Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu

Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu (https://www.forumaski.com/)
-   Tarih - İnkılap Tarihi (https://www.forumaski.com/tarih-inkilap-tarihi/)
-   -   II. Selim ve dönemi (https://www.forumaski.com/tarih-inkilap-tarihi/106916-ii-selim-ve-donemi.html)

Sezqin-X- 01.05.2014 03:08

II. Selim ve dönemi
 
II. SELîM ve dönemi

Osmanlı pâdişâhlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan Süleyman Hanın oğlu olup 28 Mayıs 1524 senesinde Hürrem Haseki Sultandan doğdu. Şehzâdeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idâresi ve teşkilâtını iyice öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde sancak beyliği yaptı. Vâlilik yıllarında tahsile devâm edip bilgi ve kültürünü arttırdı. Çok kuvvetli bir kültür seviyesine sâhip oldu. İlim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

Sultan Süleyman Han (1520-1566) Macaristan seferine çıkıp Zigetvar Kalesinin fethi öncesinde vefât edince Pâdişâhın ölümünü gizli tutan Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa veliaht Selim’e haber göndererek saltanata dâvet etti. Bu sırada Kütahya Sancakbeyliğinde bulunan Selim Han sür’atle İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 târihinde tahta çıktı.

Sultan Selim Han Osmanlı pâdişâhı olmasıyla devlet idâresine ve orduya ehil devlet adamları ve kumandanlar tâyin edip eskilerden bir kısmını da yerinde bıraktı. Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşayı vazîfesinde bırakması devlet idâresi ve îmâr faâliyetlerinin devâmında isâbetli oldu.22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul etti. Bu elçilerden özellikle zamânın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve her iki devlet de Osmanlı Devletinin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup ezilmişti. Şimdiyse yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merâkı yeni hükümdârın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi bir doğu siyâseti tâkip ederek İran üzerine mi yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti? Her iki devlet de en azından yeni Sultanın siyâseti belli oluncaya kadar Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak içinOsmanlı Devletiyle derhâl bir sulh akdine büyük ehemmiyet vermekteydi. Selim Han uzun görüşmelerden sonra Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzâladı (17 Şubat 1567). Buna göre Kânûnî’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler Osmanlı Devletinde kalacak Avusturya İmparatoru her seneOsmanlı Devletine 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudut anlaşmazlıkları Osmanlı Devletinin Budin Avusturya’nın da Macaristan vâlisi arasında görüşülüp hâlledilecekti. Avusturya ile antlaşma imzâlayan Selim Han birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın Kânûnî SultanSüleyman Han devrinde imzâlanan Amasya Sulhünün yenilenmesi ricâlarını kabul etti.

Bu sırada Yemen’de Zeydî İmâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar sâhile kadar inip Muhâ’yı aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar Zebîd’i de sıkıştırmaya başlayınca Osmanlı birlikleri çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum üzerine Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinân Paşayı serdâr olarak gönderen Selim Han Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.

Yemen meselesi çıktığı yıllarda Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra adası Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler çok zengin tabiî kaynaklara sâhip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının istiklâlini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alâeddîn Şâh devrin cihân devleti ve bütün Müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top topçu silâh ve askerî mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat bu sırada Yemen İsyânı çıktığından yardım geciktirilmişti. Selim Han 1569’da bu uzak sefer için Kızıldeniz Kaptanı Kurdoğlu Hayreddîn Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amirâl Zeydîlerin eline geçenAden’i kurtardıktan sonra 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Berâberinde muhtelif usta birçok top asker silâh mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe Sultânına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler mühim fütuhatta bulundular. Açeliler Türk toplarını ve bayraklarını zamânımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu sûretle Osmanlı Devletinin tesir alanıUzakdoğu’yaGüneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı.

1569’da Rusya’nın Hazar kıyılarındaki ilerlemelerinin önünü almak Astırhan’ı kurtarmak ayrıca İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar Denizi vâsıtasıyla askere kısa zamanda zahîre ve harp malzemesi yetiştirebilmeyi sağlamak gâyesiyle Volga Nehri ile Don Nehirlerinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açma teşebbüsüne girişildi. Ancak kış mevsiminin gelmesi üzerine çalışmalar tamamlanamadı. Ertesi yıl da İran ile Rusya’nın Kırım Hânını kandırmaları yüzünden tekrar işbaşı yapılamadığından bu büyük teşebbüs gerçekleştirilemedi.

1569 Haziran ayında İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han derhâl Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine sefer hazırlıklarına başlandı.

Aslında Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecbûrî kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının uzun yorucu ve yetersiz olmasına karşılık Kıbrıs üzerinden bu ülkelere her türlü lojistik destekler daha çabuk rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak Kıbrıs’ın büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor Venedik de bu korsanları himâye ediyordu.

İkinci Selim Han hazırlıkları bitirdikten sonra Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşayı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen şiddetli çarpışmalar sonunda 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı.

Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında Venedik bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri netîcesinde İspanya Kralı II. Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka Toskana Ceneviz Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol KralıFilip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması 6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın şiddetli muhâlefetine rağmen Kapdân-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7 Ekim’de başlayan muhârebe sonunda Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ kanadı komuta eden Kılıç Ali Paşa Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip kayıp vermeden bölgeden çekildi.

Bu başarı Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgûlken bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersâneleri 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. Müezzinzâde’nin eliyle kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelmelerine rağmen donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesâret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzâladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.


Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han 1569’da Astırahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han 120.000 kişilik süvârîden meydana gelen ordusu ileRusya üzerine yürüdü. Çok sür’atli hareket eden Devlet Giray yaptığı muhârebelerde Rus ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han murassâ kılıcı hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabûl ederek barış yaptı.

1574 yılında Boğdan Voyvodası Loan celCumplit isyân ederek Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Âdil Giray’ı isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muhârebeler sonunda âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imhâ ettiler (9 Haziran 1574). Âsi Voyvoda da yakalanarak cezâlandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin edildi.

İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de Tunus meselesi’ydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp hâlinin devâm etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması Kıbrıs Seferine çıktığı sırada Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây Hamîd’i yenip ikinci defâ fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı.

Kaptan-ı deryânın bölgeden uzaklaşmasından sonra İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey Kayrevân’a çekildi ve bu sûretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan Tunus hükümdârlığını kendi taraftârı Mevlây Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu hâlde ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un İspanyol hâkimiyeti altında halka zulüm eden kukla bir hükûmet elinde olması Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple İkinci SelimHanTunus işinin kökünden hâlledilmesi için emir verdi. Kapdân-ı deryâ Kılıç Ali Paşa yanında kara ordusu serdârı Koca Sinan Paşa olduğu hâlde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma Messina havâlisini de vurduktan sonra Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civârında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-Vâd Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinân Paşa kendisi Halk-ul-Vâd’ı kuşatırken Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini fethe memur etti.

Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir sûretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vad Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukâvemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek İstanbul’a gönderildi.

13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamâmen ele geçti. Tunus aynen Cezâyir ve Trablusgarb gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idâresi başladı.

Tunus meselesinin hâlledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya arasında Zigetvar Seferinden sonra 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma 4 Aralık 1574’te yenilenerek sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim Han 15 Aralık 1574’te vefât etti. Mîmar Sinân’a Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

İkinci Selim Han uzuna yakın orta boylu açık alınlı elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde mahâretli olup zamânında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kânûnî Sultan Süleymân devrinde birçok savaşa katılmakla berâber tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umûmiyetle büyük deniz seferleri olup bu seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşayı hükûmet işlerinde tamâmen serbest bırakmakla berâber lüzumlu gördüğü birkaç meselede duruma müdâhale etmiştir. Âlimlere büyük hürmet göstermiş çok sevdiği büyük âlim Ebüssü’ûd Efendiyi vefâtına kadar meşîhat (şeyhülislâmlık) makâmında tutmuştur. Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defâ İkinci Selim Han çıkarmıştır.

İkinci Selim Kânûnî Sultan Süleyman Hanın bütün şehzâdeleri gibi çok iyi tahsil görmüştü. Dîvân sâhibi değerli bir şâirdi. Selim ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; "Bir beyti bir de câmi-i mâ’mûru var" diye övdüğü;

Biz bülbül-i muhrık dem-i şekvâ-yı firâkiz

Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

beyti bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır.İkinci Selim aynı zamanda îmârcı bir pâdişâhtır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünyâ sanatının şâheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tâmire muhtaç olan Ayasofya Câmiini yaptırdığı istinâd duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi iki minâre eklemiş yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tâmiri Mescid-i Harâm’ın mermer kubbelerle tezyini Lefkoşe Selimiye Câmii Azîz Efendi tekkesi Navarin limanına hâkim bir mevkiye yaptırdığı kulehayrâtı arasındadır.


Saat: 04:14

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.


SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.