Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Hayat ve Eğlence > Serbest Kürsü
Kayıt ol Yardım Kimler Online Bugünki Mesajlar Arama

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Brokolinin Sonu: Bitkisel Hayat

Serbest Kürsü kategorisinde açılmış olan Brokolinin Sonu: Bitkisel Hayat konusu , ...


Like Tree1Beğeni
  • 1 Post By FifiVePirtik

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 28.08.2013, 13:23   #1 (permalink)
Tecrübeli Üye

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Brokolinin sonu bitkisel hayat

Brokolinin Sonu: Bitkisel Hayat



Dünden başlamak lazım aslında. Olmayan bilinmeyen doğum gününden. Mart ayı içinde bir gün doğmuşum yıllarca "yatsı ezanı okunuyordu" dedi annem günü belirsizdi. Birkaç ay önce amcamı sorguya çektim ki o da ayrı bir mevzu... amcam "yatsı değil akşam ezanına doğru" dedi; gün yine belirsiz kaldı. Bir ara "bencileyin doğsa doğsa martın üçünde doğmuştur" deyip geçtim; sonra da bir ara "yok yok olsa olsa yedisidir" dedim. Geçen yıl "ya yedidir ya da onaltı" dedim; tek sayıları sevsem de "onaltıdır onaltı" noktasına demir atmak üzere iken... bu arada resmiyete bakarsanız oniki ağustos... facebook denilen gavur icadına dahil olduğumda üç mart demişim. Öyle dururdu bir kenarda tavşan boku misali ne kokar ne bulaşır... bu yıl işler biraz karıştı. Salı akşamı birkaç kişiden doğum günün kutlu olsun yazısı... tamam kutlayın da "kamusal alanda" işiniz ne? Mesaj atın mail atın illa da birinin doğum gününü kutladığınızı cümle alem neden bilsin ki! Nedir bu mesaj kaygısı?

Çarşamba günü iş çığırından çıkmaya başladı... sağdan soldan ışığı gören koşup gelmeye başladı "doğum günün kutlu olsun iyi ki doğdun" v.s... eyvallah deyip geçsem olmaz iki satır sağolun desem olmaz "yav zaten bugün değil yazdım öylesine; hem zaten annem amcam... babam askermiş" v.s açıklasan olmaz birkaç edebi ve felsefi lakırdı ettim kendimce günün anlam ve önemine binaen. Ama o laflar da işleri daha da karıştıracak gibi oldu... çözümü buldum kendimce. "size ne ne zaman doğduğumdan ne yiyip ne içtiğimden ne yaptığımdan?" deyip sildim doğum tarihi bilgilerini. Geriye kaldı iki satır yazı ki öncesinde daha uzun birşeyler yazmıştım. Bir önceki yazı daha "içli ağır oturaklı tumturaklı" olmuştu sanırım yolumu çevirip de "aman hocam iyimisiniz"vari bir sözle karşılaşınca o anda değil de sanırım daha sonra derin tefekküre daldığımda ( anlayın artık... rutin deniz kenarı kaçışları) bunalımlı kasvetli anlamlar da çıkarılabilecek bir yazı olmuş... Neyse onu geçelim geriye kalan iki satır şöyle: "gelemem öyle şeylere... ne zaman bağlar beni ne de mekan... başlangıcım sonum belirsiz... salınırım "hep" ile "hiç" arasında... " ehhh öncesi sonrası olmadan bundan kim ne anlarsa o da onların sorunu deyip devam edeyim ben.

Son tahlilde gün kavramını aştığımı düşünüyorum aştım çünkü çoğu zaman günleri karıştırıyorum daha "kamusal alanda" bir falso vermedim. Pazar günü işe gitmişliğim olmadı cumadan kendimi tatile çıkarmadım hiç. Ama kendi içimde "ölçülen biçilen düz ilerleyen başı sonu olan" bir gün tarih zaman kavramını yitirdim (belki de hiç olmadı) ve bu durumdan da acaip mutluyum. Saatsizlikten ( olmaması güzel birşey ) arasıra telefona bakarım saati günü tarihi hatırlamak için. İki saniye sonra saati hatırlarım günü unuturum; günü hatırlasam saati unuturum; bazen ikisini bir araya getirmek için tekrar bakarım v.s...

İşin felsefi kısmına gelince; zaman kavramını henüz anlamış ve kavramış değilim. Ölçülüp biçilmesine karşıyım ki yapılan hesaplara da inanmıyorum. Çok boyutlu zaman kavramını iki boyuta becerebilsek tek boyuta indirgemeye çalışan bir insan zekası ile karşı karşıyayız. Yaşımı düşünüyorum resmi olarak "şu kadar yaşadın" diyorlar bana benim de öyle söylememi istiyorlar. Ama bazen öyle geliyor ki bana; üç yaşında bir çocuğum bir an sonra beli bükük "kocamış" bir adam. An geliyor "ben daha hiç doğmadım ki!" diyorum bazense "ölmüşüm de..." resmiyet bana kaç yıl yaşadığımı ne kadar gün gördüğümü söylese de "bizim hiç oyuncağımız olmadı ki "... eh o zaman hiç oyuncağımız olmasa da; oyuncağı olan milyonlarca "yeni nesil"den daha bir mutlu değil mi idik? Yeni nesilden mutlu olduğumuz sözü ise kendi içinde bir başka çıkmaz sokak...

"dün gün içinde 3 5 defa doğdum 8 10 defa öldüm pek fark eden olmadı al sana bir soru: 3 5 defa doğup 8 10 defa ölen biri şimdi ne haldedir?..." ( schrödinger'in kedisi 'ölüden diri diriden ölü' çıkarıldığından bahseden ayeti "evladım! Ben de canlıyım ama tazeyim?" diyen rahmetli Ermeni teyze fıkrasını bir arada düşününüz. ) Face'deki "durum"uma "yani?" sorusu ile katkıda bulunan kadim (dön baba dönelim; kıyıdan köşeden de olsa bir konuşma yazı içine Yüzüklerin Efendisi'nden birşey katmadan duramam; en sevdiğim kelime "ne idüğü belirsiz" "kadim" ve "lakin"... "ne idüğü belirsiz" ile "kadim"in yüzüklerle ilgisi... m eeee ( pastaaaa! pasta da kat katdır herkes pasta sever...'ilk fırsatta Shrek serisi tekrardan izlenecek... ) kitap 3 ciltti. Üçleme idi ben de üçlerim o zaman. Filmi Türkçe izlemenin tek zevki... arada bir duyulan "lakin" kelimesi... for example " lakin hesaba katılmayan bir şey oldu; ve yüzük Bilbo'nun eline geçti...) dostuma sorduğum bir soru... cevabını ben bile bilmiyorum: ) ama şunu söyleyebilirim doğumun ve ölümün şiddetine göre; doğanın ve ölenin (dur bakalım nasıl kıyaslayacağız? Yaptığımız kıyaslama ile cümle aleme "inanmayın arkadaşlar demokrasi diye bir şey yok. Aslolan aristokrasidir her zaman bir "iktidar seçkinleri" vardır. Demokratız diye profesörün oyu ile çobanın oyu aynıdır desek de; tek ölçü birimi "oy" değildir; "soyu boyu" hesaba katmadan "oy" hesabı yapılmaz demiş de olacağız) etki derecesi deyip geçelim. Hayali bir teraziye koyduğumuzda Einstein ile İbni Sina'nın hangisi ağır çeker ya da neye nasıl olduğu hususunda mutabakat sağlayamasak da profesörle çobanı nasıl ölçüp tartacağız? Hangisinin ölümü ve doğumu neyi ne kadar etkiler? Sezgilerim şu yönde ki; yeri gelir bir doğum denklemde binlerce milyonlarca ölüme bedeldir;( musa ve ibrahim peygamberlerin doğumu öncesinde Firavun ve Nemrud'un binlerce bebeği öldürtmeleri) yeri gelir bir ölüm binlerce milyonlarca doğuma bedeldir (alimin ölümü alemin ölümüdür)... (burda biraz hız kesmek lazım... fonda "arabalar" filminden bir sahne... şimşek mcquin kasabanın yolunu bir güzel asfaltlar... kasabanın arabaları yenilenen yola ilk defa çıkarlar...)

Flora beğendi.
__________________
Teşekkür Etmek için Beğen Butonuna Tıklayınız.

Konu FifiVePirtik tarafından (28.08.2013 Saat 14:48 ) değiştirilmiştir.
FifiVePirtik isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 01:35