Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Hayat ve Eğlence > Genel Sağlık > Dahiliye
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Dahiliye

Dahiliye kategorisinde açılmış olan Dahiliye konusu , ...


Like Tree10Beğeni

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 16.11.2012, 21:00   #241 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

kızamkı kızamıkcık kabakulak MMR aşısı

Kızamıkçık infeksiyonu bütün dünyada yaygın olarak görülmektedir. Çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalarda doğurganlık çağındaki kadınların ortalama %20'sinin kızamıkçık geçirmemiş olduğu gösterilmiştir. Kızamıkçık genellikle solunum yoluyla bulaşır. Annenin gebeliğinin ilk üç ayında kızamıkçık geçirmesi durumunda bebeğin etkilenme olasılığı çok yüksektir.

Kızamıkçık hastalığı yüz yıllardır varolmasına rağmen, gebelikte geçirildiğinde çocukta katarakt, doğumsal kalp anomalileri vb anomalilere yolaçabileceğine ilk kez 1941 yılında Dr. Gregg tarafından dikkat çekilmiştir. 1960'lı yılların başlarında geliştirilen aşıyla hastalığa karşı korunmada ilk başarılı adım atılmıştır.

Hastalık çoğunlukla deri döküntüleriyle başlar. Bazan halsizlik, baş ağrısı ve hafif ateş gözlenebilir. Döküntüler üç gün içinde kaybolur. Ensede, kulak ardında ve boyunda lenf bezelerinin şişmesi oldukça tipik bir bulgudur.

Hamilelikte annenin geçirdiği kızamıkçık infeksiyonunun bebeği belirgin biçimde etkilemesi nedeniyle hastalığın önlenmesi çok önemlidir. Birçok gebe kadında, infeksiyon sonucu düşük meydana gelirken, yaşayan önemli sayıda bebekte doğumsal anormallikler meydana gelir. Göz ve kalp anomalileri, küçük kafa ve zeka geriliği ortaya çıkabilir.

Kızamıkçığa karşı aşılamada asıl amaç, hamile kadınların anormal çocuk doğurmalarına yol açan bu hastalığın önlenmesidir. Doğurganlık çağına gelmeden genç kızların aşılanarak kızamıkçığa karşı bağışıklanmaları gerekmektedir. Tüm çocukların 15 aylık ve 5 yaşında iki kez MMR aşısıyla aşılanmasıyla bu sorun çözümlenmiştir. Eğer bir kadın kızamıkçık geçirmemişse ve gebe kalmayı düşünüyorsa hamile kalmadan en erken üç ay önce aşılanmalıdır.

Kabakulak, ilk kez milattan 5 yüzyıl önce modern tıbbın babası Hipokrat tarafından tanımlanmıştır. İkinci dünya savaşında askerler arasında salgınlar yaparak dikkat çekmiştir. 1960'lı yıllarda yaygın olarak uygulanmaya başlanan MMR aşısıyla sıklığı belirgin olarak azalmıştır. Ancak ülkemizde hala her yıl çok sayıda vaka tespit edilmektedir. Özel kurum ve kuruluşlar tarafından rutine konmuş olan MMR aşısı uygulaması giderek yaygınlaşmaktadır.

Hastalık 16-18 günlük kuluçka devresinden sonra tükrük bezlerinin şişmesiyle kendini belli eder. Çocuklarda selim seyreden bir hastalık olmakla birlikte %10 oranında menejite yol açar. Ancak menejit tablosu nadiren hayatı tehdit eder. Yetişkin erkeklerde %20-30 olasılıkla testislerde şişme ve iltihap meydana gelebilir. Heriki testis etkilendiğinde kısırlığa yol açabilir.

9 aylıkken kızamık aşısı uygulanmış olan bebeklere 15 aylık olduklarında kızamık-kızamıkçık-kabakulak (MMR) aşısı yapılması tavsiye edilir. Eğer çocuğa kızamık aşsı yapılamamışsa 12 aylıktan itibaren MMR uygulanabilir. Kızamık-kızamıkçık kabakulak aşısının 5 yaşında tekrarlanması gerekmektedir

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:00   #242 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

kızamık aşısı

Kızamık, yalnızca insanlarda görülen, salgınlar yapan önemli bir hastalıktır. Dünyada her yıl 1,5 milyon çocuğun kızamıktan öldüğü tahmin edilmektedir. Hastalık, solunum yoluyla yayılır, son derece bulaşıcıdır. Hasta çocuklar kızamık virusunu, döküntülerin ortaya çıkmasından 4 gün öncesiyle 5 gün sonrası arasında çevrelerine yayarlar. Kuluçka devresi 10 -12 gün kadardır.

Kızamık, 2 - 5 yılda bir 3 - 4 ay süren salgınlara yol açar. İlk belirtiler halsizlik, huzursuzluk ve ateştir. Daha sonra gözlerde kızarıklık, öksürük, burun akıntısı ve nadiren eklem ağrıları ortaya çıkar. Üç dört gün içinde ciltte kırmızı renkli döküntüler belirir. Alından başlayan döküntüler 3 günde ayaklara ulaşır. Ateş beş gün içinde düşer. Devam etmesi ciddi bir sorun olduğunun habercisidir.

Kızamık, orta kulak iltihabına yol açabilir. Bu problem, gelişmekte olan ülkelerde sağırlığın en sık görülen nedenidir. Zatürre ve beyin iltihabı gibi ciddi hastalıklar görülebilir. Bu durumda kızamığın ölüme neden olma sıklığı en yüksek düzeye ulaşır.

Doğumdan sonraki ilk aylarda bebek, anneden geçmiş olan antikorların etkisiyle bu hastalığa karşı korunur. Ancak daha sonra korunma yetersiz kalır. 9 ayını dolduran her bebeğe en kısa zamanda kızamık aşısı yaptırılmalıdır. İyi bir bağışıklık sağlamak için aşının bebek 15 aylık olduğunda tekrarı uygun olur. Bu devrede kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısı önerilir

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:00   #243 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

kızamık sonrası SSPE subakut sklerozan panensefalit

Kızamık'ın geç bir MSS komplikasyonudur. Kızamık geçirildikten yıllarca sonra gelişen nadir, dejeneratif bir nörolojik hastalıktır. Çoğunlukla hastalığı 2 yaşın altındayken, özellikle anneden geçen Ig'lerin halen varlığını sürdürdüğü ilk yaş içinde geçirenlerde görülür. Normalde MSS'de ve BOS'da kompleman bulunmaz, Ig'ler ise oldukça sınırlı düzeylerdedir. Measles virüsü ile infekte beyin hücrelerine karşı kompleman aktivasyonu yapılamaz, viral antijenleri infekte hücreden uzaklaştıracak spesifik Ig'ler de yoktur, virüse karşı sitolitik immün aktivite gösterilememektedir. İnfantlarda ve 2 yaşın altındaki bebeklerde hücresel immünite immatürdür. Yani, hücre-içi patojenlere yeterli yanıtı verilemez. Anneden transplasental geçen (maternal) IgG'ler 1 yıldan daha fazla persiste etmişse, virüsün infekte hücreden tomurcuklanması önlenir. Hücreye hapsolan virüste, bu durumunu korumak üzere bazı genetik değişiklikler gelişir. En önemlisi, virüsün toparlanması ve sonuçta hücre dışına çıkmasında önemli rol oynayan M (matriks) proteinini kodlayan genin delesyonudur. M proteinsiz yeni birçok virüs proteini replike olmaya başlar. Sonuç olarak, beyin hücresi içinde çok miktarda virüs komponenti birikir. Beyin hücresini zaman içerisinde tahrip eden bu yapılar hücreden serbestleşir ve füzyon yolu ile diğer MSS hücrelerine yayılır. Bu arada, M proteini hariç diğer antijenik yapılara karşı BOS ve kanda yüksek miktarda antikor sentezlenir. Bu olaylar yıllar boyu yavaşça gelişir ve progressif nörolojik patolojiler oluşturur. Klinik belirtiler infeksiyondan 6-8 yıl sonra başlar. Önceleri (Stage-1) davranış bozuklukları, sonra (Stage-2) miyokloni, ataksi ve fokal nörolojik belirtiler, daha sonra (Stage-3) stupor, deserebrasyon rijiditesi, demans ve sonuçta (Stage-4) da dekortikasyon rijiditesi, kas tonusunda azalma, yeme-yutma zorlukları ile 1-3 yılda ölüm görülür. Tanı, EEG ve kan-BOS Measles spesifik antikor tayini iledir.

Gebede normalden daha ağır seyreder. Kızamık'ın aksine, organ malformasyonlarına yol açmaz. Abortus ve erken doğum riskini arttırır. Gebelere ve hücresel immünitesi defektif olanlara canlı kızamık aşısı yapılamaz. Ancak, tüm HIV infeksiyonlu çocukların aşılanması da önerilmektedir. Aşının inkübasyon periyodu 7 gün olup, hemen bulaş sonrasında yapılması halinde Ig gibi koruyucu olabilmektedir. Aşı uygulananlarda da doğal infeksiyondaki gibi lökopeni gelişimi gözlenebilir. Önce ölü aşı yapılanlara canlı aşı ile rapel uygulanmışsa, atipik immünolojik tablolar ve şiddetli lokal reaksiyonlar gelişir. İki günlük A vitamini uygulaması, hastalığın daha hafif geçirilmesini sağlar.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:00   #244 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

Kızamıkçık kızamıkcık


Kızamıkçık; kabakulak ve kızamık gibi çocukluk çağlarında sık rastlanan ancak ergenlik ve erişkin döneminde de görülebilen, damlacık yolu ile insandan insana bulaşan bir virüs hastalığıdır. Kızamık ve kabakulak gibi özelllikle bahar aylarında yaygın olarak görülür. Toplum sağlığını tehdit eden bu hastalığın da tedavisi yoktur ve seyri sırasında ciddi, kalıcı komplikasyonlara ve hatta ölüme neden olabilmektedir.

Hastalık yuva, kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısa sürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif geçirilmekteyken, ergenlik çağında ve erişkinlerde daha ağır seyretmektedir. Birçok genç erişkinde kızamıkçık enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyreden eklem iltihapları görülür. Eklem sorunları kısa süre sonra geçer ancak nadiren müzminleştiği de görülmektedir.

Kızamıkçık, kızamık gibi önce yüzde, kulak arkasından başlayan ve başladığı yerden solan ve sonra kollara, bedene ve bacaklara yayılan hafif pembe düküntülerle kendisini belli eder. Daha sonra hekim muayenesi ile ense ve kulak arkası lenf bezlerinin ve hatta dalak büyüklüğünün varlığı ile klinik olarak ön tanıya varılır. Kesin tanı ancak virüs ayrımı ve hastalığa özgü kan testleri ile konabilir. Ancak, çoğu kez bunlara gerek kalmaz.

Kızamıkçığın en önemli ve ciddi tablosu gebe bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu hastalığı geçirmemiş kadınların, gebeliğin ilk üç ayında hastalığa yakalanmaları durumunda, hastalık etkenleri (virüsler) plasenta yoluyla anne rahminde büyüyen, gelişen ve organ taslaklarının oluşma sürecindeki yavruyu (embriyo) etkileyerek doğumsal anormalliklere neden olmaktadır. Bu olaya “doğumsal kızamıkçık sendromu” adı verilmektedir. Doğumsal kızamıkçık sendromunda yer alan istenmeyen olaylar şöyle özetlenebilir : Büyüme ve gelişmede gerilik, prematürelik, ölü doğum ve düşükler, zeka gerilikleri, körlük, katarakt, kalp anormallikleri, sağırlık, hepatit, kanamalar. Tüm bu ciddi komplikasyonlar nedeniyle tüm kadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçirip geçirmediğinin test edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık geçirilmediyse, kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve üç ay süre ile hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir. Aşılanan kişilerin % 98’i bu hastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar. Kızamıkçıklı bir hasta ile temas eden hamile bir kadının zaman geçirmeden 3 hafta ara ile alınacak kan örneklerinde savunma cisimciklerinin (antikorların) belirlenmesini ve sonucun doktoru tarafından değerlendirilmesini istemelidir.

Kızamıkçıktan Korunma Yolu Nedir?
Günümüzde gerek Kızamıkçık gerekse de Kabakulak bu hastalıklara karşı aşılamanın rutin olarak yapıldığı ülkelerde son derece az rastlanır hastalıklar olmuşlardır. Kızamıkçık aşısı, tek başına uygulanabildiği gibi Kızamık ve Kabakulak aşısı ile birlikte üçlü karma aşı (MMR) şeklinde de 12. aydan itibaren uygulanabilmektedir. 12. aydan önce yapılan aşılamalarda, 6 ay sonra ikinci bir doz aşı gereklidir. Doğumdan sonra 9. ayda sadece Kızamık aşısı yapılmış bir çocuğa Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşının uygulanma zamanı 15. ay olmalıdır.

Deri altına veya kas içine uygulanan bu aşının belirgin bir yan etkisi yoktur. Aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve daha sonra görülen hafif deri döküntüleri olabilir. Bu yan etkiler çok nadir olup tedavi gerektirmeksizin kendiliğinden iyileşir.

Kızamıkçık aşısı veya üçlü aşı gebelerde kesinlikle uygulanamaz. Aşı olan bir bebeğin ya da çocuğun gebe annesine ya da bir yakınına bu hastalığı bulaştırması söz konusu değildir.

Amerikan tıp otoritleri (ACIP - Bağışıklama Uygulamalarında Danışman Kuruluş ve Amerikan Pediatri Akademisi - AAP) 4-6 yaşlarında ve 11-12 yaşlarında ikinci bir doz MMR aşısının yapılmasını önermektedir. 12 yaşında uygulanacak MMR aşısı ile kız çocukları doğurganlık çağının sonuna kadar kızamıkçık enfeksiyonundan korunmuş olacaklardır.

En değerli varlığımız olan çocuklarımızı, ölümcül ve sakat bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir gelecek sunabilmek için en emin yolun, zamanında ve eksiksiz olarak aşı uygulanması olduğunu unutmayınız.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:01   #245 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

Kızlık zarı Hymen

Hemen hemen bütün toplumlarda değişik derecelerde sosyolojik öneme sahip olan kızlık zarının tıbbi adı Hymen (himen)'dir. Hymen aynı zamanda Yunan ve Roma mitolojisinde Baccus (Dionysus) ve Venüs'ün (Afrodit) oğlu olan ve elinde bir meşale tutan evlilik ve düğün tanrısının adıdır. Gerdek gecesi bu Tanrı'ya adandığından kızlık zarı da aynı isimle anılmaktadır. Mitolojik bireylerin yanısıra 19. yüzyılda yaşamış bir besteci olan Frederic Hymen Cowen'de talihsiz bir seçimle bu kelimeyi yaşamı boyunca isim olarak taşımıştır.

Kızlık zarının fizyolojik amacı ve görevi kadın vücudunun bugüne kadar açıklanamamış pekçok sırrından birisidir. Spesifik bir görevi yokmuş gibi görünmesine rağmen özellikle embryonik dönemde mikroorganizma ve yabancı cisimlerin ****** içine girişini önlediği düşünülmektedir. Tıbbi açıdan bakıldığında ise özellikle gelişmiş toplumlarda en sık cinsel şiddete ve istismara maruz kalan çocukların tanınmasında incelenmektedir.

İnsanoğlunun tarihsel gelişimi süresince pekçok toplum hymeni saflığın ve el eğmemişliğin yani bekaretin sembolü olarak görmüştür. Bu inanışın yansımaları hala daha özellikle bizim toplumumuz gibi gelişmekte olan toplumlarda sıklıkla yaşanmaktadır.

Günümüzde kızlık zarının anatomik ya da fizyolojik değil sosyolojik bir fonksiyonu vardır.

Anatomi
Kızlık zarı belirli bir yapıda değildir. Anatomik olarak ******yı oluşturan ve mukoza adı verilen dokunun ****** girişini oluşturan doku kıvrımıdır. Yani kızlık zarı ****** içinde değil ******nın hemen girişinde dudakların yaklaşık 1-1.5 santimetre içindedir ve küçük dudaklara bağlıdır.Dış genital oluşumlardan birisi olarak kabul edilir.Dışarıya bakan ön yüzü deriye, ****** içine bakan arka yüzü ise mukozaya benzer. Kız çocukların hemen hepsine bulunan hymen çok nadir olarak doğuştan hiç bulunmayabilir. Çocukluk çağında daha sert olan doku ergenlikle birlikte östrojen hormonunun salınmasına bağlı olarak değişime uğrar ve esneklik kazanır.



Kızlık zarı ****** girişini tamamen kapatmaz, ortasında adet kanının ve ******l salgıların dışrıya akmasını sağlayan bir delik bulunur. Bu deliğin şekli ve yapısı hymen türlerinin belirlenmesinde kullanılır. Kızlık zarının şekli, kalınlığı ve elastikiyeti kişiler arasında büyük farklılıklar gösterir.

Kızlık zarının türleri

Annüler Hymen
En sık görülen hymen şeklidir. Burada kızlık zarı halka şeklinde vajna girişini kaplamaktadır. Ortasında yine halka şeklinde bir delik bulunur. Karadeniz ve arkadaşları yaptıkları araştırmada kadınların %94.7'sinde kızlık zarının annüler olduğunu göstermişlerdir. Yurtdışında yapılan çalışmlarda ise annüler kızlık zarının kadınların %60-95'inde bulunduğu saptanmıştır.
Kresentrik Hymen Yarımay şekinde olan kızlık zarıdır. Genelde klitorise yakın kısımlarda zar daha incedir yada hiç yoktur. Arka kısımda ise daha beligindir. Görülme sıklığı %3.5 ile %20 arasında değişmektedir. Bu tür zarlar genelde ilişki sırasında yırtılmaz.
Septalı Hymen Bu hymen türünde ortadaki deliğin ortasında bir köprü gibi görünen doku parçası vardır. Kadınların %1.5-5'inde hymen bu yapıdadır.
Kribriform Hymen Hymenin ortasında tek değil birden fazla delik vardır. Bu görüntü dantele benzer. Görülme sıklığı %1'den daha azdır.
İmperfore hymen Bu zar türünde ****** girişi tamamen kapalıdır ve hymenin ortasında delik yoktur. Bu zar türüne sahip kızlar hiç adet kanaması görmezler. Normal şekilde gerçekleşen kanama vücut dışına atılamaz ve hymen arkasında ****** içinde birikir. Oldukça ağrılı bir durumdur ve hymenin doktor tarafından cerrahi bir işlemle açılması gerekir.
Mikroperfore hymen Hymen ortasındaki delik çok küçüktür. Adet kanaması olur ancak oldukça ağrılıdır. Bir kısım hastada cerrahi müdahale ile açılması gerekir.
Multipar hymen Doğum yapmış kadınlarda kızlık zarından geri kalan kısımlar karünkül olarak adlandırılır.

Şekil dışında kızlık zarları deliğin ve serbest kenarın karakteri, zarın kalınlığı ve mukavemetine göre de sınıflandırlabilir.


Doğuştan açıklığı olmayan imperfore bir hymen ve arkasında birikmiş olan kan

Kızlık zarı genelde ilk ilişki ya da yabancı bir cisim girişi ile yırtılır. İlk cinsel ilişki esnasında hymen ortasındaki delik ***** çapından küçük olduğu için halka şeklindeki zar birkaç yerden yırtılır ve az miktarda kanama meydana gelir. Bu yırtıklar birkaç gün içinde nedbeleşir ve bir daha kanama olmaz. Çok nadiren ilk ilişkiyi takip eden bir kaç ilişki sırasında da kanama görülebilir. Bazen bir ilişki olmasa da kızlık zarının serbest kenarı düz olmaz ve çentikler bulunur. Kadınların yaklaşık %20'sinde bu tür çentikler bulunur.

İlk ilişkide kızlık zarı mutlaka bozulur mu ?
Hayır. Kızlık zarının özgün yapısı bazı kadınlarda ***** girişine müsade eder ve çok defa ilişkide bulunsa bile zarda yırtık meydana gelmez. Bu tür zarlara duhule müsait ya da ilişkiye müsait zar adı verilir. Halk arasında ise elastik zar olarak adlandırılır. Kadınların %26-41'inde zar duhüle müsaittir ve ilk ilişkide kanama olmaz.

Kızlık zarının bozulması ağrıya neden olur mu ?
Bazı kadınlarda ilk ilişki sırasında ciddi miktarda bir ağrı olabilir. Ancak genelde herhengi bir rahatsızlık olmaz. Burada erkeğin davranışı ve yaklaşımı son derece önemlidir. İlk ilişki ister istemez her kadında endişe ve korkuya neden olur. Erkeğin yavaş ve yumuşak davranışı olayın ağrısız olmasını kolaylaştırır.

Kanamanın miktarı ne kadardır ?
Kanamanın miktarı genelde çok azdır ve kısa sürede kendiliğine durur. Çok nadiren hymen arkasından bir damar açığa çıkar ve kanama durmaz. Bu gibi durumlarda cerrahi müdahale ile dikiş atılmsı gerekebilir. Bazı durumlarda ise ****** girişinde va hatta içinde yırtıklar meydana gelebilir, şiddetli ve durmayan bir kanama görülebilir. Bu gibi durumlarda cerrahi müdahale ile dikiş atılması gereklidir. Atılan bu dikiş kızlık zarını onarmaz.

Kızlık zarı bozulduğunda mutlaka kanama olur mu?
Hayır. Bazı durumlarda zarda yırtık meydana gelmesine rağmen kanama olmayabilir.

Kanama olması kızlık zarının bozulduğunu mu gösterir?
Hayır. Bazı durumlarda kızlık zarı bozulmaz ancak dış kısımlarda yırtık ya da sıyrık olabilir ve buralardan kanamalar görülebilir.

Kızlık zarı ilişki dışında başka bir yolla bozulabilir mi?
Kızlık zarı genelde ****** içine giren ve genişliği hymen ortasındaki halkadan daha büyük olan cisimler ile bozulur. Ancak bazen ata ya da bisiklete binme, bacakları çok açmayı gerektiren bale gibi aktiviteler ya da kaza ve travma sonrasında da bozulabilir ya da zedelenebilir.

Mastürbasyon kızlık zarına zarar verir mi ?
Hayır. ****** içine birşey sokmaya teşebbüs edilmediği taktirde mastürbasyon ile kızlık bozulmaz.

Kızlık zarı kendi kendine iyileşir mi?
Hayır. Bir kez zedelenen kızlık zarı daha sonra hiç ilişki olmasa bile kendi kendini onarmaz.

Kızlık zarının ne zaman bozulduğu anlaşılabilir mi ?
Hayır. Eğer aradan 7-8 günden fazla zaman geçmişse anlaşılamaz.

Kızlık zarı bozulmadan hamile kalınabilir mi ?
Evet. Kızlık zarı gebeliğe karşı koruma sağlamaz. Kızlık zarı sağlamken (elastik ya da dışarı boşalma) spermler içeri girebilir ve dış gebelik de dahil olmak üzere hamilelik oluşabilir.

Kızlık zarı bozulmadan muayene ya da kürtaj yapılabilir mi?
Evet. Zar yapısı uygun olan kişilerde hymen yapısına zarar vermeden spekulum incelemesi hatta kürtaj dahi yapılabilir. Öte yandan akıntı sorunu olan hemen hemen tüm ****** genç kızlarda ve kız çocuklarında ******l kültür alınabilir.

Kızlık zarının bozulduğu nasıl anlaşılır ?
Bu ancak muayene ile anlaşılır. Muayene son derece kısa ve ağrısız bir işlemdir. Doktorunuz gazlı bez ile büyük dudakları ayırarak kızlık zarını gözler. Kendi kendine kızlık muayenesi olmaz. Ayna ile hymeni görebilirsiniz ancak bunu yorumlamak deneyim gerektirir. Bazı durumlarda jinekolog bile buna karar veremeyebilir ve kolposkopik incelemeye gereksinim duyabilir. Özellikle doğal çentik bulunan hymen varlığında karar vermek güç olabilir.
Kanama öyküsü vb. ile kızlık zarının bozulup bozulmadığı anlaşılamaz.

Kızlık zarı tamir edilebilir mi?
Evet. Kızlık zarı tamir edilebilir ve bu işleme himenoplasti (hymenoplasty) ya da hymenorraphy adı verilir. Bunun için ne zaman ya da kaç defa ilişki olduğu önemli değildir. Doğum yapmış kadınlarda bile kızlık zarı tamir edilebilir. Kızlık zarının tamir edildiği ancak jinekolog ya da adli tabip tarafından anlaşılabilir. Ancak kızlık zarı tamirinde kanama olması %100 garanti edilemez. Gerçekte bozulmuş olan zarın tamamen tamir edilmesi ve eski haline getirilmesi olanaksızdır.Son derece ince yapıda olan bu doku genelde dikiş tutmaz. Ortamda bulunan fazla sayıdaki mikroorganizma nedeni ile yara yeri kolayca enfekte olabilir. Buna karşılık ****** duvarından alınan parçalar ile yeni bir hymen yapılabilir. Bu durumun hukuksal ve ahlaki boyutu tartışmalı olmakla beraber bizim toplumumuz gibi bekaret nedeni ile cinayetlerin bile yaygın olarak görüldüğü toplumlarda zaman zaman hayat kurtarıcı olabilmektedir.

Kızlık zarı tamiri ile ilgili olarak tüm dünyada tartışmalar sürmektedir. Ancak bu yapay bekaretin ne kadar gerekli olduğu konusunda fikir birliği yoktur. Özellikle batılı yazarlar bunun son derece gereksiz bir işlem olduğunu düşünürken bazıları işlemin etik açıdan estetik ameliyattan farklı olmadığı fikrindedirler. Açıkçası hymen onarımı talep eden kadınlar buna yaşadıkları toplumsal çevreye bağlı olarak sosyal statülerini, mutluluklarını hatta yaşamlarını devam ettirebilmek için gerek duyduklarını belirtmektedirler. Gerçekten de 1996 yılında Lancet dergisinde yayınlanan bir makelede kızlık zarı tamirinin Mısır'da ilk gece cinayetlerini %80 oranında azalttığı ileri sürülmektedir.

Yeniden elde edilen bekaretin bedeli çok da düşük değildir. Berkeley Tıp Dergisinde yayınlanan bir araştırmada Mısır'da kadınların bu işlem için 100-600 Amerikan doları ödedikleri, Türkiye'de ise ücretlerin 140-1500 Amerikan Doları arasında değiştiği belirtilmektedir.

Her doktor bu ameliyatı yapabilir mi?
Hayır. Pekçok jinekolog bu ameliyatı prensip olarak yapmaz. Ancak Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere dünyanın hemen her ülkesinde bu ameliyatı yapan doktor ve klinikler mevcuttur.

Ameliyat ne zaman yapılmalıdır ?
Bu yapılacak olan ameliyatın türüne bağlıdır. Bazı ameliyatlar ilişkiden bağımsızken bazı tür dikişler evlenmeden 3 gün önce yapılmalıdır. İşlem genelde 30 dakika kadar süren, genel ya da lokal anestezi altında yapılabilen nispeten basit bir operasyondur.



Kaynaklar

Kandela P Egypt's trade in hymen repair. Lancet 1996 Jun 347:1615
Karadeniz Z, Hancı İH, Gövsa F, Arsoy Y, Yavuz İC, Ege B. Kızlık zarları. 7.Ulusal Adli Tıp Günleri(1-5 Kasım 1993, Antalya) Poster sunuları kitabı,343-348, 1993.
Sue Yeon Choi Restoring Virginity:Hymen repair surgery saves lives at the expense of deception Berkeley Medical Journal Fall 1998 Edition
Bu yazı Dr.Alper MUMCU dan [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] alınmıştır

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:01   #246 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

kızıl

Tanım

Kızıl, çocuğun bütün derisinde özgün bir kırmızımsı-pembe döküntü oluşturan, oldukça yaygın bir çocukluk hastalığıdır. Boğaz ağrısına da yol açan streptokok bakterilerinden yol açtığı kızıl, kolayca tedavi edilen bir hastalıktır.

Nedenleri,Görülme sıklığı,Risk faktörleri

Kızıla yol açan bakteri, aynı zamanda bademcik iltihabına ve birçok boğaz ağrısına da yol açan streptokoklar grubundandır. Kızıl hastalığından sorumlu olan streptokok türü boğaz ve bademciklere yayılarak, çoğalır. Bakteriler çoğalmaları sırasında toksin üretirler ve bu toksin biriktikçe, kan dolaşımı aracılığıyla bütün bedeni etkilemeye başlar. Bakteriler öksürük ve hapşırmayla, ayrıca enfeksiyonu taşıyan insanlarla temasla bulaşabilir. Bedene girmelerinden sonra, kuluçka dönemi altı gün kadar sürer.

Belirtiler

En kötü biçimiyle kızıl, çocuğun ateşinin apansız çok fazla yükselmesiyle başlar; ayrıca çocuk kızarır, boğazı ağrır, bademcikleri şişerek kızarır ve beyaz bir zarla kaplanır. İkinci gün, yüzü kırmızı bir renk alır ve döküntü bedenin her yerine yayılır. Kabarık lekeler, deriye benekli bir görünüm verir.

Başlangıçta dil beyaz ve kaba tüylü bir görünümdedir; hastalık ilerledikçe kırmızı lekelerle kaplanmaya başlar ve kızıl hastalığının niteleyici görünümü olan “çilek dil” görünümünü alır. Çocuk kendini son derece kötü ve bitkin hisseder, iştahı son derece azalır. Ama döküntü soldukça, kendini daha iyi hissetmeye başlar. Derisi ve dili normale dönmeden önce, altı hafta kadar soyulur; bununla birlikte hastalığının başladığı günden bir hafta ya da on gün sonra iyileşir.

Tedavi

Tedavide genellikle streptokokları öldüren penisilin kullanılır. Hastalığın hafif geçtiği çocuklarda bile mikropların üreme şansı kalmaması ve çocuğun enfeksiyonu başkalarına bulaştırmaması için, birkaç gün süreyle penisilin tedavisi uygulanır. Hasta çocuk yatak dinlenmesine alınır; ateşi yüksekse, düşürmek için bedenin günde birkaç kez ılık suya batırılmış süngerle silinmesi gerekir. Terleme yoluyla yitirdikleri beden sıvılarını karşılamak ve su yitimine uğramalarını önlemek için bol sıvı içirilmelidir. Sulandırılmış meyve suları içtiği sürece, iştahsızlığı karşısında herhangi bir kaygıya kapılmaya neden yoktur.

Komplikasyonlar/Riskler

Kızıl genellikle, normal evrimini tamamlayarak hiçbir soruna yol açmadan kısa sürede iyileşir. Tedaviye hemen başlanılmaması, yani streptokokların çoğalarak yayılmalarına olanak verilmesi durumunda, ortaya çıkabilecek ikinci enfeksiyonlar arasında ortakulak iltihabı, bir çeşit böbrek iltihabı ve romatizma sayılabilir. Romatizma ve böbrek iltihabı ciddi hastalıklardır.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:01   #247 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

Lambert eaton ,botulismus ve diğer myastenik sendromlar

LAMBERT EATON MİYASTENİK SENDROM

Lambert Eaton miyastenik sendrom (LEMS) ön planda bacaklarda güçsüzlük ile karakterize, özellikle küçük hücreli akciğer kanseri ile ilişkili olabilen, motor ve otonomik sinir terminallerindeki voltaja bağımlı kalsiyum kanallarının hedef alındığı otoimmun kökenli bir hastalıktır.

Ender rastlanan bir hastalık olan LEMS daha çok 40 yaşın üzerinde başlarsa da çocuklarda bile görüldüğü bildirilmiştir. Eskiden erkeklerde daha sıkken artık kadınlarda ve erkeklerde eşit olarak görülmektedir.

Klinik olarak, kas zaafı, azalmış kemik veter refleksleri ve otonomik fonksiyon bozukluğu görülür. Hastalık genellikle bacaklarda subakut olarak gelişen zaaf ile başlar. Bu zaafın muayene ile ortaya çıkarılabilen bir özelliği vardır: Kasın ilk kontraksiyonu zayıfken hareket tekrarlandıkça ikinci kontraksiyondan itibaren kas geçici olarak kuvvetlenir (fasilitasyon), sonra yine zayıflar. Ayrıca, muayenede hafif zaafı olan bir hastanın bu zaaftan beklenmeyecek ölçüde ağır yürüme güçlüğü olduğu dikkati çeker. Güçsüz kas, ağrılı ve hassas olabilir. Kollardaki zaaf daha hafiftir. Ekstremitelerdeki zaafa ptoz ve çift görme gibi oküler bulgular, yutma-konuşma-çiğneme güçlüğü gibi bulber belirtiler eklenebilir, ancak bunlar MG’in aksine çoğu zaman geri plandadır. Hastalığın bellibaşlı otonomik belirtileri ağız kuruluğu ve impotansdır.

LEMS antikorlar aracılığıyla oluşan otoimmun bir hastalıktır. Voltaja bağlı kalsiyum kanallarına karşı antikorlar LEMS’li hastaların % 90’ında gösterilebilir. Voltaja bağlı kalsiyum kanalları motor ve otonomik sinir terminallerinde ACh’in presinaptik membrana füzyonunu ve salınımını sağlar. İşte bu kanalların otoimmun saldırı sonucu azalması ACh salgılanmasının azalmasına neden olur.

Hastaların yarısından fazlasında kanser saptanır, bunların da büyük çoğunluğu küçük hücreli akciğer kanseridir. Nöroektodermal kökenli bu tümörde bol miktarda voltaja bağımlı kalsiyum kanalları bulunur. Kanser olmayan hastalarda başka otoimmun hastalıklar ya da otoantikorlar bulunabilir.

Tanıda en yararlı laboratuvar incelemesi EMG’dir. İstirahat halinde bileşik kas aksiyon potansiyellerinin (BKAP) amplitüdü düşüktür. Yüksek frekanslı (>10 Hz) ardışık sinir uyarımından veya kasın istemli kontraksiyonundan sonra elde edilen bileşik kas aksiyon potansiyel amplitüdünün istirahat halindekinin iki veya daha çok katı olduğu görülür (fasilitasyon). Üstüste gelen stimuluslar (ister istemli kas kontraksiyonu isterse yüksek frekanslı ardışık sinir uyarımı ile olsun) kalsiyumun sinir terminali dışına çıkmasını önler ve daha çok ACh salgılanmasını sağlayarak nöromüsküler geçişi düzeltir. Elektrofizyolojik (ve klinik) olarak gözlenen fasilitasyon bu şekilde açıklanır. Düşük frekanslı ardışık sinir uyarımı ile ise MG’de olduğu gibi dekrement görülür. Tek lif EMG ile artmış ‘jitter’ gösterilebilir.

Presinaptik bir patolojiyi düşündüren bu elektrofizyolojik bulgular klinik ile birleştirilerek tanı konur. Hastaların çoğunda serumda voltaja bağlı kalsiyum kanallarına karşı antikorlar gösterilebilir. Kanserli hastalarda antikor bulma olasılığı daha yüksektir. Tanı konduktan sonra dikkatle akciğer kanseri yönünden araştırma yapmak gerekir. Tümör LEMS tanısı ile aynı zamanda saptanmayabilir; beş yıla kadar, özellikle de ilk 2 yıl içinde, ortaya çıkma olasılığı vardır. Bu bakımdan hastaya belli aralarla akciğer bilgisayarlı tomografisi yapmak gerekir.

Ayırıcı tanıda ekstremitelerde subakut güçsüzlük ile başlayan polimiyozit gibi hastalıklar, okülobulber belirtiler de eklendiği zaman MG düşünülmelidir. Yine presinaptik bir patoloji sonucu ortaya çıkan botulizmin kliniği çok farklıdır.

Tümörün tedavisi LEMS bulgularının da gerilemesine neden olabilir. Hastalar bir potasyum kanal inhibitörü olan 3,4 diaminopyridine’den çok yararlanırlar. Bu ilaç pyridostigmine bromide (Mestinon) ile kombine edilerek kullanılabilir. Guanidine hydrochloride yan etkileri bakımından tercih edilmez. Birçok hastada ancak immunolojik tedavinin eklenmesi ile hastalık kontrol altına alınabilir. İmmunolojik tedavide aynı MG’de anlatıldığı gibi steroid ve/veya azathioprine, kısa vadede yarar için de plazmaferez ya da İVİg kullanılır.

BOTULİZM

Anaerobik bir bakteri olan Clostridium botulinum toksini ile oluşan bir hastalıktır. Toksin motor ve otonomik sinir terminallerinden ACh’in salınımını engelleyerek presinaptik bir patoloji yaratır. Çoğunlukla evde yapılmış konserve başta olmak üzere toksin içeren gıdaların yenmesiyle, nadiren de yarada toksin üremesiyle oluşur.

Belirtiler, kontamine gıdanın yenmesinden 12-36 saat sonra bulanık görme, ptoz ve diplopi ile başlar. Bu sırada hastalarda mide bulantısı ve kusma da vardır. Üç-dört gün içinde bulber ve ekstremite kaslarında güçsüzlük eklenir. Ağız kuruluğu, kabızlık idrar retansiyonu, midriazis ve pupilla cevapsızlığı gibi otonomik belirti – bulgular dikkati çeker. Ağır mortalitesi olan bu hastalıkta çok kısa zaman içinde solunum yetmezliği belirir ve mekanik ventilasyon yapmak gerekir.

Miyastenik tablonun akut yerleşmesi, mide bulantısı, kusmanın olması, otonomik belirtilerin eşlik etmesi, evde yapılmış konserve yeme öyküsü, birden çok kişide benzer belirtilerin görülmesi ve EMG bulguları ile tanı konur. EMG, presinaptik nöromüsküler hastalıklarda görülenlerle (LEMS için anlatılanlarla bakınız) uyumludur.

Çok erken verilen antitoksin yararlı olur, ancak tedavinin esası mekanik ventilasyonun sağlanmasıdır. Düzelme çok yavaştır, birkaç ay sürebilir.

KONJENİTAL MİYASTENİK SENDROMLAR

Konjenital miyastenik sendromlar (KMS), nöromüsküler kavşağın immunolojik olmayan, herediter bir grup hastalığıdır. KMS, presinaptik, sinaptik veya postsinaptik bir patolojiye bağlı olabilir. Dünyada çok az merkezde gerçekleştirilebilen morfolojik incelemeler ve daha yeni olan genetik testlerle klinik olarak çoğu zaman mümkün olmayan bu ayırım yapılabilir hale gelmiştir.

Defektin en sık postsinaptik olduğu ve mutasyonların çoğunun da AChR geni e subünitesinde yoğunlaştığı gösterilmiştir. AChR geni esubünitesinde mutasyonun bulunduğu tipik bir fenotip bebeklikte başlar, ön planda oftalmoparezi ile seyreder ve iyi prognozludur. Genellikle ilk 3 ay içinde çocuğun kısık sesle ağladığı ve iyi ememediği dikkati çeker, daha sonra ptoz farkedilir. Zaman içinde bulber belirtiler geriler ve göz belirtileriyle kol ve bacaklardaki yorgunluk süregelir. Nörolojik muayenede bilateral ptoz olduğu ve gözlerin çok az hareket ettiği, neredeyse orta hatta fikse olduğu görülür. Bu göz hareket bozukluğu kronik ve büyük ölçüde simetrik olduğundan çift görme yok denecek kadar azdır. Belirtiler gün içinde fluktuasyon gösterir ve antikolinesterazlara kısmen de olsa cevap verir.

Nadir bir klinik tablo da özellikle kol ve elin ekstansör kaslarında ağır zaaf ve atrofi ile karakterizedir. Bu da yine bebeklikte başlar ve ekstansör zaafa fluktuasyon gösteren okülobulber belirtiler eşlik eder. Bu tanıdan şüphelenildiğinde, çok tipik bir EMG bulgusu olan “tekrarlayan bileşik kas aksiyon potansiyelleri” aranmalıdır. Buradaki patoloji ya AChR’ünün uzun süre açık kalmasına (slow channel syndrome) ya da asetilkolinesteraz enzimi eksikliğine bağlıdır.

Presinaptik olduğu yapılan morfolojik çalışmalarla gösterilmiş olan epizodik apne gibi çok nadir klinik tablolarda ise genetik incelemeler henüz bir sonuç vermemiştir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:01   #248 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

Laporoskopi



LAPAROSKOPİ NEDİR ?

Laporoskopi kelime anlamı olarak karın içinin gözlenmesi anlamına gelir.
Kadın hastalıkları ve infertiliteye (kısırlığa) yolaçan sorunların tanısı ve tedavisinde kullanılan çok küçük çaplı özel aletlerle ve ince bir kamera ile karın içi ve iç genital orgaların gözlemlenmesini sağlayan bir yöntemdir.

LAPAROSKOPİ NE ZAMAN YAPILIR?

1. İNFERTİLİTE (KISIRLIK):
Tüpler kıvrımlı mı? Açık mı?
Yumurtalık ve bağırsaklarda yapışıklık var mı?
Rahim, tüp, yumurtalık(over) ilişkileri nasıl ?
Yumurtalıkta kist var mı?
Rahim normal görünümde mi?

2. DIŞ GEBELİK :
ış gebeliğin yerinin tesbiti ve güvenli bir şekilde çıkarılması.

3. ENDOMETRİOZİS(Rahim içini örten hücrelerin başka bir organa yayılması) :
Bu hastalığın kesin tanısı laparoskopi ile konur.
Tanı konduğu anda hastalıklı dokular yakılarak tedavi edilir.
Böylece hem hastalığın tanısı konur hemde tedavisi yapılarak hastanın doğurganlığı korunmuş olur.

4. YUMURTALIK KİST VE TÜMÖRLERİ :
Kistlerin tespiti yapılır ve bu kistler içeriye sokulan torbalarla patlatılmadan dışarıya alınır.
Bu yöntem yumurtalıklara zarar vermediği için hastanın doğurganlığı korunur.

5. RAHİM URLARI(MYOMLAR):
Urların yerinin tespiti.
Urların büyüklüğü ne olursa olsun laparoskopi elirahatlıkla çıkarılabilir.

6. RAHİM ALINMASI(HİSTEREKTOMİ)

7. KISIRLAŞTIRMA(STERİLİZASYON):
Hastanın istegine bağlı olarak tüpleri bağlanarak kısırlaştırılabilir ve aynı gün evine gidebilir.

8. KASIK AĞRISI:
Kasık ve cinsel ilişki sırasında oluşan ağrıların sebebinin araştırılması ve tedavisi.
Karın içi yapışıklıklarının açılması ağrıyı yok edecektir.
Kanser taraması,teşhisi ve tedavisindede kullanılmaktadır.

LAPAROSKOPİ NASIL YAPILIR?

operayon genellikle menstruasyondan (adet kanamasından) sonra ve genel anestezi altında ameliyathane şartlarında yapılır.

Göbekten bir iğne ile girilerek karın içi karbondioksit ile doldurulur. Gaz karın içerisindeki organları geriye doğru iter böylece laparoskop (kamera) karın içindeki organlara zarar vermeden yerleştirilir.

Laparoskop (kamera) yaklaşık 2-10 mm çapında açılan delikten sokulur. Diagnostik laparoskopi ve/veya cerrahi laparoskopi oluşuna göre delik sayısı 2 ila 4 arasında değişir. Laparoskoptan elde edilen görüntü televizyon ekranına aktarılarıp 6-10 defa büyütülür. Bu da küçük organları daha net görmemizi sağlar.

LAPAROSKOPİ NE KADAR SÜRER ?

Teşhis amaçlı laparoskopilerde bu süre, hastanın ameliyathane şartlarına hazırlanması , uyutulması ve uyandırılması ile yaklaşık 20-30 dakikadır.

Tedavi amaçlı laparoskopilerde bu süre daha da uzundur. Hatta saatlerce sürebilir.

LAPAROSKOPİDEN SONRA NELER YAPILIR ?

Diagnostik laparoskopiden çıktıktan sonra bir iki saat dinlenilir ve doktordan gerekli tavsiyeler alındıktan sonra evnize gidebilirsiniz.

anestezi uyku haline, ağrıya ve bulantıya neden olduğu durumlarda bir geceliğine müşaade altında tutlabilirsiniz.

LAPAROSKOPİ İÇİN NASIL BİR HAZIRLIK YAPALIM ?

Öncelikle hastanın klinikte muayene edilerek değerlendirilmesi ve laparoskopi için uygun olup olmadığına dair kara alınmalı.

Bir gün önceden hastanın bağırsak hazırlığı yapılmalıdır.

Hastanın bir gece önceden hafif birşeyler yedikten sonra operasyon saatine kadar herhangi bir şey yiyip içmemelidir (çay, kahve, su). Çünkü laparoskopi sırasında görüntüyü engellemek için karın içerisinde bulunan ince ve kalın bağırsakların boş olması gerekmektedir.

Ayrıca hasta operasyon için hastaneye gelirken, ona operasyondan sonra eşlik edecek bir yakınıyla gelmesi uygundur.

LAPAROSKOPİNİN AVANTAJLARI NELERDİR ?

Karın açılmadığı için büyük bir yara izi oluşmaz.
Karın açılmadığı için iltihaplanma riski azdır.
Karın açılmadığı için ameliyat sonrası ağrı çok azdır.
Karın açılmadığı için hasta daha çabuk iyileşir.
Karın açılmadığı için hastanede kalış süresi kısalır.
Hastanın ortalam işe yeniden dönme süresi ortalama 7-15 gündür.(klasik ameliyatlarda bu süre 6-7 haftadır).
Karın içi organlar büyütülerek gözlemlendiği için cerrahi hakimiyet daha iyidir.Dokulara ve organlara çok az zarar verir. Yani koruyucu bir cerrahi yöntemdir.

LAPAROSKOPİNİN RİSKLERİ NELERDİR?

Genel anesteziye bağlı çok kısa süren baş ağrısı, bulantı ve kusma olabilir.

Opersayon sırasında diğer karın içi organlar, bağırsaklar ve damarlar yaralanabilir. Ancak laparoskopiyi yapan doktor bu yaralanmalara anında müdahale ederek yaralanan bölgeleri tamir edecektir.

Ameliyattan sonra yara etrafında iltihap olabilir.

DOKTORUMUZA NE ZAMAN BAŞVURALIM?

1.HEMEN BAŞVURMANIZ GEREKEN ACİL DURUMLAR:

Ateşiniz yükseldiğinde,
Kendinizi yorgun ve halsiz hissetiğinizde,
Şiddetli karın ağrılarınızın olması durumunda,
Bulantı ve kusma olduğunda, Hemen doktorunuzu arayın!!!

2.DOKTORUNUZA BAŞVURMANIZ GEREKEN ACİL OLMAYAN DURUMLAR:

Laparoskopi ve operasyon neticesi hakkında bilgi edinmek için,
Size belirtilen tarihte kontrol amacıyla, Doktorunuza başvurun

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:01   #249 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

laporoskopik cerrahi

Laparoskopik Cerrahi

Laparoskopik cerrahi , küçük bir video kamera sistemi ve özel geliştirilmiş cerrahi el aletleri yardımıyla dokulara en az hasar verecek şekilde operasyonları gerçekleştirmeyi amaçlayan bir cerrahi yöntemdir.

Geleneksel açık cerrahi yöntemde operasyonun yapılacağı organ veya dokulara ulaşabilmek için değişik büyüklüklerde kesiler yapılır. Ve cerrahi işlem bu kesiler içinden direkt olarak uygulanır.
Laparoskopik cerahide ise "port" adını verdiğimiz 5mm-10mm çapındaki küçük deliklerden "trokar" denilen içi boş boru şeklinde aletler karın cildinden batına sokulur ve bu trokarlardan geçebilen özel aletler yardımıyla, batın dışından operasyon yapılır. Aletlerin batın içine güvenle sokulabilmesi ve organlara hasar vermemesi için, öncelikle batın boşluğuna özel bir iğne( veres iğnesi) yardımı ile karbondioksit gazı doldurularak kapalı bir boşluk oluşturulur. Göbek hizasından batına trokar yerleştirilip içinden görüntüyü sağlayacak optik cihaz (endoskop) geçirilir. Endoskop kuvvetli bir ışık kaynağı ile ilişkilidir ve batın içi görüntüsünü özel geliştirilmiş küçük bir video-kamera sistemi ile vücut dışına monitöre yansıtır. Operasyon monitörden tüm operasyon ekibi ve izleyiciler tarafından görülebilir ve video recorder ile kayıt edilebilir. Endoskop cerrahın çalışma alanına doğru yönlendirilebilir. Küçük damar ve kanallar 16-20 kez büyük görülebilir, bu da operasyonun daha güvenli yapılmasını sağlar.

Avantajları:
Geniş doku kesilmeleri olmadığından daha küçük bir yara izi kalır, kanama olmaz veya en az miktardadır.
Ameliyat sonrası ağrı en az seviyededir.
Geniş kesiler olmadığından enfeksiyon oranı daha düşüktür.
İyileşme daha çabuk olur. İş güç kaybı en az düzeye iner.
Yara yerinde fıtıklaşma şansı azaltılmış olur.
Deneyimli ekipce uygulandığında daha güvenli bir yöntemdir. Operasyon sırasında zorlukla karşılaşıldığında tekrar açık cerrahi yömteme dönme şansı devam eder.
Dezavantajları:
Avantajlarının yanında ileri teknoloji ürünü özel araç ve gereçler ve iyi yetişmiş ekip gerektirir. Yeterli deneyimi olmayan ellerde komplikasyon oranı da artar. Operasyonda kullanılan aletlerin çoğu bir kez kullanılan ve atılan (disposable) aletler olduğundan maliyeti yüksektir.
Bu yöntem ilk defa safra kesesi ameliyatlarında uygulanmış, sonraları kasık fıtıkları, apandisitler, mide ameliyatları, karın içi kistler laparoskopik olarak ameliyat edilmişlerdir. Günümüzde ise hemen hemen bütün ameliyatlarda laparoskopik cerrahi uygulanabilmektedir.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Alt 16.11.2012, 21:02   #250 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Cevap: Dahiliye

lepra cüzzam

Hastalığın etkeni Mycoplasma leprae’dir

Kültürlerde üretilemez. Asido-rezistan olup, tbc basilinin aksine alkol ile dekolorize olur, yani alkole rezistansı yoktur. Asidorezistan boyama ile tipik olarak paralel bantlar yapan bir görünümleri vardır. Rezervuarı insandır.



] Hastalık tabloları:

Hastalığın iki farklı seyri vardır;



1. Tüberküloid Lepra: Hücresel immünitesi iyi, hümoral immünitesi zayıf olanlarda gelişir. Deride vitiligoya benzer hipopigmente alanlar veya makülopapüler lezyonlarla başlar ve sonra asimetrik nöritler ve anestezik bölgelerle kendini gösterir. Anestezilerin neden olduğu posttravmatik uç atrofileri ve iskemik gangrenler gelişir. Lezyonlarda CD4+T lenfositleri bulunur. Lezyonlarda çok az basil bulunur. Lepromin cilt testi (+)'dir.



2. Lepromatöz Lepra: Hücresel immünitesi kötü, güçlü hümoral immüniteli direnci düşük kişilerde gelişen ilerleyici, malign ve nodüler formdur. Lezyonlarda bol miktarda basil bulunur ve çok bulaştırıcıdır. Simetrik, nodüler cilt ve sinir lezyonlarıyla karakterizedir. Deri ve mukozalarda Leprom denen tümöral gelişimler oluşur. Yüzdeki kitleler nedeniyle Aslan Yüzü gelişir. Sürekli bakteriyemi görülebilir ve zaman zaman ateş yükselmeleri ile kendini gösterir. Ciltte CD8 + T lenfosit (supressör) infiltrasyonu vardır. Lepromin testi (-)'dir.



3. Dimorfik Şekil: İki tablo da karışık halde, değişik oranlarda bir aradadır.

Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 10:42