Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Kişisel Gelişim (https://www.forumaski.com/kisisel-gelisim/)
-   -   Emeklilik Sıkıntısı ve Çaresi (https://www.forumaski.com/kisisel-gelisim/29345-emeklilik-sikintisi-ve-caresi.html)

Jaqen 08.04.2013 17:15

Emeklilik Sıkıntısı ve Çaresi
 
Emeklilik Sıkıntısı ve Çaresi

Pencereden süzülen bir demet gün ışığında, toz zerrecikleri oynaşıyordu. Sabah vaktiydi. Üst komşu, bu vakitlerde çıkıyordu evinden. Pat pat sesleri eşliğinde ayakkabılarını duvara vurarak giyiyordu. İşte ekmek arabasının sesi... Küt diye bırakılan iki ekmek kasası... O ise, sabah namazından sonra tekrar yatağına uzanmış ve hâlâ kalkmamıştı. Oysa her gün bu sesleri kahvaltı masasında işitirdi. Emeklilik, hayatı böyle geriden seyretmek miydi acaba? Olsun, yine de güzeldi! Pencereden süzülen ışık demeti altında bastonunu gördü, gülümsedi. Bugün emekliliğin alâmeti olan bastonunu alıp sokaklarda gezecekti.

Akşam yatarken geçmiş yılların acısını çıkarmak istemişti, sabah geç kalkmaya şartlandırmıştı kendini. Ama nafile. Her sabah çalar saatin sesiyle uyandığı hâlde, bugün saat çalmamasına rağmen uyanmıştı. Namazdan sonra uzandığı yatağından çıkmak istemiyordu. Sabah tembelliği için sağına, soluna dönüp durdu; sırt üstü uzandı... Bu da çok uzun sürmedi, daha yarım saat olmamıştı ki, yatağından doğruldu ve lâvabonun yolunu tuttu.

Emekliliği "yan gelip yatma" olarak bilirdi; ama yatamıyordu işte. Daha ilk günden başarısız olmuştu. Mutfaktan çatal kaşık tıkırtıları, tabak sesleri geliyordu. Hayat arkadaşı sabahın erken saatlerinde kalkmış, eşine bugünün farklılığını hissettirecek nefis bir kahvaltı hazırlıyordu. Gülümsedi. Kendisi için bir şeyler yapılması hoşuna gitmişti. Sandalyeyi altına çekerken "Demek ki emekli olmasam kıymetim hiç anlaşılmayacakmış!" diyerek eşine takıldı.

Güzel bir kahvaltı yaptı. Neşeliydi. Sonrasında birkaç bardak çayla zamanın iyice tadını çıkardı. Gazetesini okudu. Birkaç kitap karıştırdı. Televizyona baktı. Kanalları gezdi. Evde canı sıkılmıştı. Hediye gelen Devrek bastonunu kaptı, kendini sokağa, kaldırım taşlarının ahenkli deseni üzerine bıraktı. Ayakkabısının ikili tıkırtısına bastonun sesi eklendi. Emekliliğin ilk günü keyifli gibiydi. "Eee artık sen de, yaşlılar arasına katıldın Safa Efendi!" dedi beli bükülmüş Kore gazisi eski berber. Yaşlı kelimesini, duyunca biraz irkildi.

Öğle ezanı okunuyordu. "Kahvaltıyı geç yapınca öğle de çabuk oldu." diye mırıldandı. Camiye doğru yöneldi. Şadırvan sohbetini kesip camiye yönelen aksakallı ihtiyarlar, aralarına katılan yeni arkadaşlarına takıldılar. Safa Bey, "yaşlı" sözüne çok içerlemişti. Cami çıkışında emeklilerin bol olduğu çayhaneye gitti, bir masaya oturdu. Etrafına bakındı, gözleri tanıdık birilerini aradı. Kimseyi göremeyince de "Erken geldim galiba." diye geçirdi içinden. Bastonunu kâh bir alıcı müşteri, kâh bu işin sanatından anlayan biriymiş edasıyla en ince teferruatına kadar incelemeye başladı. "Bir gün buna gerçekten ihtiyacın olacak Safa Bey!" diye geçirdi içinden.

Kendisini fark eden Hacı Zeynel yanına geldi. Hoş beşten sonra orta şekerli kahve söylediler.

Zeynel Efendi:
- Emekli olacakmışsın, diye duydum Safa Bey!
- Oldum bile azizim, oldum bile! Bugün benim emekliliğimin ilk günü.
- Hayırlısı olur inşallah!
Baston, Hacı Zeynel'in de dikkatini çekti. O da evirip çevirdi; fakat arkadaşı için bunun çok erken olduğunu düşündü. O yüzden şaşkın bir yüz ifadesiyle:
- Güzel baston! Anlayabildiğim kadarıyla Devrek işi. Baston senin için çok erken değil mi?
- Dalga geçme Allah aşkına! Eğlence olsun diye mi aldım yanıma!
- Neyse... Artık çok vaktin olacak. Ne yapmayı düşünüyorsun?
- Evden camiye, bahçeye gider gelirim herhalde. Başka bir şey düşünemiyorum şimdilik...
İkisi de kahveci çırağının getirdiği gazeteleri karıştırmaya başladı. Bir haberden, bir köşe yazısından birbirlerine bir şeyler okuyorlar; bunların üzerine yorumlarda bulunuyorlardı. İkindi vakti yaklaşırken emekliliğinin daha ilk gününde, sıkıntı emareleri hisseder gibi oldu. Bir yandan bu histen kendisini uzak tutmaya çalışırken, bir yandan da arkadaşına belli etmemeye gayret ediyordu. Bu boş hayat, kendine göre değildi. Eski günlere ait birkaç hatırayı da paylaşarak ikindi namazı için oradan ayrıldılar. İkindi sonrası Berber Ali'nin dükkânına uğradılar. Berber Ali, Safa Bey'i elinde bir bastonla görünce, bir ân duraksadı. Onun böyle şaşkın bakışlarını gören Zeynel Efendi:
- Çok şaşırdın be Ali Usta! Bizim Safa Bey emekli oldu, emekli. Bugün emekliliğinin ilk günü. Boş gezenin boş kalfası artık. Ben de alıp senin yanına getirdim. Hem böylece ona vaktini nasıl geçirebileceğini öğretmiş oluyorum.
Ali Usta gülümsedi, müşterisini tıraş etmeye devam etti. Az sonra da çırağından arkadaşlarına çay getirmesini istedi. "Tıraşı bitirince ben de katılacağım aranıza." dedi.
"Boş gezenin boş kalfası" lafına içerleyen Safa Bey:
- İşlerin nasıl Ali Usta, dedi,
- Mirim! Esnafın ağzına pelesenk olmuştur 'işler kesat' sözü. Yeni nesil bizim makas tarzımızı benimsemediği için işlerimiz kesat. Jöleli saçlara elim varmıyor.
- O zaman sen de kendini yenile! Yeniliğe usulünce uyum göstermelisin.
- Bana başlangıçta çok ters ve zor geldi bu yeni tarzlar. Senin söylediğin gibi fazla direnmeden yeni bir tarz oluşturmaya çalışıyorum. Fakat bu saatten sonra bu kadar oluyor işte!

Uzun yıllar görüşemeyen iki eski dostun sohbetleri, bir müddet sonra çocukluk ve ilk gençlik günlerindeki yaramazlıklar üzerine devam etti. Sonra yaşıtlarından konuşmaya başladılar. Kimi evlâdı tarafından terk edilmişti, kimi zengindi fakat cemiyete kapalıydı, kimi amansız bir hastalığın pençesindeydi, kimisi elinde, avucunda ne varsa hayır işlerine adamıştı, kimisi de dünyasını değiştirmişti... İsimleri hatırlamakta zorlandılar zaman zaman...

Akşam namazı sonrası Zeynel Efendi ve Safa Bey birbirlerine "İyi akşamlar!.." dileyerek ayrıldılar ve evlerine doğru yürümeye başladılar. Safa Bey, o ândan itibaren kendisini belirli aralıklarla sorgulamaya başladı.

- Ben, her gün aynı yerlere mi gidip geleceğim? Her gün aynı şeyleri mi konuşup anlatacağım? Ben her gün...

Zihni bu sorularla meşgulken, telefonun sesiyle irkildi. Arayan Sadık Bey idi. Kendisiyle çok acele görüşmek istiyordu. "Mahallenin parkında buluşalım." dedi ve telefonu kapattı. Uzun süredir görüşememişlerdi Sadık Bey'le. Acele görüşmek istediği şey ne olabilir diye düşündü bir müddet. Parka geldiğinde bir banka oturdu ve beklemeye koyuldu.

Vakit epeyce ilerlemişti. İkide bir saatine bakıyordu. Sadık Bey, hâlâ görünürlerde yoktu. Telefonun sesiyle toparlanıp kendisine geldi. Arayan daha emekliliğinin ilk gününde eşinin başına bir şey gelmesinden haklı olarak büyük endişe duyan Zehra Hanım'dı. Ona bir saate kadar geleceğini söyledi. Arkadaşı nihayet gelebilmişti. İki dost görüşemedikleri günlerin acısını çıkarırcasına sıkı sıkıya sarıldı.

- Görüşmem vardı, onun için geç kaldım kusura bakma!
- Estağfirullah! Beklemekten sıkılmadım. Benimle görüşeceğin şey, çok meraklandırdı beni.
- Emekli olduğunu duydum.
- Evet oldum!
- Hayırlı olsun!
- Ben de herkes gibi bugünü bekledim. Çok şükür, Allah bana onu da nasip etti.
- Hayattan el etek çekip, emekliliğimin keyfini çıkaracağım artık demişsin arkadaşlara.
- Öyle söyledim ama...
Sadık Bey, tamamlanamayan bu cümlede aralık bir kapının olduğunu fark etti. Bu kapıdan içeriye girmenin tam zamanıydı.
- Safacığım! İşten mi emekli oldun hayattan mı, Müslümanlıktan mı?
- O nasıl söz öyle? İşten emekli oldum ben, Müslümanlıktan emekli olunur mu?
- Ben de Peygamber Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kaç yaşında emekli olduğunu soracaktım sana!
- Dalga geçme benimle! Elbette hayatının sonuna kadar çalıştı Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem).
- E sen ne yapacaksın o zaman, işten emekli oldun, ne yapacaksın?
- Bilmem ki?
- Hayır hasenat ve âhirete dâir işlerde emekli olmak, bir köşeye çekilmek olmaz kardeşim! Son nefesimize kadar devam etmeli çalışmalarımız. Bir kenara çekilmek, orada pörsüyüp solmak yakışmaz bize.
- İyi de bize bir iş düşer mi bu saatten sonra? Bizim yapabileceğimiz bir şey var mı ki? Her tarafta genç arkadaşlar, yükü omuzlamışlar gidiyorlar çok şükür!
- Olmaz olur mu? Var tabii ki var. Yaşına başına aldırmadan koşturanları düşün. Hacı Ata'yı düşün. Hacı Ata bizler için en güzel örnek değil mi?
- Ne yapabilirim ki?
- Herkesin kabiliyeti, gücü ve imkânları doğrultusunda yapabileceği çok şey vardır mutlaka. Eğitim ve kültür işlerini, öğrencilere burs tedarik etme, yardımlaşma ve dayanışma faaliyetlerini bir çatı altında yürütebiliriz. Onun için bir dernek kurma projemiz var. Derneğin resmî işlemlerini ve faaliyetlerini yürütecek bir başkana ihtiyacımız var. Ne dersin? Sağlığın henüz yerinde. Sen lokomotif olacaksın, arkadaşlar sana yardımcı olacaklar. Hem sen, önemli bir mevkide yıllarca daire başkanlığı yaptın. Bir nüfuzun, bir çevren de var. Ayrıca resmî işlemlerin nasıl yürütüleceğine görevin icabı vâkıfsın.
- Ben bir düşünsem?
- Düşünecek bir şey yok Safacığım! Arkadaşlarımızla düşündük taşındık bu iş için seni münasip gördük. Bizleri kırmazsın herhalde?
- Bir elindeki bastona baktı Safa Bey bir de arkadaşının yüzüne. Gülümsedi. Kahveciye seslendi: "Usta! Al bu bastonu, Devrek işidir, değerlidir. Hayattan elini eteğini çekmiş bir ihtiyara verirsin."

Sonra arkadaşına döndü: "Allah, insanı Müslümanlıktan emekli etmesin!"

Bu cümleyle birlikte sabahtan beri içinde bir yerlerde büyüdükçe büyüyen iç sıkıntısı da dağılıverdi. Kalbini bir huzur kapladı.


Saat: 23:49

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.