Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Kişisel Gelişim
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Düşünsel ...

Kişisel Gelişim kategorisinde açılmış olan Düşünsel ... konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 09.08.2015, 21:36   #1 (permalink)
Süper Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Düşünsel ...


Düşünsel ...

Kaygı anlamı sözlüklerde fazlasıyla belli olan ancak anlatan için pekçok döngüye dönüşebilen kelime... Neden endişeleniyorum bilmediğim bir yerde olduğumdan mı? Bilmemekten mi? Ben “bilmediğini bilmek bilmeye açılan kapı tokmağıdır” derim. Bilmiyorum. Peki bilmek istiyor muyum bunu da bilemiyorum ne çıkmaz tezatlık...

Derince nefes aldım ve onu bıraktım... Kabullenmek bu mu? Adım atmalı ve kabulenmeliyiz... Gerçeklik bu mu? Peki ben kimim ben ben miyim yoksa başkalarının öğretmenlerimin ailemin çevremin dayattığı yansıttığı işlediği bir bez miyim? Ben kimim? BEN HİÇ KİMSEYİM.

Özgür olmak hareket sınırsızlığına sahip olmak mıdır? Dar görüşlüler için bu o kadar basittir. Özgür olmak hareket alanı kısıtlığında dar bir dört duvar arasında karanlık bir mahzen içinde bile aydın olabilecek düşünsel bir çevre yaratıp düşünerek yargılayarak silip düzeltmek ve istemsizce de olsa yargısızca hüküm verebilmektir. Ben bedenselliğimin kıstaslarında hapsoldum ama ruhumun düşünsel dengesinde ıssız bir deniz ortasında özgürüm. Aynı zaman da esir. Issız denizin hareketlerimi kısıtlamadığı kadar sığınacak limanın olmaması beni hem özgür hem de esaretli yapıyor.

Önce düşünüyorum iç görüme bakıp duyumsayıp anlıyorum ki ve ben yanlış eğitilmişim. Bana kalıplar yerleştirilmiş yapmam ve yapmamam gerekenler dayatılmış ahlak ve ahlaksızlık adında din paradokslarıyla sarmalanmış sınırsız gibi görünen ama kalın zincirlerle bağlı düşünsel esaretlerde işlenmişim. Herşeyi bilmek için hiçbirşeyi bilmemek gerekir. Beni eğitenler kendi önsezi dayatmalarını kişisel dürtü ve değerlerini benim içime dayatmış bir kalıp gibi ince ince dokuyup şekillendirmiş... Ben kimim? ONLAR MI?

İzliyorum ve dinliyorum. Geçmişle yaşamak ne kadar tahrik edici. Geçmişi anımsamak yargılamak dayatmalar koymak hüzünlenmek geçmişi hayalde gerçek dışılığa iletelemek gerçeklikle bütünleştirmek insana ne kadar cazip geliyor. Geleceği düşünmek o kadar ilginç değil. Özellikle geçmişiyle yüzleşip hayat düzlemlerinde değişmeyen değişemeyen hissiz basit alanların farkındalığında olup o basitliklerin hayat dengesini ayakta tuttuğunu farkettiğinde insan geleceğe bakan düşlere kapılmayı gönül rızasıyla kabullenmiyor. Dayatmalar bile çekicilikten çok zorakilikler yaratıyor ve bu da insana mutluluk heves ve süpriz bir gelecekten çok geçmişin yansıması olan karanlık puslu bir geleceği hayal ettiriyor. Bu da hayat dengeni geçmişle kurmana sebep oluyor.

Korku ve cesaretin aynı temel denklemi kurması aynı kalıptan çıkması ne kadar harika ve ilgi çekici... İnsan hem korkak hem de cesaretli olabiliyor. Ancak yanlış parametreler sapmalar karanlık tarafı görmekten doğan korkuyla daha çok içine sindirmeye sebep oluyor. Korkuyor muyum? Elbette!..

Korku içimde dayatsız süzgeç misali damla damla akıyor damarlarım onunla hayat bulmaya alışmış alışkanlıklar zaaflardır ve ben zaaflarımla yürümeyi onsuz yürümeye tercih ediyorum. Yanlışlarımı hatalarımdaki tezatlıkları duygularımdaki dayatmaları ahlaki yanımın işlenmiş motiflerini duyularıma tek tek konulmuş ezgili nağmeleri farkediyorum ancak zaaflarıma olan düşkünlüğüm aç kurt gibi içime alıp damarlarımda akmasından başka bir işe yaramıyor. Hatalarımın bilincindeyim onu çözecek ilmikleri görebiliyorum ama yine de onu çözmek yerine daha çok ilmikle dolduruyorum. İşte korkunun yarattığı düşünsel özgürlüğümün açıkladığı kimliğim budur. Ben kimim? BEN HERŞEYİM.

Basit insan figürleriyle çevremde basit olduğu kadar farkedilmeyen dayatmaları kabullenip doğal hayat akışı gözleriyle hareket etmeyi sevmiyorum. Normal insan tabirlerine karşıyım. Normal olmak nedir? Toplumun yarattığı bir bütün olmak fikrinin zoraki kanunlarının hem yasa hem de ahlaki/dinsel oluşumunun birleşip yansıttığı bir kalıptan başka ne ki? Sabah kalkıp günlük programları yapıp senden beklendiği için çevrenle iletişim kurup sana dayatıldığı filmlerden izleyip sana sunulan yemekleri seçmek... Mecazi bunlar tabii farklılıklar ve seçimler elbette var ancak ya filmlerden birini ya da yemeklerden diğerini seçebilirsiniz. Ya hiç birini seçmemeyi?..

Konuşmayı sevmiyorum. Normal insan dengesine gelebilmek için herkesi izleyip onların istediği konuşmaları yapmaya tahammül edemiyorum ama yine de yapıyorum. Düşsel özgürlüğümde geçmişe duyduğum zevksel açlıkta kalıp kendi yarattığım evrenimde sürpriz hayat riteülinde kalmayı ve hiç kimseyle paylaşmayıp bencil biri olmayı tercih ediyorum. Ancak bilinme isteği bir insanın en gizli tapularından hayallerinden biri olduğu gerçeğine olan bilincimle tanınmak anlaşılmak karşı çıkılmak ezilmek yüceltilmek yargılanmak ve alkışlanmaya olan gizli açlığımla yazıyorum. Ben kimim? BEN HERKESİM.

Ne çok ben var kendisi gibi olanların bulunduğundan haberdar olmayan... Kendi düşüncelerindeki açlığı notasal yazılımlarla işlenmiş ruhsallığında içindeki en karanlık en ulaşılmaz tarafa gizlemiş açığa çıkmaması için ona dayatılmış öğretilmiştir. O kendisine sinsice yavaş yavaş anlatılarak benimsendiği gibi üzerine binlerce kapının kilitlerini çevirmiştir ve bunu o kadar doğal o kadar basitçe yapmıştır ki kendi içindeki dürtülerin ifadelerin değerlerin isyanların haykırışların farkında değildir. Ben farkettim mi? Evet. Peki ne yaptım? Hiçbir şey... Neden? Değişmezliğe duyduğum açlık ve alışkanlıktan...

Çünkü o kadar korkuyoruz ki değişmeyen herşey bize güzel mantıklı ve anlamlı geliyor. Değişim rüzgarlarıysa felaketkaybediş feda etmelere dönüyor. Ve korku ah o lanet olası o bir sözcükle başlayan kalıp...
Daha küçükken bize dayatılan “yapma canın yanar” “sen onu öğrenemezsin” “biz böyle yapmayız” “bu şöyle olmalı”... Birisi bile yeterli cesareti kırmaya değişimsiz bir hayatı bekleyip kabullenmeye ve tersinden çekinip mahzenlerin iç karartıcı hülyasında istemsizce diz çöküp kapanan kapının açılmasını beklemeye... Ve kimse açmak ya da kapamak için kendi eylemlerini oluşturmaz sonucu kendi yaratmaktansa başkalarının elindeki silah oyuncak olmayı tercih eder. Neden? Geçmiş yüzünden ona dayatılanlarla kurdukları bağlar yüzünden... Çözüm? Bilmek kabullenmek... Bilmediğini özümsemek kabullenişi reddetmek...

Evet tüm çözümleri biliyorum. Çünkü ben geçmişimdeki dayatmalarımda zoraki konulmuş hatalarımı farkettim ama kaçmak için eylem içindeyken orada bir ışıkta gördüm. Kapıdan çıkmak için adım atarken o ışığa bakmak için geri adım attım. Kafamı uzattım ve ışığa doğru eğildim. Peki ne mi gördüm? O benim umut ışığımın yansımasıymış ona bakar bakmaz sönüverdi... Ve ben kendi karanlığımda kör oldum.

Ravza isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 13:04