Et sineği: Kül rengi et sineği.
Eti kemiğine yapışmak: çok zayıflamak.
Et ne kadar arık olsa üstüne ekmek yaraşır: "bilgili ve görgülü kişi, iş başında ve zengin olmasa da bilgisiz ve görgüsüz kişilerin üstünde yer alır" anlamında kullanılan bir söz.
Eti budu yerinde (veya etine dolgun): şişmanca, tombul.
Et kırımı: Et kesimi.
Sığır eti: Sığırın kesilip parçalanmış eti.
Et toprak: Yumuşak, kırmızı ve özlü toprak.
Kuzu eti: Kuzunun kesilip parçalanmış eti.
Et beni: Deri dokusunun anormal büyüyüp yağlanmasıyla oluşan kabarcık.
Kül rengi et sineği: Eklem bacaklıların böcekler sınıfından, larvalarını hayvan ölüsü veya et üzerine bırakan bir tür sinek, et sineği (Sartophaga carnaria).
Tavuk eti: Tavuğun kesilip parçalanmış eti. Tavuğun beyaz ve yumuşak eti gibi olan.
Etten önce çömleğe düşmek: bir işte bilgisiz veya yetkisiz olmasına rağmen herkesten önce ortaya atılmak.
Soya eti: Soya fasulyesinden elde edilen, beyaz peynire benzeyen, kolesterol içermeyen bir yiyecek türü, soya loru, tofu.
Et suyu: İçinde et kaynatılmış su.
Beyaz et: Tavuk, balık
vb. etlere verilen genel ad.
Etten duvar örmek: korumak amacıyla çevresinde kalabalık insan birikmek.
Etyemez: Genellikle et ve et türevlerini yemeyen kimse, vejetaryen.
Et tırnaktan ayrılmaz: "yakın hısımlar arasındaki bağ kolay kolay kopmaz" anlamında kullanılan bir söz.
Diş eti: Diş köklerini kaplayan kalın kırmızımtırak et.
Et lokması: Kemiksiz ve yağsız kuşbaşı etten yapılan bir tür yemek
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Et sotesi: Sote.
Koyun eti: Koyunun kesilip parçalanmış eti.
Göğüs eti: Göğüs kısmında bulunan et.
Et tırnak olmak: sıkı aile bağı kurmak.
Etle tırnak arasına girilmez: "aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak doğru değildir" anlamında kullanılan bir söz.
(bir şeyin) eti kemiği: esası, ana özelliği, asıl ağırlığı.
Ete kemiğe dönüştürmek (veya büründürmek): canlandırmak.
Etobur: Dişleri et yiyecek biçimde gelişmiş, omurgalı, memeli (hayvan), etçil, karnivor.
Et bağlamak: şişmanlamak. yara kapanmak.
Eti ne budu ne?: "yaşı küçük" anlamında kullanılan bir söz. "imkânları, gücü sınırlı, parası az" anlamında kullanılan bir söz.
Et kesimi: Hristiyanların büyük perhize girmek üzere bulundukları günler, et kırımı, apukurya.
Et sığırı: Eti için beslenen sığır.
Kurban eti: Kurbanlık hayvanın kesilip parçalanmış eti.
Etyaran: Genellikle parmaklarda olan, derinlere kadar işleyen dolama, kurlağan.
Balıketinde: Kilosu ortalamanın biraz üstünde olan (kadın), balıketi, dolgun.
Tavşan eti: Tavşanın kesilip parçalanmış pembemsi eti.
Et tavuğu: Eti için beslenen tavuk.
Etinden et koparmak (veya kesmek): çok acı vermek.
Balık eti: Omurgalılardan, suda yaşayan hayvanların yumuşak ve açık renkli eti.
Kaba et: Kıç.
Kırmızı et: Büyükbaş hayvanların yağı ve proteini yüksek, besleyici eti.
Etle tırnak gibi: birbirlerine candan bağlı, sıkı ilişkili.
Et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?: "bozulan şeyi düzeltecek etken vardır ancak bu etken bozulmuşsa artık düzeltmeden umudu kesmek gerekir" anlamında kullanılan bir söz.
Et şeftalisi: Eti çekirdeğinden ayrılmayan bir tür şeftali (Prunus persica duracina).
Balıketi: Balıketinde.
Eti senin, kemiği benim: çocuk velilerinin öğretmen, usta
vb.ne çocuğun eğitiminde kendisine tam yetki verdiğini anlatmak için söylenen bir söz.
Et kanlı gerek, yiğit canlı: "kebap çok pişirilmemeli, genç de hareketli ve canlı olmalıdır" anlamında kullanılan bir söz.
Kara et: Kastan oluşan yağsız et.
Diş eti ünsüzü: Dil ucunun diş etine dokunmasından oluşan ünsüz: j, ş.
Dana eti: Dananın kesilip parçalanmış eti.
Et tutmak: et bağlamak.
Lop et: Yağsız, iyi pişmiş, iri parça et.
Et unu: Karada yaşayan memeli hayvanların deri, tırnak, boynuz ve kemikleri ile mide, bağırsak muhteviyatı ayrıldıktan sonra geriye kalan et ve diğer yumuşak dokularının veya kansız ve kemiksiz mezbaha artıklarının usulüne göre pişirilip pres edilerek yağları alınıp öğütülmesi ile elde edilen bir ürün.
Et kafalı: Anlayışsız, kaba. Budala, enayi.