Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Kültür - Sanat > Kitap Tanıtımları

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Mehmet Önder - Aldı Sözü Anadolu Roman Özeti

Kitap Tanıtımları kategorisinde açılmış olan Mehmet Önder - Aldı Sözü Anadolu Roman Özeti konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 05.07.2013, 13:43   #1 (permalink)
Root Administrator

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Mehmet Önder - Aldı Sözü Anadolu Roman Özeti

Mehmet Önder - Aldı Sözü Anadolu Roman Özeti

KONUSU: Anadolu kültürü ile ilgili hemen her konuda söyleşiler türküler şiirler vb. örnekleri ile dolu bir kitap.

Diyoruz ki:

Arabamız köyün meydanında durduğu za*man hemen dikkatimizi çeken büyük ve heybetli çınar ağacına baktık ve altında oturan köylülere kaç yaşında olduğunu sorduk. Sözü yaşlı bir amcaya bıraktılar: “Onu bu meydana diktikleri zaman ben daha çocuktum. Birlikte büyüdük sayılır. Biz baktıkça öyle büyüdü ki heybetinden ürker hale gelmiştik. Derken ne oldu nasıl oldu bilemiyoruz bir kış dallarından biri kütürdeyerek göçtü. Bir fırtınada birkaç dalı daha koptu. Bir bahar san sarı küfler kabuğunu sardı. İçinde nereden geldiği bilinmez haşereler türemişti. Aklı erenler‘gövdeye ba*kın gövde çürümemişse önemli değil’ dediler. Hemen temizliğe başladık. Dalları budadık.

“Çınar dediğin devlet gibidir. Sen köke bak gövdeyi ayakta tut. Eğer kökünü kemiren kurtlan ayıklar toprağını ellersuyunu zamanın*da verirsen gövdeye balta vurmaz küflerden mantarlardan temizlersen; daha açığını söyleyeyim mi? Gözün gibi bakar seversen sen seversen her çaresini bulursun çınarı ayakta tutmanın ve yüceltmenin; sevmez*sensahip çıkmazsan sen de bir balta vurur çürütürsün. Gün gelir kütüğünü gözler önünde alev alev yakarlar da seyrine bakarlar. Diyece*ğim şu ki iş senin elinde sana bağlı.”

Doğru söylüyordu ihtiyar. Koca çınarda devletimizi görü*yorduk.

Anadolu Üstüne:

Hey koca yurt. Bin yılların beş bin yılla*rın az geldiği bir medeniyet beşiği Anadolu. Adım başı tarih adım başı geçmiş medeniyetlerin izleri…Tarih öncesi dediğimiz yazısız çağların ardından Hititler Yunanlılar RomalılarBizanslı*lar ve… Ellerini uzattıkları her yeri camilermedreseler mescitler kütüphaneler hanlar hamamlarkervansaraylarla doldurmuş bulunan uygarlık abidesi Selçuklular… Onlardan sonrabu kültü*rün hasadını yapan Anadolu Selçukluları…

Onların arasından bir beylik koca bir devlet olur. Bu Ulu Çınar’a Osmanlı derler…Üç kıta ve üç iklime hükmeden yeryüzünün en ömürlü devleti Osmanlı Devleti. Sonrası Trakya’yı da içine alan bir Türkiye’dir Anadolu…

Anadolu insanı Anadolu’nun bereketini yaşlı bir ananın bakracındaki ana sütü gibi ak ayranında simgelemiş bu anada doğuran ve besleyen Anadolu’yu bulmuştur. Bu yüzden Anado*lu’da tarihinin İlk gününden beri ana sevgisiyle Anadolu sevgisi birbirinden ayrılmaz bir bütündür.

Dağlardan Ağrı Dağı:

Anadolu dağ dedi durdu. Obasını çeviren sıra sıra dağlan kendi çilesinin dert ortağı saydı. Köroğlu “Hemen Mevlâ ile sana dayandım. Arkam sensin kal’âm sensin dağlar hey!” dedi. Karacaoğlan: “Karacaoğlan size bakar sevinir. Sevinirken kalbi yanar göyünür. Kımıldanır hep dertlerim devinir. Yas ile sevincim yıkışır dağlar” demiş.

Bu dağların en yükseği “Ağrı Dağı”dır. İki tepesi vardır. Te*pelerden büyüğüne “Büyük Ağrı Dağı”; küçüğüne ise “Küçük Ağrı Dağı” denir. v

Ağrı dağları asıl şöhretlerini kutsal kitaplardakİ Tufan Efsa-nesi’nden alırlar. Efsaneye göre Nuh’un gemisi tufan sırasında bir dağa çarpmış ve “Sübhanallah” dediği için o dağın ismi “Sübhanallah Dağı”; başka bir dağa çarptığında “Allahuekber” dediği için bu dağın adı da “Allahuekber Dağı” olmuş. Tufandan sonra ise Ağrı Dağı’nın en yüksek tepesi olan Cudi’de karaya oturmuş hep beraber “ne ağır dağ” dedikleri için bu dağın adı da “Ağrı Dağı” olmuş; Nuh Peygamber beraberindekilerle birlikte dağın eteğinde bir köy kurup yerleşmiştir.

Dağlar unutulmaz Anadolu’da dağlar ulu dağlar…

Anadolu’da Kilim Demek:

Her yazı bir düşünceyi anlatır. Anadolu insanı yazıdan yoksun olunca düşüncelerini kendine özgü şekiller ve renklerle dile getirmeye çalışmış bu şeklileri renkleri halısına kilimine yağlığına çorabına işlemiştir. Her renkte dileğini ve özlemini belirtmiştir.

Anadolu’nun kilimleri bir renk sofrasıdır. Aynı zamanda doğaya karışmış doğanın çocuğu Anadolu kadınının alın yazısı çilesidir.

Her yörenin kendine özgü bir kilimi vardır. Renkler ve de*senler bir gelenek zincirinde yüzyıllara ulaşır. Her çizginin dili aynıdır anlamı başka… Anadolu’da kilim demek özlemi inancı sevgiyi ilmik ilmik renk renk dokumak demektir.

Bir gün bir Yörük beyi çadırının önüne atılmış bir kilimi go-rür ve hemen kilimi dokuyan kızı ile babasını buldurtur. Kilim*deki desenlerdenbabasının kızını istemediği birisine vermek üzere olduğunu anlamıştır. Adama armağanlar verir ve kızını sevdiği genç ile evlendirmesini söyler.
İşte böyle. Kilim onun dilinden anlayanlar için yerine göre bir dilekçe bir mektup olur.

Bülbülüm şakı beni/Mektubum oku beni./Aşktna oldum yu-makJKilimde doku beni.
Şu sevdadan bayıldım/Seni gördüm ayıldtm./Geçtiğin yollara benJKİlim oldum yayıldım.
Dolaştım adım adımJDört bucağı taradım.IGözlerinin rengi*ni/Kilimlerde aradım.
Anadolu’da kilim demek hayata renk vermek ve tabiata hâ*kim olmak demek…

Anadolu Nakış Nakış:

Tarihi boyunca kadın her yerde her zaman güzel görünmek için en göz alıcı renklerle giyinmiş güzel ne varsa takmış takıştırmış baştan ayağa süslenmiştir. Kadın önce baş güzelliğine önem vermiştir. Anadolu’da “Kadının başınaağanın aşına atın dişine baki” diye bir söz vardır.

Anadolu’da kadının başlıklarına bakarak evli mi bekâr mı olduğunu anlamak kolaydır. Beyaz bekârlığın al evliliğin simge*sidir. Al üzerine yeşil çocuklu kadını sarı renk dulluğu gösterir.
Sadece başlıklar değil yağlıklar peşkirler çevreler onlar da renkleriyle konuşurlar.

Bir zamanlar Manisa’nın fakir mahallelerinin birinde yedi kız kardeş birbirlerinden habersiz Manisa Beyinin genç ve güzel oğluna aşık olurlar. Bu durumu öğrenen Manisa Beyi kızların birer mendil dokumasını oğlunun hangi mendili beğenirse onu dokuyan kızla evleneceği haberini kız babasına iletir.

Mendiller geldiğinde oğlan birini eline alır ve hepsinin birbi*rine bağlı olduğunu görür. İki satır da yazı vardır: “Biz yedi kız kardeşiz. Birbirimizden ayrılmayız. Sen mutluluğunu başka mendilde ara.”
O günden sonra kızlar bir daha evlilik lafını ağızlarına dahi almazlar. Bütün Ömürlerini evlenemeyen kızlara çeyiz yapmakla geçirirler.

İşte bu kızların bulunduğu Yedi Kızlar Türbesi genç kızların ziyaret yeridir. Çoğu zaman telli duvaklarla süslenir.

Anadolu’da Renkler Üstüne:

Sarı sevdanın şiddetini gösterir. Yeşil murattır sevgiliye ula-Şir. Mavi umuttur. Beyaz mutluluğu siyah üzüntüyü söyleşir. Al giyenin gönlü dolu mor giyenin çoktur malı… Pembeye .gönlüm akmaz turuncuya kimse bakmaz..

Anadolu kadını bu renkleri hep doğadan bitkilerden elde eder. Birçok köyün kasabanın yanı başında Boyahk denen tarlalar vardır. Boya bitkileri özel olarak bu topraklarda yetiştirilir.
Gökkuşağı Anadolu’da bir efsane kaynağıdır. Kim altından

Karacaoğlan’ın Güzeli:

Karacaoğlan Anadolu’nun her genç kızında ayrı bir güzellik görür: “Elifi dersen de nazlıdır nazlı/Eşe’yi dersem de sırf ala gözlü/Söyletme Şerfe’yi bülbül avazlıl Söylüyor Zilha’nın dilleri güzel.
Emine’yi dersem incedir ince/Bağdat’ın Mısır’ın gülleri gon-caJEşe’nin kaşı da kalemden ince/ Sevmeye Nuri’nin belleri güzel.

Karadan da Karacaoğlan karadan/Sürün çirkinleri çıksın ara*dan/Herkes sevdiğine verse yaradan/ Sevdiğim Meryem’in benleri gü*zel. ” Karacaoğlan arı gibi her çiçekten bal toplar: “Deli gönül gezer gezer gelirsinJArı gibi her çiçekten alırsın/Nerde güzel görsen orda kalırsın/Ben senin derdini çekemem gönül.”

Karacaoğlan sözü aldı mı sonu gelmez. Karacaoğlan’da Anadolu konuşur. Karacaoğlan Anadolu’yu konuşturur. Bir Devirde Anadolu: Malazgirt zaferinden sonra Türk O-ğuz boyları Anadolu’da köyler kasabalar kuruyor; Anadolu Türkleşiyordu. Selçukluların başkentleri Konya’dan başlayarak nice Anadolu şehirleri mimari şaheserlerle donatılmıştı. Bu üstün medeniyeti beylikler yeni eserlerle zenginleştirdiler. Osmanlı Devleti bu köklü ve zengin medeniyetin mirasçısı oldu. Osmanlı’nın 16. yüzyılı bir şaheserler devridir. O zamanki Avusturya İmparatorluğu’nun Büyükelçisi Busbecq o dönemi anlattığı mektuplarında şöyle der: “Türkler üstün meziyetlerin yeteneklerin doğuştan ve bir miras olarak atalardan geldiğine inanmaz*lar. Türklerde şan ve şöhret yüksek mevkilere gelmek çalışma ve doğru*luğun mükâfatıdır. Tembel ve pısırık olanlar kötü niyetliler için yük*selme yolları kapalıdır. Türklerin giriştikleri her işte başarı kazanmaları*nın üstün bir millet olmalarının ve gün geçtikçe devletin sınırlarını biraz daha genişletmelerinin asıl nedeni bu olsa gerek…”

O zamanki Anadolu için de şunları söyler: “Savaşta ve sanatta hünerli doğruluktan mertlikten yana eşi bulunmazgösterişten uzakkonuksever insanlar cenneti.”

Anadolu’da Konukseverlik Gelenekseldir:

Anadolu konuk*severliğinin kökleri tarihin derinliklerindedir. Temelinde eski Ahi gelenekleri yatmaktadır. Ahiliğin her köyde her kasabada ve şehirde ocakları odaları ve tekkeleri vardır. Ahiler geleneksel kurallara göre gelen konukları ağırlar bunu bir toplum görevi sayarlardı.

Arap seyyahı İbni Batuta Anadolu için şöyle der: “Tanrı güzelliklerini öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları en temiz giyimli halkı yaşar en nefis yemekler pişirilir. Tann’nın yaratıkları içinde en şefkatli en konuksever halk Anadolu’dadır.”

Anadolu’nun konukseverliği üzerine söylenecek çok söz an*latılacak çok hikâye vardır.
Konuğa İkram; Yeryüzünde mutfağı bu kadar çeşitli Türk*ler gibi bir millet az bulunur. Bir yemek uzmanı 82 çeşit çorba yapıldığını saptamış.

Konuk odalarında konuğun önüne dizi dizi yemekler geldik*ten sonra kahveler çaylar içildikten sonra söz sohbet faslı başlar. Böyleceköyde yaşayanlar konuklan sayesinde diğer yörelerde yaşayan insanlar hakkında bilgi sahibi de olurlar.

Bir Sıcak Çorbada Anadolu:

Çorba Anadolu’da buram bu*ram tüten ilk ikram kâsesİdir. Bakın şair çorba için ne demiş:
“Kana kuvvet göze fer batna ciladır çorba İllet-i cû’ya deva mağz-ı gıdadır çorba. Âlemin sevgilisi dense sezadır çorba Ağmya dostumuhİbb-İfukaradır çorba.”

“Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun” sözü Anadolu’da yar*dımlaşmanın ifadesidir.
Çorbaya “neden önden gelirsin” diye sormuşlar. “Ardımdan ge*lecek etliyle tatlının yolunu açmak için” diye cevap vermiş.

Lokman Hekİm’e sormuşlar: “Hastaya ne verelim?”
“Çorba” demiş.

“Çok yaşamak İçin ne yiyelim?” diye sorulunca da “ekşili çorba” diye karşılık vermiş.
Bir Fincan Kahve: “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü Anadolu’nun her yöresinde bilinir ve söylenir.

Kahve 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne girmiş ve yayılmıştır. Bir ara yasaklanmışsa da sonra bu karardan vazgeçilmiştir. Kah
vehanrjlerdeki gelenek ve görenekler birçok yerli ve yabancı yaza*ra konu olmuştur.
“Gönül ne kahve ister ne kahvehane

Gönül sohbet ister kahve bahane” dizelerinde konuşmak ve paylaşmak isteği vardır.
Yolunuz bu töreyi sürdüren bir Anadolu köyüne düşerse sa*kın ola ikramları geri çevirmeyiniz. Anadolu’nun gönlü incinir. Anadolu’da Tuzun da Bir Sözü Var: Tuzu ilk çağlarda ge*nellikle avcılıkla geçinen Türklerin keşfettiğini ve dünyaya tanıt*tığını tarih yazar. Tuz Anadolu’da ekmek su gibi kutsal sayılır. “Ekmek tuz hakkı”nm hikâyesi bile vardır. Buna göre Yavuz Sul*tan Selim kendisini tanımayan bir çobana misafir olur ve onunla birlikte ekmeği tuza banarak yer. Sonra da kendisini tanıtır. Bu sefer de çoban ondan “Tuz ve ekmek hakkı için ” bulunduğu pınarın başına bir şehir kurmasını ister. Böylece “Sultaniye” şehri kuru*lur.

Keklik Konduran Ozanlar: Anadolu’nun Ege ve Akdeniz bölgelerinde Orta Anadolu’da Toroslar’da Doğu ve Güneydoğu illerimizdeKaradeniz dağlarında Trakya’da küme küme oba oba Yörüklere Yörük çadırlarına rastlarsınız. Bunlar dil kültür gelenek ve sanatlarında eski ve köklü Türk kültürünün öz kay*naklarını sürdürürler.

Yörükler keçi kılından dokunan kara kıl çadırlarda otururlar. Kara çadırın içini döşeyen eşyalar taşınması kolay çok yer tutma*yan yünden dokunmuş keçe kilim çuval heybe su tuluğu deri yayık gibi her gün kullanılan yüklerdir. Süt sağmak yün ve kıl*dan halı kilim dokumakçeşitli bitkilerden boya çıkarmak ve yün boyamak Yörük kadınlarının başlıca işidir. Bu yüzden Yörük sanatı katıksız halk sanatı halkın sanatıdır.

Halk ozanlarımızdan çoğu Yörük ozanları en azından Yö*rükler arasında şu obadan bu obaya göçüp konan gezgin ozanlar*dır. Bu ozanların gerçek ozan olup olmadıklarını sınamak
gibi öterek keklikleri başına toplamayı becerebilir. Şayet keklikleri toplayamazsa onun ozanlığı kaç para sayılır ki?

Anadolu’da Pınarlar Vardır:

Anadolu’da susuz toprakların yanık bağrından büngül büngül kaynayan pınarlar vardır. Ana*dolu’nun ilk çağlarında Hititler nerede bir kaynak bulmuşlarsa oraya bir su tapınağı yapmış pınarları bereket tanrıçalarının kutsal ocağı saymışlardır.

Akpınar Karapınar Kırkpınar Ulupınar Gürpınar bunlar Anadolu’nun bir pınar başında kümeleşmiş obaları köylerikasa*balarıdır. Yanıkpınar Dertlipınar Çobançeşmesi Sarıkız Suyu bunlar da Anadolu’nun aşköyküleriyle süslenmiş kaynaklarıdır.

Anadolu’nun köyleri ve kasabalarında çeşme başları bir se*yirliktir. Kızlar sadece su doldurmaya gelmezler bir bakıma görücüye çıkarlar çeşme başlarında. Oğlan su başında görür kızı o günden sonra yüreğinde ılım ılım bir sızı.

Anadolu Dünya Medeniyetine Açılan Aydınlık Kapıdır:
Orta Asya’daki geleneksel Türk kültürü bu defa Anadolu’da ken*dine özgü geleneksel unsurlarını kaybetmeden yeni bir yaratıcı*lıkla meyvelerini veriyordu.

Anadolu’nun asker fatihleri yanında bilginler mutasavvıf*lar sanatkârlar ikinci fatihler olarak yer alırlar. Anadolu bu ikinci fatihlerin elinde bir yönden mimari sanat eserleriyle süslenirken öte yandan fikren de gelişir. Çağın büyük bilginleri şairleri filo*zofları sanatçıları Anadolu’da toplanırlar.
Anadolu medeniyeti Batı medeniyetini de tesiri altında bı*rakır. Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar Selçuklularla sıkı te*masa gelerek birçok yeniliği görür ve bunları Batıya aktarmakta güçlük çekmezler.

Selçuklular devrinde fikirleri ve eserleriyle Anadolu’ya ışık tutan Anadolu’yu aydınlatan mutasavvıf ve şairlerin çoğu özel*likle on üçüncü yüzyılda Asya’nın Horasan Türk bölgesinden Anadolu’ya göçmüşlerdir. Bunlara “Horasan Erenleri” de denir. Bunlar arasında Ahmed FakihHoca Dehhani Şeyyad

Yunus Emre Aşık Paşa Gülşehri Mevlana Ahi Evran San Saltuk Hacı Bektaş-ı Veli Nasreddin Hoca Sadreddin-i Konevi gibileri başta gelmektedir.

Anadolu Bir Destanlar Ülkesidir; Destanlar Anadolu’nun şanmdandır. Dede Korkut Battal Gazi Köroğlu gibi kahramanlık; Karacaoğlan Dertli gibi aşk destanları olduğu gibi daha birçok Çeşit destan örnekleri vardır.

Bir savaş oldu mu Türk ozanları sazları omzunda sınır boy-larındadır. Bir ozanlar ordusu kurulmuş sanırsınız. Mehmetçiğin tüfeği aynı zamanda sazıdır da… Bir yabancı Türkler için: “Bu insanlar sevmesini de bilirler savaşmasını da” demiştir. Ne dersiniz öyle değil miyiz?

Anadolu halk ozanlarının bir yönü de destan şairi olmaları*dır. Destanları halkı etkileyen halka heyecan veren olaylar yara*tır. Bu bir kahramanlık olduğu gibi acıklı bir olay da olabilir. Hatta güldürücü destanlar bile vardır.

Anadolu Manilerde:

Maniler Anadolu’nun bir kalemde söy*leyebileceği son sözdür. Bu yüzden mâniler “sözün özü” dörtlük*lerdir. Karşılıklı mâni atışmalarının yapıldığı toplantılar bile tertip edilip; karşılıklı olarak mâniler söylenirdi. Mânicibaşı bir konu açar sonra da bu konu üzerinde mâniler söylenirdi.
Her bölgenin hatta her yörenin mânileri vardır. Bölgesel a-ğızlarla dil özellikleriyle duyuş düşünüş ve söyleyiş biçimleriyle bu mânilerbenzer yönleri çok olmakla birlikte birbirinden ayrılır o bölgenin karakterini taşır.

Mâniler Anadolu’nun gönül sofrasına katıktır ağza tat verir.

Gittim İstanbul’a bir uzun yolmuş/Nerde güzel varsa buraya dol*muş/Herkes sevdiğini yanma almış/Bülbülü olmayan gül bulamadım.

Gezdim Edirne’yi İçtim suyunu/İnsanları güleç sevdim huyu*nu/Önce arşınlarken Meriç boyunu/Şimdi şol öteye yol bulamadım.

İndim Kayseri’ye Niğde’ye Bor’a/Gözümde tütüyor Afyon Anka*ra/Elimde sazım düştüm yollara/Yollar dümdüz olmuş bel bulamadım.

Yolara düşünce akan sel oldum/Güzelin zülfüne esen yel ol-dum/Dolaşa dolaşa Konya’ya geldim/Herkes bildik çıktı el bulamadım.”

Anadolu Türkülerden Yana; Anadolu’yu duygusallığı için*de bilmek öğrenmek tanımak mı istiyorsunuz? Türkülerini din*leyiniz. Türküler Anadolu’nun yanık yüreği atan damarıdır.
Bölge bölge duygular çeşit çeşit ezgiler içinde Anadolu tür*külerinin sayısı on bin yirmi bin belki de daha fazladır.

Türkülerin gerçek yapılarında olaylar gizlidir. Umutsuz aşk*ların gurbette çekilen acıların sonu gelmeyecek özlemlerin acı sonla biten tertemiz duyguların yiğitliklerin kıskançlıkların hi*kâyeleri dinlenir türkülerde. Türküler bir bakıma Anadolu’nun sosyal romanıdır. Her türkünün bir öyküsü anlatacak bir sözü vardır.

Anadolu türkülerini birer birer anlatmaya söz yetmez. Ana*dolu yanık bağrı coşar yüreğiyle türkülerdedir. Türkülerini yaşa*yacak yeni türküler yaratacaktır.

Anadolu Hikayeleri;

Anadolu’nun sözlü kültür kaynakla*rından biri de halk hikâyeleridir. Kerem ile Aslı Ferhat ile Şirin Aşık Garip gibi… Konulan genellikle aşk üstüne kahramanları ise halk ozanlarıdır. Bu ozanlar yaşasınlar yaşamasınlar halkın or*taklaşa sesidir. Onlar halk arasında ölüme meydan okuyan ö-lümsüz aşk ve gönül kahramanlarıdır. Kimi Kerem gibi Aslı pe*şinde gezer; kimi Ferhat gibi Şirin için dağları deler…

Anadolu’nun birçok köy kasaba ve şehrinde halk hikâyele*rine ait makamlar türbeler vardır. Anadolu’nun hangi köşesine uğrarsanız uğrayınız halk hikâyelerini dinler kahramanlarından

Kaşıkçı Güzeli:

Anadolu’nun geleneksel el sanatları arasın*da “kaşıkçılık” bugün varlığını hâlâ sürdürüyor. İlk çağlarda ke*miktendeniz hayvanları kabuğundan yapılan kaşıklar Selçuklu*lar devrinde badem şimşir gürgen gibi sert ağaçlardan oyulmuş; Konya Kastamonu gibi birçok şehrimizde yüzyıllarca yaşayan bir “kaşık sanayi” doğmuştur

“Herkes kaşık yapar ama sapım ortalayamaz” sözü doğrudur. Kaşıkçılık hüner ister.
Konya’nın Kaşıkçılar Çarşısı’nda çok güzel kaşık yapan gü*zelliğiyle de dillere destan bir delikanlı varmış. Bu delikanlıyı görmek için birçok kadın dükkânına gelmeye başlamış. Böylece küçük kaşıkçı dükkânı an gibi işliyormuş.

Kaşıkçı Güzeli’nin şöhreti Konya Paşasının çok güzel kızı ta*rafından da duyulmuş. O da dükkâna kılık değiştirerek gelmeye başlamış. Delikanlıyı da bir görüşte sevmiş. Alışverişte de çok cömert davranıyormuş. Kaşıkçı Güzeli de tanımadığı bu kıza aşık olmuş. Duygularını kaşıkların saplarına yazıyormuş… Gel zaman git zaman Paşanın konağı kaşıklarla dolup taşmış. Paşa bu kaşık*ların üzerine o içli satırları yazan kaşıkçıyı merak etmiş. Yanına bir adamını alarak görmeye gitmiş ve Kaşıkçı Güzeli’ne “Oğlum senin bir derdin var ki bunları yazıyorsun hele bir derdini söyle” de*miş. Oğlan da adını sanını bilmediği bir kızı sevdiğini itiraf etmiş. Üstelik bu kadar yangın sevdalı olduğu halde kız ile iki kelâm bile etmediğini anlatmış.

Paşa üzülmüş ve “Sizi baş göz etmek boynumun borcu olsun” demiş ve birlikte o kızı beklemeye başlamışlar. Akşama doğru kız gelince Paşa kızın peçesini kaldırmış ve kendi kızı olduğunu görmüş. Tabii çok şaşırmış. Sonra da adamını gönderip imam çağırtarak nikâhlarını kıydırmış. Kırk gün kırk gece düğün ol*muş. Böylece gençler muratlarına ermişler.

Yİne Anadolu’da kaşıkla ilgili bir gelenek vardır. Buna göre evlenmek isteyen oğul bu isteğini babasına duyurmak için anası aracılığıyla sofraya bir kaşık fazla koydurturmuş. Anne sanki fazla kaşığı oraya koyan kendisi değilmiş gibi“Sofrada bir kaşık fazla. Kimin kısmeti acaba. Tanrı bu kaşığın sahibini çıktığı anlaşılırmış. “İnşallah” derse oğlan birkaç yıl daha bekle*sin anlamına gelirmiş.

Gülnar Hatun Söylentisi:

Türkmen kızı Gülnar günlük işle*rini bitirdikten sonra çadırın önünde küfür küfür esen dağ yeli esen söğüt ağacına yaslanıyor uzaklarata uzaklara bakıyordu. Neye nereye baktığını kendisi de bilmiyordu. Yüreğinde kayna*yan bîr şey vardı boşahverse rahatlayacaktı. Ama olmuyordu. Bir türlü çözülemeyen dilini düğümleyen bir bağ vardı. Bu halini çevresindekiler türlü türlü yorumluyorlardı.
Bir gün köye bir ozan gelir ve Gülnar’ın karşısında saz çalıp söyler. Gülnar’ın dili çözülür ve o da ona karşılık verir. Ozan bunun üzerine Gülnar’dan Özür diler ve “Ben senin ayağının tozu bile olamam” deyip gider.

O günden sonra Gülnar saz çalıp söylemeye başlar… Anadolu damar damar kayalara gizlenmiş altın madeni gi*bidir. Gülnar Hatun söylentileri bu damarlardan sadece birisidir.

Anadolu Davulu:

Anadolu’da bayram da seyran da davulla başlar. Bir de hikâyesi vardır:
Bir zamanlar Anadolu beylerinden birinin adam içine çık*maz kimse ile konuşmaz bir kızı varmış. Bey kızını evlendirmek istemiş ve: “Kim kızımı kendi isteği ile konaktan dışarı çıkarmayı başa*rırsa kızımı ona vereceğim” diye İlan etmiş. Nice yiğitler kızın pen*ceresi önüne toplanıp hünerlerini göstermişler ancak kız oralı bile olmamış. Derken akşama doğru uzaklardan bir davul sesi duyulmuş. Kızın yüreğinde bir kımıldama olmuş. Davul sesi yaklaşınca da pencereyi açmış. Az sonra civan bir delikanlı davu*luna vura vura meydana girmiş. Tokmak davula vurdukça bey kızı yerinde duramaz olmuş. Hemen dışarı fırlamış. Bey de kızı ile bu delikanlıyı evlendirmiş. O günden beri davuldüğünlerin baş tacı olmuş.

Bir de “Davulun sesi uzaktan hoş gelir” diye atasözümüz var*dır.

Anadolu’nun Cirit Oyunları:

Anadolu’nun geleneksel seyir*lik oyunları arasında cirit oyununun yeri büyüktür. Cirit oyunla*rı bir eğlence bir yiğitlik ve çeviklik gösterisi aynı zamanda bir atlı spordur. Türkler bu sporu binlerce yıl Önce Orta Asya’da başlatmışlardır. Anadolu’da da en azından 900 yıllık bir tarihi vardır.
Cirit oyunlarında kullanılan bir metre uzunluğundaki sopa*lar meşe şimşir hurma gibi ağaçlardan kesilir cilalanır. Bir ucu kalıncadır. Cirit oyununa katılacak belli sayıdaki atlılar karşılıklı dizilir. Aralarında 100-200 metrelik mesafe bulunur. Cirit başladı*ğında dizilerden bir atlı ileri çıkar onun karşısına da karşı dizi*den biri çıkar. Böylece karşılıklı cirit atmalar başlar. En çok isabet ettiren taraf galip sayılır. Yalnız ciriti atın üstündeki rakibine değil deata vuran kişi oyun dışı bırakılır. Çeviklik iyi bîncüik güçlü atıcılık cesurluk bu oyunun hünerleri arasındadır.

Cirit oyununu örnek alarak dünyanın birçok ülkesinde ben*zer oyunlar icat etmişlerdir. Örneğin Atlı Polo gibi.

Anadolu Atasözlerinde Özleşir:

Anadolu’nun sözlü nesir ürünleri arasında halk hikâyeleri ve masalların yanı sıra yıllan*mış sirke gibi keskin bir kalemde söylenen atasözleri de vardır. Bu sözler aklın ve mantığın sesidir. Doğru söze hakçasına yerin*de söylenmiş bir çift söze kim ne diyebilir?

Atasözlerinden söz açıldı mı sözün sonu gelmez. En iyisi biz susalım ve diyelim ki: “Çok sözünü az söyle/Az sözünü Öz söyle.”

Bir Masal Ülkesinde Anadolu:

Masallar toplumların hayal gücünden doğar. İnsanların isteyip de elde edemedikleri ya da olmasını istedikleri her “İyi son” masallarda yerini bulur. Masala bir tekerleme ile girilir. Olaylar “evvel zaman içinde” geçer. Kişiler yaşamışyaşamamış hesaba katılmaz. Olay ayrıntısız bir düzende akar ve mutlu bir sonla sonuçlanır. “Onlar ermiş muradına biz çtkalım kerevet ine “şeklindeki cümle genellikle sonuç cümlesidir.

İşte Anadolu tepeden tırnağa bîr masal ülkesidir.

Burada Beşeri’den alıntılarla sözü noktalayalım:

“Masallar olmasaydılBüyümezdi çocuklar/Masallar çok olsaydı/Üzülmezdi çocuk*lar.”
“Masalım var çocuklar/Dinleyin uslu uslu/Masal dinleyen ço*cuk/Olur dürüst namuslu.”
Anadolu’nun Tarih Hazineleri: Çorum ili sınırlan içine gir*diniz mi Anadolu’nun beş bin altı bin yıllık uygarlık merkezleri*ne geldiniz demektir. Hititlerin baş şehri Hattuşaş buradadır. Alacahöyük harabeleri buradadır. Höyük adı verilen eski yerleş*me yerleri kazıldıkça tarih fışkırıyor uygarlıkların belgeleri yüze çıkıyor.

Anadolu bir baştan bir başa bir tarih ve kültür hazinesidir. Her köy her kasaba eski şehir harabelerini höyükleri gözü gibi korumalıdır. Bu hepimize düşen millî bir görevdir.

Nasreddin Hoca’nın Köyünde: Ankara-Eskişehir yoluna dikine inen dar bir yoldan Nasreddin Hoca’nın köyü olan Hortu’ya gidilir. Hortu’da herkes Nasreddin Hoca’nın torunudur. Hoca’dan bildiğiniz bilmediğiniz fıkralar anlatırlar. Bu köyden bir insan yetişmiş ve yedi yüzyıl tüm dünyaya insanı insanlığın iç ve dış yapısını anlatmıştır. Küçük bir Anadolu köyü ama ne büyük ne haşmetli köy böyle.
Nasreddin Hoca’yı ölümsüzleştiren güç toplumun ortaklaşa umutları dertleri hastalıkları çirkinlikleri ve güzellikleridir.

Anadolu’nun Bahtı Açık Kara Treni: Cumhuriyet dönemin*de demir yolları Anadolu’ya damar gibi yayıldıkçaAnadolu’nun yüzüne kanyüreğine can geliyordu. Anadolu insanı ve aydınlar Kara Tren’le Anadolu’yu tanıyorlardı.

Kara tren özlemlerimizin hasretlerimizin ayrılıklarımızın ve kavuşmalarımızın uzun yıllar aracısı olmamış mıdır? Konusu kara tren olan az mı türkü yakılmıştır?

Ne demiş şair: “Beklerim istasyonda/Gelir tren gider tren/Yok içİnde bir tane/Birtanemi getiren “(M. Beşeri)


Konu Laura tarafından (30.09.2013 Saat 11:31 ) değiştirilmiştir.
Jaqen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 12:13