Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Biyoloji

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Antikorların çeşitleri

Biyoloji kategorisinde açılmış olan Antikorların çeşitleri konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 24.04.2014, 00:08   #1 (permalink)
Dahiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla.

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
alarmblue Antikorların çeşitleri

Antikorların çeşitleri

Antikorların bir çeşit protein olduklarını belirtmiştik. Bu proteinler vücudun savunmasında bağışıklık olaylarında görev aldıklarından bağışıklık globulini (bir çeşit protein) anlamına gelen "immün globulin" olarak adlandırılır ve kısaca "Ig" olarak gösterilir.

Savunma sisteminin en karakteristik proteinleri olan immün globulin molekülleri antijenin varlığını başka savunma hücrelerine haber vermek ya da savaşın tahrip edici zincirleme reaksiyonlarını başlatmak üzere antijenle birleşirler.

IgG (Immun Globulin G): IgG en temel antikordur. Oluşumları için birkaç gün yeten bu antikorların ömürleri ise birkaç hafta ile birkaç yıl arasındadır. Bütün vücudu dolaşan bu antikorlar kanda lenfada ve bağırsakta bulunurlar. Kanla birlikte dolaşır doğrudan işgalcinin üstüne gider ve işgalcinin üzerine yapışırlar. Güçlü bir antibakteriyel ve antijen çökertici etkiye sahiptirler. Bakterilere ve virüslere karşı vücudu korur toksinlerin (zehirlerin) asit özelliğini yok ederler.

Ayrıca hücrelerin arasına sıkışır hücrelerin ve derinin içine sızan bakterileri ve mikroorganik istilacıları etkisiz hale getirirler. Bu kabiliyetleri ve boyutlarının küçük olması sayesinde hamile bir kadının plasentasına girerek savunmasız bir bebeği enfeksiyonlara karşı koruyabilirler.

Eğer antikorlar plasentaya geçebilecek özellikte yaratılmamış olsalardı anne karnındaki bebek mikroplara karşı korumasız kalacaktı. Bu durumda da daha doğmadan ölüm tehlikesiyle karşılaşacaktı. İşte bu yüzden bebek doğana kadar annenin antikorları tarafından düşmanlarına karşı korunur.

IgA (Immun Globulin A): Gözyaşı tükürük anne sütü kan hava torbacıkları mukozalar mide ve bağırsak salgıları gibi vücudun antijenlerle savaştığı hassas bölgelerde bulunurlar. Bu bölgeleri hassas yapan ise bakteri ve virüsler için böyle nemli ortamların elverişli olmasıdır.

Yapı olarak birbirlerine çok benzeyen IgA'lar vücudun mikropların girmesine müsait bölgelerine yerleşip o bölgeyi kontrol altında tutarlar. Bu stratejik olarak önemli bölgelere güvenilir nöbetçi askerler dikmeye benzer.

Bebekleri anne rahminde hastalıklardan koruyan antikorlar bebek doğduktan sonra da onları yalnız bırakmazlar ve koruyup kollamaya devam ederler. Bebeğin gerçekten de anneden gelecek yardıma ihtiyacı vardır çünkü yeni doğan bir bebeğin organizmasında IgA antikorları bulunmaz. İşte bu devrede annesinden emdiği sütün içinde bulunan IgA'lar çocuğun sindirim sistemini birçok mikrobun etkisine karşı korurlar. Aynı IgG antikorları gibi bu antikor çeşidi de bebek birkaç haftalık olduğundagörev sürelerini tamamlamış olduklarından yok olurlar.

Peki hiç düşündünüz mü siz daha herşeyden habersiz bir cenin halindeyken sizi mikroplardan korumak isteyen bu antikorları gönderen kimdir? Anneniz mi babanız mı? Yoksa ikisi birlikte mi ortak bir karar alıp size bu antikorları gönderdiler? Kuşkusuz söz konusu yardım annenin kontrolü dışındadır. Anne kendi içinde böyle bir yardım planının gerçekleştiğinin bile farkında olmaz. Aynı şekilde baba da tüm bu olup bitenlerden habersizdir.

Peki anne göğsünde bulunan ve bu antikorları üreten hücreler söz konusu üretimi niçin yapmaktadırlar? Hangi güç buradaki hücrelere yeni doğan bebeğin antikora ihtiyacı olduğunu söylemiştir? Bebek için antikor üretimi yapan hücrelerin bebeğin emeceği sütün olduğu yerde bulunmaları kesinlikle bir tesadüf değildir.

Burada çok önemli bir mucize daha görülür. Antikorlar protein yapılıdırlar. Proteinler de insan midesinde sindirilirler. Dolayısıyla anne sütünü ağız yoluyla alan bebeğin midesinde bu antikorların sindirilmesi ve çocuğun mikroplara karşı korumasız kalması gerekir. Ancak yeni doğan bebeğin midesi bu antikorları sindirmemeye yok etmemeye yönelik yaratılmıştır. Protein sindiren enzimlerin üretimi bu aşamada çok azdır. Böylece hayati önemi olan antikorlar sindirilmez ve yeni doğan bebeği düşmanlarından korur.

Mucizeler bununla da bitmez. Mide tarafından özellikle parçalanmayan antikorlar bütün olarak bağırsaktan emilebilirler. Yeni doğan bebeğin bağırsak hücreleri sözünü ettiğimiz işlemi yapabilecek şekilde yaratılmıştır.

Kuşkusuz bu mucizevi olayların ardarda sıralanması bir rastlantılar zincirinin sonucu değildir. Bir insan bedeni yaşamının anne karnındaki evresinden itibaren tam bir savunma sistemine sahip oluncaya kadar son derece planlı kusursuz bir yaratılışla var edilmektedir. Her gün her saat her dakika bedeninde gerçekleşmesi gereken olaylar son derece ince hesaplarla tasarlanmıştır. Elbette bu ince hesabın sahibi de herşeyi ince ince planlayarak yaratan Allah'tır.

IgM (Immun Globulin) M: Bu antikorlar kanda lenfada ve B hücrelerinin üzerinde bulunurlar. İnsan organizması herhangi bir antijenle karşılaştığında bu düşmanla savaşmak üzere vücutta üretilen ilk antikor IgM'dir.

Ana rahmindeki bir çocuk 6 aylık olduğunda IgM'ler üretilebilir. Eğer ana rahmindeki çocuk herhangi bir düşmanla karşılaşmışsaörneğin mikrobik bir hastalığa yakalanmışsa bu çocukta IgM yapımı çok artar. Anne karnındaki bir çocuğun mikrobik bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığını saptayabilmek için kanındaki IgM miktarı ölçülür.

IgD (Immun Globulin D): IgD antikorları da kanda lenfa ve savunma hücrelerinin (B hücrelerinin) yüzeyinde bulunurlar. Tek başlarına davranamazlar. Belli savunma hücrelerinin (T hücrelerinin) yüzeyine yerleşerek onların antijenleri yakalamalarını sağlarlar.

IgE (Immun Globulin E): IgE'ler de kanda dolaşan antikorlardır. Savaşçı ve bazı kan hücrelerini savaşa çağırmakla görevli olan bu antikorlar aynı zamanda alerjik reaksiyonlarda bulunurlar. Bundan dolayı da alerjik bünyelerde IgE sayısı fazla olur.

EVRİMCİLERİN YARATILIŞ GERÇEKLERİNİ ÖRTBAS ETME ÇABALARI

Öncelikle antikorlar hakkında şu ana kadar incelediğimiz bilgileri tekrar gözden geçirelim:

- Antikorların vücuda giren antijenleri (düşmanları) kilitlemesi

- Her düşman için farklı çeşitte bir antikorun üretilmesi

- Hücrenin milyonlarca farklı antijen için milyonlarca farklı antikor üretebilmesi

- Bu üretimin söz konusu düşman vücuda girdiği zaman başlaması

- Antijenle o antijen için üretilen antikorun üç boyutlu yapısının tıpkı anahtarla kilit gibi birbirlerine tam olarak uyması

- Hücrenin sahip olduğu 100.000 gene karşılık 100.000 antikor üretebilmesi gerekirken bu 100.000 geni 5200 temel kombinasyonda karıştırarak toplam 1.920.000 çeşit özel antikor üretebilmesi. Kısacası hücrenin sahip olduğu bilgiyi gerekli durumlarda bilinçli bir şekilde birleştirerek yeni antikorlar elde edebilmesi

- Bu işlemleri yaparken insan aklının kavrama sınırının çok ötesinde bir akıl ve planlama göstermesi

- Daha antikor üretemeyen bir bebeğin antikor ihtiyacının anne sütüne özel olarak yerleştirilen antikorlar tarafından karşılanması

- Bebeğin midesinin antikorları sindirmeyip onları bebeğin vücuduna hizmet etsinler diye sağlam bırakması...

Ortada böylesine kusursuzca işleyen bir sistem vardır. Allah antikorları yapan hücrelerin içine bu antikorların yapım planlarını içeren ve binlerce ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi yerleştirmiştir. Dahası herhangi bir şuuru olmayan bu hücrelere insan aklının bile ulaşamayacağı bir kombinasyon yapabilme yeteneği de vermiştir.

Peki evrime körü körüne inananlar bu kadar mükemmel bir sistemin varlığını nasıl açıklarlar? Cevap son derece basittir: Açıklayamazlar.

Yaptıkları tek şey hiçbir mantığı olmayan kendi içinde bile defalarca çelişen varsayımlar öne sürmektir. "Nasıl olur da bu sistemi evrime göre açıklarız?" sorusuna bir cevap bulmak için masa başında yazılmış hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan pek çok hayali senaryo mevcuttur.

Bu senaryolardan en çok rağbet göreni savunma sisteminin tek bir antikordan evrimleşerek meydana geldiğini savunur. Senaryoyayımlanan bir makalede en özet haliyle şöyle geçer:

Savunma sistemi başlangıçta bir tek immünoglobulin (bir çeşit protein) türü yapan bir genden ibaretti. Ancak bu gen "kendi kendini hızla yeniden yaratarak" (!) her biri farklı bir immünoglobülin molekülü meydana getiren kopyalar geliştirdi. Daha sonra da tekrar birleşme yeteneğine sahip ayrı gen bölümlerinin yapımını yönlendiren kontrol mekanizmaları gelişti.5

Bu örnek hem evrim teorisinin ne kadar çürük temeller üzerine oturduğunu görmek hem de evrimcilerin sık sık başvurdukları beyin yıkama göz boyama yöntemlerini anlamak açısından önemlidir. Şimdi aldatmacayı cümle cümle inceleyelim:

1. Cümle: "Savunma sistemi başlangıçta bir tek immünoglobulin (bir çeşit protein) türü yapan bir genden ibaretti."

Herşeyden önce sorulması gereken soru şudur:

"Başlangıçta bulunan bu gen kim tarafından yaratılmıştır?"

Bu aşama evrimciler tarafından önemsiz bir ayrıntı gibi gösterilip geçilmeye çalışılır. Ancak bu ilk genin nasıl var olduğu açıklanmak zorundadır. Bir genin kendi kendine oluşmuş olması bilimsel olarak imkansızdır. Gen diziliminin tesadüfen oluşmasının imkansızlığı evrimci bilim adamları tarafından bile birçok defa itiraf edilmiş bir gerçektir. Bu konuda yine yerli evrimcilerden Prof. Ali Demirsoy'dan bir örnek verebiliriz:

Yani canlılık eğer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az olasılığa sahiptir denilebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır.6

Ancak bu nokta evrimciler tarafından örtbas edilir ve sanki her nasılsa zaten başta bir gen vardı gibi saçma bir ön kabul yapılır. Görüldüğü gibi senaryo daha ilk basamağında çökmektedir.

2. Cümle: "Ancak bu gen kendi kendini hızla yeniden yaratarak (!) her biri farklı bir immünoglobülin molekülü meydana getiren kopyalar geliştirdi."

Her ne kadar imkansız olsa da başlangıçta bir genin bulunduğunu varsayalım. Bu ilk genin kendi kendine meydana gelmesi bile çok büyük bir imkansızlık içermesine rağmen evrimciler bu genin "kendini yeniden yarattığı" gibi hiçbir mantık içermeyen ifadeler sarfederler. Hiçbir bilimsel değeri olmayan bu tür ifadeler evrimcilerin göz boyama üsluplarına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bir genin kendini yaratması sonra da farklı kopyalarını geliştirmesi gibi bir varsayımın ne mantık kurallarıyla ne de bilimsel gerçeklerle bağdaşan bir yönü yoktur.

Ayrıca kendi kendine oluştuğu varsayılan böyle hayali bir genin ve kopyalarının ürettiği antikorların dış dünyadan gelecek antijenleri durduracak özellik ve yapıya sahip olmaları gereklidir. Dolayısıyla antijenler de antijenler için antikor üretecek olan genler de aynı Yaratıcı yani Allah tarafından yaratılmışlardır.

3. Cümle: "Daha sonra da tekrar birleşme yeteneğine sahip ayrı gen bölümlerinin yapımını yönlendiren kontrol mekanizmaları gelişti."

Bu kontrol ve birleşme mekanizmalarının çalışma prensiplerini bile açıklamaktan aciz olan evrimciler işlerine geldiği zaman tek bir cümleyle "bu sistemin kendi kendini var ettiği"ni söyleyip geçiverirler. Fakat böyle inanılmaz bir sistemin nasıl olup da tesadüfler sonucunda kendi kendine geliştiğini izah etmeye pek yanaşmazlar. Bu tür konulara kendilerince bazı açıklamalar getirmeye çalıştıklarında ise ortaya uydurma ve gülünç senaryolardan başka bir şey koyamazlar. Bu şekilde çaresizliklerini ve savundukları iddianın saçmalığını gözler önüne sererler.

Sözü edilen kontrol mekanizmalarında öyle bir akıl kendini gösterir ki binlerce farklı bilgi kombinasyonunun sonucunda iki milyon farklı yapıda ürün üretilir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi ne hücre ne de hücrenin içindeki bir sistem "öğrenme" ve "geliştirme" yeteneğine sahip değildir. Dahası hücre bu bilgi kombinasyonlarını sonsuz sayıda ihtimal içinden yalnızca doğru olanları seçerek yapmaktadır.

Teknoloji ve akıl ürünü olan herhangi bir ürün için şöyle teoriler ortaya atılabilir:

"Taş tabletler kendi kendilerini yarattılar ve daha sonra kendilerini geliştirerek bilgisayar oldular." Ya da

"Kendi kendini yaratan uçurtmalardan bir süre sonra jet uçakları gelişti."

Yukarıdaki cümleler akıl sahibi olan her insana oldukça saçma gelecektir. Ancak bu teoriler bile henüz çalışma prensipleri bile çözülememiş savunma sistemi elemanlarının tesadüfen ortaya çıktıklarını söylemekten çok daha mantıklıdır.

Kaldı ki yalnızca antikorların var olması insan vücudunu tek başına korumak için yeterli değildir. Savunma sisteminin çalışması ve insanın hayatta kalması için makrofajlar fagositler haberci T hücreleri öldürücü T hücreleri baskılayıcı T hücreleri bellek hücreleri B hücreleri ve daha birçok faktörün birarada çalışması gerekmektedir.
(alıntı harun yahya insan mucizesi)

__________________
Sezqin-X- isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 00:43