) vezikoüreteral reflü vardır. İYE olmayan çocuklarda VUR %0.4-1.8 arasında görülür. Vezikoüreteral reflüde böbrek enfeksiyonu gelişimi kolaylaşır.

İşeme bozukluğu: Bu tablo tipik olarak 3-7 yaşları arasında görülür. Mesane kasları kontrolsuz, istem dışı-önlenemez-düzensiz bir şekilde kasılır. Bu hastalarda gün içinde birçok kez ani idrar yapma veya sıkışma hissi görülür. Mesanenin istemsiz kasılmalarını engelleyemeyen hasta, idrar kaçırmayı önlemek için bacaklarını çaprazlar, çömelerek topuğunu idrar çıkış bölgesine bastırır veya benzeri manevralar yapar. Hastaların büyük kısmında idrar kaçırma görülür.

İlk bir yıl içinde ateşli İYE tanısı alan erkek çocukların %90’ının sünnetsiz olduğu, sünnetsiz erkek çocuklarının sünnetli erkek çocukları ve kızlara oranla İYE riskinin 10-20 kat fazla olduğu bilinmektedir.

Tablo I: Yaş Gruplarına Göre BelirtilerYaş grubu Belirtiler
Yeni doğan ve
süt çocuğu Vücut sıcaklığının belirgin düşük veya yüksek olması
büyüme geriliği, kusma, ishal, huzursuzluk, sarılık,
kötü kokulu idrar
Okul öncesi Karın ağrısı, kusma, ishal, kabızlık, anormal işeme şekli,
kötü kokulu idrar, ateş, büyüme geriliği
Okul dönemi İdrar yaparken yanma, sık idrar yapma, karın ağrısı,
anormal işeme şekli, kabızlık, kötü kokulu idrar, ateş
Ergenlik İdrar yaparken yanma, sık idrar yapma, karında hassasiyet,
ateş, kötü kokulu idrar

Tedavide amaç enfeksiyonu uzaklaştırmak, anatomik ve işlevsel bozuklukları belirleyip düzeltmek, tekrarları önlemek ve böbrek işlevini korumaktır.

Anatomik bozukluk, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu, hastanın 5 yaşından küçük olması gibi özel klinik durumlarda tedavinin acilen başlaması gerekir. Hastanın genel durumu bozuk olduğunda hastanede ve parenteral (ilacın kas içine veya damardan uygulanması) antibiyotik verilerek tedavi edilmelidir. Özellikle yeni doğanlar hastanede ve parenteral antibiyotikle tedavi edilmelidir.

Bir yaşından büyük, genel durumu iyi, kusması olmayan, ağızdan beslenmesi yeterli olan çocuklarda oral (ilacın ağızdan verilmesi) antibiyotik tedavisi yapılır. Ağızdan bol sıvı alınması önerilir. Tedavinin süresini hekim belirler (7-14 gün).

Genellikle 48 saat içinde iyileşme gözlenmelidir. Aksi halde dirençli bakteri ile oluşmuş veya idrar yollarında tıkanma zemininde gelişmiş bir enfeksiyon düşünülmelidir.

Tedavi tamamlandıktan 2-3 gün sonra idrar incelemesi ve idrar kültürü tekrar edilir. Tekrarlayan enfeksiyonlarda uygun bir antibiyotik tedavisinden sonra 3-6 ay antibiyotikle baskılama tedavisi uygulanmalıdır (hekime danışılarak).

Hekiminizin belirleyeceği bir takvimde yapılacak tetkiklerle anatomik bozukluk olup olmadığı, o döneme kadar böbrekte kalıcı hasar olup olmadığı belirlenebilir.

VUR olan hastalarda baskılama tedavisi (akşamları yatarken ağızdan antibiyotik verilmesi) uygulanır. Hekimin belirlediği sıklıkta idrar tetkiki, idrar kültürü ve diğer tetkikler tekrar edilir. Takiplerinde bu hastaların bir kısmında açık veya endoskopik cerrahi düzeltmeler gerekli olabilir.

Asi Ruh isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 19:37