Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu
 

Go Back   Forum Aski - Türkiye'nin En Eğlenceli Forumu > Eğitim - Öğretim > Dersler > Türkçe - Edebiyat

canlı casino siteleri canlı casino siteleri sagedatasecurity.com casino siteleri takipçi satın al
porno diyarbakır escort bayan antalya escort malatya escort

Edebiyat tarihinin diğer bilimlerle ilişkisi

Türkçe - Edebiyat kategorisinde açılmış olan Edebiyat tarihinin diğer bilimlerle ilişkisi konusu , ...


Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 28.04.2014, 03:03   #1 (permalink)
Dahiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla.

Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
Standart Edebiyat tarihinin diğer bilimlerle ilişkisi

Edebiyat tarihinin diğer bilimlerle ilişkisi


Edebiyat Tarihi - Genel Tarih İlişkisi
İnsanlığın toplumsal, kültürel, ekonomik gelişmesini belgelere dayanarak anlatan bilim dalına "tarih" denir. İnsanın geçmişe karşı duyduğu merakın, yarına ait endişelerinin ve varlığını sür*dürebilmek için gösterdiği çabaların bir ürünü olan tarih, insan topluluklarının yer-zaman göstererek hayatını, kültür ve uygar*lıklarını anlatır.

İnsanı ilgilendiren her şey, tarihin içindedir. Edebiyat tarihi araş*tırmalarının temeli olan edebî eserin konusu da insandır. Her ikisinin ortak noktası ise insanla ilgili gerçekleri vermeye çalış*masıdır.

Edebiyat tarihçisi ve tarihçi "geçmiş" üzerinde çalışır; Ama ay*nı yöntemi kullanmakla birlikte, uygulamada birbirlerinden ay*rılır. Tarihçinin üzerinde çalıştığı geçmiş, artık devrini tamamla*mış, tarihin malı olmuştur. Edebiyat tarihçisinin konusu olan geçmiş ise sanat eserleriyle varlığını sürdürmektedir.

Tarihçi, kişiler üzerinde olaylarla ilgisi oranında dururken; ede*biyat tarihçisi, sanat eserlerini oluşturan belirli kişiler üzerinde durur.

Edebiyat tarihçisi, sanatçının özelliklerini ve onun incelediği ça*ğın dilini, zevkini, edebî karakterini inceler. Bu bağlamda sanat*çının özelliklerini ve çağdaşlarından ayrıldığı noktaları saptar. Edebî eserlere yönelik araştırmalar yapar. Tarihçi, incelediği eserlerdeki kişisel görüşleri bir yana bırakmak zorundayken, edebiyat tarihçisi bu bölümleri değerlendirerek yazarı eserin*den hareketle tanımaya çalışır.

Tarihçi ve edebiyat tarihçisinin değerlendirmeye alınan kaynak*lar karşısındaki tutumları da farklıdır. Kaynaklar tarihçi için ya*nıltıcı ve taraflı yazılmış olabilir. Hâlbuki sanat eserleri kendile*rini olduğu gibi yansıtır.

Tarih, toplumların geçmişteki yaşamını inceler. Çevre, kültür, ekonomi, güzel sanatlar gibi insanı ilgilendiren her şey onun il*gi alanına girer. Edebiyat tarihinin konusu ise edebî eser, o eseri ortaya koyan sanatçı ve edebî eserin ortaya konduğu dö*nemdir. Edebiyat tarihi, sanatçıyı, eseri ve eserin ortaya kondu*ğu dönemi inceleyerek belli bir dönemin sanat anlayışını orta*ya çıkarır. O dönemde beğenilen eserleri, eserlerin etkilendiği akımları belirler.

Edebiyat tarihi aslında tarihin edebiyatı etkileyen, şekillendiren yönüne eğilir. Tarihin alt koludur. Ancak tarihçilerin yaptığı gibi, olaylar neden - sonuç ilişkisi içinde incelenmez. Bu yönüyle de edebiyat tarihi, genel tarihten ayrılır.

Tarihin incelediği olay bitmişken, tarihe geçmişken; edebiyat tarihi*nin konusu olan edebi eser canlıdır ve bugüne ulaştığı için hâlâ yaşa*maktadır. Türk toplumu açısından baktığımızda "Orhun Abideleri"nde anlatılan olaylar çoktan olup bit*miş, tarihe mal olmuştur. Olaylar bugün varlığını sürdürmemektedir. Ancak "Orhun Abideleri" fiziksel olarak hâlâ vardır ve önemli bir edebî değerdir. Yani Orhun Abideleri edebî eser olarak canlıdır.

Tarihçinin tarafsız olma zorunlulu*ğunun yanında, edebiyat tarihçisi, bir edebî eseri incelerken, onun taşıdığı sanat tazeliği karşısında tarafsız ve heyecansız kalamaz. Sanatçılar eserlerine kendi duygu ve düşüncelerini yansıtırlar. Ortaya çıkan edebî eser sanatçıdan derin izler taşır. Edebî eserin en önemli özelliklerinden biri de "etkileyicilik"tir. Bu bağlamda edebî eseri inceleyen edebiyat tarihi de edebî eserden etkilenir. Dolayısıyla edebiyat tarihinin tarafsızlığını ko*ruması çok zordur. Oysa tarih, olaylardan etkilenmez. Tam bir tarafsızlıkla olayları inceler. Olayları neden- sonuç ilişkisi içinde ortaya koyar. Bunu da kanıtlarını açıklayarak yapar.

Edebiyat tarihinin amacı, edebî eseri incelemektir. Bu bağlam*da onun amacı sanatsaldır. Oysa tarih için önemli olan bilgidir. Bu bilgi sanatsal bir nitelik taşımayabilir. Edebiyat tarihi için edebî eserin kendisi önemliyken, tarih için eserden elde edile*cek bilgi önemlidir.

Tarihî olayların ise edebiyat üzerinde etkisi büyüktür. Edebî eserleri yazıldığı dönemin tarihi bilinmeden tam olarak anlaya*bilmek ve yorumlayabilmek mümkün değildir. Ancak sanatçı*nın, tarihî bilgileri aynen kullanmak zorunda olmadığı; gelecek*te tarih kavramlarını kullanmak ve olay örgüsünü istedi gibi dü*zenlemek bakımından özgür olduğu unutulmamalıdır.

Bütün bu farklılıklara rağmen tarih ile edebiyat tarihi arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Edebiyat tarihi ve genel tarih birbirini ta*mamlar. Birtakım yöntemsel farklılıklar bu gerçeği değiştirmez. Bir ulusun geçmişteki duygu, düşünce ve kültür hayatını yansı*tan uygarlık tarihi, genel tarihin önemli bir koludur. Aynı amaca hizmet eden edebiyat tarihleri, tarihçilerin başvuracağı önemli kaynaklardan biri sayılmaktadır. Bazı edebî eserler, tarihi aydın*latma bakımından büyük önem taşır. Tarih öncesi dönemleri aydınlatmada kaynak görevi gören "destanlar"; siyasal, sosyal ve ekonomik hayat hakkında bilgiler veren "gazavatnâme, seyehatname, sefaretname, siyasetname, hatıra ve tezkireler" ta*rih araştırmalarında başvurulacak kaynaklardır. Örneğin bir edebî eser olan Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"si, tarihçiler için de önemli bir kaynaktır. Toplumların ilk edebî ürünleri olan destanlar da tarih bilimi için önemli kaynaklar arasında yer alır. "Yaratılış, Göç, Ergenekon, İlyada ve Odysseia, Şehname, Kalevela" gibi destanlar incelenerek toplumların yaşamları, kültürleri, inançları hakkında bilgiler edinilir. Örneğin Oğuz Ka*ğan Destanı'nı incelerken o dönemin tarihi ile ilgili önemli bil*gilere ulaşılır. Yani edebî eser bir anlamda tarihî belge niteliğin*dedir. Tarihin önemli kaynaklarından biridir. Bu eserler, iki bilim dalı için vazgeçilmez kaynaklardır.

b. Edebiyat Tarihi - Sosyoloji İlişkisi

Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalına "toplum bilimi (sosyoloji)" denir. Başka bir söyleyişle, toplum bilimi, insanların yaşayışlarını, bu yaşayışları düzenle*yen ve yöneten yasaları araştıran, inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı "dil, din, ahlak, gelenek, görenek, kültür, uygarlık, millet" gibi düşünce ve kavramların önem ve etkinlik kazanma*sına, değerlendirilmesine yardımcı olur.

Toplum bilimi, insan topluluklarının çeşitli kurum ve kurallarını kültür eserlerini, yalnız toplumun oluşumu açısından araştırır ve değerlendirir. Belli bir toplumdan sağladığı verileri, o toplu*mun gelişim sorunlarını, kurum ve kurallarını, kültür aşamaları*nın dönüşüm çeşitlerini açıklamak için kullanır.

Edebiyat tarihi ise bir ulusun kendi tarihi boyunca oluşturduğu bütün sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerini inceleyerek o ulusun geçirdiği duygu ve düşünce aşamalarını ortaya koyar. Toplum bilimi genel, edebiyat tarihi özeldir. Toplum bilimi evrensel, edebiyat tarihi ulusaldır. Ancak edebiyat tarihi kendisi için ge*rekli olan ön bilgilerin büyük bir bölümünü toplum bilimi aracı*lığıyla sağlar. Onun araştırma inceleme ve değerlendirmelerin*den büyük ölçüde yararlanır.
Edebiyat tarihçisi, edebiyat tarihini oluşturabilmek için toplumu kaynaklarından başlayarak, tarihin akışı içinde bütünüyle izle*mek, eserleri, yazarları ve edebî akımları, onları oluşturan ne*denleri araştırmak zorundadır. Edebiyat tarihçisinin edebiyat tarihiyle ilgili bütün ürünleri toplum bilimi ışığı altında inceleme*si gerekir. Çünkü edebiyat tarihçisine nedenleri araştırmasın*da, onları birbirine bağlayan karışık etkenleri ayırmasında, son*ra yeniden toparlayıp birleştirmesinde en önemli yol gösterici toplum bilimdir.

Edebî eserleri ortaya koyanlar insanlardır, insanlar bir toplum*da yaşar. Yaşadıkları toplumun özelliklerini de ortaya koydukla*rı edebî eserlere ister istemez yansıtırlar. Toplumların özellikle gelenek, görenek ve yaşam biçimleri edebî eserlere yansır. Bu bilgiler edebiyat tarihine de toplum bilimine de kaynaklık eder. O yüzden, edebiyat tarihi incelenmeden toplum bilimi hakkın*da hüküm vermek tam doğru olmaz.

c. Edebiyat Tarihi - Halk Bilimi İlişkisi

Toplumun geleneklerini, göreneklerini, inançlarını, edebî ürün*lerini inceleyen bilim dalına "halk bilimi" denir. Yani halk bilimi bir ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini, geleneklerini, töre*lerini, inançlarını, müziğini, oyunlarını, masallarını, efsanelerini, halk kimliğini inceler. Bunların birbirleriyle olan ilişkilerini belir*tir. Kaynak, gelişim ve etkileşim gibi sorunlarını kendine özgü yöntemlerle çözme çabası içinde olur. Sonuç, kural, kuram ve yasalarını bulmaya çalışır.

Halk bilimine "folklor" da denir. "Folklor" karşılığı olarak ülke*mizde eskiden "hakikat" ve "hakikat bilgisi" gibi sözler kulla*nılmıştır. Daha sonra bu sözler halk bilimini belirten bir terim olarak kabul edilmiştir.

Halk bilimi, halkın ortak ürünlerini içine alır. Bunlar kim tarafın*dan üretildiği, ortaya konduğu bilinmeyen "atasözü, deyim, bilmece, tekerleme, ninni, türkü, mani, ağıt, destan, halk hikâyesi, masal, efsane, meddah, Karagöz, orta oyunu" gi*bi ürünler ile halkın kendine özgü araç ve gereçlerini kapsar. Halk bilimi özellikle "efsane, masal, destan" gibi edebî ürün*leri inceler. Halk kültürüne ait özellikler ve edebî ürünler de halk biliminin malzemesini oluşturur. Halkın inancı, sevinci, üzüntü*sü, beklentisi, sıkıntısı, özlemi, değer yargıları türkülere, masal*lara, destanlara, efsanelere, fıkralara; hatta deyim ve atasözlerine yansır. Öyleyse edebiyat tarihi, halk bilimi için de çok önemli bir kaynaktır.

Halk bilimi, edebiyat tarihinin önemli dallarından biridir. Bu ürünler, edebiyat tarihi içinde "Anonim Halk Edebiyatı" ürün*leri olarak yer almış, edebiyat tarihçilerince ve folklor uzmanla*rınca ayrı ayrı araştırılmış, derlenmiş, incelenmiş ve değerlen*dirilmiştir.

Türk halk biliminin ilk ürünleri, Türklerin yazıyı kullanmadığı de*virlerdeki verimlerdir. Bu halk verimlerinin ilk örneklerini Kaşgarlı Mahmud'un "Divan-ı Lügati't Türk" adlı eserinde görmek mümkündür.

Eski çağlarda oluşan bu folklor ürünleri dışında bir de sonrala*rı halk çevrelerince beslenen ve değerlendirilen dinî- tasavvuf) yolda ve din dışı konularda verilen ürünler vardır. Bunlara da Türk Halk Edebiyatı verimleri denir. Folklor ve Türk Halk Ede*biyatının sınırlarını çizmek, birinin nerede bittiğini, ötekinin nerde başladığını kesin olarak belirlemek çok güçtür. Çünkü folk*lor, sosyal bir olaydır. Folklor ürünlerinin ilk söyleyeni bilinme*diği için bunlar halkın ortak malı olarak kalmıştır. Saz şairlerinin ürünleri ise kişiseldir. Birincisi folklorcuyu, ikincisi ise daha çok, edebiyat tarihçisini ilgilendirir. Araştırmacı, folklorda genelliği, olayların izlerini, sosyal unsurları, inançları, gelenekleri ve gö*renekleri arar. Edebiyat tarihçisi ise genel olmayı bırakarak, ori*jinal yönleri, kişisel unsurları ve görüşleri bulup çıkarmak ister; güzelliği araştırır.

7. Tarihi Metinlerle Edebi Metinlerin Farkları

Bir sanatçı herhangi bir edebî türde eser verdiğinde ortaya çı*kan metne "edebî metin" denir. Edebî metinler toplumların or*tak malı da olabilir. Özellikle "efsane, destan, masal, türkü ve halk hikâyeleri"nin oluşturduğu edebî metinlerin belli bir yaratı*cısı yoktur. Böyle metinler toplumların yaşayışından doğar ve toplumların ortak değerlerini yansıtır.

Edebî metinler gerçek bir olaya dayansa da temelde kurgusal*dır. Onu ortaya koyan kişinin ya da toplumun duygularını, dü*şüncelerini, hayallerini, özlemlerini yansıtır. İçinde gerçek ol*mayan; hatta akıl dışı unsurlar barındırabilir. Edebî metinler in*sanların veya toplumların yaşamı içinde ortaya çıkar. İnsan dü*şünür, hisseder, hayal eder ve bunları edebî ürün olarak ortaya koyar. Bu bağlamda edebî metin, ortaya konduğu dönemin ba*kış açısını ve özelliklerini yansıtır. Edebî metinde bir olay anla*tılırken anlatıcının duyguları, sezgileri, hatta hayalleri işin içine girer. Örneğin destanlarda olağanüstü pek çok kişi ve olaya rastlanır.

Tarih ise, insanlığın toplumsal, kültürel, ekonomik gelişmesini belgelere dayanarak anlatır. Bunu her şey olup bittikten çok sonra yapar. Tarih, bir bilim olduğu için tarihî metinler de bilim*sel metnin özelliklerini taşır. Bu metinlerde gerçek dışı unsurla*ra rastlanmaz. Hayaller, duygular, özlemler, hisler yer almaz. Tarih, nesnel olmaya çalışır. Tarihî metinlerde bireysel veya top*lumsal yaratıcılık aranmaz. Tarihî metinler olanı yansıtır. Olayların fotoğrafını çeker. Bunu da delilleriyle ortaya koyar. Tarihî metinler bir araştırma ürünüdür. Ortaya konduğu dönemin ba*kış açısına göre oluşturulur. Hiçbir şeyi değiştirmez, var olanı ortaya koymaya çalışır. Bilim adamı tarihî metinleri oluşturur*ken işin içine kendi duygularını, hayallerini katmaz.

Örneğin Orhun Abideleri edebî metin olarak, ortaya konduğu dönemi günümüze taşır. Bu abideler, tarih bilimi açısından in*celendiğinde ise o dönemle ilgili bilimsel yargılara ulaşmayı sağlayan kaynak niteliğine bürünür. Bilim adamlarının o dö*nem ile ilgili çalışmalarına kaynaklık eder. Yani edebî metin ta*rihten günümüze bir köprü kurarken, tarih de günümüzden geçmişe bir pencere açar. Dolayısıyla edebî metin bir sanat eseridir, tarihî metin ise bilimsel bir üründür.

Edebî metinlerde estetik zevk esastır. Bu metinler okuyanları, dinleyenleri etkilemeyi amaçlar. Bunu yaparken "yaratıcılık'tan ve "hayal gücü"nden alabildiğine yararlanır. Tarihî me*tinler ise "yararlılığı" esas alır. Geçmişi öğrenmeye yönelik bir etkinliktir. Bu nedenle tarihî metinlerde "hayal gücü" ve "yara*tıcılık" gibi niteliklere rastlanmaz.

Edebî eser, bir sanat ürünüdür. Sanat ürünü bilgi vermeyi amaçlamaz. Onun öğretici olma zorunluluk yoktur. Oysa bilimin temel nitelikleri arasında "yararlılık" ve "öğreticilik" de vardır. Bir bilim dalı olan tarih de bu nitelikleri dikkate almak zorunda*dır. Dolayısıyla edebî metin ile tarihî metinler bu noktada da farklı özelliklere sahiptir.

Edebiyat tarihi, bir bilim dalı; edebiyat ise bir sanattır. Bilim, ge*nel konularla ilgilenir. Deney ve gözleme, istatistik verilere da*yanarak her zaman, her yerde geçerli olan kurallar belirler. Öğ*retmeyi, bilgilendirmeyi amaçlar. Edebiyat ise yer ve zamana göre değişen özel konuları sezdirici, duyurucu bir tutumla ele alır. Gerçekte o, değişen olgular arkasında değişmeden kalan "aşk, ölüm, özlem, yaşama sevinci" gibi evrensel değerleri işler. Bir edebî eseri yaşatan da bu kalıcı değerlere dayanması ve iyiden de öte güzel yazılmış olmasıdır. Bu bağlamda, edebî metinler sanatsal; tarihî metinler ise bilimsel niteliklere sahiptir.

__________________
Sezqin-X- isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz.

Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum hakkında Kullanılan sistem hakkında
Forumaski paylaşım sitesidir.Bu nedenle yazılı, görsel ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenmektedir.Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir.Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazılı, görsel ve diğer materyalleri 48 saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır. Bildirimlerinizi bu linkten bize yapabilirsiniz.

Telif Hakları vBulletin® Copyright ©2000 - 2016, ve Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.
yetişkin sohbet chatkamerali.net

Saat: 01:38