Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Din Ve Maneviyat > Dini Şiirler - Yazılar
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Farz Et ki Öldün

Dini Şiirler - Yazılar kategorisinde açılmış olan Farz Et ki Öldün konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 09.08.2013, 20:12   #1 (permalink)
Son/suz Söz,Öz/söz Olmalı!

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Farz Et ki Öldün


Farz Et ki Öldün


İstersen gel bir beş dakika ölümü düşünelim?
Şöyle:

Düşün ki hiç hesapta olmayan, hep ertelediğin, ölüm; sana genç yaşta geldi?
Eve haber saldılar; çocuğunuz hakkın rahmetine kavuştu? Aldılar seni sana özel tek kişilik odaya ağırladılar?

Morgdasın?
Buz gibi bir mekân? Birazdan sevdiklerin başına üşüşüp ağlayacaklar?
Beyaz kefenin başucu en yakının tarafından açılıyor? Seni gören fenalık geçiriyor? Sana can veremiyorlar? Sen morgda bir kişilik yeri işgal ederken boyuna göre küçük yatağın (kabrin) çoktan hazırlanmış?
O geceyi tüyleri diken diken eden yerde geçirirken sıcacık yatağın korku salacak evdekilere?
Rahmetlinin yatağıydı diyecekler? O odan korku salacak?

*
Ölümün birçok kişiye kısa zamanda unutacakları önemli dersler verir?
*
Ölümünle kimi dul kalacak, kimi yetim? Kimine evlat acısı tattıracaksın, kimine adını koyamadığımız acılar?
Sen hala o soğuk yerdeyken cenazenin kılınacağı camii ve kılınacak namaz vakti belirlenmiş ve kısa bir zaman diliminde yakın çevrene bildirilmiştir?
*
Cepten arayanlara şu ses ne güzel mesaj verirdi:
"Aradığınız kişiye ulaşılamıyor? Lütfen tekrar denemeyiniz. Ona artık ulaşamazsınız? O artık dünyalı değil? Lütfen numarasını silin?''


Numaran anında silinir?
Telefonlardaki numaran ölüm kokar?
Sen morgdayken ölüm ve ölümün konuşulacak evlerde?
Ne kabare programları güldürür ne de savaş görüntüleri üzer?
Gündemde sen varsın? Ölümün var?

Şu konuşmalar çok işitildi:
_ Acaba sıra kimde?
_ Senden sonra acaba kimin adı okunacak?
_ Daha dün görüşmüştüm!
_ Hala inanamıyorum!
_ Demek ki ölümün yaşı yok!
_ Bir gün biz de öleceğiz?

Ve sabah olur?
Dünyada bir gün bile kalmana razı olmazlar?
İlk kez varlığın sıkıntı verir?
Sen hala oracıktayken ğasilhane kapısına adın yazılır?
Orası ne hamamdır ne de evindeki banyo?
*
Ömürde bir defa yıkanılan bir yerdir orası?
*
Buz tutmuş bedenin sıcak sular altında çözülürken tenine dokunanlara unutamayacakları bir ürperti verirsin?
Ve ölümünden sonra ikinci durağın olan tahtadan yapılmış bir binek kapı önünde seni bekliyor?
*
Ömürde bir defa binilen tek binektir o?
*
Ve iki üç kişinin yardımıyla cansız bedenin tabuta koyulurken kılını dahi kıpır tadamayacaksın?
*
Yine ömründe ilk ve son kez bineceğin bir araba sana özel kiralanmış?
Ve yola koyuluyorsun?
Canlılar arasında kıvrıla kıvrıla ölüm dansı yaparak en azından Cuma kıldığın camiye geliyorsun?
Daha doğusu getiriyorlar?
O kalabalıkta tek ölü sensin?
Ve sana ölü muamelesi yapacaklar?
Çünkü sen ölmüşsün?
*
Musalla taşı?
Taşların en ürperteni! Taşların en acımasızı! Taşların en soğuğu!

Senin için toplanan kalabalık, öne geçmen için yol açıyor?
Ve o taş kim bilir kaçıncı konuğunu ağırlıyor!
Ne ölüler geçti o tezgâhtan!
Senin oradaki varlığın bir sünnet namazına vesile?
Kılınan namazdan sonra;
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Sorusuna seni tanıyan da tanımayanda iyi bilirdik derler.
İşlediğin günahları gözlerinin önüne getirdiğinde iyi ki bilmiyorlar dersin?
*
Ürperttiysem bana kızma!
Bu, senin, dünya hayatına yeni bir bakış açısı yakalaman içindi?


Ellerini alıştır vedaya... Ve duaya...
Yol uzun... Her adım bir ayrılık... Kapı arkası gurbet ya... Yaka paça götürüyorlar bizi... Çocukluğumuzu,
gençliğimizi...

Bilsen ki her an bir zelzele... Duysan ki ne velvele...
Sen iyisi mi ellerini alıştır vedaya...
Ve duaya... Her derde devaya...

Çarçabuk unutuyoruz az önce alıp verdiğimiz nefesi...
Çocukluğumuzu... Gençliğimizi... Çarçabuk siliyor bir rüzgâr bu dünya çölünde
izimizi...
İzi mizi...


Sordu, pencerenin önünde, dışarısını göstererek:
"Ne görüyorsun?"
Söyledi öteki: Evleri, ağaçları...
Biraz sitem etti soruyu soran, azıcık da kızar rolüne büründü. Belli;
dikkatleri (belli dikkatleri) üstüne çekmek istiyordu:
"Koskoca "nisan"ı görmüyorsun, değil mi, dedi!
Böyle bir nişana nişan almayan dikkatsizliğine bahar rüzgârı değmiş miydi
acaba!

Düşerim ansızın titrek yapraklar gibi... Saçlarım birden sonbahar olur. Anlarım; veda titrek bir mevsim! Anlarım; aynalar değişen resim...
Sen her adımda bir çığlık gibi... Kavuşurken bile bakışın ayrılık gibi... Hani ilkbahar, hani çiçekler... hani "vuslat" ya... Kalbimin bir yeri ah, bin yeri kırık gibi...


Beni götür buralardan, bu uçurumlardan... Ağlarım; ağlasa bir çocuk bir köşede.
Adım: "İnsan..." benim; adım: "Ayrılık..." adım: "An..." benim. Benim işte, benim; bütün yangınlarda yanan...
Hani şu çiçek ta ne zamandan... Hani titreyerek bana verdiğin... İşte bir kitabın arasında/n güler. Güler ve güler... Güler ve söyler; duyarsan!

Gözlerime bak; nice "dün/ler" var orda; eski... Kulaklarında yankısı pörsümüş zamanların... İstesen de istemesen de... düştün ya buralara! Şimdi aynalarda çocukluğunu, şimdi aynalarda gençliğini ara!
Hangi zamanları ördün; hayallerin nerde? Perde perde açılıp kapanan günlerden geliyorsun. Alnına yıllar düştü; yıllar ki ağır düş/tü!

Şimdi ?daha bir- düştü düşecek kırılgan zamanların, ey titrek yolcusu; anların ah, anların...
Sen ve veda kol kola mevsimler gibi taze...
Doğduğundan bu güne sen böyle kaç cenaze!



Taze bahar...
Hem taze hem bahar!
Hangi dalına tutunayım! Unutayım kışları gayrı; duydum ya sevincini
kuşların!
En taze kokular, en taze, doku(nuş)lar... İpekten selamı var sana; sana ha,
sana!
Kim söyler bu selamı kime söyler; biliyorsun! Biliyor musun bu selamın her
an olduğunu!
Hani bir selam aldığında sevinirsin ya... Bir de düşünsene selamsızlığın
olmadığı bu âlemi!
Bakışlarına biraz daha mânâ lütfen! Her an/da sana taze baharlar sunuluyor!
Çok fazla yorgunusun; gaflet yorgunu! Tefekkürün kollarına atsana kendini!
Eve dön, eve! (Bak, bu roman adı da olur: "Eve Dön!")
Romanlar, "aramak" değil mi!
... sokağında arayan sensin; aranan sen!
Kendini aramaktan başka işin mi var ? Varsa söyle!
Kendini bulmaktan başka bir "şey" mi arıyorsun ki kendini bile ve-ri-yor-sun
(bazen/çok zaman bile bile) bir nice eften püftenliğe...
Şarkıların aradığı/arandığı/şakıdığı sensin! Gözyaşların tellere düşüp
beste/nota oluyorsa ne için dersin?
Şiirlerin kafiyesini geç; ama Safi'si, Safiye'si sensin.
"Âşık-ı sadık menem;/Mecnun'un ancak adı var." derken aradığı kendi işte!
Kimi arayacak ki... Kendini, hangi adreste oturduğunu bulmalı ki önce;
sonrası?
Sonrası kolay artık.
Resimler seni çizer arkadaş!
O içindeki Çin Seddi'ni aşıp da sana ulaşmayı dener renklerin açığı/koyusu...
Sen her an taze baharsın. Soldurma kendini. Dalların, çiçeksiz, meyvesiz
olmasın.
Sana "insan" deniyor. Pahalı bir kimliğin var.
Adın akşam sabah: Taze Bahar.
Kışlar dondurabilir mi seni, sonbaharlar soldurabilir mi!
Bir yaz da kavrulacak mısın?
Sonsuz Sultan'ın sana duası var. Taze baharlığını Nemrutlar yakmasın diye...
Susuz kalmayasın, Firavunların yalanları, yılanları seni yutmasın diye...

Ki ayette:
De Ki:'Biz, Allah?ı bırakıp da bize ne faydası dokunan ne de zarar veren şeylere mi yalvaralım? Ve tıpkı 'bizimle gel!' diye kendisini doğru yola çağıran arkadaşları
dururken şeytanların ayartmalarına kapılıp dünyevi zevklerin peşine tutkulu bir
biçimde takılan kimse gibi, Allah sizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımız
üzerinde gerisin geri mi dönelim?'
De ki: 'Hiç şüphe yok ki yegane rehberlik Allah'ın rehberliğidir ve biz Alemlerin
Rabbine kayıtsız şartsız teslim olmakla emrolunduk.
*
Kaçışın Allah'a ise bu anlamlı bir kaçıştır.
Yenilgi Onu buldurmaya yetiyorsa ve
yenilgin onları mutlu etmeye de yetiyorsa bırak oyunun galibiyeti onlara, kaçışta
bulduğun sana kalsın.
'her taşa bir fırtına ya da her küfre bir dua'
'şiddeti ise içinizdendir...

Oyalı da bir mendil bırakıp gittin!
Gözyaşı
gibi içime akıp gittin!
Sadece... Son defa... O kadar...
Bakıp
gittin!
Mendiller de kâğıttan gayrı... Ağıtlar da...


(Alıntıdır)




__________________

Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,Ne duyabiliyorsun.

"Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere.
Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme."
Asrevya isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 10:56