Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Serbest Kürsü (https://www.forumaski.com/serbest-kursu/)
-   -   Bir Saatliğine Sessiz Bir Dünya (https://www.forumaski.com/serbest-kursu/50947-bir-saatligine-sessiz-bir-dunya.html)

FifiVePirtik 02.09.2013 18:52

Bir Saatliğine Sessiz Bir Dünya
 
Bir Saatliğine Sessiz Bir Dünya

Çok değil sadece bir saatliğine sessiz bir dünyaya yolculuğa çıkar mısınız benimle? Bir saat dedimse bu da lafın gelişi... Bir hayatı aslında bir saatten de daha az bir zaman dilimine sığdırabilme çabası bu... Bu, yaşananları (ya da yaşanamayanları) anlayabilme çabası...
Seslerin cümbüşüyle dalgalanan bir hayatın ortasında olan insanlar için “Sessiz bir dünya nasıl olur?” sorusuna cevap bulmak zor olsa gerek; kabul ediyorum... Çevrenizden bin bir ses gelmeye devam ederken, sessiz bir dünyaya yolculuğa çıkma davetine icabet etmeniz zor gelecek belki de size. İtiraf etmeliyim ki; düşüncelerimi sizlerle paylaşmak amacıyla klavyeye her basışımda harflerin seslere dönüşmesi bu yolculuk öncesinde beni de zorluyor.


“Sessiz bir dünyaya yolculuğa çıkmak”, seslerin ortasındaki bir insan için ne kadar mümkün? Bunu hep birlikte göreceğiz. Haydi bakalım, var mısınız denemeye?...

Yolculuk öncesinde biraz hazırlık yapalım birlikte: Radyoyu, televizyonu kapatın ve telefonun fişini çekin (ya da odanızın kapısını kapatın). Bilgisayarınızda da bir süre için dinlediğiniz, kulak verdiğiniz bir şey olmasın. Odanızın penceresini de kapatın. (Yine de sesler var değil mi? Yani, istesek de duymamak zor; duyan bir insan için...) Geriye kalan seslerin yalıtımını sağlamak için de mümkünse, bir kulaklık ya da pamukla kapatabilirsiniz kulaklarınızı. Veya iki elinizden yardım isteyebilirsiniz. “Yahu,biz ne yapmaya çalışıyoruz böyle?...” diyorsanız içinizden; cevap basit: Duymamaya çalışıyoruz!...
Galiba, sessiz bir dünyaya yolculuk için yola çıkmaya hazırız.
Şimdi, odanızda tek başınasınız ve;
Kendi kendinize bir şeyler söylediğiniz halde sesinizi duyamıyorsunuz...
Dışarıdan gelen araba kornalarını, çocuk seslerini de duymuyorsunuz...
Ağaçta hep birlikte cıvıldaşan kuşların nağmeleri gelmiyor kulaklarınıza...
Pencerenizin camına vuran yağmurun senfonisi ya da hızla çarpan dolu tanelerinin ritmik sesleri yok sanki...
Bir bebeğin dünyaya gelişindeki ilk sesini, sonraki gülüşlerini ve o çat-pat ilk konuşmalarını
duyamıyorsunuz...
· Caddede, karşıdan karşıya geçerken size ikazda bulunan arabanın kornası bir şey ifade etmiyor. Ya da karşı kaldırımda uzaktan seslenmeye çalışan bir dostunuzun size sesini duyurmaya çalışması da anlamsız; eğer onu görmezseniz...
· Sözlerin en güzeli olan “Yüce Kelam”ı ve “Haydi felaha...” diyerek insanlara Rab ile buluşma anlarını hatırlatan ezanları duyamıyorsunuz...
· “İyi ki yabancı sinemalar ve sinema salonları var...” diyorsunuz. Çünkü alt yazısı olmayan hiçbir televizyon programı sizin için bir şey ifade etmiyor...
· Radyonuzun düğmesini çevirdiğinizde; bu eylemin öncesi ve sonrası arasında değişen hiçbir şey olmuyor. O en güzel nağmeler de sizin için bir “sessizlik” çünkü...
· Bir dostunuz, “birkaç gündür sizi aradığını ama telefonun açılmadığını...” anlatmaya çalışıyor. Eğer, çaldığında ışığı yanan bir ev telefonunuz yoksa ve o esnada siz onu görmezseniz bu tarz şikayetler de artacaktır...
· Oturup, konuşmak istediğiniz bir insan, eğer sizin işaret dilinizden anlamıyorsa; o da, siz de bu konuda acemi iseniz karşılıklı bakışacak ve bu “sohbet”i birkaç dakika sonra bitireceksiniz...
· Diğer odadaki anneniz, eşiniz ya da bir başkası size seslense de, onlar sadece kendi seslerini duymuş olurlar... (Aman, dikkat! Bu esnada gerçekten biri size seslenir de, siz sessiz bir dünya oluşturmak için aldığınız tüm önlemler sebebiyle onu duymayabilirsiniz. Sonra, hışımla kapınızı açar ve size o alışılagelmiş tabirle; “Sağır mısın,duymuyor musun?!” diye bağırabilirler. Hoş; bu da empati kurmanızı, yani kendinizi işitme engelli kişilerin yerine koyup, onları anlamanızı kolaylaştırır.)
· Hep merak edersiniz sevdiklerinizin seslerini... Annenizin size söylediği ninnileri; babanızın size “yavrum” deyişini; sevdiğinizin sizi çok sevdiğini söyleyişini; çocuğunuzun kucağınıza atılırken “anne” ya da “baba” deyişini bir kez olsun duymak isterdiniz belki de...
· İnsanları seslerinden tanıyamıyorsunuz; onlar simaları ve isimleriyle var... Kelimeler de
harflerden ibaret... Gök gürültüsü yok, şimşek var... Köpek havlamasından değil, köpeğin kendisinden korkuyorsunuz... (vs. vs.) Kısacası; sizin için “ses” diye bir şey yok!

“Sessiz bir dünyaya yolculuk”tan sıkıldınız mı yoksa? Ya da bu manzara daraltmaya mı başladı göğsünüzü? Arzu edenler, yola devam edip, örnekleri çoğaltabilirler. Ancak ben, birlikte yolculuğa çıktığımız “yol arkadaşları”na. Tüm bunların ardından, işitme engelli arkadaşların tamamıyla tecrit edilmiş bir hayatı yaşadıklarını düşünmenizi istemem. Çünkü onlar, bütün zorluklara rağmen hayata dört elle sarılmaya devam ediyorlar. Kimisi, işitme cihazı kullanarak var olan işitme kalıntısını geliştirmeye çalışıyor. Kimisi, hiç duyamasa da, azmi ve aldığı eğitim neticesinde çeşitli yöntemleri kullanarak iletişimini sürdürüyor insanlarla. Onlar da sevip, seviliyorlar; mutluluklar yaşıyorlar. Ve hayat, her halükarda onlar için de devam ediyor...

“ Bu, yaşananları (ya da yaşanamayanları) anlama çabası...” demiştik ya yola çıkmadan önce.
Sessiz dünyaya yolculuktan döndüğümüzde de, yol hatırası olarak çantalarımızda “acıyışlar” değil, “anlayışlar” vardır umarım.

İşin bir yönü daha var aslında; ona da değinmeden bu yolculuk faslını kapatamayacağım. Acaba her sesi en ince ayrıntısına kadar duysaydık hayat nasıl olurdu?...

Tohumun toprağı aralayıp, çıkışı; yağmur damlalarının yere düşerken çıkardığı şıpırtılar; üzerine bastığımız karın ezilirken çıkardığı çıtırtılar; yanımızdan geçen bir böceğin ayak sesleri; kuşların, kelebeklerin kanat çırpışları; kalbimizin pıt pıt atışları; damarlarımızdaki kanın hızla akışı; her an rüzgarın uğultusu, bulutların hareketi; ağaçların, çiçeklerin nazenin salınışlarıyla kendi lisanlarınca zikirleri; sineklerin, arıların vızıltıları; kainattaki tüm canlıların nefes alışverişleri; dünyanın, güneşin, ayın hızla dönüşlerindeki savruluşları; saatin tik- takları ve daha niceleri her daim yüksek bir frekanstan kulağımıza ulaşmış olsaydı.... Söyler misiniz hayat nasıl olurdu?

Efendim?... ne dediğinizi tam duyamadım...


Saat: 08:14

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.