Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Felsefe - Sosyoloji
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Marx ve Yabancılaşma Teorisi

Felsefe - Sosyoloji kategorisinde açılmış olan Marx ve Yabancılaşma Teorisi konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05.11.2015, 12:00   #1 (permalink)

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Marx ve Yabancılaşma Teorisi

Marx ve Yabancılaşma Teorisi




Yabancılaşma

Latince ismiyle alienation kavramı Türkçe’ye genel olarak “yabancılaşma” diye tercüme edilmektedir. Yabancılaşmanın tercüme olarak yetkin olmadığını düşünen bazı kimseler alienation kavramını “nesneleşme” veya “eşyalaşma” olarak da çevirmektedir. Aslında yabancılaşma ile nesneleşme kavramı arasında da fark bulunmaktadır. Marx nesneleşmeye farklı manalar yüklemiştir. Bugün Türkçe’de alienation’ın yaygın tercümesi “yabancılaşma”dır.

Yabancılaşma kuramını felsefe alanına kavramsal olarak ilk sokan Hegel olmuştur. Politik kavramlar alanına ilk dahil eden ise Rousseau’dur. Kavrama somut bir anlam kazandırıp, bilinçli bir şekilde dikkat çeken düşünür Karl Marx’tır.

Karl Marx*Öncesi Yabancılaşma Teoremi

Yabancılaşma kavramının kökeni antik döneme kadar uzanmaktadır. Bazı bilginler tarafından yabancılaşma teorisi Plotinus’un öğretilerine kadar götürülmektedir. Söz konusu kavram antik dönemden 18. yüzyıla kadar metafizik bir düşünce olarak ele alınmıştır. Bu düşünce Alman Protestan geleneğini etkilemiş, 19. yüzyılda Hegel ve Feuerbach’in felsefelerinde laik temellere oturmuştur.

Hegel felsefesinde ruhu merkeze almıştır. Hegel’e göre insanlar öz bilinçlerinin farkına vardıkları, kendi çevre ve kültürlerinin ruhtan kaynaklandığını anladıkları zaman, yabancılaşma son bulacaktır.

Hegel’in takipçilerinden Feuerbach yabancılaşmanın dinsel boyutuyla daha çok ilgilenmiştir. Ona göre din, insanın temel istek ve düşüncelerinin yansımasından başka bir şey değildir. Tanrıya atfedilenler aslında insanın kendi nitelikleri olduğu için insan kendisinden uzaklaşmış sonunda da yabancılaşmış olur.

Marx bu felsefe geleneğinden geçerek gelmiştir. Karl Marx endüstri devrimiyle bu kavrama somut bir gerçeklik kazanmıştır. Yabancılaşma fikri bugün beraberinde Karl Marx’ı getirir. Bu teori Marx ile tam somut şeklin almıştır.

Karl Marx’tan Sonra Yabancılaşma

Karl Marx Almanya’da bir Yahudi olarak dünyaya gelmiş, kendini yabancılaşmış, kendi ülkesinde farklı ve yabancı biri olarak hissetmiştir. Radikal bir yazar ve devrimci bir eylemci olması hasebiyle Almanya’dan sürülmüş, Paris’e taşınmıştır. Daha sonra Londra’da ailesiyle yoksul bir şekilde yaşamak zorunda kalan Marx, kendini yurtsuz ve anavatanı Rheinland’da yabancı, istenmeyen ve Batı Avrupa’da devrimci faliyetleri nedeniyle korkulan biri olarak hissetmiştir. İngiliz hükümeti onu vatandaşlığa almayı reddetmiştir. Londra’da 1853 yılında ölmüştür.

Marx’ın insan doğası anlayışı, pek özenli olmasa da detaylı bir biçimde 1844 Ekonomi Politik ve Felsefe Elyazmaları’nda ve Alman İdeolojisi adlı eserlerinde çözümlenmiştir. Onun yabancılaşma (alienation) teorisini çoğunlukla bu eserlerinden öğrenmekteyiz.

Marx, tarihsel süreçteki diyalektik gelişim ve dönüşüme bağlı olarak doğal ve toplumsal olgudan hareketle, nesneleşme ve yabancılaşmanın anlaşılmasının, insanın özgürleşmesi için temel olduğu anlayışından hareket eder.

Marx’da yabancılaşma özel mülkiyetin ve iş bölümünün ortaya çıkmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla ona göre yabancılaşma kapitalizmin yıkıcı özelliklerindendir. Karl Marx, Kapital adlı çalışmasında kapitalizm üzerine yaptığı bilimsel araştırmaları aktarır. Onun yabancılaşma araştırması, kapitalizmin insanların duyguları ve benlik imgeleri üzerinde yarattığı sosyal, psikolojik ve kisişel etkilere yönelik bir araştırmadır. Marx için kapitalizm sadece adaletsiz ve yetersiz bir ekonomik üretim sistemi olmayıp, aynı zamanda ahlak dışı ve sömürücü, insanın gerçek doğasını yadsıyan, onu kendi emeğinin ürünlerinden koparan ve ekonomik vahşi bir ormanda insanları karşı karşıya getiren bir sistemdir. Marx’a göre insan doğasının özü; bilinci, hayal etme gücü ve çevresini kontrol edebilmesidir. Kapitalizm insanı bu öz meziyetlerinden uzaklaştırır.

Kapitalist sistemde proleterya (işçi) sınıfı vardır ve bu sınıf zengin kimselerin emri altında fabrikalarda çalışmaktadır. İşçilerin ortaya koydukları üründe, kendi emeklerine dair hiçbir şey hissetmediklerinde yabancılaşma meydana gelir. Yabancılaşmış birey huzurlu değildir, diğer insanların da huzurlu olmadığını düşünür. Yabancılaşma; güçsüzlük, hezimet, bastırılmış bir pişmanlık ve ümitsizlik halidir ve insanın bir metaya dönüşmesinden kaynaklanır.

Marx insann çalışmadığı zamanlarda değil de anlamlı işler yaptığı zamanlarda mutlu olduğuna inanır. Anlamlı iş ise, işçinin kendi üretimini kontrol altında tutabildiği her çeşit iş olabilir. Bu sadece ahlaki açıdan değil psikolojik açıdan da gereklidir. Patronu tarafından sürekli kontrol altında tutulan tasarımcı veya ressam işini düzgün bir şekilde yapamaz. Çünkü üstten kontrol, işçiyi sıkar.

Marx’a göre bir kişinin işini seçerken önemsediği tek kriter, o işin ne kazandırdığıysa, o kişi kendini para kazanan bir makinaya indirger ve yabancılaşır. Bu durumda para kazanmak, işini doğru yapmaktan, işi tecrübe etmekten ve o işle ilgili insanlardan daha değerli oluverir. Eşya dünyasının değerinin artması insan dünyasının değerinin düşmesine doğrudan sebep olur.

Marx yabancılaşmanın doğayla olan ilişkimizi de kapsadığını söyler. Doğa bütün işler için bize maddi temel sağlar. Oysa kontrolsüz kapitalizm doğayı tüketir; çünkü kapitalist, kendisini doğanın bir parçası olarak görmez. Yabancılaşan işçi için yaşam aracı ekmek, süt, meyve ve odun temin eden doğal dünya değil, paradır. Doğaya yabancılaştığımızda gerçekten ihtiyacımız olan şeyi göremeyiz.

Marx yabancılaşmış hayatı, türsel hayattan ayırır. Türsel hayat, üretken ve bilinçli yaşanan bir hayatı ifade eder. Yabancılaşmış hayat ise tam aksine, insanları şuursuz, yapay ve bomboş bir hale dönüştürür. Yabancılaşma bütünüyle bizi insan olmaktan çıkarır.

İnsanlık tarihi, insanın doğa üzerindeki kontrolünün arttığına şahittir. Fakat kapitalist dünyada ironik olarak yabancılaşmanın arttığı görülmektedir. İnsanlar artık kendilerini kendi işlerinde kendi toplumlarında hissedememektedir.

Marx’a göre, insan oluşturucu öğe olarak emek-gücünün, yani insanın fiziksel ve zihinsel etkinliğinin insana nesneleşmesi ve yabancılaşmasının getirdiği özyabancılaşmanın ortadan kaldırılması insanın özgürleşmesinin de önünü açacaktır. İnsanın özgürleşmesi, toplumsal emek-gücünün dönüşümüyle mülkiyet ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilecektir.


bilgiustam

__________________
all the best.



YeşiL6 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 01:47