Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Aşka Dair Herşey (https://www.forumaski.com/aska-dair-hersey/)
-   -   Aşıkların Hikayesini Okurken (https://www.forumaski.com/aska-dair-hersey/96936-asiklarin-hikayesini-okurken.html)

Asrevya 13.03.2014 08:04

Aşıkların Hikayesini Okurken
 

Aşıkların Hikayesini Okurken



[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]

Her daim aşık olanların anlatacak hikayesi vardır. Aşık olmayanlar ise iyi birer 'sevgili' olamazlar. Hangisinin hikâyesini 'oku'mak isterdiniz?

Anlattığımız her hikayede, ister zulüm olsun, ister şiddet, sevgisizlik, kuruluk, hiçlik. Hep Aşk'ın halleri içindeyiz. Halden hale geçmelerdeyiz. Sadece bizler değil. Kainattaki her şey. Belki bu dünyayla 'hemcins' olmadığımızı hissetmemiz içindir özlem veya hüzün gibi yetilerin bize verilmiş olması.

Burada 'öte alem' mevcuttur evet. Burada ve şu anda. Mekanın ruhu, lineer bir ilerleyiş sunmaz bize. Kesintisiz bir devam ediş, şu anın sonsuzluğunda açılır, açılır. Yaratılış durmaksızın yenilenir. Ne büyük bir tahayyül, ne muazzam bir tasavvur! Tasvirlere sığmayacak, kategorizasyonlara gelmeyecek, parçalanamayacak ve somut olarak işaret edilemeyecek bir tanım. Ancak bütünü ve 'bir'i ima eden sonsuz çeşitlilikte temsillerini bulabilir. Hikayeyi merak edenler için tabii!

Burası, sadece burası değil dedim. Başta bahsettiğim hikaye de sadece anlattığı şey değildir. Burada, aramızda, bu hikayede... Hep başka bir alem saklı. Biliriz, duyumsarız, bazen görür işitiriz. Ona ruhumuzla da dokunuruz hatta.



Örnek vereyim. Sevdiğimiz bir hikayeyi, şiiri veya müziği dinlerken "ne kadar güzel" deriz. (Mesela Salve Regina'yı dinlerken hep böyle derim.) Aşıklara ait sırlardan bir ipucu yakalamış gibi oluruz. Böyle bir eser, isterse kötülüğü anlatsın, fark etmez. İfade ettiği her şeyin metafor olduğunu hissettirmiştir. Baktığımız her şeyin gölge olduğunu... Vehim olduğunu...

Artık şeyler erimiş, yok olmuştur Varlık'ta. Hikayeler Hikaye'ye dahil olmuştur. Yokluğumuzla buluşmuşuzdur o şiir, o müzik aracılığıyla. Umutsuz, bağlamından kopuk, başıboş, bağımsız (ve nihilist) bir yokluk değildir bu. Bizi ikiliklerin sonuna ulaştıran 'bütün'le buluşturan bir bağlılığın içindeyizdir. Tevhid sanatı işte! Damlaların ne kadar sayısız olursa olsun, okyanustan bağımsız olmaması gibi.

Böyle bir eser, bizde bilgi ve donanımlarımızın ötesinde bir yer eder. Onu neden sevdiğimizi tam anlatamayız, ama kalpte karşılığı vardır. Tıpkı bir insanı neden sevdiğimizi tam anlatamayacağımız gibi. Biliriz ki, seçtiğimiz her kelime, salt kendi tanımlarımızı bağlar, başkasında bir karşılığı olmayabilir.

Büyük harfli Hakikat için de böyle. Tanımlamak imkansız. Ama her kalpte farklı bir tecellisi var. Zaten 'ademiyyet'imiz (insan olmanın anlamlarıyla dolu yokluğumuz) bize yokluğun dahi Hakikat'ten bağımsız olmadığını göstermiyor mu...

Hikayeye dönersek. Hepimizin hikayesinde tam da bu yüzden farklı 'konuşma biçimleri'ne dönüşür Hakikat. Bu dünyaya düşmekle başlayan eksiklik duygumuzu, sılamızı, gurbette çektiğimiz acıları ancak Hakikat'in mecazlarıyla ifadeye dökebiliyoruz. Hepimizin aşk hikayesi başka başka, öyle değil mi?

O halde... Büyük harfli Aşk, asıl hikaye. Hakikat. 'Kahramanlar' ne kadar çeşitli olursa olsun, 'bura'dan 'ora'ya devam edişlerimizi anlatmak; işte bizim bütün yapacağımız bu. Sanat, bu yolculukta bir işaret taşı, bir hatırlama biçimi, bir anma, adanış...

Aşk'ta eriyecek her şey. Asıl Konuşan, hepimize söz veren O. Sanat tartışmaları bağlamında önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi: Kalem, elimizde ancak emanet olarak taşıyor sözlerimizi. Bunu anlarsak, hep altını çizdiğim 'kelimelerin miracı'na varırız. O'ndan aldığımızı O'na iade etme serüveninde, sözlerin yukarı yükselmesi, yani miracı bir bakıma Söz'ün ruha ait olduğunu da hatırlatır bize.

Buradan geliyorum ruha ait olan sözün 'güzel'le olan ilişkisine. Söz ruha ait olduğu ölçüde isterse kötülüğü anlatsın, 'güzel'in içinden anlatacaktır. Çünkü Söz, bize emanet ise, onu taşımanın belirli bir edebi, üslubu vardır. Lütfi Bergen'in de isabetle hatırlattığı bir ayetin mealini vereyim tam burada: "Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir."

Kalemimizin yazma niyeti kelimelerin miracına yönelikse, güzelleşen söz, bize tüm mecazların ötesindeki Kavuşma'yı çağrıştırır. Sanat eserinde bunun karşılığı biz icracılar için o kavuşmaya giden yollardan geçip durmak. Köklerden dala, arzdan arşa... Rızkını aramak hikayeden hikayede. Ve bazen aradığına dönüşmek. Ve bazen ararken, neyi bulmak'tan geldiğini hatırlamak. Bize bunlar düşüyor işte.

Korkuda arzuyu, çirkinde güzeli, kötülükte iyiyi bulabilmek böyle mümkün. Sanatta da hayatta da. Ötekinde kendini, kendinde Rabbini bilmek gibi. Başladığın yere dönmek de diyebiliriz buna. Her dönüşün 'bir başka dönmek' olduğu bir dönmekle ama! Attar'ın kuşları gibi. Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk'ı gibi.

Vardığım yeri somutlaştırayım: Kavuşma arzusunu ancak kavuşamama hikayelerimiz temsil ediyor sanatta. Benlik iddialarımızda çırpınıp kalmadan Hakikat'in mecazlarına kanat çırpabilmemiz için, evet en azından bunun için bizi içimize döndürür 'güzel' bir eser. (Ki bu anlamda katmanlarımız en çok kendimize sırdır.) Hikaye'yi bölmeden algılar; Simurg oluruz! Sınırlılığımızın bir hikmeti bu zaten. Kavuşma'yı anlatabilsek, sınırlı olamazdık. İnsan da olamazdık. Sanata da ihtiyaç duymazdık. Sanat, kavuşmaktan geldiğimiz ve henüz kavuşmaya dönemediğimiz için var.

Aşık olmadan iyi sevgili olunamaz demiştim başta. Yukarıda bahsettiğim 'yokluğun' (ademiyyet) bir anlamı da her şeyi sevgilisi için yapmanın zevkine varmak, o zevkte erimek. İnsan olmanın bir özelliği bu. Yalnız Adem ve evlatlarına verilen.

Konuşan O, evet Söz de O'nun. Emanet niyetine taşıdığımız sözler birer vehim belki aslında. Ancak bu vehmin içinde hepimizin, her şeyin bir konuşma biçimi saklı. Söz'den payımıza düşeni icra eden kalemimiz saklı mesela. Bu sorumluluğu duymadan onu kullanamayız. Ayette denildiği gibi, her şey O'nu hamd ile tesbih eder, anar. Biz işitmesek de. Konuşan şeylerin 'canlı' olduğuna bir işaretse bu eğer: Aşıkların hikayesi hiç kesintiye uğramaz diye düşünüyorum.

Sanatçıya düşen, buradan 'ora'ya devam edişlerimizi kalemin şahitliğine sunmak olmalı. Her şeyi canlandıran Hikaye'yle bağlantısını koparmaksızın kullanmalı kalemini. O vakit, tıpkı söz gibi güzelliğin de emanet olduğuna varırız.

Başladığım yere -artık onun biraz ötesine- döneyim ben de:

Güzel olan, sevilendir.
Ve aşık olmadan iyi sevgili olunamayacağı gibi, güzelleşmek de mümkün değildir.

Bizi 'güzel'e kavuşturmayan bir sanat eseri, bu anlamda Hikaye'nin bütünlüğünden kopuk demektir. Onu tastamam sevemeyiz.

LEYLA İPEKÇİ



Saat: 10:10

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.