Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Din Ve Maneviyat > İslamiyet > Sahabeler - Evliyalar
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Hamîdüddîn Nâgûrî

Sahabeler - Evliyalar kategorisinde açılmış olan Hamîdüddîn Nâgûrî konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 18.05.2013, 23:09   #1 (permalink)
Sana tutunmaya çalışan ben,beni tutmayıp düşüren sen...

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Hamîdüddîn Nâgûrî

Muînüddîn-i Çeştî'nin talebelerinin büyüklerinden. İsmi Hamîdüddîn, künyesiEbû Ahmed, lakabıSultân-ı târikîn'dir. Sa'îdî, Nâgûrî, Şevâlî diye de tanınır. Cennet'le müjdelenmiş Aşere-i mübeşşereden Saîd bin Zeyd'in soyundandır. Hind âlimlerinin önde gelenlerindendi. Uzun bir ömür sürdü. "Delhî'nin fethinden sonra, orada müslümanların evinde ilk dünyâya gelen benim." demiştir. Hâce Muînüddîn-i Çeştî'nin zamânından, Nizâmeddîn-i Evliyâ'nın zamânına kadar yaşamıştır. 1274 (H.673) yılında vefât etti.Kabri Nâgûr'dadır.

Hamîdüddîn Sûfî, dünyâyı terketmede, âhirete yönelmede pek gayretliydi. Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin sohbetlerinde ve derslerinde yetişti. Mütevâzî bir hayat sürerdi. Nâgûr nâhiyesinin Sevâl köyünde bir arâzisi vardı. Burayı kendisi eker ve çoluk çocuğunun nafakasını buradan temin ederdi. Behâüddîn Zekeriyyâ Mültânî ve Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker ile mektuplaşmıştır.

Bir gün Muînüddîn-i Çeştî, Hamîdüddîn'e; "Sen dünyâ ve âhirette muazzez ve mükerrem olmayı ister misin?" buyurdu. Hamîdüddîn; "Kulun isteği olmaz, Mevlânın isteği olur." dedi. Ondan sonra Hâce Muînüddîn, Hâce Kutbüddîn'e de hitâbla aynı sözleri söyledi. O da cevâbında; "Kulun ihtiyârı, yâni isteği yoktur, hüküm olunan sizin ihtiyârınızdır." diye arz etti. Bunun üzerine Muînüddîn-i Çeştî buyurdu ki; "Dünyâyı terk eden, âhireti düşünmeyen Sultân-ı târikîn, yâni terk edenlerin sultânı Hamîdüddîn Sûfî'dir." Bu günden sonra lakabı, Sultân-ı târikîn kaldı. Hamîdüddîn-i Sûfî, Behâüddîn Zekeriyyâ'ya yazdığı bir mektubunda buyuruyor ki: "Âlimlerimizin söz birliği ile, nassların ve hadîs-i şerîflerin beyânına göre, dünyâ ve dünyâlıklar Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya mânidir. Allahü teâlâ ile kul arasında perdedir."

Hamîdüddîn Nâgûrî'ye; "Dünyâ nedir?" diye sorulduğunda; "Allah'tan gayri her şey dünyâdır. Senin nefsin alçak ve aşağıdır. Nefsine yakın olan her şey dünyâdır. Bugün, dünyâ senin nefsine yakındır, yarın âhiret. Bu mânâda şöyle demişlerdir:

Bugün, akşam, dün ve yarın,
Dördü bir, siz yalnız varın.


Yarın, inanıyoruz ki bize meâlen şöyle denecek: "And olsun, sizi, ilk defâ nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi yapayalnız ve teker teker huzûrumuza gelirsiniz." (En'âm sûresi: 94). Yâni mâdem ki işin sonu bu olacaktı, önceden niçin bunu bilmediniz. Bunu bilip, tercihini bu yönde yapan ne bahtiyâr kişidir. Zîrâ dünyâ nefsin evidir ve dünyâlıklar onun harb âletleridir. O kendi evinde rahat durmakta, arkadaş ve dostlarından da yardım beklemektedir. Rûh ise bu âlemde kendi arkadaş ve akrabâlarından uzak kalmış, aslını unutmuştur. İlâhî bir yardım gelmedikçe, ondan bir iş, bir fayda gelmez." buyurdu.

"Din nedir?" diye sorulduğunda; "Bidayettekilerin dîni, kaçmak ve yapışmaktır. Günahlardan kaçmak, tâate, iyiliklere yapışmaktır. Ortadakilerin dîni, kesilmek ve rahatlamaktır. Dünyâdan kesilmek, âhiretle rahatlamaktır. Sâbıkların dîni, teberrî ve tevellîdir. Allah'tan gayri her şeyden teberrî, yâni uzak durmak ve Allahü teâlâ ile tevellîdir, yâni Allahü teâlâyı sevmektir. En'âm sûresi 91. âyetinde meâlen; "Sen, Allah de, onları bâtıl dedikodularında bırak, oynayadursunlar" buyruldu." cevâbını verdi.

"Cennet ve Cehennem'in ne oldukları sorulduğunda; "Cennet ve Cehennem, senin amellerindir. Zilzal sûresinin 7 ve 8. âyetlerinde meâlen; "Zerre kadar iyilik eden onun mükâfâtını görecek; zerre mikdârı kötülük işleyen de, onun cezâsını görecektir." buyruldu. Bugünkü amelinden, yarın sana şekiller verilecek. İyi ameller etmişsen, onlara uygun iyi sûretler önüne getirecekler." cevâbını verdi.

"Mülkün sâhibi nerededir ki, kalb yüzünü O'na çevirelim?" denildiğinde; "Nerede değildir ki? "Nereye yönelirseniz, Allah'adır" âyet-i kerîmedir. Dünyâ ve âhiret nasîbinden vaz geçip mert olmak ve nefsin lezzetlerini terk etmek lazımdır ki, nerede bulunursa, O'nunla olsun. Nereye giderse, O'nunla gitsin. Ne söylerse O'nunla söylesin, ne ararsa O'nunla arasın. Sakın, O'nun senden uzak olduğunu sanma! Belki sen O'ndan uzaksın. Sen, sensiz sende yok olursan, başkasına açılmıyan kapı sana açılır ve sana, seninle maksad gösterilir." buyurdu.

Peygamber efendimiz; "Ölüm keffârettir." buyurdu. Ölüm günahlara keffâret olunca, âhiret rüsvâlığının mânâsı nedir? diye sorulduğunda; "Günah vardır, ölümle affedilir. Günah vardır, kabirde kalmakla affedilir. Günah vardır, kabir azâbı ile affolur. Günah vardır, Cehennem ateşini görmedikçe ve Cehennem ateşi onu yakmadıkça hiçbir şeyle affolmaz. Buradan o kadar nûr götürmelidir ki, bu nûr, Cehennem ateşini söndürsün ve; "Geç ey mümin, nûrun ateşimi söndürüyor." desin, cevâbını verdi.

HAKK'A YÖNELENLER

Hamîdüddîn-i Sûfî buyuruyor ki:

Yüzünü yüce makâma çevirenler, Allahü teâlâya yönelenler üç sınıftır.ÊFâtır sûresi 32. âyetinde meâlen; "Kullarımızdan seçtiklerimizin kimi nefislerine zulmedicidir, kimi kötülüğü ve iyiliği müsâvî gidendir, kimi deAllah'ın izniyle iyiliklerde ileri geçenlerdir." buyruldu. Yâni özürlüler, şükürlüler ve fânîler. Özürlüler, hastalar, Allah'a îmân ve tevhîdi ikrâr ettikten sonra, huzûra hâzır olarak gelmemiş, gelmişse geç ve yavaş gelmişlerdir. Acele edin hitâbından gâfillerdir. Şükürlüler, îmân ve ikrârla berâber gelmişlerdir. Fânîler, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitâbını hatırında tutup, cevâbında; "Evet dediler." hitâbını unutmayanlardır. Bu âlemde dâvetten önce ezelî hitâb hükmüne, Hakkın cevâbına icâbet etmiş, başlangıçta nihâyetteki sırlara tâlib olmuşlardır. Bunlardan çokları, gizli gitmişlerdir. Kimse onların nâmını ve nişânını bilmemiştir. Birkaç kişi bilmişlerse, Resûl-i ekrem efendimizin bildirmesi ile bilmişlerdir. Yoksa onların nâmını ve nişânını kimse bilemezdi. Bilinenlerden biri Emîr-ül-müminîn hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'tır. Biri, Emîr-ül-müminîn Ali Mürtezâ'dır ki, bâliğ olmadan önce dâveti kabûle elverişliydi. Biri de Üveys-i Karnî idi. Eğer Resûl-i ekrem bildirmeseydi, onun ismi hiçbir kitapta bulunmaz, nişânı hiçbir deftere yazılmazdı. Biri de Selmân-ı Fârisî'dir.

Alıntı.

__________________
Eylül'de gel sonbaharım ol..
Zeyy isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz. kaynarca haber ferizli haber program indir

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.

Saat: 12:47


bonusschool6.com