Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Gezelim - Görelim > Dünya'dan Tarihi Yerler ve Mekanlar

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Abydos: Eski Mısır’ın Öte Dünyaya Açılan Gizemli Kapıları

Dünya'dan Tarihi Yerler ve Mekanlar kategorisinde açılmış olan Abydos: Eski Mısır’ın Öte Dünyaya Açılan Gizemli Kapıları konusu , ...


Like Tree1Beğeni
  • 1 Post By Asrevya

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 09.06.2013, 15:50   #1 (permalink)
Son/suz Söz,Öz/söz Olmalı!

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Abydos: Eski Mısır’ın Öte Dünyaya Açılan Gizemli Kapıları



Son bulgular, Eski Mısır’da krallara öte dünyaya yapacakları yolculukta eşlik etmeleri amacıyla insan kurban edildiğine işaret ediyor.


Kral Aha (“savaşçı”), Nil’in savaş halindeki iki krallığını birleştirmeye veya başkent Memphis’i inşa etmeye çalışırken ölmemişti. Bir efsaneye göre, birleşik Mısır’ın ilk hükümdarı 62 yıl süren saltanatının ardından bir av kazasında yaşamını yitirmiş; kızgın bir suaygırının ayakları altında ezilerek hiç de efsanevi olmayan bir şekilde ölüme gitmişti ve ölüm haberi çalışanlarına farklı, özel bir korku salmıştı.

Birçoğu için, krala yaşamında hizmet etme onuru, sonunun ne olacağı daha da belirsiz bir ayrıcalık olan, ölümünde hizmet etme yolunu da açacaktı.Aha’nın gömüleceği gün, görkemli bir cenaze alayı, Mısır’ın ilk krallarının hânedân mezarlığı olan Abydos’un kutsal alanları arasından ilerledi. Rahiplerin öncülük ettiği cenaze alayında; kraliyet ailesi, vezir, haznedar, yöneticiler, ticaret ve vergi memurları ve Aha’nın ardılı Djer de yer alıyordu. Alay, kent kapılarının hemen ardında, açık bir meydanı çevreleyen heybetli kerpiç duvarlara sahip anıtsal bir alanın önünde durdu. Duvarların çevrelediği bu alanda rahipler, tütsünün oluşturduğu bir bulut denizi arasından Aha’nın ölümsüzlüğünü sağlamak için gizli ritüeller yapacakları küçük bir tapınağa doğru ağır ağır ilerlediler.

Dışarıda, alanı kuşatan duvarların çevresinde, altı açık mezar yer alıyordu. Gerçekleşen son kendini adama –veya zorla adatmada– altı kişi zehirlenmiş ve öte dünyaya götürmeleri amacıyla yiyecek ve şarapla gömülmüşlerdi. Aralarından biri, belki de kralın sevgili kızı veya oğlu, fildişi bilezikler ve değerli küçük taşlardan boncuklarla cömertçe süslenmiş olan, yalnızca dört– beş yaşlarında, bir çocuktu.Alay daha sonra, kumulları aştı ve mezarlığa ulaşmak için batan güneşe doğru yürüdü.

Aha’nın üç odalı mezarı, sonsuzlukta bolluk içinde yaşayabilmesi için erzakla doldurulmuştu. Her biri Aha’nın resmi mührünü taşıyan iri öküz eti parçaları, yeni öldürülmüş su kuşları, somunlarca ekmek, peynir, kuru incir, kaplarca bira ve düzinelerce şarap testisi vardı.Mezarının yanında üç düzgün sıra halinde uzanan 30′un üzerinde gömü daha yer alıyordu. Törenler doruk noktasına ulaştığında birkaç aslan öldürülüp ayrı bir çukura gömüldü. Aha’nın cansız bedeni tuğlalarla inşa edilmiş mezar odasına doğru indirilirken, sadık maiyeti ve hizmetkârlarından oluşan seçkin bir grup da zehir içerek krallarına öte dünyaya yolculuğunda eşlik etti.

M.Ö. 2900′de bir firavunun cenaze töreni gerçekten bu şekilde mi yapılıyordu? Uzmanlara göre bu, akla uygun bir senaryo. Arkeologlar yüzyılı aşkın bir süredir Abydos’ta kumları eleyerek araştırmalarını sürdürüyor.Şimdiyse Mısırlıların gerçekten insan kurban etme ritüelleri olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar buldular ve bu kanıtlar, antik dünyanın en büyük uygarlıklarından birine yeni bir ışık tutuyor.uygarlıklarından birine yeni bir ışık tutuyor.


İlk Firavunun Son Töreni

Önceleri her Mısır hükümdarı iki bölümlü bir mezar kompleksi hazırlatırdı: Bir tören alanı ve Batı Çölü’nün daha içlerinde, “ölüler diyarı”nda bir mezar. Yakın dönemde Abydos’ta yapılan kazılarda, I. Hanedan’ın ilk kralı Aha’nın kerpiç tuğladan yapılmış, 5000 yıllık tören alanı ortaya çıkarıldı. Olasılıkla kraliyet gömü töreniyle bağlantılı olarak zehirlenen altı kişi, tören alanı duvarının hemen dışına gömülmüştü. Kazının başkan yardımcısı Matthew Adams, “Firavun kendi maiyetindekilerin yaşamları hakkında karar verebiliyordu,” diyor. “Öte dünyada kendisine hizmet etmek üzere seçtiği veya gerek duyduğu kişileri beraberinde götürme gücüne sahipti.”Ölüm ve Sonsuz Yaşam

Arkeolog Günter Dreyer, beş yıllık kazı çalışmasıyla ortaya çıkan yapıyı gözden geçiriyor: II. Hanedan’ın son firavunu Ha’sehemvi’nin 4700 yıllık mezarı. Geçmişte çöl platosundaki bir vadi olasılıkla “ölüler diyarı”na giriş kapısı olarak görülüyordu. “Mezarlar bu diyara giden yol üzerindeki geçici konaklardı.” diyor Dreyer. Ha’sehemvi’nin mezar çukurunun köşesinde bir rampa vadiye doğru yükseliyor ve böylece yaşamını yitiren firavuna öte dünyaya gitmesi için kalıcı bir yol sunuyor.Çok Önemli Arşivler

Hanedanlar öncesi dönemde yaşamış bir krala ait mezarda bulunan bu kemik ve fildişi etiketler, 5000 yıla tarihlenen resmi kayıtlar, bilinen en eski yazılardan bazılarını taşıyor. Günter Dreyer, üst sıradaki her etikette bulunan çentik sayısının kumaş parçasının büyüklüğünü gösterdiğini düşünüyor. Ve bir çentik yaklaşık 0,2 metre kareye denk düşüyor. Soldaki tablet üzerindeki kuş her sabah doğuda beliren güneş ışığını simgeliyor. Sağdaki tablette yer alan iki simge ise teslim edilen malların nereden geldiğini gösteriyor; bir ağaç “tarım çiftliği”ni tanımlarken, bir köpek de çiftlik sahibinin kimliğine işaret ediyor.



Kutsal Topraklar

Kırık parçaların oluşturduğu bu yığınlar, eski çağ hacılarının bıraktığı kupa, kâse vb. kalıntılar. Orta Krallık dönemi rahiplerinin, I. Hanedan firavunlarından Djer’in mezarını ölülerin tanrısı Osiris’in gömüldüğü yer olarak ilan etmesinden sonra, Abydos önemli bir hac merkezi haline geldi. Osiris’in ölüm ve dirilişinin anısına her yıl düzenlenen şenlik için ülkenin dört bir yanından büyük kalabalıklar bu kutsal merkeze gelirdi.İnancın Payandası

Büyük olasılıkla Osiris’e tapınmak için inşa edilen bu tapınakta, 30. Hanedan firavunlarından I. Nektanebo ve II. Nektanebo’nun adlarıyla süslenmiş kaya parçaları hâlâ duruyor. New York Üniversitesi’ne bağlı Güzel Sanatlar Enstitüsü’nden arkeolog Michelle Marlar, bu alandaki ilk kazı çalışmasını yıkıntıların üzerinden gözlemliyor. “Burasının Osiris tapınağı olduğu kanıtlanırsa,” diyor, “Hanedanlar döneminin ilk zamanlarına kadar inen uzun bir tapınaklar zinciri olduğu düşünülen yapının son evresini temsil ettiği ortaya çıkacak.”



Bunu Biliyor muydunuz?

Abydos’ta ilk arkeoloji çalışmaları bugün yürütülen zorlu kazı süreçlerinden çok farklıydı; burada bilim insanlarından çok hazine avcıları hüküm sürdü. Eski Mısırlılar bile firavunların gömülü olduğu yerlerde altın, gümüş ve mücevher bulacaklarını bildikleri için atalarının mezarlarını yağmalamaktan geri kalmadılar. İlk Batılı arkeologlar da aynı şekilde eserlere zarar verdiler. Mısır Antik Eserler İdaresi Müdürü, 1895 yılında Émile Amélineau’ya Abydos’ta kazı yapabilmesi için bir ayrıcalık tanıdı.

Amélineau bunu, istediğini yapma ve dilediği nesneleri alma özgürlüğü olarak kullandı. Anlaşıldığı kadarıyla sağlam, çarpıcı ve satılabilir durumdaki eserler (ki Osiris’in lahdi üstünde bulduğu büyük heykel başta olmak üzere bunlara ilişkin birçok örnek verilebilir) dışındakilerle pek ilgilenmedi ve bugün birer hazine sayılacak yığınlarca nesneyi “işe yaramaz” diye attı. Hatta bazı kaynaklar, I. Hanedan dönemine ait ahşap eserleri kamp ateşinde yakmakla ve beraberinde götürmesine değecek ölçüde çarpıcı olmayan eserleri parçalamakla böbürlendiğini aktarıyor.Abydos’taki ilk arkeoloji çalışmalarına ilişkin en tuhaf öykü “kayıp kol” ile ilgili. 1899 yılında Abydos kazılarının sorumluluğunu devralan Flinders Petrie, öncülü Amélineau’ya göre çok daha titiz ve düzenli çalışan bir uzmandı;

doğru bir belgeleme için önceki kazı alanlarına el attı ve Amélineau’nun çalışma yaptığı alanlardan birçoğu üzerinde yeniden kazı yaptı. I. Hanedan firavunlarından Djer’in mezarında mumyalanmış bir kol buldu; mezar duvarındaki küçük bir oyuğa tıkıştırılan kol, mücevherle bezenmiş altın bileziklerle süslüydü.

Petrie, kolun Djer’in eşine ait olduğu görüşündeydi; ilerleyen dönemlerde uzmanlar kolun Djer’e ve belki de firavunun yakınına defnedilen bir soyluya ait olabileceği görüşünü ortaya attı.

Ne yazık ki, gerçeği asla öğrenemeyeceğiz.

Petrie, bir sorumluluk örneği göstererek kolu bez sargı ve bileziklerle birlikte Kahire Müzesi’ne gönderdi. Müze müdürü de bilezikleri sergilemek üzere çıkardı ve kolu çöpe attı. Petrie’nin o dönemi özetleyen sözleriyle belirtmek gerekirse, “Müze, tehlikeli bir yer”.

JOHN CALVİN


Estetika beğendi.
__________________

Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,Ne duyabiliyorsun.

"Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere.
Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme."
Asrevya isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 15:56