|
Türkçe - Edebiyat kategorisinde açılmış olan Kitabın başından sonuna kadar çalışma kağıdı ! konusu , ...
| LinkBack | Seçenekler | Arama | Stil |
17.07.2013, 11:45 | #1 (permalink) |
Root Administrator | Kitabın başından sonuna kadar çalışma kağıdı ! Kitabın başından sonuna kadar çalışma kağıdı ! ÖĞRETİCİ METİNLER 1 TARİHÎ METİNLER: Toplumları milletleri kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan olayları zaman ve yer göstererek anlatan bu olaylar arasındaki ilişkileri daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını karşılıklı etkilenmeleri her milletin kurduğu medeniyetleri kendi iç sorunlarını inceleyen bilim dalına “tarih” tarih incelemeleri sonucunda yazılan metinlere de tarihi metin denir 2 FELSEFÎ METİNLER: Felsefe konularını ele alan felsefi problemler üzerinde duran metinlere felsefî metin denirYunanca “seviyorum peşinden koşuyorum arıyorum” anl***** gelen “phileo” ile “bilgi bilgelik” anl***** gelen “sophia” sözcüklerinin birleşmesinden oluşan “felsefe” kavramı üzerinde herkesin uzlaştığı net bir tanım yoktur İnsan yaşamının anlamıyla varlık bilgi ve değerle ilgili sorulara cevap bulmaya bu konularda ortaya çıkan problemleri çözümlemeye çalışır Felsefi düşünce araştırmaya ve eleştirel bir tavra dayanan bir düşüncedir Felsefi düşünce kendisine veri olarak aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştirici süzgecinden geçirir Felsefe insanın yaşamını değerlerini ve amaçlarını sorgulayan bu alanda insan yaşamının ve eylemlerinin kendilerine dayanacağı genel ilkelerin bilgisidir 3BİLİMSEL METİNLER : Bilimsel bilgiyi iletmeyi sağlayan metinlere “bilimsel metinler” denir Bu yazılarda açıklık ve kesinlik önemlidir Alanında gerekli donanıma sahip kişilerce kısa öz ve hemen anlaşılabilir tarzda yazılır Bu yazıların en önemli amacı bilimsel iletişimi gerçekleştirmektir Bilimsel metinler; bilimsel makale tarama değerlendirme yazılarıkonferans raporları toplantı özetleri olarak gruplandırılabilir Bu metinler; başlık özet giriş asıl metin sonuç ve tartıma bölümlerinden oluşur 4GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİN TÜRLERİ: MAKALE: Herhangi bir konuda bilgi verme bir görüşü bir düşünceyi savunmak desteklemek veya ispatlamak amacıyla yazılmış yazılardır Temel ögesi “düşünce” olan metin türüdür Makaleler sanat edebiyat bilim siyaset ve toplumu ilgilendiren her konuda yazılabilir Günlük gazete ve dergilerin dışında belirli bir bilim dalı ile ilgili makaleler de vardır Her makale belirli bir alandaki uzmanlığın ürünü olmalıdır Makalenin belli bir hedef kitlesi bulunur Toplumun ilerlemesi açısından önemi vardır Makalelerde kanıtlama vardır Yazar işlediği konuyu her yönü ile araştırıp açıklamak ve okuyucuya benimsetmek durumundadır Makalenin sonuç bölümünde değerlendirme yapılmalı ve öneriler sunulmalıdır DENEME : Denemeler özel görüş ve düşünceleri kesin kurallara varmadan iddiasız söyleşi havası içinde anlatan metinlerdir Her türlü konuda yazılabilir Düşündürürken öğretici olmasından ve yazarın içtenliğinden gücünü alır Ufuk açıcı özelliğe sahiptir Denemelerde felsefi sosyolojik ilmî tarihi temalar ve olaylar bireysel dilin sağladığı rahat ve duygu yönü olan söyleyişle anlatılır Deneme metinleri; öğretici ve eleştirel deneme felsefî ve sosyal konularda bireysel düşünceyi ifade eden deneme olarak gruplanır SOHBET: Yazarın herhangi bir konu üzerindeki kendine özgü düşüncelerini duygularını okuyucularıyla karşılıklı konuşuyormuş gibi içten bir anlatımla ortaya koyan metinlerdir Konuşma edasıyla fikirleri derinleştirmeden ifade ederler Anlatım biçimi samimi konuma tavrıyla beslenir Sohbet metinlerinde mahalli ve kişisel söyleyişlere yer verilirHer türlü konu işlenebilir Ele alınan konu okuyucuyu sıkmadan günlük konuşma havası içinde verilir FIKRA : Günlük gazetelerde yayınlanan düşünce yazılarıdır Her konuda fıkra yazılabilir Fıkralarda geniş kitleyi ilgilendiren günlük olaylardan seçilmiş farklı konular ele alınır Gazetelerde yayınlanan fıkralarla sözlü kültür ürünü olan fıkralar birbirinden ayrılırl Fıkra yazarı öne sürdüğü görüşleri ispatlamak verdiği bilgilerin doğruluğunu belgelemek zorunda değildir Yazdığı konu ile ilgili kendi düşüncelerini görüşlerini duygularını rahatlıkla anlatabilirFıkralarda kesin bir sonuca varılmaz Fıkra yazarı kişisel anlayışını herhangi bir kanıt göstermeden kendine özgü bir dille anlatır ELEŞTİRİ : Bu metinler eseri yazarı uygulamaları dönemi ele alırlar Nesnel ve öznel olanları vardır Eleştiri ya doğrudan eleştirisi yapılacak olanın kendisinden veya onun hakkında verilmiş yargılara dayanılarak yapılır Eser eleştirilerinde eserin toplum açısından yararlı olup olmadığı incelenir Genel olarak sonuca varılır RÖPORTAJ: Gazete haberlerinden daha genişletilmiş ve yazarın kişisel görüşleriyle zenginleştirilen yazılardır Bir bölgeyi bir kişiyi veya bir eşyayı konu alan röportajlar olabilir Bu yazılarda konu olan habere röportajı yapan kişi de düşüncelerini ekler insanın gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirir Röportajlarda alışılmıştan farklı yönleri fotoğraf film ve ses kayıtlarıyla belgelemek önemlidir Bu tür metinlerde öğretici açıklayıcı kanıtlayıcı betimleyici anlatım kullanılabilir HABERYAZILARI : Kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kullanılan metin türüdür Verilen haberlerin güncel doğrukolay anlaşılır ilginç ve önemli olması gereklidir Haber yazıları kaynaklarına göre gruplandırılır 5N 1K haber yazılarında önemlidir 5 KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER : HATIRA : Anılar öğretici ve bilgi verici niteliktedir Anı yazarı; yaşadıklarını gördüklerini ve izlenimlerini aradan zaman geçtikten sonra yazar Bu metinlerde yaşanılmış zaman dilimi “ben” etrafında anlatılır Anılarda anlatılanların kanıtlanması amacı güdülmez Olay kişi dönem hakkında bilgi gözlem ve izlenimler anlatılır Bu türde yazılmış metinlerde anlatılanlar bazen belge niteliği taşıyabilir GEZİ YAZISI : Gezilip görülen yerler hakkında yazılmış metinlerdir Bu metinlerde görülen yer yazarın dikkati ile anlatılır Yazar gördüğü yerlerle ilgili dikkatini çeken hususları ve izlenimlerini anlatır Aynı yeri gezen iki gezi yazarının yazıları bu nedenle farklı olabilir Bu yazılarda tanımlama betimleme ve açıklama önemlidir Bu metinler; görülen yerin kültür ve tabiat zenginlikleri tarihi özellikleri yaşama biçimi hakkında bilgi verdiği için önem taşır BİYOGRAFİ : Çeşitli alanlarda şöhret olmuş insanlar hakkında oluşturulan metinlerdir Biyografinin boyutu bur makale uzunluğunda olabileceği gibi kir kitap büyüklüğünde de olabilir Biyografi yazılırken biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler ve bilgilerin toplanması önemlidir Ayrıca konu olan kişinin yaşadığı çevreyle ilişkisi kurulur Ailesi ve çevresi hakkında bilgi toplanır Çünkü söz konuşu kişinin mizacının ve bazı önemli kişisel özelliklerinin açıklanması gereklidir Biyografi metinleri örnek teşkil ettikleri için eğitici yönleri de vardır MEKTUP : İnsanların duygu ve düşüncelerini birbirine iletmek için yazdıkları yazılardır Mektupların; özel mektupresmî mektup iş mektubu edebî mektup gibi türleri vardır Özel mektuplar; açık sade ve samimi bir ifade taşırDostlar arasında konuşulan her konuda özel mektup yazılabilir Özel mektuplarda anlatım türünü yazanla okuyan arasındaki ilişki belirler GÜNLÜK : Günlükler yaşanılanların ve görülenlerin günü gününe yazılması sonucu ortaya çıkan metinlerdir Bu metinler inandırıcı nitellik taşır Yazıldığı günün tarihini taşır Bu yazılarda yaşananlarla ve görülenlerle yazıda dile getirilenler arasında herhangi bir zaman farkı yoktur Günlükler genellikle okuyucu düşünülmeden yazılır Bu yazılarda gözlem önemlidir Günlük yazarı gördüğünü ve yaşadığını duygularını düşüncelerini içtenlikle ifade eder Bu metin türü; anıgezi yazısı roman gibi metin türlerinde kullanılır MANİ: Mani'ler tek dörtlükten oluşan ve kafiye düzeni değişik halk şiiri türleri ne uymayan bir bütünlük arzeden içerdiği manayı veya verdiği mesajı bu dörtlük içinde tamamlıyan genellikle yedi heceli bir halk şiiri türüdür Anonim halk şiiri içinde önemli bir yer bulmuştur Türk Halk Edebiyatı konusunda araştırma yapmış ve bu alanda eserler vermiş yazarlardan Fuat Köprülü Ata TerzibaşıVeled Çelebi mani kelimesinin ''mana'' kelimesiyle eş anlamlı olduğunu söylemektedir Demek oluyor ki (Mani) kelimesi (Mana) kelimesinde ortaya çıkmıştır Niyazi Esat ise kimi şiir türlerinin çeşitli Türk boy ve kabile adlarından esinlendiğini öne sürerek mani kelimesinin de (Türkmani) yani Türkmen kelimesinden ortaya çıktığı görüşündedir Mani'lerin çoğunlukla dört mısradan oluştuğunu söylemiştik Bu tür manilerde birinci ikinci ve dördüncü mısralar birbirleriyle kafiyeli üçüncü mısra ise serbesttir Maniler genellikle dört mısradan kurulu İse de bazan 56781014 mısralı manilerle de karşılaşmaktayız Fahrettin Kırzıoğlu'nun bildirdiğine göre oyunlar sırasında karşılıklı söylenen sorulu-cevaplı manilere Kars çevrelerinde Akışta adı verilmektedir Mani'leri konularına göre Pertev Naili Boratav on hölümde toplar: 1-Niyet manileri 2-Atışma manileri 3-Tarlada ve İşte çalışırken gelip geçenlere söylenen maniler 4-Bekçi ve davulcu manileri 5-Satıcıların söyledikleri maniler 6-Semai kahvelerinde söylenen cinaslı maniler 7-Aşık-Hikayecilerin söyledikleri maniler 8-Mektup manileri 9-Düğünlerde söylenen maniler 10-Mani kıtalarından oluşmuş mani özelliğini yitirmemiş ''basit makamlı'' veya konuşma üslubundaki maniler KOŞMA: Halk edebiyatı yazarları Halk edebiyatı nazım biçimleri içinde en çok işlenen ve en çok sevilen türün koşma olduğunu belirtirler Aşık edebiyatında aşkı acıları üzüntüleri özlemi gurbetİ doğayla ilgili duygulanmaları anlatmak için hep koşma türünden yararlanılmıştır Hikmet Dizdaroğlu ''Koşma söz koşmak mastarının türevidir'' der Koşmalar hece vezniyle (6+ 5) ve hece vezninin (4+4+ 3) duraklı kalıbıyla yazılır Dörtlükler ise 3 ve 5 arasında değişirSon dörtlükte aşık kendi mahlasını mısralardan birine yerleştirir Buna Tapşırmak denir Onbir heceli olmak koşmanın en büyük özelliğidir Duraklı kalıbıyla Türk dilinin güzelliğini şiire uygulayan saz şairleri bu doku içinde duygularım daha bir kolay daha bir güzel aktarabilmektedirler Koşmalara uygulanan bestelerin de görkemi etkinliği onbir heceli şiirler olması nedeniyle daha belirginleşir ve büyüleyici ve çekici olur İşte halk arasında ve saz şairlerince kullanılan ''ezgi'' kelimesi de bu uyumun özüdür Koşmaların ezgiyle söyleııme8i için de iki mısra arasına terennümler yerleştirilir Hikmet Dizdaroğlu koşmaları ezgilerine ve yapılarına göre iki bölüme ayırır Özel ezgiyle okunan koşmalar şunlardır: Acem Koşması Kerem Kesik Kerem Gevheri Ankara Koşması Elpük Koşması Yelpük Koşması Bayındır KoşmasıSivrihisar Koşması Sümmani Cem Koşması Bülbül Koşması ve Topal Koşma Yapılarına göre koşma çeşitleri ise şunlardır: Düz Koşma Yedekli Koşma Musammat Koşma Ayaklı Koşma Zincirbend Ayaklı Koşma Zincirleme Koşma-Şarkı Koşma ezgiyle söylendiği için onun söyleniş şekli koşmayı varsağı ve türkülerden ayırır Yoksa bu saydığımız türler yapı olarak birbirlerine çok yakın olup bunları birbirinden ayıran tek özellik besteleridir VARSAĞI: Güney Anadolu'da Maraş'tan Mersin'e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri Selçuklular zamanında Anadolu'ya yerleşmişlerdi İşte varsağı Varsak Türkülerinin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidirFuat Köprülü 'nün bildirdiğine göre varsağılarda yiğitçe seslenişler de vardır Bunu sağlamak için de ''behey'' ''bre''''hey'' gibi ünlemler kullanılır Hece vezninin sekizli kalıbıyla yazılır Ancak on birli olanlarına da rastlamaktayız Halk edebiyatımızda en çok varsağı söyleyen aşık Karacaoğlan'dır DESTAN: Türk Halk Edebiyatında destanlar uzun bir örgü içinde bir olayı hikaye etme anlatma sanatıdır Destan kelimesi Far8çadır En uzun nazım biçimi olan destan hece vezninin genellikle onbirli kalıbıyla yazılır Bazı destanlarda dörtlük sayısının yüzü geçtiği görülmüştür Cem Yazýlým Diliçin Örneklerle Türk Şiiri Bilgisi adlı eserinde destanları konularına göre şöyle tasnif etmiştir: Savaş Destanları Deprem Yangın Salgılı Hastalık gibi Olaylarla ilgili Destanlar Eşkiya ve Ünlü Kişilerin Serüvenlerini Anlatan Destanlar Toplumsal Taşlama ya da Eleştiri Niteliğindeki Destanlar Atasözleri Destanları Hayvan Destanları Yaş Destanları (insanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği hayat dönemlerini anlatan destanlar) Hikmet Dizdaroğlu ise bu tasnife Güldürücü Destanlar ve Davulcu Destanlarını da eklemektedir Bu sıralamaya biz de Yemek Destanlarını ilave ediyoruz Halk Şairlerinden Yemek Destanları adlı bir Güldeste'yi yeni yayınladık Destanlarda ele alınan olay hikayeleştirilir Öğretici ve gösterici olmaya çalışılır Duygusal öğeler şiirde bulunmazancak bu ögeler destanı dinleyenin yüreğinde doğar Destanlar özel bir ezgiyle okunur ''taganni'' ve ''terennüm'' esastır SEMAi: Semailer halk şiiri içinde aruz vezniyle de yazılmıştır Hece vezniyle yazılan semailer koşma tarzındadır Saz şairleri aruzu da heceyi de denemişlerdir Semaileri koşmadan ayıran özelliği hecenin sekizli kalıbıyla yazılmış olmasıdırDörtlük sayısı ise 3-5'tir Konu olarak doğa sevgi ve güzellik işlenir Semailerin de ezgili olanları vardır En güzel semai yazanlar arasında Karacaoğlan Dadaloğlu ve Erzurumlu Emrah'ı sayabiliriz TÜRKÜ: Kendine özgü ve değişik ezgilerle söylenen türkü zamanla anonimleşen bir nazım biçimidir Türküler ana dörtlüklerleonu izleyen nakaratlardan oluşur Türkülerdeki dörtlüklere Bent adı verilir Nakaratlar halk dilinde bağlama ve kavuştak olarak adlandırılır Türküler yukarıda saydığımız nazım biçimlerinin aksine hece vezninin her kalıbıyla söylenir Yani hece sayısı itibariyle bir sınırlama olmaz Mahmut Ragıp Gazimihal ezgilere göre usulsüz ve usullü türküler olarak iki ayırım yapar Usulsüz olanlar; divan bozlak koşma hoyrat ve Çukurova'yı içine alan uzun havalardır Usullü olan türküler grubunda ise genellikle oyun havaları yer alır ki bunlara Konya'da oturak havasıUrfa'da kırık hava adı verilmektedir Türklerde işlenen konulara göre de sınıflama yapan yazarlarımız vardır Bu sınıflama şöyledir: Ninniler Çocuk Türküleri Doğa Türküleri Aşk Türküleri Kahramanlık ve Askerlik Türküleri Tören Türküleri İş Türküleri Karşılıklı Türküler olüm Türküleri Oyun Türküleri Tabiat ve Hayvan Türküleri Zeybek ve Derebeyi Türküleri Cinayetler ve Acıklı Olaylarla ilgili Türküler Güldürücü Türküler Yemek ve yiyecekle ilgili Türküler Yapılarına göre türküleri sınıflandıran yazarlar da türkülerin bent kavuştaklarını göz önünde bulundurmuşlardır Bu tür sınıflama şöyledir: Bentleri mani dörtlükleriyle kurulan türküler Bentleri dörtlüklerle kurulan türküler Bentleri üçlüklerle kurulan türküler Bentleri beyitlerle kurulan türküler GÜZELLEME: Halk edebiyatımızda saz şairleri güzelleme de söylerler Genellikle geçimlerini sağlamak için köy köy gezen ve her yerde saygı gören ve konuk edilen saz şairleri gördükleri ilgi ve ikram karşısında gerek ev veya kahvehane sahibine ve kendisini dinleyen topluluğa o anda birer dörtlük söyleyerek hoşamedide bulunurlar Aynı kural saz şairlerinin davet edildikleri sünnet törenleri ile düğünlerde de uygulanır Ayrıca doğa güzelliklerini dile getirmek kadın at silah ve benzeri şeyler için de güzellemelerin yazıldığı görülmüştür Konya Aşıklar Bayramı'nda her yıl sazlı güzellemelerayrıca sazsız sözlü güzelle meler söylenmektedir KOÇAKLAMA: Savaş ve dövüşleri anlatan mertlik ve yiğitlik duygularını işleyen şiirlerdir Koçaklama dalında en güzel şiirleri Köroğlu yazmıştır DİVAN : Aruzun (fi'ilitün fi'ilatün fi'ilatün fiilün) kalıbından olan şiirlere Divan adı verilir Divan'lar gazel murabbamuhammes müseddes biçimlerinde yürür Vu divanlar özel bir ezgi ile okunur VARSAĞI: Güney Anadolu'da Maraş'tan Mersin'e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri Selçuklular zamanında Anadolu'ya yerleşmişlerdi İşte varsağı Varsak Türkülerinin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidirFuat Köprülü 'nün bildirdiğine göre varsağılarda yiğitçe seslenişler de vardır Bunu sağlamak için de ''behey'' ''bre''''hey'' gibi ünlemler kullanılır Hece vezninin sekizli kalıbıyla yazılır Ancak on birli olanlarına da rastlamaktayız Halk edebiyatımızda en çok varsağı söyleyen aşık Karacaoğlan'dır GÜZELLEME: Halk edebiyatımızda saz şairleri güzelleme de söylerler Genellikle geçimlerini sağlamak için köy köy gezen ve her yerde saygı gören ve konuk edilen saz şairleri gördükleri ilgi ve ikram karşısında gerek ev veya kahvehane sahibine ve kendisini dinleyen topluluğa o anda birer dörtlük söyleyerek hoşamedide bulunurlar Aynı kural saz şairlerinin davet edildikleri sünnet törenleri ile düğünlerde de uygulanır Ayrıca doğa güzelliklerini dile getirmek kadın at silah ve benzeri şeyler için de güzellemelerin yazıldığı görülmüştür Konya Aşıklar Bayramı'nda her yıl sazlı güzellemelerayrıca sazsız sözlü güzelle meler söylenmektedir ARUZLU TÜRKÜLER: Halk şairleri şiirle olan ünsiyetleri nedeniyle dinledikleri veya okudukları divan şiirinden etkilenmişlerdir Saz şairleri arasında da daha üstün olmak veya divan şairlerince hor görülmek gibi etkenlerin bu eğilimde rol oynadığı inancındayızAruz kalıpları hu şiirlerde ustaca kullanılmaz Saz şairleri aruzla yazdıkları şiirlerde çoğu zaman yanlışlıklar yapmışlardır Halk şiirimizin yarattığı aruzlu türlerin adları şöyledir: Divan Selis Semai Kalenderi Satranç ve Vezn-i aher muhammes müseddes biçimlerinde yürür Vu divanlar özel bir ezgi ile okunur DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ 1 GAZEL: Özellikle aşk güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olurBu ilk beyte “matla” son beyte ise “makta” adı verilir Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel” şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denirBeyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk” aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir 2 KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir En az 33 en çok 99 beyitten oluşur Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside” şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyt” adı verilir 3 MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidirBir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25700 beyitten oluşmuştur Mesneviler aşk dini ve tasavvufi ahlaki-öğretici savaş ve kahramanlık bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatmamizah gibi türlü konularda yazılmıştır Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır On bölümden oluşurAynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi Taşlıcalı Yahya Nev’i-zâde Atâi’dir 4 KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir Beyitler arasında anlam birliği bulunur Pek çok konuda yazılabilir 5MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir Uzın dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar Kısa dizelere “ziyade” adı verilir BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ 1) RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir 2) TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür (Rubai İran edebiyatından geçmedir) BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER 1)MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur Bent sayısı 3-7 arasında değişir Her konuda yazılır 2) ŞARKI: Genellikle aşk içki eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir Biçim bakımından “murabba”ya benzer Çoğunlukla bestelenmek için yazılır Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür“Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim’dir NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT’tır Yani dört dizeden oluaşn murabba şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis taştir tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT’tır TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir Her bent sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşurBendin son beytine “vasıta beyti” denir Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikayetler dini tasavvufi felsefi düşünceler anlatılmış toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer ; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır Konularında daha çok Tanrının gücü evrenin sonsuzluğu doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacât denir Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır NAAT: Hz Muhammed’i övmek için yazılan şiirlere denir Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır (Bu türün Eski Türk Edebiyatı’ndaki adı sagu Halk Edebiyatı’ndaki adı ise ağıttır) METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir NOT: Divan edebiyatında bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı ölçü uyak ve redifle yazılan benzerine “Nazire” denir Bu nazire yazan şairin diğer şaire karşı duyduğu saygı ve beğeniden ileri gelmektedir Edebiyatımızda bu türde de pek çok ürün verilmiştir DİVAN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır Beyit cümleye egemendir Nazım ölçüsü “aruz”dur Dili Arapça Farsça Türkçe karışımı olan Osmanlıca’dır Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır Klişe bir edebiyattır Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır Anlatılan şey değil anlatış biçimi ön plandadır Soyut bir edebiyattır İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır Aydın zümrenin edebiyatıdır Medrese kültürü hakimdir Genellikle saraya ve çevresine seslenir Sanatlara bolca yer verilmiş sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır Şiirde daha çok aşk sevgili içki din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir Nazım ön planda tutulmuş nesre pek az yer verilmiştir Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser) münşeatlar (mektuplar) tarihler dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır 13yüzyılda gelişmeye başlamış 16 ve 17 yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış 19yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür DİVAN EDEBİYATININ ÖNEMLİ ŞAİR VE YAZARLARI HOCA DEHHANİ: 13 yüzyılda yaşamıştır Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir Divanı vardır MEVLANA : XIIIyüzyılda yaşamıştır Birkaç Türkçe beyit dışında tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir Mesnevi Divan-ı Kebir Mektubattanınmış eserleridir ALİ ŞİR NEVÂİ: Çağatay lehçesinin en güzel örneklerini veren şair 15 yüzyılda yaşamıştır Muhakemetü’l-Lugateyn adlı eserinde Türkçe’nin Farsça’dan daha üstün bir dil olduğunu savunmuştur Hamsesi vardır Anadolu dışında Türkçe şiir yazan ilk şairdir ŞEYHİ:15 yüzyılda yaşamıştır “Harnâme” adlı eseri edebiyatımızda ilk fabl türü eser olarak bilinmektedir Mesnevi alanında başarılı olmuştur SÜLEYMAN ÇELEBİ: 15 yüzyılda yaşamıştır Hz Muhammed için yazdığı Vesilet-ün-Necat (mevlit) adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir (İslam edebiyatında Hz Muhammed’in hayatını anlatan eserlere SİYER denir) FUZÛLİ: 16 yüzyılın en güçlü şairlerindendir Arapça Farsça Türkçe divanı olan tek şairdir Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır Divan edebiyatının en lirik şairi olarak kabul edilmektedir Ona göre yaşamın anlamı acı çekmekle özdeştir Platonik bir aşk arayışı vardır Din dışı konularda yazmakla birlikte tasavvuftan da etkilendiği bilinmektedirKendisine bağlanan maaşı almasında güçlük çıkaran memurları şikayet etmek için yazdığı “Şikayetnâme” adlı mektubu edebiyatımızdaki en ünlü yergilerden biridir DİVAN EDEBİYATI’NDA DÜZYAZI Divan şiire ağırlık veren bir edebiyattır Düzyazı ancak bilimsel çalışmalarda tarihlerde kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır Divan Edebiyatı’nda düzyazılar yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır: Sanatlı(süslü) Düzyazı Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri bu türün en tanınmış örneğidir Sanatlı düzyazıya inşa denir 2 Orta Düzyazı Yer yer ağır ve süslü yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür Osmanlılar zamanında tarihçilik”vakanüvis” adı altında yürütülen bir tür memurluktu Sarayda görevlendirilen vakanüvisler önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı Bu eserler olay anlatımına dayalı olduğundan bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade AliEbülgazi Bahadır HanNaima Peçevi Mütercim Asım sayılabilir 3 Sade Düzyazı Dil ve anlatım ustalığının değil ele alınan konunun önem taşıdığı düzyazı türüdür Bu anlayış nedeniyle sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık yalın doğaldır Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır: Mercimek Ahmet Katip Çelebi Evliya Çelebi (Eseri:Seyahatname) KAFİYE (UYAK) Mısra sonlarındaki yazılışları ve okunuşları aynı anlamları ve görevleri farklı kelimelerin eklerin benzerliğine kafiye denir Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü? (M Akif ERSOY) KAFİYE ÇEŞİTLERİ 1)YARIM KAFİYE: Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir Örnek-1 Ben çektiğim kimler çeker Gözlerim kanlı yaş döker Bulanık bulanık akar Dağlarım seliyim şimdi (Kul Mustafa) Örnek-2 İstedim kendimi bu göle atam Elimi uzatıp yavruyu tutam Örnek-3 Üstümüzden gelen boran kış gibi Şahin pençesinde yavru kuş gibi Seher sabahında rüya düş gibi Çağıta bağırta aldı dert beni 2)TAM KAFİYE: İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür Örnek-1 Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum Kimdir o nasıldır diye rüzgarlara sordum Hulyamı tutan bir büyü var onda diyordum (Y Kemal Beyatlı) Örnek-2 Sen miydin o afet ki dedim bezm-i ezelde Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde Bir sofrada içtik ikimiz aynı emelde Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı (Y Kemal Beyatlı) Örnek-3 On atlıya karar verdim yaşını Yenice sevdaya salmış başını El yanında yakar gider kaşını Tenhalarda gülüşünü sevdiğim 3)ZENGİN KAFİYE: Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür Örnek-1 Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk Soğuk bir mart sabahı Buz tutuyor her soluk (F Nafiz Çamlıbel) Örnek-2 Baygın bir ihtizaz ile bi-huş akar dere Sahillerinde çocuklar uzanmış çemenlere… (Orhan Seyfi Orhon) Örnek-3 Miskin Yunus biçareyim Baştan ayağa yareyim Dost ilinden avareyim Gel gör beni aşk neyledi 4)CİNASLI KAFİYE: Anlamları ayrı fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir Örnek-1 Niçin kondun a bülbül Kapımdaki asmaya Ben yarimden vazgeçmem Götürseler asmaya Örnek-2 Bilmem ki yaz mı gelmiş Niçin açmış gül erken Aklımı kayıp ettim Nazlı yarim gülerken Örnek-3 Kendin çöz kendin tara Bağ bana Değmesin el başına Bahçe sana bağ bana Ben yarime kavuştum Değme zincir kar etmez Darısı el başına Zülfün teli bağ bana KAFİYE ŞEMASI Mısraların son seslerine bakılarak bir dörtlüğün kafiye düzeni çıkarılır Kafiye düzenlerinin mısralarının son seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır 1DÜZ KAFİYE: "a a a b" "bbbc" "cc" "a a b b" olmalı İftardan önce gittim Atik-Valde semtine Kaç defa geçtiğim bu sokaklar bugün yine Sessizdiler Fakat Ramazan maneviyyeti Bir tatlı intizara çevirmiş sukuneti 2ÇAPRAZ KAFİYE: "a b a b" "cdcd"olmalı Hayran olarak bakarsınız da Hülyanızı fetheder bu hali Beş yüz sene sonra karşınızda İstanbul fethinin hayali 3SARMA KAFİYE:"a b b a" "cdcd"olmalı İhtiyar elini bağrına soktu Dedi ki: “İstanbul muhasarası Başlarken aldığım gaza yarası İçinden çektiğim bu oktu TÜRK SEYİRLİK OYUNU Türk seyirlik oyunları söze dayanan ve sözsüz oyunlar olarak ikiye ayrılır:a) Sözsüz Oyunlar: Söze dayanmayan oyunlardır Cambaz (İp üzerinde ve dikili direkler üzerinde canıyla oynayanlar);Gözbağcılar (bunların içinde yumurtabazhokkabazsihirbazla r da bulunmaktadır);Dansçılar : köçek çengi kasebaz curcunabaz mıtrakbaz cinaskeri ;Güçgösterisi : Zorbaz gürbazçanakbazsinibazparand ebazşişebaz ; Hayvanlarla gösteri yapanlar : Maymunbazköpekbazayıbaz yılanbaz; Fişaeklerle gösteri yapanlar :ateşbazBir de anlamı tam olarak kestirilemeyen pehlivan-ı kağıtbaz pehlivan-ı kumarbaz vardır Bunların da şans oyunları olup seyirlik oyunlar içerisinde yeraldığı sanılmaktadır b) Sözlü Oyunlar: Sözsüz oyunlar kadar çeşitli olmamakla beraber tüm hikaye anlatıcı türleriortaoyunu ve benzeri oyun türlerini karagöz ve kukla oyunlarını bünyesinde toplar Bunların dışında dramatik nitelikte iki oyun türü daha vardır: tulumcular ve savaş oyuncuları… MEDDAH Meddah anlatı bölümlerinin arasına söyleşmelitaklitlikişileştir meli bölümler yerleştirdiği için o da diğer dramatik türlere benzerlik göstermektedirkaragöz oyunlarına çok yakınsa da çok zengin kaynaklara dayanmasıhikaye dağarcığının çeşitliliğigüldürmenin yanı sıra çeşitli olayları da yansıtması ile onlardan ayrılırDede KorkutKöroğlu gibi geleneksel Türk kaynaklarından gelen konularİslam geleneğinden gelen dinsel konularHz Ali’den gelen konularİran geleneklerindeki efsaneler içinde değişik mizaçları yansıtırdı Karagöz ve ortaoyununun salt gösterimci birer tiyatro olmasına karşınmeddahların seçtiği konulara göre benzetmecigerçekçi tiyatroyu zorladığı görülürKaragöz ve ortaoyununda seyirci için oyun oyundur oyuncu da oyuncu; o nedenle oyun sırasında bir özdeşleşmeoyunun havasına kendini kaptırma göremeyizOysa meddahseçtiği konuya göre seyircide bir coşkunluküzüntümerakacıma duygusu yaratır Meddahlar hikayeye başlar ve bitirirken çeşitli söz kalıplarına başvururlardıKimi kez çeşitli ağızlardan kısa taklitler yapılarak hikayeye başlanırhikayeden önce çeşitli tekerlemeler görülürdüDaha sonra meddah hikayesini anlatır ve hikayenin sorumluluğunu hikayenin kaynağına bırakıp özür dilerdi18Yydan bir tanık meddahların kahvede hikaye anlatırken kimi zaman resmi bir haber kaynağı gibi hükümet çevrelerince siyaset yapmaları için görevlendirildiğini söylemiştir KARAGÖZ Gölge oyununun Türkiye’ye ne zaman ve nasıl girdiğine baktığımız zaman16Yyda Mısır’dan girdiğini öğreniyoruz17Yyda ise Karagöz’ün tam şeklini aldığını biliyoruzAsıl merak uyandıran tartışma konusu Karagöz ile Hacivat’ın gerçekten yaşamış kişiler olup olmadığıdırGölge oyununun bu iki kahramanıhalk tarafından öyle sevilmiştir ki onları yaşamış kişiler olarak görmek istemişler ; Bazı söylentilerle onların yaşadıklarını ileri sürmüşlerdirBu söylentilerden biri: Sultan Orhan çağında Hacivat’ın duvarcı Karagözün ise demirci ustası olduğu; Bursa’da bir cami yapımında çalıştıkları;ancak söyleşmeleri ile diğer işçileri de oyalayarak cami yapımını geciktirdiklerinden dolayı Sultan Orhan tarafından ölümle cezalandırıldıklarıdır Karagöz’ün piri ve yaratıcısı Şeyh Küsteri sayılmıştırGerçekte oyunun kurucusu ve yaratıcısı olduğu kesin değildirFakat önemli olanKaragözcülerin bulunmuş ve kurulmuş oyuna Şeyh Küsteri’yi önderkoruyucu ve kurucu olarak seçmiş olmaları ve Şeyh’in adıyla oyuna ciddiyapıcıeğiticiibret verici bir temel bulmalarıdır ORTAOYUNU Ortaoyunu nasıl çıktı ? Türklerin Karagöz kukla gibi cansız; meddah gibi tek anlatıcılı sözlü oyunlarının yanında canlı oyuncularla oynanan en belli başlı geleneksel tiyatrosu olan ortaoyunu üzerine pek çok inceleme yapıldığı halde bu tiyatro türü üzerine karanlık kalmış çözülmemiş pek çok nokta buluruz Ortaoyunu üzerine incelemeler yapanlar çağlar boyunca rastlanan canlı oyuncularla yapılan sözlü temsillerden çok “ortaoyunu” terimine ilk rastladıkları tarihi temel alıyor 19 yüzyılın ortalarına doğru getiriyorlar Ortaoyunu diye bildiğimiz oyunun son biçimini alıp ‘’Ortaoyunu’’ diye adlandırılışını ele alabilirizBu aşamanın başlangıcını kanıt göstermeden açıklayanlar olmuşturBunlardan birine göre; Kanuni Sultan Süleyman çağında (1520-1566) Süleymaniye’de bulunan ****ler evindeki ****leri oyalamak için yapılan oyunlardan çıkmıştır; fakat bunu gösteren bir kanıt yokturBaşka bir varsayım da Ortaoyununun başlangıcını 3Mustafa (1754-1774) çağına dayandırır Her nekadar Ortaoyununun şu anki isimiyle anılması 19Yyı bulmuş olsa da birçok kaynaktan daha önceki tarihlerde saray içinde benzer kol oyunlarının gösterildiğini öğreniyoruzYine aynı kaynaklar oyunlar sırasında Türk ErmeniFrenk Yahudi gibi taklitlerden yararlanıldığını;Curcuna ile başladığını Kolbaşı Kavuklu Pişekar gibi baş oyuncuları olduğunu bunlar arasında güldürücü söylemler geçtiğini bu oyunlarda şakşak kullanıldığını bize anlatırlar “ORTAOYUNU”NUN BOLÜMLERİ Oyunun iki önemli kişisi vardır: Pişekar ve Kavuklu Oyun tümüyle bu iki kişinin etrafında gelişirAhmet Rasim’ in tanımına göre Pişekar oyunu idare eden karakterdir Pişekar akıllı işgüzar rehber iyiyi kötüyü ayırt edebilentecrübeliyaşlı bir tiptirOyun bu kişinin göstereceği tarza tabidirKavuklu ise oyunun komik unsurudurTüm entrika ve sürprizler Kavuklu’nun başı altından çıkarCehaletiinatçılığı ve bunlara karşın güleryüzü ile Pişekar’ı oyun sonuna kadar uğraştırırdaha sonra oyuna uygun bir tekerleme yaratarak oyunu bitirirKavuklu’nun en büyük yeteneği tekerleme yaratmaktırOyunda dört bölüm vardır: Öndeyişsöyleşmefasıl bitiriş… Söz Sanatları 1 TEŞBİH (BENZETME): Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı daha üstün olana benzetmektir Dört ögesi vardır (Benzeyen kendisine benzetilen benzetme yönübenzetme edatı) Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Benzeyen benzetilen benzetme benzetme Edatı yönü Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan Benzetilen benzetme benzetme Edatı yönü Askerlerimiz aslan gibi kuvvetlidir Benzeyen benzetilen benzetme benzetme Edatı yönü A) TEŞBİH-İ BELİĞ (GÜZEL BENZETME): Sadece benzeyen ve benzetilen ögelerle yapılan benzetmedir Benzetme yönü ve benzetme edatı kullanılmaz Gürz ayaklı Kalkan elli Sancaktar olduğu Sancak tutuşundan belli FHDağlarca * Divan edebiyatındaki mazmunların çoğo teşbih-i beliği sanatına örnektir Servi boy elma yanak gonca ağız kiraz dudak……… B) YAYGIN BENZETME: Benzeyenle benzetilen arasındaki birden çok özelliklerin sıralnmasıyla yapılan benzetmedir Aşağıdaki örnekte “vatan” bir çınara benzetilmiştir ÇINAR Hani bir gün seninle Topkapı’dan Geliyorduk; yol üstü bir meydan Bir çınar gördük; Enli boylu vakur Bir ağaç; hiç eğilmemiş mağrur Koca bir gövde belki altı asır Belki ondan da fazla dalgın ağır Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş; Öyle serpilmiş öyle yükselmiş …………………… Tevfik Fikret -------------------------------------------------------------------------- 2) İSTİARE (EĞRETİLEME): Benzetme sanatının temel ögelerinden benzeyen ve benzetilenden sadece birinin kullanılmasıyla yapılan benzetmeye denir Diğer bir deyişle bir şeyi kendi adının dışında türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma sanatıdır Bu bakımdan istiare hem bir benzetme hem de mecaz sanatıdır A) AÇIK İSTİARE: Benzetme ögelerinden yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir “Aslanlarımız düşmanı denize döktüler” “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor” Yukarıdaki örneklerde altı çizili sözcüklerde askerlerimizle “aslan” ve “güneş” arasında birer benzetme yapılmıştırBurada benzeyen (benzetme bakımından zayıf olan öge yani askerler) söylenmemiş kendisinebenzetilen (benzetme bakımından güçlü olan öge yani aslan ve güneş) söylendiğine göre bu benzetmeler “açık istiare”dir B) KAPALI İSTİARE: Benzetme ögelerinden sadece benzeyenin bulunduğu (kendisine benzetilenin bulunmadığı) benzetme sanatına “kapalı istiare” denir “Askerlerimiz kükreyerek düşmana saldırdı” Yukarıdaki örnekte askerler aslana benzetilmiştir Güçlü olan öge yani aslan (benzetilen)söylenmemiş sadece benzeyen söylenmiş olduğundan bu benzetme bir “kapalı istiare”dir (Kişileştirme sanatının bulunduğu her dizede kapalı istiare de vardır) Kıyı takmış yaprağını gülünü Mahzun hudutların ötesinde akan sular Boynu bükük adalar tanıyorsanki bizi C) YAYGIN İSTİARE: Benzetmenin temel ögelerinden yalnız biriyle çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir Örneğin Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” adlı şiirinde “ruh” söylenmemiş (benzeyen) Benzetilen yani “gemi” söylenmiştir -------------------------------------------------------------------------- 3) MECAZ: Bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatıdırAşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü Bana seni gerek seni Yunus Emre Yukarıdaki dörtlükte “yanmak” aşağıdaki dörtlükte de “deynek” sözcüğü mecaz sanatına örnektir Anavarza at oynağı Kana bulanmış gömleği Kıyman a zalimler kıyman Kör karının bir deyneği -------------------------------------------------------------------------- 4) MECAZ-I MÜRSEL (MÜRSEL MECAZ): Bir sözün benzetme amacı gütmeden gerçek anlamının dışında başka bir sözün ya da kavramın yerine kullanılmasıdır Kavramlar arasında benzetmenin dışında gerçek veya mecazlı anlamlar arasında parça-bütün özel-genel neden-sonuç…gibi ilgiler bulunurAnadolu hepimize hınç ve şüpheyle bakıyor Anadoluda yaşayanlar Çankaya bu gelişmelere sessiz kalamazdı Cumhurbaşkanlığı makamı O beyaz perdenin en güzel sanatçısıdır Sinema Çatma kurban olayım çehreni ay nazlı hilâl Türk bayrağı Sobayı yaktınız mı? Odun/kömür O ülkemizin en güçlü raketlerinden biridir Tenis oyuncusu Siz hiç Yaşar Kemal’i okudunuz mu? Eserleri Son günlerde Vivaldi dinliyorum Eserleri Gökten bereket yağıyor Yağmur -------------------------------------------------------------------------- 5) KİNAYE: Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanma sanatıdırEy benim sarı tanburam Ben toprak oldum yoluna Sen ne için inilersin Sen aşırı gözetirsin İçim oyuk derdim büyük Şu karşıma göğüs geren Ben onun’çün inilerim Taş bağırlı dağlar mısın? Yunus Emre Yukarıdaki dörtlüklerde altı çizili sözcükler hem gerçek hem de mecaz anlamlarını düşündürecek şekilde kullanılmıştır -------------------------------------------------------------------------- 6) TEVRİYE: İki ya da daha çok anlamı olan bir sözün yakın ve uzak anlamlarını birlikte kastetme sanatıdırBana Tahir Efendi kelp demiş İltifatı bu sözde zâhirdir Mâliki mezhebim benim zirâ İtikadımca kelp tâhirdir Tahir: 1) Özel isim;2) Temiz Kelp: Köpek -------------------------------------------------------------------------- 7) TARİZ: Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir Genelliklebir kişiyi ya da durumu iğnelemek alaya almak için yapılırBir yetim görünce döktür dişini Bozmaya çabala halkın işini Günde yüz adamın vur kır dişini Bir yaralı sarmak için yeltenme Huzuri -------------------------------------------------------------------------- 8) TEŞHİS VE İNTAK (KİŞİLEŞTİRME VE KONUŞTURMA): İnsana özgü niteliklerin başka varlıklara aktarılmasınaonlara kişilik kazandırılmasına “teşhis”; onların konuşturulmasına da “intak” denir İntak sanatının bulunduğu her yerde teşhis sanatı da vardırToros dağlarının üstüne Batı isteyü haktan ayrıldım Ay un eledi bütün gece Boynuz umdum kulaktan ayrıldım (Hârname Şeyhi) Masallar ve fabller teşhis ve intak sanatına an çok rastlanan türlerdir Kurnaz tilki sesini yumuşatarak ona Dedi ki: ”Kardeşciğim artık dostuz; Müjde getirdim sana in de öpüşelim; Barış oldu hayvanlar arasında” -------------------------------------------------------------------------- 9) TENASÜP (UYGUNLUK): Bir dize beyit ya da dörtlük içinde anlamca birbiriyle ilgili sözcükleri birarada kullanma sanatıdırLâleyi sümbülü gülü hâr almış Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış Bu beyitte lâle sümbül gül hâr (diken) arasında ayrıca zevk şevk ve âh zâr sözcükleri arasında tenasüp sanatı vardır -------------------------------------------------------------------------- 10) LEFF Ü NEŞR: Genellikle bir beyit içinde birinci dizede en az iki şey söyleyip ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkları verme sanatıdırBâran değil şafak değil ebr-i seher değil Gözyaşıdır ciğer kanıdır dâd-ı ah’tır Bu dizelerde bârana (yağmur) karşılık olarak gözyaşı şafağa (güneşe batarkenki kızıllık) karşılık olarak ciğer kanıebr-i seher’e (sabah bulutu) karşılık olarak dud-ı ah (ah’ın dumanı) verilmiştir Bağ-ı dehrin hem baharın hem hazanın görmüşüz Bir neşatın da gamın da rüzgarın görmüşüz -------------------------------------------------------------------------- 11) TECAHÜL-İ ARİF: Bilinen bir gerçeği bir nükteye dayanarak bilmiyormuş gibi söylemektirGöz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım Kurbanın olam var mı benim bunda günahım Nahifi Ey şuh Nedima ile bir seyrin işittik Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde Nedim Yukarıdaki dizelerde şairler kendi yaşadıkları olayları bilmiyormuş gibi sorarak tecahül-i arif sanatı yapmışlardır -------------------------------------------------------------------------- 12) HÜSN-İ TALİL (GÜZEL NEDENE BAĞLAMA): Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini hayali ve güzel bir nedene bağlamaktırAncak bu nedenin kesin bir yargıya dayanması gerekir Hüsn-i talil’de de tecâhül-i arif’te olduğu gibi gerçek bir nedeni bilmezlikten gelme gibi bir durum vardır Hüsn-i talil’i tecâhül-i ariften ayıran yön gerçek bir olayın hayali nedene bağlanmasıdır“Güzel şeyler düşünelim diye yemyeşil oldu ağaçlar” (İlkbaharda doğanın uyanması ağaçların yapraklanması gibi gerçek bir olay hayali bir nedenle açıklanmış) “Güller ki yüzünün renginden utandıkları için kızardılar” Niçin sık sıkbakarsın öyle mirat-ı mücellâya Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir Nedim (Mirat-ı mücellâ: Parlak ayna) -------------------------------------------------------------------------- 13) MÜBALAĞA (ABARTMA): Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok veya pek az göstermektirAlem sele gitti gözüm yaşından Söyle nâz uykusuna varmış o yâr ey Bâki Ki cihan halki figan eylese bidâr olmaz Merkez-i hâke atsalar da bizi Kürre-i arzı patlatır çıkarız Namık Kemal (Yerkürenin merkezine de atsalar bizi yerküreyi parçalar yine dışarı çıkarız) -------------------------------------------------------------------------- 14) TEZAT (KARŞITLIK): Birbirine karşıt düşüncelerin kavramların duyguların bir arada kullanılmasıdırNe siyah eylemiş bu nasiyeyi Saçımı bembeyaz eden bahtım Abdülhak Hamit (Nasiye: alın) Ne efsun-kâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten Namık Kemal (Ey özgürlük ne kadar büyüleyiciymişsin tutsaklıktan kurtulduk ama bu kez de senin tutsağın olduk) -------------------------------------------------------------------------- 15) TEKRİR: Sözün etksini güçlendirmek amacıyla anlamın üzerinde yoğunlaştığı sözcük ya da söz öbeklerini arka arkaya yinelemektirKaldırımlar çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar içimde yaşamış bir insandır Kaldırımlar duyulur ses kesilince sesi; Kaldırımlar içimde kıvrılan bir lisandır Necip Fazıl Büyüksün ilahi büyüksün büyük Büyüklük yanında kalır pek küçük Ali Haydar Bey -------------------------------------------------------------------------- 16) NİDA (SESLENME): Şairin çok duygulanması ve heyecanlanması sonucunu doğuran olayları ve varlıkları gözönüne getirip “ey hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidirEy köhne Bizans ey koca fertut-i musahhir Ey bin kocadan arta kalan bive-i bâkir (Sis Tevfik Fikret) -------------------------------------------------------------------------- 17) İSTİFHAM: Yanıt alma amacı gütmeden duyguyu ve anlamı güçlendirmek için anlatılmak istenenlerin soru biçiminde anlatılmasıdırBeni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı Fuzuli Kim söylemiş beni Süheyla’ya vurulmuşum diye? Kim görmüş ama kim Eleni’yi öptüğümü Yüksek kaldırım’da güpegündüz? Melahat’i almışım da sonra Alemdar’a gitmişim öyle mi? Onu sonra anlatırım fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? Orhan Veli -------------------------------------------------------------------------- 18) TELMİH (HATIRLATMA): Söz arasında herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya ünlü bir kişiye bir inanca ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek onu anımsatmaktır Telmih edilen şey uzun uzadıya açıklanmaz bir iki sözcükle anımsatılır Gökyüzünde İsâ ile Tur dağında Musâ ile Elindeki asâ ile Çağırayım Mevlam seni Yunus Emre (Birinci dizede “Hz İsa’nın göğe çıktığı inancı”na ikinci dizede “Hz Musa’nın Tur-ı Sinâ dağında Tanrı ile konuşması” olayına ve üçüncü dizede de yine “Hz Musa’nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizelere” telmih vardır) -------------------------------------------------------------------------- 19) CİNAS: Söyleniş ve yazılışları bir anlamları farklı sözcükleri (sesteş eşsesli) bir arada kullanma sanatıdır (Aynı zamanda bir uyak türüdür) Kısmetindir gezdiren yer yer seni Göğe çıksan âkıbet yer yer seni İbni Kemal Her nefeste eyledik yüz bin günah Bir günaha etmedik hiç bir gün ah Lâedri -------------------------------------------------------------------------- 20) ALİTERASYON: Aynı ses ya da hecelerin bir ahenk yaratmak amacıyla tekrarlanmasıdır Dest-busi arzusıyle ölürsem dostlar (“S”) Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su Fuzuli Kara pulat uz kılıcım tartmayınca Kara börklü koca başın kesmeyince Alca kanın yer yüzüne tökmeyince Karındaşım Kayan kanın almayınca Komazım……… Dede Korkut -------------------------------------------------------------------------- 21) SECİ: Nesirde yapılan kafiyeye “seci” denir “İlahi her neyi gülzâr ettinse anı ittim İlahi elime her ne sundunsa anı tattım İlahi gönlüm oduna ne yaktınsa o tüterİlahi vücudum bahçesine ne diktinse o biter” Sinan Paşa -------------------------------------------------------------------------- 22) SEHL-İ MÜMTENİ: Söylenmesi kolay göründüğü halde benzerinin yazılması veya söylenmesi çok güç olan sözlere ya da yazılara denir Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm Yunus Emre (Şair bütün tasavvuf felsefesini az sözle çok güçlü bir şekilde ifade etmiştir) HİKAYE: Anlatımı bakımından romana benzeyen ancak romandan daha kısa yazı türüdür Hikâyedeolaylar genellikle yüzeyseldir Kişiler çoğu zaman hayatlarının bellibir ânı içinde anlatılır Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde (çalışkanlık titizlik korkaklık vs ) durulur Bu da romanda aynıdönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle Realizm döneminde önemli birtür haline gelmiştir İki tür hikâye görülür Bunlar klasik hikâye ve modern hikâyedir Mauppasant tarzı da denilen kilasik hikâye yukarıda anlattığımız özelliğe uyar Çehovtarzı denen modern hikâyede ise belli bir kişi olmadığı gibi belliolaylar da çoğu kez yoktur Yazarın kendiyle sohbet ediyormuş gibi biranlatımı vardır; çoğu kez birinci kişinin ağzından anlatıldığı olur Türk edebiyatında yine Tanzimat’la görülmeye başlanan hikâye türünde HalitZiya Ömer Seyfettin Memduh ŞevketSait Faik önemli eserlervermişlerdir |
Yukarı'daki Konuyu Aşağıdaki Sosyal Ağlarda Paylaşabilirsiniz. |
| |
Forum hakkında | Kullanılan sistem hakkında |
| SEO by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc. |