Bu Hikâye Senin İçin ...Bu Hikâye Senin İçin... [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] 'Anlamak’ kelimesini sözcüklerden çıkartıp Elimle dokunacağım kadar somut hale getirdin ve Yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için… ‘Anlamak’ ve ‘anlaşılmanın’ en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin Ve bana da öğrettiğin için… Durum ne olursa olsun, Dilinde bu kadar güzel bir ‘özgürlük’ şarkısıyla yaşabildiğin için… Senin için… Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, Neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, Hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir! Sonra sen geldin. Yaşayıp gidiyordum.. ’Yaşayıp gitmek’ Ne saçma! Bu fiili nedense hayatımızın sıkıcı olduğu, Bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? ’Yaşamak ve gitme…’ Yaşıyorum,gidiyorum, ve yol alıyorum. O halde şöyle demeliyim: ’Yaşıyordum ama gitmiyordum’ veya; ’Gidiyordum akıp zaman içinde koybulmuş vaziyette, Ancak yaşamıyordum .’ Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de kışın denize girişimin Kazağımda da aşk kokusu vardı Acıma dokunan ve Nasıl kokacağına şaşıran Yosunlarda da Sonra sen geldin. ‘Hadi gel,hayatı anlayalım ve anlatalım.’ Dedin. Çok konuştuk bu konuda çok.. Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de Hepsi hakkında bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama Yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek Beni nasıl da şaşırtıyordu. ‘Acı’ konusunda çok konakladık.. Kanattıkça beni böyle acı Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya Ağlardın; Yaralarımdan şiir yapardım Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için Kaç kitap okudum, Kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz. Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, Fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım.. Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima ‘gülmek’ ve ‘gülümsemek’ arasındaki farkı bilirler, Bu nedenle onlara arkadaş değil de ‘dost’ deriz zaten. Her sohbete yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle Acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir süre. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün… Yüzsüz hüzün.. Baktığım yerlerde gözlerim Bazen öyle uzun kalırdı İnanmazsınız ama Baktığım yerler sıkılırdı Sonra sen geldin. Geldin ve ;’Hele şu yükünün birazını bana ver. ’dedin. Şaşırdım çünkü görüşünüşe göre senin yükünün Benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki İçinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini yada niceliğini yürekte En hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten. Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve Uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. ’Bak,’ dedin ‘bunlar hayat dostu parçalar. Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki Bir daha canın içindeki parçalara okunmak istediğinde Ve hüzün giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları Koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları,olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp Durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da Onları olduğundan daha ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel,hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.’ Sen geldin Kelimeleri şekere batırarak Sen geldin Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak Acıya ve hüzne gerektiğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı başarabiliyorum galiba. Geçen gün ne gördüm dersin? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizi üzerine!! Hikaye bu kadar… Merak edeceksiniz belki, Bu değişiklikleri sağlayan kim…. Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya Otuzuna gelmemiş bir adamdı, Seksen yaşında bir ihtiyar, Hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da Dört yaşında bir çocuk; Hem hepsiydi, Hem hiç biri değildi. Ne fark eder ki? Bir CAN’dı. Canımın içi değil İçimin canı olup da geldin Sen geldin ...Hoş geldin... ...Alıntı... [FLASH]http://s14.directupload.net/images/130111/a9oj2cmp.swf[/FLASH] |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Bu şiirdeki melodi fon çok hoşmuş ya eline sağlık paylaşım içinde çok teşekkürler :) |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Yazıyı çok önceden okumuştum. Hoş bir anlatım... |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Ben bilmem melodi ile okudum yarısına kadar anlamadım :p ama mzik harika iyi ve farklı olmuş :D |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Alıntı:
Upload edeyim ister misin Biraderim. [Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Alıntı:
|
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin İlahi biraderim, adını bilsem zaten converterle uğraşmazdım. :kus2: |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Alıntı:
|
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin Sen bak işine kardeşim, profilinden aşırırsın. |
Cevap: Bu Hikâye Senin İçin @[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] emeğine yüreğine sağlık .. Fon müziği ayrı bir güzellik katmış şiire . Fon müziği insanı alıp götürüyor |
Saat: 21:11 |
Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.