![]() |
|
Çocuk Masalları kategorisinde açılmış olan Kurbağacık - Çocuk Hikayeleri konusu , ...
![]() ![]() |
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
![]() | #1 (permalink) |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() Kurbağacık - Çocuk Hikayeleri [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Ormanlık bir bölgede bulunan bir su birikintisinde yaşamakta olan kurbağacık hiç arkadaşı olmadığından yakınıyordu. Bu kurbağacık vaktinin çoğunu su birikintisinde yüzerek geçiriyor, bazen de sudan çıkıp, çimenlerin üstünde zıplayarak geziniyordu. Her gün bir önceki günün tıpatıp benzeriydi.Her gün aynı şey, hep aynı şeyler. Bitmek tükenmek bilmeyen bir tekdüzelik kurbağacığı canından bezdirmişti. Kurbağacık bir gün kızdı kendine: “ Sanki bütün ömrünü bu su birikintisinde geçirmeye pek meraklısın.. Dünya senin zannettiğin kadarcık mı sanki? Dünya bu kadar küçücük mü sanki? Neden kurtarmazsın kendini buradan, çekip gitmezsin buralardan? Eğer sen bu yaşadığın su birikintisine dünya diyorsan, bil ki, sen bu dünyanın değil, bambaşka dünyaların kurbağasısın..Şunu hiç aklından çıkarma: Arzuladığın yaşama ancak bu su birikintisinden uzaklaşarak kavuşacaksın..” Kurbağacık hemen o anda kararını verdi. Buradan ayrılarak yola çıkacak, gideceği yerlerde kendine arkadaş arayacaktı. Kurbağacık ormanda günlerce yol aldı. Artık ormanın sık ağaçları seyrekleşmiş, küçük bir düzlüğe çıkmıştı.Birden yerde parlak bir şey gördü.Bu da neydi böyle? Parlak şeye baktığında çok şaşırdı. Bunun içinde bir kurbağa vardı ve o kurbağa da kendisine bakıyordu. Geriye dönüp, bir taşın arkasına saklandı. İlk şaşkınlığı geçtikten sonra bu parlak şeyin çok ince olduğunu ve içinde kurbağa falan olamayacağını anladı. O zaman durum apaçık ortadaydı: Parlak şey ayna olmalıydı ve aynada kendini görmüştü. Kurbağacık aynayı alarak yakındaki bir ağacın kenarına kenarına yasladı. Aynanın karşısına geçerek türlü şaklabanlıklar yapmaya başladı. Bazen iki ayağı üstünde doğruluyor,bazen zıplıyor, bazen de derin nefes alıp göğsünü, yanaklarını şişirerek aynadaki aksini seyrediyordu. Bu hareketlerin içinde en hoşuna giden, aynada kendini iri görmek olmuştu. Gittikçe daha derin nefes alarak daha iri gözükmeye başladı. Sonunda, öyle bir an geldi ki, kurbağacık yusyuvarlak oldu ve ayaklarının yerden kesilip yükselmeye başladığını fark etti. Kurbağacık hiç bozuntuya vermedi. Yerden on metre kadar yükselince ağzından biraz hava bıraktı. Daha fazla yükselmek gereksizdi.Her işte her şey seviye seviyeydi. Seviyesinin dozunu tam olarak ayarlamalıydı. Bir kuş değildi ki o, çırpsın kanatlarını, yükselsin gökyüzüne, uçsun uçabildiğince..Nereden baksan bir küçük kurbağacıktı. Olmaz denirdi, kurbağalar uçamaz denirdi, hayal gibiydi ama gerçekti. Uçuyordu işte. Kurbağacık şöyle bir etrafına bakındı. Yön tayini yaptı. Ormandan gelmiş, şu tarafa gidecekti. Sağ ön ayağını gideceği tarafa doğru mihaniki bir hareketle uzattı. Hayret!..Gitmek istediği tarafa dönüvermişti. Döndü iyi de hala havada hareketsiz duruyordu. Birden suda arka ayaklarını ileri gitmek için kullandığını hatırladı. Arka ayaklarını yavaş yavaş göğsüne çekti, geriye doğru bıraktı, çekti, bıraktı. Düşündüğü tastamam olmuştu. İlerleyebiliyordu. Artık canının istediği kadar gidip, istediği yerde de aşağı inebilecekti. Kurbağacık bir süre uçtuktan sonra bir dere kenarında boylu boyunca uzanmış yatmakta olan yaşlı kurbağayı fark etti. ‘ Mutlaka bir rahatsızlığı vardır yaşlı kurbağanın ‘ diye düşündü. ‘ Çünkü hiçbir kurbağa böylesine açıkta yatmaz. Eğer yatarsa bu onun tehlikelere davetiye çıkartması anlamına gelir. İnip bakayım nesi varmış yaşlı kurbağanın. ‘ Yaşlı kurbağanın düşüp kaldığı bu çayırlık bir mesire yeriydi. İnsanlar günlük güneşlik yaz günlerinde hafta sonlarını burada geçirirler, piknik yaparlardı. Bir kendini bilmez yanında getirdiği şişenin içindekini içmiş, giderken de atmış şişeyi kırmıştı. İşte yaşlı kurbağa önündeki bu kırık şişenin bir parçasına basınca ayağından yaralanmış ve canının çok acımasına dayanamayarak bayılmıştı. Yaşlı kurbağa kendine geldikten sonra olanları kurbağacığa anlattı ve yardım etmesini istedi. Kurbağacık: “ Efendim, böyle bir durumla daha önce hiç karşılaşmadım. O cam parçasının ayağınızın altından çıkarılması lazım. Ben bunu başaramam.Gelirken görmüştüm. Az ilerde dere kıyısında iki çocuk balık tutuyordu. Gidip onları çağırayım, size yardım ederler herhalde “ dedikten sonra zıplayarak uzaklaştı. Kurbağacık çocukların yanına geldiğinde: “ Lütfen yardım eder misiniz? Yaşlı bir kurbağa ayağından yaralanmış az ilerde yatıyor. Ne olur benimle gelin ona yardın edin , onu kurtarın. İyilik yapmak sevaptır. Haydi çocuklar, lütfen kalkın, benimle gelin “ dedi. Kurbağacığın yalvarmasına dayanamayan çocuklar, oltalarını sudan çıkarıp bir kenara koydular ve kurbağacığın peşine takıldılar. Biraz sonra yaşlı kurbağanın ayağındaki cam parçası çıkarılmış ve yaralı yer temiz bir bezle sarılmıştı. Çocuklar gittikten sonra kurbağacık yaşlı kurbağaya destek oldu ve onu kuytu bir yere götürdü. Burada yaşlı kurbağa, kurbağacığa yaptığı yardımlardan dolayı teşekkür ettikten sonra: “ Nedense böylesine karşılık beklemeden yapılan iyilikler, yardımlar pek nadir oluyor. Nedense herkes bir başkası bana kötülük yapmadan ben ondan önce davranıp ona bir kötülük yapayım, ilk ben vurayım diyerek kesinlikle hiç bitmeyecek bir yarışı sürdürüyorlar. Gelin bu anlamsız kötülük yarışından vazgeçin, gelin kardeş olalım, elele tutuşalım, mutluluğa koşalım diyerek seslensem ben şimdi tüm canlılara acaba beni dinlerler mi? Hep kötülük görmekten, hep üzülmekten, hep ağlamaktan bıktım artık “ diyerek sözlerini tamamladı ve ağlamaya başladı. Yaşlı kurbağanın ağlaması kurbağacığın silkinmesine sebep oldu. “Dur ağlama artık yaşlı kurbağa, sil gözyaşlarını. Bundan sonra ikimiz eş kardeş sayılırız. Demek ki bir kötülük yarışı yapılıyor ve herkes bu yarışı önde bitirme gayreti içinde. Buna karşın ben de şu andan itibaren iyilik yarışını başlatıyorum. Yakında dünya turuna çıkacağım ve tüm canlılara iyiliği anlatarak onların da iyilik yarışına katılmalarını sağlayacağım. İyilik bayrağı sonsuza dek gönderde dalgalanacaktır. “ Kurbağacık kendine çok güveniyordu. Neden derseniz, çünkü güçlü bir kozu vardı. Ne çabuk unuttunuz, uçabiliyordu ya. Kıtalararası yolculuk onun için hiçten bile değildi.
__________________ . . . . ![]() . . . . . ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #2 (permalink) |
Yeni Üye ![]() | ![]() KARAGÖZ'ÜN KARGASI Karagöz: " Hacivat, bak karga aldım. " Hacivat: " Ne? Karga mı? Ne kargası? " Karagöz: " Karga kargası. Nasıl şaşırdın ama? " Hacivat: " Çok şaşırdım! Aman Karagözüm, nereden aldın bunu? " Karagöz: " Pazardan. " Hacivat: " Pazardan mı? Kaça aldın? " Karagöz: " Dört akçeye. " Hacivat: " Nee? Dört akçe mi? " Karagöz: " Evet, dört akçe. " Hacivat: " Sen ne yaptın Karagözüm? Hiç bu karga dört akçe eder mi? " Karagöz: " Etmez mi? Ya kaç akçe eder? " Hacivat: " Bırak dördü, üçü, ikiyi, bir akçe etmez. " Karga söze karışır: " Bir akçe etmez miyim? Karagöz kim bu ya? " Karagöz: " Hacivat, çok iyi arkadaşımdır. " Karga, Karagöz'ün kolundadır. Hacivat'tan yana döner. Sesi tok, duruşu ciddidir. Sert bakar. Hacivat bir adım geriler. Karga: " Senin adın Hacivat mı? " Hacivat: " Evet Hacivat. " Karga: " Nerelisin? " Hacivat: " Buralı." Karga: " Burası neresi? " Hacivat: " Şey, yani Bursa. " Karga: " Bursa'nın adı ne zamandan beri şey yani Bursa oldu? " Hacivat söyleyecek söz bulamaz. Renkten renge girer. Başını hafifçe öne eğer. Gözlerini kısar. Karagöz'den yana döner. Bakışları, imdat, beni bu kargadan kurtar, Karagöz, der gibidir. Karagöz durumu hemen kavrar. Hacivat'ın süngüsü düşmüştür. Bu bulunmaz fırsatı değerlendirir: " Hacivat korktu. Karga, parçala onu. " diye bağırır. Karga: " Sen sus Karagöz, " der. Karagöz susar. Gözlerini kapatır. Bir imparatorluğun çöküşünü dinlemek için, kulaklarını on altı açar. Karga, Hacivat'a döner: " Seni kanatsız, tüysüz yaratık seni. Kendini ne sanıyorsun? Beni dört akçeye Karagöz aldı. Sen kendini pazarda sat bakalım. Bırak akçeyi kuruş veren olmaz. Yolarım sakallarını sonra sokağa çıkamazsın. " Bunun üzerine Hacivat bir kaçış kaçar ki sormayın. Aradan günler geçer. Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Hacivat sorar: " Vay Karagöz, karga yok mu? " Karagöz: " Yok. Sattım kargayı kurtuldum. Ne belaymış be. " Hacivat: " Aman Karagözüm, bela dedin. Sana ne yaptı bu karga? " Karagöz: " Ne yapmadı kİ? Geçen gece sabaha kadar uyutmadı. Hayatını anlattı. 200 yaşındaymış. Dünyanın pek çok yerini gezmiş, dolaşmış. Saraylarda yaşamış. Krallarla, prenslerle dost olmuş. Gençliğinde göklerin hakimiymiş. Kartallar, bundan korkarmış. Daha neler, neler.. Sabah olunca yarı uykuluyum ya, sus da biraz uyuyayım, dedim. Sen misin bunu bana diyen. Bana bir daldı. Yere yıktı. Kanatlarıyla vurdu, gagaladı. Ama elinden kurtuldum. Pencereden atlayıp kaçtım. Sokaklarda uzun süre dolaştım. Ağaçlık bir alan gördüm. Oraya girip saklandım. Kendimce hafiften söyleniyordum. Karagöz, ne vızırdayıp duruyorsun, diyen bir ses duydum. Kafamı kaldırıp baktım. Ağacın dalında karga? Ağzım açık bakakaldım. Karga, beni pazara götür, on akçeye sat, dedi. Onu pazarda on akçeye sattım. Bu işten epey karlı çıktım. " Hacivat: " Desene bu kargadan ben ucuz kurtulmuşum.. Kargayı kim aldı? " Karagöz: " Kilimci Ahmet. Beni yerlerde sürükleyen karga kilimciyi ne yapar? " Hacivat: " Halı gibi dokur. Dörde böler, on ikiyle çarpar. " Karagöz: " Hal ve gidiş böyle. Bana güle güle " der. Böylelikle iki arkadaş evlerine gitmek üzere birbirinden ayrılırlar. ---------------------------------------------------------------- KARAGÖZ İLE HACİVAT: İŞKEMBE ÇORBASI Hacivat evden çıkar, bir koşu gidip Karagöz'ün evinin kapısını çalar. Karagöz kapıyı açar. Hacivat: " Karagözüm, koş, hanım işkembe çorbası pişirdi. " Karagöz: " Hanım işkence çorbası mı pişirdi? " Hacivat: " İşkencenin çorbası mı olurmuş? İşkembe çorbası: Bol sirkeli, sarımsaklı. " Karagöz: " Beni evine götürüp işkence mi yapacaksın? " Hacivat: " Aman Karagözüm, ne işkencesi? Seni çorba içmeye çağırdım. " Karagöz: " Demek bana işkence yapmaya kararlısın? Seni kolculara söyleyeyim de falakaya yatırsınlar. " Hacivat: " Aman Karagözüm, etme eyleme. Beni kolculara teslim etme. " Karagöz: " Sakın buradan ayrılma. Tabanlarına on sopa ye de aklın başına gelsin. " Karagöz gidince Hacivat evine döner ve samanlığa saklanır. Karagöz ile kolcular, biraz aradıktan sonra, Hacivat'ı samanlıkta bulur. 1. kolcu Karagöz'e sorar: " Bu sana ne yaptı? " Karagöz: " Beni evine çağırdı. İşkence yapacakmış. Sonra da pişirip çorbamı içecekmiş. On sopa vurun da akıllansın. " 2. kolcu: " Yüz sopa vuralım " 1. kolcu: " O kadarı fazla. Elli sopa yeter. " Çaresiz kalan Hacivat, Karagöz'ün boynuna sarılır: "Aman Karagözüm, sen büyüksün. Suçum azdır. On sopa yeter. " Karagöz'ün demesiyle kolcular on sopa vurup gider. Karagöz Hacivat'ı ayağa kaldırır, sırtına biner, çevrede dolaştırır. Böyle yapmasının sebebi, Hacivat'ın tabanlarının şişmesini önlemektir. Yoksa Hacivat yürüyemez hale gelirdi. Karagöz'den ayrıldıktan sonra Hacivat ağır aksak evine doğru giderken, düşüncelere dalar: " Söylediklerimi yanlış anlayan Karagöz'e mi kızsam, beni dinlemek zahmetine katlanmayan kolculara mı kızsam bilemedim. Belki her üçüne kızmak daha doğru. Bu dünyada niye böyle haksızlıklar, adaletsizlikler olur, onu da çözemedim. Gel de isyan etme. " ------------------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------------------------------ KARAGÖZ İLE HACİVAT: KABAK PİŞTİ, TABAĞA DÜŞTÜ Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Hacivat: " Aman Karagözüm, ben de seni arıyordum. " Karagöz: " Buldun işte ne olacak? " Hacivat: " Hanım evde kabak pişirdi, bir tabak kap da gel. " Karagöz: " Senin hanım tabak mı pişirdi? " Hacivat: " Tabak değil, kabak pişirdi. " Karagöz: " Tamam gelirim. " Hacivat geri dönüp giderken, Karagöz arkasından söylenir: " Hanımı evde tabak pişirmiş. Ben evden kabak getirecekmişim. Pişmiş tabağı kabağın içine koyacakmışım. Şu Hacivat hekime bir uğrasa iyi olacak. " -------------------------------------------------------------------- KARAGÖZ İLE HACİVAT: DOST ACI SÖYLER Karagöz: " Hacivat, biz eski dostuz, değil mi? " Hacivat: " Aman Karagözüm, tabi ki eski dostuz. " Karagöz: " Mesela ne kadar eski? " Hacivat: " Çok eski. Yılları üst üste toplamak zaman alır. " Karagöz: " Dost acı söylermiş, doğru mu? " Hacivat: " Doğrudur. Yanlışta olan dostuna acı söylersin. Onu uyarırsın. " Karagöz: " Gel o zaman şu kebapçıya girelim. Bana acı söyle. " Hacivat: " Karagözüm, neden acı söyleyeyim? Yanlışa düşmedin ki. Acı konuşamam. " Karagöz: " Bre Hacivat, acılı Adana söyle. " Hacivat: " Ha şu mesele. Olur söylerim. Benim dostumsan sen de bana bir acılı söylersin. " Karagöz: " Söyledim gitti ama hesabı ödemen şartıyla. " Hacivat: " Olur Karagözüm, hesabı ben öderim. " ---------------------------------------------------------------- KARAGÖZ İLE HACİVAT: HERKÜL Hacivat kurbanlık koyun seçmektedir: " Karagözüm gel, şu koyunu kucakla. Bakalım elli okka çeker mi? " Karagöz koyunu kaldıramaz. Etrafına toplananların bakışlarından etkilenir ve başını öne eğer. Hacivat böyle bir fırsatı kaçırmaz: " Yazık sana Karagözüm, bir koyunu kaldıramadın. Oysa bu alanda bir tosunu kaldırdığına ben şahidim. " Karagöz başını kaldırır, derin bir iç geçirir: " Doğru o zaman yirmi beş yaşındaydım. Herkes bana herkül demişti. " Hacivat: " Şimdi yaşın elli oldu. Herkülün heri gitmiş, külü kalmış. Bir yirmi beş yıl sonra külün de kalmaz. " Seyredenlerden gülenler olunca Karagöz Hacivat'ın alay ettiğini anlar. Hacivat'ın üstüne hamle yapar. Yakasından yakalar. Hacivat gömleğini çıkarıp, Karagöz'ün elinden kurtulur ve kaçmaya başlar. Karagöz Hacivat'ı kovalar ancak yakalayamaz. ------------------------------------------------------------------ KARAGÖZ İLE HACİVAT: DEVE ÇORBASI Hacivat: " Karagözüm, yanında torba var mı? " Karagöz: " Hı.. " Hacivat: " Torba, torba. Şuradan biraz ot yolalım. " Karagöz: " Sabah içtiğim mercimek çorbası. " Hacivat: " Çorba değil, torba dedim. " Karagöz: " İşkembe çorbası, yayla çorbası. " Hacivat: " ? " Karagöz: " Tavuk çorbası, deve çorbası. " Hacivat: " Ötekiler neyse de deve çorbası ne alaka? " Karagöz: " Deveyi yatırırsın falakaya. " Hacivat: " Hani deve nerede? " İşte diyen Karagöz hamle yapınca Hacivat kaçar. Arkasından koşan Karagöz, dur kaçma, elli sopa hediyem olsun, diye bağırır. ----------------------------------------------------------------- ----------------------------------------------------------------- KARAGÖZ İLE HACİVAT: BİR KÜP ALTIN Karagöz kuyu açmak için, bahçeyi kazarken bir küp altın bulur. Çok sevinir. Bir saat sonra Bursa'da Karagöz'ün altın bulduğunu duymayan kalmaz. Halk, kapının önünde uzun kuyruklar oluşturur. Karagöz sıradan gelene on altın verir. Altınlar giderek azalmaya başlar. Hacivat Karagöz'ün altın bulduğunu ama bu altınları dağıttığını duyunca soluğu Karagöz'ün yanında alır. Hacivat: " Aman Karagözüm, altın bulmuşsun, iyi, güzel de bulduğun altınları neden dağıtıyorsun? " Karagöz: " Altınların yarısı bana yeter. Diğer yarısı fakir fukaranın. Onlar da sevinsin. " Hacivat: " Karagözüm, sen ne kadar altın buldun? " Karagöz: " Bir küp altın. Küp benim boyumdan daha uzun. " Hacivat: " Fakir fukaranın diyorsun da kalabalık arasında servet sahibi çok zengin gördüm. Bunların içinde sabahtan beri üç dört defa kuyruğa girenler varmış. Elbise değiştirip tekrar kuyruğa girerlermiş. " Karagöz: " Vay köftehorlar? Boşuna değil şapkasını gözlerinin üstüne kadar indirip bakışlarını kaçıranlar vardı. " Hacivat: " Bu zenginler daha zengin olursa halkı çok fazla ezer. Zenginleri şımartma. Dağıtımı kes. Kalan altınları sayalım. Kendine yetecek kadarını ayır gerisini yarın ben senin yanında gerçek ihtiyaç sahiplerine veririm. " Karagöz: " Tamam Hacivat, dediğin olsun. " Karagöz halktan yana dönerek, bugünlük dağıtım bitti. Yarın altınları Hacivat dağıtacak deyince homurtular artar, kalabalık dağılır. Hacivat Karagöz ile birlikte bahçeye çıkar. Karagöz küpte kalan iki avuç altını Hacivat'a verir ve başka altın kalmadığını söyler. Hacivat düşer, bayılır. Daha sonra ayılan Hacivat, bu altınları da dağıtır korkusuyla Karagöz'ün verdiği altınlarla birlikte evinin yolunu tutar. Ertesi sabah küpteki altınların sıfırlandığını duyanlar, Karagöz'ün evinin önünden uzaklaşır. Karagöz bakkala peynir, ekmek almak için gider ama borç bini aştı, dün neden ödemedin borcunu diyen bakkal veresiyeyi kestiğini söyler. Karagöz başı önde evine döner. Daha ertesi sabah Hacivat eve gelir. Karagöz üzgündür. Keşke altınları dağıtmasaydım, seni çağırsaydım. Böyle aç- susuz kalmazdım, der. Hacivat: " Yani artık akıllandın. " Karagöz: " Akıllandım ama gitti altınlar, tükendi. " Hacivat, Karagöz'ün verdiği altınları çıkarır. Altınlar tükenmedi Karagözüm, bunlar bana verdiğin altınlar. Al, hepsi senin der ve altınları verir. Karagöz altınları alır ve gözlerinden iki damla yaş akar. Hacivat'a sıkıca sarılır. İşte gerçek dost böyle olur, der. Hacivat: " Bir küp altın daha bulsan yine dağıtır mısın? " diye sorar. Bunun üzerine Karagöz: " Bir daha yanlışa düşmem. Kimseye haber vermem. Altınları bozdurur harcarım. " der. ----------------------------------------------------------------------- KARAGÖZ İLE HACİVAT: ÜZÜM ÜZÜME BAKAR Karagöz: " Sana bir atasözü söyleyeyim, Hacivat. " Hacivat: " Söyle bakalım Karagözüm. " Karagöz: " Üzüm üzüme baka baka conki. " Hacivat: " Bu ne biçim atasözü? " Karagöz: " Yanlış mı söyledim. " Hacivat: " Tabi yanlış söyledin. " Karagöz: " Üzüm üzüme baka baka Karagöz. " Hacivat: " Yine yanlış. " Karagöz: " Neresi yanlış. " Hacivat: " Sonu yanlış. Atasözünde adının işi ne? " Karagöz: " Karalı bir şey vardı sonunda. " Hacivat: " Doğru. Üzüm üzüme baka baka kara.. " Karagöz: " Buldum. Kara kara. " Hacivat: " Hayır. " Karagöz: " Karabiber. " Hacivat: " Olmaz. " Karagöz: " Belki şöyle olur. Ben kendi aklıma göre söylesem. " Hacivat: " Söyle bakalım. " Karagöz: " Hacivat Karagöz'e baka baka Karagöz. " Hacivat: " Hayda? Bu ne demek? " Karagöz: " Yani sen bana baka baka Karagöz oldun. " Hacivat: " Ben Karagöz olduysam sen de bana bakarak Hacivat oldun. " Karagöz: " O zaman gel yer değiştirelim. Ben oraya sen buraya. " Hacivat: " Şimdi ne oldu? " Karagöz: " Ben Hacivat oldum, sen Karagöz. " Hacivat: " Öyle olsun. Senin sohbetine doyulmaz. Bir yere uğramam gerek. Sonra görüşürüz. " Kendini Hacivat zanneden Karagöz Hacivat'ın evine gider. Kapıyı çalar. Kapıyı açan Hacivat'ın hanımına ben Hacivat oldum der ve içeri girmeye kalkar. Hacivat'ın hanımı, seni kendini bilmez, diye bağırır ve mutfaktan kaptığı oklavayla Karagöz'ün kafasına vurur. Aklı başına gelen Karagöz kaçıp gider. Akşamüstü eve gelen Hacivat'a hanımı olanları anlatır. Hacivat ise, bugün Karagöz'le konuştuklarını nakleder. Karagöz'ün ikisi arasındaki konuşmaların etkisinde kaldığını söyler. Böylelikle Karagöz evleri şaşırıp bizim eve gelmiş, der. Hacivat'ın Hanımı: " Şu senin gözü kara başka birinin daha evine girmeye kalkmasın? " Hacivat: " Yok daha neler? Dersini almış. Karagöz aynı yanlışa iki kere düşmez. " SON Misket Dergisi 1. Sayı - Şubat 2021 - Sayfa: 4 ----------------------------------------------------------------------- KARAGÖZ İLE HACİVAT: İNEGÖL'E ON İŞÇİ Hacivat: " Haydi, son bir kişi araba kalkıyor. Vay Karagözüm, hoş geldin. Araba kalkıyor. " Karagöz: " Hı. " Hacivat: " At arabası kalkıyor. İşçi gideceksin. İnegöl'e patates toplamaya. " Karagöz: " Dişim ağrımıyor ki, İnegöl'e dişçiye niye gideyim? " Hacivat: " Dişçiye değil, işçi gideceksin. " Karagöz: " Piştide çok iyiyimdir. Geçen gün nasıl seni kahvede yenmiştim. Herkesin içinde ağlamıştın. " Hacivat: " Ah Karagözüm, benim ağlamam yenildim diye değil. " Karagöz: " O zaman neden ağladın? " Hacivat: " Benim aldığım sayıları kendine yazmışsın. Senin zavallı haline acıdım da ağladım. " Karagöz: " Doğru, yenilince zavallı durumuna düşmüştün. Bak ısrar etme yine ağlatırım seni. " Bir işçi gelir, araba dolar ve gider. İkinci bir at arabası gelir, kenara yanaşır. Hacivat: " Haydi, İnegöl'e on işçi. Günübirlik iş. Gündelik iki akçe. " Karagöz: " Az önce kalkan araba nereye gitti, Hacivat? " Hacivat: " İnegöl'e gitti. Patatese. Gündelik iki akçe. Çalışan kazanır. " Karagöz: " Yazıklar olsun sana Hacivat. Bana neden söylemedin? O paraya ihtiyacım vardı. " Hacivat: " Aha? Söyledim ya. Son bir kişi dedim. İnegöl'e patates toplamaya dedim. İşçi gideceksin dedim. " Karagöz: " Öyle söylemedin. Dişçiyle, piştiyle kandırdın beni. " Hacivat: " Dur Karagözüm, bu arabaya bin. Aynı yer, aynı iş. Atları biraz kırbaçlarsınız, onlardan önce varırsınız. " " Demek beni adamlara kırbaçlatacaksın? Bir daha seninle konuşursam iki olsun, " diye yürüyüp giden Karagöz'ün arkasından Hacivat bakakalır. ------------------------------------------------------------------------ EN AKILLI KARAGÖZ Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Hacivat: " Karagözüm, bal almak ister misin? " Karagöz: " Hı.. " Hacivat: " Şu köşede bal satıyorlar. Kilosu dört akçe. Al istersen. " Karagöz: " Zaten eskiden beri benim hayalim. " Hacivat: " Hayalin mi? Ne hayali? " Karagöz: " Sal satıyorlar dedin ya. Bir sal alıp dünya turuna çıkmak. " Hacivat: " Sal değil, bal satıyorlar. Hey koca kafalı, sağır kulaklı. " Karagöz: " Doldururdum çoluk çocuğu sala, kürek çeker, okyanusa ulaşırdım. " Hacivat: " Okyanusu bırak, herkes bal alıyor. " Karagöz: " Herkes fal bakar ama kimse benim gibi fal bakamaz. " Hacivat: " ... " Karagöz: " Geçen gün kahve falıma baktım. İyi yerdeydim. " Hacivat: " Nasıl yani? " Karagöz: " Çıkmışım kavağın ucuna, yukarıdan akıl dağıtıyorlar. Ben yüksekteyim ya en çok aklı ben aldım. " Hacivat: " Sorması ayıp olmasın, ne yaptın o akılları? " Karagöz: " Kaybolmasın diye beynime doldurdum. " Hacivat: " Senin beynin akıl dolu da, sen çok akıllısın da ben mi fark edemedim? " Karagöz: " Boşuna akıllıyım deme Hacivat, akıl dağıtılırken sen orada yoktun. " SON Psikoeğitim Programı - Milli Eğitim Bakanlığı - 2024 - Sayfa: 125 - 126 ------------------------------------------------------------------ KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANDA Hacivat: " Karagözüm, sana bir bilmece sorayım da bil. " Karagöz: " Sor bakalım ama kolay olsun. " Hacivat: " Canı kaymak isteyen, neyi yanında taşır? " Karagöz: " Parayı yanında taşır. " Hacivat: " Olmaz. " Karagöz: " Parasız kaymak nasıl alacak? " Hacivat: " Bilmeceyi sulandırma. Olmaz dedim. " Karagöz: " Süthaneyi yanında taşır. " Hacivat: " Olmaz. " Karagöz: " Mandırayı yanında taşır. " Hacivat: " Olmaz Karagözüm, olmaz. Bu şey bir hayvan. " Karagöz: " Hayvan mı? " Hacivat: " Evet, büyükbaş bir hayvan. " Karagöz: " Buldum. Fil. " Hacivat: " Fil değil. " Karagöz: " Filin de sütü var. Sütünden kaymak olmaz mı? " Hacivat: " Karıştırma şimdi fili. Bu bir ahır hayvanı. Çamura yatmayı çok sever. " Karagöz: " Çamur hayvanı. " Hacivat: " ... " Karagöz: " Hayvan çamuru. " Hacivat: " ... " Karagöz: " Tamam buldum. Öküz. " Hacivat: " Öküzün sütü nerede? " Karagöz: " O zaman inek. " Hacivat: " İnek benzeri, manda gibi. " Karagöz: " Şimdi aklıma geldi: Manda. " Hacivat: " Doğru Karagözüm, bildin. " Karagöz: " Bilirim tabi. Benim adım Karagöz. Her sorunun cevabını şıp diye bilirim. " Yazan: Serdar Yıldırım Konu Serdar102 tarafından (26.03.2025 Saat 12:34 ) değiştirilmiştir. |
![]() | ![]() |
![]() |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |